33. Bölüm

🎀 32. BÖLÜM 🎀

Ebrar
ebrrqry

Gözlerime değen güneş ışığı ile gözlerimi aralamış, odamı topladıktan sonra pijamalarımla birlikte aşağıya inmiştim.

Yorgunca gözlerimi ovarak, uykulu bir şekilde kendimi koltuğa bıraktım. Dün eve geldikten sonra gece saat 3 e kadar çalışmıştım. Önce hocaların verdiği ödevleri yapmış, sonra her dersten kısa bir tekrar yaparak test çözmüştüm. Son 1 buçuk saatimi de deneme sınavına ayırmıştım. Fen derslerinden ufak sorunlarım olsada halledebileceğime inanıyordum.

"Günaydın şeker parem!"

Annemin sesi beni gülümsetirken ona döndüm. "Günaydın annecim," dedim. Benim aksime oldukça şık ve zarif giyinmişti. "Bu güzellik ne Ayla Sultan?"

Kocaman gülümseyerek bana öpücük attı. "Babanla bugün önemli bir iş yemeğimiz var, sonrada biraz başbaşa kalmaya karar verdik." dedi ve içeriye giren babama döndü. Gözlerindeki parıltı fark edilemeyecek gibi değildi. Gerçekten aşkları büyüktü.

Babam da anneme gülümsedi ve sonra onu kendine çekerek alnını öptü.

Gözlerimin önüne direk Pars gelirken gülümsemeden edemedim. Acaba bizde evli olsaydık...

Ne diyorum ya, daha çok var nasılsa.

Yavaşça ayağa kalkarak onları yalnız bıraktım ve mutfağa geçerek kendime atıştırmalık bir şeyler hazırladım. Bugün evde yalnız olacaktım galiba.

Sercan abim bugün babam şirkette olmayacağı için zamanını full şirkette geçirecekti. Hatta çoktan çıkmış bile olması gerekiyordu.

Alper abim yine her zamanki gibi hastalarıyla ilgileniyordu. Kutay abimin bugün boks maçı vardı, dünden beri ona hazırlandığı için eve bile gelmemişti.

Çınar ve Gökay ise arkadaşlarıyla buluşmaya gitmişti. Onlarda tüm gün boyunca yoktu.

Üzgünce tabağımdaki peynirle oynamaya başladım. Hafta sonu planlarımı hep evde çalışmak yada kütüphanede çalışmak olarak planlamıştım ama bu kadar yalnız olacağımı hiç hesaba katmamıştım.

"Günce, biz çıkıyoruz annecim!"

"Tamam!"

Kapı sesi gelirken gözlerimdeki yaşları daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım. Ağzıma küçük salkım domatesten bir tane atarken onu yiyemedim bile. Boğazım değişik bir şekilde düğümlenmişti.

Ağrıyan karnımı tutarken başımı masaya koyarak hıçkırarak ağlamaya devam ettim...

🎀

Derin bir nefes bırakırken test kitabını kapattım ve sandalyeden kalktım.

Saat akşam 5'e geliyordu ve hala kimse gelmemişti. Yani kimse beni merak etmemişti. Üstelik bir kişi bile beni arayıp sormamıştı. Tabiki Pars'ım ve kızlar hariç.

Yüzüme bir gülümseme inerken giyinme odasına doğru ilerledim.

Dün adet olduğumu öğrendiğinden beridirli deli gibi üstüme titriyor, hatta gece eve bile gelmek istemişti ama onu zor tutmuştum. Bugün ise beni 50 kez her dakka aramış nasıl olduğumu sormuştu. Şapşal eşeğim ya..

Hava bulutlu olduğu için biraz daha kalın giyinmeye karar verdim. Üstüme pembe yünlü bir kazak altıma ise siyah yünlü bir etek tercih etmiştim. Etek tabiki üstüme yapışıyordu ve uzundu. Ayak bileğimin biraz üstünde bitiyordu.

Saçlarımı ufak bir maşadan geçirerek aynı şekilde ufak ve sade bir makyaj yaptım. Pembe çoraplarımıda giyerek ayağıma toz pembe converse ayakkabımı geçirdim. Askılıktan da siyah püsküllü kalın montumu alarak aşağıya indim ve evden çıktım.

Madem kimse beni bir yere çağırmamıştı bende kendim çıkardım dışarı.

"Günce nereye gidiyorsun kızım?" diyen Osman amcaya baktım. "Biraz dışarda dolanacağım Osman amcam, kolay gelsin sana." diyeceği şeyi beklemeden kendimi bahçeden dışarı attım ve aceleyle koştura koştura mahallenin girişine geldim.

Beni bekleyen siyah arabaya gülümseyerek bakarak kapıyı açarak içine bindim.

"Hoş geldin güzelim."

Pars'a baktım gülümseyerek. "Hoş bulduk yakışıklı." Yanağından öpeceğim sırada yüzünü bana dönmesiyle dudağım dudağına değdi. Ufak bir buse kondurup geri çekildi.

Sinirle gülerek koluna vurdum ve koltuğa tam oturarak kemerimi taktım. "Nereye gidiyoruz?"

Havanın güneşli olması sıcak olduğu anlamına gelmiyordu. Şuanda da bulutlu olduğu için sanki kar yağmış gibi bir hava vardı etrafta. Çok soğuktu bu ara havalar. O yüzden kalın giyinmişti oda.

"Gidince görürsün prenses." Bana dönerek göz kırptı ve arabayı daha hızlı kullanmaya başladı. Omuz silkerek sabırlı bir şekilde nereye gideceğimizi bekledim...

Başımı Pars'ın omzuna koydum. Hava bulutlu olduğu için yıldızlar gözükmese de havayı aydınlatmaya çalışan bulutların arasındaki dolunayda gözlerimi gezdirdim.

"Beni buraya getirdiğin için çok teşekkür ederim sevgilim. Burası çok güzel."

Gülümsedim kocaman. Başımda bir öpücük hissederken eli omzumu buldu ve beni kendine daha da çok çekti. "Seninle her şey güzel bir tanem."

Güldüm ama telefonumun sesi yine ortamı bozdu.

Bir kez daha arayan Gökay'ın telefonunu meşgule atarak telefonu çantama koydum. Saat gece 9 olmuştu eve gelmiş olmalılarki hepsi en az iki kere beni aramıştı ama açmamıştım.

Pars ise beni önce lunaparka götürmüştü. Orda baya eğlenmiş hatta benim için bir peluş ayı bile kazanmıştı. Orta boy pembe renginde bir ayıydı bu. İsmini bile Pars koymuştum.

Hehehe.

Şimdi ise çatıda oturuyorduk.

"Bence telefonlarına cevap vermelisin Günce, seni çok merak etmişlerdir," diyen Pars'a baktım. Benim bakmamla hafifçe gülümsedi ve tuttuğu elimi sıktı. "Onlara böyle bir ceza vermemelisin." diye devam etti.

Omuz silktim. Beni merak etmek şimdimi akıllarına gelmişti, üstelik evde bunca saat tek başıma kalmışken.

"Hadi gidelim," dedi ben cevap vermeyince. Başımı salladım ve beni yavaşça kaldırdı. "Hava soğudu."

..

Eve gelmemiz 1 saat sürmüştü. Bahçeden içeri girmemle Devran abi ve Osman amca hızla yanıma geldi.

"Kızım sen nerede kaldın?," diyen Osman amcaya bakmamla hemen ardından konuşan Devran abiye döndüm. "Baban her yeri yıkıp döktü Günce, içerde abilerinde olmak üzere büyük bombalar seni bekliyor." demesiyle ona hafifçe gülümseyerek ikiside benim yüzümden azar işittiği için özür diledim ve kapıyı açarak eve girdim.

Ayakkabılarımı çıkartarak çantamı omzundan indirirken ayımıda diğer elimde tutarak içeriye geçtim yorgunca.

Konuşma sesleriyle olduğum yerde durdum. "Abi ya başına bir şey gelmişse?," diyen Gökay ile Alper abim hızla cevap vermişti. "Yok öyle bir şey, dolanmaya çıkmış işte gelir şimdi."

"Gelsin, soracağım ona ben!" diye kükreyen Sercan abim ile yutkunmadan edemedim.

Derin bir nefes alarak kapıdan içeriye girdim. Annem koltukta oturmuşken, Fatma abla onun tansiyonunu ölçüyordu. Kutay abim dışında herkes burdayken 3 abim birde ikizim olmak üzere hepsi ayakta volta atarken, babam öfkeli gözleriyle dalıp gitmişti.

"Kızım!" Annem ağlayarak ayağa kalktı ve koşarak bana sarıldı. Kollarım onun beline dolanırken bir süre sarılmıştık.

"Nerdesin sen?!"

Sercan abime döndüm. "Ben dışar gez-"

"Bize haber vermedenmi gezdin abim!"

Bağırması beni korkuturken bir adım geriledim. "Abi ben, yani siz beni evde te-"

"Bu telefon ne diye var, niye açmıyorsun lan sen telefonunu!?" telefonunu gözümün önünde sallayarak. Öyle bir kükrüyordu ki, beni döver diye deli gibi korkuyordum. Vücudum değişik bir titremenin içine girerken başımı eğdim.

"Senin yüzünden ne hale geldik farkındamısın!?"

"Abi sakin ol, korkutuyorsun Günce'yi." Diyen Alper abimin sesi kulaklarıma dolarken kolumla yaşlı olan gözlerimi sildim.

'Senin yüzünden'

"Bizi ne kadar endişelendirdiğinin, seni ne kadar merak ettiğimizin farkındamısın!?"

Sercan abim öfkeyle kafasını tutarak arkasını dönerken, babamın ani bir şekilde ayağa kalkması ve sinirle karşıma dikilmesi ben daha da çok korkuturken bir adım daha geriledim.

"Niye cevap vermedin telefonlarımıza?"

"Hepiniz bugün beni evde tek bırakıp bir yere gittiniz, Alper abim ve Sercan abim hariç. Bana bir kere sormadınız sende gelmek ister misin diye. Ben üzüldüm, bugün evde saatlerce yalnız kaldım. Bir kere bile arayıp sormadınız," gözlerimdeki yaşları silmeden babama baktım. "Ne kadar üzüldüm biliyormusunuz? Şimdi mi merak ettiniz beni?"

"Çocukça davranmayı bırak Günce!," diye bağıran babamla yerimden sıçradım. "Sen büyüdün, çocuk değilsin. Geldiğim hali görüyormusun?!"

Öfkesi dinmiyordu hiç birinin. Hıçkırdım, dudaklarım titredi. Göz yaşlarım yanaklarıma doğru yol çizdi.

Haklılardı, ben çocuk değildim. Sadece onlarla çocukluğumu yaşayabilirim sanmıştım işte. Çocukluk nedir tadabilirim sanmıştım ailemle. Amacım onları korkutmak değildi ki sonuçta, geldiğimde meraklı bile olsalar bana sarılıp özür dilemelerini beklemek benim aptallığımdı. Böyle olmaz sanmıştım.

Kırılmıştı kalbim yine. Sanki onu yerinden söküp almışlar ve ayaklarıyla ezip çiğnemişlerdi. Paramparça olmuştum. İçimdeki çocuk paramparça olmuştu.

Elimdeki ayıyı sıkarken, arkamı döndüm ve ağlayarak odadan koşarak çıktım.

"Günce!," Gökay bana seslensede durmadım. Merdivenlerden çıkarken "Onu üzdünüz, o sadece çocukluğunu bizle tatmak istiyor hala anlamıyormusun baba! Onu kırdığınız için sizden nefret ediyorum!." diyen Gökay ile ağlamam arttı.

Kendimi zar zor odama atarken, çantam elimden kayıp düştü.

Bütün direncimi söndürerek kapımı kilitledim ve sendeleyerek yatağıma doğru ilerledim. Gözlerimdeki yaşlar durmak bilmiyordu. Cenin pozisyonda yatarak ayıma sarıldım ve gözlerimi sıkıca kapattım.

Hep güzel şeyler düşünmüştüm. En azından bu zaman içinde hiç biri bana bu kadar bağırmamıştı. Sercan abimde babamda üstüme hep titrerken ne değişmişti şimdi? Merak ettiklerini daha güzel söyleyebilirlerdi mesela, tıpkı geçen gün okuldan döndüğüm gibi. Beni merak etmelerini, benim için endişe etmelerini anlıyordum ama bunu bağırarak çözmelerini anlamıyordum. Aptal bir kızın tekiydim işte ben. Hiç çocuk olmayı haketmedim çünkü.

Telefonumun sesi kulaklarıma dolarken açmak istemedim. Ayağa kalkacak gücü bile kendimde bulamıyordum zaten. Duymazdan gelerek gözlerimi daha sıktım ve son bir damla yaş daha düştü gözümden. Kendimi yorgunca uykuya teslim etmem uzun sürmemişti...

Aniden gözlerimi sıçrayarak açtım. Anlımdaki terlerimi silerek yataktan kalktım ve kendimi giyinme odasına attım. Üstüme rahat şeyler alırken yavaşça banyoya geçtim.

Kötü bir rüya görmüştüm. Ailemin aslında beni sevmediğini ve beni evden attıkları bir rüya. Korkutmuştu bu beni.

Karnımın ağrısı dinsin diye sıcak suda ufak bir duş alarak işlerimi hallettim ve giysilerimi giydim. Saçlarımı kurutmadan banyodan çıkarken yerdeki çantamı açarak telefonumu aldım ve çantamı masanın üzerine bıraktım.

Saat 02.30'tu. Bir sürü arama ve mesaj bildirimi telefonuma düşerken arayanlara baktım. Kızlar ve Pars beni çok kez aramıştı. Mesajlarda aynı şekildeyken telefonumu şarja takarak yatağımı açtım ve battaniyenin içine girdim.

Evim dediğim o yerde senelerce dayak yemiştim ben. Canım çok yanmıştı, hatalarımın hiç biri göz ardı edilmezdi orda. Yinede oraya evim demiştim ben, sığınacak hiç bir şeyim, hiç bir yerim yoktu çünkü. Sonra başka bir kızla karıştırıldığımı öğrendiğimde kaynar sular dökülmüştü başımdan aşağıya.

Gerçek annemi gördüğümde bana ne kadar çok benzediğini düşünmüştüm. Her kızın annesine benzediği gibi. Babama da benziyordum ama ben, yüzümdeki hatların çoğu babama benziyordu.

Keşke demiştim, keşke bebekkende, çocukken de onlarla olsaydım. Onlarla yaşamaya başladıktan sonra çocuk bile olsam beni çok sevebileceklerini fark etmiştim ben. Bana çocukluğumu yaşatacak kadar çok...Yaptığım hatanın farkındaydım, en azından haber verebilirdim ama işin ucunda bu kadar fazla kırabileceğimi hayal etmemiştim. Bana bu kadar kızacaklarını, hatta babamın bana öfkeyle bağırıp çocuk olmadığımı söyleyecek kadar ağır konuşabileceğini..

Gözümden akan yaşları silerek titrek bir nefes bıraktım ve başımı yastığa gömdüm. Bu sürede ayıma sarılırken kendimi uykuya teslim etmem uzun sürmedi...

 

Yatakta öylece, etrafa boş gözlerle bakarak uzanırken defalarca çalan kapım yine çaldı.

"Günce," ses yine anneme aitti. "Güzel kızım benim, hadi çık odandan bir tanem. Bak sana en sevdiğim börekten yaptım, sabah kahvaltısına da gelmedin annecim. Lütfen bir lokma bir şeyler ye, hasta olacaksın." sesi o kadar ağlak ve o kadar yorgun geliyordu ki.

Cevap vermedim yine. Vermek istedim ama veremedim.

Açtım ama yemek istemiyordum. Kızlar beni yine bugün ararken bir tek onlarla konuşmuştum. Ne kapının kilidini açmış ne de yataktan kalkmıştım. Gözlerim şişmiş, göz yaşlarım yanaklarımı bulduğu anda yanaklarım deli gibi sızlıyordu. Gözlüğümü çıkartmış, bulanık görmeme rağmen yaklaşık 3 saattir boş boş tavana bakıyordum.

Pars'a da ufak bir mesaj atmıştım. Evdekilerle aramın iyi olduğuna ona inandırmış ve iyi olduğumu söylemiştim. Benim yüzümden üzülmesini istemiyordum.

"Günce'm," bu sefer kulaklarıma Çınar abimin sesi doldu. "Güzelim, biraz konuşmak ister misin?"

Derin bir nefes bıraktım. O bana bağırmamıştı, hatta o bana öfkeyle bile bakmamıştı. Her ne kadar kapıyı açmak istesemde bunu yapamadım. Ona da cevap veremedim. "Güzelim, konuşmak istememeni anlıyorum. En azından kimseyle konuşmak istemiyorsan bile yemek ye, eziyet etme kendine."

"Yemek istemiyorum," dedim sesimin yüksek çıkmasını sağlayarak, en azından beni duymasını sağlamak için. "Aç değilim."

Bir şeyler söyledi ama onu duymazdan geldim. Kapımın ardındaki sesler kesilirken cama doğru döndüm ve battaniyemi boynuma kadar çektim. Yağmur yağıyordu, penceremede yağmur damlaları sıçrarken, bulanık gözlerimde pek bir şey belli olmadığı için sesini dinledim sadece.

Hava kararana kadar öylece arada yağıp duran yağmuru izlemiştim. Banyoya girmek için kalkarak gözlüklerimi taktım ve kendimi banyoya attım. İşlerimi hallettinden sonra bir süre yüzüme soğuk su çarpıp duruladım. Banyodan çıkmamla kapım çaldı ve Gökay'ın sesini işittim.

"Günce, seninle konuşmak istiyorum."

Gözlerim anında dolarken titrekçe elimi kapının kilidine attım ama elim orada durdu öylece.

"Günce lütfen, lütfen kardeşim aç kapıyı. Kalbinin ne kadar kırıldığını ve acıdığını biliyorum, hissediyorum ben. Benimde canım çok yanıyor. Lütfen güzelim, sana çok ihtiyacım var."

Ağladığını titreyen sesinden anlarken bende kendimi tutamayıp ağlamaya başlamıştım. Kilidi açmamla kapıyı açması bir oldu. Onu görmemle ağlamam artarken beni kendine çekerek kafamı göğsüne bastırması bir oldu. Başımda bir sürü öpücükler hissederken göz yaşlarım onun tişörtünü ıslattı.

"Seni çok seviyorum güzelim," dedi saçlarımı okşayarak. Kollarımı onun beline sardım. "Çok üzüldün biliyorum, çok kırdılar seni ama ben senin hep yanındayım tamam mı?"

Oda ağlıyordu, tıpkı benim gibi. Başımı salladım ve yavaşça başımı göğsünden çektim. Elleri yanaklarımı buldu ve gözümden akan yaşları sildi gözlüğümü çıkararak.

"Bende seni çok seviyorum Gökay." sesim titrerken söylemiştim bunu.

"Sen benimle çocukluğunu yaşa, bir daha kalbinin kırılmasına izin vermiycem. Nasıl davranmak istiyorsan bana öyle davran tamam mı? Ben sana abide olurum, babada olurum." Göz yaşları içerisinde gülümsedim ona. Parmak uçlarımda yükselerek onun yanağına koca bir öpücük kondurdum.

O da benim gözlerimden öperek iyicene göz yaşlarımı sildi ve gözlüğümü taktı.

"Hadi git elini yüzünü yıka ve sofraya inelim tamam mı? Ben yanında olucam senin, hem yemeğimizi yedikten sonra bilgisayarımda oyun oynarız."

İstemesemde mide bulantıma karşılık veremeyerek başımı salladım ve tekrardan banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayarak havluyla duruladım ve Gökay'ın elini tuttum.

Merdivenlerden indikten sonra istemsizce biraz onun arkasına geçtim ve yemek odasına girdik. Herkes masada otururken "Annecim!," diyen annemin sevinçli seslenişi kulaklarıma doldu. Mutlu olmuştu gerçekten.

Gözlerimi ona çevirdim ve burukça gülümsedim. Onun bir hatası yoktu, ondan özür dilemeliydim. Tabiki yalnız kaldığımızda.

Diğerlerine bakmadan masaya oturdum. Gökay'da yanımda otururken diğer yanımda Çınar abim vardı. Gökay tabağıma bir şeyler koyarak önüme koydu. Ona döndüm ve gülümsedim. Oda bana bakıp gülümsedikten sonra önüne döndü.

Elime çatalımı aldıktan sonra yemek yemeye başladım. Yemek boyunca ne ben nede diğerleri konuşmuştu.

 

💫✨💫

Aşklar biraz geç kaldım, internetim yoktu.

Yazım hatalarım varsa affola.

🎀🐣

Bölüm : 26.08.2025 14:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...