Bir yaz aşkı… Eftal ve Anıl’ın aşkını

Bir peri ve bir atın imkansız aşkı, yüzyıllardır süren bir lanetin gölgesinde yeşerir. İki farklı dünyadan gelen bu iki kalbin, kaderlerini değiştirecek bir maceraya atılmasıyla, aşkın her engeli aşabileceğini göreceğiz.

Elgrayli varisi Prenses Lila, geçmişinden kaçmak için saçlarını, kimliğini ve kaderini gizleyerek Kraliyet Akademisi’ne adım atar. Ancak yeni başlangıçlar, eski sırları gömmeye yetmez. Yedi krallığın varisleri arasında yapılan eş seçiminde, kader onu buz gibi bir prensle — Raivalian’ın gölgeli varisi Prens Damian’la — karşı karşıya getirir. Güç, ihanet ve gizemle örülü bu okulda, her bakış bir tehdit, her dostluk bir sınav, her sır bir savaştır. Peki ya en büyük sır... Lila’nın kendisi midir? "Tahtlar kaderle değil, cesaretle kazanılır."

Zarafet Okulu’na Hoş Geldin… Dünya üzerindeki en seçkin okulda, yalnızca kaderin özel bir şekilde işaretlediği öğrenciler eğitim alabilir. Ama burası sıradan bir okul değil. Burası, dört ana elementin gücünü keşfetmeye, onları ustalıkla kullanmaya adanmış gizemli bir akademi: Zarafet Okulu. Yüzyıllardır dış dünyadan saklanan bu ihtişamlı yapı, yalnızca içindeki öğrenciler için değil, tüm dünyanın kaderi için de hayati bir rol oynuyor. Ateşin dans ettiği, suyun fısıldadığı, toprağın nefes aldığı ve havanın şarkılar söylediği bu büyülü mekânda, genç yetenekler elementlerin dilini öğrenirken, kendi içlerindeki gücü de keşfetmek zorundalar. Ancak bu yıl, okulun duvarları arasında sıradışı bir hareketlilik var. Öğrenciler arasında fısıldanan uğursuz kehanet, eski bir tehdidin yeniden uyanmakta olduğunu söylüyor. Gücün dengesini korumak için eğitilen gençlerin arasından biri, ya bu düzeni sonsuza kadar sarsacak ya da dünyanın kaderini değiştirecek. Yeni öğrencilerden biri—belki de sen—okula ilk adımını attığında, hangi elementin seni çağıracağını biliyor musun? Ve daha da önemlisi… ona gerçekten hazır mısın?

“Bazen en derin karanlık, insanın kendi içindedir.” Raiden geçmişinden kaçtı. Yıllarca sustu, görmezden geldi. Ama zaman, unutanları asla affetmez. Eski bir sandığın kilidi açıldığında, onunla birlikte gömülen sırlar da birer birer gün yüzüne çıkmaya başlar. Lysa’nın ölümü. Karanlık bir ittifak. Parçalanmış bir hafıza. Raiden şimdi geçmişin aynasında kendisiyle yüzleşmek zorunda. Bu sadece bir hesaplaşma değil. Bu, kim olduğunu hatırlama savaşı. İçindeki sesler susmuyor. Anılar, hayaletler gibi geri dönüyor. Ve her cevabın sonunda daha büyük bir soru beliriyor: “Eğer geçmişin seni yok etmişse, hâlâ kim olduğunu söyleyebilir misin?” Derin psikolojik çözümlemeler, ağır gerilim, karanlık sırlar ve yavaş yavaş açılan bir hafızayla örülü bu hikâye, okuyucuyu hem Raiden’ın zihnine hem de kendi gölgelerine doğru bir yolculuğa çıkaracak.

Zaman bir nehir değil, bir yankıdır. Ve bazı yankılar asla susmaz. Onlar bir zamanlar zamanın çocuklarıydı — Nira, Esren, Variel ve Arel. Geçmişin yaralarıyla, kayıpların izleriyle ve içlerinden sızan karanlıkla büyüdüler. Şimdi, geçmişin külleri içinden doğan yeni bir tehdit, onları hem birbirlerine hem kendilerine karşı sınava çekiyor. Yelra, ailesini ve her şeyini yitirmiş bir hayalet gibi döndü. Adaletin peşinde değil; intikamın kendisi oldu. Variel’i yok etmeye ant içmişken, onun karanlığıyla kendi içindeki boşluk arasında bir seçim yapmak zorunda. Fakat bu seçim yalnızca onu değil, bütün zaman çizgilerini sarsacak. Yüzleşilmeyen sırlar, yazılmamış kaderler ve yeniden alevlenen ihanetler arasında, birliğin sınandığı, güvenin paramparça olduğu bir savaş yaklaşıyor. Eski bağlar koparken yeni bir çağ başlıyor: Kurbanlar artık sessiz değil. Ve intikamın zamanı geldi. Geçmişin küllerinden yalnızca biri yükselecek: Affeden mi, yoksa yok eden mi?