7. Bölüm

6.Ateş

Ebrar Aydın
ebi_books

Zaman,akıp durduğu tüm gerçekliklerde düzeni sağlar.Ve yaşanması gerekenler yaşanır.

Herkes yaptığının karşılığını bir gün alır.Fakat zaman yoksa,geriye doğruya ulaşmak için verilen çaba kalır.

Bugün,on beş yaşındaki Tomris'in adadaki yaşıtlarının alıkoyularak götürüldüğü adadayım.Ve yine on beş yaşındaki Tomris'in kendine verdiği sözü gerçekleştirmek için buradayım.

Kılıçarslan,elindeki dürbün ile büyük malikaneyi izliyordu.Mürettebat,birden fazla yere sığınmıştı.Gündüz buradaydı fakat Komutan Barbaros ortalarda yoktu.Hava,yavaş yavaş kararıyordu.

Kılıçarslan sol elini havaya kaldırdı ve işaret vardı.İşte başlıyorduk.

Görevliler değiştirilmek için kapıyı açıyorlardı.Ön kapıdakilerle mürettebat ilgilenirken biz,malikanenin birkaç metre ötesinde biten sığınağın kapısından girecektik.

Sığınağın kapısının da oldukça farklı bir şifre sistemi vardı.Fakat,Kılıçarslan şifreyi çözmüştü.Zihin okuduğunu düşünerek fazla üstelememiştim.

Ona yalnızca planımı anlatmıştım ve tüm planı gözlerinin içi parlarken dinlemişti.Kılıçarslan,normalin dışı olan hareketlere ve patlamalara inanılmaz ilgiliydi.

Mürettebatın,oldukça sayılı olan askerleri nasıl halledebileceğini düşünürken birkaç dakika içerisinde neredeyse hepsi yerdeydi.

Bu da gözümden kaçmamıştı.Hepsi,yaptığı işte inanılmaz derecede iyilerdi.Nadiren hayranlık duyan ve nadiren kabullenen bir insan olarak güçlerinin farkındaydım.

Sığınağın kapısında yalnızca Kılıçarslan ve ben vardık.Elini uzattığında gülümseyerek sıktım.Beni yavaşça kendine çekip kulağıma eğildi,"Hazır mısın Toprak Muhafızı?"

Ben gülümseyince o da memnuniyetle gülümsedi.Merdivenlerden yerin hemen altına indim yavaşça.Kılıçarslan da arkamdan geliyordu.

İndiğim yer oldukça dardı.Kılıç'ın elindeki sopayı alıp ateşe verdim.Ayakta duramıyordum çünkü oldukça dar bir tüneldi burası.Yalnızca eğilerek yürüyebiliyordum.

Fakat Kılıçarslan için durum çok daha zordu.Neredeyse kapı kadar bir adamdı.

İlerlerken bir genişliğe çıktık.Bu sefer çok daha geniş olduğundan vücudumu dikleştirdim.Kılıçarslan da aynısını yaptığında önümüzde iki tünel vardı.

İki girişi olan bir tünel.

"Ne yapacağız şimdi?"diye sordum nefes nefese.

Yaktığım ateş yüzlerimizi aydınlatıyordu."Karşımızdaki hafife alınabilecek bir adam değil.Tünellerde büyü var.Biri en büyük korkularına biri de eve çıkıyor.Ve doğru kapıyı yalnızca evin sahibi bilebilir."

Bunları söylerken oldukça rahattı."Büyü bize yol gösterir."dediğimde başını olumsuz anlamda salladı."Tünel zaten kara büyüyle yapılmış.Bizim büyümüz şu anda yol göstermez."dedi.

Ne yapacağımızı düşünürken ateşin aydınlattığı yüzü oldukça ciddiydi.Derin bir nefes alarak söze girdi.

"Su,anıları ve hafızayı taşır Tomris."dedi.Ben ne yapacağını anlamadan elini bana uzattı.Çekinerek dahi olsa elimi elinin üzerine koydum.

"Toprağın derinliklerinde,"dedi fısıldayarak,ardından devam etti,"Su yaşar."

Gözlerini kapattı ve hızla açtığında artık lacivert gözlerinin içerisinde dalgalar vardı.Berrak ve parlak dalgalar.

Kalbim,ben fark etmeden büyük bir hızla atıyordu.Gözleri,gözlerimden bir an olsun ayrılmıyor ve sert çehresinde mimik oynamıyordu.

Toprağın içinden içeriye su dolmaya başladı.Ben korkuyla gözlerimi kırparken sakin bir sesle,"Korkma,ben varken okyanus sana zarar veremez."dedi.

Belki de hayatımda yaptığım en büyük hatayı yaparak ona güvenmek istedim."Gözlerini kapat Tomris."dediğinde kendimi tanıyamıyordum.Etrafımı su kaplarken gözlerimi kapatmak ve elimi elinin üstüne koyduğum bu adama güvenmek Tomris'in yapabileceği bir hareket değildi.

Ama yaptım.

"Eğer hissetmek istersen,su her zaman yanında var olabilir ve sana yolu gösterir.Üstelik senden çok daha köklü ve güçlü hafızasıyla beraber."

Suyun ayaklarımın altından çekildiğini hissettim."Gözlerini aç Toprak Muhafızı."

Gözlerimi açtığımda onun gözleri ile tekrar karşılaştım.Bana gülümserken çevremize baktım.Etrafımızda havada asılı duran su damlaları vardı adeta.Ve daha önce duymadığım bir ses.Bir melodi.Huzur veren bir ses.

Etraftaki mavi damlalar sıktı ve birbirlerine görünmez iplerle tutunuyordu adeta.Artık tünel ne soğuk ne de sıcaktı.Yalnızca güvende hissettiriyordu.

Su,beni ilk defa güvende hissettiriyordu.Kılıçarslan kulağıma yaklaştı ve fısıldayarak,"Duyuyor musun Tomris?"diye sordu adımın üzerine basarak.

Büyülü bir ses kulaklarımdan içeri doluyordu.

Cevap veremezken nasıl bir etkinin içerisine girdiğimi yeni fark ediyordum.

"O duyduğun güzel melodi olmasaydı şimdi karşında aklını yitirmiş bir adam duruyordu."

"Sen zaten aklını yitirmişsin."dedim.

Gülümseyerek geri çekildi ve büyüyü sonlandırdı.Su damlaları sağdaki tünelin önündeki kapının etrafında bir akıntı oluşturdu.Taşmayan bir akıntı.

Ortam normale döndüğünde nefeslendim.Kılıçarslan halime gülerek yürürken,"Etkilenmiş görünüyorsun Toprak Muhafızı."dedi.

Sessiz kaldım.Ardından yeni aklıma geliyor gibi o önden giderken peşine takıldım."Bana da öğret."dedim yüksek sesle.

Duraklayıp bana baktı."Bu seviye için epey bir çalışman lazım."dedi

"Çalışırım zaten."dedim hızla.

"Belki bir gün."

Göz devirdim,"Sana kalmadım istesem götümle bile çözerim o büyüyü."

Kılıçarslan yüzünü buruşturarak baktı."Ne kadar manyak bir hırsın var senin."dediğinde ona yandan ters bir bakış attım.

Kılıçarslan bir anda durup kolunu önüme getirdi."Ne oldu?"diye sordum sessizce.

"Sığınağın dışında bir sürü adam bizi bekliyor."

Sakinliğimi korudum."O halde girip onları ateşe verelim."dedim gülümseyerek.Kılıçarslan yüzünü bana çevirdi,"Geldiğimizden beri, yok efendim deprem,yok efendim ateşe verelim.Ne manyak bir kızsın sen."

Kaşlarımı kaldırıp ona baktım."Bana manyak diyen kişi de üç adada da arana Alderomin'in yer altı kaynaklarını patlatan Asi kaptan."

"Sen bunu nerden biliyorsun?"

"Gemiyi sadece seyahat etmek için mi ödünç aldığımı düşünüyorsun?"

Ben giderken bozguna uğramış yüzüne güldüm."Tomris sen benim günlüğümü mü okudun,kayıtlarıma mı baktın?"

İlerlemeye devam ederken cevap vermedim.

"Tomris!"dedi arkamdan.Öylesine keyif alıyordum ki bu hallerinden.

"Hadi boşver de kapıyı açalım."dedim.

Yanıma gelince ellerimi toprağa koydum.Ve hızla kendini sarsmasını sağladım.Sığınağın eve açılan kapısı yanımızda kalmıştı.Bir diğer taraftan girecektik.

Malikanenin holüne adımımı attığımda Kılıçarslan hemen yanımdaydı.Karşımızda ise bize kafasını çevirmiş yüzden fazla adam vardı.

Kılıçarslan yüzünü yana yatırdı ve gülümsedi.İkimizin de içinde yanan ateşin çok farkındaydık.Bizi heyecanlandıran duyguların ve özgürlüğe bir adım daha yaklaştığımız her anın ne kadar derin kıvılcımlar bıraktığının da.

Göz göze geldiğimizde sözsüz bir iletişim geçti aramızdan.Kılıçarslan duvarda asılı duran kılıçlardan ikisini alıp birini hızla bana fırlattı.

Havada yakaladığımda adamlar çoktan üzerimize gelmeye başlamıştı.Yanan şöminenin ateşini aldım rüzgarla.Ve karşımdaki admaların bir kısmına şiddetli bir darbeyle gönderdim.

Gözlerim,yanan ateşin aleviyle kutsandı adeta.Yıllardır kendimi bastırıyor ve o günü bekliyordum.Belirsizlik beni rahatsız ediyor olabilirdi ama verdiği heyecan da tartışılamazdı.

Birkaçı o şekilde yok olurken arkamdan yaklaşanlardan birini dirseğimle yere düşürüp hızla boynunu kestim.

Önüme gelenin karnına sapladığım kılıcı çıkarırken gelen bir diğer adamın,elimi hızla ısıtarak yüzünü yaktım.

Kılıçarslan bir kısmını halletmişti.Kılıcı sapladığım yerden çıkardığımda üzerime sıçrayan kanın farkında dahi değildim.

On dakikanın sonunda karşımıza çıkabilecek herkes son nefesini vermişti.

Kanımda hissettiğim bu hissin adı özgürlük müydü,bilmiyordum.Hırs ya da güç müydü onu da bilmiyordum.

Yalnızca yıllarca bastırdığım tüm bu duyguların gün yüzüne çıkması,ateşi harlıyordu.

Kılıçarslan ile gözlerimiz kesiştiğinde ardımızdan gelen alkış seslerini duydum.Başımı oraya çevirdiğimde ise hemen karşımda gülümseyen bir adam duruyordu.

Ortalama bir boya sahipti.Üzerinde takım elbisesi vardı ve saçlarına düşmüş aklar, otuzlu yaşları geçmiş olduğunu gösteriyordu.

"Misafirlerimin yaptığı şu gösteriye de bakın,doğrusunu söylemek gerekirse hayatımda izlediğim en iyi gösteriydi.Bilirsiniz,artık birinci kademeler pek doğmuyor."

Tehditkar gülümsemesi yüzünden bir an bile silinmezken Kılıçaslan gülümsedi.Her zamanki gülümsemesiydi bu.Alaylı ve kibirli.

"Tanıştığıma memnun oldum."dedi oldukça keyifli bir sesle.Ardından adamın yanına gidip elini uzattı ve adam da şaşırtıcı bir şekilde elini sıktı.

"Bize şifreden sen mi bahsedersin yoksa biz zahmet verip öğrenelim mi,?"

Adam keyifle güldü."Zahmetsiz bilgi yoktur, bunu bildiğine eminim."dedi.

Kılıçarslan başını iki yana salladı,"Adamlarını öldürmek oldukça zahmetliydi."dedi dalga geçerek.

Adam gülümserken gözlerini bana çevirdi.Kılıçarslan'ın aksine oldukça sert duran yüz hatlarımda herhangi bir hareketlilik olmadı.

"Tam iki,birinci kademe,bu hayatımda bir daha karşıma çıkmayacak bir şans olmalı."

Yavaş adımlarla Kılıçarslan'ın yanına ilerledim."Söylediğin gibi karşında iki birinci kademenin olması senin için yalnızca bir şans olmayabilir."dedim oldukça tehditkar bir ses tonuyla.

Başını iki yana sallarken,"Büyüyü neyle yenmeyi düşünüyorsun?"diye sordum.

Kılıçarslan hala gülümsüyordu ama bu sefer başka.Arka tarafta bir şeyler düşünüyordu.Yalnızca olağanüstülük değil gerçekliği de düşünüyordu.

Adam aramızda bir adımlık mesafe kalana kadar yanıma yaklaştı.Gözlerimin içine bakarken,"Bundan tam iki yüz seksen iki yıl önce,"durakladı,"Sevgili Tomris."

Adımı söylemesiyle belli etmesem de şaşkınlık bedenimi sardı.Adım hiç duyulmamıştı.Karşımdaki adam da yürümeye başladı ve konuşmaya devam etti.

"Zamanın kayboluşundan yalnızca birkaç gün öncesinde,geride tam sekiz, birinci kademe kalmıştı.Sonra ne oldu biliyor musun?"

Ben sessiz kalırken,"Elbette bilmiyorsun.Karşılarında büyüsüz bir ordu vardı.İstedikleri an tek bir hareketleriyle yok edebilecekleri orduyu yok edemediler,çünkü güçlü dahi olsan karanlığa karşı gelemezsin."

Duvara ilerleyip bir rafın üzerindeki küçük, neredeyse işaret parmağımın ucu kadar olan,parçayı eline aldı.

Parçanın bulunduğu yerden alınmasıyla beraber malikanenin geniş holü,siyahlar içerisindeki tavanın altında kaldı.

Geri adım atmadım.Ama Kılıçarslan artık hemen arkamda nefes alıyordu.

Gözleirmi gezdirdiğimde duvarlara ve tavana yayılan sisi gördüm.Bu alelade bir sis değildi.

Görüntü sisi.

Yalnzıca efsaneleri anlatır,tarihi gösterirdi.Doğrularıyla beraber.Yaşadığımız zamanda ise yalnızca dört tane vardı.Biri zamanın kayboluşunu,biri kehaneti anlatırdı.Diğer ikisinin de henüz ortaya çıkmadığını ve anlatacak hikayelerinin henüz yaşanmadığını söylemişlerdi.

Biri,karşımdaki adamın elindeydi.Hayır Tomris,karşındaki basit bir adam değil.

Sis gösterdi.Tarihi,yaşanmışlığı,geçmişi.

Önce gökyüzünedeki yıldızlar çıktı ortaya.Byük bir ahenk ve nizamla duruyorlardı gökyüzünde.Ardından bereketli topraklar.Üç parça.Alderomin,Algedi ve Alkurah.Hepsi birbirine bağlı üç ada.

Daha sonra toprakların üzerinden bir kuş uçtu.Heybetli bir kuş.Adagan.O zamanlar bir efsaneden fazlasıydı.

İnsanlığın gelişmiş hayatı ve muntazam ilerleyen adalet sisteminin hemen arka perdesinde bir topluluk vardı.Neredeyse kimsenin yüzü tam görünmezken onalarınki hiç görünmüyordu.

Simsiyahtı.Bedenlerinde de sanki siyah,tozlarla kaplanmış bir pelerin vardı.Kim olduklarını biliyordum.

Bozguncular.Tüm bu düzene karşı gelenler.

Bir okul belirdi,bu sefer karşımdaki duvarda.Yemyeşil geniş bir bahçeye sahip,öğrencilerin yaşanmışlıkları ve gülümsemeleriyle dolu bir okul.Her bir öğrencinin yakasında armalar bulunan bir okul.

Okul,yıkıntılarını gördüğüm yerdeydi.Alkurah'ın güneyinde.

Dikkatle izlerken, okulun içine doğru simsiyah bir gölge uçtu.Ardından zaman aktı ve savaş çıktı sahneye.Oldukça yoğun bir savaş.Tüm birinci kademelerin ve büyücülerin olduğu o sayaş.

Sonuç değişmedi.

Büyü düzeni bozuldu,zaman yeşil bir gölgeyle birer toz parçasına dönüştü.

Ve her zaman duyduğum o cümleleri söyledi kaşımdaki adam.

"Su,kendini ısıttı ateş ile beraber.Toprak kendini parçaladı sarsıntılarla.Kuma dönüşen toprağı kaynayan su eritti ve soğuk rüzgar esti üstünden.Zamanın kumlarını koruyacak o saat,elementlerin son nefesiyle var oldu.Ve hemen ardından insanların onu bulabileceğinden çok uzaklara,zamanın içine gömdü kendini."

Zamanın içine.Zaman hiç bir zaman kendinden uzağa gitmedi.Zaman dahi,zamanın içinden,kendinden kaçamadı,kurtulamadı.

Sis,bize karanlık gökyüzünü tekrar gösterdiğinde yıldızların kayboluşuna şahit oldum.Ve en sonunda parlayan kuzey yıldızının ışığı söndü.

Artık ne yıldızlar,ne de zaman vardı bereketli toprakların üzerinde.

Geçmiş sona erdi.Geriye yalnızca nefes alış veriş seslerini duyduğum Kılıçarslan kaldı.Ona bazen anlamlandıramadığım şeyler oluyordu.

Bir anda ciddileşebiliyor,bir anda gülebiliyordu.Bazı hassas noktaları vardı ve ben bu hassas noktaların,sınır çizgilerinin ne olduğunu merak ediyordum.

Karşımızdaki adam başını yana yatırdı."Yılların ve yıldızların bahşettiği güçlere sahipsiniz."dedi ve derin bir nefes aldı.

"Fakat size dair ortada ne bir kehanet ne de bir yazı var."dediğinde anladım.Kehanetten bir haberdi.

Aklıma Komutan Barbaros'un cümleleri takıldı."Ne olursa olsun Kılıçarslan'ın haberi olmayacak."demişti.

Kehanet üzerinde düşünmemeliyim.Diğer insanların haklı olduğunu her zaman kabul etmezdim fakat haklıydı.

Bilmemem gerekenleri bilmek üzerime büyük bir sorumluluk ve ağırlık yüklüyordu elbette.

Kılıçarslan gergin duruyordu.Oysaki az önce gülümsüyordu.Saçlarını geriye doğru karıştırdı ve tekrar gülümsedi.Gergin bir gülümsemeydi bu.

"Şovun bittiyse bize hapishanenin şifresini söylesen harika olur,vaktimiz daralıyor."

Adam hızla,"Vakit kalsaydı geriye, daralan da olurdu."dedi.

Kılıçarslan derin bir nefes aldı ve birkaç adımda adamın yanına ilerledi.Çenesini tuttu sıkıca,"Sana vaktim yok diyorsam,bunu o süslediğin cümlelerle dağıtmamalısın."dedi.

Adam gülmeye çalışıyordu."Neyi bekliyoruz,öldürelim sonra zihnini okuruz."dedim.

Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı."Öldüremeyiz."

"Neden?"

Başını bana çevirdi,"Çünkü o bir kişi değil,birkaç kişi."

Kaşlarımı çattım,"Bu nasıl olabilir?"

Adam gülümsemeye devam etti."Tam iki yüz seksen iki yıl önce de vardı.Üstüne üstlük savaşta önemli bir rol oynadı ardından ihanet etti."

İhanet kelimesini kullanırken yüzünde iğrendiğini belli eden bir ifade belirdi.

"Karşımızdaki adam her öldüğünde,bir kurbanı yanında götüyüor.Ve aynı ruh ile onun bedeninde tekrar doğuyor.Hep aynı yaşta,aynı zihin ve ruhla.Yalnızca farklı bedende."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı."Ama bu bir lanet."

Kılıçarslan başını olumsuz anlamda sallarken ellerinin arasındaki adam bir anda yok oldu ve hemen arkamızda adım sesleri duydum.Başımı çevirdiğimde bu sefer gülümseyerek bana doğru yürüyordu.

"Lanetler beraberinde mutlak gücü getirir Tomris."

Çenemi kaldırdım ve aramızda bir kaç santim kalana kadar yaklaştım."Yalnızca aptal insanlar sonsuza kadar yaşamayı diler.Ona verilmiş zamandan korkar ve hiç bir yaşamı layığıyla yerine getiremez."

Sözlerimin hemen ardından yüzündeki ifade değişti.Ne oldu anlamadım fakat geriye bir adım atıp başını yana yatırdı.

"Bunlar senin cümlelerin mi?"diye sordu fısıltılı bir sesle.

"Elbette benim cümlelerim."dedim emin bir şekilde.

Başını iki yana sallarken Kılıçarslan'ın gözlerinde bu sefer anlam veremediği bir ifade vardı.Odada birileri bir şeyler biliyordu ve diğerleri her geçen cümleye anlam vermeye çalışıyordu.

Karşımızdaki adam,"Şifre sekiz,beş,yedi ve iki."başıyla selam verdi ve geriye doğru ilerledi.

"Tekrar karşılaşacağız."dedi gözlerimin içine bakarak."Önceden karşılaştığımız gibi."

Anlam veremedim.O ilerlerken peşinden gitmek istedim fakat Kılıçarslan beni tuttu,"Onun zamanı henüz gelmedi Tomris.Bırak gitsin."

"Şifrenin doğru olduğunu nereden bileceğiz?"

"Şifre doğru.Yalan söylemiyor."

"Nasıl olur da bir anda söyleyip gider?"sinirleniyordum.Kopuk bağlar vardı.

Kılıçarslan,"Sebebini bilmiyorum.Onun adını hep duydum ve karşılaştım fakat ilk defa gözlerinde tanıdık bir duygu var."dedi.

Soracağım binlerce soru vardı fakat sessiz kaldım.Kapının açılmasıyla içeriye Çağrı girdi,"Kaptan,gitmemiz gerekiyor askerler buraya doğru geliyor."

*********

Tomris dakikaların verdiği zihin karışıklığının ardından aklına gelen şeyle gülümsedi.

İntikam harlardı kalbinin ateşini.Bu intikam sayılmaz bu bir adalet gösterisi,dedi kendi içinde.

Kılıçarslan,gözlerini Tomris'e çevirdi.Gülümsemesini gördüğünde o da gülümsedi.

Göz göze geldiklerinde ise güçlerinin verdiği tüm o duyguları dışa vurmanın vakti gelmişti.

Malikanenin önüne çıktıklarında herkes atlara bindi.Kılıçarslan geri kalanları gemiye yolladı ve hızla Alderomine ilerlemelerini söyledi.Yalnızca Tomris ve o kaldı.

İkisi de sessiz anlaştı tekrar.Ve atlar hızla ilerledi adanın ilerisine.Rüzgar Tomris'in tenine her değdiğinde öylesine özgür hissediyorduki kalbi hızla atıyordu.

Adanın ilerisinde yönetime ait deney merkezlerinin yanına ilerlediler.

Tomris yıllar önce kendine söz verdiği gibi adayı yüksek sarsıntılı depremlerle yıkacaktı.

Çevresinde birçok bilim adamı ve askerin olduğu o alana geldiklerinde Kılıçarslan,çoktan bütün kameraların devrelerini yakmıştı.

Merkezden dışarıya açılan kapılar da kilitlendiğinde geride ikisi kaldı.Alandakilerin birkaçı gelen bu iki yabancıyı fark ettiğinde her şey için çok geçti.

İkisi de çoktan ortaya gelmiş ve çalışma yaptıkları alanın çevresini ateş ile sarmışlardı.Çemberin içerisinde yalnızca ikisi vardı.

Merkezin ortasında büyük bir karmaşa koparken ayaklarının altındaki kapıyı açtı Kılıçarslan.Ve yerin altına indiler.

Burası,Algedi adasının yapı taşıydı.Üç adanın da kendine ait yapı taşları vardı.Zamanın kayboluşundan binlerce yıl önce oluşan yapı taşlarıydı bunlar.

Depremden sonra yok olmuş ve yalnızca iki yüz seksen iki yıl gibi kısa bir tarihte tekrar oluşan taşlar.

Algedi ve Alderomin'in taşları adaları taşıyamıyordu.Sanki biliyorlardı.Bu kadar yozlaşmış toplumların toprağını canlandırmak istemeyeceklerini.

Bu yüzden yürütülen çalışmalar da taşı güçlendirmek içindi.

Cam fanusun içerisinde bulunan ve dallar tarafından çevrelenmiş taş,tıpkı bir kalbi andırıyordu.Atıyordu ama olması gerekenden çok daha küçük bir taştı bu.

Taşları ise yalnızca birinci kademe olanlar kontrol edebilirdi.

Tomris, taşın yanına geldiğinde Kılıçarslan sırıtarak onu izliyordu.Planlardan nefret eden adam hayatinda ilk defa her dakikası planlanmış bir bozgunun içindeydi.Ve bu onun içerisindeki heyecanı harlıyordu.

Tomris taşa yaklaştı.Kılıçarslan dalga geçerek,"Peki ya o sürede buradan çıkamazsak,o zaman toprak üstümüze çöker."dedi.

Tomris güldü."Korkma Kaptan,ben varken toprak sana zarar veremez."dedi.Tıpkı Kılıçarslan’ın söylediği gibi.

Tomris taşın üzerindeki fanusu çekti geriye ve bir eline aldı taşı.Gözlerini kapattığında hissetti.

Her bir adımı ve sesi duydu.Derin bir nefes aldı ardından taşa ellerinin içinden sarı toz parçalarıyla girdi darbeler.Taşa zarar vermedi ama yönetti.

Yüksek bir ses duyuldu.Tomris gülümserken taşı yerine bıraktı ve hızla yukarıya çıktılar.

Birkaç dakika içerisinde adanın ilerisi,depremle sarsılacak ve binalar çökecekti.Adanın içine gitmeyecekti bu deprem.Yalnızca yöneticileri ve Alderomin askerlerini etkileyecekti.

Tomris kapının devrelerini yakıp çıktı sakince.Sanki adayı birkaç dakika içerisinde sarsmayacak gibi.

Ata binerken onu izleyen ve içindeki büyük coşkuyla gülümseyen Kılıçarslan'ın farkındaydı.Tomris,çok nadir farkında olmazdı.

Atlarla,okyanusun yanındaki uçuruma geldiler.Burası düz bir alandı.Kılıçarslan geri dönüşün nasıl olacağını öğrenmek istememişti.Onun belirsiz olmasını istemişti.

Tomris'in Adagan'ı çağıracağından habersizdi tabi.

Heybetli bir kuş,geniş kanatlarıyla rüzgar estirerek geldi adaya.Kılıçarslan'ın gözleri kocaman açılırken,"Ama bu beni düşürür."dedi.

Tomris kahkaha attı."İyi ya işte okyanus seni kucaklar mis gibi."

Adagan'ın üzerine çıktı ve Kılıçarslan da arkasına yerleşti.Kollarını Tomris'in beline doladığında,Tomris ona yandan ters bir bakış attı."Ne bu samimiyet kaptan?"

"Havalara girme hemen.Bir gün Yelbegen'in sırtına binersek sende bana sarılırsın.Söz veriyorum bak"

Tomris göz devirdi.Kılıçarslan ise fırsattan istifade eden küçük çocuklar gibiydi.Gülümseyerek Adagan'ın havalanmasına eşlik etti ve üzerinden geçtikleri masmavi okyanusu izledi.

İkisi de hayatlarında birçok kez yaşadıkları duyguları sanki ilk defa yaşıyormuş gibiydi.

Tomris,tenine değen rüzgara gülümserken Kılıçarslan kulağına doğru eğildi,”Rüzgarın gerçekten rüzgar olduğu zaman tekrar yüzümüze böyle esecek,emin ol.”

*************

Tomris

Adagan’ın heybetli kanatları yavaşlarken çoktan gemiden bizi izleyen mürettebat çok daha net görünüyordu.

Geminin yanına geldiğinde süzülürken Kılıçarslan’ın belimdeki elleri ayrıldı ve dengesini korumaya çalışarak ayaklandı.Hemen ardından da gemiye atladı.Onun arkasından gitmeden önce başımı Adagan’ın sert tüylerine yasladım.

“Saygı,sadakat ve bağlılıkla.”diyerek fısıldadım ve ayaklanıp yavaşça gemiye atladım.

Saçlarımı açıp tekrar toplarken Güntek koşarak yanıma geliyordu.Bir dizimin üzerine çöküp başını okşadım.

Komutan Barbaros kollarını önünde birleştirmiş Kılıçarslan ve bana bakıyordu.Yüzünden ne düşündüğü anlaşılmıyordu.

Hemen yanındaki Gündüz de ellerini önünde birleştirmiş buraya bakıyordu.

Kılıçarslan beni dürttüğünde duruşumu dikleştirdim ve gülümsedim.Komutan derin bir nefes aldı,”Kılıçarslan,şu kızı kendine benzettiğine inanamıyorum.”dedi.

Yüzümü buruşturdum.”Yalnız bir hata olmalı benzese benzese o bana benzer ben ona değil.”dedim hızla.

Gündüz bana sus işareti yaparken Komutan sinirle bana döndü.

“Şaka yapmıyorum.Bu ikinci uyarım ciddiyetsiz bir davranış daha görürsem olacaklardan ben sorumlu değilim.”dedi.

Sinirle soludum.”Bu ciddiyetsiz bir davranış değil bir zararı yok.”dedim.

Komutan başını iki yana sallarken,”Bence sen hatalar ve gerekli olanlar hakkında daha fazla konuşmamalısın.”dedi.

Sessizleşirken Kılıçarslan’ın kaşları çatıldı.

Cevap vermeden odama doğru ilerledim.Arkamdaki Gündüz,”Birazdan Alderomin’e varmış olacağız,hepiniz dikkatli olun.”dedi.

Odama girer girmez Güntek de odaya girdi ve kapıyı hızla çarptım.

Kafamı bununla yormak istemiyordum.Geçen dakikalar esnasında da sadece yorganı üzerime çekip kendime verdiğim sözü yerine getirmenin rahatlığını hissetmek istedim.

Ama o an bir şeyi tekrar fark ettim.Sorumluluğumu ve bana yazılan kehaneti yerine getirene kadar rahatlıkla gözlerimi, kapatamayacak ve nefes alamayacaktım.

Yatakta düşünerek geçirdiğim dakikaların ardından da kapım tıklatıldı ve Çağrı’nın,”Alderomin’e geldik.”diiyen sesini işittim.

Sakin bir hayatın içerisinden çıkıp bir günde bu kadar şey yaşamanın bana yorgunluk vermesini bekledim fakat biliyordum.

En başından beri istediğim ve karakterimin kendini bulacağı yaşantı buydu.Kendimi gösterdiğim ve başarıyla yürüdüğüm yaşantı.

Saçlarımı toparlayıp üzerimdeki elbiseyi çıkardım ve siyah bir kazak ile siyah bir tayt giyindim.

Üzerime pelerini aldım.Çıkar çıkmaz derin bir nefes alıp gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

Herkes üzerlerine pelerinlerini giyinmiş ve yüzleri görünmeyecek şekilde örtmüştü.

Bu sefer girişte bizi destekleyecek birileri yoktu.Üstelik adaya yaklaşan gemiyi gören Alderomin askerleri limanda duruyorlardı.Tüfeklerin hemen yanında.

Neden vurmadıkları da aşikardı.Ne olursa olsun Kılıçarslan'ın otoritesinden ve gücünden korkuyorlardı.Korkmalılardı da.

Adaya gelir gelmez hızla limana ayak bastık hepimiz yan yanaydık artık.Silahlar bizi gösteriyordu.Derin bir nefes aldım.

Adayı incelemeye başladım.Yüzölçümü hepsinden büyüktü.Yüksek binalara sahipti.Yeşil alanları az olmalıydı.

Ve etrafta bulunan herkesin üzerinde ciddi takım elbiseleri vardı.Askerleirn üzerlerinde siyah üniformalar.Saçları tek tipti.Kulaklarında son teknoloji olduğıuna emin olduğum kulaklıklar vardı.

Kılıçarslan kasılmış gibi duruyordu ama gülümsemesini takındı ve hemen karşısında silah tutan askerin silahının ucuna dokundu.”Ne yani,bizi vuracak mısınız?”diye sordu keyif alıyo gibi.

Cevap gelmeyince elinde liste tutan sert yüzlü bir kadınla göz göze geldim.

Bana dikkat kesilince başımı eğmem gerekiyordu belki de ama eğmedim.Yanına gelen adamın kulağına bir şeyler fısıldadı.

İçimden bir ses bu adadan öyle kolay kolay çıkamayacağımızı söylüyordu.Çünkü bir kere büyüyü yenmiş olanlar bir kez daha yenebilirdi.

Omzumda bir el hisssettim.İrkilirken Gündüz olduğunu anladım.”Çok hızlı nefes alıp veriyorsun Tomris.Hadi ilerle.”dedi.

Karşımızdaki askerler iki yana açılmıştı bu sefer.İlerlememizi istiyorlardı.

Öldüremiyorlardı,karşı da gelemiyorlardı fakat yanımızda yürümeye devam ediyorlardı.Her birimizi iki asker tutarken içlerinden biri Kılıçarslan’a elinde kelepçeyle yaklaştı.

Kılıçarslan,”Kelepçeler hakkında ne düşündüğümü biliyorsunuz beyler,ve neler olduğunu da.”

Adam gerilerken kadın onlara el işaretiyle izin verdi ve Kılıçarslan hariç geri kalan herkesi kelepçelemeye başladılar.Komutan Barbaros da aynı şekilde kelepçelenmediğinde bana doğru gelen adama sert gözlerle baktım.

Kılıçarslan arkasına döndüğünde,”O da kelepçelenmiyor!”diye bağırdı.

Adam öfkeyle bana bakarken,”Neden,onun ne ayrıcalığı var?Üstelik,”pelerinin başımı örten tarafını hızla aşağı indirdi,”O bir kadın!”diye bağırdı.

Herkesin gözleri, üzerime dönerken Kılıçarslan,”Seni aptal adam,buraya elimiz boş geleceğimizi mi düşündün?”dalga geçiyordu.Adam en sonunda bırakıp yanımdan ayrıldı ve hemen dibime giren az önce göz göze geldiğim kadın kolumu çekiştirdi sertçe.

Kulağıma eğildi,”Yüce alderomin’in karşısında duran bir gemiye satılmak talihsizlik olmalı.İstersen seni şurada bulunan komutanlardan birine pazarlayabilirim.”

Gülerek söylediği bu cümleler bam telimin tam ortasına basarken özellikle de bir kadının bu cümleleri kuruyor olması Alderomin halkının özetiydi.

“Merak ediyorum,berbat bir ruhla nasıl yaşamını devam ettiriyorsun?”

Kahkaha attı yürümeye devam ederken.”Berbat ruhtan kastın tamamen senin bakış açın.Benim inancıma göre,bizden olmayan herkes köle ve öldürülmesi gerekir.Yalnızca kutsal Alderomin halkı yaşamaya devam eder ve tüm bu topraklar bize hediyedir.”

“Size ait olmayan canların,ruhların ve toprakların üzerinde yalnızca ırkınızla hak tanımanız sence bir inanç mı?”

Başını olumlu anlamda salladı.”Bütün canlılar bize hizmet etmek için var oldu.Bütün topraklar bizim için.Ve amacımıza ulaşana kadar bizden olmayanların kanını dökmekten vazgeçmeyeceğiz.Kadın veya çocuk yüce Alderomin halkından değilse bir önemi yok.”

Gözlerimin önünde yok edilen her bir hayatın,kayan yıldızın ve küçük çocukların acı içinde yok oluşunun onlar için bir önemi yoktu.

Hiç tanımadığım,henüz on altı yaşında doğum yapan annemin,hakları olmadan yaşamaya çalışan hiçbir kadının onlar için bir önemi yoktu.

Çünkü inandıklarına inanmıyor ve onlar gibi doğmamışlardı.

Nefesim daralırken kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

Sarayın önündeydik artık.Önünde yüzden fazla asker duruyordu ve içlerinden biri herkesi kontrol edip geçirmeye başladı.

Silahları olup olmadığını kontrol ediyorlardı ama biz,silahsızken dahi savaşabilen insanlardık.

Ve bu yalnızca bize verilen güçlerle gerçekleşmiyordu.İnanç ve adaletle gerçekleşiyordu.

Kılıçarslan karşısındaki askere,”Zindanlara inmek istiyoruz.”dedi.

Asker hızla,”Başkan ile görüşmeden inemezsiniz.”dedi.

Kılıçarslan başını iki yana salladı.”O aptal başkanının anlaşmalarına gelmeyeceğimi bilmesi gerekiyordu.Onu görmeden zindanlara ineceğiz.”

Asker sessiz kalırken Kılıçarslan’ın ne yaptığını bilmiyorum, ama onay vermesini sağladı.Onu yönetmişti.

Tekrar fark ettim.İnsanların zihninini yönetebilmek oldukça tehlikeliydi.Diğer tüm güçler bir şekilde sabote edilebilse bile zihin durdurulamazdı.

Yanımdaki kadın hızla,”Zihnini yönetemezsiniz Kaptan.Bu anlaşmalarımızda yok.”dedi ve Kılıçarslan’ın buraya dönmesine sebep oldu.

Kılıçarslan Alderomin ile anlaşma mı yapmıştı?Bunu asla yapmazdı.Söyledikleri de bu düşüncemi doğrular nitelikteydi.

“Ben,Alderomin ile hiçbir zaman anlaşma yapmadım,”duraklayıp devam etti,”Açelya.”

Kadın sessiz kaldı.Kılıçarslan’ı çok daha önceden tanıdığı barizdi.Öyle ki yaka kartında dahi yazmayan adını biliyordu.

Açelya,Kılıçarslan’ın yanına yaklaştı ve aralarında birkaç santim kalınca,”Sizi zindana indirmem mümkün değil,Kaptan.”dedi.

Kılıçarslan gülerek başını iki yana salladı ve ellerini iki yana açtı,”Bunun bir savaş ilanı olduğunu düşünüyorum,Açelya.”

Gülümserken Gündüz kulağıma doğru eğildi,”Yüzün henüz bilinmiyor bu yüzden gösteriye sen katılmıyorsun.”dedi.

Kaşlarım çatılınca yapacak birşey yok diyerek baktı gözlerime.

“Peki acil durumlarda da geçerli mi?”diye sorduğumda güldü.”Yerinde dur Tomris.”dedi hızla.

Kılıçarslan adımlarını geriye attı ve sol elini yavaşça kaldırdı.Gözlerindeki maviler artık çok daha maviydi.

Ve güç ile bakıyordu.Başımı sağa çevirdiğimde yanımızdaki okyanusun sularının buraya yükseldiğini gördüm.

Birkaç saniye içerisinde bulunduğumuz yerden metrelerce yukarıdaydı.Adamların gözlerinde korku varken Açelya bir adım dahi geri atmıyordu,”Beni suyla korkutamazsınız Kaptan.”dedi hızla.

Kılıçarslan gözlerini devirdi,”Amacın ne senin ,burada güzel bir gösteri yapıyorum.”

Mürettebat,yanlarındaki,dikkatleri dağılmış askerleri bir bir indirirken silahlarını ateşleyemiyorlardı.

Bu muhteşem gösteriye küçük bir yardımım olması gerektiğini düşündüğüm için başımı yana yatırdım.

Ateşleme ihtimali düşük olan silahların namluları büküldü.Askerler neye uğradığını anlamazken gözleri Kılıçarslan’a döndü.

Kılıçarslan'ın gözleri ise bana.Gülümserken okyanusuzn artık adanın etrafını sardığını gördüm.

Kılıçarslan,”Zindanlara inin!”diye bağırdı.

Gündüz eliyle işaret verince onun peşine ilerledim fakat askerlerin geri çekildiğini görmemle durdum.

Açelya gülümseyerek bakıyordu.

Ve bir ses duyuldu.Büyük bir ses.Ne olduğunu bildiğim ve bende çocukluğumun izlerini taşıyan bir ses.

Başımı kaldırdığımda mürettebatın çoktan alandan uzaklaştığını gördüm.

Geriye ben,Komutan ve Kılıçarslan kalmıştık.Komutan ile göz göze geldiğimizde ise sakin olmam için işaret verdi.

Yavaş adımlarla yanına yaklaştım. Bu sesin anlamını biliyorduk.Yalnızca biz biliyorduk.

Ateş muhafızları.Son kalan üç ateş muhafızı.Alderomin’in en güçlü silahı.Ve Kılıçarslan gibi bir okyanus muhafızının tek zaafı.

Derin bir nefes aldım.Komutan sessizce,”Ne olursa olsun Tomris,güçlerini belli etmeyeceksin.”

“En zor anda bile mi?”

Başını iki yana salladı.”En zor anda bile.Işığı göremeyeceğine inansan bile.”

Yavaşça onayladım.Ateş muhafızlarına karşı gelecek gücüm vardı.Ama bende bıraktıkları izler vardı.

Hemen karşı çıkabilecek kadar güçlü müydüm?Ya da büyük bir sorumlulukla atlatılan çocukluğumla karşılaşılabilecek kadar kendinden emin?

Sınırlarımı zorlamalıydım.Fakat daldığım düşünceler Açelya’nın yanıma gelmesini ve beni etkisiz hale getirmek için neredeyse saplamak üzere olduğu şırıngayı görmemi engelledi.

Son dakika büyük bir hızla tuttuğumda gözlerimin içine soran gözlerle bakıyordu.Ona cevapları verip kendimi açmak istemedim.

Ve gözlerimi kapatmasına izin verdim.Teslimiyet,zihnimin bana oynadığı bir oyundu ve mecburdu.

Yine,şırınganın ucundaki metali,ince bir sızıyla tenimde hissettim.

***********

11 Yıl Önce,Alkurah

Tüm yaşanmışlıkların talihsiz adası Alkurah’ın üzerinde güneş batıyordu.Hiçbir zaman tam anlamıyla doğmayan güneşin batışı insanların ruhuna işlemiyordu.

Erkeklerin hepsi sırayla dizilmişti.İçlerinde en büyüğü otuz sekiz en küçüğü ise on altı yaşındaydı.

Karşılarındaki Alderomin askerleri içlerinden iyi ve sağlıklı olanları seçmeye çalışıyordu.

Titrek nefesler,zayıf bedenler ve mutsuz ruhlar.Bu,Alkurah için oldukça sıradan bir gündü.

Tüm bunlar olurken Lider Günkut kollarını önünde birleştirmiş adanın bir diğer tarafında okyanusu izliyordu.

Okyanusun dalgaları onun tarafına her vurduğunda,akıp giden zamanı düşünüyordu.Ve her gelen dalganın ona verilmiş bir selam ve hatıra olduğunu.

Zafer ne kadar uzaksa,kavuşmak da bir o kadar uzaktı çünkü.

Arkasında bir ses işittiğinde gelen kişinin Tomris olduğunu biliyordu.Henüz dokuz yaşında bir kızdı Tomris.

Oldukça zekiydi yaşına rağmen.Aynı zamanda ciddi ve gerçekçi.Hayalperest bir çocuk değildi.Zaten hayal kuracak kadar vakti olmamıştı.

Günkut,nadir de olsa Tomris’e şaşırırdı.Ne kadar Tomris bilmese bile çok küçük yaşlarda bu kadar kararlı duruşuna şaşırırdı Günkut.Üzerindeki sorumluluğu kabullenişine ve taşıma arzusuna da şaşırırdı.

Tomris nefesini düzene soktu.”Adanın ilerisinde birkaç erkeği almak için geldiler.”dedi düz bir sesle.

Günkut başını sallarken sert çehresini Tomris’e çevirdi.Tomris devam etti,”Onlar için bir şey yapmayacak mısınız?”

“Sorulardan hoşlanmam.”dedi Günkut.Tomris,sessiz kaldı.Günkut bu sefer,”Ne olursa olsun,sormaktan ve karşı çıkmaktan vazgeçmemelisin Tomris.Sessiz kalmak kendine ve dünyaya vereceğin en büyük kötülüklerden biri olur.”dedi.

Tomris,”Ama soruları sevmem dediniz.”dediğinde ise hızla,”O halde cevapları senin bulmanı istemişimdir.”dedi.

Tomris anlam veremezken Günkut,”Sana söylediklerimi yaptıysan eve gidebilirsin.”dedi.

Tomris onaylayıp eve gitmek için adada ilerlemeye başladı.Ormanın olduğu tarafta bir sürü Alderomin askeri vardı.

Bir Kurt arıyorlardı.Büyüyle yönetilemeyecek bir kurt.Tomris’in tek dostu.Ve bir uluma sesi geldi,Tomris’in gözlerinin içi parlarken Güntek’in yakalanmasından korktu.

Ve kendini tehlikeye atarak ormana ilerledi.Küçük olduğu için fark etmeden derinliklerine daldı ve mağaranın girişine geldi.

Güntek,ailesini kaybetmişti.Yalnız bir kurttu artık.Yavru olmasına rağmen neredeyse küçük Tomris kadardı.

Tomris,Güntek'in uzandığı ağacın dibine oturup sokuldu iyice.Güntek'in başını okşarken korkmuş kalp atışlarını duyuyordu.

"Sakin olmalısın Güntek.Burada seni bulamazlar."dedi.O da korkuyordu.tek dostunun ondan gitmesinden ama sanki çocuk olan o değilmiş gibi Güntek'i sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Bugün yorucu bir gündü.Sürekli olarak gökyüzünü incelemem gerekti.Özellikle hava elementi için oldukça önemliymiş.Yıldızlar bu gece bize tekrar görünür öyle değil mi?"

Tomris kendi kendine güldü ve gözünün önüne gelen bir saç tutamını geriye doğru ittirdi.

"Görünürler tabii.Onlar sadece bana görünüyorlar Güntek."

Tomris,yaşına rağmen derin düşüncelere ve olgun bir ruha sahipti.Fakat diğerlerinin gözden kaçırdığının aksine gülmeyi seviyordu.Kendi kendine konuşmayı ve nadirde olsa şarkı söylemeyi.

"Hatırlıyor musun,bir kere Okyanus anne bana okyanusun da şarkı söylediğini söylemişti.Bazen onu duymaya çalışıyorum.Belki de o da benim gibi yalnızca tek başınayken şarkı söylüyordur."

Kısa bir süre düşündü.

"Hayır,ben sadece tek başıma söylemiyorum ki Güntek.Sen de benim yanımdasın.Beni yalnız bırakmıyorsun."

Ormanın derinliklerinden bir silah sesi duyuldu.Tomris irkildi fakat Güntek'e çaktırmamaya çalıştı.

"Korkmamalısın Güntek.Alderomin askerleri her zaman böyle aptalca şeyler yaparlar.Ama seni bulamazlar,korkma."

Kendi kalbi de küt küt atıyordu.Hava kararırken ormanda dolaşan küçük bir kız çocuğu gördüklerinde ne yapacaklarını tahmin edemiyordu.

Güntek'i okşarken,"Yaklaşıyor olmalılar.Kaçmalıyız."dedi Tomris.Yavaşça ayaklandı ve sessizce ilerlediler.Mağaralara kadar üstelik.

Sürekli yaklaştığını hissettiği asker adımlarını duydukça çok daha ileriye gidiyordu Tomris.Oysaki Alkurah,mağaralarının büyüsüyle meşhurdu.Ne kadar büyü yok edilse de mağaralar hala tehlikeliydi ve askerler dahi oraya yaklaşamıyordu.

"Çok ileriye gitmiş olmalıyız."dedi kendi kendine.Tedirginliğini gizlemeye çalışıyordu.Saçlarını geriye attı.

Ne olursa olsun geri dönemezdi.Alderomin askerlerinin ona yapacaklarını kestiremiyordu.

Girişi görünen bir mağaranın yanına girdi ve sığındı.Gördüğü üzere tehlikeli bir şey yok gibiydi.Nefesini tuttu Tomris.Askerler buraya gelmezdi.Ama duyduğu nefes sesi kime aitti.

Güntek böyle nefes almıyordu.Başını yavaşça kaldırdığında ise koyu gözlerle karşılaştı.Karşısında uzun boylu bir adam vardı.

Korkuyla gerilerken,"Kıpırdama!"diye bağırdı adam.

Tomris,o an içine doğan dehşet verici korkuyla hızla uzaklaşmaya başladı mağaradan.Öyle hızlı koşuyordu ki neredeyse Güntek ile aynı hızdaydı.

Gözünden akan bir damla yaşı sildi.

Tam bu esnada etrafını alevler sarmaya başladı.Ne yapacağını bilemez halde ortada kalırken Güntek,çemberin dışında kalmıştı.Etrafında oluşan küçük çembere bakarken az önce gözlerine baktığı korkutucu adam yanına gelmişti.

"Kimsin sen?"diye sordu sert bir sesle.

Tomris cevap vermedi.Adam ateşi yükseltti.Tomris yine cevap vermedi.

Karşısındaki adam oldukça büyüktü.Dinç gözüken yüzünden genç olduğu anlaşılıyordu.Sol gözünün altında ters üçgen gibi görünen bir siyahlık vardı.

Hayır,dövme değildi.Yanık iziydi.Karşısındaki tıpkı daha önce Lider Günkut'un ona bahsettiği gibi görünen bir, Ateş Muhafızıydı.

Korkuyla nefes alırken Ateş Muhafızı,"Alanımıza girmemeliydin.Buraya girilmemesi gerektiğini herkes bilir.Ve eğer bir kişi girerse,"cümlesini Tomris'in arkasında duyduğu ses tamamladı.

"Anlaşma bozulur."

Korkuyla arkasını döndüğünde yine karşısındaki adam gibi birini gördü.

Titrek bir nefes aldı."Ben,"zorlukla devam etti,"Bilmiyordum."

Karşısındaki adam başını yana yatırarak güldü."Biliyor olmalısın."

Tomris başını olumsuz anlamda salladı.Adamın gözleri Güntek'e döndü."Seni o getirdi öyle değil mi?"Tomris cevap vermezken parmağıyla Güntek'i işaret etti.

"O kurt,uzun süredir aranan kurt.Ne biz ne de askerler erişemiyor."

Sessiz kaldı Tomris.Adam dikkatle onun gözlerinin içine baktı.

"O kurt ile normal insanların beraber duramayacağını biliyorsundur."

Güntek hırlarken adam gülmeye devam etti."Şuna da bakın."

Bir diğer adam,"Saçmalıyorsun.O düşünülen kişi olsa bile bizi ilgilendirmez."dedi.

"Neden ilgilendirmesin,büyüye hepimizin ihtiyacı yok mu?"

"Biz diğerlerinin büyüleriye yaşamayız.Ateş muhafızlarını Alderomin'in sapkın askerleriyle karıştırma."

"Adaları ateşe verirken böyle demiyordun ama."

"Yalnızca zamanın getirdiği çıkarları kullanmak zorundayız."

İkisi de sessizleşti."Onun alanımıza girmesi anlaşmaların bozulması demek.Lidere haber yolla."

Tomris'in peşinden gelen adam uzaklaştığında geriye biraz daha yaşlı olanı kaldı.Gözlerinin içine baktı Tomris'in.

"Nasıl bir anlaşmayı gölgelediğinden haberin yok kız çocuğu."

Tomris sessiz kaldı.Adam biraz daha dikkat kesildi."Beni hala görebiliyorsun."dedi.

Tomris'in kaşları çatılırken adam başını iki yana salladı,"Beni Alkurah topraklarında görebilmenin anlamı nedir biliyor musun?"

Tomris başını iki yana olumsuz anlamda salladı.

"Sen birinci kademesin."Tomris'in kalp atışları hızlandı."Üstelik adına vaad edilmiş kehanet için,koca yıkımlara ve uzun anlaşmalara imza attık."

Adam başını iki yana sallamaya başladı."Hala görüyorsun.Bu mümkün değil."

Az önce uzaklaşan adam geri döndü.Ve onunda gözleri açıldı."Hala görebiliyor."dedi şaşkınlıkla."Çünkü o gerçekten düşündüğün kişi."

Tomris hala anlam veremezken adamlardan birinin arkasında beliren Lider Günkut'u gördü.Başını eğdi hızla.

"Çocuk buraya kendi adımlarıyla geldi anlamını biliyorsunuz Lider."

Günkut sessiz kaldı.Diğer adam,"Bizi hala görebiliyor,çünkü o,"bu sefer Günkut devam ettirmesine izin vermedi,"Sakın."dedi sertçe.

"Anlaşmamız hala geçerli onun kim olduğunu bilmeyecek ve kehanet hakkında konuşmayacaksınız."

Tomris,kendi hakkındaki bazı gerçekleri bilmediğini ve ilk defa bu kadar çok şey öğrendiğini o an anladı.

Adam,"Fakat anlaşma bozuldu.Kız adımlarıyla buraya geldi."dediğinde Günkut,"İstesem buna engel olamayacağımı mı zannediyorsun?"

Adam sessiz kaldı."Anlaşma geçerli yalnızca hata payı alacaksınız."

"O halde hata payı için bir kurban istiyoruz.Bir erkek çocuğu."

Günkut hiç düşünmedi."Kaç yaşında olsun?"diye sordu.

Ateş Muhafızı,"On altı yaşlarında,sağlıklı bir erkek çocuğu."

Günkut başını sallarken Tomris,"Ona ne yapacaksınız?"diye sordu korkuyla.Adam başını yana yatırdı."Hatalarının bedellerini birilerinin ödemesi ne kadar acı öyle değil mi?"

Tomris üzerinde vicdan azabı ve baskı hissederken adam gülerek başını iki yana salladı,"Şunu unutma,sende başka bir hatanın bedelini çocukluğunla ödüyorsun."

Ve Tomris'in etrafındaki ateş söndü Ateş muhafızları uzaklaşırken Günkut ufka bakıyordu.Başını iki yana salladı ve sessizce oradan uzaklaştı.

Her zaman olduğu gibi açıklama yapmadı ve konuşmadı.Sessizliğe gömüldü.Konuşmak onun işi değildi.

Tomris ise gözlerindeki yaşları sildi ve dik durmaya çalıştı.

Omzuna bir yük daha yerleşti ve küçük bedeni onu taşımaya çalıştı.Okyanus annenin küçük evine geldiğinde Güntek de onun yanındaydı.

Görünmeden inmişlerid eve.İçeriye girdi ve yorgunlukla rahatlıktan oldukça uzak yer yatağına uzandı.

Gece boyunca gözyaşı döktü ve kötü hissettiği anıları,adamın gözlerinin içindeki ölümü unutmaya çalıştı.

Unutmak onu iyileştirecekti.Okyanus ise küçük kızın duvarlarının ve acısının farkındaydı.Sorumluluğunun alelade bir sorumluluk olmadığının da.

Üstünü örttü ve başını okşadı."Yıldızlar senin için parlıyor güzel kızım.İçini ferah tut.Sen başaracaksın."

************

Tomris

Gözlerimin içine yoğun bir ışık giriyordu.Nerede olduğumu bilmiyordum ama sanki zhinime ulaşan dalgalar başımı ağrıtıyordu.

"Uyandı."dedi bir ses yanıbaşımda.

"Onu kontrol altında tutmaya devam edin ve ateş muhafızını çağırın.Doktor hariç geri kalan herkes odayı terk etsin."

Ayılırken,her yerin beyaz olduğu bir odada olduğumu fark ettim.Biraz daha baktığımda bir sedyede olduğumu ve koluma serumun bağlı olduğunu anladım.

Hızla harekete geçip serumu yerinden çıkardım ve sedyeden atladım.Karşımda Açelya ve hemen yanında hafif yaşlı bir erkek doktor vardı.

İkisi de temkinli bir biçimde bana bakarken anladım.Şüphelenmişlerdi.Diğer üçüncü kademe kendini Alkurah da göstermişti ve gemiye alınmıştı.Şüphelenmeleri çok doğaldı.Bana ne vermişlerdi?

"Sakin ol.Birazdan seni Kaptanın yanına alacağız."dedi Doktor.

"Kaptan ile neden aynı yerde değilim?"diye sordum şüpheyle.Açelya,"Önemli bir şey değil,madem seni hediye olarak getirdiler biz de sağlık kontrollerini yapıyorduk."

Tek kaşımı kaldırdım şüpheyle.Buna inanacağımı düşünmüyor olmalıydı."Bunu yapamazsınız."

Doktor güldü."Bir köle için fazla cüretkar konuşuyorsun."dedi.

Öfkeyle soludum."Kaptanı görmek istiyorum."dedim.

Açelya başını olumsuz anlamda sallarken bana dikkatle bakıyordu.Doktor'a döndü yüzünü,"Benimle gel,kapıları kilitle."dedi.

Onlar hızla kapıdan çıktığında peşlerinden ilerledim ama serumun etkisiyle olduğunu tahmin ettiğim bir nedenden dolayı sendeledim ve yetişemedim.Elektronik kapı üzerime kapandı.

Şüphelerinde haklı çıkacaklardı ve yüzümün deşifre olması Komutan Barbaros'un söylediklerine göre çok tehlikeliydi.

Adadan çıkarken yüzümün deşifre olmamasının sebebini tahmin etmek zor değildi.Lider Günkut tam çıkarıldığım esnada oradaydı.

Etrafı inceledim.Her bir yanımda kameralar vardı."Ne olursa olsun,güçlerini kullanmayacaksın."demişti Komutan.

Onu dinleyecektim.Ama kısmen.

Kameralara ilerledim ve elime yangın tüpünün bulunduğu yerden aldığım levyeyle sertçe vurdum hepsine.Birer bire parçalandılar.

Fakat odada başka kameralar da vardı.Hissedebiliyordum.Bir tanesi,hemen baş ucumda bulunan komidinin üzerindeki şişedeydi.Oldukça küçüktü.Tek parmağımla ezdim.

Bir diğeri de karşımdaki aynanın sol üst köşesindeydi.Onu da alıp elimle ezdim ve kendim ile göz göze geldim.

Saçlarımı toplayıp işimi kolaylaştırdım.Koluma çevirdim bakışlarımı,damar yolu açmışlardı.Bedenime benden izinsiz herhangi bir sıvının girmesi çok tehlikeliydi.Hayatım boyunca buna çok dikkat etmiştim.

Kameraların hepsini imha ettiğim için rahatlıkla cama ilerledim.Sürgülenmiş ve kilitli camların,etrafı kontrol ederek demirini ısıttım ve büktüm.

Açılır açılmaz dolaba ilerledim.İçinde bulunan çarşafları aldım.Hepsini birbirine bağladım hızla.Bu esnada kapının önünden adım sesleri geliyordu,"Efendim,o gerçekten düşündüğünüz kişi olabilir,kaptanın size hediye getirmesinin yanı sıra gemisine bir kadın alması dahi imkansız."diyordu Açelya.

Tanıdık ses ise,"O halde ona ne yapmamız gerektiğini biliyorsun.Eksi ikinci kata indir ve gereken işlemlerin uygulanmasını sağla.Eğer doğru kişiyse,"derin bir nefes aldı,"İki birinci kademe de elimizde demektir."Bu,Alaye’de karşılaştığımız başkan yardımcısıydı.

Bir adım sesi daha duyarken çarşafların neredeyse hepsini bağlamıştım.Dördüncü katta olmalıydım.Yetmeyeceğini düşündüğüm için yatağın çarşafını da hızla söktüm.

"Efendim,içerideki kameralar imha edilmiş!"diyordu bir ses.

Kapıya yöneldiklerini hissetitğimde ise hızla elimi uzatıp mekanizmayı yaktım.Birkaç dakika içerisinde alarm devreye girecekti.Ama kargaşa,bana zaman kazandıracaktı.

Çarşafları kapının koluna bağladım,bir tarafını da kendime.Ve yavaşça camdan dışarıya sarktım.İnmeye devame ederken arka bahçede olduğumu ve etrafta birilerinin olmadığını fark ettim.

Gülümsemeye devam ederken alarm sistemi çalışmaya başladı.İki kat kalmıştı ve ben geri geri iniyordum.Çarşaf bir anda saf sakladığında kapının açıldığını hissettim ve inişimi hızlandırdım.

Bir metre mesafe kala çarşafların ucu koptu ve bende kendimi yerde buldum.Az bir mesafe kaldığı için dik kalabilmiştim.

Başımı kaldırdım ve onunla göz göze geldim.

Başkan yardımcısı ile.İncelemeye fırsatım olmadı ama gözlerinin içine kararlılıkla baktım.Düşünceli bir şekilde bana bakarken etraf kısa bir süre içerisinde savaş alanına dönmüştü.

İçeriden çıkarılanlar vardı evraklar,denekler.Gülümsedim,madem alarmı çalıştırmıştık bu küçük bir yangın sebebiyle olmamalıydı öyle değil mi?"

Hızla ilerleyip gözden kayboldum ve arka kapıya ilerledim.Önünde duran adamı hızla etkisiz hale getirerek yakasındaki kartla kapıyı açtım ve içeriye girdim.

Büyük bir hızla merdivenleri inmiştim.Öncelikli olarak denekler çıkarılmıştı ve yarısından fazlası çocuktu.Hiç birine zarar gelmeyeceğine emin olmak için çocuk olup olmadığını kontrol ettim ve bir kat daha aşağı indim.

Kapıyı zorlayıp içeriye girdiğimde çoktan kazan dairesindeydim.

Ellerimi kaldırdım ve kazan dairesinin ısısını arttırdım.Birkaç dakika içerisinde tamamen patlayacaktı ve Alderomin'in belki de en kıymetli deney merkezi taşınmak zorunda kalacaktı.Üstelik içerisindeki belgeler de yanmış olacaktı.

Hızla dışarıya çıktım ve bu sefer yüksek duvarların hemen altında bulunan kapıya ilerledim.

Önünde yine basit bir askerin duracağını düşünürken tüm bu kargaşayı kollarını önünde birleştirmiş sakince izleyen Ateş Muhafızını gördüm.

Geri adım atmadım gözlerimi kaçırmadım ve hemen karşısında durdum.Beni görür görmez tek kaşını havaya kaldırdı,"Çıkmak mı istiyorsun?"diye sordu alay eder gibi.

"İzin almaya gelmedim."dedim kararlı bir sesle.

"Bazı insanlar hiç değişmiyor."diyerek mırıldandı ve güldü.Ne demeye çalıştığını anlamadım.Kapının önünden çekilip kartıyla açtı.

"Neden gitmeme izin veriyorsun?"diye sordum.

Omuz silkti."Sadece kendi menfaatimize olanlar için taraf belirleriz.Şu anda seni çıkarmamak işime yaramaz."

Kaşlarımı çattım."Ama çıkarmak da yararına değil,öyle değil mi?"

Derin bir nefes aldı."Sen git Kaptanı kurtar sonra menfaat ilişkilerine gireriz."dedi.

Anlamasam da vakit kaybetmemem gerektiği için hızla ilerlemeye devam ettim.Zindanların yerini bilmiyordum.

Kılıçarslan'ı nerede tuttuklarına dair bir fikrim de yoktu.Mürettebat kaçmış mıydı,yoksa yakalanmış mıydı?

Tek bildiğim saraya girmem gerektiğiydi.Bu şekilde giremezdim.Sarayın biraz ilerisindeki askerlerin üzerinde göz gezdirdim.

İki tanesinin yanına ilerledim ve harekete geçtikleri an yönetip etkisiz hale getirdim.İçlerinden birinin pelerinini üzerime geçirdim ve yüzümü görünmez kıldım.

Askerlerin yoğun olduğu kapıya geldiğimde amacım,gözlerinin içine bakarak onları yönetmekti.

Fakat tam kapıya geldiğimde asker üniformalarının içerisinde bana bakan Gencay ve Çağrı ile karşılaştım.Askerlerden biri,"Kimsin?"diye sordu sertçe.

Çağrı hızla,"Ah bu o beklenene kahin olmalı."dedi.

Uyum sağlarken adam bana dikkatle baktı Gencay ise avuç içini uzattı,"Bakar mısınız Kahin hanım,nasibim ne zaman gelecekmiş?"

"Kahin olduğundan nasıl emin olacağız?"

Çağrı hızla,"Şunun gözlerinin içine bir baksana.Cenabet gibi,kesin kahin."

Gülmemek için kendimi tuttum.Adam işkillense de beni geçirmek zorunda kaldı.Koskoca Alderomin sarayının bu kadar güvenliksiz olmasının sebebi kendilerine güveniyor olmalarıydı.

Görkemli sarayın girişine geldiğimde burada da bir sürü askerin olduğunu fark ettim.Ama tüm bunların dışında hanedan mensupları ve işçiler vardı.

İşçilerden birine,"Liderin özel davetiyle geldim.Zindanlar ne tarafta?"diye sordum.Kadın söylediklerimden sonra korkuyla gözümün içine baktı ve uzaklaştı.

Kahin olma ihtimalim onu korkutmuş olmalıydı."Lütfen beni okumaya çalışmayın sayın Kahin.Zindanlar saraydan birkaç metre uzakta."

Hızlı adımlarla saraydan çıktım ve bahsettiği gibi biraz daha ileride olan küçük bir giriş gördüm.Yerin altında kapak vardı ve çevresinde iki asker daha.Bıkkın bir nefes verdim.Neden her yere asker koyuyorlardı ki?Hiç bir işe yaramıyorlardı.

Zindanın kapısına geldiğimde o iki askerin de yüzü tanıdıktı.Kıvanç ve Berkay.

Tepki vermedim ve onlar da sessizce başlarını sallayarak,kenara çekildiler.Acil durum planları devreye girmiş olmalıydı.Hepsi asker kılığında bir şekilde içerdelerdi.

Aşağı inerken Kıvanç kolumu tuttu ona döndüğümde ise söze girdi.

"Kaptan'ın Liderle karşılaşmasını engelle,Komutan'ın emri."

************

**************

Öhöm,naberrr

Haftasonu programım vardı,ondan önce yazamadım bira zo yüzden bu kadar geç geldi.

Yavaş yavaş kzg de bir kitle oluşturuyor.Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin.

Bölümde,en sevdiğiniz sahne?

En sevdiğiniz akrakter?

Sizden ricam yapabilenlerinizin sosyal medya paylaşımlarıyla desteklemesi.Ya da bana ansızın mesaj da atabilirs geri dönüş yapabilirisniz beni çok mutlu eder.

Tik Tok,Ebi_books yazabilirsiniz ballarr.

Öpüyorum hepinizi

"Zamanı sakın kaybetmeyin."

Bölüm : 21.02.2025 19:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...