
28 Yıl Önce/Alderomin
Soğuk havayı gülümseyerek karşıladı Barbaros.
Gülümsemesi yalnızca acısını gizlemesindendi.
Uzaktı okyanustan,özgürlükten,dostlarından.
Sürgündeydi.Alderomin'de zengin bir krallık ailesinin korumalığını yapıyordu.Tam olarak bir sürgün denemezdi çünkü buraya gelmeyi kendi seçmişti.
Bulacakları vardı.Görecekleri.
Hava yağmurluydu.Gökyüzü yavaşça kararmaya başlamıştı.
İşlerini bitirir bitirmez kıyıya,sahile geldi.Krallık binasının hemen yanındaki sahile.
Bir süredir Alderomin'de büyük bir koşuşturmaca vardı.Yeni bir veliaht dünyaya geliyordu.Sarayın ışıkları sürekli açık ve girenler çıkanlar da fazlaydı.
Söylenene göre çocuk bu gece dünyaya gelecekti.
Ufuğa dikti gözlerini Barbaros.Ay'ı gördü.Fakat bu onun için yeterli değildi.
Kısa süren bu kafa dinlemesinin ardından bir bebek ağlaması duyuldu.Gür bir bebek ağlaması.
Sarayın bahçesindeki koşuşturma arttı.Cariyelerden bir kaçı gülerek diğer tarafa çıkıyordu.Hadımların da ellerinde ikram etmek için tabaklar vardı.
Öyle bir ağlamaydı ki bu, çitleri aşıyordu.
İkinci katın balkon kapısı açıldı ve dışarıya hemşire çıktı.
"Veliaht doğdu,bir erkek!"
Bahçedeki krallık mensupları kadeh kaldırarak kutladı bunu.Barbaros umursamadı,kafasını o tarafa sadece kısa bir an çevirdi.
Bu barbarların çocuk sahibi olmaması gerektiğini düşündü tekrar.
Bir sürü çocuğu bombalar altında bırakmış,yaşama haklarını ellerinden almışlardı.Başka bir yerin ölümüne tepki vermezken kendi doğumlarını mutlulukla karşılamamalılardı.
Fakat bunu da düşünmeyi bıraktı Barbaros.Zaten buraya geldiğinden beri türlü haksızlık ve ölümle karşılaşmıştı.
Doğacak oğlan çocuğunun da tıpkı babası gibi olacağını düşündü.Ne de olsa o,Alderomin'in veliahtıydı.
Tüm bu bozuk düzenin mimarlarının.
Fakat o gece tüm tahminleri yerle bir oldu.Gökyüzünde bir yıldız kaydı.Kimse fark etmedi çünkü hepsinin gözü boyanmıştı.
Yıldız kaydı ve ardından bir yıldız parladı.Yalnızca bir yıldız.Barbaros'un gözleri kocaman açıldı.
Bunun anlamını bilen bir kaç kişi vardı artık bu topraklarda.Az bilinen bir kehanet.
Zamanın kayboluşunun ardından gökyüzünde parlayan ilk yıldız ilk haberci.Bir erkek çocuğu hangi adada doğacağı bilinmeyen.Ve tek bir yıldız.
Haber vermesi gereken biri vardı.Onunla beraber uzun süredir bu anı bekleyen biri.Bir dost.
Küçük,tek odalı evinin içine girdi ve kağıt kalem aldı.Mumları yaktı kibritle.
Mürekkebe bandırdığı tüy kalemi kağıda değdirdi titreyen eliyle.Ve mektuba başladı.
"Sevgili dostum Günkut.Öncelikle seni hırçın dalgalar ve hürriyet ile selamlıyorum.
Alderomin'in hızla geliştiği günlerde benim için yavaş geçen sürgün günlerinin içinden tekrar selam yolluyorum sana.
Geçtiğimiz günlerde sana,umudumun tükenmeye başladığına dair bir kaç cümle yazmıştım.Daha sonrasında bu karanlık düşüncelerden çıkıp tıpkı okyanuslar gibi hür ve umut dolu olacağımı söylemiştim.
Ve bu gün tekrardan okyanusu seyre daldığım dakika hürriyetin gücü ve umudun parlaklığı bedenimi sardı.
Bir süre önce bir yıldız kaydı dostum.Parlak bir yıldız.Ve hemen ardından da gökyüzünde tek bir yıldız parladı.
Büyüklerimizin anlattıkları kadar biliyorum.O bir kutup yıldızıydı.
Ve kehaneti biliyoruz.Tek bir yıldız parlayacak gökyüzünde.İlk kurtarıcının haberini verecek.Evet sevgili dostum.Bizim için yollar tekrar aydınlanıyor.
Bir erkek çocuğu ağlaması duyuldu sarayda.Korkularım hala var elbette.Çocuğu tahminlerime göre merkeze götürüp halka vefatının haberini verecekler.
Çünkü bu kehaneti bilen yalnız sen ve ben değiliz.Fakat çocuğu tekrar bulup hürriyeti kucakladığımda sana bir mektup daha bırakacağım.
O zamana kadar kararlı ve dik dur.
Bu mektuba yalnızca iyi haberleri değil özlemlerimi ve dostluğumu da bırakıyorum.
Tekrar beraber sırt sırta savaştığımız günlere.
Dostun,Barbaros.
*********
Günümüz
Gece boyunca uyanıp durmuş Güntek'i kontrol etmiştim.Bir ara Gündüz yemek getirmişti ve benimde dinlenmem gerektiğini söylemişti.
Şimdi ise gün ağırmış mürettebat ortaya çıkıyordu.
Güntek'i bir kez daha kontrol edip yarasına baktım.Ardından kapım tıklatıldı.
"Gir."dedim sakince.
Kafamı çevirdiğimde Komutan Barbaros'u gördüm."Günaydın."dedi,gülümseyerek.
Ayaklanıp başımla selamını aldım."Günaydın."
"Daha iyi misin?"
Başımı olumlu anlamda salladım.O da gülümsedi.Şöminenin yanındaki sandalyeyi çekip oturdu ve benimde oturmam için yatağı işaret etti.
"Bak Tomris.Senin için zor olduğunun farkındayım ve kendini zorladığınında.Dün yaşanan olay ise Kılıçarslan'ın söylediğine göre senin güven probleminden ötürü gerçekleşti."
Başımı olumlu anlamda salladım."Ama ben hiç bir zaman okyanusa güvenmedim.Yine de suyu ihtiyacım kadar kullanabildim.Sanki bu gemiye geldiğimden beri bir şeyler gücümü emiyor ve potansiyelimi engelliyor.Bu neden oldu?"
Bir kaşını havaya kaldırdı önce.Daha sonra soruma cevap verdi.
"Tahminlerime göre sebebi,okyanusun kendine benzeyenleri çektiği gibi zıt olanları da çekmesi Tomris.Güvenmediğin için sana gelmiş olabilir."
Sessiz kaldım.Komutanın gözleri Güntek'e kaydı,"Durumu nasıl?"diye sordu.
"Düne göre iyi.Onu ilk defa bu kadar bitkin görüyorum."
"İkinizinde bu kadar bitkin olmasının sebebi henüz Kılıçarslan ile güçlerinizin uyumlanmaması.İki birinci kademe aynı topraklarda bile çok zor yaşarken bir de gemide yaşaması oldukça riskli."
"Nasıl uyumlayabiliriz ki?"
"Yalnızca zaman ile uyumlanır."
Güldüm."İyi ama zaman yok ki."
O da güldü.Kısa bir an ikimizde sessiz kaldık.
"Alaye'ye nasıl gireceğim peki?"
"Dündar,dün gece bunun için dalış yaptı.Birkaç malzemeyi alıp gemiye geri geldi.İksirle seni kısa bir süreliğine Susulu yapabiliriz."
İçim rahatlamıştı.
"O halde kahvaltıda görüşürüz Tomris.Mağaraya yaklaşıyoruz."dedi ve odadan çıktı.
İksir olayı kesinlikle içimi rakhatlatmıştı.Yalnızca kısa süre olmasının problem olacağını düşünüyordum hepsi bu.
Acıktığımı hissettiğim için odadan çıktım ve Güntek için şömineyi güzelce yakmayı da unutmadım.
Sofra kurulmuş ve herkes oturmuştu.Yine Kılıçarslan'ın karşısına oturduğumda artık şaşırmıyorlardı.
Kılıçarslan,"Günaydın sevgili Mürettebatım.Sizleri aydınlanan bir günde daha görmek çok güzel!"dedi coşkuyla.
Yanımdaki Çağrı'ya eğilip kulağına,"Bu olayı gerçekten her sabah yapmak yormuyor mu sizi?"diye sordum.
Çağrı bıkkın bir nefes aldı."Aslında güne güzel başlamamızı sağlıyor ama her zaman çekilir olmuyor tabii."
Gülerek elime çatal aldım.Bu sefer tabağıma konan ekmeğe bal ve tereyağı sürüp ısırdım.Çağrı bana çay uzattığında alıp ondan da bir yudum aldım.
Kılıçarslan,"Birazdan Alaye'nin giriş mağarasına yaklaşmış olucaz.Zaten yapmanız gerekenleri biliyorsunuz.Aşağıya indiğimizde herkes oraya gelmiş tüccarlar gibi davranacak göze batmayın yeter."dedi.
Gündüz bu sabah her sabah olduğu gibi değildi.Dertli bakıyordu etrafa.Yine yanımda oturan Çağrı'ya,"Neyi var bunun?"diye sordum.
Çağrı gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.Bu esnada Gündüz sinirle soludu ve gözlerini kapattı.
"Çağrı,ona ne olacağını anlatırsan mutfakla tek başına ilgilenirsin."dedi.
Bu esnada Kılıçarslan büyük bir keyifle ağzına zeytin attı ve,"Gündüz'ün elementi hava ve oldukça baskın olduğu için onu aşağıya bu formda indiremiyoruz.Tıpkı sana yaptığımız gibi onu da dönüştürmemiz gerekiyor."dedi.
Mürettebat keyifle gülerken Gündüz burun kemerini sıktı.
Gencay kahkaha atarak,"Tabi,onu senin gibi Susulu'ya dönüştüremiyoruz ve bu yüzden her su altı şehrine indiğimizde,"cümlesini tamamlayamadan gülmeye başladı.
En sonunda cümleyi Kılıçarslan,"Gündüz'ü vatos balığına dönüştürüyoruz."diyerek tamamladı.
Herkes kahkahalara boğulurken bende gülmeye başladım.
Gündüz,"Komutanım ben biraz içeriye gidebilir miyim?"diye sordu tripli bir sesle.
Komutan da gülmemek için kendini zor tutarken başını olumlu anlamda salladı.
Kahvaltı bittiğinde ise herkes masayı toplamaya başladı.Kılıçarslan,"Tomris,odama gel de sana iksiri vereyim."dedi.
İstemeye istemeye de olsa odasına gittim.
Ben odaya girer girmez ardımdaki kapıyı kapatıp bana gülümsedi.Bu gülümsemeleri oldukça sinir bozucuydu.
Dümenin olduğu odanın altındaydık.Girişte yalnızca bir büyük koltuk ve çalışma masası vardı.Etraftaki mumlar ve parşomenler de burada sık sık çalıştığını gösteriyordu.
Biraz daha ilerleyip odanın içerisindeki bir başka kapıyı açtı ve beni eliyle buyur etti.
İçeriye girdiğimde benim kaldığım geniş odanın iki katı olduğunu fark ettim.Gerçekten olması gerektiğinden çok daha geniş neredeyse dört kişilik bir yatak vardı.
Odanın ışıklandırması loş sarı ışıktandı.Ahşap duvarlara asılı fotoğraflar vardı.Ve koca bir harita.Kendimi haritaları incelerken bulduğumda üç adanın da göründüğünü ve hepsinin üzerinde bir kutup yıldızı çizili olduğunu gördüm.
İncelerken fark ettiğim bir diğer detay da odanın olağanüstü toplu olmasıydı.Yalnızca temiz ve düzenli değildi.Her şey muhteşem düzenliydi.
Yatağın üzerine serilen koyu mavi örtüde bir tane bile kırışıklık yoktu.Her şey sanki santimi santimine yerli yerindeydi.
"Ne o,bakakaldın Tomris."diyen sesi eğleniyor gibiydi.
Göz devirdim.Odanın içerisinde bir kapı daha vardı.Oraya girip bir şeyler aldı.
Odada farklı bir enerji vardı.Garip bir şekilde burada daha dingin ve rahat hissetmiştim.Kesinlikle bir büyü olmalıydı.
Elinde küçük bir şişeyle yanıma geldi.Hemen ardından yatağın yanındaki komidin deki sürahiden bir bardak su doldurdu.
"Aslında bunu ayakta yapmanı tercih etmem ama sen bilirsin."dedi ve bana şişeyi verdi.Hiç düşünmeden kafama diktiğimde sırıtarak bakıyordu.
Bir an hiç bir şey olmadı ve yüzüne boş boş baktım.Gülerek elime suyu verdi,ou da bir anda kafama diktim ve olan o anda oldu.
Başım dönüp kendimi yatağa düşerken buldum.Büyük bir güç dalgası ve bedenimin değiştiğini hissederken duyduğum son ses,"Yatağımı bozmasaydın iyiydi."oldu.
*********
Gözlerimi zorlukla aralarken hemen yanımaki tekli koltukta oturan Kılıçarslan'ı gördüm.
Büyük bir dikkatle bana bakıyordu.Uyandığımı görünce gülümsedi.
"Açık konuşmak gerekirse bir toprak muhafızının Susulu olmuş hali oldukça ilginç."
Yatakta doğruldum ve kısa bir an bedenimi yokladım.Üzerimde pullar vardı!
Telaşla ayaklandığımda ise başım döndü ve yatağa tekrar oturdum.Kısa süre sonra da ayaklanıp aynanın karşısına geçtim.
Kılıçarslan bu halimi gülerek seyrediyordu.
Kendimi gördüğümde ise ne tepki vereceğimi bilmemedim.
Altımda mavi,oldukça değişik kumaştan diz altına kadar uzanan yapışık bir etek vardı.Balık derisi gibi yeşil ve mavi tonlarında pulları vardı.
Boynumda gümüş,ince bir kolye vardı.Tam ortasında da yine yeşil ve mavi tonlarında bir taş.
Üzerimde ise yalnızca göğüslerimi kapatan pullar vardı.Sırtım neredeyse çıplaktı.Gözlerimin etrafında beyaz kar taneleri vardı sanki.
Kendi gözlerimi ilk defa bu kadar ortaya çıkmış şekilde gördüm.Koyu kahverenginin içerisindeki ormana baktım.Oldukça etkileyici görünüyordu.Uzun bacaklarım ve kumral tenime mavi rengini yakıştırmıştım.
Kılıçarslan büyük bir keyifle yanıma geldi,"Beğenmedin mi yoksa?"
Ona yandan ters bir bakış atıp dışarıya çıktım.Peşimden gelirken herkes güvertede toplanmıştı.
Ortalarına gelmemle mürettebatın şaşkın bakışları üzerimdeydi.Kılıçarslan hemen ardımdan,"Keşke kuyruğunda olsaydı, tam olurdu."dedi.
Göz devirmeye devam ettim.
Kılıçarslan,"Herkes hazır olduğuna göre,dalışlar bu taraftan."dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
"Suya mı dalıcaz?"
Kılıçarslan keyifle sırıtırken yanıma geldi ve bir elimi tutup boynuma götürdü.Parmak uçlarımda hissettiğim kadifemsi yapı ile hızla elimi çektim.
Kılıç,"O hissettiğin şey var ya Tomris.O bir solungaç.Suyun altında nefes alabilirsin."dedi.
Koca bir çığlık attım."Gelmeyeceğim ben bırak beni."
"Bırakayım da gemiyi kaçır tatil yap gel dimi,o bir kerelik olur.Ayrıca aşağıda sana ihtiyacımız var."
Derin bir of çektim.Herkes teker teker atlarken geride Gündüz ve ben kaldık.Kılıçarslan ikimize de tip tip bakarken,"Hadi bu kız yeni,Gündüz sen niye böylesin?"
"Seni her gün vatos balığına dönüştürüyorlar galiba Kılıç."
Komutan Barbaros gelip Gündüz'ün eline bir iksir şişesi uzattı.Gündüz,durakaldı ve hemen ardından kafasına dikti.Kısa bir anda bekledi ve daha sonra yüzünü buruşturarak suya atladı.
Atlar atlamaz arkasından eğildim ve gerçekten de balığa dönüştüğünü gördüm.Kılıç,dönüşümün tamamlandığını görür görmez gözlerini bana çevirdi.
"hadi artık ne naz yaptın."
Ona sertçe baktım,"Ne naz yapıcam be,bedenime alışmaya çalışıyorum."
Kılıçarslan küçümseyen bakışlarını üzerime diktiğinde hırsla çıkıp bir anda atladım.Suyun içerisine girer girmez önce panikledim.
Birkaç saniye sonra sıkıca kapattığım gözlerimi açtım ve gerçekten de nefes alabildiğimi fark ettim.
Tayfanın geri kalanı dibe doğru yüzüyordu.Peşlerinden yüzmeye başladım.Ardımdan gelen Kılıçarslan hızla önüme geçtiğinde ise yine büyük bir hırsla onun önüne geçmeye çalıştım.
Dibe geldiğimizde hepimiz dipte ayakta duruyordu.Mürettebatın geri kalanının ayaklarında zincirle ağırlık bağlıydı,dibe rahatça inebilmeleri için.
Kılıçarslan,ayaklarının altındaki kumları kenarıya ittirdi ve elleriyle bir kapağı kaldırdı.Azıcık aralanan kapaktan içeriye su girmiyordu.Tamamı açıldığında ise hala içeriye su girmemişti.Tayfa,ayaklarındaki zincirleri çözüp teker teker içeriye atladı.
Onların hemen ardından Gündüz olduğunu düşündüğüm vatos balığı da aşağıya atladı.
Derin bir nefes aldım hala burada nasıl nefes aldığıma inanamayarak.Ve bende aşağı atladım.
Çok yüksek bir yer değildi.Bu yüzden düştüğüm yer de canımı yakmamıştı.Ayak bileklerime su geliyordu ve etrafı incelerken buranın bi mağara olduğunu fark ettim.
Oldukça güzel bir mağara.Ayaklarımızın altındaki su,berraktı.Mağaranın taşları sanki parlıyordu.Kılıçarslan ve Komutan da inince, kapağın kapandığını duydum.
Ayağıma sürtünen balıkla irkilirken Gencay,"Korkma Tmris,Gündüz o."dedi.Gerçekten de oydu bir vatos balığı.
"Karada olsaydık buna saatlerce gülerdim ama şu anda bende bu tarz bir durumdayım."
Tayfadakiler şaşkınlıkla baktı.Çağrı,"Aynı durumda falan değilsin.Sen çok güzel bir Susulu oldun.Ama Gündüz vatos balığı oldu."dedi.
"İkisi de su hayvanı değil mi?Ayrıca bir Susulu olacağıma vatos balığı olmayı tercih ederim."
Bunu dememin ardından mağaranın içerisinde koca bir kahkaha sesi duyuldu.Kafamı o tarafa çevirdiğimde tıpkı benim gibi görünen ama pulları mor ve pembe renkleri arasında bir Susulu vardı karşımda.
Gerçekten ama gerçekten.Çok güzeldi.Kocaman gözleri vardı ve gözlerinin içi sanki bir gökkuşağı ile bezenmişti.Üzerinde yalnızca pulları vardı.İpince bir beli, oldukça büyük göğüsleri ve kıvırcık saçları da vardı tabii.
Korsanlar gibi iğrenç varlıkların karşılarına çıkmaları bir lütuf olmalıydı.
Kılıçarslan önüme geçerek beni arkasına aldı."Vay canına Sofe.Görüşmeyeli uzun zaman oldu."
Susulu,Kılıçarslan'a iğrenerek baktı.
"Kızlar,şuna bakın.Kaptan Kılıçarslan ve mürettebatı burada."
Etrafımızdan en az sekiz Susulu daha önümüze geldi.Kılıçarslan şapkasını çıkarıp selam verdi.
"Alaye'ye girmek istiyoruz."dedi.
Adının Sofe olduğunu öğrendiğim Susulu küçümseyerek baktı."Neden Alderomin'in açtığı kapıdan girmiyorsunuz,Kaptan."
Kılıçarslan ile arasında çok az bir mesafe kalana kadar yaklaştı.Kılıçarslan gülümsemeye devam etti,"Sizin gibi güzel varlıklara bir selam vermek istedik.Hepsi bu,Sofe."dedi.
Sofe tekrar kahkaha attı.Gülüşleri oldukça şendi.Aynı zamanda irite edici derecede gürültülü ve korkunç.
"Karşılıksız bir şey yapmayacağımızı senden iyi bilen yoktur, Kaptan."dedi.
Kılıçarslan elini cebine uzattı."Neyseki her zaman olduğu gibi hazırlıklı geldim Sofe."cebinden koca bir parça zümrüt çıkardı.
Avucumdan biraz daha büyüktü.Ama bu,alelade bir zümrüt de değildi.Yalnızca Alkurah'ın altında bulunan bir zümrüt.Alderomin askerlerinin aylarca uğraşarak çıkardıkları zümrütlerden.
Sofe'nin ve diğer Susuluların gözleri parladı.Tam zümrüte uzanacakken Kılıç onu tekrar cebine koydu."Önce kapı."
Susulular geri çekildi ve arkalarında akmakta olan şelaleyi ikiye yardılar.Gözlerim kocaman açılırken Sofe'nin gözleri beni buldu ve yüzünde büyük bir öfke belirdi.
"Bir doğu Susulu'su.Yakalayın çabuk!"
Ben ne olduğunu anlamadan üzerime gelen Susululardan birini,Dündar önüme geçerek engelledi.Fakat arkamdan yaklaşıp boğazıma hançeri dayayanı fark etmemiş olmalıydı.
Hepsi temkinli bir şekilde dururken ardımdaki,"Yanımıza bir doğu Susulusu ile gelmeye nasıl cüret edersin Kaptan!"diye bağırdı.
Kılıçarslan ellerini kaldırdı,"Sizin yanınıza onu getirmemin sebebi düşmanlık değil.O benim kölem."
Boğazımdaki hançeri daha çok dayadı."O halde bir köleyi öldürmem seni üzmez."
Kılıçarslan'ın gözleri kocaman açılırken bir süre daha bekledim.
Susulular,ateşten çok korkarlar Tomris.En büyük kabusları ateştir.Ve sen bir toprak muhafızısın.
Hepsinin gözü hançerdeyken boğazımda küçük bir kesik oluştu.Harekete geçerek,Susulu daha ne olduğunu anlamadan,boğazımdaki hançeri aldım ve bir anda rolleri değiştik.
Diğerleri de üzerime doğru geliyordu.Tam bu esnada tek elimi kaldırdım ve oldukça gösterişli bir alev koydum ortaya.
Mürettebat ve kapı arkamda.Susulular ise ateşin arkasındaydı.Boğazına hançer dayadığım Susulu korkuyla bakarken onu ateşin dibine götürdüm.
Sofe,kapıyı ateşi yaktığımız an kapatmıştı.
"Kapıyı açmazsan kızı yakarım!"
Ateşten bir metre uzakta durarak gözlerimin içine baktı."Sen Susulu falan değilsin."dedi.
Gülümsedim."Kapıyı açıyor musun açmıyor musun?"
Sessiz kalınca yine tek elimi,hafif bir bilek hareketiyle oynattım.Ve alevler mağaranın üzerini sardı.
Hepsi korkuyla gerilerken Sofe elini kaldırıp yavaşça indirdi ve kapı açıldı.Başımı arkaya çevirip,girmeleri için işaret verdim.
Hepsi teker teker girdi ve bende kızı kapıya kadar sürükledim.Bir adım kalınca öne doğru ittirdim ve kapıdan içeri girdim.
Kapı ardımızdan kapanınca yüzümü diğerlerine çevirdim.Mürettebatın gözlerinde hafif bir şaşkınlık vardı.Komutan Barbaros ise her zamanki ifadesini takınmıştı.Kılıçarslan,mimiksiz bakıyordu.
"O yaptığını gemimde yapmazsan sevinirim."derken de sesi düzdü.
"Neyi?"diye sordum.
"O,kızıl dumanlı şeyi."
Gülümsedim.Bir okyanus muhafızı.Ellerimde var ettiğim küçük alevi gösterdim,"Bunu mu?"
Yandan ters bir bakış attı.Komutan Barbaros güldü."Korkman çok akıllıca Kılıç."dedi.
Kılıçarslan inatlaşarak,"Korkmuyorum!"dedi.
Mürettebattan gülme sesleri gelince gözlerini sertçe onlara çevirdi.
Bende büyük bir keyifle,"Gündüz burada olsaydı olayın aslını astarını anlatırdı."dedim.
"Buradayım zaten."arkamdan gelen Gündüz'ün sesiyle irkilerek koca bir çığlık attım.
Gündüz'ün üzeri çıplaktı ve arkamızdan yürüyordu.Gözlerimi kapattım ve önüme döndüm."Çıplak mısın lan sen?"
Bu sefer Kılıçarslan eğleniyor gibiydi.Dündar,Gündüz'e bir gömlek uzattı."Hayır,şu an çıplak değilim."
"Bu bütün günü vatos balığı olarak geçirmeyecek miydi?"
Çağrı başını olumsuz anlamda salladı."Hayır,yalnızca giriş için."
"O halde ben neden hala Susuluyum."
Kılıçarslan keyifle baktı yüzüme,"Çünkü sevgili minik denizkızı.Gündüz hava muhafızı değil.Yalnızca girerken sıkıntı yaşıyor.Ama sen, toprak muhafızısın."
Derince nefes aldım.
Komutan,"Şu sohbeti bırakın da gruplara ayrılın.Planı açıklayacağım."dedi.
Şehre gelmiş olmalıydık.Kısa bir mesafe vardı kapıdan sonra.
"Kahinin burada olduğunu tespit ettik.Ama her an elimizden kaçabilir.Ayrıca unutmayın,şehrin bir de Alderomin girişi var.Alderomin askerleri de burada.Sizi tanıyanları az.Ama başınıza konmuş bir ödül ve resimleriniz var.Tanıyan biri çıkarsa sessizce halledin.Şehir,dört ekolden oluşuyor.İki kişi,bir ekolü halledecek.Kıvanç ve Berkay birinci ekolü,Gencay ve çağrı ikinci ekolü,Gündüz ve Dündar üçüncü ekolü ve son olarak,"yüzünü ben ve Kılıçarslan'a çevirdi,"Kılıçarslan ve Tomris de dördüncü ekolü."
Hızla,"Ben Kılıçarslan ile olmak istemiyorum!"dedim.
Kılıçarslan da hızla,"İkişerli gruplara ayrılmanın anlamı var mı gerçekten?"
Komutan önce sessiz kaldı.Ardından,"Hepiniz gidin,Kılıçarslan ve Tomris kalsın."dedi.
Hepsi gittiğinde ise sinirli bir yüz ifadesi vardı.
"İki, birinci kademenin bir araya gelişi bizim için bir şansken bu çocuksu tavırlarınızın bizi yavaşlatmasına izin veremeyiz.İkiniz de çok kısa süredir tanışmanıza rağmen sürekli birbirinizle didişip,yarışıyorsunuz.İstediğiniz kadar didişebilirsiniz.Ama bu çocuksu tavırlarınıza bir son verin."
Tam ağzımı açarken,"Cevap verme Tomris.Size verilen kehanetten haberiniz var mı?Üzerinizde zaten böyle bir yük varken sizi uyarmaktan sürekli ,imtina ediyorum ama oyalanacak bir zamanda değiliz.İkiniz de odaklanmanız gereken yerin çok dışındasınız.Üstüne üstlük Alderomin artık ikinci,birinci kademenin varlığınında farkında.Ve Tomris'i gemiye aldığımızı biliyorlar."
Sessiz kaldım.
"Eminim ki yakın zamanda kehanetler için yola çıkacaklar.Şimdi,"derince nefes aldı,"Size didişmeyin diyen yok.Yapılarınız gereği bunu ister istemez yapıcaksınız zaten.Ama unutmayın.Zamanı kaybedecek bir zamanda değiliz.Çünkü kaybettiğimizin ne kadar olduğunu dahi bilmiyoruz."
Kısa süren sessizliğin ardından,"Şimdi işinizin başına."dedi.
Ne kadar yumuşak bir adam gibi de görünse o bir Komutandı ve özellikle Kılıçarslan'ın üzerinde bir otoriteye sahip olduğu belliydi.
Aynı zamanda haklıydı.Ne zamandan beri aptal oyunlar amacımın önüne geçiyordu?Ne zamandan beri dikkatim bu kadar dağınıktı.
Hayır bunu hak etmiyordum.Bana bir güç verilmişti ve en iyi şekilde layığıyla yapmalıydım.Aptal bir kaptan buna engel olmamalıydı.
Kılıçarslan da sessizleşmişti."Hadi gidelim."dedi düz sesiyle.
Ben onu takip ederken şehrin içerisine girdik.Düşündüğümden çok daha güzel ve büyüleyiciydi.
Etrafımızda koca okyanus vardı.Sanki üstümüzde bir cam fanus vardı ve suyun üzerimize gelmesini engelliyordu.Ama balıklar ve su aynen görünüyordu.
Elimi uzattığımda etrafımızda bir cam fanus olmadığını suyun gerçekten de bize bir alan sağladığını fark ettim.
Kılıçarslan,"Adagan gibi düşün.Okyanus muhafızlarının kendilerini gösteremedikleri anlar saklanabileceği bir yer."dedi.
"Buradaki herkes muhafız mı?"
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Adagan dokunulmaz ve bir efsane olarak geçiyor.Ama burası öyle değil.Su şehirleri çok güzeldir Tomris.Alderomin gibi bozguncuların eline geçerse ne olabileceğini düşün."
Gerçekler böyleydi.İnsanlığı sömürmekle kafayı bozmuş insanlarla aynı zamanda yaşıyorduk.
"Çoktan ele geçirmiş olmalılar."dedim.
Başını olumlu anlamda salladı."Burada yaşayan basit halklar artık azınlık.Alderomin kendi askerlerini ve halkını göndererek asimile etmeye çalışıyor.Soyları tükensin diye.Okyanustan feci halde korkuyorlar."dedi.
Sessiz kaldım.
Şehri incelemeye devam ettim.Sarı ışıklarla bezenmişti ve aslında sürekli gece gibiydi.Etraftan akan minik şelaleler de vardı ve sesleri duyuluyordu.
Ortada ise kocaman bir su damlası duruyordu.
Şehrin ortasında olmalıydık.Ekollerin girişleri görünüyordu.Gerçekten de dörde bölünmüştü.Komutan Barbaros'u gördüm.Tam ortada bulunan ve insanların eğlendiği han tarzı bir yere giriyordu.
Dördüncü ekol kapısına ilerledik.
Kılıçarslan,"Dördüncü ekol askerlerin en fazla olduğu ekoldür Tomris.Çünkü burada küçük bir araştırma merkezleri var.Ve kahin,bildiklerini birine anlatacaksa buraya gelir.Liderin vekillerinden biri burada çalışma yapıyor."dedi.
Duvar kenarında yanımızdan geçen insanların bana dikkatle baktığını gördüm.Anlam veremezken Kılıçarslan duraklayıp bir pelerin uzattı,"Kusura bakma unutmuşum.Sen hala bir susulusun."dedi.
Hatırlayarak üzerime pelerini geçirdim.
"Kahini hissedebiliyor musun?"
Başını olumsuz anlamda salladı."Neden hissedemiyorsun?"
"Sen neden bu kadar soru soruyorsun?"
"Harekete geçmek için Kılıçarslan."
Duraklayıp tekrar yüzünü bana çevirdi ve aramızda bir kaç santim kala,"Bana ismimle hitap etmen konusunda seni uyardığımı hatırlıyorum."
"Bende hatırlıyorum."
"O halde bana Kılıçarslan demekten vazgeç.Çünkü senin aksine benim bir lakabım var.Kaptan Kılıçarslan."
Gerileyerek yüzümü buruşturdum."Evet ya,lakabın var.Asi kaptan!"bağırmamla yüzünü bana çevirdi.Çevremizdekiler bize dönerken beni gizlemeye çalışıyordu.
"Ne bağırıyorsun Tomris.İsmim ne kadar ünlü biliyor musun?"
Yüzümü buruşturup küçümseyen bakışlarımı ona göndermeye devam ettim.
"Ne kadar ünlü olabilirsin?Kaptan Kılıçarslan!"sesim yine yükselince ağzımı kapattı.
"Sussana kız."
Sinirle soludum ve karnına kolumu geçirdim.Elini çekerken ağzından küçük bir inleme çıktı.
"Tamam be.Bir şey olmaz abartma."dedim.
İlerlemeye devam ettik."Bende lakap istiyorum."dedim bir anda.
"Bide bununla mı uğraşacağız?"
Başımı olumlu anlamda salladım."Evet Kılıçarslan."dedim yine isminin üzerine basarak.
Gülerek başını iki yana salladı."Yalnız ben bu lakap için yıllarca denizin üzerinde yaşadım,sen ne yaptın?"
"Tamam işte bende toprağın üzerinde yaşadım."
"Herkes toprağın üzerinde yaşar Tomris."
Durakladım haklıydı.Herkes toprağın üzerinde yaşardı.Bitişik evlerin ve satıcıların önünden geçmiştik.Şimdi ise kaşımızda buradaki ahşap evlere benzemeyen beyaz bir bina vardı.
Önünde ise Alderomin askerleri.
Kılıçarslan fısıldayarak,"İçeride isimlerimizi kullanmak yok.Senden de haberdar olmalılar.Sessizce girip etrafı arayacağız ve çıkacağız.Arka kapıda az asker var.Onları halledelim."dedi.
Onayladım ve arka kapıya geldik.Dört asker vardı.İkisini Kılıçarslan hallederken ikisini de ben halletim.Etrafı dikkatlice inceleyip ikisini de çuvalların arkasına sakladım.Kılıçarslan da diğer ikisini sakladı.
Kapıyı,birinin yakasından aldığım kartla açtım ve içeriye girdik.Her şey çok hızlı gerçekleşse de ikimiz de buna, yine muntazam bir uyum sağlamıştık.
Bize vaad edilen güçler bunu gerektiriyordu çünkü.İçerisi bembeyaz odalar ve yine,bir su altı şehrine zıt bir şekilde,oldukça ileri teknolojiydi.Alderomin'in Alkurah'dan ve diğer adalardan çok daha ileri seviyede olduğunu biliyordum ama ilk defa bu kadar yakından görüyordum.
Kılıçarslan içerideki bir kaç muhafızı da yere serdi ve ortadaki kapıya ilerledi.O kapıyı açarken arkasından yaklaşan muhafızın boynuna arkasından sarıldı ve hızla kestim.
Kafasını çevirip kısa bir an baktı ardından yere serdiği adamlardan birini tuttu,"İçeride ne oluyor?"derken adam titriyordu.O an Kılıçarslan'ın o asi,kaçık tavırlarının dışında işini ne kadar ciddi ve otoriter bir şekilde yaptığını fark ettim.
Ama buna uzun süre kafa yoramadım.Karşısındaki adam titreyerek,"Toplantı yapıyorlar.Su altı şehirleriyle alakalı."yüzünü koruma altına almaya çalışıyordu."Lütfen öldürme beni,iki çocuğum var."
Kılıçarslan öfkeyle solurken adamın yakasına iyice yapıştı,"İki çocuğun varsa neden çocuk işçileri canice çalıştıran bir topluluğa hizmet ediyorsun!"
Kılıçarslan'ın önce öldüreceğini düşündüm.Ama öyle olmadı.Adamı sıkıca tutup geri bıraktı.Ardından hemen önündeki kapıya yeltendi,kolunu tuttum."İçeriye girince ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Bilmem,içeriye girince düşünürüz."
Kaşlarımı çattım,"Sen genelde böyle mi hareket edersin?"
Başını olumlu anlamda sallarken yine kapıya yöneldi.Onu hızla tuttum."İçeride bir sürü asker ve devlet adamı olacak Kılıçarslan.Öyle elini kolunu sallayarak giremezsin."
"Ama bizimde onların sahip olmadığı güçlerimiz var ya Tomris."
Göz devirdim."Madem sahip olmadıkları güçlerimiz var.O zaman tek şıkla burayı da yok ederdik.Aptal mısın sen?Güce güvenmemen gerektiğini sana kimse öğretmedi mi?"
"Güce güvenmemek mi?Esas bunu sana kim öğretti.Ortada bir güç varsa ona güvenecem başka neye güvenecem?"
Başımı olumsuz anlamda salladım."Hayatta hiçbir şeye tam olarak güvenemezsin."
Göz devirdi,"Siz toprak muhafızlarının bu tevazusu ve güce bile güvenmeme sorunu hakkında başka zaman konuşalım olur mu?Şimdi içeriye girelim de şu kahini bulalım."
Kafamızı kaldırdığımızda ikimiz de bozguna uğramıştık.Kapı çoktan açılmıştı ve masanın etrafına toplanmış bir sürü insan bizi izliyordu.Neredeyse yirmi kişilerdi ve etrafta da bir sürü asker vardı.
Fakat Kılıçarslan'ın gözleri yalnızca masanın başında oturan birine takılmıştı.O öfkeyle birine bakarken askerlerden bazıları harekete geçti.Kılıçarslan kılını bile kıpırdatmıyordu.
Önümüze gelen askerlerden birinin, tuttuğu silahı o daha kaldırmadan aldım.Güçlerimi şu an için göstermek mantıklı olmayabilirdi.Adımı biliyorlardı yüzümü değil.
Bir yanıma yaklaşan birinin daha, silahını ondan hızlı davranarak aldığımda boynumda o soğuk namluyu hissettim.
Kılıçarslan hala hareket etmezken öfkeyle soludum."Ne yapıyorsun sen?"
Baktığı kişi de sırıtarak ona bakıyordu ve o da hareket etmiyordu.Soğuk namlu arkamdaydı ve onu zihnimle yok ettiğimde kimsenin anlamayacağını düşündüm.Hızla namluyu büktüm ve arkamdaki adamın alnına silah dayayıp arka bacağına tekme attım.Önümde eğilmişti ve silahım başındaydı.
Ama biliyordum Alderomin için askerlerin bir önemi bile yoktu.Hızla masada oturan adamlara baktım.Ayaklananlardan bir tanesinin boğazına sarılarak geriye çektiğimde hepsi ayaklandı.Başına silah dayarken Kılıçarslan'ın başına da silah dayanmıştı.
"Tek bir adım daha atarsanız adam ölür."dedim.
Hepsi şaşkınlıkla beni izlerken Kılıçarslan'ın kilitlendiği adam kısa bir an başını çevirip bana gülümsedi.Ne olduğunu bilmiyordum ama Kılıçarslan'ın acilen harekete geçmesi gerekiyordu.
Kılıçarslan'ın kilitlendiği adam yine bana döndü ve dikkatle süzerek"Şuna da bakın beyler."dedi.
Herkes sessiz kalırken tehditkar ses tonuyla,"Asi kaptan kendi ayaklarıyla yanımıza gelmiş.Üstelik yanında bir kadınla beraber."
Sinirle soluyup namluyu adama iyice bastırdım.Bana yaklaşmaya çalışan askerlere sertçe bakıp,"Yaklaşırsanız adam ölür!"dedim.
Kılıçarslan bir anda gözlerini bana çevirdi.Oldukça ciddi görünüyordu.Sonunda harekete geçtiğine sevinirken anlına değen namluyu yeni fark ediyordu.
Göz göze geldiğimizde çok kısa bir an zihnine erişmeme izin verdi.Bunu ne zamandır yapmaya çalıştığımı bilmiyordum bilerek yapmıyordum ama zihnine anında erişebilştim.
Bana çok kısa bir an saldırıya geçeceğini söylemişti.Kısa sürmüştü çünkü geri kalan her şey hızlı gerçekleşecekti.
Hızla şakaklarına yaslanan namluyu büktü ve masadakilerin bazıları şaşırırken geri kalanı biliyor gibiydi.Hızla askerleri etkisiz hale getirirken adamlarda ona karşı çıkmak isteyen oldu ama onları da tek koluyla bir kenara savurdu.
Hala sıkıca tuttuğum adamın iğrenç kokusunu solurken sinirlendiğimi hissediyordum.O da tir tir titriyordu zaten.
Askerlerin işi bittiğinde hala sırıtarak izleyen adamı inceledim.Kılıçarslan ona neden bu kadar sinirliydi?Gözleri benimle kesişti.Çenemi indirmeden ve gözlerimi kırpmadan baktığımda gülümsemeye devam etti.
Kim olduğunu anlamak için yaka kartına bakmam yeterli olmuştu."Alderomin Başkan Yardımcısı."
Başkan veya başkan yardımcıları adadan çıkmazdı.Her şeyi, maşaları hallederken kendileri sarayda keyif sürerdi.Buraya kadar gelmiş olması Alderomin'in su altı şehirlerine karışacağı anlamına geliyordu.
Ve bu,azınlıkta olsa hala var olan su bükücüleri bozguna uğratacaktı.
Adamı çekiştirerek kapıya ilerledim.Başkan yardımcısı,"Sevgili asi kaptanımız yine bizi şaşırtmıyor.Ve attığımız her adımda bizi yalnız bırakmamaya devam ediyor."
Kılıçarslan öfkeyle soludu."Belki de siz attığınız her adımı o kadar aptalca atıyorsunuz ki bundan en basit adamım bile haberdar olabiliyor."dedi.
Ben yine sessiz kalırken Başkan yardımcısının gözleri yine bana döndü,"Seni tanıyorum."dediğinde nefesimi tuttum.Bu zamana kadar en iyi şekilde saklanmıştım ve beni saklamak için bir sürü kişi bedel ödemişti.
Kim olduğumu bilmemelilerdi.Yüzümün yayılma ihtimali zaten yoktu."Seni daha önce Alkurah'da görmüş olmalıyım."dedi.
Derin bir nefes verirken Kılıçarslan'ın da gerildiğini fark ettim.Yine başını Kılıçarslan'a çevirip,"Demek artık gemine kadınları da alıyorsun.Düşündüğüm kadar güzel değil ama iş görür."
İşt bu son damlalardan bir tanesiydi.Benim,gemiye bir köle olarak alındığımı düşünmeleri ne kadar işimize gelse de hiç kimse bu şekilde konuşamazdı.
Kılıçarslan ile göz göze geldik.Gözlerini yavaşça açıp kapatınca ışıkları söndürdüm.Beyaz oda karanlığı bulurken sol elimi yavaşça kaldırıp hızla ters çevidim.Ve karanlık oda,ateş ile yandı.
Herkes bozguna uğrarken Başkan yardımcısı bunu kimin yaptığını kestirmeye çalışıyor gibiydi.Kaçmaya çalışırlarken kapıyı kapattım.Yaptığım her şeyi zihnim yapıyordu ve kılımı dahi kıpırdatmıyordum.
Adamlardan bir kaçını da elimdeki silahla vurdum.Her şey iyi ilerlerken Başkan yardımcısı ve yanında bir kaç adam duvardan belli olmayan bir kapıya yöneldiler.Hepsi bir bir kaçarken peşlerinden gitmek için yeltendim ama Kılıçarslan'ın bileğimi tutmasıyla durakaldım.
"Daha ileri gitme.Buraya geleceğimizi biliyorlardı."dediğinde sinirle baktım,"Nasıl bilebilirler?"
"Çünkü zaten su altı şehirleri için çıkardıkları haritaları ve belgeleri çalmıştık."
"Buraya gelişimizin kahinle bir alakası yok muydu yani?"
"Elbette vardı.Kahinde buradaydı ama onu bulup bulamayacağımız kesin değildi.Asıl amacımız,"devam etmesine izin vermeden sözünü kestim."Eğer biz bir yola çıktıysak Kaptan,"öfkeyle nefes verdim,"Nereye ne için ne zaman gideceğimizden ve planlarından bana bahsetmek zorundasın.Çünkü senin aksine belirsizlik gibi aptal bir seçenekle işimi riske atmam."
Cevap vermesini beklemeden merkezden çıtkım ve şehrin merkezine doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.Benden habersiz,kuş dahi uçuramazdı.Buna izin vermezdim.Bir yola çıkmışsam o yolun benim için iyi olacağına inandığım içindir.Ona güvendiğim için değil.
Kimseye güvenemezdim ve canımı emanet edemezdim.Ben yalnız doğandım.Tomristim.
Kılıçarslan'ın peşimden geldiğini biliyordum.Fakat şehrin merkezinde gördüğümüz manzarayı ikimiz de beklemiyorduk.Şehir ateş altındaydı.Yerli halk ortalarda yoktu.Kaçmış olmalılardı.Askerler,mürettebattakileri tutuyordu.
Komutan Barbaros'a ise kimse yaklaşamıyordu.Bir dokunulmazlığı var gibiydi.Bir şeyler yapmak için elimi kaldırdığımda da gözlerimin içine bakıp yavaşça dur işareti yaptı.
Aptal korsanlar ne zaman ne yapacaklarını asla bilmiyordu ve ben bundan nefret etmeye başlıyordum.Kısa bir anda olsa onlara güvenmiştim ve bu benim zaafıma dönüşebilirdi.Daha dikkatli olmalıydım.
Başkan yardımcısı aracın içinden indi ve gülümseyerek bize baktı."Asi kaptan ve onun mürettebatı,"gözleri Komutan Barbaros'a döndüğünde yüzündeki sırıtış yavaşça soldu.
Gözlerim etrafta gezinirken, onu gördüm.Kahini ve onun hemen arkasında duran Dündar'ı.Bana gülümseyerek baktı ve sessizce kahini yanına çekti.
Bunu gören tek kişi ben değildim.Çünkü diğerleri Kılıçarslan'ın emri ile hareketlenirken Başkan yardımcısı da buraya dikkat kesilmişti.Tekrar göz göze geldik.Ortalık karışırken askerinin kulağına bir şeyler fısıldadı ve hepsi aynı anda biraz daha geride duran Dündar'ın üzerine ilerledi.
Zaman kaybetmeden hızla onun yanına geldim ve bir anda sırt sırta savaşmaya başladık.Güçlerimi kullanmamak için yoğun bir çaba sarf etmeye devam ediyordum.
Kahini yakalayıp savaş meydanından geriye çektiğimde mürettebat kendilerini yakalayan Alderomin askerlerini yok etmiş gibiydi.Kalanlar geriye doğru kaçarken Kahin de çırpındı ama onu bırakmadım.
Bana gülerek,"Geri dönmüşsün Toprak Muhafızı."dedi.
Ben sessiz kalırken,"Kim niye ondan saklanan sırların olduğu bir gemiye döner ki."dedi.
Öfkeyle soluyup hançeri çıkardım ve boğazına dayadım."Sana bir kez daha inanmam için aptal olmam lazım,Kahin.”dedim.
Keyifli bir kahkaha attı.Başımı kaldırdığımda ise herkesin gözden kaçırdığını gördüm.Dündar yaralanmıştı ve zorlukla karşı koyuyor gibiydi.
"Çağrı!"Çağrı kafasını bana çevirdi ve bende Dündar'ı işaret ettim.Neredeyse bilincini kaybetmek üzere olan Dündar'ı askerler alıp götürüyordu.
Çağrı oraya koşsa da yetişemedi ve onu araçlarına bindirdiler.Başkan yardımcısı son kez gözlerimin içiner bakıp arabaya bindi ve büyük bir hızla şehirden ayrıldı.
Kılıçarslan işaret verdi ve herkes onun peşinden ilerledi.Kahin'i hemen yanımda ilerleyen Berkay'a verdim ve sinirle yürümeye devam ettim.Geldiğimiz yerden çıkıyorduk.Az önce yaktığım ateş yerli yerinde ve Susulular öfkeliydi.
Onları görmezden gelip hızla yürüyen Kılıçarslan'ın hemen ardından yukarıya uzanan merdivenleri çıktım.Pelerinimi aşağı bıraktım ve tekrar suyun içerisindeydim.Ama bu sefer nefes alamıyordum.
Büyünün etkisi sona eriyor olmalıydı.Hızla yukarıya doğru yüzerken ne kadar derinde olduğumu ve suya olan güvensizliğimi unutmamı sağlayan şey öfkemdi.
Gemiye gelip merdivenleri de aynı öfkeyle çıktığımda güvertede öfkeyle dikilen Kılıçarslan'ı gördüm.Mürettebatın geri kalanı da güverteye geldi.
Kılıçarslan,"Hiç kimse tek kelime dahi etmiyor.Herkes hazırlıklı olsun,Gündüz komuta odasına."
Yine hızlı adımlarla çıkarken onu takip etmek içi yeltendim.Kolumu Çağrı tuttu,"Gitmemelisin Tomris,mürettebattakilerin canını çok önemser ve özellikle Dündar,"sözünü devam ettirmesine izin vermedim."Attığım hiç bir adım için bu gemidekilere hesap vermeyeceğim Çağrı."
Hızlı adımlarla ilerlerken aklımdan geçen tek bir şey vardı.Benden hiçbir şey saklanamazdı ve ben bir yerde kalmayı kabul ettiysem yönetim tek bir kişinin elinde olamazdı.
**************
Alderomin
Alderominde oldukça soğuk bir hava hakimdi.Lider,her zaman olduğundan çok daha gergindi.Soğuk havanın üzerine öfkeyle sıcak nefesini bıraktı.
Sinirli ve yavaş adımlarla içeriye girdi.Kaptan,yine yapacağını yapmış ve onlardan bir adım önde su altı şehirlerinin belgelerini ortadan kaldırmıştı.
Adadakiler,yüce ve güçlü Alderomin'in , basit bir kaptanı nasıl hala ortadan kaldıramadığını düşünürken Lider,bunun sebebini çok iyi biliyordu.
Çocuğun gücünün de farkındaydı yanındakilerin de.Üstelik bu sefer önlerini alamayacakları bir yola giriyorlardı.
Kuzey yıldızının gökyüzünde parladığı gece doğan erkek çocuğu büyümüş ve ona verilen kehaneti gerçekleştirmeye çoktan başlamıştı.Fakat tüm yıldızların gökyüzünde parladığı gece dünyaya gelen kızın sessizce Alkurah gibi hor görülmüş bir adada büyümüş olması ve getireceği deprem gözlerinden kaçmıştı.
Lider,kayıtları tekrar açtı.Alkurah adasının limanında olanları.Genç kız,alışık olunan gibi zorla bir gemiye bindirilecekti.Fakat ona doğru koşan kurt,bir şekilde kimliğini deşifre etmesini sağlıyordu.
Üstelik gelen kurt,yıllardır aradıkları büyüyle yönetilemeyecek tek kurttu.
Kaydın başlarında kızın ikinci kademe olduğunu düşünmüştü.Yalnızca hava elementini bükebilen biri.Ama ilerlediğinde ve parmaklıkları açmak için adamların hepsinin gözlerine bakıp onları birer robot gibi yönettiğinde aslında kim olduğu anlaşılıyordu.
Fakat ulaşamadıkları bir şey vardı ki o da kızın yüzüydü.Kızın yüzü her zaman bulanıktı.Bunun sebebi de tüm bu olan bitenin ardından kararlı gözlerle kameraya bakan Alkurah'ın lideri Günkut'tu.
Kayıt sona erdiğinde,Lider,o günden sonra yürürlüğe soktuğu planını işlemek için deney merkezine ilerledi.
Bundan uzun yıllar önce bereketli toprakların üzerinde birinci kademe olanlar doğardı.Ve doğan birinci kademelerin,hata yapması durumunda eğitmenlerin onları durdurmak için bir taşı olurdu.
Güç taşı.
Birinci kademe olanların yoldan sapması durumunda büyük bir yemin ve bağlılıkla alınan o taş.Elbette taş çoktan parçalanmıştı ve tıpkı zamanın Tempus isimli bir kum saatinde ortadan kaybolması gibi o da ortadan kaybolmuştu.
Alderomin ise yıllardır süren bir çalışmayla taşın parçalarını ortaya çıkarmıştı.Üstelik taşın parçaları çoktan haklarını elinden aldığı Alkurah'ın bereketli topraklarındaydı.
Şimdi ise parçaları birleştirmiş ve kalanını yapay bir güçle tamamlamışlardı.Geriye tek bir malzeme kalmıştı.Bulması oldukça güç bir malzeme.
Yıldız tozu.
Yıldızların olduğu bir zamanda dahi bulması oldukça zordu.Yıldızların olmadığı bir zamanda ise imkansız.
Yıldız tozunu nasıl bulacakları hakkında bir fikirleri yoktu.Çünkü yüksek teknolojileri ve güçleri buna yetmiyordu.Birinin gücü hariç.
Dündar.
Gemide bulunan korsanların hiçbiri alelade bir sebepten orada değildi.Hepsinin taşıdığı bir anlam vardı.Ve şüphesiz Dündar da bunlardan biriydi.
Zamanın kayboluşundan önce gök bilimiyle uğraşan ailesi yavaş yavaş öldürüldü.Geriye yalnızca bir avuç gök bilimci kaldı.Kalanların büyüttüğü çocuktu Dündar.
Yıldız tozunun nereden bulunacağını ve çoktan harap edilmiş gezegenlerin hareket ettiği her an oluşan büyü tanelerini nasıl kullanabileceğini biliyordu.
İşte bu yüzden şu anda tam karşısında deney merkezinin oldukça soğuk zindanında duruyordu genç adam.Geriye yalnızca ağzından laf almak kalmıştı.
Ve o günden sonra Liderin en büyük hırsı,Kaptan Kılıçarslan dahi,yüce Alderomin'in karşısında duramayacaktı.Ve kehanet gerçekleşmeden son bulacaktı.
**************
Tomris
"Onlara herhangi aptal bir kehanetten bahsettin mi?"
Ve bir yumruk daha.Kılıçarslan öfkeyle kahinin ağzından laf almaya çalışıyordu.Başarılı olmadığı söylenemezdi de.
Kahin ise başlarda oldukça rahattı ama karşısında bir, birinci kademenin bu kadar sinirli olduğunu gördüğünden beri gözlerindeki korku okunuyordu.
Gerçekten de alçak bir adam olduğu her halinden belliydi.Yine de söyledikleri her geçen dakika kafamı karıştııryordu.Kendiyle çelişmesine rağmen.
Kılıçarslan da o kadar sinirliydi ki o rahat ve keyif alan halinden eser yoktu.Gündüz,Komutan Barbaros ile beraber yukarıdaydı.Kollarımı önümde birleştirmiş Kılıçarslan'ı sessizce inceliyordum.
Bir süre sonra,"Kılıç"dedim ve uzun sürenin ardından başını bana çevirdi,"Konuşmayacaksa kendini yormanın bir anlamı yok bırak zihnine gireyim."
Başını olumsuz anlamda salladı."Bir kahinin zihnine girmek ne demek biliyor musun sen?"
"Tabikide biliyorum."
"O halde bu teklifini otur tekrar düşün Tomris."
Gerçekten hiç bir şeye katlanamıyor gibiydi.Çok sert ve sinirliydi."İki kelam etmeden kahini zindana alıyorsun ve bir anda ağzından laf almaya çalışıyorsun.Tüm bunlardan önce bana bugün yaptıklarının hesabını vermeden üstelik."
Ters bakışlarla bana bakarken,"Sana bu gün yaptıklarımın hesabını vermeyeceğim zaten.Ben kimseye hesap vermem."
Öfkeyle üzerine yürüdüm."Bana vereceksin.Çünkü ben bir yola çıktıysam benden habersiz kuş dahi uçurmaya hakkın kalmaz."
Gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.Öfkeyle soludu ,"Yukarıya çıkıyorum.Birkaç dakika içerisinde geleceksin ve bana olan biteni anlatacaksın.Ardından oturup plan yapacağız."dedim.
Hızlı adımlarla çıkarken arkamdan,"Ne planı?"
"Şu mürettebatından kaçırılan adam var ya,tanıyorsundur belki.Onu kurtarma planı."
"Sana asla plan yapmadığımı söyleyen olmadı mı Tomris."
Arkamı döndüm."O yüzden şu an bu durumdasın ya Kılıçarslan.Bir yerde tıkandın."
Bir şey demesini beklemeden güverteye çıktım.
Mürettebatın geri kalanı güvertedeki işleri hallediyordu.Beni görünce buruk bir gülümseme sunan Gencay'a zorlukla gülümsedim.Ama çatık kaşlarımı düzeltebildiğim söylenemezdi.
Kaptan köşküne çıkıp büyük bir hızla kapıyı açtım.Bana bakan Gündüz ve Komutan Barbaros ise beklemiyor gibiydi.
Kısa süren sessizliğin ardından,"Bana bu gemide olup bitenler önümüzdeki birkaç dakika içerisinde anlatılmazsa,gemiyi ateşe veririm."diyerek soludum.Koltuğa otururken ikisi de bana bakıyordu onlara ne oldu der gibi bakarken içeriye Kılıçarslan girdi ve öfkeyle,"Kahin biraz daha Dündar'ı nereye götürdüklerini söylemezse bu gemiyi yakarım!"diye bağırdı.
Gündüz bir Kılıçarslan'a bir bana bakıyordu.Komutan ise her zaman olduğu gibi gülüyordu.Gözlerimi öfkeyle ona çevirdim.
"Yine neye güldüğünüzü sorabilir miyim?"yine her şeyi biliyorum gülümsemesiyle baktığında ellerimi saçlarıma geçirdim.Gündüz,büyük bir çaresizlikle Komutana dönüp,"Size,ikinci bir Kılıçarslan'ı kaldıramayacağımızı söylemiştim."dedi.
Göz devirdim.Kılıçarslan ile oldukça farklıydık.Ama göz ardı edilemeyecek şekilde, hırslarımız ortaktı.Bunun sebebi de elbetteki bize verilen sorumluluktu.
Kılıçarslan da,tıpkı benim yaptığım gibi,sinirle yerine oturdu.Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldım,"Şimdi,bana olan biteni anlatın da oturup plan yapalım."dedim.
Gündüz,"Olan biten yok Tomris.Hepsi gördüklerin."dedi.
Öfkeyle solumaya devam ettim."Olan biten yok öyle değil mi?"odanın içerisinde ilerleyip çekmecelerden birini açıp daha önce kurcaladığım belgeleri ortaya koydum.
"Bana su altı şehrine inerken bunun amacının kahini bulmak olduğunu söylediniz.Aslında amaç Alderomin'in bir süredir planladığı toplantıyı basmaktı."
Gündüz'ün gözleri açıldı,"Belgelerimi mi kurcaladın?"
"Ne yapsaydım?Tanışalı bir kaç gün olduğunun farkında değilsiniz galiba.Elim kolum bağlı yanınızda mı dolaşıcaktım?"
Kılıçarslan ayaklandı,"Bu,gemideki her şeyi kurcalayıp adımlarımızdan haberdar olacağın anlamına gelmez."
Başımı olumsuz anlamda salladım."Size nasıl güvenecektim o halde?"
"Peki biz sana nasıl güvenip belgelerimizi verelim?"
Kısa bir süre gözlerinin içine aynı öfke ve duvarla baktım.Bunu bölen Komutan Barbaros oldu."Yeter bu kadar."
Gözlerimiz ayrıldı ve ben tekrar yerime oturdum.Bir süre herkes sessiz kadı ve sonrasında söze girdim.
"Su altı şehirlerini istemelerinin tek sebebi güç enerjilerini kullanmak değil."gözler bana döndüğünde devam ettim.
"O güç enerjileriye bir taş oluşturmaya çlışıyorlar.Taş,yıllar önce doğada vardı.Birinci kademe olanlar için var olan o taş.Tabi bulunduğumuz zamanda yalnızca bir efsane olduğunu düşünüyordum,"Kılıçarslan,"Bulunduğumuz zamanda birinci kademe büyü yapabilenler de efsane sayılıyor Tomris."dedi.
Devam ettim,"Efsaneye göre bu zamanın aksine o zamanda birinci kademeler doğarmış.Ve bu birinci kademelerin yoldan sapma durumunda eğitmenleri onları engelleyebilmek için bir taş kullanırmış.Alderomin'in amacı da tam olarak bu.Ama bu zamana kadar imkansız olduğunu düşündüğüm bir malzeme gerekiyor."
Gündüz düşünceli bir şekilde,"Ne o malzeme?"diye sordu.
"Yıldız tozu."dediğimde üçü de birbirlerine baktı."Alkurah'da kurdukları merkezin amacı her zaman buydu,"kağıtların arasından bir kaç kağıt daha çıkararak merkezden çaldığım belgeleri gösterdim,"Taşın parçaları Alkurah'da.Parçaları buldular ve geri kalanlarını da tahminimce yapay yapacaklar.Geriye yalnızca yıldız tozu kalacak."
Gündüz,"Bu yüzden Başkan yardımcısı Dündar'ın peşindeydi."dedi.
Sessiz kalırken Kılıçarslan bana dönüp,"Dündar'ın ailesi gök bilimciydi Tomris.Yıldız tozunun yerini ondan başkası bilemez."dedi.
Başımı olumsuz anlamda salladım."Biri daha biliyordu.Alderomin askerlerinin başında bir adam vardı.Alkurah'da bulunan araştırmayı o yürütüyordu.Merkeze girdiğim gece odasına başka belgeler de buldum.Ve en önemlisi,"bir kısmı slinmiş deri haritayı ortaya çıkardım."Elinde harita vardı.Ama garip bir şekilde diğerleri yıldız tozunun yerini bilmiyordu.Bu da demek oluyor ki bilmesine rağmen askerlere söylememişti."
Komutan,"Çünkü tehdit ediliyordu,"dediğinde başımı ona çevirdim,"Adanızın lideri onu tehdit ediyordu."
"Siz bunu nereden biliyorsunuz?"
"Çünkü bahsettiğin adamı yakaladık ve bize harıtanın çalındığını,diğerlerinin ise bilmediğini söyledi.Aynı zamanda tehdit edildiğini de."
Sessiz kaldım.Adamı öldürdüğümü düşünüyordum.
Lider Günkut'un her zaman ne yaptığını bilmezdim.Bana söylemezdi ve bazen hiçbir şey yapmadığını düşünürdüm.
"Harita benim elimde.Ama Dündar Alderomin'in elinde.Dündar'ı oradan kurtarmazsak tozun yerini öğrenirler."dedim.
Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı."Dündar'ı kurtarsak da kurtarmasakta tozun yerini çoktan öğrenmiş olmalılar."dedi.
"Ama nasıl?Dündar konuşmadığı sürece öğrenemezler."
"Alderomin'in teknolojisi yaşadığın adadan iki bin yıl ileride Tomris.Aklının alamayacağı şeyler dönüyor."
Güverteden yüksek bir ses geldi.Kılıçarslan hızla kapıdan çıktığında bizde onun peşinden ilerledik.
Ve geldiğimizde karşımda kanlar içinde duran kahin vardı.Elinde ise bir hançer.Şaşkınlıkla bakarken ellerine baktım ve gözlerim kocaman açıldı.
Zincirlerden kurtulmak için sağ elinin bir kısmını ve bir kaç parmağını kesmişti.Her tarafı kanlar içindeydi ve zor nefes alıyordu.
Biz ona bakarken,"Yüce Alderomin lanet korsanların sonunu getirecek.Ve hiç bir zaman hakkınızdaki hakikati öğrenemeyeceksiniz!"diye bağırdı.
Kılıçarslan temkinli adımlarla ilerlerken hançeri ona doğrulttu."Yaklaşma!"diye bağırdı.Biz ne yapacağını anlamazken ağzından bir kaç cümle daha döküldü."İlk defa güçlü kehanetin ağırlığını kaldıramıyorum ve bu gemideki bütün bu güç beni aşıyor.Yüce Alderomin'in zaferine."diyerek hançeri boğazına sapladı.
Etrafa fışkıran kanları seyrederken Kılıçarslan öfkeyle bağırdı."Kahretsin!"
Sessiz kalırken güneş batıyordu.Ve bu gemide, geçirdiğim günün ve yolculuğun bir adım daha ilerisine gidiyorduk.
Bildiğim tek bir şey vardı.Kendimden başkasına güvenemeyeceğim.Ve bana verilen bu sorumluluğu gerçekleştirmeden teslim olmayacağım.
**************
naberrrr
ay çok heyecanlı gidiyoo
aşırı keyif alıyoum
umarım hak ettiği değeri görür
Zaman arasi finali geldi çatti kzg için düzenli bölümler başlıyacak bebisler.
oy ve yorumlarınızı eksik etmeiyn ballar sizi seviyorummm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |