22. Bölüm

🎀 21. BÖLÜM 🎀

Ebrar
ebrrqry

Selam gençler. Aslında bölümü çoktandır yazmıştım ama internetim bittiği için uygulamaya giremedim.

Fazla tutmayacağım canlar, İyi Okumalar!! 🐣🎀

~

✨💫✨

Parkta beklerken bir arabanın yaklaştığını fark ettim.

Karşıdaki marketten bir şeyler almıştım.

Babam bugün zorlada olsa kartını bana vermişti, banada bir kart çıkartacağını söylesede kabul etmemiştim.

Bu kartı bile almak istemediğim için beni bir süre azarlamış ve sonunda elime verip gitmişti evden.

Canım babam...

Yanımda biri belirirken başımı kaldırdım.

Gülümseyerek ayaklandım.

"Hoş geldin." dedim hızla.

"Hoş bulduk, çok bekletmedim değil mi?" derken sesi pişmanlık içinde doluydu.

"Yok bekletmedin, ben erken geldim."

Bir süre öyle sohbet ederken, çoktan bir kamelyaya oturmuştuk.

Hafif bir rüzgar vardı dışarda ama hava oldukça sıcaktı.

Poşetin içine koyduğum saklama kabını çıkartarak, kapağını açtım ve Pars'ın önüne koydum.

"Hadi ye." diyerek biraz daha önüne iteledim.

Beyenecekmi diye deli gibi beklerken keki eline alıp büyük bir ısırık aldı.

Bir süre çiğnedi.

Yüzüne heyecanla bakarken, gözlerini bana çevirdi.

"Olmuş mu?"

Yuttuğunu hissederken cevap vermemiş olması gülümseyen yüzümü bozmuştu.

Genelde mutfakta zaman geçirebilen ve el lezzeti olan bir insandım.

Çünkü bazen evde hizmetçi olmasına rağmen yemekleri bana yaptırırlardı. En ufak hatamda ya bir yere kilitlenirdim ya ellerime sıcak kaşıkla bastırırlardı. Aynı şekilde kollarımada.

Değişik bir şekilde ürperirken "Günce!" diye bir bağırtıyla yerimden sıçradım.

"İyimisin?"

Hızla başımı salladım.

"Çok güzel olmuş diyorum, ellerine sağlık." diyerek bir dilim daha ağzına tıkıştıran Pars, beni güldürmüştü.

Gülerek keki yemeye çalışıyordu.

O sanki koskoca bir adam değilde, 10 yaşında ki bir çocuk gibiydi.

Her ne kadar sert gibi dursada içindeki çocuğu görebiliyordum. Tıpkı benim gibi hisseden, çocukluğunu deliler gibi isteyen bir çocuk.

Gülümsedim bana bakarken.

O da incinmişmiydi benim gibi?

Bir annesi olmamıştı galiba, yada bir babası. O da mı sevilmemişti benim gibi?

Pars'ın haline bir daha gülerken çantamdan ıslak mendil çıkartarak uzattım.

Ağzının her yerine bulaştırmıştı kekin sosunu.

Ağzını temizledikten sonra birde ellerini silmesi için vermiştim bir tane daha.

Marketten aldığım poşeti elime alarak ayağa kalktım.

"Hadi beni salıncakta salla!" derken buldum kendimi.

Gerçekten bunu demiştim.

Ayağa kalkarak bileğimden tuttu ve beni salıncaklara yürütmeye başladı.

"Gerçekten sallayacak mısın?!"

"Evet" dedi ciddi bir şekilde.

Eline poşeti tutuşturarak zıplaya zıplaya salıncaklara geldim.

Pembe olana otururken kilidi önüme indirdim. Boyum kısa olduğu için ayaklarımın sadece parmak ucu yere değiyordu.

Çantamıda isterken çıkartıp onuda verdim.

Arkama geçip beni sallamaya başlarken gülmeye başladım.

"Daha hızlı Pars! Beni uçurr."

Ellerimle sıkı sıkı zincirleri tutarken ikinci sallanışımda olsa düşmekten korkuyordum.

Eteğim hafifte olsa uçuşurken şuan çok eğleniyordum.

Beni yinede fazla sallamayan Pars'a hafif kafamı döndüm.

"Daha hızlı salla."

"Olmaz" derken gözünün takıldığı yere baktım.

Bir grup genç dizlerime bakıyordu.

Eteğimi dahada düzelterek dizlerimi kapattım.

Hatta direk eteğimi bacağımın arasına sıkıştırmamla tamamiyle dizlerim kapanmıştı.

Kısa bir süre sonra salıncağın durmasıyla indim.

Hala o gençlere bakıyordu. Sinirlendiğini beliren alın damarlarından anlamıştım.

Bu ortamı dahada germek yerine onu elinden tutarak çekiştirdim.

"Hadi gidelim."

Onu arabaya doğru yöneltirken, zorunlu bir şekilde önüne dönerek yürümeye başladı.

Derin bir nefes alırken bakışlarım ellerimizi buldu. Sonra ona baktım. Oda ellerimize bakıyordu.

Elimi elinden çekerken önüme döndüm yutkunarak.

Allah'ım lütfen yanaklarım kızarmamış olsun.

İkimizde arabaya binerken arabayı çalıştırdı ve direksiyonu sıkarak gaza bastı...

 

Arabadan inmeden Pars'a baktım ve gülümsedim.

"Teşekkür ederim, bugün için."

Gözleri gülüşümü bulurken, tekrardan gözlerime baktı.

"Ben teşekkür ederim güzelim, kek içinde."

Gülümsemem artarken kemerimi çözdüm ve son kez gözlerimi Pars'a çevirdim.

"Görüşürüz" dedim.

Arabadan ineceğim sırada kolumdan tutmasıyla durdum ve ona döndüm.

"Bir daha buluşalım."

Başımı sallarken buldum kendimi.

Onunla her gün buluşsakta, sıkılmazdım.

"Olur."

Kolumu baş parmağıyla okşadığının farkında olmadığın fark ederken koluma baktım.

Hızla elini çekmesiyle arabadan inerek evin bahçesine girdim.

Arkamı dönerken hala burada olduğunu fark ettim. El salladım. Onu camdaki filmlerden dolayı göremiyordum ama sonuçta o beni görebilirdi.

Araba sesi gelirken daha arkama dönüp bakmadım.

Saat daha 5'e geliyordu.

Evde annem dışında kimse olmadığından emindim.

Bir anda kapı açılma sesi ve korumaların konuşma sesini duyarken hızla arkama döndüm.

"Kutay bey iyimisiniz?"

Ağzım şaşkınlıkla açılırken büyük bir kavgadan kaçtığı belli olan Kutay'ı inceledim.

Her yeri yara içindeyken yüzü gözü kan içindeydi.

Sinirle ilerlesede adım atamıyor olacak ki sendeledi.

Hızla giderek koluna girdim.

"Ben ilgilenirim." derken buldum kendimi korumalara.

Kutay iyicene bana yüklenirken onu yavaşça ilerletmeye başladım.

Bende zorlanıyordum ama kötü bir şey yaşadığının farkındaydım.

Kapıyı açan Ali abiye teşekkür ederek Kutay'ı sonunda eve soktum.

Ayakta durmakta zorlansada onu duvara yaslayarak ayakkabılarını çözdüm.

Hem onun hemde benim ayakkabımı çıkarırken onu merdivenlerden çıkaramayacağım için salona götürdüm.

Pis üsleriyle direk koltuğa yayılırken gözlerini kapattı. Ona bakarak başımı iki yana salladım.

Şu vicdanım olmasa asla ona yardım etmezdim. Umurumda bile olmazdı ama kalbime dinlettiremiyordum bu sesi.

Çantamı çıkartarak hızla merdivenlere yöneldim.

Evde annemde yoktu yada üst kattaydı.

"Anne!"

Nasıl olsa annem onunla ilgilenirdi. Bende böylece onunla ilgilenmemiş olurdum. Alper'in odasından elinde bezle çıkan Fatma abla bana gülümseyerek "Annen komşuya gitti kızım. Bir şeymi oldu?" dedi.

Ne demek yok!

Annem nasıl, bir dakka. Ah be şimdi Kutay'la ben mi ilgilenmek zorundayım!?

Hayaller ve gerçekler..

"Kutay yaralanmışta, odası nerde? Birde bana ilk yardım çantası lazım."

Bana odasını söylerken, şimdi evden çıkacağını ve onunla ilgilenemeyeceğini söyledi.

Teşekkür ederek Kutay'ın odasına ilerledim.

Üst kattaymış beyefendinin odası. Tamamiyle kendisi dizayn etmiş falan filan.

Haspam.

Kendimi bir anda başka bir yere ışınlanmış gibi hissederken gözlerimi kırpıştırdım.

Mavi ve siyah ağırlıklı olan bu oda gözlerimi kararttı.

"Şimdi belli oldu neden kalbinin bu kadar kara olduğu."

Benim kalbim bile bekle bekle kararırdı bu odada.

Dolabından onun için kıyafetler seçerken, dolabın üstünde duran ilk yardım çantasını almaya çalıştım.

Sandalye alarak üstüne çıktım ve ilk yardım çantasınıda alarak hızla odadan çıktım.

Hayat beni cidden sevmiyor abi.

Yok yani, neden sevmediğim bir insanla ilgilenmek zorundayım ki? Ne vardı sanki evde biri olsa.

Zorunda değilsin.

İşte sadece söylemek kolay be iç sesim. Yapması zor.

Sonunda salona gelirken hala aynı şekilde yatan Kutay'a yaklaştım.

Gözleri açık ama uzaklara dalmış gibiydi.

"Hadi kalk, biraz kendini zorlada üstünü değiştirelim."

Bir anda sıçrasa da bana baktı.

Ona göz devirip gözlerimi ayırırken kolundan tutarak onu kaldırdım.

Her yerinin ağrıdığına kanaat getirebilirdim.

Kan olan tişörtünü çıkarmak için elimi uzatırken kollarını sızlanarak kaldırması hoşuma gitmişti.

Aferin böyle ol.

Üstünü hızla çıkararak yeni getirdiğimi kollarından geçirdiğim sırada sırtındaki yaralara baktım.

"Dur sırtına pansuman yapalım."

İlk yardım çantasından gerekenleri alırken yanına oturdum. Sırtını bana dönerek öylece beklemeye başladı.

Yutkundum.

"Vurma baba!"

Yarasına tendürdiyotla birlikte hafif baskılar uygularken, diğer yaralarına baktım.

"Ben bir şey ya- ahhh!"

Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi aklımdan göndermeye çalıştım.

Sonunda bütün yaralarını temizlemiş ve yaralarını sarmıştım.

Aynı şeyi yüzüne de yaparken Kutay yorgunca tekrardan koltuğa uzandı. Çantamdan yanımda her zaman taşıdığım bir ağrı kesici çıkararak, masada duran şişeyi uzattım.

Kafasını kaldırıp ilacıda içerken tekrardan kendini koltuğa bıraktı.

"Başka bir şeye ihtiyacın var mı?" derken bir yandan da ilk yardım çantasını toplayarak tekli koltuğun üstüne koydum.

Tekrardan onun odasına çıkamazdım, kusura bakmasın.

"Teşekkür ederim"

Vay, insanda olabiliyormuş bu ya.

Eyvallah kirve.

Son kez ona bakıp arkamı döndüm.

"Özür dilerim Günce, her şey için özür dilerim."

Her ne kadar yüksek sesle söylesede onu görmezden gelerek merdivenlere yöneldim...

 

💫✨💫

oy ve yorumlarınızı bekliyorumm.

Bölüm : 23.02.2025 12:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...