
Savaşmak,her zaman için oldukça güç bir olgudur.Fakat savaşın içerisinde ne uğruna fedalar verdiğini bilenler için bu güçlüğün bir önemi yoktur.
Ne uğruna savaş verdiğini dahi bilmeyenler ise en büyük kayıpları verirken gözleri açık izlerler.Alderomin askerleri için de bu geçerliydi.Yalnızca bir kısmı gerçekten inandıklarının yolundan giderken diğer kısmı neye inandıklarını dahi bilmiyordu.
O an neye uğradıklarını şaşıran askerler,gemiyi talan edip okyanusa kaçan bu ikili karşısında tepki vermediler.Kaptan hariç.
Alderomin askerleri,komutanları ve tüm silahlı kuvvetlerinin içerisinde son zamanlarda yetişen en iyi kaptandı o.Başkan,ona öyle çok güveniyordu ki,neredeyse Kaptan Kılıçarslan kadar kabiliyetli olduğuna inanacaktı.
Lakin gerçekler ortadaydı.Eğitilen ve planlanan hiçkimse Kaptan Kılıçarslan'ın yanına dahi yaklaşamıyordu.Çoğu buna anlam veremezken Başkan farkındaydı.
Kaptan Kılıçarslan'ın okyanusa duyduğu tutku ve bağlılık hiç kimse de yoktu.Ve uzun bir süre de var olmayacaktı.
Yine de yeterli olduğu düşünülen ve bu kadar önemli bir göreve gitmek için görevlendirilen Kaptan Herbert,öfkeyle odasına ilerledi.Bunu fark edemediği için önce kendine kızdı.Ardından ilk iş olarak haritaya çevirdi bakılarını.Odası dağılmıştı fakat haritanın olduğu yerde sorun yok gibi gözüküyordu.
Elbette buna inanmayacaktı.Kaptan Kılıçarslan'ın içlerinden birinin esareti durumunda alacağı intikamdan korkması gerektiğini biliyordu.
Deriyi kaldırdığında,haritanın çoktandır aşina olduğu gibi gördüğünü düşündü.Öfkeyle mürettebata odasını toplamalarını emrederken yardımcısına ona bir kahve getirmesini söyledi.
Sinirle oturdu masasına ve geminin yelkenlerini hızlandırmalarını istedi.Kaptan Kılıçarslan'dan çok daha hızlı varmalıydı Serdem mağarasına.
Her ölümlü gibi,o da merak ediyordu onlardan yıllardır saklanan yıldızların en ufak kalıntılarını.Öyle uzaklardı ki yıldızların gökyüzünde var olduğu zamandan,haritanın çizmine bile hayranlık beslemişti.
Aradan geçen zaman onları gitmemeleri gereken bir yola soktu.Kaptan güverteye çıktığında ve karşısında sırayla dizilmiş Biham adalarını gördüğünde yanlış yolda olduklarını anladı.
Zaman kaybetmişlerdi.Ve zamanın çoktandır olmadığı bir yerde ne kadar süre kaybettiklerini bilmemeleri,belirsizlik onlara kaybı verebilirdi her an.
Kaptan yine öfkeli adımlarla odasına ilerledi ve haritayı tekrar açtı.Yanındaki yardımcısı korkuyla bu öfkesi karşısında titrerken odasının camından giren ışığa doğru tuttu haritayı.
O an fark etti.Mürekkep aynı mürekkep değildi,ışık ona gerçeği göstermişti.Onu yanıltmışlardı.
Öfkeyle yardımcısına döndüğünde,"Efendim,"dedi yardımcısı titreyerek,"Bir sorun mu var?"
Öfkeyle soludu bu sefer Herbert,"Bize zaman kaybettirdiler,"bir kez daha soluklandı,"Ve Kaptan Herbert'a zaman kaybettirmek neymiş bunu öğrenecekler."
Bütün hırsı bedenini sararken güverteye çıktı ve oldukça yüksek bir sesle bağırdı,"Yelkenleri hazırlayın!Geldiğimiz yolu hızla dönün!"
Kalabalık mürettebat ellerinden geldiğinin en iyisini yapmaya çalışıyordu.Herbert,çoğu Alderomin halkının sahip olduğu özellik olan hırsını iliklerine kadar hissediyordu.
Her zaman gölgesinde kaldığı Kaptan Kılıçarslan onu bir kez daha dumura uğratmıştı.
Ve batan güneşe gözleri kaydığında korkarak içinden geçirdi.Bu,Kılıçarslan'ın onu son dumura uğratışı olmayacaktı.
**********
Tomris
Güven,çocukluğunuzun tohumlarına işlenmediğinde size oldukça geç uğrayacak bir duygudur.Hatta bazılarına hiç uğramaz.Kendi benliklerine dahi güvenmezler.
Bu insanlar için ise yalnızca bir mucize güveni benliklerine getirebilir.Bulunduğum konumda hiçbir zaman güvene inanmayacak olan benim mucizem Kılıçarslan'dı.
Güvensizliğine güveniyordum.Ve bunun suçlusu oydu.Yaptığı çoğu hareketin farkında ve bilerek yaparken, verdiği güvensizliğe olan güveni bilerek yapmıyordu.Sanki bana bu hissi veren oydu.
Tüm bunları bana düşündüren ise yin bulunduğum konumdu.Elimi sıkıca tutuyordu ve okyanus bize adeta sudan bir yatak oluşturmuştu.
Okyanusun üzerindeydik,ama batmıyordu.Bir parçanın üstündeydik ve o da sudandı.Kılıçarslan keyifle gülümserken mimiksiz yüzüm bir an için korkuyla doldu.
"Ne zaman bitecek bu yol?"
"Bitmesi gerektiğinde."diye cevap verdi.
Aslında çok hızlıydık.O kadar hızlıydık ki rüzgar yemekten nefeslerimi düzgünce alamıyordum.Kılıçarslan ise güneşleniyormuş gibi davranıyordu.
Titrediğimi ve onun elini hala sıkıca tuttuğumu fark ettiğimde ise elimi çektim.
"Rahat olmalısın Toprak Muhafızı."
"Söylemesi kolay."
Başını iki yana salladı,"Okyanus bizi taşıyor.Ve neredeyse yirmi dakikadır buradayız.Şu ana kadar boğulmadıysan bu saatten sonra da bir şey olmaz."
Göz devirdim."Bu ukala tavırların varya Kılıçarslan,"derin bir nefes alırken üzerinde bulunduğumuz yatak sarsıldı,başımı Kılıçarslan'a çevirince koca bir kahkaha attı.
Hızla başına bir tane vurdum.Titrerken,"Aptal herif!Dalga geçeceğin yerde miyiz sence şu an!"
Başını hızla olumlu anlamda salladı."Mekanımdayız Tomriscim.Burada ben dalga geçmeyeceğim de kim geçecek?"
Arkaya doğru uzandı ve kollarını başının altına koydu.Derin bir nefes aldı."Altımızda koskoca bir okyanus akıyor,yüzümüze rüzgar çarpıyor ve bedenlerimiz sıcak.Bu özgürlüktür Tomris.Herkes özgürlük için savaş verir fakat çok az kişi yalnızca mekanla ilgili olmadığını fark eder ve gerçekten ruhu özgürleşir."
Rahatlamaya çalışarak onun gibi uzandım.Yine sarsıldığımda kolunu tuttum.Ve o yine keyifle güldü."Aslında özgürlük hakkında yaptığın edebiyatlar o kadar aptalca değil be Kaptan."
Ciddi misin der gibi bakarken,"O kadar aptalca değil de ne demek?Ben bütün o gördüğün Aldeormin hükümetine özgürlüğün ne olduğunu gösteren adamım."
"Ukalalığı da sen öğretmiş gibisin."
Kahkaha attı.Bu sefer neye attığını anlamadım,"Bana ukala diyene bakın,neydi,benim yıllardır yaptıklarımı sen çok kısa bir süre de yapabilirdin.Bütün adaları ateşe verebilirdin falan filan."
"İki övdük diye hemen şımardın Kılıçarslan."
Yüzü bir anda ciddileşti.Kısa süren sessizliğin ardından,"Bana neden hep kaptan demiyorsun?"
Bu kadar ciddi sormasına şaşırmıştım.Fakat bozuntuya vermedim,"Kaptan olduğunu düşünmüyorum çünkü."
"Ne demek düşünmüyorsun?"hızla doğruldu."Ben koskoca Kaptan Kılıçarslan'ım."
"İnsanlar için öyle olabilirsin fakat,"onu taklit ederek,"Koskoca Toprak Muhafızı kehanetle müjdelenmiş yıldızları parlatan Tomris için öyle değilsin Kılıçarslan."
Hızlı bir cevap vermesini bekledim fakat o bana daha çok yaklaşmayı tercih etti."Peki ne zaman Tomris için,Kaptan olurum?"
Nefesimi verdim."Tomris sana gerçekten güvendiğinde,"gözlerinin içine bakarken yine parladı okyanustaki yıldızlar,"Tomris sana gerçekten sırtını yaslayabileceğine inandığında,işte o zaman Kaptan olursun."
Geriye çekildim ve başımı gökyüzüne çevirdim.O boşluğa düşmüş gibi bakarken kararmaya başlayan havaya ve yavaş yavaş ortaya çıkan yıldızlar geçti gözlerimin önünden.Kuzey yıldızına baktığımda artık çok yaklaştığımızı fark ettim.
Bu sefer başımı sağa çevirdiğimde gözlerimin önüne gelen mağara ise vardığımızın bir işaretiydi.
Derin bir nefes aldım önce.Bize verilmiş şans olarak nitelendirilebilecek kaderin içinde bir gündü.Yıldız tozuna yakın olduğumuz bugün.
Okyanus bizi,mağaranın açık girişine bıraktı."Düşünebiliyor musun,bundan yüzyıllar önce herkesin gökyüzünde gördüğü yıldızın tozları hemen yakınımızda."
İnanamayarak kurduğum bu cümleden sonra gözlerim ona çeviridm.O da etkilenmiş gibi bakıyordu."Doğduğum gece,"yutkundu,"gökyüzünde parlayan tek yıldız Kuzey yıldızıydı.Fark edilmemi sağlayan oydu,o gece doğan tek erkek çocuğu bendim."
Gülümsedim.O ise devam etti."Ben çocukken,camdan gökyüzünü izlemeye çalışırdım.Yıldızların yeri her zaman değişirdi ya da ben onlara farklı yerler bulurdum.Tek bir yıldızın yeri değişmezdi Tomris,tek bir yıldız."
İçeriye girmeden önce etrafa göz atıp elime bir odun parçası aldım.Ucunu ateşe verdim,"Hadi içeriye girelim."
Attığımız her adım mağaranın içerisinde yankılanıyordu.Sesli duvarların üzerinde parıldayan izler vardı.Gittikçe içime doğan heyecan duygusunu bastıramıyordum.
Dar girişin ardından önümüze çok daha geniş, ortasında mağarayı aydınlatacak kadar büyük bir ışık yanan kısım geldi.
İkimiz de birbirimize baktık ve bu sefer hızlanarak ortadaki basamağa ilerledik.Üzerinde kristal, içerisini göstermeyen bir taş vardı.Sanki tozu korumak istiyor gibiydi.Elimi uzatıp taşı kaldırmaya çalıştım fakat başaramadım.
Kılıçarslan da aynısını yaptı ve elbette o da yapamadı."Bunun bu kadar basit olacağını zaten düşünmemiştim."dedim bilmişlik taslayarak.
"Bende."dedi Kılıçarslan hızla.
İkimiz de aynı anda iki adım geriledik ve yine birbirimize baktık.Taşın bir tarafına ben karşısına da o geçti.Ben sağ elimi o sol elini üzerine yerleştirdi.
Derin bir nefes daha aldım."Taşa odaklanma,gücüne odaklan.Taşlar yalnızca imgesel varlıklar değillerdir ve güçleri kullanılabilir."dedim.
Başını salladı.Aynı anda gözlerimizi kapattık.Tüm gücümü ve odağımı taşa ait güce çevirdim.Gücü kendime çekmek istedim.Daha ne olduğunu anlamadan gücün beni ittirdiğini hissettim.Geriye doğru sıçramıştım.
Sırtımı çarpmamla kısık bir sesle inledim."Başımı tutarken karşıya baktığımda Kılıçarslan'ın da geriye doğru düştüğünü gördüm.
"Gücünü almaya çalışmamalıyız Tomris.Gücüyle uzlaşmayı denemeliyiz."
Başımı salladım ve ayağa kalkıp eski yerime yerleştim.Sağ elimi koydum ve o da sol elini tekrar yerleştirdi.
Bu sefer dediğini yapmaya çalıştım.Uyumlanmak.Büyü tekniklerimin çoğunda uyumlanmaya dair oldukça az şey vardı.Ya ben bunu yapabilecek kabiliyette değildim ya da benliğimi oluşturan güven sorunu buna izin vermiyordu.
Uyumlanmak demek yanında bir güce,kişiye ya da olguya ihtiyaç duymak demekti.Tercih etmezdim.
Ve yine yapamadığımı fark ettiğimde başımın ağrısına dayanamayıp elimi geriye çektim.Kılıçarslan,"Neden devam edemiyorsun?"diye sorduğunda sanki yeni ayılıyordum.
Başımı iki yana salladım."Yapamam.Hayatım boyunca uyumlanmaktan kaçtım yıldız tozuna erişecek gücüm yok."
Kaşlarını çattı."Önümüzdeki sadece taş ve sen bir toprak muhafızısın.Koruduğun olguyla zaten uyum içerisindesin Tomris."
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım."Düşündüğün gibi değil,"ona güçsüz yanımı gösteriyordum ama içimden bir ses çözüm bulabilmek için anlatmam gerektiğini söyledi,"Savunduğuma bağlanabilirim.Ama tam anlamıyla bir uyum sağlayamam.Çünkü uyum sağlayabilmem için ona,"ben devam edemeden o tamamladı.
"Ona güvenmen gerekir."
Başımı salladım.Elimi başıma götürüp biraz ovdum.Çok fazla ağrımaya başlamıştı.Kendimi kaybediyordum.Burada olmamalıydı.
Mağaranın duvarlarına yaklaşıp soğuk zemine çöktüm."Biraz,çok kısa bir süre dinlenmem gerekiyor Kılıç."dedim.Sesim çok güçsüzdü.Bu olmamalıydı.
Bunun bir gün karşıma geleceğini biliyordum.Fakat büyü yeteneklerimin bana vaad edilmiş olması onları kullanabilecek karakterde olduğum anlamına gelmezdi.
Toprağa güveniyor inanıyordum.Bağlanıyordum.Ama sonsuz uyum dedikleri olguya erişemiyordum.
Kılıçarslan beklemediğim bir şekilde,"Vaktimiz yok Toprak muhafızı,ayağa kalk."dedi ciddiyetle.
Başımı kaldırıp ona bakarken,"Buna ihtiyacım var,devam edemem."dedim.
Başını olumsuz anlamda salladı."Senin kadar cüretkar bir kızın basit bir uyumlanma ile bu kadar sorun yaşaması normal mi?"
Gözlerimi kaçırdım.Bu sefer gözlerinden şaşkınlık geçti."Kalk ayağa Toprak Muhafızı.Ne zamandan beri gözlerini kaçırıyorsun?"
"Beni tanımıyorsun Kılıçarslan.Zamanı soracak kadar en azından."
"Bazı tavırları anlamak için tanımak gerekmez Tomris.Şu an yorgun değilsin,başın ağrımıyor.Yalnız aklının içinde koyduğun duvar,"neden böyle agresifleştiğimi bilmediğim bir ses tonuyla,"O duvar falan değil Kılıçarslan,o bahsettiğin bir sınır ya da problem.Ne diye adlandırırsan ama duvar değil.Çünkü duvarlar aşılır."
Keisnlikle iyi değildim.Mağarada beni etkileyen bir güç vardı.Kılıçarslan da anlamış olmalıydı,"Bir şey seni etkiliyoır."
Başımı olumlu anlamda salladım.Bana elini uzattı.Başta tutmamakta kararlıyken ciddi ve otoriter bakışlarına yenik düşerek kabul ettim.
"Bak Tomris,şu an seni etkileyen her neyse,bu tarz bir güç Alderomin’deki merkezde de vardı hapishanede de ve sen hiç birinden etkilenmedin."
Bunu fark etmemiştim.Orada beni etkileyecek güçler olduğunu fark etmemiştim.
Kılıçarslan,"Fark etmemişsin bile,çünkü aklının içerisinde onları bitirmişsin."dedi.
Başımı salladım."Beni engelleyeceğini düşündüklerimi aklımın içerisinde sonlandırırım.Yokluklarından dahi bahsetmem çünkü bir şeyin yokluğundan bahsetmek onu bir nebze kabul etmek demektir."
"Sen Toprak Muhafızısın,"dedi etkilenmiş bir şekilde,"sorunun ne olduğunu biliyorum ama bana güvenmen gerekiyor."
Başımı hızla olumsuz anlamda salladım."Bunu yapamam."
"Algedi de elimi tuttun,bana güvendin,gemiden atlarken de öyle.Kısa süreliğine verdiğin güvenler seni bozguna uğratmadı uğratmayacak da."
"O esnada onlar olmalıydı çünkü!"sert çıkan sesime nazaran çok daha naif bir ses ile,"Şimdi de bu olmalı."dedi.
Şaşkınlık bir an olsun ondan gitmiyordu.Sanki bu sorunun bu kadar büyük olduğunu bu zamana kadar anlamamıştı.
Bileğimden tutup beni yavaşça taşın önüne getirdi.Bu sefer taşın karşısında değil hemen benim karşımdaydı.
"Yalnızca odaklanıp taş ile uyumlanıcaksın,hepsi bu."
"Uyumlanamam bunu sık sık yapmam özellikle de bu kadar büyük bir nesneye."
Bu sefer bana daha çok yaklaştı.Sesi çok daha kısıktı."Başlarda,birbirimizin yanındayken hissettiklerimizi hatırlıyor musun?"
Başımı olumlu anlamda salladım.Zihnim karışıyor dikkatim dağılıyordu.Bunu fark etti,"Yalnızca beni dinlemelisin.Bu sefer bulunduğumuz güç senin dikkatini dağıtacak."
Onu dinlemeye çalıştım ve gözlerine odaklandım.
"O gün birbirimize dahi dokunamıyorken ve hatta büyük sonuçlarla kaşılaşıyorken şu an hemen yanıbaşımdasın Tomris.Beraber zaman geçiriyoruz ve sana hiçbir şey olmuyor bunun ise tek bir açıklaması var."
"Uyumlanmak."dedim o söylemeden
"Ve sen bunun farkına yeni varmıyorsun."
Başımı olumlu anlamda sallarken başıma giren ağrı gözlerimi kapatmama neden oldu.
"Gözlerini kapatma Toprak Muhafızı."zorlukla araladım.Durumu yönetmeye çalışıyordu.Ama güç bastırdıkça üzerimdeki ağırlık artıyordu.Ayakta dahi duramayacağım anda Kılıçarslan'ın kolları belime dolandı.
"Sakın kendini bırakma Tomris.Beni dinlemeye devam et."
Başımı salladım."Anladığım kadarıyla taşta,Toprak muhafızını etkileyecek bir güç var.Ve sen uyum sağlamadığın sürece seni ele geçirmeye çalışacak."
Yine başımı salladım ama gözlerim kapanıyordu artık.Bir elini yanağıma getirdi."Uyan Tomris."
Kendi bitkinliğime sinirlenirken,"Beni ikna etmen gerekiyor,Kaptan."dedim zorlukla.
Gözlerimi açtım ve mavi gözlerinden ayırmadım bu sefer.Gülümsedi elini kalbimin üzerine götürdü."Toprak doğaya uyum sağlar,insana ve üzerine gelen her şeye.Öyle ki okyanusun onda açtığı ize bile uyum sağlar,"gülümsedim,"Ve tüm yaşanmışlıkları üzerinde taşır.Toprak muhafızlarına göre sadakat topraktan gelir,çünkü hepsi bilirki Toprak Ana ihanet etmez."
Başımı salladım.Dediklerinin yalnızca bir kısmını anlıyordum ama beni uyandırmayı başarıyordu.Eli yanağımı okşadı.
"Peki ben okyanusa nasıl güveneceğim?"
Sorduğum sorudan sonra güldü."Sende bıraktığı izlere uyum sağlayacaksın Tomris."
Kısa bir sessizlik sürdü mağarada.Zihnimin duvarları aşılmadı fakat gücün tekrar beni bulduğunu hissetim.Yine de yeterli değildi.
Ardındna beni ayıltan şey büyük bir ses duyarak irkilmemdi.Başımı çevirdiğimde geldiğimiz yerden sesler geliyordu.Kılıçarslan beni bırakmadı o beni bıraktığı an taşın etkisiyle düşeceğimin farkındaydı.
Aksine kolu çok daha sıkı sardı belimi.Önlem almak için eli belindeki hançere uzandı fakat içeriye giren tanıdık simalar buna engel oldu.
Kayıp zamanlar gemisinin tayfası,Komutan Barbaros ve Gündüz.
Ben her şeyi tam olarak algılayamazken Çağrı,Gencay'ın gözlerini kapattı."Bakma Gencay,Kaptan’ın mahremi."dedi hızla.
Gündüz şaşkınlıkla bakarken Berkay,"Kaptanım?"dedi inanamıyormuş gibi.Kılıçarslan ciddileşti."Ne bakıyorsunuz öyle aptal herifler!Taş Tomris'i etkiliyor kontrol altına almaya çalışıyorum."dedi.
Fakat yanağımdaki eli yavaşça çekildi.Yine de belimdeki elleri yerli yerindeydi.Biraz daha sıklaştı.
Kıvanç,"Baya bir kontrol altına almışsınız Kaptanım."dediğinde güldüm.Tüm çektiğim acıya ters bir gülümsemeydi bu.Kılıçarslan'ın gözleri bana döndü.
Fakat bu anı bozan bir ses daha duyuldu.Silah sesleri.İçeriye silahlarla geliyorlardı.Başımı oraya çevirdiğimde birkaç Alderomin askeri gördüm.
Kılıçarslan soran gözlerle bana baktı."Haritanın yolunu değiştirmiştim."dedim zorlukla.Beni daha sıkı tutuyordu.Tayfaya işaret verdi.
"Bak Tomris bizden kalabalıklar ilk işleri buraya ulaşmak olacak.Bu yüzden hemen şimdi işi bitirmeliyiz."
Başımı salladım.Belime destek vererek taşın karşısına getirdi ve sağ elimi alıp taşa koydu.Ardından kendisi karşıya geçip sol elini yerleştirdi.
"Büyü,yalnızca güçle yetişmez."diyen ses birkaç santim uzağımdan geliyordu.Fakat sesin sahibinin burada olmasına imkan yoktu.Komutan Günkut'un sesi bir kez daha duyuldu,"Büyüyü anılarla da güçlendirebilirsin Tomris."
Yapabileceğime olan inancım artarken etraftaki arbede büyüyordu."Üç dediğimde."dedim Kılıçarslan'a.Ve saniyeler geçerken taşın enerjisi bize aitti artık.Zihnimdeki duvarları bir şekilde yıkmıştı.
Gözlerimi araladığımda etrafımızda uçuşan toz parçaları vardı.Taş bize bir çember oluşturmuştu ve Alderomin askerleri içeriye giremiyordu.
Kılıçarslan gülümserken yavaş yavaş kendime geliyordum.Etraftaki yüzler yeni yeni gerçek hale geliyordu.Hepsi askerleri etkisiz hale getirmeye çalışıyordu.Yarısı bitmişti de.
Toz,hemen karşımızdaydı.Gündüz,"Kılıç,yakala!"diyerek kocaman cam bir kavanozu Kılıçarslan'a uzattı.Kılıçarslan eline alır almaz yine sol elini kaldırdı ve tozların her birinin yavaşça yukarıya çıkmasını sağladı,tam kavanoza koyarken tozlar yerlerine düştü.
Kaşlarını çattı."Şimdi ne oldu!"
Tozun ışıltısı soldu.Kılıçarslan ne olduğunu anlamadı.Elimi tozlara doğru tuttuğumda ise ışıkları tekrar parladı.Keyfim yerine geliyordu.
Kahkaha attım."Yıldız tozu senin yanında parlamak istemiyor,Kaptan."dedim gıcık bir ses tonuyla.
Kılıçarslan,"Ayılır ayılmaz hemen başla."dedi.
Güldüm ve kavanozu elinden aldım.Sağ elimle tozları havaya kaldırıp hepsinin kavanozun içerisine girmesini sağladım.Ardından kapağını kapattım.
"Mürettebata işaret ver,gidelim."derken etrafımzdaki çember açılıyordu.Artık bizi korumayacaktı.
Kılıçarslan güldü."Askerlerin her birini yok etmeden şuradan şuraya gitmezler."
Çağrı yanımıza geldi.İkimize de birer kılıç verdi."Silahları içeride işe yaramıyor,kılıç kullanmak zorundalar.Hızlı hallederiz Kaptan."dedi keyifle.
Keyfim yerine geliyordu iyice.Bana yaklaşan Alderomin askerinin karın boşluğuna kılıcı saplayıp çıkardım.Sırtımdan yaklaşanın da bileğinden tutup önüme getirdim.Korkuyla gözlerimin içine baktı.Ayağımla ittirip yere düşmesini sağladım.
Tüm bu olan bitenin arasından gözlerim yine Kılıçarslan'a kaydı.Karşısındaki adama dimdik gözlerle bakıyordu.Bu,geminin kaptanıydı.
Askerlerin çoğu bir bir düşerken Kaptanları,"Geri çekilin!"emri verdi.Buna şaşırdım.Çünkü Alderomin başarısızlığı kabul edemezdi.Yalnızca tökezlemeye hakları vardı.
Ne olduğunu anlamadan Kılıçarslan’a baktım.Yavaşça gözlerini açıp kapattı.Oldukça anlamlı bakışlardı bunlar.Aralarındakini merak ettim ama başıma giren ağrıyla devam edemedim.
Tekrar sarsılıp,düşecek gibi olduğumda biri beni tuttu.Ne olduğunu anlamdım.Yanımdaki Berkay 'dı.
"Kaptanım,ona ne oluyor?"diye sorarken Kılıçarslan'ın yine endişeli adımlarla geldiğini gördüm.Bana ne oluyordu?Şimdi anlıyordum,yeni başlamıyordu.Ateş muhafızlarını gördüğümden beri bedenime saplanan ağrı gün yüzüne çıkıyordu.
Beni yine,düşünmek yiyip bitiriyordu.Büyü ya da acılar değil.
Elim kalbime giderken diğer koluma Gündüz girdi,ardından Kılıçarslan'ın sesi,"Gemiye dönüyoruz!"
Kendimi kaybetmenin eşiğindeyken bulunduğum yer değişti.Ve zar zor duyduğum seslere rağmen anlayabildim.Mağara yıkılıyordu.Çünkü görevini tamamlamıştı.
*************
Birkaç saat önce,Kayıp Zamanlar Gemisi
Ona doğru açılan hoyrat dalgalara gülümseyerek baktı Barbaros.Tıpkı uzun zaman sonra içinde değişen ve gün geçtikçe iradesini zorlayan duygulara baktığı gibi.
İnsanlar,zaman geçtikçe duygulara alışıldığından ve etkisinin azaldığından bahseder.Fakat zamanın,etkisini yok edemeyeceği hatta gün geçtikçe arttıracağı nadir duygular da vardır.
Ve Barbaros,bunun özlem olduğunu çok farkındaydı.
Gün doğuyordu.Yine,yeni yeniden.
Okyanusun üzerine düşen ayın yansıması kendini güneşe bırakıyordu.Olgular üzerine düşünürdü her daim.O an yeniden insanlar hakkında düşünmeyi denedi.
Ve yine gözlerine,hayatı boyunca tanımaktan en çok hoşnut olduğu insan geldi.Başını iki yana salladı.
İşte tam bu esnada,tıpkı yüzüne esen her rüzgarı ona verilen bir selam olduğuna inandığı gibi gelen Kartalın da mektup getirdiğine inandı.
Önce ufak bir şaşkınlık geçti gözlerinden.Ardından yıllar sonra aldığı mektup karşısında ne tepki vereceğini bilemedi.Kartal omzuna kondu ve mektupları Barbaros'un eline bıraktı.
Barbaros kartalın başını okşadı.Tekrar kanatları rüzgara karışırken izleyecek kadar sabrı yoktu.
Odasına ilerledi ve karanlık masasını aydınlatmak için bir mum yaktı.
Eskiye dair özlem,insanoğluna sayısız duygu yaşatabilir ve sayısız feda verdirebilirdi.Barbaros bu özlemi iliklerine kadar hissetti.
İki mektup vardı elinde.Birincisi beklediğiydi.Aşina olduğu dostundan gelendi.
Ve ikinci mektup Barbaros'un durmuş kalbini hareket ettirdi.Bir adım geriye attı ve dengesini korumak için masasına tutundu.Nefesi kesildi,yıllar sonra dumura uğradı.
Lakin zihninin önüne geçmesi gereken yeminler vardı.Göz ardı edilemeyecek fedalar.İstese dahi onu göremez,ruhunu hissedemezdi o güzel yazılarında.
Ve mektubun üzerindeki yazı Barbaros'u emin kıldı.Bir kez daha tutmak zorunda kaldı kendini.
"Kızım Tomris'e."
Bu mektup ona değildi.Ama umuttu ya içindeki.İnanmak istemişti.Küçük sandalyesini çekti ve üzerine oturup arkasına yaslandı.Mektubun odasında durması dahi tehlikeliydi.Üst bir rafa kaldırdı.Sevdasını bir kez daha ona geri vereceğine inandığı okyanusa verdi.
Ve onun için olan mektubu araladı.
"Sevgili Dostum,Barbaros.Öncelikle seni olması gerekenlerin olduğu toprakların üzerinden selamlıyorum."
İlk cümle gülümsemesini sağladı Barbaros'un.Hasret zordu.Tanıdık hiçbir şeyin yanında olmaması yoruyordu onu.Ama bir kez daha hissetti dostunun sıcaklığını.
"Bu selamlamanın her zamankinden farklı olduğunu biliyorsun çünkü bu topraklarda uzun zamandır olması gerekenler olmuyor."
Barbaros da söylemek istedi.Uzun zaman sonra tıpkı dostuna benzeyen bir kızın,onu uzun düşüncelere ittiğini.Ve bir kez daha beraber olmak istedi.Gün ayarken samimi sohbetlerini devam ettirmek istedi.Mektubu okumaya devam etti.
"Bu mektup sana yıllar sonra ulaştıracağım ilk mektup.Tüm yazdıklarımı kendime saklamak ne kadar ağır olsa da hayati önem taşımadıkça birbirimizle irtibata giremeyeceğimizi biliyoruz.
Bilinçli olmayan bedeller var,bu günlerde gün yüzüne çıkan bedeller.Tıpkı yıllar önce yaktığımız ateşin kıvılcımları gibi gün yüzüne çıkması yılları alan bedeller."
Barbaros,bedelin ne olduğunu tam olarak bilmiyordu.Lakin tahminleri vardı.İp uçlarını birleştirmesi gereken bazı kareler.
"Fark edilmeden yapılan bir hata bu adadaki genç bir erkek çocuğunu alıkoydu.Her şeyi açıklayamayacağımı biliyorsun sevgili dostum.
Fakat dikkat et.Toprak muhafızı,kendisine her zaman uzak durduğu ateşe yakın olsun.
Önem arz eden en büyük uyarım budur.Ve tüm bunların dışında sana bir mektup daha yollayacağım.Onu açmamalısın.Bu,ödediğimiz bedeli hiçe sayar."
Barbaros yutkundu.Bildiklerini tekrar duymak ona iyi gelmedi.Bir kez daha kendini tutması gerektiğini bilmek ve bunu şu hayatta en çok güvendiği insanın yazılarında okumak iyi gelmedi.Kalbi sıkıştı.Bir zamanlar heyecanla atan kalp,kısa vadenin verdiği mutluluğu uzun vadenin özlemine ve sıkıntısına soktu kendini.
"Ama mektubun renginden kimden geldiğini bileceksin.Mektubu Toprak Muhafızına vermelisin.Çünkü onun,içini rahatlatması gereken bir okyanus var."
Yine de gülümsedi Barbaros.Bir yerlerde onun yanında yıllarını geçiren birilerinin ve sevgisine maruz kalan bir kız çocuğunun olması,şimdi ise o kız çocuğunun onunla karşılaşması basit bir tevafuk değildi.
Derin bir nefes aldı.Mektubun mesajı netti.
Toprak muhafızı,her zaman kaçtığı ateşe yakın olacaktı.Barbaros'a göre bahsedilen bedel ateşi ilgilendiriyordu.Ve karşısındakine ne kadar yakın olursa yolunu o kadar iyi çizebileceğini biliyordu.
Önüne bir kağıt aldı ve mektubu dostunun dilinden kendi zihnine çevirdi.
Ödenen bedel yıllar önce aldığı mektuba ait olmalıydı.Yeminlerini bozan ve sınırları aşan bedel.Ateşi bizzat ilgilendiren.Bu mektubun çıkışının ise tek bir nedeni olmalıydı.Ateş yerinde değildi.Karşılaşması gereken karşılaşmıştı fakat yeterli değildi.
Yolun ilk adımları değildi bunlar.Koca bir altyapının üzerine gelen adımlardı.Fakat sağlam olmalılardı.Ve geçmişin getirdiklerinin olması gereken zamanda olmasını sağlamalılardı.
Yapması gereken belliydi.
**********
Tomris/Şimdi
Saklanılanların,günü geldiğinde saklanmış olan sen olsan dahi gün yüzüne çıkacağına dair bir yazı okumuştum.Hiçbir şey içimizde kalmazmış.Çünkü içimizde kalması gerekseydi hiç doğmazdı.
Yansıtmaktan korktuklarımız,anlaşılmamak için verdiğimiz savaşlar,hepsi yalnzıca günü kurtarır.
Başım ve bedenim ağrıyordu.Yine üzerimde yılların yorgunluğu vardı sanki.Etraf yavaş yavaş bulanıklığını yitirdiğinde oda tanıdıktı.
Kılıçarslan'ın odası.Başımı çevirdiğimde ise bana gülümseyerek bakan Gündüz'ü gördüm.
"Şanslısın,Kılıç kolay kolay kimseyi odasına almaz."
"Buna şans denirse tabi."Gündüz güldü.Başını iki yana sallarken elindeki bezi sıkıp başıma yerleştirdi.Yüzümü buruşturarak baktım.
"Bakma bana öyle Tomris.Ateşin yeni düşüyor."
"Ne oldu bana böyle?"
Başını bilmediğini göstermek için iki yana salladı."Kuvvetle muhtemel kısa zaman içinde çok şey yaşamanın yorgunluğu.Büyünün de etkisi var tabii."
Başımı salladım ve yatakta doğruldum.Her bir eşyası muntazam bir düzenle dizilmiş odaya baktım.Evet,kesinlikle Kılıçarslan takıntılı bir ruh hastasıydı.
Başımdaki bezi su dolu kovanın içerisine bıraktım."Odama geçmek istiyorum."
"Burada dinlenmelisin.Hatta kendini mümkün olduğunca yormamalısın."
Kapının ardından bir şeylerin yere düşme sesi geldi.Ne olduğunu anlamay çalışırken Gündüz,"Kapıyı açabilirsin Terminus."dedi.
Kapı gerçekten açıldığında ilk gördüğüm Güntek’ti.Koşarak yatağa geldi ve kucağıma atladı.Kahkaha attım."Güntek!"
Ardından başımın üzerine çıkan maymun da Terminus du.Onu bir süredir görmüyordum.
"Kapıları açabiliyor olması Kılıçarslan'ın hoşuna gitmiyor.Ama o yokken onu serbest bırakıyoruz."
Terminus'u kucağımda severken,"Kılıçarslan nerede?"diye sordum.
Gündüz,"Komutan ile beraber.Birkaç saattir geminin altındalar."dedi.
Yine başımı salladım.Terminus raflara doğru zıpladığında neyseki düşüreceği pek fazla şey yoktu.Fakat ufak bir çerçeveyi eline aldı.Gündüz hızla ayaklandı,"Bırak onu Terminus!"dedi.
Terminus hala yüzümüze bakıyor ve biraz daha boşluğa sürüklüyordu.Bizi deniyordu adeta.
Gündüz tam o bıraktığında koşarak ilerledi ve çerçeveyi tuttu."Terminus gel buraya."dediğimde bu sefer usluca kucağıma geldi.
Gündüz'ün elindeki çerçeveye dikkat kesildim.Bunlar onlardı.Küçük Gündüz ve küçük Kılıçarslan.
"Gündüz,"dedim bakma isteğime yenik düşerek,gülümsedi,"Merak edeceğini biliyordum."dedi ve tekrar yanımdaki sandalyeye oturdu.Elime çerçeveyi uzattığında istemsiz bir gülümseme sardı yüzümü.
Kılıçarslan gülümsüyordu ve gözlerinin içi parlıyordu.Saçları dağınıktı yüzü tam oturmamıştı.On beş yaşında olmalılardı.
Gündüz ise çok daha tevazulu bir gülümsemeye sahipti.Saçları dağınık değildi.Kol kola girmişlerdi ve arkalarında gemi vardı,Kayıp zamanlar gemisi.
"Nasıl tanıştınız Gündüz?"diye sorduğumda o da fotoğrafa bakıyordu.
"Aslında epey zaman oldu,"geçiştirmeye çalıştığında merakla bakmaya devam ettim.
Gündüz derin bir nefes aldı."Komutan buldu bizi,"kısa bir an durdu ve çerçeveyi eline aldı,"Beni yaşadığım yerden aldı.Zamanı geldiğini söyledi,ardından bir gece ansızın Alderomin topraklarındaki Kılıçarslan'ı aldık ve kendimizi bir gemi inşa ederken bulduk."
Yolu omzunuzdaki sorumluluklarla yürümek zordur.Ama yalnız başına sırtlanmak çok daha zordur.Onlar için bu geçerli değildi.O an kalbimin içerisindeki eksikliği hissettim ve başını dizime yaslamış Güntek'in gözlerinin içine baktım.O her zaman buradaydı.
"Sen iyi bir arkadaşsın Gündüz."dedim sesli düşünerek.Gündüz bir an şaşırdı ardından gülümsedi.
"Teşekkür ederim,bir süredir bunu duymaya ihtiyacım vardı."
"Neden ihtiyacın vardı?Kendinden emin değil misin?"
Elinin altındaki bezi bir kez daha sıktı ve başıma koydu.Mecburen tekrar uzandım."Bilemiyorum Tomris,anlarsın ya her insan hayatının bir yerinde yararını sorgular ,galiba o tarz bir dönemdeyim."
Cevap vermek için doğruldum,düşen bezi tuttu."O aptal,kibirli adam senden iyisini bulamaz emin olabilirsin.Bir kere kimse öyle bir şeye katlanamaz."
Bezi tekrar suya daldırıp sıktı ve yine başıma yasladı.Yine uzandı.
"Konu birinin benden daha iyi yapabileceği değil zaten.Benim yapabildiğimin en iyisini yapmak.Ne kadar siz içerisindeyken anlamasanız da üzerinizdeki ağır bir sorumluluk.Hiçkimse henüz çocukken evrenin kaderinin ona bağlı olduğunu düşünerek yaşamak istemez."
Yine ayaklandım.Ve bez yine düştü.Gündüz tuttu."Saçmalama,çocuklar için bunun ne kadar havalı olduğunu düşün.Sağ elimi kaldırdım ve avuç içimde minik bir ateş yaktım."Baksana,yaşıtların büyü yapamazken senin yaptığını hayal etsene."
Başını gülerek iki yana salladı ve yine bezi alnıma koydu."Neyseki sorumluluğunuzun yaşıtlarınıza hava atmaktan daha ağır olduğunu biliyorsunuz."
Haklıydı.Tekrar doğrulurken alnımdan tuttu,"Bir kez daha doğrulma ve lütfen dinlen.Sana yemek getireceğim."
Terminus hızla tekrar rafa atladı.Gündüz bu sefer elindeki çerçeveyi rafa yerleştiriyordu.Tam o sırada kapı aralanmıştı.
"Uyandı mı?"diye odaya giren Kılıçarslan önce bana baktı kısa süre.Ardından,o girince kucağıma atlayan Terminus'u gördü.Gözleri kocaman açılırken,"Sakın bana muntazam odamın içerisinde bir maymun olduğunu söylemeyin."
Güntek başını kaldırıp ona sert gözlerle baktı."Ve üstüne üstlük tüy yumağı bir kurt."
Terminus başına atlayacakken Gündüz havada yakaladı.Biraz eğlenmek istiyordum.Terminus'u yöneterek Kılıçarslan'ın başına atlamasını sağladım.
Çırpınarak gözlerini kapatan Terminus’u tutmaya çalışıyordu."Gündüz al şu hayvanı?"
"Ne o Kaptan,korkuyor musun şu kadarcık hayvandan."
Kılıçarslan,"Sen yapıyorsun bunu böyle değil mi?"
Ellerimi masum olduğumu göstermek için iki yana kaldırdım."Gündüz,şu hayvanları odamdan çıkar!"
Gündüz ,Terminus'u alıp kapıya yöneldi.Kılıçarslan Güntek'in gözlerine baktı Güntek gözlerini ayırmadan sertçe ona bakıyordu."Hayvanını da kendine benzetmiş."dedi somurtarak.
"Bunu da al Gündüz."
Gergindi.Sinir bozucu hareketleri vardı.
Gündüz bir Güntek'e bir Kılıçarslan'a baktı.Ardından bana."Kusura bakma kardeşim,ona benim gücüm yetmez."dedi.
Güntek'in başını okşadım.Tekrar başını dizlerime yasladı.
"Ben Güntek olmadan uyuyamam Kılıçarslan."dedim şımarık bir ses tonuyla.
"Ben varım ya işte,Alderomin gemisinde mışıl mışıl uyuyordun."
Bunun söyledikten sonra yanlış bir şey söylemiş gibi gözleri kocaman açıldı.Gündüz bir Kılıçarslan'a bir bana bakarken ellerimi kaldırdım,"Açıklayabilirim."dedim.
Gündüz gülerek başını iki yana salladı ve odadan çıktı.Hemen yan tarafımdaki yastığı Kılıçarslan'ın suratına fırlattım."Avanak herif!"
Havada yakaladı."O kurt biraz daha yatağımda durursa asıl avanaklığı o zaman göreceksin."
"Benim biricik Güntek'ime kurt demekten vazgeç."
"O bir kurt Tomris.Bak, bence Bozdoğan da bir şahin.Bir şey diyor muyum?"
"O gagalı şey ile kurtların sürü lideri biricik Güntek'imi nasıl kıyaslayabilirsin?"
Güldü,"Sürüsü nerede peki?"derken hala şaka yaptığını zannediyordu fakat hızla Güntek'e döndüğümde gözlerinin dolduğunu gördüm.Başını okşadım,"Hayır,öyle demek istemedi."derken Güntek sesler çıkararak başını karnıma yasladı.
Kılıçarslan inanılmaz bir şaşkınlık ile bakıyorken,"Sakın bana duyguları olduğunu bir de anlayıp alınabileceğini söyleme."dedi.O kadar şaşkındı ki Güntek ile ilgilenmesem onunla dalga geçebilirdim.Fakat sinirlenmiştim.
"Çık dışarı Kılıçarslan.Onu ağlattın."
"İyi de nereden bilebilirim ki?"dedi saf bir ses tonu ile.
Güntek'e sıkıca sarılırken,"Öyle demedi kızım gerçekten."dedim.Güntek hala bana sıkıca sokuluyordu.Öfkeli bakışlarımı Kılıçarslan'a çevirdiğimde çok pişman duruyordu.Hemen yatağın yanına eğildi ve elini Güntek'in üzerine getirdi.
Güntek hızla gerileyip havladığında ise temkinli bir şekilde çekti elini."Özür dilerim Güntek."dedi gözlerinin içine bakarak.Bu sefer de ben şaşkındım.Duyguları önemsiyordu.
Güntek hala bana sokulurken büyümüş göz bebeklerini ve okyanus mavisi gözlerini bana çevirdi."Beni affedemez mi?"
Başımı olumsuz anlamda salladım.”Hassas noktası.”dedim.
Mutsuz bir şekilde geriledi."Ben çıkayım o zaman."dedi çekinerek.Yine de yumuşamamaya çalıştım.Bu hali gözüme çok masum gelse de biricik Güntek'imin bam teline basmıştı.
"Bence de çıkmalısın."dedim hızla.Mutsuz bir ifade ile kapıyı kapatıp çıkacakken Güntek ayağa kalktı,beni şaşırtmamıştı gerçek duyguları hissedebiliyordu.Kılıçarslan'ın yanına gidip oturdu.Kendini sevdirmedi ama en azından affettiğini göstermek istedi.
Tabii bu affetmenin ucunda Kılıçarslan'a duyduğu bir kin vardı artık.Zaten sevmediğini hissediyordum.Kılıç,başındaki şapkayı indirip selamladı ve gülümseyerek odadan çıktı.
Gülerken başımı iki yana salladım.Fakat Güntek ters bakışlarını bu sefer bana çevirdi."Kızma hiç,komik bir adam.Sempati duyduğum yok."dedim.
Memnuniyetle tekrar yanımdaki yerini aldı.
Huzurlu,kısa bir uykuya daldım tekrardan.Bu sefer çok daha dağılmış bir zihinle.
****************
Gözlerimi aralarken bu defa gerçekten dinlenmiş hissediyordum.Fakat yine de üşümüş olmalıydım.
Ayağa kalkıp odanın dışına ilerledim.Güntek uyuyordu ve onu uyandırmak istemedim.Bir süre daha Kılıçarslan'ın yatağında kalıp sinirlerini bozabilirdi.
Çıplak ayaklarım ahşap zemine değdiğinde tekrar yaşadığımı hissediyor gibiydim aslında.Girdiğim o değişik durumdan,biraz önce uyandığımda aslında tam olarak ayılamamıştım.Şimdi ise tamamen açılmıştım.
Odadan çıktığımda kaptan köşkünde idim ve üçü de buradaydı.Komutan,Gündüz ve Kılıçarslan.
Komutan'ın ve Kılıçarslan'ın yüzü gergindi.Masaya koydukları bir haritaya bakıyorlardı.Yıldız tozu da masanın üzerindeydi.
"Şu anda rotamızı tekrar oraya çevirsek bile büyük önlemler almalıyız.Sürekli olarak elimizi kolumuzu sallayarak Alderomin topraklarına giremeyiz."
Kılıçarslan ciddi ses tonuyla konuşurken Komutan,"Öncesinde Alderomin'e gitmeyeceğiz."dedi.
Kılıç yine sinirle,"Adalar arasında mekik dokuyamayız.Kısa süre önce içimizden birini aldılar,bunun ne kadar büyük olduğunun farkındasınız Komutanım."dedi.
Komutan ise,"Artık bir şeylerin eskisi gibi olmadığının da sen farkındasın Kılıçarslan.Savaşın durgun dönemi sona erdi beklenmedik olanlar yakın."
Gündüz onları sessizce izlerken gözleri bana kaydı.İkisi odaklandığı için fark etmemişti fakat Gündüz beni görünce boğazını temizledi.
Gözleri bana döndü.İkisi de sessizleşti.
Sessizleştiler.Yine benden bir şeyler saklanıyordu.Ya da söylenmemesi gerekiyordu.Artık onlara direk şüphe ile yaklaşamıyordum.Yine de öfkelendim.
"Ne oluyor burada,Alderomin'e geri dönmek de ne demek?"
Kılıçarslan Komutan’a buyur der gibi baktı.Komutan ise,"Tam olarak duyduğun gibi değil Tomris.Sana da anlatacağız,"büyük bir hızla devam etmesine izin vermedim.
"Şimdi öğrenmek istiyorum!"
Komutan bu sefer öfkeyle,"Şimdi öğrenmemen gerekiyorsa öğrenmemelisin.Sana söylemeyeceğimiz bir şey yok.Şimdi lütfen Gündüz ve sen odadan çıkın."
Kaşlarımı çatarken tekrar söze girecektim ki Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı.Öfkeyle soludum.Gündüz ile odadan çıkıp güverteye geldik.
Gün batıyordu.Tekrar düşüncelere dalmak istemiyordum.Acıktığımı hissettim.Mutfağa inerken Gündüz,"Aşağıda hep beraber yiyeceğiz.Kılıçarslan ve Komutan biraz gergin istersen bize katıl."dei.
Yalnız kalıp düşünmek istemiyordum.Bu yüzden onayladım.
Mürettebatın geniş odasına girdiğimizde,Çağrı önündeki önlük ile yerdeki bezin üzerine yemekleri koyuyordu.Bu görüntü ister istemez gülmemi sağladı.
Beni görünce gülümsedi,"Sana da tabak koydum Tomris geç hadi."
Yere bağdaş kurup oturdum Gündüz de hemen yanıma oturdu.
"Siz odada yerken hep yerde mi yersiniz?"
Hepsi başını salladı.Kıvanç alayla,"Çağrı bunu bir tevazu ve samimiyet göstergesi olarak görüyor."dedi.
Güldüm.Dündar gülümseyerek etrafa bakıyordu ama yorgundu.Gencay her zamankinden daha durgun bir biçimde Dündar'a bakıyordu.Gülümsemeye çalışsa da endişelendiği hatta çok korktuğu belliydi.
Sanki abisine bakan küçük bir erkek çocuğu gibi hayrandı bir yandan da.
Hepsinin kendi yapı taşları ortaya bir mürettebat ,çok daha ilerisinde büyük bir dostluk çıkarmış olmalıydı.Bu dostluğu buraya getirenin çıktıkları yolun zorunluluğu mu yoksa gerçekten dostlukları mı bundan emin değildim.
Hepsi sessizce yemek yiyordu.Bende sakince yemek yemeye başladığımda başıma atlayan Terminus ile durdum.
Gülerek onu kucağıma alırken Berkay yine gerilmişti.
"Gündüz,Kaptan nasıl?"diye sordu Çağrı.
Gündüz gülümsedi,"Kaptanınız bugün sizi azat ederse şükredin.Çünkü Komutan ve o tam olarak günlerindeler."
Hepsi güldü.Kıvanç,"Kaptanın duygu değişimlerine rastlamazsak bir şey olmaz bence."dedi.
"Kaptanınız o kadar sık duygu değişimi yaşıyor ki bu değişime rastlamamanız ile yıldızları görme ihtimaliniz aynı."kurduğum cümleden sonra yine güldüler.
Gündüz merakla bana döndü,"Sen ona niye Kılıçarslan diyorsun?"
Güldüm.Beyefendi bu konuyu herkese o kadar empoze etmişti ki herkes bunu soruyordu."Benim kaptanım değil çünkü."
"Buna kızmıyor mu?"diye sorduğunda,"Mağaraya giderken su yatağının üstünde ona bir kez daha Kılıçarslan dedim.Sinirle bana döndü bana neden Kaptan demiyorsun dedi.Kaptanım olduğunu düşünmüyorum dediğimde fena bozuldu."
Gündüz güldü.Ardından o sessiz kalırken Gencay,"Tomris, Kaptanıma Kaptan demese de olur.Kaptanım ona bir şey demez."dedi.
"Nedenmiş o?"diye sordum boşluğuma gelmişti.
"Mağaradaki halinizden sonra aranızdaki samimiyetin büyüklüğünü anladık Tomris."dedi.
O masumca söylemişti fakat diğerlerini kahkahalar almıştı.Dudaklarımı dişledim."Yarı baygındım hatırlamıyorum bile,ayakta duramıyordum onun da beni tutması gerekiyordu,hepsi bu."
Çağrı,"Tabiiki hepsi bu Tomris.Kaptanın yanağındaki elini de görmedik."dedi.
Göz devirdim."Hemen kapatın şu konuyu.Böyle aptal saptal işlerle uğraşamam."
Dikkatimi bu sefer de fazla dağıtmışlardı.Bu gemide dengeli kimse yoktu.Çağrı omzuma dokundu,"Kızma tamam şaka yaptık sadece."
Gencay,"Sende hiç şakaya gelemiyorsun Tomris.Bu kadar ciddiyet yormuyor mu seni?"diye sordu.
Başımı olumsuz anlamda salladım."Ciddiyet sadece zorunlulukla kuşandığım bir olgu değil.Olması gereken yerde ciddi olunması taraftarıyım."
Gencay yine boş bulunarak,"Kaptanım da ciddiyet pek sevemez ama."dedi.
Ona ters bakışlarımı atarken elimdeki çatalı fırlattım.Neyseki havada yakaladı da başı yarılmadı.
Hepsi gülerken,"Bana bakın laubali esprilerinizi kendinize saklayın."
Gencay,"Tamam tamam, kızma ne olur."dedi.
Derin bir nefes aldım fakat sinir bozukluğu ile bende güldüm.Sanki içlerinde bir enerji vardı ve tüm ciddiyeti alıp götürüyorlardı.
Yemeğim bittiği için tabağımı aldım ve ayağa kalktım.Çağrı arkamdan,"Tomris,biraz daha otursaydın iyi gelirdi."dedi.
Gülümsedim."Gerek yok,sağol."dedim dostça.
Tabağımı mutfağa bırakıp odama çıktım.Hızlıca üzerimdeki kıyafetleri çıkardım.Kapının önünden bir takım sesler geldiğinde Güntek olduğunu bildiğim için büyü ile araladım.İçeriye girer girmez yatağın üzerine oturdu.
Elime birkaç parça kıyafet alıp lavaboya girdim.Ahşap küvetin içerisini su ile doldurdum.Ardından ellerimi içine sokup suyu ısıttım.
Saçlarımı açıp küvetin içerisine yerleştim.Başımı geriye yasladım.Güntek de içeriye girmiş oturuyordu.
"Ne olacak şimdi Güntek?"
Sessiz kaldı."Yolun nereye varacağını biliyoruz fakat yolu bilmiyoruz."
Sadece yüzüm dışta kalana kadar suyun içine girdim."Ve bu belirsizlik beni korkutuyor."
Güntek mırıldandığında gülerek tekrar oturur pozisyona geldim.
Güldüm."Bazen sadece,güneşli bir Alkurah sabahına uyanmak istiyorum.Oradaki anılarım muazzam değil ama,"gözlerimin önüne gelen gülümseme içimi ısıttı,"karnım aç da olsa güneşin beni ısıttığı ve okyanusun kıyıya vurduğu dalgaların sesleri ile uyandığım Okyanus annenin güzel gülümsemesine baktığım sabahı yaşamak istiyorum."
Gözümden bir damla yaş aktı."Hayatım boyunca bu anı bekledim ve şu an mutsuz olduğum söylenemez.Ama fark ettim ki kendimi bilmiyormuşum.Kimseye bağlanmıyorum zannederken aslında bağlanmışım."
Dizlerimi kendime çekip kollarımı etrafına doladım."Gidecek bir evim yok evet,ama bana ev olan insanlar var."
Başımı iki yana salladım ve birkaç dakika yalnızca suyun içinde oturdum.Üşüyen omuzlarım ve titreyen çenem,ardından gözlerimden akan tüm yaşlar.
Belki de gerçekten kendini düşünemiyorsundur Tomris.Ya da fırsatın olmuyordur.Öyle düşünmüyorsundur ki birden fazla olayın peş peşe geldiği anlarda duygu yoğunluğunu dahi tahmin edemiyorsundur.
Hızla durulanıp üzerime bir havlu sardım ve kurulanıp iç çamaşırlarımı giyindim.
Odama geri girip yatağın üzerine bıraktığım siyah,bol eşofmanı ve kahverengi kazağı giyindim.
Kahverengi,sebebini bilmediğim bir şekilde bana çocuk Tomris'i hatırlatıyordu.Güveni ve dostluğu da.
Ayaklarıma kalın çoraplar giyindim.Hava artık tamamen kararmıştı.Islak saçlarımı biraz daha kuruladım.Şömineye ilerleyip ateşi harlaması için birkaç odun daha attım.Önüne ise kenarda duran küçük,ahşap taburelerden birini çektim.
Güntek yine yanıma sokulurken şala sıkıca sarıldım.Uyuduğum için tekrar uyuyabileceğimi zannetmiyordum.Belki bir süre daha çalışmak için kütüphaneye inebilirdim.Ve sabahlayabilirdim.
Bunları düşünürken kapıma birisi,iki kere vurdu."Kim o?"
"Müsait misin Tomris?"diyen ses Komutan Barbaros'a aitti."Girebilirsiniz."dedim sessizce.
İçeriye girer girmez gülümsedi.Gözlerim elindeki mektuplara kaydı."Konuşabilir miyiz?"
Başımı olumlu anlamda salladım.Kenarda duran bir diğer tabureyi de şöminenin önüne çekti ve üzerine oturdu.
Derin bir nefes aldı."Senden bir şeyleri gizlemeyeceğimizi bilmeni istiyorum Tomris,elbetteki güvenmeni beklemiyoruz ama yine de,"o devam etmeden söze girdim.
"Size sonuna kadar güvenmiyor değilim Komutan,”gözlerini bana çevirirken tekrar ateşi izlemeye başladım,"Bu, benim için de şaşırtıcı fakat tam olarak güvenmiyor değilim.Sadece bilmek istediklerim var. Siz de takdir edersiniz ki çocukluğumdan beri bilmek istediğim cevaplar hatta bazen sorular var."
Başını olumlu anlamda salladı."Haklısın."dedi.
Bende başımı sallarken elindeki mektubu gösterdi."Önemli bir mektup aldım Tomris.Bundan sonra atacağımız adımları belirleyecek bir mektup."
"Kimden?"diye sordum hızla.
Başını olumsuz anlamda sallayarak,"Elbette sana bunu söylemeyeceğim."dedi.Sinir bozukluğu ile güldüm.Bu sefer o da güldü.
"Sürekli soruların içerisinde yaşamak zordur,fakat çoğu zaman bize yaşadığımızı hissettirir."dedi.
Elimdeki metal çubuk ile odunları oynatıyordum.
"Peki ne yapmamız gerekiyor,"durakladım,"Yani mektuba göre, sonraki adım ne olacak?"
"Bunun bu kadar erken gelmesini beklemiyordum.Ama minik bir iş için Alkurah'a gitmemiz gerekiyor."
İçimi kaplayan mutluluk bedenimi sardı.Yine de temkinli olmalı ve kendimi dizginlemeliydim.Son kehanetin sahibi o adadan çıkmıştı Alderomin orada sıkı denetim ilan etmiş olmalıydı.
"Her şey plan dahilinde olacak Tomris.Yarın sabah ilk iş planı anlatacağım."
Başımı salladım."İyi ama neden Alkurah'a gitmemiz gerekiyor?Adalar arasında bu kadar sık dolaşamayız, bu kumar oynamaktan başka bir şey değil."
Başını salladı."Gitmen ve birini gemiye getirmen gerekiyor Tomris.Devam edebilmemiz için karşılaşman,yüzleşmen gerekenler var."
Yine kafamın içi soru işaretleriyle doldu fakat öncesinde düşünmek için kendime zaman verdim ve sessizce onayladım.
Komutan bu halime güldü."Başlarda,Kılıçarslan'a benzediğini düşünürdüm,"başını iki yana salladı,"Fakat tıpkı beklediğim kişiye benziyorsun."
Beklediği kişiyi soracakken aklıma bir başka soru geldi."Komutan,"dedim sorgular bir sesle.Gözlerini ateşten bana çevirdi."İkinci kehanet hakkında bir bilginiz var mı?"
Kaşlarını çattı."Bunu sana Netan mı söyledi?"
Başımı olumlu anlamda salladım."Düşündüğün kadar önemli değil,çünkü bu topraklar üzerinde varlığı hariç kimse neyden bahsettiğini bilmiyor."
"Nasıl yani?"
"İçinde bulunduğun kehanet gibi bir kehanet değil Tomris.Yalnızca söylentiler var.Var oluşu yüksek ihtimal de olsa içeriği farklı ve” “durdu bir süre derin bir nefes alıp devam etti ,”Derler ki ikinci kehanet ya sonu ya da sonsuzluğu gösterir,"tekrar ateşe çevirdi gözlerini,"Ya aşkı ya da ölümü verir."
"Öyleyse ikinci kehanet bu hikayenin sonundan bahsediyor."
Başını olumlu anlamda salladı.Ya ölüm,ya da aşk.İkisi arasında bir seçim yapamadım o an.Öyle ki bir an bu iki kelimenin benim çatışmam olacağını hissettim.
Komutan tekrar gözlerini bana çevirdi,"Ben küçükken pazarın birinde deli olarak bahsi geçen bir adam bana sonları belirleyenin akıl olmadığını,"işaret parmağıyla başını gösterdi ardından kalbini,"sonları belirleyenin her zmaman duyguları yöneten olduğunu söylerdi.Ve buna öyle bir inanırdı ki duyguların kehanetin dahi üzerine geçebileceğinden bahsederdi.”
Güldüm."Her zaman buna bu denli inanmak istemişimdir."
O da güldü."İnanması zor fakat yaşamaya devam ettikçe kalbi ile hisseden insanların her zaman,herkesten farklı bir yol çizdiğini fark edeceksin."
Başımı salladım.Bu sefer mektubun altındaki bir başka mektubu çıkardı gün yüzüne.Üzerinde mavi fırça darbeleri vardı.
Çoktandır aşina olduğum mavi fırça darbeleri.Gözlerimin içi parlarken mutlulukla gülümsedim.Komutan da gülümsedi,"İşte bu mektup da sana geldi."
Mutluluktan donakalmış gibiydim.Mektubu alamazken Komutan gülerek,"Al hadi Tomris.Gitmem gerekiyor."dedi.
Mektubu elime aldım ve hala onu izlerken korku doldu zihnime.Komutan kapıdan çıkmadan önce,"Ya içinde kötü bir şey varsa?"diye sordum.
Gülerek başını iki yana salladı."O mavi çizgilerin altından kötü bir şey çıkacağına hiçbir zaman inanmadım."dedi.
O çıkar çıkmaz mektup ile duvar kenarına oturdum.Ateş yüzüme yansıyordu bu sefer.
Ardından uzunca bir özlem ile araladım ve okumaya başladım.
"Biriciğim,kızım.Umarım bu mektubu okurken gerçekten kendini iyi hissedersin.Öyleki içimden bir ses buna ihtiyacın olduğunu söylüyor."
Gözümden akan yaşı sildim.
"Ve yine içimden gelen sese kulak vererek bu mektubu yazıyorum.Günkut'un mektubu göndermek için öncesinde mırın kırın edeceğine lakin sonrasında yollayacağına eminim.Hislerimden biri de bana son zamanlarda karar vermekte zorlandığını söylüyor.Sence doğru mu?Karar vermek beklemekten daha zor olabilir bazen.İşte bu yüzden bu mektup sana ışık olsun güzelim.Karar vermekte zorlanırsan ve belirsizlik üzerine gelirse o an kalbini dinle.Biliyorum şimdi içinden,'Okyanus anne kalbimi dinlersem savaşı kaybederiz aptal bir kız olurum!'diyorsun."
Güldüm ve yine hiç durmayan yaşlarımı sildim.
"Ağlıyorsun değil mi?Ağlayabilirsin,gülebilirsin,sevebilirsin.Savaşın içinde kendinde buna hak bulmuyorsun biliyorum.Ama en çok savaşanlar hak eder sevmeyi.Çünkü savaşmak her haliyle yorucuyken dinlenmek için bir liman ararlar.Kendine bir şeyleri hak gör artık.Hata yapabileceğine,sevebileceğine bazen aptal bile olabileceğine inan.Herşeyden önce, mükemmeliyetçiliğin, senin karakterin olduğunu biliyorum.Ama bir gün,birileri senden bu mükemmeliyetçiliği almaya çalışırsa ve bunu tüm iyi niyetiyle yaparsa ona izin ver.İnan bana okyanusta boğulmak kuralların içerisinde boğulmaktan iyidir.Fazla konuştum biliyorum.Eminim bizi merak ediyorsundur.Alderomin senin ardından sıkı denetim ilan etti.Adaya ticaretle, mallarla bile kimse girip çıkamıyor.Buradaki askerler bile kalıyor.Liman tamamen mühürlendi.Ada girişlerine ise duvarlar örülüyor.Fakat içeride,yani senin merak ettiğin kısımda,biz iyiyiz güzel bebeğim.Dayanamayacağım tek şeyin senin özlemin olduğunu bil bir tanem.Olduğun yerde mutlu ol ve beni her özlediğinde okyansu dinlemeyi unutma.Her zaman senin için bir şeyler mırıldanıyor olacağım.Seni çok seviyorum Tomris.Asla kendini yalnız,kaybolmuş hissetme.Ben her zaman buradayım."
Artık hıçkırarak ağlıyordum.Güntek'e tutunuyordum sıkıca.Dayanamıyordu kalbim hem mutluluğa hem hüzne.
En sonda ise tek bir cümle vardı.
"Seni seven,annen."
Dizlerimi kendime çektim ve başımı yasladım.Buna ihtiyacım vardı.Hiçbir şeye olmadığı kadar ihtiyacım vardı.Ve ben günlerin ardından nefes alıyordum.
**************
Kılıçarslan,Tomris gittiğinden beri ince detayına kadar temizlediği odasında yatağına sırtüstü uzanmış tavanı seyrediyordu.
Bir o yana bir bu yana dönüyordu fakat yine de uyku onu bulmuyordu.Derin bir off çekti.Neden aklı bu kadar odaklıydı.Oysaki o dağınık olmasına alışmıştı.Şimdi ise tek bir şey düşünüyordu.
Tek bir cümle dolanıyordu zihninde.
Tomris'e ,ona ne zaman Kaptan diyeceğini sormuştu.
Tomris ise,"Tomris sana gerçekten güvendiğinde Tomris sana gerçekten sırtını yaslayabileceğine inandığında,işte o zaman Kaptan olursun."demişti.
Ses tonu, bakışları hepsi dolanıyordu.Sadece bunu düşünebiliyordu Kılıçarslan.O kadar odaklanmıştı ki sevdiği okyanusun sesi dahi gelmiyordu.Yatakta oturur pozisyona geldi.
O hiçbir zaman birine güven vermeye çalışmamıştı ki.Buna ihtiyacı olmamıştı.Şimdi ne yapacaktı?
Kendi güvendiklerini düşündü.Ve gözlerinin önüne gelen ilk isim hemen karşısındaki rafta ona bakan çocuk Gündüz oldu.
"Kılıçarslan,aklın o kadar odaklı ki aklına Gündüz bile gelmedi."diyerek kendine kızdı.Yorganı attı.Hemen çıkacaktı fakat geri dönüp yatağını muntazam bir biçimde düzeltti.
"Henüz o kadar aklını yitirmemişsin."dedi yine kendi kendine.
Üzerinde bir şey yoktu.Sadece altında bir şort vardı.Rüzgar üzerine vursa bile umrunda olmadı.Normalde güverteye bu şekilde çıkmayı tercih etmezdi.
Kapıyı tıklar tıklamaz Gündüz,uykudan uyanıp kapıyı yavaşça araladı.Gözlerini ovuştururken Kılıçarslan'a tip tip baktı.
"İçeri almayacak mısın?"diye sordu Kılıçarslan.
Gündüz derin bir nefes aldı."Beni ne zaman azat edeceksin?"diye sordu.Kılıçarslan dev bir sırıtma ile başını olumsuz anlamda salladı.
"Hadi Gündüz,seni çatıda bekliyorum."dedi ve hızla ayrıldı.
Gündüz ise yeni fark ediyor gibi,"Kılıç çıplak olduğunun farkında mısın?"diye bağırdı.Kılıçarslan'ın umrunda dahi değildi.
Çatıya çıkıp ikisi de oturduğunda üşüdüğünü bile hissedemiyordu.
Kılıçarslan uzanmış yıldızları izliyordu bir süredir.Gündüz ise sabırla onu beklerken uykusu ağır basıt."Hadisene oğlum!"
Kılıçarslan oturur pozisyona geldi.Otuz iki diş sırıtırken bir anda ciddileşti.
"Gündüz?"
"Efendim kılıç."
"Gündüz."dedi bir kez daha.
"Efendim."
"Gündüz!"dedi coşkuyla Kılıçarslan.
"Adımı mı ezberliyorsun Kılıçarslan?"
Kılıç güldü.Başını olumsuz anlamda salladı ve yine ciddileşti.
Derin bir nefes aldı."Birinin güvenini nasıl kazanırsın?"
Gündüz bu ani soru karşısında başta bir cevap bulamadı."Nereden çıktı bu soru şimdi?"
"Tomris bana neden kaptan demiyormuş biliyor musun?"
Gündüz bu cümleyi bekliyordu.Gülümsedi."Neden demiyormuş?"
"Çünkü güvenmiyormuş."
Gündüz başını salladı."Haklı kız,çok dengesizsin, Tomris çok dengeli.Benim bile yıllarımı aldı."
Kılıçarslan yüzünü buruşturdu."Tamam lan dalga geçme.Nasıl kazanırım diyorum."
Gündüz bir süre düşündü."Ne dedi sana tam olarak?"
Kılıçarslan Tomris'in yaptığı gibi Gündüz'ün gözlerinin içine baktı,"Tomris sana gerçekten güvendiğinde,Tomris sana gerçekten sırtını yaslayabileceğine inandığında,işte o zaman Kaptan olursun."
Gündüz başta ciddi dururken Kılıçarslan ona daha çok yaklaştı."Kardeşim iyi hoş da niye bana yanaşıyorsun uzak dur."dedi.
Kılıçarslan yeni farkına vararak geriledi.
"Dalga geçmeyi bırak da cevap ver,ben kendimi bildim bileli sana güveniyorum."
"Çünkü büyük bir güven problemin yok ama onun var."
"Nasıl çözerim?"
Gündüz bıkkın bir nefes verdi."Ama sende hemen sonuç bekliyorsun."
"Ben aceleci bir insanım Gündüz."dedi Kılıçarslan.
Kısa bir sürenin ardından Gündüz içinden geleni söyledi."Birinin sana gerçekten güvenmesini kalpten istiyorsan,karşındaki zor da olsa sana güvenir.Çünkü aklın hissedemediğini kalpler hissedebilir Kılıç."dedi.
Kılıçarslan sessiz kalıp içinden cümleyi tekrarladı.Gündüz yanından ayrılırken yıldızları seyrediyordu.
Aklında ise tek bir soru vardı.
Tüm kalbiyle ona güvenmesini istiyor muydu?
*************
Naberrrr
biraz gecikti farkındayım ama çok fazla programım vardı
merak etmeyin yaza doğru hızlanıcaz ve yaz sonuna birinci kitap bitecek
bu bölümün özellikle son kısımlarını çok beğendim siz de beğendiniz mi?En sevdiğiniz sahne?En sevdiğiniz karakter?
Okyanus annenin mektubunda bir süre duvarı izleyip ağladım umaırm siz de ağlamışsınızdır ŞFŞFWFJEFWE.
Sorularınız varsa alabilirim lütfen sorun.
Öpüldünüz sizi çoook seviyorum ve bu kurguyu da öyleee.
İyiki varısnızz.23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramınız da kutlu olaaaa
"Zamanı sakın kaybetmeyin."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |