
Müzik:
Can ozan-Toprak Yağmura
Erol Evgin-İşte Öyle Bir Şey
Umay
Saçlarımız hazırdı.Elektrikler kesildiği için bir ara zaman kaybetmiştik.Yağmurun yağmaya başlaması da cabasıydı tabiki.
Mezuniyet bahçede olacaktı ve yağmurda nasıl olacağını düşünüyordum.Ama Selin yağmurda her şeyin daha romantik olacağını söyleyerek içimi rahatlatmıştı.
Ve yağmuru dert etmek bana iyi gelmişti.Hatta akşam nasıl görüneceğimi düşünmek de bana iyi gelmişti.Zaman arasında çökmüştüm.Kilo vermiştim ve betim benzim atmıştı.
Zeynep'in odasındaydık makyajlar burada yapılıyordu.Zaten bizim zamanımızda olduğu kadar gelişmiş malzemeler olmadığı için herkes elinde ne varsa ortaya dökmüş,tek bir odada toplanmıştı.
Düz saçlarım gerçekten moralimi yerine getirmişti.Dudağıma sürülen hafif renkli,birkaç malzemeyle oluşturulmuş ruj ve yanaklarımdaki pembe allık da iyi gelmişti.
Daha fazla yüzüme bir şeyler yapmak istemediğim için ayaklanıp odama ilerledim.Elbise için Eren'i bulmam gerekiyordu çünkü az kalmıştı.
Odaya girip kapıyı kapatır kapatmaz elime günlüğümü alacaktım ama yatağımın üzerindeki zümrüt yeşili elbise bu planımı ertelememi sağladı.
Ağzımdan küçük bir kahkaha çıkarken koşarak elbisenin yanına gittim.Önce havaya kaldırıp aynanın karşısına geçtim ve üzerime tuttum.
Gerçekten de ben seçsem bu kadar bana ait bir parça seçerdim.
Yatağa gözlerimi çevirdiğimde yere düşen bir zarf olduğunu fark ettim.Kaşlarımı çatarak aldım ve yatağıma oturup zarfı açtım.
Gözlerimin önüne gelen ilk şey bir not kağıdıydı.Açar açmaz bu not kağıdının kime ait olduğunu anladım.
Kısa zaman içerisinde çok zaman yaşarken bana beni veren sevgilim Umay’a.
Yine bilmediğimiz bir tarihin ortasındayken bu mektupta bu zaman ve tarih meselelerinden bahsetmeyeceğimden emin olabilirsin.
Çünkü inanıyorum ki sonunu bilmediğimiz sonda birbirimize ait bir parça bulamazsak dahi bu mektup sende kalacak.O zaman beni gerçekten güzel hatırlamanı isterim.
Açıkçası yazarken zorlanıyorum.Çünkü bu zamana kadar duygularımı açık açık konuşmak bana doğru gelmemişti.Ya da sevdiğim kadına mektup yazacak kadar duygulara ve anılara bağlanacağım da aklıma gelmemişti.Ama buradayım sevgilim.Ve ne güzel bir tesadüfki sende buradasın.
Öncesinde bir teşekkür ile başlamak istiyorum.
Bana,duvarların kırılabileceğini en karışık anlarda dahi kasvetli havanın dağılacağını gösterdiğin için teşekkür ederim.Ve en nihayetinde duygularımı göstermenin sonumu getirmeyeceğini gösterdiğin için de teşekkür ederim.
Umay,sen benim her zaman hatıramın en köşesinde var olacak o güzel şarkısın.
Sürekli tekrar eden cümlelere düşmek istemediğim için uzun uzun düşünerek yazıyorum.Çünkü biliyorsun zamanımız az ve bu zaman içerisinde sana en çoğunu vermek istiyorum güzelim.
Mektubun başında zamandan bahsetmeyecektim değil mi?Ama yapacak bir şey yok.Zaman bizim en güzel ya da en kötü gerçeğimiz.
Geçmişimde,zamanı suçladığım ve ona her an düşmanca yaklaştığım için özür diliyorum.Çünkü bana bozuk hali bile senin kadar doğru birinin veriyorsa gerçekten kötü bir olgu olamaz.
Ve en güzeli ne biliyor musun?Senin de böyle düşündüğüne o kadar eminim ki.İşte bu güven duygusu bana iyi geliyor.
Tüm bunların dışında sende sevdiğim ve beni çeken öyle farklı duygular varki.Mesela uyurken sürekli olarak bir saçını kulağının arkasına ittiriyorsun.Ya da insanlar karşında konuşurken onların konuştukları hakkında ne olursa olsun fikir üretip bazen aklına oldukça komik şeyler getiriyorsun.
Tam o sıralarda ne kadar belli etmediğini düşünsen de yüzünde küçük bir mimik oynuyor ve o mimiği her gördüğümde,'Acaba Umay şuan aklında ne kurdu?'diye sorarken buluyorum kendimi.
Bazen aklından geçenleri çok merake diyorum ve gözümü kapatıp açtığımda ne kadar çoğuna hakim olsam ve seni bilsem de bazı kendine özel düşünceleri bilmediğimi görüyorum.
İşte bu sende sevdiğim bir diğer özellik.Farklı bir kız değilsin.Hatta oldukça normalsin.Ama bu normalliğin bir şekilde sana alışmamı sağladı ve şimdi o normallikten nasıl kopacağımı,böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi durumunda ne yapacağımı düşünüyorum.
Gülerken gözümden düşen bir damla yaşı sildim.Yaşların ardı arkası kesilmezken Eren'in ne zamandır bu kadar konuştuğunu düşünüyordum.
Tekrar mektuba döndüm.
Çok uzattım öyle değil mi?'Eren,sen ne zamandan beri bu kadar konuşuyorsun demek ki dilin varmış.' dediğini duyar gibiyim.
Yine güldüm.Beni bu kadar bilmesi artık değişik gelmiyordu.
Tamam daha fazla konuşmayacağım söz.Zarfın içerisinde sana ait bir şey daha var.Emin ol elimde imkan yokken ve hayal gücü bu kadar kıt bir adamken hayatımda çizdiğim en güzel resmi senin için çizdim sevgilim.
Hala kendime inanamıyorum ama sen bana inan tamam mı?Çünkü senin inancın bu karamsar adamı bile, gelecek hakkında hayaller kuran bir adama dönüştürdü.
Zarfın içerisindeki bir diğer şeyi gördüğünde gözlerinin nasıl parlayacağını ve gülümserken sol gözünden akacak göz yaşını görmek isterdim.Ama biliyorsun bu bir sürpriz.
Seni seviyorum sevgilim.Ve artık kendimi zaman arasında bulduğum için hiç üzgün değilim.
Çünkü bu belki de bize ait tek zamandı ve burada olmamız gerekirdi.
İyiki varsın Umay.İyiki seni tanıdım.Sonucu ve başı belli olmasa da,güzel ya da kötü olsa da.
Seni seviyorum Umay.Ve sende biliyorsun,seni sevdiğim her an kendi içerisinde bir zaman arası oluşturdu ve sonsuza kadar devam etti.
Bu yüzden hiç bitmediğini bil.
Bizim zaman aramıza,bizim suçsuzluğumuza,sana,bana ve bizi birleştiren bozuk zamana.
Belki de sadece bir haftalığına tanıdığın hatta bir delilik yapıp sevdiğin sevgilin Eren.
Ve o saatten sonra hıçkırıklarıma engel olamadım.Gözyaşlarım sürekli silmeme rağmen akıp gitti.
Ayağa kalkıp hızla kapıyı kilitledim ve elimdeki zarf ile kapının önüne oturdum.
"Yemin ediyorum seni çok sevdim ve bize verilen zaman bir hafta bile olsa bir saniyesinden bile pişman değilim."
İçimde fırtınalar koptu.Hayatım boyunca akıtmadığım kadar gözyaşı akıttım.O kadar ağladım ki bir süre sonra yanaklarımdaki allık uçup gitmiş,yerini ağlamanın ardından kalan yanak kızarıklığı almıştı.
Derince nefes alıp titreyen ellerle zarfın içerisindeki bir diğer kağıdı aldım elime.İşte o an,onu kaybetmekten korktum.
Resimde kar yağıyordu.Böyle bir an yaşanmıştı elbette ama Eren içerisindeydi,dışından izlememişti.Dışından izlemediği halde bu kadar gerçek ve güzel çizebilmesi beni şaşkına uğratmıştı.
Bir damla gözyaşım resmin üzerine düştü ve korkuyla sildim.Resme bir şey olmamalıydı.
Bizim birbirimize ait bir fotoğrafımız bile yoktu.İşte bu yüzden resim hep benimle kalmalıydı.
Resmi göğsüme bastırdım.Ne kadar süre bilmiyorum ama bir süre ağladım.
Bulunduğum bu anda zaten süre de önemli değildi.
En sonunda yüzümü yıkamak için lavaboya gittim.Bütün makyajım gitmiş olabilirdi ama yanaklarım kızarmıştı ve zaten sade olan makyajımın gidişi beni üzmedi.
Odaya gidip elbiseyi üzerime geçirdim ve saçlarımı geriye doğru savurdum.Ayakkabılarımı giyinip çantayı aldım.
Bir not defteri ve zarfı koydum.Demir'in bana verdiği kolyeyi düzelttim.
Kolye Demir'i,resimde Eren'i hatırlatacaktı bana.Gülümsedim ve toparlanmaya çalıştım.
Kızların,birkaçı elbiselerini giymişti.Yağmur dinmişti yalnızca yerler ıslaktı.Hocalar ve okulun görevlileri alanı hazırlamış olmalıydı.
Bahçedeki halı sahaya masalar kurulmuştu.Ayrıca tellerin üzerinde kocaman mezuniyet hatırası yazan bir yazı asmışlardı.
Selin ve Burçin de elbiselerini giymek için odaya gelmişlerdi.Selin,"Umay,ağladın mı lan sen?"diye sordu.
Başımı olumlu anlamda salladım.Selin yanıma geldi,"Tamam benim kadar harika bir arkadaşla dört yıl geçirdin ayrılmak zor ama bu kadar harap etme kendini."derken eğleniyordu ama onunda gözlerinde bir duygu vardı.
Güldüm.Selin Hoca'yı kendi hayatımda da zaten görecektim.
Yanıma gelip sıkıca sarıldığında bunu beklemiyordum.Ardından Burçin de sarıldı.Bende sıkıca sarıldım.
Bu esnada Burçin,"Oha!"diye çıkıştı.Ne olduğunu anlayamadım."Ne o Burçin sarılınca ince belimin farkına mı vardın?"diye takıldım.Ama belliki takıldığı bu değildi.
Ayrılıp arkamı döndüğümde ise gerçekten muhteşem bir manzara ile karşı karşıyaydım.
Filiz,hayatımda gördüğüm en güzel elbiselerden birini giyinmişti ya da elbiseyi giyen o olduğu için bu kadar güzeldi.
Çok abartılı değildi.oldukça inceydi ve vücut hatlarını belli ediyordu.Toz pembeydi elbise.Saçları örülmüş ve ucuna da bir çiçek sıkıştırılmıştı.
Makyaja ihtiyacı yoktu çünkü zaten yanakları al al olmuştu.Oldukça büyük ve güzel gözleri ön plandaydı.
"Kızım bu ne hal!"
Filiz güldü,Selin'in tepkisine.
"Gerçekten muhteşem görünüyorsun."
"Teşekkür ederim Umay,sende öyle."
Bu esnada Selin ve Burçin geriledi ve ikimize baktılar.
Selin,"Az önce Umay'ın elbisesini nasıl fark edemedik Burçin!"diye bağırdı.
Burçin,"Sevilmek insanı güzelleştiriyor Selin.Umay'ın gözlerine ne kadar da yakışmış."dedi.
Selin kendini yatağın üzerine attı,"Ah ah keşke Tarık da şu an bana açılmış olsaydı."dedi.
Bu ismin aklıma gelen kişi ile bağlantısını düşündüm.Tarık.
Tarık Hoca.Fizik öğretmeni.Okuldaki bir dedikoduya göre Selin Hoca Tarık Hoca'yı seviyordu.
Ve bu dedikodunun gerçekliğini artık yalnızca ben bilebilirdim.
Burçin,"Kalk hazırlan yoksa şu pijamalarınla Tarık ,bırak sana açılmayı yanından geçmez."dedi.
Biz Filiz ile odadan çıktığımızda ikisi hazırlanmaya başladı.
İstemsizce Filiz'e duygu dolu gözlerle baktığımı fark ettim.O sıkışmış ruhtu.Ama en kötüsü bunu hatırlamamasıydı.Kim bilir hatırlayamadığı anılarda ne yaşamıştı.
Ona olan bakışlarımı fark etti.
"Güzel olmamış mıyım?"derken oldukça masumdu.Gülümsedim,"Çok güzelsin Kenan Hoca gibi bir sümüklüye nasıl baktın hala şaşkınım."dedim bir anlık avanaklıkla.
Yüzünü buruşturdu."Kenan Hoca,sümüklü?Umay Kenan sümüklü değil ya!"
Hızla toparlamaya çalıştım,"Yani şey,kafam karıştı.Yağız sümüklü,hoca derken de yani şey,"toparlayamamıştım.
Filiz gülereki"Anladım ben seni.Bakalım eren elbiseyi üzerinde görünce ne gibi bir tepki verecek.Onun heyecanından belli."
Başımı olumlu anlamda salladım.On beş dakika sonra tüm hazırlıkla bitmişti.
Aşağıdan erkeklerin yüksek sesle şarkı söylediği duyuluyordu.Hava,yeni yeni kararıyordu.
"Hadi çıkalım artık."
Bahçeye çıktığımızda herkes sevgilisine sarılıyordu.Halı sahaya geldiğimde gözlerime ilk çarpan da Kenan olmuştu.Hemen yanımdaki Filiz'e büyük bir hayranlıkla bakıyordu.
İkisinin bu saf aşkına gülümsedim.Tam üzülmeye vakit bulmuştum ki karşımda gördüğüm Demir bu üzüntümü engelledi.
Üzerinde, güzel,kahverenginin koyu tonlarında bir takım elbise vardı.Tam olarak bir salon beyefendisi gibi olmuştu.Kumral saçlarını arkaya doğru taramıştı.
Yanıma gelince gülümsedi."Çok güzel olmuşsunuz hanımefendi."dedi.
Kibarca gülümsemeye çalıştım.Kahkaha attı."Hiç kibarlık yapma vallaha Umay öyle hallerini biliyorum ki bana işlemiyor."
"Anın büyüsünü niye bozuyorsun gerizekalı!"
Gülerken durakladı,"Ne olursa olsun bugün son gün.Her şey dikkatimizi dağıtmak için,dikkatli ol.Son görevi buldum hatta benim için olan kısmı bitti,"derken karşımda bir çift koyu göz gördüm.
Eren üzerindeki siyah gömlek ve takım elbise ile oldukça nefes kesici görünüyordu.Yanıma gelip elini belime yerleştirdi.
Demir gülerek geriye çekildi.Uzaktan izlemeyi tercih etti,anımızı bölmedi.
Ben ise Eren'e odaklandım tekrar.Bir eli belimde bir eli yanağımdaydı artık.Ve usulca okşadı yanağımı.
İçli bir nefes aldı."Muhteşem görünüyorsun."
"Sende öyle."
Dudaklarıma yaklaştığında gözlerimi gözlerinden ayırmadım.
Bu esnada,"Çocuklar hepiniz oturun.Önce tören sonra eğlence!"diye bağıran müdürün sesi duyuldu.
Eren gerilerken,"Bir kez daha bölünürsek yeminle okulu ateşe veririm!"
Güldüm.Beraber bize ayrılan sandalyelere oturdum.Bütün on ikinci sınıflar yaklaşık seksen kişiydi.
Müdür kürsüye çıkmış,"Okulumuzun güzel ve saygın öğrencileri.Bu gün burada her öğrencinin başına gelen güzel bir zamanı kutlamak için toplandık."
Koca bir alkış koptu.
"Biliyorum hepiniz oldukça mutlusunuz.Hem önünüzdeki sınavı bitirdiniz hemde bu her gün lanetler okuyarak geldiğiniz okulun son günü."
Herkes gülmeye başladı.Kafamı sağa çevirdim.Demir,dikkatle müdürü dinliyordu.Soluma çevirdiğimde de beni büyük bir hayranlıkla izleyen Eren'i gördüm.
Kulağıma yaklaştı,"Normalde okula lanetler okurdum evet.Ama şu bir haftadır okul oldukça çekilir durumda."
Güldüm."Umarım en az yirmi yıldır okula gittiğinin farkındasındır."
"Büyüyü neden bozuyorsun Umay?”
Güldüm.
Müdür konuşmaya devam etti.
"Fazla tutmayacağım kanınız kaynıyor biliyorum.Gençsiniz tabi.Bu yüzden son olarak hayatınızın geri kalanında başarılar diliyorum.Bu günleri özleyeceğiniz zaman da Metin Hoca demişti dersiniz."
Gülerek kürsüden indi.Okulda sesi güzel olanların oluşturduğu bir gruptan bahsetmişlerdi.Hepsi sahneye çıktı.
Dönemin şartları gerçekten beni krize sokuyordu ama önemsemedim.
Yemekler yendikten ve hocalar konuşma yaptıktan sonra hepimiz cübbelerimizi giyindik.
Eren ve Demir tam yanımdaydı.Yanlarına eğilip,"Yani dedoşlar normalde benden yirmi yıl önce mezun olmanız gerekiyordu da işte."dedim.
Demir saçlarımı karıştırdı.
Sahnedeki çocuklar da inmişti.Öğretmenlerden biri çıkmış,"Çocuklar hep beraber sayıyoruz!"
"Üç."
"İki."
"Bir."
Ve hepimiz keplerimizi havaya attık.
Gökyüzüne çevirdim başımı.Yukarıdan kuşlar uçtu,gün batımının sarı ışıkları bana güzel şeyler hatırlattı.
Gülümsedim.
Öğretmenler bu merasimden sonra yavaş yavaş toparlanıp çıktılar.
Geriye öğrenciler kaldı.Sahneye çıkan ekip bir anda,Erol Evgin,İşte öyle bir şey söylemeye başladı.
Herkes kol kola girmiş eşlik ediyordu.Biz de onlara katılmıştık.Ardından yine aynı sanatçıdan,"Bir Tanem söyle Canım."çalmaya başladı.
Ve tüm çiftler birbirlerine soylemeye başladı.Biz de Erenle ne zaman olduğunu anlamadığım bir şekilde dans etmeye başladık.Tabii Demir tüm bunların dışında sessizce olanları izledi ve bir süre sonra ortadan kayboldu.
*******
Demir,tüm bu müzik seslerinin ardından göreve odaklanması gerektiğinin farkındaydı.
Fakat Umay ve Eren'i bölmek istemedi.
Belki de son kez birbirlerine olan bağlılıklarını yaşamalarını istedi.
Fakat daha fazla dayanamadı bu eğlenceye.Hayır,eğlendikleri için onları suçlamıyordu bazı insanlar acıları böyle gizlerdi.
Demir'in aklındaki kişi bambaşkaydı.Yasemin.
Sığınağa giderken nereye gititğini bilmiyordu aslında.Ve içeriye gidip koltuğa oturduğunda da ne yapacağını bilmiyordu.
Boşluktaydı sanki.Yasemin'i arayıp son görevi riske atmalı mıydı?Başını olumsuz anlamda sallayarak bu kısa an için gelen saçma fikri kovdu.
Dizini sinirle sallıyor ve kollarını önünde birleştirerek gerginliğine gerginlik katıyordu.
Ve bir anda kapıya çevirdiği gözleriyle beklediği gözler kesişti.
Yasemin'in açık kahve gözleri.
Öyle fırtınalar kopmuştu ki o gözlerinin içerisinde fırtınanın ardından gelen sessizlik hakim olmuştu artık.
Yasemin temkinli adımlarla yaklaştı.İyice zayıflamıştı ve yanakları çökmüştü.Kazınmış saçları da oldukça hasta görünene haline iyice hastalık katıyordu.
Ama Demir için öyle olmadığı belliydi.Çünkü gözleri parladı kızı görünce.
Hızla ayaklandı ve bir an bile düşünmeden sıkıca sarıldı yara dolu vücuduna."Öyle korktum ki."derken içli bir nefes verdi.
Yasemin zorlukla gülümsedi ve o da saırlıd."Bende korktum."dedi.
Demir geriye çekildi ve Yasemin'in gözünden akan bir damla yaşı sildi.
"Korkmanı gerektirecek bir şey yok artık."güven vermeye çalışıyordu.Yasemin için ise kendi için olan umutlar tamamen tükenmişti.Başını olumsuz anlamda salladı.
"Benim için zaman dolmuştur belki de Demir."
Demir şaşkına uğradı ama anladı.Yaşadıkları şey tarif edilemez bir acıydı.
Yasemin'in elini alıp kalbine götürdü."Senin için zaman dursaydı benim için de dururdu ve zaman hala akıyor Yasemin."
Yasemin,"Zaman akmıyor Demir.Biz zaman arasındayız."dedi.
Demir gülümseyerek başını olumsuz anlamda salladı."Zaman zaman arasında akmıyor olabilir ama benim kalbimde atıyor.Gerisi önemli değil."
"Benden hoşlanıyorsun değil mi?"
Demir hızla,"Aşığım sana."dedi.
Yasemin şaşırmadı.Buruk bir gülümseme sundu."Buna bile dayanacak kalbim yok.Ben 1980 yılında lise son sınıftaydım ve sen 2000 yılında.Belki de geri dönmeyeceğiz ve dönecek olsak bile benim için ışıklar çoktan sönmüş olabilir."
Demir tekrar göz yaşını sildi.
"Işıklar bizim için sönmeyecek Yasemin.En azından birbirimizi sevdiğimiz sürece."
"Sen beni sevmiyorsun Demir.İrem gitmişti ve sana bir yara bandı gerekiyordu o da bendim."
Demir gülerek geriledi.Yasemin şaşırırken,"Gerçekten bir yara bandı olduğunu mu düşünüyorsun?Ya da benim önceki aşkını kapatmak için başka bir kızı kullanacak kadar şerefsiz bir erkek olduğumu mu düşünüyorsun?"
Yasemin sessiz kaldı."Hayır Yasemin.Ne ben böyle bir adamım ne de sen yara bandı olabilecek bir kadınsın.Ben senden sonra anladım ki İrem'i hiç bir zaman sevmemişim.Yalnızca alışmışım ve evet haklısın benim için zordu.Ama o gitmeseydi gerçek duygularımı anlayamazdım ve her şey bu kadar bariz olmazdı."
Demir'in yanağını okşayan eline yasladı Yasemin yüzünü.
"Öyle olmasa bile biz farklı zamanların insanlarıyız Demir."dedi fısıltıyla.
Demir başını olumlu anlamda salladı."O halde bize ait bir zaman bırakalım buraya."dedi.
Gerileyerek bir şeyin üzerindeki örtüyü çekti.Yasemin,açığa çıkanın bir radyo olduğunu fark etti.
Demir bir kaç tuşa basarken çıkan cızırtılı sesler rahatsız etse de ardından duyduğu müzik ruhuna iyi geldi sanki.
Parçalanmış ruhuna sözlerini hiç bilmediği bir müzik iyi geldi.Ya da yalnızca melodiydi.
Demir gülümseyerek ynaına geldi.Ve kollarını Yasemin'in beline yerleştirdi.
Yasemin bir an için unutmak,ayak uydurmak istedi ve kollarını Demir'in boynuna doladı.
Yüzlerinin arasında bir kaç santim kalmıştı.
"Neden bu anı ben bu kadar çirkin bir haldeyken yaşıyoruz Demir?"
Demir kaşlarını çattı."Ben bir çirkinlik göremiyorum."derken yalan söylemiyordu.Elbette o da farkındaydı karşısındaki kızın çökmüş elmacık kemiklerinin,yara izlerinin ve kısacık saçlarının.Ama karşısına çıkan tertemiz yüzüne bakıyordu.
Demir,güzeli görmek isterse görebilirdi.Bu ona verilmiş belki de en güzel huydu.
Müzik onların bu anına eşlik etti.Hatta bir ara Yasemin gözlerini kapadı ve tüm bu olanların sıcak bir sahil kasabasında,ılık rüzgarın tenini okşarken gerçekleştiğini hayal etti.
Sanki gerçek gibiydi.Tekrar özgür olmak ve tekrar yaşadığını hissedebilmek de onun için çok uzaktı.
Demir,bir elini Yasemin'in yanağına getirdi ve tıpkı ılık bir rüzgar gibi okşadı.
"Beğendin mi bize ayrılan zamanı."
Yasemin olumlu anlamda başını salladı.
"Yer ve mekan fark etmez Yasemin.Yanımızda bizi anlayanlar olsun yeter."dedi.
Yasemin başını olumlu anlamda salladı.Artık yüzlerinin arasında bir kaç santim kalmıştı.
Ve Yasemin'in yorgun dudakları Demir'inkine yaslandı.
Farklı zamanlara ait iki insan daha.Bu hikayedeki bir çok insan farklı zamanlara aitti.Ama içlerinde en imkansızı da o ikisiydi.
Bir sıkışmış ruh ve bir büyü hatası.
Neyseki zaman arası onlara imkansızları vererek en başından beri aşılamaya çalıştığı umutsuzluğu kendi kırmıştı.
Dudakları bu uzun soluklanmadan ayrıldı ve Yasemin tekrar umut etti.Demir de onunla beraber rahat bir nefes aldı.
"Tekrar görüşeceğiz ve bu sefer ben seni içinde bulunduğun umutsuzluktan kurtarıcam Demir."
Demir gülümseyerek hayatının sonsuzuymuş gibi baktı Yasemin'e.
"Tekrar görüştüğümüzde ikimiz de umut dolu olucaz.Ama sen yine de beni kurtarabilirsin.Tabi böyle bir borcun yok çünkü beni en az elli sekiz kez kurtardın."
Yasemin gülerek düzeltti.
"Altmış iki kez."
Demir gülümsedi."Öyle diyorsan öyledir tabi."
İkisinin bu sıkışık zamanı da kendi içerisinde bir sonsuzluğa gömüldü.
Bır ışık olarak galakside yerini aldı.
***********
Umay
"Sende benim hatalarımdan birisin!"
Yüksek sesle eşlik ettiğim şarkı bana inanılmaz keyif veriyordu.Hatta zaman arasında olmasak sabaha kadar dans eder öyle giderdim.
Demir ortalarda yoktu.Eren ise bir süre sonra oturmuş bir şeyler içiyordu.Bir yandan da bana gülüyordu.
Kızlarla kol kola girmiş hiçbir şey yokmuş gibi şarkıya eşlik ediyordum.
Bir süre sonra herkes damat halayına kalktı.Bayılırdım.
Bir süre sonra zaten topuklular da çıkmıştı,saçım başım da dağılmış olmalıydı.Umursamadım.
Başka hangi zaman diliminde bir kız,öğretmenlerinin mezuniyetine katılıp onlarla halay teperki?
Halayın başına geçmiştim.Diğer başında da ne hikmetse Yağız vardı.Tanımıyordum etmiyordum ama beni aldatması hoş değildi.
Halay bittiğinde ise kısa bir ara vermeye karar vermiştik.Müzik grubu da aynı şekilde ara vermişti.
Masalara geçtiğimizde yanımda Selin ve Burçin vardı.Kenan ve Filiz ortalarda yoktu.
Ağzıma kocaman bir tatlı parçası attım.Bu esnada Selin'in yanına bir adam geldi.
Dağınık saçlar,kemerli burun,uzun boy ve gözlükler.Ama tanıdığımdan kırk yıl öncesi.
Bu Fizik Hocam Tarık'dı.Selin hızla saçını düzeltirken Tarık Hoca ona elini uzattı.
"Bütün yıl öylece beklememin sebebi bu anın unutulmaz olmasıydı.Ve emin ol buna değecek."dediğinde Selin'in gözleri parladı.
Burçin gülerek ikisine baktı ve el ele uzaklaştıklarını gördük.
"Birazdan herkes eşiyle dans edecek Umay.Gideyim de şu Mete'yi bulayım."
Burçin de yanımdan ayrıldığında güzel bir melodi çalmaya başladı.Ben ne olduğunu anlamadan bir el belime dolandı.
Kendimi ortada bulurken alkış sesleri duyuldu.Kaşımdaki Eren bana içten bir gülümsemeyle bakıyordu.Kulağıma eğilip,"Gerçeklerle uğraşmadan son kez dans etmeliyiz bence."
Başımı gülerek salladım.Bir anda dudağıma yapıştığında koca bir alkış koptu.Neyseki Hocalar buradan ayrılalı baya zaman oluyordu.
Birbirimizle öyle uyumluyduk ki hiç bilmediğimiz bir şarkıda bile aynı dansı edebiliyorduk.
Bizden sonra alana Kenan ve Filiz dahil oldu.Onları görünce de içim sıcacık oldu.
Yine bir tanem söyle canım çalmaya başladı.Bu sefer daha farklıydı sanki.Bizim içindi,bize ait.
Ve ortaya bir kaç çift daha geldi.Selin ve Tarık Hoca da geldi.Gecenin sonuna daha vardı belki de ama bizim için süre dolmuş olmalıydı.
Kafamı Eren'e çevirince gözlerinde gördüğüm yoğun sevgi içimdeki korkuyla harmanlandı.
"Eren,"dedim ve durakladım.
"Efendim güzelim."
"Seni sevdiğimi unutma olur mu?"
Gülümsedi ve aramızda bir kaç santim mesafe bıraktı.
"Emin ol Umay,imkanım olsa yalnızca sevgini değil benimle konuştuğun her bir cümleyi bile aklımda tutarım."
İçim sıcacık oldu.
"Demir nerede?"diye sordum.
Eren,"Danstan sonra ona bakmaya gideceğim."dedi.
Bu esnada biri omzuma dokundu."Eren izninle arkadaşımı dansa kaldırabilir miyim?"diye sordu Kenan.
Eren başta mimik oynatmadı.Sessiz duruşunu Kenan kabul olarak algıladı.
Gülümseyerek bana uzattığı ele tutundum.Eren de fırsattan istifade alandan ayrıldı.
"Nasıl gidiyor?"diye sordu Kenan,dostça.
"Olması gerektiği gibi,sizin?"
Gülümsedi."Her zaman diliminde olmasa da şimdi olması gerektiği gibi.
Gözlerim duyduğum cümleyle kocaman açıldı.Kenan kulağıma eğildi,"En başından beri yansıma değilim Umay."dedi.
Bir anda durakladım ve o da sessizce,"Sakın belli etme,bu gün dakika muhafızları yalnızca öğretmenler değil.Her yerdeler."dedi.
Nefesimi ve hızla çarpan kalbimi düzene sokmaya çalıştım.
"Bana doğruyu söylediğini nerden bilicem,dakika muhafızı olabilirsin."
Başını olumsuz anlamda salladı.Hızla bir soru yönelttim.
"En yakın arkadaşımın adı ne?"
"Neslihan."dedi hızla.
"Lise ikinci sınıftaki matematik notum."
"28."
O Kenan Hocaydı.İnanır inanmaz,"Hocam!"diye bir kelime çıktı ağzımdan.Hızla ağzımı kapattı.
"Büyük tepki vereceğini bildiğim için kalabalıkta söylüyorum.Bak Umay,sen kızlar tuvaletinden zaman arasına girerken bende öğretmenler odasındaki tuvaletteydim.Sonra bir şey oldu,aynada Filiz'in yansımasını gördüm."
"Yani siz,dördüncü büyü hatası mısınız?"
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Buraya gelmeyi kendim seçtim yanlışlıkla gelseydim büyü hatası olurdum."
"İyi ama kim zaman arasına sıkışmak ister ki?"
Derince nefes aldı."İçinde anlamlandıramadığın bir duyguya duyduğun özlem seni aşarsa istersin Umay.Bir anlaşma yaptım Filiz'i tekrar görebilmek için.Bu yüzden size açıklayamadım."
Şaşkınlığım kendimi aşmıştı.
"Peki şimdi neden söylüyorsunuz?"
Gülümsedi."Artık biliyorum.Bilmek acı veriyor ama inan bana hatırlayamadığın bir acıyı çekmek çok daha zor."
Sessiz kaldım.Ve sakin ses tonuyla devam etti.
"Söyleme sebebim ise seni uyarmak Umay.Son görev hepinizin benliğiyle alakalı.Zaman arası ile olan bağlantını bul.Ve Eren'i hazır olmadan yağmurdan uzak durması konusunda uyar."
Dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım ama o,"Hadi Umay daha fazla bekleme!"dedi.
Söylediği son cümleden sonra artık harekete geçmem gerektiğini anladım.
Ve beni büyüsü altına alan bu anın ,içerisinden koşarak çıktım.
Ayaklarıma değen su birikintileri etrafa sıçrarken Eren ortalarda yoktu.
*************
Eren
Ellerim ceplerimdeydi.Yüzümde ise anlamsız bir gülümseme vardı.
Bulunduğum durumda gülümsemek mümkün değildi belki de.Hatta benim için hiçbir durumda gülümsemek gerekli değildi.
Hatta hayatımda ilk defa sürenin geçmesi için acele etmiyordum.
Bulunduğumuz durumda zamanda geçmiyordu ya zaten.Yirmi yıldır on sekiz yaşındaydım.
Bunu düşünmek garipti.O zamanları yaşamak istediğimden değil de ne olduğunu bilmemekten canımı sıkıyordu bu durum.
Annem nerede ne yapıyordu acaba?
O hastane odasından çıkabilmiş miydi yoksa kötü bir şey mi olmuştu?
Kötü sona kendimi hazırlamıştım.Hatta Umay'ın bana öğrettiği gibi yapıyordum.
İyi tarafından bakıyordum.Belki de annemin ölümü kısa zaman için bana acı verecekti.Bu yüzden hayat kendimi hazırlamam için bana fırsat sunmuştu.
Kafamı iki yana salladım.
Bir kızın genç bir erkeğin hayatına girdiği ve erkeğin bir anda tamama erdiği hikayelere inanmazdım.
Çünkü birbirini tamamlayan taşlar var olmazdı.Herkes kendi şekline benzeyeni seçer ve onu törpülemeye çalışırken ömrünü geçirir gibi gelirdi.
Tabi eskisi için böyle düşünürdüm.
Şimdilerde benim gibi bir adamın bile törpülenmesine gerek olmadığını fark ediyorum.
Sığınağa yaklaştığımda yüzümdeki sırıtış hala yerli yerindeydi.
Neden zaman arasında olduğumu da sorgulamıyordum.Çünkü burada olmam gerekiyordu.
Gerekiyordu ama neden?Onca insan varken neden ben sevgiyi bu kadar kısa bir sürede hissedecektim?
Asla pişman değildim.On sekiz yılın bana vermediğini bir haftanın vermesi şanslı olduğumu gösterirdi.
Peki benim zaman arası ile ortak noktam neydi?
Niçin buradaydım?Bunu düşnürken durakladım.Başımı yere eğdiğimde karşıma çıkan su birikintisi kendimle göz göze gelmemi sağladı.
Siyaha yakın kahverengi gözler,dağınık saçlar oldukça soluk,beyaz bir ten.Hafif büyük dudaklar ve yine hafif kemerli bir burun.
Karşımdaki bendim.
Eren Türkdoğan.
Ama karşımdaki bende dikkatimi çeken fiziksel görüntüden çok farklı bir şeydi.Daha önce olmayan bir şey.
Aklım öncesinde kendimi gördüğüm aynalara ve yansımalara gitti.Hepsinde gözlerimde bir his vardı.
Ve Demir,bu hissin ne olduğunu söyleyene kadar anlamamıştım.
Zaman arasının ilk günlerinde bana yüzünü çevirmiş ve umutsuz cümlelerimi savuşturmak yerine tek bir cümle kurmuştu.
"Her şeye öyle öfkelisin ki umut ettiğin an kırılacağını düşünüyorsun.Ama bu öfken sadece canlılara değil.Evrene,zamana ve tüm bu büyük olgulara."
Haklıydı.Ben öfkeliydim.Zamana karşı öfkeliydim.Bu sefer gözlerimde öfke yoktu.Büyük bir kabullenme ve umut vardı.
Kendimi böyle görmek bana garip hissettirirken birikinti dalgalandı.Ve ben ona dikkatle bakarken beni bir anda içine çekti.
Korkmadım,heyecanlanmadım.
Çünkü birikintinin içerisine girerken son görevin bu olduğunu çoktan anlamıştım.
***************
22 Nisan 2002.
"Eren dur artık maç bitti,sen kazandın!"
Antrenörümün sesini duymamla soluklanmak için duruyordum.
Karşımdaki çocuk yerdeydi.Ulusal yarışma.İlk maç.
O gün hissettiğimi tekrar hissettim.Herşeyi uzaktan izliyor gibiydim.Heyecanlıydı on altı yaşındaki Eren.Öfkesini ve tüm o içine attığı hırsı dışarıya vurduğu tek yerdeydi.
Ve önemli bir maçtı.Kazanır kazanmaz da ilk bir kaç saniye durmamıştı zaten.
Yüzümden akan kanları silerken hakem elimi tutarak havaya kaldırdı ve koca bir alkış koptu.
Dişliğimi çıkararak gülümsedim.Ağzım yüzüm yamulmuştu ama mutlu görünüyordum.
Taki gözlerim tribünlere kayana kadar.Alkışlayan aileler vardı.Ama benimkiler yoktu.
Zaten olmayacaklarını biliyordum ve üzülmemek için umut etmemiştim.Gözlerimden o ışığı da hemen silip karartmıştım zaten.
Kimse,babamı burada görmek istediğimi ve göremediğim için üzüldüğümü anlamamalıydı.
Havlumu alıp soyunma odasına gittiğimde sessizdim.Takım arkadaşlarım beni tebrik ederken de onlara ufak bir gülümseme sunmuştum.
Zaten buradan çıkınca gidecek pek de bir evim yoktu.Pek de bir evinin olmaması demek içine girdiğinde evde hissetmediğin bir yere gidecek olmak demekti.
Yaralarıma pansuman yapıldı ve duş alıp üzerimi değiştirdim.Hızla bir ceket geçirip kapşonumu kafama örttüm.Çantamı alıp salondan çıkarken yine takım arkadaşlarımdan biri seslendi.
"Eren,yemeğe kalmayacak mısın?Bu kutlama senin oğlum!"
Yüzümü ona çevirip ters bir bakış attım.Benden yaşça küçüktü ve belki de bu tavrıma kırılmıştı ama o an için umrumda değildi.
Şimdi ise üzülüyordum.Neden insanlara bu kadar nefretle yaklaşıyordum ki?
Yürüyerek dönecektim.Her yerim ağrıyordu ama beni alacak birileri yoktu.Ya da taksiye binecek param.Aslında yoksul bir aileden gelmiyordum.
Ama kimseye maçım olduğunu söylememiş,para almamıştım.
Uzaktan izleyince fark etmiştim.Erkek çocuklarının kalbi kırılmaz veya ağlamazlar gibime gelmişti.Ama kırılan kalbimi hissettim.
Az önce yendiğim çocuk yanında bir kızla çıktı salondan.Yanındaki kız ilgiyle ona bakıyordu ve saçlarını düzeltiyordu.
Kaybetmişti,morali bozuktu.Kapının önünde beyaz bir araba ve önünde kadın ve erkek vardı.Çocuk yanlarına gidince anne ve babası olduğunu anladım.
Kadın oğluna sıkıca sarılırken çocuk ağlıyordu.Bu da garipti çünkü güçsüzlüğümü bu kadar göstermek beni her zaman savunmasız bırakmıştı.
Annesinden sonra babası ona dikkatlice sarıldı ve oğlunun sırtını sıvazladı.
Sadece baktım.Sessiz ve düşüncesiz.
Ardından yüzüne bakıp,"Üzülme oğlum.Şimdi gider bir yemek yeriz annen de yaralarına bakar.Kız arkadaşın da yanında olur aslanım."dedi.
Bir cam kırıldı sanki.Ya da kalbim o esnada o kadar hassaslaştı ki cama dönüştü ve tek bir cümleyle kırılıp gitti benden.
Kazanan hiçbir zaman ben olmamıştım.
Aksine hırsım yüzünden yaralanmış ve üzülmüştüm.Tek tutkumun bu olduğunu düşünerek buna sarılmıştım.
Ama o çocuğun yanında başkaları da vardı.Kalabalığın içerisinde yalnız olan o değildi.
Hayır bu bir kıskançlık değildi.Yalnızca farkına varmaktı.Hayat boyunca da böyle olacaktı.Kazandığımı düşünsem de kazanan ben olmayacaktım.
İlerleyip çıkışa yürüdüm.Babası beni fark etmiş olacak ki yanıma adımladı.Gülümseyerek elini uzattı"Tebrik ederim delikanlı."dedi.
Gülümsemeye çalıştım ama boğazımdaki yumru izin vermedi.
"Sağolun."diyebildim sadece.
Dostça omzumu sıvazladı."Bakma bizim oğlanın ağladığına,o da iyidir aslında ama senden iyi değil belli ki."dedi ve güldü.
Tekrar başımı salladım.
"Başarılarının devamını dilerim.Eminim herkes seninle gurur duyuyordur."diyerek yanımdan ayrıldı.
Kimse benimle gurur falan duymazdı.Eren neydi ki insanlar onu ve başarılarını düşünüp gurur duysun.
Yavaş adımlarla en yakın parka gittim.Hava çok soğuk değildi.
Bankın üzerine oturup kollarımı dizlerime yasladım ve yeri izledim.Gerçek tokat gibi çarpmıştı yüzüme.
Bu,yaşadığım tek kötü gün değildi bu yüzden çok net hatırlamıyordum.
Ama kendime kurduğum cümle dün gibi aklımdaydı.
"Ne bekliyordun ki?Senin nasıl bir beklentin olabilir Eren!"
Kendime bağırıyordum.
"Zaten biliyordun.Neden bildiğin gerçekler tekrar karşına çıkınca tekrar kırılıyorsun.Hiç umut etmeseydin tekrar kırılmazdın.Ben sana söylemiştim!"
Gözlerimden bir damla yaş aktı.
En sert olan bile ağlar.En yumuşak olan sinirlenir.Hayat her zaman beklenmedik olanlarla doldur.
Ağlamam şiddetlenip hıçkırıklarıma dönüştü.Ve ben kendimi mimiksiz izledim.
Yanına gitsem beni fark etmezdi belki de ama gidemedim.On altı yaşlarında genç bir erkeğin hayal kırıklığı yaşamasına seyirci kaldım.
Gidemezdim de zaten.Öyle bir cesaretim yoktu.
Bir kolumu gözlerime yaslamıştım.Hava kararmaya başlayınca kendimi zorla tutuyordum.Çantamdan çıkardığım suyu elime döküp yüzümü yıkıyordum.
Ve hiçbir şey olmamış gibi bir kaç kilometre uzaktaki evime yürüyordum.
Apartmana girip üçüncü kata çıktım ve kapıyı çaldım.Kapıyı annem açtı.
"Oğlum nerelerdesin sen,bu saat oldu baban da sinirlendi."
Sessiz kalıp gülümsedim."Hoca etüt verdi anne oradaydım."
İçeriye girince salonda oturan babamın sesi geldi,"Ne etüdüymüş bu gel anlat bakalım."
Yutkununca gözlerim anneminkine döndü.Bir şey yapamayacağını anlayınca salona gittim.
Koltuğa oturunca babam televizyonu kapattı.
"Ne etüdü bu Eren?"
"Önemli bir şey değil baba.Edebiyatım pek iyi değil biliyorsun,onun için."
Aslına bu yalana genelde inanırdı.Ama bu sefer farklı bir şey olduğu belliydi.
"Bu ne o zaman oğlum!"
Yükselen sesinin ardından kucağıma bir kaç kağıt fırlattı.Kağıtta,okulda yapılan etütler ve yoklamalar vardı.Aynı zamanda devamsızlığımdan ötürü verilmiş bir kağıt da vardı.
Sesim çıkmazken babam ayağa kalkıp önümde dikildi.Bende ayağa kalktım.
"Sen yalan söylemeye utanmıyor musun lan!"
Sessiz kaldım.
"Doğruyu söyle nereye gidiyorsun?Daha bu yaşta alkole mi başladın?"
O an sinirle,"Ben sen miyim de kendimi kaybedecek kadar içiyim!"diye yükseliyordum.Yüzüme yediğim tokatla yana savruluyorum tabii.
"Ne biçim konuşuyorsun lan,nerdeydin söyle!"
Yüzümü kaldırıyordum.Zaten yeterince darbe almıştı ve her yerim ağrıyordu.İçime gelen anlık dürtüyle her şeyi söylüyordum.
"Boksa gidiyorum baba.Sen liseye geçince bıraktığımı zannediyorsun ama bırakmadım.Bugün maçım vardı hatta,"hızla çantamdan madalyayı çıkarıyordum,"Bak,Ulusal yarışma kazandı oğlun."sinirle söylüyordum ama bir an için yumuşayıp tebrik edeceği ihtimali geliyordu aklıma.
Asla olmadı.
Koca bir kahkaha attı.
"Madalya aldın öyle mi?"
Aşağılayıcı ses tonu gururumu kırıyordu,annem olmasaydı anında evi terk ederdim.
"Sen kendinden bir şey olacağını mı zannediyorsun Eren?Sorunlusun oğlum sen.Daha iki kelime kurup benimle bile konuşamıyorsun,"o devam etmeden sözünü kestim.
"Seninle neden iki kelime konuşmuyorum hiç merak ettin mi peki?Konuşulacak keyifle sohbet edilecek bir baba olduğunu falan mı sanıyorsun sen?Sen,her yanına geleni korkutan şiddetle insanları yola getirip otorite kurabileceğini zanneden aciz bir adamsın baba."
Fazla yükselmiştim ve siniri hat safhaya çıkmıştı.
Gecenin ilerleyen dakikaları da aynı berbatlıkta geçiyordu.Bir süre dayak yiyor,ardından odama çekiliyordum.
Odam çok büyük değildi.Ama yatağım hemen camın yanındaydı.Gözlerimi kapatıp dilek diliyordum.
"Lütfen,zaman akıp gitsin ve bu zamanları hatırlamıyım.Kırıldığım her şey benim için güce dönüşsün."
Her şey o andan sonra oluyordu.Bir şeylere kızgın olduğumu biliyordum ama kırılma anımın o gün olduğunu bilmiyordum.
Gözlerime bir nefret duygusu doğuyordu.
En çok da zamana karşı.
Günler gözlerimin önünden geçti.Biri beni azarlarken halıyı izlemek,bağırış çağırışların son bulmasını beklemek.Kötü geçen günün bir türlü geçmemesi.
Bunları izlerken aklıma Demir ve Umay geldi.İkisinin zamana arası ile ortak noktaları.
Umay’ın kini tam olarak çözemesem de Demir'in ki belliydi.
O,her şeyi büyük bir olgunluk ve dostlukla karşılıyordu.Kimseyi ve hiçbir olguyu düşman bellemiyordu.Demir'i hemen anlamıştım çünkü ben onun zıttıydım.
Zaman her zaman düşmanımdı.
İşte bu yüzden zaman arasındaydım.Dengeyi kaybettiğimiz her düşünce için zaman arası bizi seçmişti.
Ve denge,bu işin sonunu getirecekti.Üstelik sonuna geldiğimizde bizim içimizdeki düşünceler de bir dengeye kavuşacaktı.
Kabul etmeliydim.Herkes için olmasa da zamana arası bize iyi gelmişti.
Herkes yaşaması gerektiğini yaşardı çünkü.
*********
Demir
Sığınaktan çıkar çıkmaz Eren'in su birikintisine girişine şahit olmuştum.
Onu bekleyecektim ama hava kararıyordu ve vaktimiz yoktu.Hızlıca Umay'a anlatmalıydım.Umay'ın yanından ne diye ayrıldığını bilmiyordum ama diğerleriyle dans ettiğini düşünerek mezuniyetin yapıldığı sahaya geldim.
Herkes buradaydı ama Umay burada değildi.Telaş yapmadan ilerledim.Çünkü etrafta dakika muhafızları vardı.
Hala gitmeyen hocaların hepsi dakika muhafızıydı.Bu çok barizdi.
Biraz yukarıda her şeyin düzgünce ilerleyip ilerlemediğini kontrol ediyorlardı.Bu,onlar için de son günlerden olmalıydı.
Büyü sona erecekti.Tabi onların düşüncesine göre.Bize göre büyü parçalanacaktı.
Yasemin'in hali içimdeki ateşi harladı.Konu sevdiklerim olunca yerinde durmayan öfkem de ortaya çıkmıştı.
Umay'ı ise hala bulamamıştım.Sığınağa gittiğini düşünerek bahçenin ortasına ilerledim.Bu esnada duvar kenarında soluklanan Eren'i gördüm.
Yanına gidince,"Umay nerede?Görevi öğrendim onun da yapması gerekiyor."dedi.
Başımı olumlu anlamda salladım."Senden önce birikintiye girdim ve zaman arası ile ortak noktamı buldum.Sende girdiğine göre geriye yalnızca Umay kaldı.Onu aradım ama bulamadım."
Eren endişeyle,"Ne demek bulamadın?En son balo alanındaydı."dedi.
"Onu daha erken uyarmalıydım."diyen bir ses duydum.Kafmı çevirdiğimde Kenan'ın orada olduğunu fark ettim.
Bozuntuya vermeyip ona çaktırmamaya çalıştık ama düşünceli bir şekilde bize bakıyordu.
Yanımıza gelip duvara yaslandı ve kollarını önünde birleştirdi.Ardından bir elini bize uzattı,"Kenan Çelik.Umay'ın matematik öğretmeniyim ve evet en başından beri yansıma değilim."
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Eren,cebindeki toza uzandı.Hızla çıkarıp üzerine fırlattı.Kenan ona ciddi misin,der gibi bakarken Eren'i geriye çektim.
"Ne diyorsun sen Kenan?"
Derince nefes alıp gülümsedi."Büyü hatası değilim beyler.Yalnızca bana bir seçim hakkı sunuldu ve kabul ettim."
"Nasıl bir seçim hakkı?"
"Umay,kızlar tuvaletinden zaman arasına geçerken bende üst kattaki öğretmen tuvaletindeydim.Bana bir anlaşma sunuldu ve Filiz'i bir hafta için de olsa tekrar görmek için kabul ettim."
Eren gözlerini kıstı,"Kim niye zaman arasına sıkışmayı seçer ki?"
Kenan gülümsedi."Beni en iyi sen anlarsın delikanlı.Eğer sevdiğin bir zaman arasında ise dışarıda olmak pek de iyi değildir."
Esas konuya geldim."Sonuç olarak Umay nerede?"
"Ona acele etmesini ve oyalanmaması gerektiğini söyledim.Eren'i bulmak için koşuyordu.Sen sığınaktan çıkmadan bir süre önce de bir muhafız onu aldı."
Eren öfkeyle,"Sadece İzledin mi?"diyerek üzerine yürüdü.
Kenan,"Hiçbir şey yapamam.Yapsam da işe yaramaz.Sadece Filiz'i görebiliyorum.Son gün olduğu için öğrendiniz."dedi.
Hepimiz sessiz kalırken Kenan son bir cümle kurdu.
"Onu alan bir dakika muhafızı değild.Yüzü ve bedeni de çirkin değildi zaten,senin ihanet ettiğini öğrenmeden önce sevdiğin kızdı."
Eren ile göz göze geldik ve ikimiz aynı anda,"İrem."dedik.
***************
Naberrr.
Finale son iki bölümm.
Bu bölümden sponra biraz bekletebilirim canlar sınav haftası biter bitmez de son iki bölümü hızla yollarım.
Duygulanıyor musunuz?
Bu arada tik tokta bir okur grubumuz var bilmeyenleriniz bana ulaşabilir,hesap,elvora_books.
Ha birde yine söylüyorum sosyal medyada paylaşım yapınnn.
bu kurgudan sonra kayıp zamanlar gemisi ile yolumuza devam edicez.Ona da baslayabilirisnizz zaten fantastik seversiniz siz.
Çook öpüyprum hepinizi ballar kendinize iyi bakın yorum ve oyları unutmayınn.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |