6. Bölüm

5.Plan

Ebrar Aydın
ebi_books

6 Yıl önce/Alkurah

Hava oldukça soğuktu.Ve güneş yine Alkurah'ın yanında değildi.Hiç bir zaman da olmamıştı.

Tomris,eldivenlerinizi düzeltmiş ve saçlarını sıkıca toplamıştı.On dört yaşına gireli bir kaç gün olmuştu.Ve her yaşında olduğu gibi bu yaşında da yaşından çok daha büyük işler ve duygularla beraberdi.

Merkezin arka kapısında oyalanan adamları izledi.İlk görevi değildi elbette ama oldukça riskliydi.Yakalanırsa başına gelecekleri tahmin bile edemiyordu.

Ve herkesin düşündüğünün aksine Tomris,korkusuz falan değildi.Cesur olabilirdi ama içinde her daim korku taşırdı.

Kimseye güvenemez ve hislerini gizlerdi.Ve belki de ona verilen bu sorumluluğun yanında onu en çok yoran şey de tam olarak buydu.

Derin bir nefes aldığında ağzından çıkan buhar havaya karıştı.

Çalılıkların ardından yavaşça ilerledi adamların bulunduğu tarafa.Planından kimseye bahsetmemişti.Ona da yalnızca alması gereken belgeler olduğu söylenmişti zaten.

Ve yine korkularını hislerini geri kalan her şeyi geride bırakarak karşısındaki beş adamı indirmek için havayı kullandı.

Üzerlerine gelen ani rüzgarın farkına vardıklarında her şey için çok geçti çünkü hepsi bir tarafa savrulmuştu.

Tomris öyle sert bir rüzgar estirmişti ki bilinçleri de çoktan kendilerinden uzaklaşmıştı.İçeriye yavaş adımlarla girip kapı koluna elini sardı.Elbette açamıyordu.Yüz taramasıyla açıldığı için elini,kilit mekanizmasına koyup mekanizmayı ısıtmaya başladı.Sessiz bir şekilde patlar patlamaz da içeriye girdi.

Amacı,kimseye görünmemekti ama içeriye girer girmez kahve molası vermiş iki adamı görmesi bir oldu.İkisi de büyük bir hızla Tomris'e yaklaşırken Tomris,kameraların burada olduğunu bildiği için güçlerini kullanmamaya dikkat ediyordu.

İkisini de etkisiz hale getirip bir kenara sürükledi.Üst kata kimseye görünmeden çıkmayı başardığında karşısında yöneticinin odası vardı.Bütün bu merkezi bu adam yönetiyordu.Onu bir kaç sefer gözlemlemişti.

Etrafını tekrar kontrol edip kapıyı tıklattı.Gel sesini duyduğunda içeriye girdi.Başını kaldırmayan adam henüz bu yabancı kızı fark etmemişti.Arkasında bıraktığı kapıyı da güç kullanarak kilitledi.

Adam başını kaldırdığında sanki kızı bekliyormuş gibi gülümsedi."Bende seni bekliyordum."Tomris,zaten temkinli olan bakışlarıyla adama dikkat kesildi.

Sessiz kalırken adam ayaklandı ve yavaşça Tomris'e yalamaya başladı,"Yaklaşma."dedi Tomris biraz daha sakin bir sesle.Adam ise durdu.

"Neden buradasın?"diye sordu.

Tomris,"Bu odadan almam gereken bir kaç belge var."dedi.

Adam,"Peki neden sen?Adada bir sürü güçlü erkek olduğuna eminim ya da pek yetenekli ve saygın liderinizin senden çok daha kolay ve başarılı bir şekilde bu işi halledebileceğinden de eminim."

Tomris sessiz kalırken adam tekrar masasına ilerledi ve kağıtlarını düzenledi.Oldukça rahattı."Söylesene neden sen?"

Tomris bu sorunun cevabını kendi dahi öğrenememişken bu adama nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.Ve yine sessiz kaldı.

Adam ise çekmecesinden bir iğne aldı fark ettirmeden.Bir süredir şüphelendiği kişinin bu kız olabileceğini düşünüyordu.

Tomris etrafı inceledi.Hiçbir kamera yoktu.Yöneticinin odası olduğu için olmadığını düşündü.Gözlerini kısa bir an kapatıp kontrol ettiğinde ve geri açtığında adam ile burun buruna gelmeyi beklemiyordu.

İğne tam boynuna saplanıcakken büyük bir hızla tuttu."Ne yaptığını sanıyorsun sen?"derken sesi öfkeliydi.

"İçeriye nasıl girdin?"dedi adam hala iğneyi batırmaya zorlarken.Tomris sessiz kaldı,"Bir süredir beni izliyorsun üstelik seni yakalatmak için gönderdiğim adamlar hiçbir şey hatırlamadan dönüyor."adamın gözleri büyüdü."Onların zihinlerini siliyorsun."

Tomris,yakalanmaktan çok açık verdiği için kendini suçladı.ve bir kez daha zaten hiç tebrik etmediği kendini aşağıladı.Başarısızlıktan korkuyordu ve yaptıklarını hiç bir zaman beğenmiyordu.

Tomris dayanamayıp adamı yine havayı kullanarak savurdu.Ardından hızla belgeleri aradı.Kilitli çekmeceyi açmaya çalıştı.Adamın ayaklanıp arkasından yaklaştığını fark etmedi.

Adam,Tomris'in ellerinden tutup arkada birleştirdi ve başını masaya yasladı."Ya sen şu an bana ne halt olduğunu söylersin ya da ben hemen şimdi alarmı çalıştırırım ve askerler seni,tıpkı bir hayvan gibi kafese kapatıp üzerinde birkaç küçük şey denerler."

Tomris çırpınmaya çalıştı ama başaramadı."Bana hiçbir şey yapamazsın aptal herif."dedi zorlukla.Ardından adamın onu ellerini tutan ellerini yaktı.

Adam neye uğradığını şaşırırken gözleri kocaman açıldı.Tomris uzaklaşırken,"Hem ateş hem de hava.Adamlarımın zihinlerini siliyorsun.Sen birinci kademesin."

Tomris güldü."Şükür anlayabildin."dedi.

Adam artık sırrını biliyordu.Onu öldürmeden çıkamazdı.Hızla ona yaklaşıp bu sefer o, duvara yasladı."Şimdi hemen bana çekmecenin anahtarının yerini söyle."

Adam sessiz kalırken sırtını yaktı."Söylemezsen seni küle çeviririm."

"Söylersem ne yaparsın?"

"Acı çekmeden ölürsün."tek nefeste söylediği bu cümleden sonra adam,"Anahtar tablonun arkasındaki kadasa."

"Kasanın şifresi ne?"diye sordu Tomris.Adam sessiz kalınca gözlerini devirdi,"Boşversene zihnini okuyabiliyorum sonuçta."

Gözlerini kısa bir an kapatıp bir sürü düşüncenin içerisinden kasanın şifresini buldu.Ve hızla kasaya ilerledi.Şifreyi girip anahtarı aldığında adam acıdan hareket edemiyordu.

Tomris,çekmeceyi açarken bir anda sirenler çalmaya ve ışıklar yanıp sönmeye başladı.Tomris göz devirdi."Kaçamayacakmışım gibi acil durum düğmesine basman komik."

Belgeleri eline aldı.Adam ise başını sallayarak,"Düğmeye ben basmadım."dedi.

Kapının ardından bir adam seslendi,"Efendim,korsanlar ,onlar burada!"

Tomris'in gözleri kocaman açıldı.Artık onun da canı tehlikedeydi.Camdan kaçacaktı ama gitmeden önce adamı öldürmeliydi.

Kapının ardından genç bir erkek sesi geldi."Yönetici bey,içeride misiniz acaba?Belki halktan çaldığını paralarla bize su ikram etmek isterisniz.Su hayattır sonuçta"

Bu,Tomris'in henüz tanımadığı Kılıçarslan'dı.Asi kaptan çoktan işinin başındaydı.Tomris,söylediği cümlenin ardından kaşlarını çattı.Bu rahat tavrına şaşırmıştı.

Kapı aralandığında adamı öldürmeye vakti olmadığını fark etti.Etrafına ateşten bir daire oluşturdu.Sönmeyen ateşten bir daire.

Ve camı açtı.Hava ile inişin yavaşlatacaktı.

Bu esnada içeriye iki adam girdi.Yirmili yaşlarda,başında korsan şapkası ve dağınık saçları ile gülümseyen Kılıçarslan.

Yanında ise neredeyse onun boylarında kumral bir adam vardı.Son gökbilimci,Dündar.

Tomris,bu rahatlığına şaşırdı ama acele etmesi gerekiyordu.Çantasına attığı belge ve haritalarla çoktan camdan atlamıştı.

Tomris,merkezden hızla uzaklaştı ve bulduğu bu belgeleri yanından hiç ayırmadı.

Tekrar,tozlanmış sayfalarla dolu bir kitabın raftan inmesi gerekene kadar da çıkmadı ortaya.

************

Günümüz

Tomris

Kılıçarslan öfkeyle Çağrı'ya adamı okyanusa atmasını söylemiş ve güverteden ayrılmıştı.Tam peşinden giderken Çağrı bu sefer,"Tomris bak amacım işine karışmak değil gerçekten.Ama gitme.Gel yemek hazırlayacağız."dedi.

Bu sefer onu dinlemem gerektiğini düşündüğüm için Kılıçarslan'ın peşinden gitmedim.

Derince nefes alıp sessiz kaldım.Güntek'in yanına gitme ihtiyacı hissettiğim için odama ilerledim.Üzerimdeki nemli kıyafetleri de değiştirmem gerekiyordu.

Odaya girip kapıyı büyük bir hızla çarptım.Güntek irkilip yanıma geldi.Yere eğilip ona sıkıca sarıldım.Daha iyi duruyordu."Seni bu gemide yaşamaya mecbur bıraktığım için bana kızmıyorsun değil mi?"

Anlıyormuş gibi baktığında güldüm."Acıktın değil mi?O çirkin Gündüz sana mama vermedi mi?"

Kapının ardından bir ses yükseldi."Çirkin falan ayıp oluyor yalnız."Artık yeter dedim kendi kendime.Kapıyı açtım,"Biz bu sahneyi seninle daha ne kadar yaşayacağız lan?Niye sürekli başımdasın."

Gündüz burun kemerini sıktı,"Başka çaremiz mi var?"

"Bir kez daha kendi kendime söylenirken kapıdan çıkarsan gerçekten atarım seni okyanusa."

"Tamam kızma çocuğuna yemek getirdim."

Elindeki et dolu poşeti aldım.İlaç dolu poşeti de alıp kapıyı kapatırken kapıyı tuttu,"İlaçları nasıl vereceğini göstereyim bari."

Göz devirdim ama girmesine de izin verdim.Güntek’in başını okşadı."Nasılsın?"derken sevgi dolu gözlerle baktı.

O an Gündüz'ün gerçekten yaşayan her canlıya ve varlığa ne kadar saygı duyduğunu bir kez daha fark ettim.Aynı zamanda Kılıçarslan ile ne kadar zıt karakterler olduklarını da.

Gündüz'de kibir namına kırıntı bile yoktu.Ama Kılıçarslan belki de temsil ettiği element gereği oldukça kibirliydi.

Gülümsedim bu haline.Ama tek dostumun başka birine sevgiyle bakması hoşuma gitmedi."Kurdumun aklını çeliyorsun."dedim.

Güldü."Çoğu hayvanı severim ama Güntek'in kendine dair oldukça farklı bir özelliği var.O tıpkı sana benziyor ve bazen olaylara tepki veriyor.Ya da sessiz kalıyor ve tıpkı senin gibi düşünebildiğini düşünüyorum bazen."

Asla gözden kaçırmamalıydım.Gündüz,çok iyi gözlem yapıyordu.Başımı olumlu anlamda sallayarak gülümsedim.

Gündüz,Güntek'in yemeğini hazırlayıp odadna çıktı.Üzerime rahat birşeyler geçirip çalışmalıydım.

Dolaba ilerleyip rahat bir alt ve üzerime de kalın bir kazak geçirdim.Saçlarımı topladım ve kalın çoraplardan bir tane geçirdim ayağıma.

Eşyalarımı alıp kütüphaneye indim.Kimsenin beni görmediğinden emin olunca kapıyı kapattım.Arkamı dönünce içeride çalışan Kıvanç'ı görmeyi beklemiyordum.

Beni görünce sessizce önüne döndü.Bana bakışları hala nefret ve öfke doluydu.Göz devirdim ve ortadaki büyük masaya ilerleyip daha önce aldığım kitapları aldım.

Kütüphane gerçekten oldukça zengindi.Ortaya çıkardığım harita hakkında her gün farklı bir şeyler öğreniyordum.

Bir kopyasını çizip üzerine işlem yapmaya çalışıyordum.Haritanın birkaç gök cismini imgelediği belliydi.

Ve bu,çoktandır aşina olduğum yıldızlardı.Bu ayrıntıyı dün fark ettiğim için şimdi,gece gördüğüm yıldızları hatırlayıp çizmeye çalışıyordum.

"Haritanın üzerine çizersen geri kalanları tamamlayacaktır."

Arkamı döndüğümde Kıvanç'ın dikkatle buraya baktığını gördüm.İşaret parmağını deri haritanın üzerine koydu.

"Harita normal deriden değil.Bu deriye Hirane adını verdiğimiz bir büyü yapılmış."

Sessiz kalıp dikkatle yaptığını izledim."Hirane,vakti geldiğinde gerçeği göstermesi istenen eşyalara yapılır.Sen eşyaya küçük bir ipucu verirsen o da sana kalanı gösterir.Anahtarı ipucudur."

"Bu da demek oluyor ki haritaya bulduğum ip ucunu çizdiğimde geri kalanı o gösterecek."

Başını olumlu anlamda salladı.Taslak haritanın yanından aldığım tüyü,mürekkebe bandım ve deri olanın üzerine yerleştirdim.

Kıvanç,"Emin olarak çizmelisin.Gerçekler cesaret ister."dedi.

Önce kuzey yıldızını yerine çizdim.Ve tıpkı söylediği gibi.Harita altın bir mürekkeple geri kalanın bir kısmını gösterdi.

Ve ben bunun yıldız haritası olduğundan emin oldum.Kıvanç gülümsedi.

"Bunu nereden biliyorsun?"

"Büyü yapamıyor olmam hakkında olmayacağım anlamına gelmez."dedi.Artık bana nefretle bakmıyordu.Bunun sebebi bana ısınması falan değildi elbette.Gözlerinin içi haritaya bakarken parladı.Bir şeyleri çözüme kavuşturmayı ve bulmaca çözmeyi seviyordu.

Bu da Kılıçarslan'ın çözüm üretirken işine yarıyor olmalıydı.Dündar ipucunu veriyor,Kıvanç çözüyordu.Elinde bir sürü kitap ile yanımıza yaklaşan Berkay'ı gördüm.Kitapları masaya bırakıp,"İstediklerini getiridim."dedi.

Yüzü hala sinirli ve sertti.O an aklımda bir ışık daha yandı.

Dündar ipucunu veriyor,Kıvanç çözümlüyor ve Berkay da uyguluyordu.Herkes kendine verilen görevi yerine getiriyordu ve bu da mükemmel uyumu sağlıyordu.

Tüm bunlar,Kılıçarslan'ın oldukça yetenekli bir lider olduğunu gösterirdi.Ama tek başına değil.

Mürettebattakilerin yeteneklerini gözlemleyecek kadar sabırlı olmadığına emindim.İşte bu yüzden gözlemi de Gündüz yapıyordu.

Çağrı,karışıklıkları önlüyor ve Gencay da burayı onlar için bir eve dönüştürüyor,güven veriyordu.

Kılıçarslan kibirli olabilirdi ama bu kadar zor bir göreve yalnız çıkmaması gerektiğini çok iyi biliyordu.

Haritada belirmeye başlayan çizgilerde göz gezdirdim.Ve çizdiğim her yeni yıldız da göstermeye devam ediyordu.

Ama sanki çok ileriye gitmiş gibi üzerime bir ağırlık çöktü.Ben ne olduğunu anlamadan Kıvanç,kalemi elimden aldı.

Bana sakince,"Gerçekler bir anda ortaya çıkarsa bunun karşılığı haddinden büyük olur.Bu yüzden beklemelisin."dedi.

Başımı olumlu anlamda salladım.Berkay,"Kıvanç,gidelim."dedi.

Bana asla güvenmiyordu.Kıvanç yanımdan ayrılırken de ters bakışlar sundu.Sanki gemide öğrendiğim her şey ile onlara ihanet edecektim.

Başlarda bu güvensizliğini yersiz bulsamda daha sonra anladım.Bende onun gibi düşünüyorken bu düşüncesini yersiz bulmam saçmaydı.

Güvenmesi hata olurdu zaten.

Bir süreyi daha okuyarak ve haritayı anlamlandırmaya çalışarak geçirdim.Öylesine odaklanmıştım ki havanın karardığını ve kütüphanenin kandillerinin yanmadığını fark etmemiştim.

Elime bir kandil alıp ucunu ateşe verdiğimde korkarak geriledim.Karşımda Komutan Barbaros vardı ve neredeyse burun burunaydık.

"Komutan?"

İlk defa şaşırmış gibiydi,"Tomris?"

"Ne zamandır buradasınız?"

"Yaklaşık iki buçuk saattir."dediğinde şaşırdım.İçeride birinin olduğunu fark etmemiş ya da anlamamıştım.

"Neden sizi fark etmedim?"

"Aynı soruyu sana sormalıyım."dedi.

Sessiz kalırken kandilin ışığı yüzlerimizi aydınlatıyordu.Ve hemen solumda bir nefes sesi hissettim.Kafamı çevirdiğimde kandilin ışığı bu sefer,Gündüz'ün yüzünü aydınlattı.

Sinirle soludum."Neden sessizce kütüphaneye girip bir anda ortaya çıkıyorsunuz?"diye sordum.

Gündüz'ün hemen arkasında bana gülümseyen Çağrı'yı da görünce sağ elimi kaldırıp yavaşça hareket ettirdim ve duvarlardaki tüm meşaleleri yaktım.

"Neden hepiniz buradasınız?"

Gencay,"Ben yeni geldim."dedi.

Gündüz de şaşırarak ona döndü.O da onun burada olduğunu fark etmemiş olmalıydı.

Sessiz kalıp eşyalarımı toplamaya başladım.Gündüz dikkatle haritayı inceledi."Yıldız tozuna ulaştıracak harita üzerinde mi çalışıyordun?"

Başımı olumlu anlamda salladım."Başlarda pek bir şey bulamadım ama daha sonra Kıvanç bana bunun zamanla doğruları gösteren bir harita olduğunu söyledi."

Hepsi haritaya odaklanmıştı."Ama çizdiğim her yeni yıldız üzerime öyle bir ağırlık bıraktı ki devam edemedim."

Komutan Barbaros,"Çünkü gerçekler bir anda ortaya çıkarsa bunun karşılığı haddinden büyük olur."dedi.

Başımı olumlu anlamda salladım.Kıvanç da aynısını söylemişti.

"Akşam yemeği için toplanalım."dedi.

Eşyalarımı ve üzerinde çalıştığım bir kaç kitabı da yanıma alıp çıktım.Rüzgar tenimin üzerinden geçerken bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.Yıldızların her birine tekrar baktım ve aklıma kazıdım.

Ardından aya baktım.Bugün dolunay vardı.Ayın on dördüne giriyor olmalıydık.Ama artık zamanın bir önemi yoktu çünkü sürekli değişkenlik gösteriyordu.

Ay,sırasıyla şekillenmiyordu.Dolunayın hemen ardından hilal oluyordu bazen.Bazı günler gündüz olmuyordu.Ya da karlı havanın hemen ardından güneş açabiliyordu.

Ekosistem zamanın kayboluşundan sonra zar zor ayakta duruyordu.

Zaten hazırlanmış olan sofranın bir diğer ucuna oturdum.Bu sefer Kılıçarslan'ın hemen karşısındaki sandalyenin önüne servis açılmıştı.

Yerim,gemide kalıcılaşıyordu.Ve Kılıçarslan belki de onun kaptanlığını kabul etmediğimin farkına varıyordu.

Yerime oturduğumda mürettebat da yerlerine yerleşti.Herkes geldiğinde Kılıçarslan merdivenden yavaş adımlarla indi.Şapkası başındaydı üzerinde beyaz bir gömlek vardı.

Yerine oturur oturmaz mürettebat da oturdu.Sofrada bir süre kimsenin ağzını bıçak açmadı.

Yemeğimi yedikten hemen sonra kafamı yavaşça kaldırdım ve yemeğinin tek bir lokmasına dokunmayan Kılıçarslan ile göz göze geldim.

İkimizden herhangi biri gözlerini kaçırmayacaktı.Biz böyleydik.İkimizde kendimizden öylesine emindikki hiçbirimiz geri adım atmazdı.

Kafasını yavaşça salladı.Ardından bir yudum bile almadığı kadehini bana doğru kaldırdı.Yüzümde mimik oynamadı.Masadaki kimse de başını kaldırmadı.

Ve çok kısa bir an başımı yana yatırdım.

Madem bu yola beraber çıkmıştık ve mürettebattan önemli bir isim esir alınmıştı.O halde beraber hareket etmeliydik.

İkimizin de karşı olduğu şey ve görevi birken ayrı hareket etmemiz doğru olmazdı zaten.Ama bunu yaparken onlara güvenmeyeceğimi de çok iyi biliyordum.

Ben Tomris'tim ve kimseye güvenemezdim.Koca bir güvensizlikte doğmuştum.Yaşayıp yaşamayacağım bile kesin değildi üstelik.

Derin bir nefes alırken Kılıçarslan masadan kalktı ve odasına ilerledi.

Mürettebattakilerden, yemeklerini bitirenler sofrayı toplamaya başladı.

Kollarımı sıvadım ve saçlarımı açıp bir kere daha topladım.Merdivenden ne hızlı ne de yavaş yalnızca emin adımlarla çıktım Kılıçarslan'ın odasına.

Kapıyı açtığımda dümenin başındaydı.Ve beni bekliyor gibiydi.Arkasını dönmedi.

"Bunu yapacağımı asla tahmin etmezdim,"duraksadı,"Sevgili Tomris."dedi.

Yüzünü ve bedenini bana çevirdi."Ama ilk defa birilerinin benim için çizdiği yıldız haritasına ihtiyacım var."

Gülümsedim ve çenemi kaldırdım."Birilerinin senin için hazırladığı yıldız haritasına ihtiyacın varsa,o yıldız haritasına sonuna kadar itaat etmen gerekir."

Tek kaşını kaldırdı."İtaat benim gibi bir adam için sence de fazla değil mi?"

Gülümsemeye devam edip birkaç adımda yanına yaklaştım."Peki kendine verilmiş haritayı başkalarıyla paylaşmak benim gibi bir kadın için fazla değil mi?"

Kısa bir an durakladı ama hemen ardından gülümsedi.Gülümseyişi kahkahaya döndü ve kafasını iki yana salladı.

"Belili olan her şeyden nefret eden bir adama hiç bir adımını tahmin edemeyeceğini göstermek çok zekice."dedi.

Gülümsedim.

"Bu görkemli cümlelerini bir kenara bırak.Yarın sabah,çağıracağını çağır ve bende sana planı anlatayım,"kapıya ilerledim ve tam çıkacakken durdum."Yarın yola çıkıyoruz Kaptan."dedim.

Gözleri kısa bir an parladı.Ve ben yavaş adımlarla odasından ayrıldım.Güvertedeki adımlarım da oldukça sakin ve yavaşken fazla düşünmenin verdiği yorgunlukla kendimi yatağa bıraktım.

***********

Gündüz,gecenin ilerleyen saatlerinde kendini oldukça rahatsız eden bir rüya sebebiyle uyanmıştı.

İçinde korku dolu bir his vardı.Ne yapacağını bilemeyerek kendini odasının dışına attı.Ve başını kaldırıp boş gökyüzüne çevirdi gözlerini.Gemi,etrafını dağlarla çevrelemiş bir suyun üzerindeydi.

Gündüz ise boğuluyor gibiydi.

Kılıçarslan,Gündüz'ün odasından çıktığını görmüştü.Her zamanki gibi geminin tepesinde,eline aldığı kaçıncı olduğunu saymadığı kağıda kendi yıldızlarını çiziyordu.

Kılıçarslan bir,birinci kademeydi.Ama gördüğü tüm yıldızların yeri doğru değildi.Hepsini kendi çizmişti sanki ve istediği zaman istediği yerde görüyordu.

Her zaman,kendi istediği gibi gördüğünün doğru olduğuna inanmıştı.

Gündüz,başını kaldırıp orada olduğunu bildiği arkadaşına baktı ve gülümsedi.Yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp dizlerini kendine çekmiş oturan Kılıçarslan'ın yanına geldi.

O da dizlerini kendine çekti ve tıpkı küçük Gündüz ve Kılıç gibi sessizce konuştular birbirleriyle.

Ama sesli konuşma kararı alan Gündüz bu sessizliği bozdu."Mürettebatından biri,Alderomin askerleri tarafından alındı ve sen yalnızca yıldızlarını çizmeye devam ediyorsun.Üstelik bunu senden beklemediğim bir sakinlikle gerçekleştiriyorsunu."

Kılıçarslan cevapsız kaldı.Gündüz,tekrar şaşırdı.Kılıçarslan her zaman birbirine uymayan tavırlar sergilerdi.Bir dediği bir dediğine tutmazdı bazen ya da hiç beklenmedik anlarda yine hiç beklenmedik şeyler yapardı.

Gündüz şaşırmazdı.Ama bunların hepsinin Kılıçarslan'ın karakterinin çizdiği dairede olduğunu bilirdi.Bu sefer öyle değildi bariz bir şekilde.

Kılıçarslan yere uzandı bu sefer.Kollarını başının arkasında birleştirdi.Gündüz de aynısını yaptı.

Biri boş gökyüzüne baktı biri kendi çizdiği yıldızlara.

Biri,boş gökyüzünde dahi yanındakinin inandığı yıldızlara güvendi,biri de ona güveneni yarı yolda bırakmamak için ayakta durdu.

Ve ikisi de, onlar adına yazılmış bir kehanet olmasada dostluğu üstlendiler.Üstelik bunu büyük bir keyif ve memnuniyetle yaptılar.

"Ne yapmayı planlıyorsun?"Gündüz söylediğini düzeltti."Ya da neyi planlamıyorsun da adım atıyorsun?"

Kılıçarslan daldığı düşüncelere güldü."Ben bir şey planlamam bilirsin,"dedi.

Hemen ardından,"Ama bu sefer adımı da ben atmayacağım.Asilik yapmayacağım."

Gündüz şaşırarak,"Sen delirdin iyice."dedi.

KIlıçarslan ise büyük bir memnuniyetle,"Planı toprak muhafızı yapacak.Ve bende ona uyum sağlayacağım."

Gündüz büyük bir sinir bozukluğuyla güldü."Sen kimseye uyum sağlamazsın."

Kılıçarslan doğruldu,"Neden öyle diyorsun illaki bir şeye uyum sağlamışımdır."

Gündüz başını olumsuz anlamda salladı.

"Hiç mi?"

"Hiç uyum sağlamadın."

İkisi de gülmeye başladı.Bir süre sonra da odalarına gittiler.

************

Tomris

Güneşin doğuşuyla gözlerimi aralamıştım.Boğazımda hissettiğim hafif ağrı sebebiyle aşağı kata indim.

Çağrı da küçük masaya oturmuş üzerine polar almıştı."Günaydın."dedim yeni uyanmış sesimle.

Kendini toparladı."Günaydın Tomris."

"Ihlamur tarzı bir şeyiniz var mı?"

"Boğazın mı ağrıyor?Sen otur ben hemen hazırlıyım."

Hayır demedim ve kalktığı masaya sandalye çektim."Diğerleri neden uyanmadı?"

Dolaptan bir şeyler alırken,"Genelde güneşin doğuşuyla bir kısmımız uyanır ama yorgun olmalılar.Gerçi,çoğunun uyuyabildiğini zannetmiyorum."

Sessiz kaldım.Küçük demlikten sıcak bir su döküp elime bir kupa tutuşturdu."Sağol."

"Rica ederim ne demek."

Üzerindeki poları sarıp sessizce çayını içmeye başladı.

"Sen neden ayaktasın o halde?Eminim sende pek uyuyamamışsındır."

Başını olumlu anlamda salladı."Uyku tutmadı pek.İlk defa içimizden biri esir alınıyor."

Şaşırmıştım aslında."Üç adada da aranan mürettebat,sürekli bir çatışmanın içerisindesiniz nasıl ilk defa içinizden biri gidiyor?"

Çağrı,"Uzun süredir beraberiz Tomris.Oldukça uzun süredir.Ama sanki bu zamana kadar kat ettiğimiz her yolu yavaşça kat ettik ve şimdi bir şeyler hızlandı.Sanki bu zamana kadar durgun okyanusun üzerindeydik ve şimdi her şey farklı.Demem o ki köklü değişiklikler oluyor hayatımızda ve biz bunun farkına dahi varmıyoruz.Umarım anlatabilmişimdir."dedi.

Ihlamurdan bir yudum aldım ve,"Asla anlatamadım ama ben anladım."dedim.

Güldüğünde bende gülümsedim.

"Sen neden bu kadar erken kalktın?"diye sordu.

"Ben normalde de pek uyumazdım zaten.Okyanusun üzerinde hiç uyuyamıyorum."

"Ölmeyecek kadar uyusam yeter insanısın herhalde."

Başımı olumlu anlamda salladım.Ayaklanıp çayını tazeledi.

"Herkes ne zaman uyanır?"

"Bilmem."

Elime kupamı alıp mutfaktan çıktım.Hala üzerimi değiştirmemiştim."Çok sıkıcı kimse uyanmaz mı gerçekten?"

"Bu saatte yalnzıca Komutanı ayakta bulabilirsin.O da oturmuş kehanet okuyordur."

Adımlarım geriledi."Ne kehaneti?"

Sanki söylememesi gereken bir şey söylemiş gibi dudaklarını birbirine bastırdı.Ben hızlı adımlarla çıkarken de bir şey diyemedi.

Komutanın odası Gündüz'ün odasının olduğu yerde olmalıydı.

O adam benim hakkımda belkide benden bile daha çok şey biliyodu.Ve bu,canımı sıkıyordu.Belki de ona soru sormaktan zarar gelmezdi.

Kapısını tıkladığımda önce ses gelmedi.Nedense gerilmiştim.Bana kendi eğitmenimi hatırlatıyordu.Ama o kadar sert bir adam gibi de durmuyordu.

Hiç bir ses gelmediğinde yavaşça kapıyı açtım.Çalışma masasının başında,gözlerinde gözlüğüyle bir şeyler okuyordu.

"Kapıyı kapat Tomris."

Derin bir nefes alıp kapıyı kapattım.Ne söyleyeceğimi bilemedim bir süre.Hemen ardından,"Ne okuyorsunuz?"diye sordum.

Güldü."Buraya geliş amacının ne okuduğumu öğrenmek olduğunu düşünmüyorum."

Göz devirmemek için çok zor durdum.Ama başardım ve gülümseyerek yavaş adımlarla yanına ilerledim.

"Sözü uzatmamaya karar verdim."

"Sevindim."dedi sakince önündeki kitabı incelemeye devam ederek.

"Kehanetler hakkında okuduğunuzu duydum."

Başını yavaşça kaldırdı.Yüzü az öncekine kıyasla çok daha farklı bakıyordu.

"Kehanet kurcalamayı otuz yaşın altındaki insanlar için önermezler.Ben hiç bir yaştakine önermem."

Hızla,"Peki kehanetleri saklarken de otuz yaşının üzerinde miydiniz?"

Şaşkınlıkla başını çevirdi.Bu sefer yüzünde bariz bir gerginlik vardı ama sesi bunun aksine sakindi.

"Seni gemiye almanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum.Ama her şeyi kurcalayıp burnunun dikine gitme potansiyelin çok yüksekmiş."

Sessiz kalıp gözlerinin içine baktım ardından,"Hakkımda belki de benim bilmediğim birkaç detay biliyorsunuz.Belki de benim hakkımda bile değil hayatımdaki insanlar hakkında."

Sessizce beni dinlerken sinirleniyordum.

"Bunları nereden biliyorsunuz?Gemiye alınmamın bir tesadüf olmadığını fark ettim,"devam etmeme izin vermeden o devam etti."Fark etmeyeceğin bir şey de değildi zaten.Adadan her esir alınmadan önce korunuyordun.Bu sefer korunmaman zaten bir tesadüf olamaz."

Tek kaşımı kaldırdım."Benden habersiz hakkımda ve hayatımda plan yapılmasından nefret ederim."dedim.

Güldü.Hemde hiç beklemediğim bir şekilde.Bir an için bana büyük bir anlamla baktı.Daha sonra ne düşünüyorsa o düşüncenin içerisinden sıyrıldı.

"Kehanet kırmızı çizgimdir Tomris.Fakat kırmızı çizgim olmasa bile kehanetlere bulaşmamanı öneririm."

"Ben kehanetlere bulaşmıyorum,"derin bir nefes aldım,"Son kehanet zaten benim."dedim.

Yine şaşırdı.Hemen ardından,"Sana verilen kehanet hakkında ne biliyorsun?"diye sordu.

"Belli ki siz benden daha çok biliyorsunuz."

Hızla,"Konu bilip bilmemem değil.Sen ne biliyorsun Tomris?"

Sessiz kaldım."Çok bir şey bilmiyorum.Yalnızca son olduğunu ve,"durakladım.İki gün önce tanıştığım birine hakkımdaki kehanetten bahsetmem ne kadar doğruydu?Ama sanki karşımdaki adam bir şeyler biliyordu ve bu çok daha öncesinde iyiye dayanıyor gibiydi.Üstüne üstlük benimde onun hakkında bazı ipuçlarım vardı.

Komutan Barbaros duraklayınca bekliyormuş gibi baktı."Feci güven problemlerinin olduğunun farkındasın değil mi?"

Başımı olumlu anlamda sallarken,"Haklı sebeplerim de var."dedim.

"Haklı sebeplerin olmasa böyle bir problemin olmazdı.Yalnızca aptal insanlar haklı sebepleri yokken bir problem oluşturur."

"Konuyu sürekli değiştiriyorsunuz."dedim öfkeyle.

Güldü."Ve sende her değiştirdiğim cümleyi dikkatle dinliyorsun."

"Benim için her bir cümle önem taşır çünkü."

Yüzüme bakıp gülümsedi ardından minik bir kahkaha attı."Yine yaptınız."dedim öfkeyle.Başını olumlu anlamda salladı.

Bana bakışları sanki yeni tanıdığı birine bakıyor gibi değil de her zaman bildiği birine bakıyor gibiydi.Tavırlarımı da öncesinden tahmin ediyor gibiydi.

"Kehanetten bahsetmeyeceksiniz yani."dedim tek kaşımı kaldırarak.O da tek kaşını kaldırdı,"Sen bildiklerinden bahsedersen bir ihtimal bende bahsederim."

Benim için zordu ama bu tanıdık hissede karşı koyamadım.Bu yüzden bir sandalye çektim çalışma masasının yanına.

"Sadece girişinden bir kaç bilgi biliyorum."

Sessiz kaldı ve devam etmemi bekledi.

"Kısa bir kısmını okuyabildim.Hatırladığım kadarıyla anlatacağım.Zamanın kayboluşunun üzerinden epey bir zaman geçti.Ve insanların azınlık da olsa bir kısmı onlara gönderilecek kurtarıcıları bekledi.Tam bu esnada hikayeyi başlatan iki kişi var,iki komutan."

Son cümlemden sonra çok daha ilgiyle dinlemeye başladı.

"İki komutan kehanet için bir bedel öder ve kehanetin güvenini sağlar.Birbirlerini kendilerinden sürgün ederler ve bir daha buluştuklarında özgür olmayı dilerler.Özgür olana kadar da birbirlerini görmezler."

"Hepsi bu mu?"

Başımı olumlu anlamda salladım."Peki kehaneti benim sakladığımı nereden çıkardın?"

"Çünkü bu bilgiyi uzun zamandır bilmiyorum.Sadece parçaları birleştirdim."

Komutan kaşlarını çattı ve küçük bir itirafın vaktinin geldiğini anladım.

"Bahsettiğim hikayenin bir kısmını adada buldum.Konseyin içinde.Ama kağıt yarımdı ve tamamlanamıyordu.Gemiyi aldığımda kurcalamaya da vaktim oldu,"devam etmeme izin vermedi.

"Kağıdı kendin bulup hikayeyi kendin mi öğrendin yani?"

Sessiz kalıp başımı olumlu anlamda salladım.Bu sefer öfke akıyordu gözlerinden.

"Hikayeyi kendin bulmaman gerekiyordu.Hikaye kehanetten sonra yazılan kehanetin öyküsüydü ve sen onu öğrenene kadar,"devam etmesine izin vermeden bu sefer ben ayaklanarak,"Ama öğrendim öyle değil mi?"

"Yaptığın şeyin boyutunun farkında değilsin."

"O halde bana boyutunu söyleyin."

Başını iki yana sallamakla yetindi.Bir şeyler daha söylemesini istiyordum öğrenmemin ne gibi bir hata olduğunu bilmek istiyordum ve o sessiz kalıyordu.

"Kağıdı kaç yaşında buldun?"

"Dokuz."

Yine şaşırdı.Nadiren şaşırıyordu ama şaşırıyordu ve şaşırması şaşırmamasından çok daha korkutucuydu.

"Bu hikayeden Kılıçarslan'a bahsetmeyeceksin.Bunu öğrenmemen gerekiyordu.Adada eline geçen parçalardan birinin haberi var mı?"

Başımı olumsuz anlamda salladım."Bir defterden aldım yalnızca."

Güverteden sesler geliyordu.Kılıçarslan'ın seslendiğini duydum.Komutan bu sefer gözlerini büyüterek yanıma geldi,"Bilmemen gerekenleri bilmeye çalışarak kendine yüklediğin yükün sonun olabileceğini umarım biliyorsundur.Tekrar uyarıyorum bahsettiklerinden bir başkası özellikle de Kılıçarslan haberdar olmayacak.İster güven ister güvenme sessiz kalmak zorundasın."

Soracak bir sürü sorum vardı ama öfkeliydim ve emindim,şu an sorsaydım ve yine anlamsız cevaplar alsaydım gemiyi ateşe verirdim.

Bu yüzden hızlı adımlarla çıktım odadan.Sırlar,sürprizler benim haberim olmadan kontrolüm dışı gerçekleşen hiçbir şey hoşuma gitmiyordu.

Ve bu saatten sonra korsanlar da hoşuma gitmiyordu.

"Aptal korsanlar!"diye çıkıştım kendi kendime.

Ama arkamda çıkan Kılıçarslan'ı yine fark etmedim."Sen yine korsanlara mı sövüyorsun?Çok ayıp bak alınıyorum artık."

Yanımdan oldukça keyifli adımlarla yürüyordu.Sinirinden ve gerginliğinden eser yoktu.

"Niye bu kadar mutlusun sen?"

"Mutlu olmamı istemiyor musun yoksa?"

"Kılıçarslan,sana mutlu olmanı istemiyorum demedim.Komutanın ve sen bir kez daha cümlelerimi çarpıtıp farklı bir cümle kurarsanız ateşe vericem gemiyi."

Keyifle kahkaha attı."Ne biliyormusun,çarpıttığım cümleleri bile o kadar dikkatli dinliyorsun ki hoşuma gidiyor."

"Al birini vur ötekine!"

Güvertenin ortasındaki yemek masasının üzeri bu sefer boştu.Mürettebat siyahlar içindeydi.Uykusuzlardı ama bir o kadar da güçlü duruyorlardı.

Herkes yine masanın etrafına toplandı.Kılıçarslan,"Sevgili mürettebatım,"dedi coşkuyla.Kimse onun bu coşkusuna şaşırmadı.

Bacağıma sürtünen Güntek'in başını okşadım ve yere eğildim."Sende şaşırmadın değil mi Güntek?Haklısın dengesiz bir kişilik.Bende inanılmaz problemleri olduğunu düşünüyorum."

"Tomriscim ayaklan da şu güzel havanın tadını çıkar."

Göz devirerek ayağa kalktım.Duruşumu düzelttim.

Kılıçarslan o saçma sapan coşkusuyla konuşmaya devam etti.

"Hepinizin oldukça endişeli olduğunun farkındayım.Biliyorum koca bir belirsizliğin ortasındayız.Belirsizlik konusundaki düşüncelerimi biliyorsunuz ama bu sefer konu biraz farklı.Bu yüzden pek sevgili kaptanınız plana uymayan karar verdi."

Hepsinin kaşları çatıldı.Elimi alnıma yasladım.Gencay,"Kaptanım,siz plan mı yapacaksınız?"diye sordu.

Kılıç büyük bir gururla,"Evet ne var bunda."dedi.

Çağrı büyük bir şaşkınlıkla,"İyi de biz hiç bir yere planlı girmeyiz.Aldeormin'e girerken bile ortada buluşalım diyerek saldınız bizi."

Kılıçarslan'ın gülümsemesi hala solmazken başımı iki yana salladım.

Hemen ardından Berkay,"Ne diyeceğimi bilemiyorum Kıvanç.Kaptanımıza bir şey mi oldu?"

Kılıçarslan hala gülümserken,"Siz de kaptanınızı ne sanıyorsunuz.Plansız programsız buralara nasıl gelecektim?"

Hepsi boş boş bakarken Kıvanç,"Geldiniz ya işte kaptanım."dedi.

Kılıç bu sefer yüzünü ciddileştirdi."Tamam, yeter bu kadar.Planı ben yapmayacağım."

Gencay hızla,"İyi de kaptanım bir yerde siz varken başka kimse kural koyamaz,yönetemez diyen sizdiniz."

Gündüz sessizliğini bozarak,"Kaptanınız medenileşiyor Gencay."dedi.Hepsi güldü ama Kılıçarslan'ın bakışlarıyla gülüşleri soldu.

Kılıç sakince arkama geçerek ellerini omuzlarıma koydu ve beni masanın başına doğru hafifçe ittirdi.

"Zaten planı pek sevgili misafirimiz Tomris yapacak!"dedi yüksek sesle.

Çağrı ve Gencay bana gülümserken Berkay ve Kıvanç için durum aynı değildi.

Boğazımı temizledim ve haritayı ortaya çıkardım."Şimdi,Alderomin'in içinizden Dündar'ı seçme sebebi yeni bir taş üstünde çalışmaları.Ve taşı aktif etmek için,"taşın taslağını çizdiğim kağıda götürdüm elimi.Özelliklerine dair yazılar da vardı.

Kılıçarslan,"Çiziminde epey kötüymüş."dediğinde ona bakmadım.

"Yıldız tozuna ihtiyaçları var.Ve elime geçen haritaya göre de,"sözlerimi Kıvanç tamamladı."Yıldız haritası olmasının sebebi yıldız tozunun yıldızların altında olması.Üstelik yüzyıllar önce kaybolan yıldızların."

Haritada son dört yıldız kalmıştı.Ben duraklayınca Kıvanç,"O halde son yıldızları çizmelisin.Sonra da yıldız tozunun hangi yıldızın altında olduğunu öğrenebiliriz."

"Evet ama her yıldız çizdiğimde devam edemeyecek kadar zarar görüyorum ve devam edemiyorum."

Gencay,"O halde içimizden birine tarif et ve o kişi çizin."dedi.

Komutan Barbaros başını olumsuz anlamda salladı."Yalnızca birinci kademeler yıldız haritalarını çizebilir."

Kılıçarslan elindeki elmayı siliyordu ve burayla ilgilenmiyor gibiydi.Ama kafasını kaldırınca üzerine dönen gözleri gördü.

"Tamam,yıldız çizmeye ne var ben çizerim."diyerek elmayı Gencay’a doğru attı, Gencay havada yakaladı.Kılıç da elimdeki kalemi aldı.

"Yıldızların yerini biliyorsun yani."dedim küçümseyerek.bana yandan bir bakış attı,"Sen birinci kademesinde ben çakma birinci kademe miyim?"

Kalemi koyduğunda,"Hangisini çiziyorsun şimdi?"

"Tabiki sirius takım yıldızını."

"Sirius takım yıldızı orada değil,"elimi eline koyup kalemi oynatmasını sağladım."Sirius takım yıldızı tam olarak burada."dedim kısık sesle.Ve oda aynı kısık sesle bana,"Ben kendi yıldızlarımı çizerim Tomris."

"Bende doğru olanı sana gösteriyorum Kılıçarslan."

Kısa bir andı ama aramızdaki çekimin bana kattığı büyü çok farklıydı.Yıldızı çizer çizmez bir diğerine geçti ve yine ona doğru olanı gösterdim.

Üçüncüye de geçti ve onu da çizdi.Hepsini rahatlıkla yapıyordu ama sonuncusundan sonra rahat bir nefes aldı.

"Son bir yıldız kaldı,"dedim haritaya bakarak,"Kuzey yıldızı."

Kılıçarslan'ın gözleri gözlerime değdi ve hiç ayrılmadı.Kuzey yıldızını duyduğu an ise parladı kısa bir an.

Ve son yıldızı kendimi zorlayarak ben çizdim.Harita,kendini tamamladı,tüm gerçekleri gözler önüne serdi.Memnuniyetle gülümsedim.

Kıvanç,"Berkay sana verdiğim kalemi ver."dediğine Berkay eline bir kalem verdi.Kıvanç,yine parlayan gözleriyle haritaya kalemi değdirdi ve haritanın gerçeklik yolları tekrar renklendi.

Artık,kuzey yıldızının altında bir çarpı işareti vardı.

Kılıçarslan ile aynı anda oldukça kısık bir sesle,"Yıldız tozu,kuzey yıldızının altında."dedik.

Kuzey yıldızı,çocukluğumdan bu yana gözlerimin içini parlatan ve hep altında ne olduğunu merak ettiğim o yıldızdı.

Sanki üzüldüğüm anlarda çok daha fazla parlıyordu ve kendini gösteriyordu.

"Hep gitmek istemişimdir."dedim tüm hırsımdan ve çevremdekilerden sıyrılarak.Tabii sesim çok kısık çıkmıştı.

Kılıçarslan kısık sesle,"Bende."dediğinde sesimi duymasına şaşırdım ve kaşlarım kalktı.O da sanki tüm bu yaşadıklarımızdan sıyrılmış masum ve güven veren bakışlarla bakıyordu.

Masum ve güven veren maviliklerle.

Hayır Tomris,maviye güvenemezsin.Gökyüzüne güvenemezsin.Okyanusa güvenemezsin.Hepsi birer illüzyon ve içine çekerse çıkamazsın.

Başımı iki yana salladım."Tamam,gemiyi kuzey yıldızına götürün."

Komutan Barbaros,"Bunu yapamayız."dedi.

Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde Kılıçarslan ciddileşti."Normalde mantıklı bir plan fakat drum bundan farklı.Kutup yıldızının hemen altında bulunan adada yıldız tozu bulunuyor,bu doğru.Ama yıldız tozuna ulaşmak için adaya girmek yeterli değil.Adada oldukça farklı bir şifre sistemi var ve bu şifreyi yalnızca bir gök bilimci bilebilir."

"O halde Dündar'ı,Alderomin gitmeden önce bulmalıyız.İyi ama bu bize zaman kaybettirir ve bizden önce ulaşırlarsa güçlerimizin bir anlamı kalmaz."dedim.

Kılıçarslan da hızla,"Alderomin zindanlarının da şifreleri var ve şifrelere ulaşmak oldukça zor.Yola çıkmadılarsa bile şifreyi çözene kadar,"Komutan Barbaros söze girdi.

"Şifreyi çözebiliriz,ama acele etmemiz gerekiyor.Dündar olmadan adaya gitsek dahi yıldız tozuna ulaşamayız.Ve sakın unutmayın,Alderomin yönetiminin kuzey yıldızının yerini bulmak içinde ,çalışma yapmaları gerekiyor."

"O halde yeterince hızlı olursak Dündar'ı da alıp adaya gidebiliriz ve yıldız tozunu onlardan çok daha önce ele geçirmiş oluruz."dedim.

Başını olumlu anlamda salladı."Peki şifreye nasıl ulaşacağız?"

"Algedi adasında bir adam var.Vaktiyle Alderomin'in zindanlarındaki şifre sistemini düzenliyordu.Oldukça zeki bir adam.Fakat başkan onun bu zekasından korktu ve yerine bir başkasını geçirdi.Kendisine de yüklü bir miktar para ile sus payı verdi."

Kılıçarslan,"O halde Algedi'ye yelken açıyoruz.Adamı buluyoruz,şifreyi öğreniyoruz ve Dündar'ı oradan alıp yıldız tozunu ele geçiriyoruz."

Başımı hızla olumlu anlamda sallarken kılıçarslan elini havaya kaldırdı."Yelkenleri hazırlayın!"dedi gür sesle.

Mürettebat hızla işlerinin başına geçti.Derin bir nefes aldım.

Algedi.Sessiz kalanların adası.Adaletsizliğin karşısında sessiz kalanların.Sessiz kaldıkları için suçu işleyen kadar suçlu olanların.

Ama Algedi'ye gitmek bende istemediğim bir başka duygumu uyandırmıştı.

Hatıralar.

Alkurah'da esir olarak alınan kadınların çoğu,Algedi'ye satılmıştı.Algedi'nin lideri bu ticarete karşı çıkmıyordu ama sesini de çıkarmıyordu.

İşte bu yüzden,adada sessiz kalabileceğimi düşünmüyordum.

Çünkü sessiz kalırsam,suça ortak olurdum.En azından beni büyütenler bana bunu öğretmişti.

**************

On ikinci kere kusuyordum.

Midem ağzıma gelip duruyordu ve ne yiyorsam kusuyordum.

Çağrı ben her kustuğumda yüzüme su serpiyordu.Ama ben zaten okyanus yüzünden kusuyordum.

Gemi,yetişmek için çok hızlı ilerliyordu.Adaya neredeyse varmak üzereydik.

Ve ben, bir kez daha kustum.

Yaslandığım yerden geri gelerek güvertenin ortasında yere çöktüm ve saçlarımı düzeltmeye çalıştım.

Çağrı elindeki çayı uzattı,"Tomris inat etme de iç şu çayı bak iyi gelecek."

Ona ters bir bakış attım.

"Lütfen artık karaya adım atalım!"dedim yere uzanarak.Betim benzim atmış olmalıydı.Boğazım kusmaktan tahriş olmuştu.

Gözlerimi kapatmış gökyüzüne bakarken başıma dikilen bir yüz gördüm.Gündüz.

"Gelmek üzereyiz Tomris.İç şu çayı da ilaç vereyim sana."

"Gerçekten seni başıma bakıcı diktiklerine inancım tam!"diye bağırdım bu sefer.

Kılıçarslan da Gündüz'ün hemen yanına gelip ellerini beline koydu.Üzerini değiştirmişti.Normal bir kazak ve normal,siyah bir pantolon vardı altında.

Deri botları ve dağınık saçları da tabii.Oldukça uzun bir adamdı.Neredeyse iki metre olduğuna emindim.Yerde olduğum için şimdi üç metre gibi geliyordu.Ve zaten yapılı olan vücudu da çok daha büyük duruyordu.

Sanki adadan biri gibi görünüyordu.Gündüz,elini bana uzatınca tutup zorlukla ayağa kalktım.

"Bu gemi neden bu kadar hızlı?"

Kılıçarslan sakince,"Yetişmemiz gereken bir yer vardı çünkü Tomris."dedi.

"Yetişene kadar midem kendini dışarıya bıraktı.Umarım farkındasındır."

Gündüz,"Alışırsın Tomris.Ama bak ilaçlarını içmeden çayını içmeden olmaz.Hadi daha üzerini değiştireceksin."

Bu tavrı inanılmaz irite ediciydi.Birilerinin beni düşünmesi ve hasta olup olmamamla ilgilenmesi,beni düşkün olduğuma inandırıyordu.

Kılıçarslan saçlarını geriye attı ve beni süzdü."Korsanlara pis dedin ama sen şu anda korsanlardan hallice duruyorsun."

"Çok komik!"diyerek ona yaklaştım."Evet komik Tomris."dedi ismimin üzerine basarak.

Bende hızla,"Evet komik,Kılıçarslan."dedim isminin üzerine basarak.

"Güntek'in de bizimle gelmesini istiyorum."dedim.

Kılıçarslan hızla,"Bunu yapamayız kocaman bir hayvan o."dedi.

"Ama günlerdir bu gemide ve gerçekten zor toparlanıyor.O bir kara hayvanı,dahası büyülü bir kara hayvanı ve çok daha önemlisi benimle bağı olan bir kara hayvanı."

Kılıçarslan,"Bak,gerçekten çıkaramayız.İnan bana bir yara daha alması tehlikeli ki geminin içerisinde bile büyüyle korunuyor.Güçlü bir hayvan Tomris.Adada büyü yapabilenler var ve onu hissedebilirler."dedi.

Derin bir nefes aldım.

Gündüz'ün elindeki ilaçları ve çayı alıp odama girdim ve kapıyı sertçe çarptım.Masama bıraktığım ilaçları hırsla ağzıma attığımda yatağımda yatan Güntek'in hemen yanında gördüğüm elbiseyle gözlerim kocaman açıldı.

Üstüne üstlük hemen yanında korse duruyordu.

"Savaşmamız,kaçmamız , çok daha beteri koşmamız gerekebilir ve ben elbisemi giyeceğim!"

Kapının ardındaki Kılıçarslan'ın keyifli sesi geldi,"Yerli halk bunu tercih ediyor Tomris!"

Göz deviridm ve kıyafetlerimi çıkarıp öfkeyle duşa girdim.Suyu açar açmaz midemin tekrar bulandığını hissettim.

Su,artık beni rahatsız ediyordu.Her tarafım suydu ve asla güvenli değildi.Duşu da beş dakikadan uzun tutmadım zaten.

Çıkar çıkmaz elbiseyi giydim ve üzerindeki korseyi sıktım.Beyaz,mavi çiçekleri olan bir elbiseydi bu.Islak saçlarımın kurumasını beklemeden sıkı bir at kuyruğu yaptım.Elbisenin kolları yarımdı.Ve kat kattı.

Uzun süre sonra gereğinden fazla rahatsız bir elbise giyiyordum.Ama yapacak bir şeyim yoktu.Neyseki fazla kabarık da değildi.

Ilık çayı kafama dikip odadan çıktım.Mürettebat bir kez daha toplanmıştı.Elbette dört kişi olarak.

Gemi,limana yaklaşmıştı.İçeriye nasıl gireceklerdi?Tüm adalarda yüzleri aranıyordu.

Kılıçarslan'ın bir planı vardır demek isterdim ama asla plan yapmıyordu.Bana pelerin uzattı.Üzerime geçirip kapşonunu başıma geçirdim.Yüzümün çok az bir kısmı görünüyordu.

Güverteden uzanan tahtayı kullanarak limana indim.Sonunda sallanmayan bir yere inmenin mutluluğuyla gülmemek ,için kendimi zor tuttum.

"Kimlik kontrolü!"diye bağırdı görevli olduğunu düşündüğüm bir adam.

Hepimiz sıraya girerken Gündüz elime bir kimlik tutuşturdu.Hemen önümdeki Kılıçarslan kimliğini gösterirken adam,"Yüzünü göster."dedi.Kılıç,pelerinini indirdi ve adama gülümsedi.

Yüzü biliniyor olmalıydı.Adam yüzüne dikkatle baktı o an stres olduğumu hissettim.Fakat daha sonra,"Hoşgeldiniz kaptan."diyerek fısıldadı,başındaki şapkayı indirdi ve selam verdi.

Gündüz kulağıma eğildi,"Limanın içerisinde direnişçiler var.Kontrolü bilerek onun almasını istedik."

Sessiz kalıp gülümsedim.Adam benim kimliğime de bakıp gülümsedi ve adanın içerisine ilerledik.

Gördüğüm her bir yapı,gelişmiş adayı gösterirken hatıralarımı canlandırıyordu.Bu adada yapılan binaların inşaatında Alkurah adasından alıkoyulan çocuklar çalıştırılmıştı.

Adanın dışı çok güzel olabilirdi ama için sessiz kalıp hak yiyen insanlarla doluydu.Üstüne üstlük adada koşturan mutlu çocuklar vardı.

Belki de bir kaçının bakıcısı adadan alıkoyulan kadınlardandı.Yüzüm düşündükçe sertleşiyordu.Dalmış olmalıydım.Etrafıma baktığımda sadece Kılıçarslan ve Gündüz buradaydı.

Biri solumda biri sağımda duruyordu.Gündüz elini omzuma koydu,"İyi misin?"omzumu hızla çektim."Evet."dedim sertçe.

Kılıçarslan,"Biraz adayı dolaşmaktan zarar gelmez öyle değil mi?"dedi.Artık hareketlerine anlam vermeye çalışmıyordum.

Gündüz,"İkiniz ortalığı karıştıracaksanız ben hemen limanın yakınındaki handa Komutanımla beraber bir şeyler içiyor olacağım."dedi.

"Neden sürekli ortalığı karıştıracağımızı düşünüyorsun Gündüz.Sadece bir kere karıştırdık."Söylediğim şeyden sonra yüzüme ciddi misin,der gibi baktı.

Ve yanımızdan ayrıldı.

Bu adaya bırakacağım çok başka bir iz vardı.Çocukluğumdan beri belki de Alderomin askerlerinden çok daha fazla nefret etmiştim bu adadan.

Ve on beş yaşlarımın sonunda bu adaya adımımı attığımda onlara büyük bir yıkım bırakmadan gitmeyeceğime dair söz vermiştim.

Hayır,bu planı engellemeyecekti.Çünkü yıllar önce bu da muntazam bir plan ile aklımın içerisine kazınmıştı.

Yanımızdan geçen bir kaç kadın mutlulukla alışveriş yapıyordu.Kılıçarslan kulağıma eğilip fısıldadı.

"Herkese iğrenerek bakmaya devam edersen seni hain zannederler."

"Elimde değil,hepsini bir kaşık suda boğmak istiyorum."

"Sakin ol Tomris,bizde çok nefret ediyoruz ama kimseyi boğmak istemiyoruz."

Gözlerimi ona çevirdim."Alay edebileceğin bir konu değil.Önüne dön de işine bak."

Sessiz kaldı.Bir süre sonra,"Nereye gidiyoruz?"diye sordum.

"Adayı geziyoruz.Aradığımız adamın malikanesi belirli saat aralıklarında hizmetçi değişimi için açılıyor."

"Ne kadar süre kaldı?"

"Bir süre."

Göz devirdim.İlerlemeye devam ederken aklıma gelen şeyle durdum.

"Kılıç,"dedim sakin bir sesle.O da durup başını bana çevirdi,"Senden bir şey isteyebilir miyim?"diye sordum.

Başını yana yatırdı,yüzü ciddileşmişti.Derin bir nefes aldım."On beş yaşlarındayken kendime bir söz verdim.Bu adaya ayak bastığımda yeri sarsmadan ayrılmayacağıma dair."

Kılıçarslan başta ciddiyetle baktı ardından gülümsedi."Benden yardım mı istiyorsun?"

"Hayır,haber veriyorum."ben yürümeye devam ederken ardımdan kahkaha attı.Güldüm.

Bu ada adımlarımın getireceği depremden bir haberdi.Ve ben,bir plan yaptıysam o plan hayata geçmeden rahat nefes dahi almazdım.

Bu kadar kararlı ve hırslı kişiliğimin önünde hepsi yere kapanacaktı.Hayır, bu bir kibir değildi.Hayalim yere kapanmaları olmadı hiç bir zaman.Hayalim her zaman hak ettiklerini bulmalarıydı.Ve bulacaklardı da.

*********

Daha önce uğradığı ve içerisinde yaşanmışlıkların bulunduğu bu yere tekrar gelmenin ağırlığını taşıyordu üzerinde, Komutan Barbaros.

Derin bir nefes aldı.Yanına oturan Gündüz sessizce onu izliyordu.

Ne zaman bu adaya gelse oldukça düşünceli bir adama dönüşüyordu.Komutan Barbaros ayağa kalkınca Gündüz de peşinden ilerledi.

Beraber adanın limanını boydan boya yürümeye başladılar.Zira,Barbaros'un yıllarca hasret kaldığı okyanustan artık bir kaç metre de olsa uzak kalası yoktu.

Yalnızca önemli konularda merakına yenik düşen Gündüz Komutana,"Bu adaya her geldiğimizde farklı bir düşünceye dalıyorsunuz Komutanım.Sanki geride bırakılmış zaman gibi düşünceler."

Komutan Barbaros gülümsedi."Sana,önemli insan olmanın büyük fedakarlıklar getirdiğinden bahsetmiştim öyle değil mi?"

Gündüz başını olumlu anlamda salladı.

"Fedaların gerektirdiği bir günün içindeydik Gündüz.Ben ve okyanusum,"tekrar limanın rüzgarını içine çekti."Ve bu sefer feda ettiğim okyanus sonsuz ve berrak olan değildi."

Gündüz nasıl olduğunu merak etti ama sormadı.Komutan,tam olarak anlatmak istemediklerini bu şekilde tasvir ederdi.

"Bu sefer sular altında değildi,ne aklım ne de hayatım.Bildiğim tek bir şey vardı ki o da çevremde ateşlerin olduğu.Yanmak üzere olduğum."

Gündüz yine sessiz kaldı.Her zaman yaptığı gibi usulca dinlemeye devam etti.

"O gün de buradaydık.Algedi'de.O günlerde adada,beş parmağın sayısını geçmeyecek de olsa, onurlu birkaç insan kalmıştı.Ve biz,yaktığımız kıvılcımı alevlendirmek için onların yanına gelmiştik."

Gündüz kaşlarını çattı,"Sizi çevreleyen alevin kıvılcımını siz mi yaktınız?"diye sordu.Barbaros,imgeleri dahi bu denli iyi anlayıp sorgulamasına şaşırmadı.

Başını olumlu anlamda salladı."Üstelik bizi çevreleyen bu alevler bize korku dahi vermiyordu.Hırs alevi, zaten yanımdakinin gözlerinin içindeydi.Kıvılcımı biz yakmıştık.Fakat kıvılcımın yanına fedaları da alacağından bir haberdik.Ya da haberimiz olsa dahi göz ardı etmeye kararlıydık.Yaktığımız alev,istemediklerimizi küle dönüştürürken yanında bizden fedalar da aldı."

Barbaros durdu.İçindeki özlem yeniden çıktı ortaya.Bir dost özlemi.Ya da bir sevgilinin özlemi.

Sevgilinin özlemini en çok çektiği yerdi burası.Algedi.

Okyanusunun ondan uzaklaştığı,ona gelemediği yerdi burası.

Ve aklına Tomris düştü.Kısa sürede zamanı dahi hızlandıran o kız.Gözlerinin içerisinde gördüğü kişiyi düşündü.

Aklındakine benzetmekte haklıydı Barbaros.Benzetmemek mümkün de değildi zaten.

Tomris'in gözlerinin içinde,toprağın sakinliğinin ardından yanan bir hırs alevi vardı.Ve Barbaros o hırs alevini çok yakından tanıyordu.

Üstüne üstlük o hırs alevi yalnızca Tomris'in gözlerinin içinde değildi.

Çünkü Barbaros ne kadar görene kadar fark etmese de hırs alevini kendi de taşıyordu.Önce Barbaros'un gözlerine dolmuş olmalıydı.

Ve şimdi de Kılıçarslan'ın gözlerinin içindeydi.

İnkar edilemez bir parlaklıkla üstelik.



***************

Hemen duyurumu yapıyım

Zaman arası final olduğu için artık kzg ye her pazar düzenli bölüm gelecek.

Sizden ricam oy ve yorumlarınız unutmamanız.

Bir de sosyal medya paylaşımları için yapabilenleriniz varsa paylaşım yaparsa çok mutlu olurum bu konuda desteğe ihtiyacım var.

Her neyse kurgu hosuma gidiyo baya.

Umarim sizde beğeniyosunuzdu.

Çok öpüyorum ve seviyorum sizi görüşmek dileğiyle.

"Zamanı sakın kaybetmeyin."

Bölüm : 01.02.2025 20:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...