3. Bölüm

2.Gemi

Ebrar Aydın
ebi_books

 

Yıldızları gören tek kişi,onları diğerlerine anlatmakla yükümlüdür.

Bu çocukluğumdan beri üzerimdeki sorumluluğun anlatıldığı cümlelerden biriydi.

Yıldızların kendini yalnızca bana göstermesi sevinebileceğim bir olgu değildi sanki.Seçilmiş olan olmak her zaman güzel de değildi.

Seçilmiş olansan,yalnızca kendi seçilmişliğinle yaşamazsın.Beraberinde hem iyileri hem kötüleri getirir.

Üzerime,dolaptan bulduğum kahverengi kazağı geçirdim.Hava oldukça soğuktu.Suyun üzerinde olmamız da cabasıydı.

Güneşin doğuşuyla beraber,güverteden sesler gelmeye başlamıştı.

Geceyi,düşünerek ve üşüyerek geçirmiştim.Yalnıca bir kaç saat uyuyabilmiştim.

Su,beni kendine çekmemesinin yanında huzursuz hissettiriyordu.Sanki geminin üzerinde değil,okyanusun derinliklerinde uyumak zorunda gibiydim.

Gece boyunca bu düşünceyi geri plana atmaya çalıştım.Üstüne üstlük,soğuğa karşı dayanıklı değildim.

Ne kadar adada soğuk hava, oldukça fazla görünse de yapım gereği olması gerektiğinden fazla üşüyordum.

Elementlerim çocukluğumdan beri belliydi.

İlki elbette ki topraktı.İşte bu yüzden suya alışmakta bu kadar güçlük çekiyordum.

Toprak,elementler arasında en kudretlisiydi.Su için de aynısı söylenirdi fakat toprak hakkında büyük ve gerçekten doğru olduğu kabul edilmiş bir teori vardı.

Sihrin ve büyünün özü her daim topraktı.Çünkü toprak,canlının geldiği yerdir.Sudaki canlıların bile geldiği yer.

Toprak,tüm elementler arasında en güçlüsü değildir ama tüm elementler toprak ile var olur.

Büyü,canlılar olmasa da var olmaya devam eder fakat aktifliğini koruyamaz.Beslenemez.

Canlılar da toprak olmadan var olamazlar.

İkincisi havaydı.Ağır başlılığı,kararlı duruşu temsil ederdi.Aynı zamanda tüm varlıkların etrafını sarabilecek bir kuvvete sahipti.

Toprağın üzerinde yer aldığından en güçlü üçüncü element havaydı.Savunma yapmak ve ulaşım için de genel olarak havayı kullanmayı severdim.

Tüm bunların dışında ateş ile aram da oldukça iyiydi.Beni büyüten adam bana,"Ateş ile aran iyi olabilir Tomris,fakat ateşe güvenme.Ateş,bazen yalnızca bir illüzyondur.Diğer elementlerin arasında dahi hak ederek var olmamıştır."derdi.

Ona hak veriyordum.Çünkü ateşe sırtını yaslayan kim varsa yok olup gitmişti.

Ateş de tıpkı okyanus gibi derindi.İçine çekerse yakardı.Okyanus içine çekerse boğardı.

Fakat bazen tehlike sizi kendine çekebilir.

Derince nefes aldım.Etrafta bir sopa aradım ve bulduğum süpürge sopasını elime aldım.

İnanırsan,istediğine dönüşür.

Gözlerimi kapattım ve sopanın aslında büyük bir kılıç olduğuna inandım.Gözlerimi araladığımda ise sopa çoktan bir kılıca dönüşmüştü.

Kını ile beraber yanıma aldım.Aslında ok kullanmayı çok daha fazla severdim.Bana oldukça muazzam gelirdi.Ama her oku kullanamazdım.Büyüyle yapılmış olanları hiç kullanamazdım.

Buradan kaçar kaçmaz adadan okumu ve yayımı alıcaktım.

Kaçmak demişken bizim asi kaptana bir uğramam lazımdı.Kahvaltı,Gündüz'ün dediğine göre hep beraber güvertede gerçekleşiyordu.

Benim ise Kılıçarslan ile baş başa kalmam lazımdı.

Merak ettiklerim vardı.Beni bu gemide tutmanın onun için yararı neydi?

Alderomin'e verme gibi bir durum aklımdan geçmiyordu çünkü düzene karşı oldukları oldukça aşikardı.

Dik durup kapımı açtım.Odam,güvertenin ortasındaydı.Kılıçarslan'ın odası ise,karşı taraftaki merdivenlerin yukarısındaydı.

Gözler üzerime dönerken dik durmaya devam ettim.Sofrayı kurmuşlardı.Gündüz,beni görünce durakladı.

"Günaydın."dedi.

Yalnızca başımı salladım.Sofra,hazır gibi görünüyordu.

"Uyuyabildin mi?"

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Suyla aran iyi görünmüyor Tomris."dedi.

Yine başımı olumlu anlamda salladım.

"Cevap vermemekte ısrarcı gibisin."

Ve yine başımı olumlu anlamda salladım.Gündüz,pes edip yanımdan uzaklaştı.

Her zaman korkularımla yüzleşmek istedim.Fakat çevremdekiler,henüz zamanı olmadığını söyleyip durdular.

Belki de okyanus gerçekten ona gitmeyi hiç denemediğim için beni bu denli kabul etmiyordu.

Geminin kenarına yaklaştım yavaş adımlarla.Başımı yavaşça eğdim.Suya kaydı gözlerim.

Masmavi ve berrak.Fakat baktıkça içine gömüldüm sanki.Zihnimin derinliklerinde kaybolmak gibiydi.Yok olmak gibi.

Sanki beni içinde düşürecek gibi hissettiğimde ise biri beni arkaya çekti.Bu,Komutan Barbaros'tu.

"Okyanus tek bakışta içine almaz insanı."dedi.

Soluklandım ve başımı olumlu anlamda salladım.

"Sanki bir an için, çok kısa bir sürede kabullenecek gibiydi."dedim.

Başını olumsuz anlamda salladı ve çocukluğumdan beri aşina olduğum o cümleyi kurdu.

"Su ve ateşe hiç bir zaman tam anlamıyla güvenemezsin.Onlar bazen yalnızca,illüzyondan ibarettir,"o devam edicekken ben devam ettirdim.

"Tıpkı suyun yansıması ve ateşin kudreti gibi."dedim.

Sessiz kalıp başını olumlu anlamda salladı.Onunla düşündüğümden çok daha fazla ortak noktam vardı.Ve bu hoşuma gitmemişti.

Sessiz kalırken söze girdi,"Zannettiğimden çok daha farklısın Tomris."

"Zannedicek kadar hakkımda bir şeyler bilmeniz hiç hoşuma gitmedi."dedim.

Güldü."İnsanların hakkında bir şeyler bilmesi zayıflık değildir."

"İnsanların değil ama tanımadığın ve seni gemide esir alan insanların hakkında bir şeyler bilmesi zayıflık olabilir."dedim.

Umrunda olmadı.

"Esir demişken,Kılıçarslan seni çağırdı mı?"diye sordu.

Olumsuz anlamda başımı salladım.

Sessizce yanımdan uzaklaştığında sofra hazırdı.Sorfanın başı,Kılıçarslan içindi.Hemen sağında Gündüz.Gündüz'ün yanında ise Komutan oturuyordu.

Mürettebatta oturduğunda yalnızca kaptanın sol tarafı boş kalmıştı.

Esir alındığınız gemide takıntılarınızı göstermeniz ne kadar mantıklı bilemem ama benim kimsenin sol tarafına oturmamak gibi bir yeminim var.

Ayrıca benim için hazırladıkları yere öylece oturup esaretimi asla kabul etmem.

Bu nedenle Kılıçarslan merdivenleri inerken sandalyeyi alıp sofranın diğer başına,Kılıçarslan'ın tam karşısına çektim.

Bozuntuya vermeden oturdum.Kılıçarslan yerine geçerken önce gözleri bana kaydı daha sonra sırıtarak yerine geçti.

Yemek falan yemeyecektim.Mürettebattakiler gerçekten vahşi olarak adlandırılabilecek bir yüzle bana bakıyordu.

Onlara bakmadım.

Korsanların her zaman pis ve çirkin olacağını düşünürdüm.Öyle değillerdi.Evet,kıyafetleri yırtıktı garip giyiniyorlardı.Ama hiç birinin yüzünde leke yoktu.Ya da siyah dişleri de yoktu.

Geminin çoğunluğu da gençti.Bunun sebebi çok daha yaşlıların düzene karşı çıkmak gibi bir gücünün olmaması olabilirdi.

"Günaydın!"dedi Kılıçarslan büyük bir coşkuyla.

Mürettebat gülerek,"Günaydın Kaptan!"dedi.

Hepsi kahvaltısını büyük bir keyifle ederken yemek yemememin tek sebebinin esareti kabullenemeyişim olmadığını fark ettim.

Alkurah gibi yoksul bir adada büyüdüyseniz bu tarz bir sofrayı doğumunuzdan ölümünüze kadar göremezsiniz.Gördüğünüz an da nimetlerinden yararlanmak istersiniz.

Fakat o an boğazımdan geçmedi.Adada,açlıktan ölen kadınları,muhtaç yaşlıları gördüm, önümdeki temiz tabakta.

Hiç bir zaman geçmişime çok fazla bağlı bir insan olmadım.Hiç bir yere evim diyemediğimdendir belki de.Ait olduğum yeri bulamadığımdan.

Yine de beni şu an bulunduğum Tomris yapan parçalar vardı.Ve ne kadar bağlı olmasam da çocukluğum o adada geçmişti.

Derin bir iç çektim.Hepsi neşeyle kahvaltı ediyordu.Sanki adaların hepsine giriş yasağı koyulan,tüm hakları ellerinden alınan asiler onlar değilmiş gibi.

İşte özgürlük insana bu denli iyi geliyordu.Ellerinde hiç bir şey olmasa da özgürlükleri vardı.

Masanın tam karşısına,bir süredir gözlerinin üzerimde olduğunu bildiğim Kılıçarslan'a çevirdim gözlerimi.

Ve yine gözlerimi kaçırmadım.Dün geceden sonra,dünün aksine daha solgun görünüyordu.Gerçekten sarsılmıştı.

Ve eminim bu bizim ilk yarışımız değildi.İlkin kazananı ise sonu belirlerdi.

Çenemi kaldırdım.Elindeki kadehi bana doğru kaldırdı ve gülümsedi.Tayfa sessizleşip onun kadehine döndü.Ve Kılıçarslan söze girdi.

"Sevgili mürettebatım,tekrar aydınlanan bir günde yüzlerinizi görmenin ufkumu ne kadar açtığını bilemezsiniz.Fakat bu gün,ufkumuzu açıcak çok daha farklı bir haberle karşınızdayım,"gözler bana döndü ve Kılıçarslan ayağa kalktı,tayfa da onunla beraber ayaklandı.

"Sevgili Tomris,bir süre bizimle yol alıcak.Knedisinin kim olduğunu az çok tahmin edebiliyorsunuzdur.O,uzun süredir aradığımız kişi.Alkurah,adasına doğan yıldızların haberini verdiği kız çocuğu."

Hepsi kadeh kaldırırken duraksadım.Uzun süredir aradıkları kişi.Hakkımda bir kehanet vardı ama kehanet kendini gizlemişti.Eğer kehanet birinin eline geçerse son birinci kademeyi bulabilirlerdi.

Beni bir süredir arıyordu.Hiç bir şey tesadüf değildi.

Benden habersiz işlenen planlar gücüme ve zekama karşı yapılmış birer ihanet gibiydi.

Bunu asla kendime yediremezken sofradan kalkıp odama geçtim.Arkamdan gülüşme sesleri geliyodu.Kapıyı hızla çarptım.

Güntek uyanmıştı fakat hala eski enerjisi yoktu.Yanına ilerleyip başını okşadım.

"Hiç bir şey tesadüf değildi Güntek.Hakkımdaki kehanete erişmişler."dedim.

Gözleri yorgundu.İçimde fırtınalar koptu o an.Güntek bu denli yorgun ve güçsüzken gemiden kaçamazdım.Onu geride bırakmak söz konusu dahi olamazdı.

Derince nefes aldım."Bir yolunu bulucaz kızım"

Mırıltılar çıkardığında güldüm."Acıktın mı bakalım?"

Yine mırıltılar çıkardı.Güldüm.Kapım tıklatıldı,temkinli adımlarla gidip kapıyı açtım.

Elinde et parçasıyla kapının önünde dikilen Gündüz'dü.

Kapının önünden çekilmeden ona baktım,"Kurduna yemek getirdim Tomris.Irzına geçmeye gelmedim.Lütfen gözlerini üzerimden çek."dedi.

Göz devirdim ve geçmesine izin verdim.Kollarımı önümde birleştirdim.

"Ne zaman iyileşir?"diye sordum.

"Ok,fazla derine inmiş.O yüzden toparlanması zor oldu.Aslında daha erken toparlanabilirdi ama,"duraksadı.

Sinirle soludum,"Ama ne Gündüz?"

"Aranızdaki bağın farkındasın öyle değil mi?Dün kullandığın yüksek büyü sebebiyle bu gün çok daha bitkin Kurt da sende.Bir şeyler yemediğin sürece o da iyileşemez."dedi.

"Bir şeyler yersem ne zaman iyileşir?"

Kafasını iki yana salladı."Bu gemiye bir Kılıçarslan yeterken ikincisine ne gerek vardı?"diye söylendi.Göz devirdim.

"Söyle Gündüz."

Bıkkın bir nefes aldı,"Çok uzun sürmez.O,büyülü bir hayvan.Üç güne yara bile kapanır.Dördüncü gün,gücünü toplar."dedi.

Gülümsedim.Gündüz içeriye bıraktığı kaplara etleri koydu.

"İçine ilaç da koydum.Etlerin içerisinde gücünü toparlaması için büyü de var.Ama dediğim gibi,sen toparlanmadan o da toparlanamaz."

"Sağlık dersin bittiyse seni dışarıya alalım Gündüz."

Bu sefer o göz devirdi.Çıkarken,"Ben Kılıçarslan ve Kılıçarslan'ın kadın hali arasında kalmak için nasıl bir günah işledim."diye söylendi.

Yüzümü buruşturdum,"O rahatsız edici derecede mavi gözlü adamla beni bir tutman çok iğrenç!"diye bağırdım arkasından.

Tam arkamı dönüp Güntek'i sevicektimki ardımda ki kapının açılıp kapandığını duydum.

"Hangi rahatsız edici mavilikler demiştin,bunlar mı?"diyerek gözlerini gösterdi Kılıçarslan.

"Tam olarak bunlardan bahsettim evet."dedim.

Gülerek kafasını iki yana salladı."Bak Tomris,seni burada tutuyor olmamız kötü amaçlar güttüğümüz anlamına gelmez biliyorsun değil mi?"

Sinirle ona dönüp üzerine doğru yürüdüm.Sırıtarak geri adım attı.

"Bu gemide sinir olduğum mesele ne biliyor musun?"

Boş boş gözlerimin içine baktı.

"Yaptığınız hiç bir şeyi kabullenmiyorsunuz.Birin esir almak demek ona karşı kötü bir amaç güttüğünüzü gösterir Kaptan."

Aramızda bir kaç santim vardı.Gözlerimin içine aynı kararlı bakışlarla baktı,"Seni esir almadım Tomris.Seni ödünç aldım.Ha eğer esir almış olsaydım,şu anda geminin en rahat odasında,benim odamda değil eksi üçüncü kattaki parmaklıkların ardında olurdun."

Gerilerken yüzümü buruşturdum.

"Burası senin odan mı?"dedim iğrenerek.

İlk defa şaşırdığını belli eden bakışını kuşandı."Beğenemedin galiba?"

Üstümü silkeledim."Okyanusun üzerinde yaşayan bir korsanın yatağında mı yattım ben?"

"Kurt ile beraber uyuyorsun,ayrıca sen baygınken Gencay çarşafları değiştirdi."

Elimi başıma götürdüm."Bir korsanın yatağında,başka pis bir korsanın değiştirdiği pis nevresimlerde uyudum."

Kasıtlı yapıyordum.Alkurah'dan geliyordum.Açlıktan ağzımız kokuyordu yerde falan yatıyorduk yatak beğenmeyecek bir insan değildim.

Kendi kendime de güldüm.Güldüğümü gören Kılıçarslan'ın yüzünden şaşkınlığı gitti.

"Birincisi,benimle bu gemide hiç kimse dalga geçemez.İkincisi mürettebatım ve ben o söylediğin pis korsan imajından çok uzağız.Bak,bir tanemizin dişinde çürük yok hanımefendi."

Kahkaha attım."Ne yaptın,gemiye alırken dişlerini fırçalayanları falan mı seçtin?"

"Komik değilsin Tomris.Ayrıca sen bir kurt ile uyuyorsun."dedi.

Kahkahalarım durduğunda Güntek etini yemiş ve yanımda dikilmeye başlamıştı.Kılıçarslan'a bakarak hırladı.

"Birincisi,onun bir ismi var.Adı Güntek.İkincisi,o büyülü bir hayvan.Ve sandığının aksine diğer kendine benzeyen ırklar gibi pis değil.Düzenli olarak tüyleri büyüyle yenileniyor.Köpek veya kurtlar dışkılarını doğaya bırakırken Güntek,tuvalet kullanıyor.Senden çok daha temiz."

Kılıçarslan eğilip Güntek'in gözlerinin içine baktı.Kendimden emin bir şekilde bekledim.Onu yönetmeyi deniyordu.

Küçümseyen bakışlarımla ona baktım.Güntek de ona hiç etkilenmemiş şekilde bakarken ayaklandı.

"Çok uğraşma Kılıçarslan.Karşındaki hayvan eşsizdir."

Ayaklandı."Tıpkı kendin gibi kehanete sahip bir hayvan bulmuşsun."dedi.

İşte şimdi ciddileşme vaktiydi.Kehanet önemli bir konuydu.Hakkımdaki kehaneti biliyor olması hiç güvenli değildi.

"Kehanet demişken,"dedi sesinden eğlendiği belli olurken,"Birazdan odama uğra da sana hakkındaki her şeyin yazdığı kehanete nasıl ulaştığımı anlatayım."

Keyifle odamdan çıkarken sinirle ona baktım.Öfkeyle soludum.Güntek de hırlayarak kapıya bakıyordu.Eğilip başını tekrar okşadım,"Sakin ol kızım.O küstah adamı en sonunda parçalamana izin vericem.Ama ondan önce hakkımızdaki kehanete nasıl ulaştığını öğrenmem lazım."dedim.

Odasına uğramadan önce bir şeyler yiyecektim.Gündüz haklıydı.Güntek'in iyileşmesi için buna ihtiyacımız vardı.Dün atlattığım büyü de oldukça ağırdı.

Kapının önünde yine Gündüz dikiliyordu.

"Seni muhafız mı diktiler başıma?"

Burun kemerini sıktı."Aynen öyle oldu Tomris.Komutan bana gelip,'Kılıçarslan'ı idare edebilen tek kişi sensin.Tomris'e de sen göz kulak olucaksın,'dedi.İşte o yüzden buradayım."

Komutanın sesini taklit ederek söylediği şeye güldüm.

Beraber merdivenleri inerken,"Sen güç kullanabiliyor musun Gündüz?"diye sordum.

Gülümsedi."Kademelerle anlatılabilecek bir gücüm yok.Elementleri ya da hayvanları yönetemem.İnsanları da öyle.Fakat bana bahşedilmiş bir güç var."

"Diğerleri olmadan biri nasıl olabilir?"

"Yalnızca senin kehanetin yok Tomris.Kılıçarslan'a ve bana ait kehanetler var.Yalnızca Komutanın anlattığı kadar biliyorum.Bana verilen tek bir güç var.O da Kılıçarslan'ı durdurmama, ön görmeme yetebilecek bir güç.Ben yalnızca zihin okuyabiliyorum Tomris."

Şaşırdım.Bu mümkün değildi.

"Senin adına bir tür yok farkındasın değil mi?"

Başını olumlu anlamda salladı.

Bu esnada mutfak olduğunu anladığım bir yere geldik.Gündüz,kapıyı açıp geçmemi bekledi.İçeride beş kişi vardı.

"Berkay,mal mısınız amına koyayım?Bu tezgah böyle mi silinir?"

"Sen çok zekisin çünkü Çağrı,bu bezin hali ne,sana kimse kullandıktan sonra sıkman gerektiğini öğretmedi mi?"

Gündüz boğazını temizlediğinde hepsi duraklayıp bakışlarını bu tarafa çevirdi.

Karşımda tam beş adam vardı.Hepsi yirmili yaşlarda gibiydi.Komik olan kısım hepsinin üstünde renk renk önlükler vardı ve ellerinde bulaşık eldivenleri de vardı.

İçlerinden biri,"Gündüz şunlara söyler misin bu mutfağın bitmesi gerekiyor hala oyalanıyorlar."dedi.

Kendimi tutamayarak güldüğümde hepsi bana bakıyordu.Gülüşüm kahkahaya dönüştü.

"Neye gülüyor bu kız şimdi?"

Gündüz de gülmeye başladı."Farkındayım,ilk bakışta oldukça değişik bir görüntü.Üst katta kılıç bileyen yapılı adamların, aşağı katta bulaşık yıkaması,ama zamanla alışırsın."

Gülüşüm son bulduğunda Gündüz boğazını temizledi,"Tomris için bir tabak hazırlayın beyler.İçerisine yumurta ve eti bol koyun.Biraz güç toplaması gerekiyor.Kıvanç,yediğinden emin ol.Tüm tabağı bitirsin."

Adının Kıvanç olduğunu öğrendiğim çocuk başını olumlu anlamda sallarken şaşkınlıkla Gündüz'e baktım.

"Tabağı bitirsin derken.Hayırdır bir de bakıcı mısın?"

Gündüz yine elini burun kemerine götürdü.

"Dalga geçmek için soruyorsun bu soruları ama evet Tomris.Kaptan sağlığının da çok önemli olduğunun altını çizdi."

Gözlerim büyüdü.Gündüz,"Gitmem gerekiyor.Yemeden çıkarmayın."diyerek mutfaktan çıktı.

Bulduğum ilk sandalyeye oturdum.Mutfak oldukça genişti.Çelikten yapılmıştı.Bir sürü bulaşık vardı.Diğer tarafta da fırın ve ocak kısmı vardı.

Beşi de başta bana dik dik bakmaya başladı.Bir kısmı hala sinirliydi,bir kısmının yüzünde ise mimik yoktu.

"Buyrun beyler."dedim sinirle.

En sonunda içlerinden biri,"Ben Gencay."dedi.Uzattığı elini sıktım."Tomris."dedim.

"Biraz değişik bir karşılama olduğunun farkındayız ama gemiye girerken bu gemiye dişi alınmasının yasak olduğu söylendi."

Şaşırarak baktım."O niye be?"

Kıvanç,"Kaptan,özgürlük yolunda kalıcı aşkın zararlı olduğunu tek saplantının özgürlük olması gerektiğini savunur çünkü."dedi.

"Ben istisnayım beyler.Kimse beni aşkından almadı gemiye.Duydunuz işte,zaten bir süredir arıyormuşsunuz."

Kıvanç,"Orası öyle tabi."dedi.

Kumral saçlı,sert yüz hatlarına sahip olan,"Dün kaptanı öldürmeye mi çalıştın?"diye sordu.

Gencay kolunu ona vurdu."Berkay bu konu geri plana atıldı."dedi.

Gülümsedim."Kaptanını öldürmeye çalışsaydım kendim de bu denli yorulmazdım emin olabilirsin.Dün yaşadığımız öyle bir şey değildi.Hatta bu inatlaşmayı başlatan sevigili kaptanınızdı."

Berkay'ın yüzündeki sinir biraz olsun hafiflemişti.Ama hala sert bakıyordu.

Hiç konuşmayanlara çevirdim yüzümü,"Sizin isimleriniz ne?"

Biri elini uzattı,"İsmim Çağrı."dedi.

Sonuncusu ise diğerlerine göre daha büyük duruyordu.Olgun bakışları vardı ve yine olgunlukla gülümsedi,"Dündar bende.Kayıp zamanlar gemisine hoşgeldin."dedi.

Gülümsedim ve elini sıktım.Tekrar sandalyeye oturdum.hepsi hala bana bakarken,"Hadi ama işinize devam edin."dedim.

Onlar mutfakla ilgilenmeye başladı.Bir süre sonra çok sıkıldığımı fark ettim."Pişt,Gencay."

Gencay'ın en gençleri olduğu belliydi.Çok daha masum bir yüzü vardı.

"Efendim."dedi.

"Bana kağıt kalem bulabilir misin?"diye sordum.

Başını olumlu anlamda salladı.Gülümseyerek,"Sağol şekerim."dedim.

Berkay,"Gencay,kağıt kalem falan getirmiyorsun.Biz bu gemide Kaptan hariç kimseden emir almıyoruz."dedi.

"Benimle bozuşmak istemezsin Berkay."dedim.

Yanıma yaklaşıp diklenerek,"Bozuşursam ne olur?"diye sordu.

"Yakarım seni."

Dündar,"Tamam,tartışmayı bırakın.Gencay,sen getir oğlum kağıt kalemi."dedi.

Doğru anlamıştım.Dündar,biraz daha olgundu ve diğerleri onu dinliyordu.Yerime oturdum.Çağrı,elinde bir tepsiyle yanıma geldi ve masaya bıraktı.

Büyük bardak portakal suyu,tabağın içerisinde tavuk,pilav,et ve salata vardı.Küçük bir tabakta da çorba getirdi.

"Bak,bu çorba Komutanın özel tarifinden kimseye söylemez sırrını.Ama insanı iyi eder."dedi.

Gülümseyip çorbaya baktım bir süre.Donakaldım sanki.Aklıma Okyanus anne geldi.

Tüm imkansızlıklar arasında yaptığı o çorbaya gitti içim.Derince nefes aldım.Hayır Tomris.Sen hiç bir zaman duygusal olmadın.O adaya bağlı kalmak zorunda da değilsin.Hepsinin bir şekilde hayatından geçmesi gerekiyordu hepsi bu.

Yavaşça kaşığı elime alıp zorlukla yedim.Güntek için yiyordum.Başka bir açıklaması yoktu.

Çağrı dikkatle beni izliyordu.Durgun ve anlayışlı bakışları vardı.Dertli bir nefes aldı.

"İlk başta aileni geride bırakmak zordur Tomris."dedi.

Sessiz kaldım, daha sonra,"Benim bir ailem yoktu."dedim.

Gülümsedi,"Herkesin bir ailesi vardır.Aile yalnızca kan bağın olan insanlar değildir çünkü.Bazen,o yaralandığı için geleceğini riske attığın kurt bile ailedir.Ve bir şeyleri geride bırakmak zordur."

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Geride bırakmak zordur ama gereklidir.Geçmişe bağlı kalırsan özlem ve hüzün ile seni yiyip bitirir.Bağlandıkların zaaflarını oluşturur.Asla özgür olamazsın."dedim.

"Fazla sert düşünüyorsun.Hayatta her şey güç değil.Zayıflıklarının olması oldukça normal."dedi.

Yine başımı olumsuz anlamda salladım."Her insan bir sorumluluk ve görev ile doğar Çağrı.Ve sana verilen görev oldukça önemliyse,o görev karakterini belirler."

Cevap vermeyeceğini düşündüm ama o yine bir şeyler buldu.

"Haklısın bize verilen sorumluluklar da bize bizi verir ama önemli olan doğuştan sahip olduklarımız ya da ezelden belli olanlar değildir her zaman.Bazen karakterimizi bize veren şeyler seçimlerimizdir.Ve seçimlerini sen yaparsın."

Kıvanç,"Çağrı,edebiyat yapmayı bırakıp yardım etmeye ne dersin?"diye sordu.

Güldüğümde Çağrı da gülerek kalktı.Bir korsana göre fazla edebiyat yapıyordu.

Gerçekten yemeklerin hepsini yiyip mutfaktan çıktım.Kılıçarslan'a kehanet hakkında soracağım bir sürü soru vardı.Önce güverteye çıktım.Odama geçip Güntek'e baktım.Gerçekten çok daha iyi görünüyordu.

Bende iyi hissediyordum.Eğilip başını okşadım,"Gemide küçük bir gezi yapmalıyız Güntek."

Kapıyı açıp çıktım ve Güntek de peşimden geldi.Fazla büyük bir cüssesi vardı ama hisleri çok kuvvetliydi.

Gemide farklı bir büyü vardı.Tüm koruma büyülerinin dışında boyutunu dışarıdan görüldüğünden daha büyük yapan bir büyü.

Bu da demek oluyordu ki sakladıkları şeyler vardı.Merdivenleri inerken ellerimi duvarlara sürüyordum.Herhangi bir kol ya da kapı olabilirdi.

Güntek,ortamdaki büyüyü hissedebilecek bir kurttu.

"Bir şey hissediyor musun kızım?"

Bana alık alık baktı.Henüz bir şeyler hissetmiyordu."Sence aşağıda tutsak var mıdır?"kafasını bir anda çevirip bana baktı.Gülümsedim.Bakalım ne tarz insanları tutsak alıyorlardı.

Merdivenlerin sonu geldi ve ben artık en aşağı kattaydım.Karanlık bir kattı.Hızla kenardan bir sopa alıp ateşe verdim.Ateşin ışığı yüzümü aydınlattı.

Parmaklıkları gördüğümde gülümsedim fakat o taraftan bir takım sesler işittim.Duvara yaslandım.Güntek de aynısını yaparak sessizce bekledi.

"Lidere ne söyledin aptal herif!"

Bir kemik kırılma ve çığlık sesi duyduğuma emindim.Ses çıkarmamak için nefesimi tuttum.

"Sakin ol Kılıç,günlerdir aynı şeyi yapıyoruz ama adam hiç bir şey söylemiyor.Daha fazla devam edersen söyleyecek bir dili kalmayacak."

Bu Gündüz'ün sesiydi.

"Aptal gibi hissediyorum.Tüm riskleri göze alıp zihnine girelim olsun bitsin."

Bu da Kılıçarslan'ın sinirli sesiydi.Gerçekten gür ve gergin bir sesi vardı.Ve sonuncu ses de tanıdıktı.Komutan Barbaros.

"Bir kahinin zihnine girersen ne olucağını biliyor musun sen?Tüm riskleri göze almak her zaman güzel sonuçlar vermez Kılıçarslan."

"Ama beni o merkezden kaçırırken tüm riskleri göze aldın Komutan.Gündüz'ü benim yanıma verirken de tüm riskleri göze aldın.Sen bana her zaman tüm riskleri göze almayı öğrettin.Şimdi ise kaybedeceğimiz hiç bir şey yok-"
Kılıçarslan'ın sözünü Komutan Barbaros kesti,"Kaybedicek şeyler her zaman vardır Kılıçarslan.Kaybedecek hiç bir şeyin yoksa dahi zamanı kaybedebilirsin.Sana tüm riskleri göze almayı öğretirken bunu da öğrettiğimi hatırlıyorum."

Tartışıyorlardı ve anladığım kadarıyla içeride başka biri daha vardı.Acılı inleme sesleri geliyordu.Ve o acılı ses,"Duvarın ardında biri var."dedi.

Sinirli adımlarla bana doğru gelen Gündüz'dü.Öfkeyle bakarken omuzlarımdan yakalayıp diğerlerinin önüne çıkardı.

O an için bir şey yapamadım ve odadakilerle göz göze geldim.

Güntek de hemen ardımdan gelip Gündüz'ün bacağına yapışmaya yeltendi,

"Güntek,yapma kızım."dedim sakin bir sesle.

Duraklayıp geri çekildi.Komutan her zamankinden sinirliydi,"Neden kapıyı dinlemek gibi bir hareket yaptığını sorguluyorum Tomris."dedi.

"Aslında yalnızca gemiyi dolaşmak istemiştim.Böyle bir ana denk gelince bozmıyım dedim."Sanki hiç bir şey yapmamışım gibi gülümsedim.

Kılıçarslan bana bakmıyordu.Yalnızca karşısındaki tutsağa bakıyordu.Sandalyeye bağlanmış kırklı yaşlarda bir adam vardı karşımda.Saçları beyazdı ama aralarda siyahlar vardı.

Sanki tutsak değilmiş gibi kafasını çevirdi ve gülümsedi."Kehanetin vurduğu ikinci insan da burada."dedi.

Kaşlarımı çatıp ona dikkatle baktım.Bir kaç adım ilerlediğimde Komutan Barbaros,"Tomris daha fazla ilerleme seninle uğraşıcaktır."dedi.

Kılıçarslan,"Bırak ilerlesin."dedi.

Emin adımlarla karşısına geçtiğimde bu simanın oldukça tanıdık olduğunu fark ettim.

Başımı yana eğip yüzüne dikkatle baktım.Sanki bana ait bir anının içerisindeydi.

"Tekrar karşılaştık."dediğinde Kılıçarslan'ın gözlerinden şaşkınlık kırıntıları geçti.

Bu adamı nerede gördüğümü ve ne zaman gördüğümü hatırlamıyordum ama hatırlıyordum.Neden bu kadar tanıdıktı.

Komutan Barbaros,"Tomris,dinleme onu kızım.Uzak dur,o bir kahin sana yalan söyliyip şüpheye düşürmeye çalışıyor."dedi.

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Bu bir şüphe değil Komutan.Ben sık sık şüphelenmem.Onu divanda gördüm."

Karşımdaki adam kahkaha attı.Onu görmüştüm.Çocukken,Alkurah adına yapılan bir divan toplantısı olmuştu.

Çadırın ardından çıkanları izlemiştik Güntek ile beraber.Onu,o gün görmüştüm.

Gündüz,"Yeter bu kadar.Hadi ara verelim.İkisi de dün çok güç harcadı."dedi.

Kılıçarslan ise elini kaldırdı,"Bu adam en azından tek kelime etmeden buradan çıkmayacağız."dedi.

Adam gülmeye devam ederken gözlerinin içine baktım.Ağzından şu kelimeler döküldü.

"Kız tıpkı onu büyüten gibi kararlı.Fakat tıpkı onu büyüten gibi de bir kadere sahip olucak.Güçleri,onun sonunu getiricek!"

Komutan Barbaror sinirle adamın çenesine bir yumruk savurdu.

Kılıçrslan'ın elinde ise bir şişe vardı.İçi boş,cam bir şişe.

Adamın söylediği cümleler havaya karıştı,ardından damlalara dönüştü ve Kılıçarslan'ın elindeki şişeye girdi.Kılıçarslan kapağı kapatırken gülümsedi.

Üzerimnde büyük bir yorgunluk hissediyordum.Hakkında yalan ya da doğru bir kehanet verilmesi insanın yıldızına zarar verirdi,kısa bir süreliğine.

"Çıkın artık şuradan!"diye bağırdı Komutan Barbaros.

Onu dinleyerek önden ilerledim.Güntek de hemen peşimden geldi ve güverteye çıktığımızda içimi büyük bir korku kapladı.Neredeydik?

Etrafımızda yüksek şelaleler vardı.Sanki hepsi üzerime geliyor gibi hissettim.Nefesim daralıyordu.

Tam dört şelale çevremizdeydi.Gemi,buraya nasıl girmişti?

Şelalenin sesinden kimseyi duyamazken bir el beni kenara çekti.kafamı çevirdiğimde Dündar olduğunu fark ettim.Üzerimizde bir çatı vardı.

"Şelaleler insanı büyüler Tomris.Sularında ıslanmak istemezsin."dedi.

Nefesimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama olmuyordu.Okyanus,tehlike demekti.Büyük bir yanılgı ve nefessizlik.Boğulmak.

Şimdi ise çevremde gür sesle akan şelaleler vardı.Olmak istemediğim o yerdeydim.

Kılıçarslan,Gündüz ve Komutan Barbaros merdivenlerden yukarıya çıktı.Gündüz,sessizce mürettebatın yanına,çatının altına geldi.Komutan Barbaros derince nefes alırken rahatlamış gibiydi.

Kılıçarslan ise ondan çok daha öne çıktı ve kollarını iki yana açarak gökyüzüne kaldırdı başını.

"Şükürler olsun ki hala özgürce okyanusta var olabiliyorum!"diye bağırdı.

Komutan Barbaros gururla baktı sanki.Gözlerinde ışıltı vardı.O da başındaki bandana tarzı aksesuarı çıkardı ve üzerine gelen sulara kucak açtı.

Mürettebattakiler teker teker öne çıktı.Geriye yalnızca Güntek,ben ve Gündüz kaldık.Hepsi kollarını açmış okyanustan keyif alırken yalnızca onları izledik.

Sesimi zorla duyururken Gündüz'e,"Sen neden çıkmıyorsun?"diye sordum.

Gündüz,"Sen neden çıkmıyorsan o yüzden çıkmıyorum."dedi.

Şaşırmıştım.Gemideki herkes okyanusa sonun kadar bağlı gibi gelmişti.

"Yoksa sen bu manyaklar kadar aşık değil misin?"diye sordum.

Güldü,"Ben hiç bir zaman okyanus olmadım Tomris.Ben her zaman hava elementi ile bütünleştim.Fakat ne biliyor musun?Okyanus ile bütün bir adamın dostuyum."dedi gururla.

O da Kılıçarslan'a cesur ve güven verici bakışlarla baktı.Kılıçarslan tam bu sırada kafasını çevirdi ve Gündüz ile göz göze geldi.Birbirleriyle sessizce konuştular sanki.

O an tekrar anladım.Liderler ya da kaptanlar tek başına var olmazdı.

Yanlarında daima dostları olurdu her adımın ardında dimdik duran.Hayatımda hiç bir zaman dostluk duygusunu sonuna kadar tatmamıştım.

Alkurah'da olmadığından değildi bir kaç kız vardı ama bana göre her zaman yalnız ve güçlü kalmalıydım.Dostlar seni yavaşlatır Tomris.

Fakat şimdi gördüğüm manzara beni bir an için yalnız hissettirdi.Hemen bu düşünceden çıktım.Çünkü yalnızlık,acizlik demekti.Yalnız olduğumu asla kabullenemezdim.

Gözlerimi uzaklara diktim ve korkumla yüzleşmek için bir adım attım dışarıya.Gündüz kolumu tuttu,"Deneme bence.Çok denedim ama asla okyanusu kabullenemedim."dedi.

Başımı olumsuz anlamda salladım."Benim kabullenemediğim falan yok okyanusun bir sıkıntısı var."dedim.

Gülerek başını iki yana salladı.

"Gerçekten Kılıçarslan'a benziyorsun.Fakat onun toprak hali gibisin."

Göz devirdim.Devam etmeye çalıştım fakat tenime değen sular ve şelaleye her baktığımda içime giren kaybolma hissi buna engel oldu.

Geri döndüm çatının altına.Gözlerimi kapatıp derince nefes aldım.

"Geçicek Tomris."dedim.

Bir anda üzerimize sular akmaya başladı.Şelalenin altına girmiştik.

Korkuyla Gündüz'e döndüm,"Şelale çok yüksek,basınçtan hepimiz ölürüz."dedim.

O da gözlerini kapatıyordu."Sessiz ol Tomris.Kılıçarslan büyüyle hallediyor."

"Büyüyle hallettseydi hiç ıslanmazdık!"

"Kasıtlı olarak ıslanmamıza izin veriyor zaten!"

Gözlerimi sıktım bir an.Coşkulu sesin içinden çıktığımızda güneş gözlerime vurdu.Tehlikenin ve sesin tamamen uzaklaştığından emin olunca da gözlerimi araladım.

Tamamen sırılsıklamdım fakat şu an gördüğüm manzara hepsini geçirmeye yetmişti.

Burası bir kanyondu ve hayranlık uyandırıcıydı.Çevremizdeki ada parçaları yemyeşildi ve hayatımda görmediğim ağaç türleriyle doluydu.

İçlerinde hayvanlar vardı.

Üzerimizden bir kartal geçti.Büyük,siyah bir kartaldı bu.

Onun ardından renkli bir kuş sürüsü geçti.

Gökyüzünden gözlerimi ayırdım ve ağaçlardan sarkan maymunları gördüm.Başımı Gündüz'e çevirdiğimde büyük bir keyifle gökyüzünü inceliyordu.

Az önceki berbat duygu yok olmuştu sanki.Güvensizlik yoktu.Toprak buradaydı.Yanımdaydı.

İlerlerken yanıma Gencay geldi ve söze girdi.

"Bizi alan Biham adaları yok Tomris.Her yerde aranıyoruz ve bizi karada gördükleri an yok ederler.İşte bu yüzden girebileceğimiz tek Biham adası burası."

Şaşkınca ona baktım,"Biham adası da ne?"

Gülümsedi,"Denizcilerin,
seyyahların dinlendiği adalar.İçlerinde hanlar ve eğlence merkezleri olur.Aynı zamanda geniş pazarlara sahiplerdir.Ticaret için de çok elverişlidir.Bu ada hariç hepsi Alderomin'in elinde.Bu yüzden yalnızca burayı kullanabiliyoruz."

"Burası nasıl Alderomin'in elinde değil?"

"Burayı okyanus koruyor.Girerken gördüğünüz şelaleleri büyüsüz geçmek imkansız.Büyü ile bile o güçte bir şelaleyi hareket ettirmek çok zor.Buraya giremezler."

Az önce üzerimizden uçan kartal bir süredir üstümüzde daire çiziyordu.

Hayatımda yalnızca bir kez kartal görmüştüm.Onu da Güntek yok etmişti.Kurtlar ve kartallar asla anlaşamazlar.

Kartal aşağıya doğru indiğinde şaşkınlıkla o tarafa baktım.Kılıçarslan,geminin ortasına geldi ve gözlerimin içine bakarak bir kolunu kaldırdı.

Kartal,Kılıçarslan'ın koluna konduğunda kanatlarını açıp kafasını kaldırdı.

Güntek,hırlayarak üzerine gidecekken büyüyle durdurdum.Yanına ilerleyip başını okşadım,"Sakin ol Güntek."dedim.

Kılıçarslan,"O,aptal kara hayvanın Bozdoğanım'ın kılına dahi zarar verirse onu okyanusa atarım."dedi.

Kaşlarımı çattım,"Sakin olma kızım.Dal o kartalın kanatlarına."

Kılıçarslan'ın gözleri büyürken Güntek üzerine doğru koştu.Bir kaç adım gerilerken güldüm."Tamam Güntek,durabilirsin."dedim.

Gerçekten durdu ev ben yine yanına geldim.

Kılıçarslan gözleriyle Kartalı gösterdi,"Bu, Bozdoğan Tomriscim.Anlaşsanız iyi edersiniz çünkü kendisi ile tıpkı senin Güntek ile aranda olan bağın türünden bir bağımız var."

Onunda büyülü hayvanı vardı.Bir hava hayvanıydı.Ne olursa olsun hava hayvanları toprak hayvanları kadar güçlü olmuyordu.

"Dikkat et kuşunun kanatlarını, kurdum akşam yemeği olarak yemesin."

Yüzü buruşturarak taklidimi yaptı.Bende ona aynısını yapıp göz devirdim.

Kartal da tıpkı Kılıçarslan gibi ukala duruyordu.Gündüz yanımıza geldi ve dertli bir bakış sundu.Yanına Komutan Barbaros geldiğinde sitemle,"Komutanım ben bir süre kafa tatili verebilir miyim?Bozdoğan yetmiyormuş gibi bir de Güntek çıktı da başıma.Malumunuz bir de sahipleri var."

Gerçekten bıkkın ve yorgun bakışlarını sunuyordu.Komutan yalnızca güldü ve kolunu Gündüz'ün sırtına attı.

"Burada kalmalısın Gündüz.Bu varlıkları dizginleyebilecek tek kişi sensin."dedi.

Kılıçarslan ellerini birbirine çarptı,"Korsanlar Biham adalarında pek iyi karşılanmaz.O yüzden üzülerek söylüyorum ki kıyafetlerimizi değiştirmeliyiz."dedi.

O bunu dedikten sonra tayfa aşağı kata indi.Bende kendi odama geçtim.

Yine odadaki dolaba benim için bırakılmış bir kıyafet vardı.Bir elbise.Beyaz bir elbiseydi,üzerinde de siyah bir korse vardı.Hancı,yerli kadınların giyindiği elbiseye benziyordu.

Üzerimi çıkarıp odada bulduğum havluyla kurulandım.Ardından elbiseyi üzerime geçirdim.Saçlarımı tekrar sıkıca topladım ve odadan çıktım.

Mürettebat hazır görünüyordu.Hepsinin üzerinde gömlek ve pantolon vardı.Kılıçarslan'ın üzerinde de beyaz bir gömlek ve altında siyah,kumaş pantolon vardı.Üzerine uzun,kahverengi bir kaban giyinmişti.

Yanımızdaki ada parçasına bir merdiven uzattılar."Neden limana gitmedik?"diye sordum.

Kılıçarslan,"Korsanları iyi karşılamazlar.Bizim gemi de ben korsan gemisiyim diye bağırıyor Tomris."dedi.

Gemiden inip karaya geldiğimde sanki eski bir dostumu ziyarete gelmiş gibi mutluydum.İnsanlari ayakları yere değebiliyorken neden uçmayı ya da yüzmeyi tercih ederler ki?

Adanın girişinde bir kaç muhafız vardı.Kılıçarslan'ı görünce gülümsediler.

İçlerinden biri,"Hoşgeldiniz."dedi.Kılıçarslan başıyla selam vererek ilerledi.

Kıvanç ve Berkay kol kola adanın ilerisine ilerledi.Komutan barbaros ve Gündüz de sessizce yanımızdan ayrıldı.Dündar ve Kılıçarslan da işlerini halletmek için ayrıldığında başıma Gencay ve Çağrı kalmıştı.

Gencay neşeli bir sesle söze girdi.

"Bence önce çarşıya çıkalım.En son hana gideriz."

"Siz buraya ihtiyaç molası için gelmiyor musunuz?"diye sordum.

Çağrı,"İşin sonunda bizde korsanız Tomris.Burada evcilik oynamıyoruz."dedi.

Yüzümü buruşturdum,"Ne yani,kadınlı eğlencelere katılıp içecek misiniz?"

Çağrı kahkaha attı,"İyi de siz basit korsanlar değilsinizki.Kayıp zamanı bulmaya falan çalışmıyor musunuz?"

Gencay son sözümden sonra elini ağzıma kapattı."Sussana kız.Bu öyle her yerde söylenmez."

Elinden kurtulup,"İyi de herkes zamanın kaybolduğunu biliyor.Kaybolan bir şeyi aramak suç değildir."dedim.

Çağrı,"Kayıp olanı bulmak suç değildir elbette.Ama onu hangi amaçla aradığının öğrenilmemesi gerekir."dedi.

Biz bunları konuşurken Gencay,tezgahların birine ilerledi bir şeyler alıp yanımıza geldi.

Elindeki poşetten yeşil,küçük bir meyve çıkardı ve,"Erik ister misin?"diye sordu.

Açık konuşmak gerekirse erik dediği meyveden hayatımda hiç yememiştim.Bir tane alıp ağzıma attım.

Ekşi bir tadı vardı ve çiğnedikçe içinde çekirdeğinin olduğunu fark etti.

Gencay büyük bir şaşkınlıkla,"Hayatında hiç erik yemedin mi?"diye sordu.

Başımı olumsuz anlamda sallarken Çağrı,"Eriğe takıntılıdır.Kış mevsiminde çıkan büyülü erikleri bile yer."dedi.

Ağzımdaki çekirdeği yere attım.Gerçekten ekşi de olsa güzel bir tadı vardı.

Daha fazla adada gezerek dikkatimi dağıtmamalıydım.Yanımdakilerden ayrılmam gerekiyordu aklımdakini gerçekleştirmek için.

Aklıma gelen ilk yalanı söyledim."Benim lavaboya gitmem gerekiyor,midem de bulanıyor okyanus tuttu beni."

Çağrı ve Gencay'ın adımları durdu.Gencay,"Ama daha yeni başlamıştık Tomris."dedi.

Yapacak bir şey yok der gibi baktım.

Çağrı,"Gencay,sen meyveleri almaya devam et.Ben Tomris'i hana götüreyim."

Çağrı ile Gencay'ı geride bırakıp adanın içerisinde yürümeye başladık.Elbette benden şüpheleniyordu.Ama yapabileceği hiç bir şey yoktu.

Hana geldiğimizde Çağrı hancı adamla bir şeyler konuştu ve bana dönüp onay verdi.Üst kata çıktım.Yanımdaki kız bana odayı gösterdi.Odaya girip hızla ardımdaki kapıyı kapattım.

Kapıyı kapatırken Çağrı'nın da peşimden geldiğini gördüm.Acele etmeliydim.Han,iki katlıydı.Rahatlıkla kaçabilirdim.

Cama ilerleyip açtım ve kendimi çatıya attım.Etrafa baktığımda insanların henüz beni fark etmemiş olduğunu gördüm.Duvara yaslanarak arka kapının olduğu tarafa ilerledim.Oldukça kolay olduğuna inanmıştım ta ki Kıvanç'ı kapının önünde görene kadar.

Derince nefes alıp diğer tarafa ilerledim.O tarafta da Berkay vardı.Kılıçarslan düşündüğüm kadar gerizekalı olmayabilirdi.Tuvalete gitmek isteyeceğimi önceden tahmin etmiş olmalıydı.

Ve şu an çatının hemen altında Dündar ile Gencay ellerinde çuvallarla bekliyordu.Göz devirdim.

O aptallardan kurtulmak hala bile benim için kolaydı.

Karşıdaki yakın binanın üzerine
onlara görünmeden geçmeliydim.Büyü kullanıp gücümü göstermek çok riskliydi.Bu nedenle iyice geriledim ve hızlanarak karşı çatıya atladım.

Kıvanç,sanki bu anı bekliyor gibi kafasını yukarıya kaldırdı.Göz göze geldiğimizde ona gülümsedim.Hızlı bir ıslık çalıp işaret parmağıyla beni gösterdi ve mürettebat harekete geçti.

Ne yapacağımı henüz bilmiyorlardı.Çatının üzerinden bir diğer çatının üzerine atladım.Küçümsenecek gibi değillerdi.Oldukça hızlılardı.

Dündar,duvara bir merdiven yaslayıp çatıya çıkmış arkamdan geliyordu.

Diğerleri ise aşağıdan takip ediyordu bana atlayacak yer bırakmıyorlardı.Bir evin oldukça geniş bir bacaya sahip olduğunu fark ettim.Dündar bir önceki çatıdan atlamışken hızla bacadan içeriye atladım.

Kısa ve geniş bacanın sonuna geldim ve karşımda yemek sofrasına oturmuş dört kişilik bir aile vardı.

Önce duraksadım.Ardından şöminenin içerisinden çıkıp hepsine gülümsedim.

"Merhaba."dedim.
Hepsi donakalmış şekilde bakarken.

"Yanlış bacaya girmişim kusura bakmayın."

Hızla kapıya yöneldim ama kapının yanındaki pencereden evin hemen önünde Çağrı'nın durduğunu gördüm.

"Evin arka kapısı var mıydı acaba?"

Hepsi sessizce dururken küçük kız çocuğu parmağıyla arka kapıyı işaret etti.Ona gülümsedim,"Çok güzel bir kızsın sen."

Elime aldığım porselen tabağı hızla küçük bir kırlangıç heykeline dönüştürüp eline verdim.Koşarken,"Bu iyiliğini unutmayacağım!"

Kiler tarzı bir yere indim ve gerçekten yerin altına açılan küçük bir kapıya sahip olduğunu gördüm.Soğuk depo olarak kullandıkları belliydi.

Yukarıya açılan merdivene hızla tırmandım ve kafamı dışarıya çıkardım.Limandaydım.Kayıp zamanlar gemisi tam karşımda duruyordu.

Gülümserken kafamı çevirdim ve bütün tayfanın buraya geldiğini gördüm.

İnanılmaz büyük bir hızla geminin yanına ilerledim ve güçlerimi kullanarak merdiveni aşağı sarkıttım.

Arkamdaki Berkay,"Kaçamazsın aptal kız,boşa çabalama!"diye bağırdı.

Merdivenden çıkarken,"Sen bana aptal mı dedin?"diye bağırdım.

Onlar gemiye yanaşmışken liman birbirine girmişti.Merdiveni kendime doğru çekerken aşağıdan bir el merdivene tutundu.

Bu Kılıçarslan'ın ta kendisiydi.

"Gemimi çalamazsın."dediğinde kahkaha attım.

Onu taklit ederken,"Ben gemini çalmıyorum Kılıçarslan.Gemini ödünç aldım.Ha eğer çalsaydım bunu bu kadar nazik yapmazdım."

Elime aldığım hançerle merdiveni kestim.Kılıçarslan gerilerken güçlerini kullanamamasına sinirlendi.

Komutan Barbaros ve Gündüz de olanları izliyordu.Geminin çapasının zincirini ateşi kullanarak ısıttım ve kalan kısmından kopardım.

İlerlemesi için yelkenlerin ipini çektim ve her şeyin olduğu bu kısa saniyede arkamda bir ses bağırdı.

"Bu çok başarılı bir kaçıştı Tomris.Ama sakın unutma ben ödünç aldıklarımı işim bitmeden bırakmam."

Geminin ucuna geldim ve ona keyifle el salladım,"Sen bırakmıyorsun zaten ben kaçıyorum."

Gerçekten afallamış duruyordu.Gündüz de aynı şekilde.

Fakat Komutan Barbaros bu manzaraya gülümseyerek bakıyordu.Aptal korsanlar ne zaman gülümseyip ne zaman gülümsemeyeceklerini bilmiyordu.

Gemi ileriyordu.Güzel kanyondan geçerken odama ilerledim hızla.Kapıyı açıp Güntek'i serbest bıraktım.O güverteye ilerlerken üst iç çamaşırımın içine elimi uzattım ve küçük düdüğü çıkardım.

Yalnızca dağın zirvesinde yetişen bambudan yapılırdı.Dağın zirvesinde bambu normalde yetişmezdi.Fakat bu diğerlerinden farklıydı.

Buradan gemi ile dönemezdim.Bu,olası değildi.O şelaleyi aşabilecek su yetim yoktu.

Fakat toprak her zaman sadıktır.Seni asla yalnız bırakmaz.Bambuyu çıkarıp ağzıma getirdim ve düdüğü çaldım.

Çok gür olmayan fakat dağların efendisinin duyabileceği bir sesti bu.

Dağlardaki hayvanları koruyan o heybetli kuş.

Adagan.

Efsaneye göre,toprağın tevazusu sebebiyle hor görülmeye başladığı bir zamanda,element güçleri arasında bir savaş gerçekleşmiş.

Savaşı,toprak,ateşin hilesiyle kaybetmiş.Toprak yenildiğinde yer yüzünden silinen hayvanlar büyünün özüne büyük bir zarar vermiş.

İşte tam bu sırada toprağın sığındığı dağın tepesinde bir kuş oluşmuş.Heybetli, ve neredeyse bir balina kadar büyük bir kuş.

Adagan,toprağın öfkesiyle oluşturduğu koruyucuymuş.

Zaman kaybolduğundan beri toprak elementine saygı da oldukça azaldı.Toprağı ustaca kullananlar toprağı reddetti.

Unuttukları bir şey vardı ki toprağa ne verirsen onu alırsın.İşte bu yüzden toprağa olan saygım bana Adagan'ın düdüğünü getirdi.Bir gün ağacın yapraklarından elime düştü bu düdük.

Son,en güçlü toprak muhafızının eline.

Tam bu esnada güvertede biri olduğunu fark ettim.

Bu o kahindi.Kafasını bana çevirdiğinde sakince gözlerinin içine baktım.

"Nasıl çıktın aşağıdan."

Gülümsedi ve yanıma yaklaştı."İstediğim an istediğim yerde var olabilirim sevgili toprak muhafızı."

Hançeri çıkarıp boğazına dayadım."Ben oynayabileceğin bir insan değilim Kahin.İllüzyon gösterilerine inanmam."

Kahinler su elementinin illüzyonunu kullanırdı en çok.Suyun hafızasını ve berraklığını alırlardı.

Kahin gülümsedi."Gemiden gitmen üzücü oldu."dedi.

"Saçmalamayı kes.Kehanetlerinin yalan olduğunu biliyorum."

Gözlerini belertti."Yalan olup olmadığına gel kendin bak."dedi.

hançeri boğazına daha çok yaklaştırdım."Seni burada öldürür okyanusa atarım."

Söylediğimi umursamadı ve ağzından bir kaç kelime döküldü."Gemiden erken ayrılıyorsun fakat yolun tekrar buraya düşecek."

Duraksadım.Gemiden alacağım bir şeyler vardı.Sessizleşirken,"Ne o,yalanlarıma inanıyor musun?"diye sordu.

Dizimi karnına geçirdiğimde bir an için iki büklüm oldu.

"Devam et kahin."dedim dişlerimi sıkarak.

"Gemiye geri dönmesen bile bir yola çıkacaksın.Gemiye dönmezsen yol karanlık mağaralara çıkıcak.Yolu ise yalnızca sen belirleyeceksin,yalnızca sana seçme hakkı verilecek."

"Neyi seçme hakkı."

"Oradan ücretsiz fal bakanlara mı benziyorum?"dediğinde bir kez daha dizimi geçirdim.Tekrar iki büklüm olurken devam etti,"Sevmediğin okyanus sana yeni kapılar açıcak.Fakat bu kapıların üçü yanlış yola çıkıyor.Yalnızca biri doğru yola çıkıyor ve doğru yolda yanlış kapının içerisinde.Hepsi bu kadar."

Saçmalamaya başlamıştı.Onu geminin ucuna getirip başını aşağı sarkıttım."Ne saçmalıyorsun be adam?"

Korktuğu belli oluyordu en sonunda,"Güçlü ve yüce Alderomin'in karşısında basit toprağa bağlı bir kız ve okyanusun gücüne inanmış bir erkek çaresiz kalıcak.Senin sonunu okyanus getiricek,kaptanın ise toprak."dedi.

Bu sefer suya atmak için ittirdim fakat bir anda su yılanına dönüştü.Suya hızla atladı ve elimden kayıp gitti.

Sinirle bağırdım,"Yalancı pezevenk!"

Ellerimi saçlarıma götürdüm.Unutmuştum.

Suyun illüzyonunu kullanan kahinler su yılanına dönüşebilirlerdi.Unuttuğum için sinirlenip ayağımı geminin kenarındaki sert tahtaya vurdum.

Ayağımın acısıyla gerilerken Güntek de acıyla haykırdı.Şaşırarak kafamı ona çevirdim.

Düşündüğüm şeyin olmaması için dua ederken kolumu cimcirdim ve Güntek yine canının acıdığını belirten sesler çıkardı.

"Kızım zamanı mıydı şimdi hassaslaşmanın?"

Büyülü hayvanların yılda bir kez hassaslaştığı bir dönem olurdu.Ve o dönemler bağını kurduğu kişilerin duygularını hisseder,acılarını yaşarlardı.

Bu esnada üzerimizden heybetli bir kuş uçtu.Yavaşlarken geminin hizasına geldi.Saygıyla başımı eğdim.

"Toprağın tevazusu ve gücüyle,koruyucu Adagan'ı selamlarım."

Bu sözlerden sonra Adagan'ın ağzından bir ses yükseldi.Bu,izin olduğu anlamına gelirdi.Hızla üzerine bindim ve Güntek de ardımdan bindi.

Hızla uçmaya başladı.

Hürriyeti tekrar kanımda hissettim ve yüzüme esen sert rüzgardan derin bir soluk çektim.

Ne olursa olsun kimse özgürlüğümü bu saatten sonra elimden alamazdı.Alkurah adasında hakkımın her geçen gün yenmesine göz yummuştum.Ve diğerlerinin haklarının yenmesine de.

Özgürlük yalnızca hırçın dalgalara ve okyanusa ait değildi.Özgürlük yüksek ışıklarıyla insanları büyüleyen ateşe de ait değildi.Hoyrat rüzgarlarıyla her şeyi yerle bir eden havaya da ait değildi yalnızca.

Bütün gücü ve olgunluğuyla ayakta kalan ve tüm bu insanları üzerinde taşımaya devam eden toprağın hakkıydı.

Adagan,beni kendi dağına götürüyordu.Bir süre orada kalıcaktım.Peki daha sonra nereye gidecektim?

Artık bir evim yoktu.Her yerde adımın geçtiğine emindim.Beni yakaladıkları an merkeze götürürlerdi.

Adagan yavaşlarken tüm adalardan uzak bir dağın önündeydik dağın tepesine geldiğimizde ise durdu.Güntek aşağı atlarken bende yavaşça indim.

Başımı eğdim,"Toprağın tevazusu ve sadakatiyle koruyucu Adagan'ı selamlar,hürmetlerimi bahşederim."

Adagan,büyük gözlerini yavaşça açıp kapattı ve başını dağa yasladı.Gerilerken dağ ile bütünleşti ve tüyleri birer toprak parçasına dönüştü.

Burası çok küçük bir adaydı.Aşağı taraflarına indim.Küçücüktü ama gelmiş geçmiş en verimli toprağa sahipti.

Fakat bu verimden yalnızca toprak elementi ile bütünleşmiş kişiler yararlanabilirdi.

Gözüm yemekte falan değildi.Yine de Güntek'in iyileşmesi gerekiyordu.Adanın içerisine girdik.Bir ağaca elimi yasladım.

"Canlıya duyduğum saygının bütünüyle hayat veren ağacın dalını almak için izin istiyorum."dedim.

Adadakiler canlıydı.İzin almadan kullanılırsa hepsi küle dönüşürdü.

Her canlıdan bu şekilde izin almıyorduk.Çünkü zaten toprak diğer canlıların kullanabilmesi için vardı.Ağaçlar,besin için kullanılan büyük baş hayvanlar.

Dostluk için yanımızda bulundurduğumuz köpekler ve kurtlar.

Elbette sınırı bilmek gerekirdi.

Ağaç söylediklerimden sonra kendini kuruttu ve kullanmama izin verdi.

Bir dalını elime alıp gözlerimi kapattım,onun bir ok ve yaya olduğuna emin olunca gözlerimi açtım.

Ardından elime aldığım diğer dalında bir balta olduğuna emin oldum.

Balta ile odunları kesip sabaha kadar yetecek kadar odun hazırladım.Yorgun düştüğümü hissediyordum uykuya ihtiyacım vardı.

Güntek'in başını okşadım,"Ama önce seni iyileştirmeliyiz Güntek."dedim.

Eğilerek başını öptüm.Fısıltıyla,"İyiki yanımdasın."dedim.

Odunları,kıyı tarafındaki düzlüğe yerleştirdim.Hızlı bir ateş yaktım.Güntek,kendi avlanabilirdi ama böyle bir gücü yoktu.

Bitkince ateşin yanına yerleşti.Okumu elime alıp adanın içerisine ilerledim.

Derince nefes aldım.Gözüme bir ceylan kestirdim.Zorunda kalmadıkça ceylan öldürmekten nefret ederdim.Bana kalırsa gelmiş geçmiş en güzel hayvanlardandı.

Başka bir hayvan aradı gözlerim.Dört küçük tavuk gördüm."Bereketli topraklara saygımı sunuyorum.Yaşam için bir can almayı diliyorum."

Bu sözlerden sonra yayımı gerdim ve odaklanıp tavuklardan birini vurdum.Ardından hızla diğer ikisini de vurdum.Sonuncu ise kaçacakken son anda onu da vurdum.

Gülümseyerek yanlarına gittim ve dördünü de büyük yaprağın içine topladım.Ateşin yanına getirdim ve küçük hançer ile tüylerini ve başlarını temizledim.

Üç tanesini Güntek'in önüne bıraktım.Diğerini de küçük parçalara ayırıp dalın üzerine dizdim.

Benim de toparlanmam gerekiyordu.Ateşte ısıtmaya başladım.

Güntek afiyetle tavukları yedi.Tavuk etini her zaman daha çok sevmişti.

Bu yaptığımda bir yanlış yoktu.Canlılar birbirlerini yiyebilirlerdi.Hayvanlar için bu besin zinciriydi.Zaten hak ettikleri kadar yiyorlardı fazlasına dokunmuyorlardı.İnsanlar öyle değildi.Hak ettiklerinden fazlasını isterlerdi her daim.

Minik adım sesleri duyunca başımı çevirdim.Küçük bir maymun ellerini önünde birleştirdim elinde bir muzla çekingen adımlarla yanıma geliyordu.

Maymunlar beni her daim çok güldürürdü."Merhaba."dedim gülümseyerek.

Bir ayağını öne atarak yavaşça yanıma geldi ve elindeki muzu bana uzattı.Gülümsemem büyürken,"Yememi mi istiyorsun?"diye sordum.

Başını yavaşça olumlu anlamda salladı.Gibon türü bir maymundu.Bir elimden az daha büyüktü.

"Teşekkür ederim."dedim.

Muzu açarken yine yavaşça kucağıma geldi ve bir bebek gibi yattı.Göbeğini okşadım.Muzdan bir ısırık alıp ona da uzattım ve o da keyifle yedi.

"Sana bir isim vermemi ister misin?"

Sevimli hareketlerine güldüm."Ya da boşversene.İsimler insana olduğundan fazla yük yükler.Adın sadece maymun kalabilir."

İsimler.

İsimler karakterlere geçer.İnsan hakkında kendine ip ucu verir.

Tomris,demir,güçlü olan,lider.

Belki de tüm bu karmaşanın sebebi ismimdir.

Aklıma kahihinin söyledikleri geldi o an.

Ancak gemiye geri dönersem yanlışın içindeki doğru kapıyı bulabilirdim.

Artık esir de değildim.Gemiye geri dönersem esir olmadığımı kendi rızamla geldiğimi bilirdim.

Fakat okyanusta olmak bana iyi hissettirmiyordu.Bir yol haritam yoktu.Ne kadar yaşayacağımı bilmiyordum.

Belirsizliğin içinde sözlerine güvenmediğim bir kahini dinlemek ne kadar mantıklıydı?

Kopardığım yapraklardan birini kumun üstüne koydum ve başımı da üzerine.Sırt üstü uzanıp gökyüzüne baktım.

Yıldızlar bana kendilerini gösterdiler.Benden başkası görmüyordu fakat ben görüyordum.

Onlara gülümsedim.

Hayır,ben bu isme aittim.Bu sorumluluk bana yük değildi aksine ben bunun için var olmuştum.

Yıldızları görmenin hakkını ancak bu şekilde verebilirdim.

Okyanustan büyük bir dalga ayak uçlarıma kadar geldi.Ve yüksek bir sarsıntı hisssettim.İrkilerek ayaklandım.Güntek de hızla doğrulmuştu yattığı yerden.

Okyanusun içerisinden bir geminin önce başı göründü.Ardından bütün gemi gözler önüne çıktı.

Bu Kayıp Zamanlar Gemisi'ydi.

Ona gitmemi istiyordu benim yanıma gelmişti.Kendini göstermişti.

Derince nefes alıp başımı olumlu anlamda salladım.Karar vermek için işaret beklediğim o anda,işaret artık karşımdaydı.

Daha fazla düşünmeye gerek yoktu.

"Ne yapmamız gerektiğini biliyorsun Güntek.Asi kaptanı bulmaya gidiyoruz."

***********

Selaaam.

Nabersinizz.Kurgu şu an çok hoşuma gidiyorr

Umarım okunmalar güzelce artar ve hak ettiği değeri alır.

İlk bölümler yoruma daha çok ihtiyacım oluyor bu yüzden yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin.

En sevdiğiniz sahne?

Bölümün favori karakteri?

Sizi seviyorum canlar.

Çook öptüm.

"Zamanı sakın kaybetmeyin."

Bölüm : 01.12.2024 01:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...