34. Bölüm

🎀 33. BÖLÜM 🎀

Ebrar
ebrrqry

Şiş gözlerim hala benimleyken birde morarıklar olmuştu. Göz altım çökmüş ve morarmıştı. Kapatmak için sabahtan beridirli sürmediğim şey kalmamıştı. Okula böyle gidemezdim, bu yüzden deli gibi makyaj yapmıştım. Dudaklarımds bembeyaz kalmasın diye hafif bir kırmızılık verdikten sonra çantamı alarak odamdan çıktım.

Gökay beni merdiven başında beklerken Kutay abimde merdivenlerden inerek bana gülümsedi.

"Günaydın bücürler!," demesiyle güldüm. Gökay ise somurtuyordu. "Ne bücürü Allah aşkına." demesiyle kıkırdadım.

"Abiş beni motorunla bıraksana," derken Sercan abim "Ben sizi götüreceğim." dedi.

Ona bakmayarak derin bir nefes bıraktım.

Dün geç bir saatte Kutay abi gelmişti. Annem her şeyi anlatmış olmalı ki benimle konuşmuştu oda. Hatta oda tıpkı Gökay gibi demişti bana. Ben senin abinim, bana çocuk olursun sen üzme o güzel kalbini demişti. Onunla geç barışmış bile olsam kocaman sarılmıştım. O benim abimdi işte..

"Biz yürüyeceğiz," dedi Gökay duygusuzca.

Ona baktım. Gerçekten o kadar duygusuz bakıyordu ki Sercan abime. Elimden tutarak beni merdivene doğru çekiştirdi.

"Ama abici-"

Gökay onu dinlemezden gelerek lafını böldü. "Marketten de yiyecek bir şeyler alalım ikizim."

İkimizde ayakkabılarımızı giydik. "Alalım yakışıklım."

Ben önce Gökay geriden evden çıkarken Gökay sert bir şekilde kapıyı çarpmayı unutmadı. Onun elini tutarak gülümsedim.

"Gökay, biz bugün 18 olduk." derken buldum kendimi. Daha yeni aklıma gelmişti. Bana bakıp gülümsedikten sonra önüne döndü. "Unutmuştum ben onu ya."

Benim unutmam zaten gayet normaldi ama onun unutmasını anlamamıştım. Ben hayatımda hiç doğum günü kutlamamıştım ki. Arkadaşlarım kutlar ben ise sadece izlerdim.

"Sence kutlarlar mı?" yüzüm düşmüş, gülüşüm solmuştu. "Kutlarlar, kutlamasalar bile biz kutlarız güzelim. Sen üzülme olur mu?" Anlıma öpücük koyup geri çekildi. Gülümsemem geri yerine gelirken başımı onun omzuna koyarken kollarımı onun koluna doladım.

Ona hediyesini çoktan almıştım. Görünce mutlu olacağına deliler gibi emindim...

Marketten çıktıktan sonra okula yetişmek için acele etmiştik. Zilin çalmasına neyseki 10 dakika vardı. Gökay kendi sınıfına çekilirken bende bugün ilk dersimiz kimya olduğu için kimya sınıfına çıkmıştım. Kapıyı açıp içeriye girerken hemen hemen herkesin sınıfta olduğunu fark ettim.

Üstüme önlük geçirip, eldivenleri alarak Aslı'nın yanına geçtim. "Günaydın şekerim!" dedi mutlulukla. Bende güldüm ve onun yanağına öpücük kondurdum. "Günaydın çikolatam."

Oda benim yanağımdan öperken Belinay'da içeriye girerek direk yanımıza geldi. "Kızlar ben bir şey duydum," dedi bana bakarak. Yüzü sıkıntılı duruyordu, Aslı'dan daha çok bana bakıyordu hatta. Hızla diğer kızlara dönerek "Tuana ve Çisem gelsenize." onlara eliyle gelin işareti yaptı aynı zamanda.

Anlamazca Belinay'a baktım. Bu kadar önemli duyduğu şey neydi acaba..

"Ne oldu Belinay?"

"Off, Günce galiba senin okulda olduğun o gece elektrikleri kesen kişi Rana."

Şaşkınlıkla ağzım açılırken Aslı bir anda "Ne! Yani bunu yapa-" böldü onu Belinay. "Bağırma, herkes bize bakıyor."

Yutkunarak etrafa baktım, bir kaç kişi bize bakıyordu gerçekten. "Nerede duydun?" dedim hafif bir şekilde. Bana bakarak "Gizem ve Pa -durdu bir süre yutkundu- şey Ceren." dedi ve derin bir nefes bıraktı. Bu ani değişimi beni şaşırtsada şuan başka bir şey düşünmekle meşguldüm.

"Tam olarak ne dediler?" diye sordu Tuana sinirle.

"Konuşmanın sonunu duydum sadece ben. Rana'nın bize o gece destek olması iyi oldu dedi. Üstelik galiba bu işin içinde Günce'nin geldiği ilk ona bulaşan Eda ve arkadaşlarıda var."

Bunu birinin yaptığını biliyordum ama Gizem'in böyle bir olaya gireceği aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bu kızın benle ne alıp veremediği vardı bir türlü çözememiştim. Hadi o gerizekalı Eda'yı geçmiştim. O kız Gökay'a aşıktı, bu deli gibi ortadaydı. Onu elde edebilmek için sevdiklerine zarar vererek onu Gökay'dan uzaklaştırıyordu.

Mesela Aslı'nın o kız tarafından Gökay'a yaklaşmaması konusunda tehdit edildiğine adım kadar emindim.

Zilin çalması düşüncelerimi bölerken kızlara döndüm. "Kimse, özellikle sen tuana, kimse bu konuyu açmayacak. Bunu duyduğun ve bizim bunları bildiğimiz birinin kulağına gitmemeli. Bir süre bekleyip gözetliyeceğiz ve daha dikkatli davranacağız ama sadece fark ettirmeden." Başımı sallayarak onlardan da onay almaya çalıştım. Hepsi başını sallarken Belinay'a baktım. Dudaklarını dişleyerek üzgünce bana bakıyordu. Sanki bana söylemek istediği bir şey varmışta, söyleyemiyormuş gibi.

Bir anda arkasını dönerek masasına döndü. Onda biraz daha gözlerim kalırken sonunda gözlerimi ayırdım.

Hoca içeriye girerken hepimiz ona döndük ve bize selam vererek masasına geçti. Kısa bir süre içinde yoklamayı almışken şuan ayakta bize bakıyordu.

"Sizinle bugün, benim ayarladığım şekilde tabiki, 2'şer grup kuracağım ve hepinize bir deney vereceğim. Bu sizin proje ödeviniz olacak, gruplaştığınız arkadaşınızla beraber yapacaksınız ve önüme geçerli belgelerle, kağıtlarla geleceksiniz. Üstelik bilgisayarda çıktı istemiyorum beyler ve bayanlar!" dedi ilk başta gözlerini Onur ve diğerlerinde gezdirdi sonra Ceren ve diğerlerine baktı.

Aslı yanımda hafifçe kıkırdarken ne oldu anlamında ona baktım. Kulağıma eğilerek "Genelde proje ödevlerini çıktı olarak getirip, internetten hazır bir şekilde getiriyorlar. O yüzden onlara hitaben konuştu." demesiyle bende gülümsedim. Tabi onca sayfa yazı yazmak zor olacaktı. En önemliside umarım takım arkadaşım Aslı olurdu.

Hoca hepimizi tahtaya alarak karşımıza geçti ve hepimizde teker teker göz gezdirdi.

"Ezgi ve Hakan, siz A grubu olacaksınız. Geçin şu masaya."

İkiside o sıraya geçerken hoca tekrardan bize döndü.

Bir süre grup ayarlama işleri yapılırken geriye sadece 6 kişi kalmıştık. Üstelik Aslı'yla az önce yollarımız ayrılmıştı. Hoca onunla Pelin'i seçmişti.

Geriye sadece ben, Gizem, Tuana , Ömer, Faruk ve Yekta kalmıştı. Şuan burda Gizem ve Yekta hariç herkesle olma kapasitem vardı yani.

"Gizem ve Faruk sizde bir grupsunuz."

"Ama hocam yaaa!" dedi ayaklarını yere vura vura ilerleyen Gizem. Hareketlerine göz devirdim. Salak..

"Çok konuşma kızım, geçin sıranıza."

Şuan Faruk'a o kadar çok üzülmüştüm ki. Allah sabır versin valla kanki yani. Geçmiş olsun.

Hoca tekrardan bizlere dönerken içimden dua ediyordum. Tuana ile olmak için. "Tuana ve ömer..."

Oflayarak önüme döndüm. Ya ben neden Yekta ile olmak zorundaydım. "Hocam Tuana ile ben ol-" lafım bölündü hoca tarafından. "Karışma kızım."

Ya abi ifade özgürlüğü diye bir şey var. Banane ben kabul etmiyorum ya. İstemedikçe niye bulurdu o şey insanı ya. Hocam al canımı kurtulayım daha iyiydi.

"Efe ve Günce, sizde bir gruptasınız."

Hocaya gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Siz söylemeseniz onunla olduğumu bilmiyordum zaten. Sağolun gerçekten Emrah hocam bu yaptığınızı asla unutmayacağım. Yazdım sizi kara listeme.

Memnuniyetsizce Yekta'ya baktım. Sırıtarak bana göz kırpmasıyla "Sabır." İçimden mırıldanarak ona yüzümü çevirdim.

Zoraki bende sıramıza geçerken "Benimle aynı takımla olmak hoşuna gitmedi galiba küçük hanım," dedi bana biraz daha yaklaşarak. "Oysaki seninle olduğum için çok mutlu olmuştum." dudağını büzerek.

Sinirle ona bakıp koluna vurdum. "Dön önüne," dedim sinirle. Gülerek "Dönmezsem ne olur?" demesiyle dişlerimi sıktım.

Kolumu kaldırarak dirseğimi ona gösterdim. "Bununla sana bir çakarım bir daha etrafa bile bakamazsın."

"Sende ne atar yaptın küçük hanım, boyun yeterse bekliyorum."

Daha fazla konuşmayarak önüme döndüm. Git gide gerilmeye başlamıştım çünkü. Neyse ki beni 2 kere kurtardığı için şuan ona bu kadar kaba davranamazdım. Üstelik evet, boyum dirseğimi yüzüne çakmam için oldukça kısaydı. Kendisi 1.90 dı nerdeyse. Ona bakarken kafamı fazla kaldırıyordum. Neyseki benim kadar bir de yerin altında vardı.

Hocanın konuşup, projelerimizi açıklamaya başlamasıyla hepimiz ona odaklandık...

Aceleyle lavabodan beni çıkartan Pelin anlam verememiştim. "Ya Pelin söyleyecekmisin artık ne olduğunu?"

"Gökay kavga ediyor sınıfta!"

"Ne?"

Aceleyle merdivenlere yöneldim. Bu sırada Pelin'in elinden kolumu kurtarmıştım. Merdivenlerden 2'şer 3'er çıkarken korkulu senaryolar aklımda dolanmaya başlamıştı. Allah'ım ne olur ona bişi olmamış olsun.

Aceleyle onların sınıfına dalarken sıraların yanında büyük bir topluluk ile karşılaştım. Korkuyla gözlerim dolarken "Gökay!" dedim.

"Günce!"

Gelen bağırtı sesi ile olduğum yerde durdum ve arkama döndüm. Şaşkınca Gökay'a bakarken, kafam karışmışcasına arkama döndüm.

Kalabalık dağılmış tanımadığım bir erkeğin ve Belinay'ın elinde pasta görmüştüm. Bir iki adım gerilerken gözüme Aslı ve diğerleri giriş yaptı, sonra aynı şekilde bizim sınıftaki erkekler.

Büyük bir gürültü koptu, konfetiler patlarken herkes bir ağızdan doğum günümüzü kutlamaya başladı.

Yanımda ki Gökay'a döndüm gülümseyerek. Oda şok olmuştu ama bana döndü ve gülümsedi. "Ya siz var ya..." Gökay hızla arkadaşıyla kucaklaşırken dolan gözlerimi kızlara çevirdim.

"Yaaa kızlarr!"

Koşarak hepsine toplu bir şekilde sarıldım. Belinay'da elindeki pastayı masaya koymuş ve gelerek sıkıca sarmalamıştı beni. "İyi ki doğdun Günce, seni iyi ki tanımışız!"

"Bende sizi iyi ki tanıdım, çok teşekkür ederim."

Gözümden bir kaç damla yaş akarken Fidan bana gülümseyerek göz yaşlarımı sildi. Arkama dönerek Gökay'a baktım. Oda gülümseyerek bana bakıyordu. Kollarını iki yana açmasıyla ona koşarak gidip sarıldım.

"İyi ki varsın güzel kızım."

"Sende iyi ki varsın prensim."

Bir süre daha böyle sarılırken onun arkadaşlarından da kutlu olsunu almıştım aynı şekilde o da benim arkadaşlarımdan almıştı.

"Ay yeter bu kadar duygusal ortam, artık pastalarımızı yiyebilirmiyiz!?"

Gökay'ın arkadaşına gülerek ikimizde başımızı salladık ve pastalara doğru yöneldik. Belinay benim pastamı kesmeden önce hep beraber bir fotoğraf çekmiştik. Üstelik pastamda pembe kelebekler vardı, üstünde de pembe elbisemle çekildiğim bir fotoğrafım vardı.

Hayatımda ilk defa doğum günüm kutlanıyordu ve ben ilk defa üstünde kendi fotoğrafım olan bir pasta görüyordum. Ben ilk defa kendi pastamın mumlarını üflemiştim ve ilk defa arkadaş ortamında fotoğraf çekilmiştim.

Belinay ilk önce bana büyük bir boy pasta kesmişti. Daha sonra isminin Deha olduğunu öğrendiğim çocuk doğum günümü tekrardan kutlayarak bana kola vermişti. Kendimi Gökay'ın yanında bulurken ikimizde sıraya oturmuş pastalarımızı yiyorduk.

"Çok mutluyum!" dedim heyecanla. Ağzındaki lokmayı çiğnerken önüme gelen saçımdan bir tutamını kulağımın arkasına koydu. "Sen mutluysan ben de mutluyum ikizim."

Ağzıma son lokmamı atarken ona gülümseyerek başımı omzuna koydum. Şuan daha ne isteyebilirdim ki?..

Bugün yine geç bir saate kadar voleybol maçı yapmış ve bol bol çalışmıştık. Okuldan çıkmadan Kutay abimi aramıştım beni alması için. Okul bahçesindende çıkacağım sırada "Günce!," sesi ile olduğum yerde durdum ve arkama döndüm. Yekta koşarak yanıma geldi, nefes nefese kalmıştı. Kaşlarımı çattım onun bu haline. "Ne kadar hızlısın kızım sen, yetişemeyeceğim diye korktum."

Anlamazca ona baktım. Tam konuşacaktım ki cebinden bir şey çıkardı ve bana uzattı. Elindeki hediye paketine baktım.

"Hediyeni orada veremedim, doğum günün kutlu olsun."

"Teşekkür ederim, gerek yoktu." dedim gülümseyerek. Elindeki hediyeyi aldım ve paketini açtım heyecanla. Ya bana hediye alan olmuştu tabiki ama hiç birini açmamış hepsini çantama koymuştum. Orada açma fırsatım olmamıştı. Evde bakacaktım hepsine.

İçinden küçük pembe bir kutu çıkmasıyla, kutuyu yavaşça açtım. Şaşkınca Yekta'ya baktım. Bana gülümseyerek "Aklıma bu geldi, ne sevdiğini bilmiyorum. Aklıma sen geldin buna bakınca." dedi. Çok güzel bir kolyeydi bu.

Ona baktım gülümseyerek. Sonuçta düşünüp kutlaması bile benim için değerliydi, hediyeye de gerek yoktu. Çünkü yaşadığım seneler boyunca hep bunu istemiştim. En azından birileri doğum günümü kutlasın..hediye derdinde değildim yani.

"Teşekkür ederim." Kolyeyi elime aldım ve kutuyu kapatarak çantama koydum. Kolyenin klipsini açıp boynuma takmak için kollarımı hafif kaldırmıştım ki, Yekta kolyeyi yavaşça elimden aldı. "Ben takayım." demesiyle başımı salladım ve saçlarımı toplayarak hafifçe arkama döndüm. Kolyeyi boynuma getirirken saçlarımı nazikçe çekti ve kolyenin altından aldı. Yutkundum dokunuşu ile. Parmak uçları enseme değerken vücudumu deli gibi kasmaya başladım.

Neden o bana her yaklaştığında ya da, bana dokunduğunda kendimi garip hissediyordum. Çabuk heyecanlanıyor, utanıyor ve kalbimin hızlı atmasına hakim olamıyordum. Tabiki ben tek bir kişiyi seviyordum oda benim hayatımın kahramanıydı. Ama neden ona karşı böyle hissetmiyordum? Sanki beni bir yandan itiyor ama bir yandan kendine çekiyordu Pars. Değişik bir duygu karmaşası içindeydim.

Üstelik Pars bugün doğum günümü de kutlamamıştı. Aramıştım da açmamıştı.

"Günce!," Aniden yerimden sıçrayarak arkama döndüm. Yekta kaşlarını endişeyle kaldırmış bana bakıyordu. "İyi misin?"

"Evet, iyiyim."

Kolyeme baktım. Ne kadarda güzel durmuştu. Gülümsedim. "Çok yakıştı," ona baktım. "Çok güzel, bayıldım." dedim hızla ona cevap olarak. Kolyeyi boynumda düzelttim.

İçinden fısıldayan Yekta'yı duymadım. "Aynı senin gibi."

"Bir şey mi dedin?"

"Evet çok güzel dedim."

Bir süre benimle kalmış daha sonra abim gelince yanımdan ayrılmıştı. Motorla gelmesi beni istemsizce gülümsetirken, hızla yanına ilerledim. Kaskını çıkartırken bu kadar karizmatik olmasına ıslık çaldım ve bana dönüp güldü. Hızla ona yaklaştım ve dudaklarımı yanağına bastırdım. "Karizmatik abim be!"

Kolunda ki benim pembe ve kulaklı olan kaskımı çıkarttı ve bana verdi. Kafama geçirdim ve vizörünü kapatmadan arkasına bindim. Dehşet bişeydi buna binmek, kesinlikle üniversiteye geçtiğimde bende kendime bir motor alacaktım.

Sürmeye başlamasıyla vizörü kapattım ve kollarımı onun beline doladım. Bir anda gaza basmasıyla ikimizde hafifçe öne eğildik. Kısa bir sürede eve gelmemizle motoru durdurdu.

İndim ve kaskımı çıkardım. Oda motordan inerek ayağını açtı ve kaskını çıkarttı. Ona uzattığım kaskıda alarak ikisinide korumaya verdi motorun anahtarıyla beraber. Büyük ihtimalle bagaja koyacaktı. Abimin koluna girerek gülümsedim ve beraber ilerlemeye başladık. Başımdan öptü ve kapıyı çaldı.

İçeri girerek ayakkabılarımı çıkardım ve kendimi salona attım. Bütün herkes Gökay hariç buradaydı. Annemin yanına giderek oturdum ve kolunun altına girdim.

"Nasılsın anniş?"

Saçlarımı sevdi ve güldü. "Kızımı gördüm çok daha iyi oldum annişinin kuzusu. Sen nasılsın, nasıl geçti bugün?" Ona bütün detayları anlatmış ve heyecanlı heyecanlı aldığım hediyelerden bahsetmiştim. Babam ve Sercan abime baktım. Evet onlara kırılmıştım ama barışmakta istiyordum. Tabiki babamın son sözleri oldukça yaralamıştı beni. İlk adımı atıp böyle davrandığım için onlardan özür dilemekten hemen geri çekiliyordum.

Çantamı aldım ve odama geçmek için kalktım. "Günce," diyen babama baktım. Oldukça çökmüş, hatta göz altları bile morarmıştı. "Biraz konuşabilir miyiz?"

Omuz silktim ve arkama döndüm. "İşim var sonra konuşabiliriz." dedim ve salondan çıktım. Odama geldim ve hızlı bir duşun ardından üstüme eşofman takımımı geçirdim.

Aslında babamla konuşabilirdim ama biraz daha farkına varsın istiyordum dediği şeylerin. Aynı şekilde Sercan abiminde.

Kapım çalarken çantamdan çıkardığım hediyelerden gözlerimi ayırdım. "Birtanem gelebilirmiyim?"

Gülümsedim. "Gelebilirsin abi."

Kapıyı açıp ve bana gülümseyerek giren Alper abime baktım. Çok üzülüyordum ona. Sabah'ın erken saatlerinde işe gidiyor eve de çok geç bir saatte geliyordu. Yorgunluğu gözlerinden belli oluyordu. Ama bugün işe gitmemiş olmalı ki, oldukça dinç duruyordu önceki günlere göre.

"Hadi sinema odasına," anlamazca ona baktım. "Gökay'ı da çağır gel. Bugün bütün zamanımı size ayıracağım." dedi ve odadan gitti. Allah Allah, niye böyle oldu ki bir anda.

Hediyeleri yatağıma bırakarak odamdan çıkarak Gökay'ın odasına doğru ilerledim. Yarım açık olan kapısını çaldım ve içeriye girdim. Bilgisayarında oyun oynuyordu, kulaklığı takılıydı. Bir süre oynadığı oyuna baktım ve hala beni fark etmediği için kıkırdamadan edemedim. Kollarımı arkasından boynunda birleştirirken, yanağından öptüm kulaklığın izin verdiği kadar.

"Güzelim," dedi ve elimi öperek benden çekildi. "Bir şey mi oldu?" Kulaklığını çıkartmasıyla ona gülümsedim. "Alper abim sinema odasına çağırdı."

Anlamazca bana baktı. "Neden?"

"Ne bilim, sizinle vakit geçirmek falan istiyorum dedi."

Başını salladı ve oyundan çıkarak, kasayı kapattı. Omzuma elini koyarken ikimizde bodruma indik. Karanlık olduğu için biraz tırsmıştım ama neyseki yanımda Gökay vardı. Sinema odasına girmemizle bir anda başımızdan aşağıya bir şeyler uçuştu. Sıçrayarak Gökay'a yanaştım.

Sonra önümüzde mumlara baktım ve pastayı tutan Çınar abime. Gülümsemeden edemedim. Herkesin ağzından iyi ki doğdunuz yükselirken, Gökay'a baktım. O da benden farksız değildi. İkimizde el ele tutuşarak dileklerimizi tuttuk ve mumları üfledik. Lamba yanarken herkes bizi alkışladı. Gülmeden edemedim..Bu çok güzel bir duyguydu...

Filmin bitmesiyle hepimiz odadan çıktık. Tam odama çıkacağım sırada "Daha hediyelerinizi vermedik bücür." diyen Kutay abime bakıp göz devirdim. Bücür demekten vazgeçmeyecekti anlaşılan.

Annem bana koca bir poşette hediyemi uzatırken "Teşekkür ederim annecim." dedim. Hediyeyi almadan ona sarıldım ve ayrılıp hediyeyi aldım. Annem bu sefer Gökay'a döndü. Alper abim ve Çınar abimde bize hediyelerimizi verirken onlarada sarıldım ve hediyelerimi aldım. Kutay abim elimdeki poşetleri alıp kenara koydu ve bana gülümseyerek baktı. "Benim hediyem dışarıda seni bekliyor."

Kaşlarımı kaldırdım. Dışarı mı?

Beni çekiştirerek dışarı çıkardı ve arka bahçeye doğru geçti. Üstü bezle örtülmüş büyük dikdörtgen kutuya baktım. Pembe bezin üstü kurdeleliydi.

Şuan merak ediyordum bu kadar büyük bir kutunun içinden ne çıkabilir ki? Hızla arkama baktım, hepsi bana gözünü kırptı ve açmamı söylediler. Yavaşça önce kurdeleyi çözdüm ve yere koydum. Bezi üstünden zar zor çekerek, kutuyu gövdeme sığdırmaya çalıştım ama olmadı. Alper abim gülerek yanıma geldi ve kutuyu kaldırmamda yardımcı oldu.

Gözlerim sonuna kadar açılırken eş zamanlı ağzımda açıldı. Gözlerim dolarken ağzımı ellerimle kapattım. Kalbim heyecanla atmaya başlarken gözümden bir damla yaş düştü.

"Şuan bunu aldım, sana sürmeyi öğreteceğim. Tamamiyle öğrendiğinde benimki gibi büyük bir şey alırız."

Arkama döndüm. "Yaa abiii!"

Gözümden akan yaşlarla ona doğru koştum ve boynuna kollarımı doladım. Beni sararken ağlamaya başladım.

"Çok teşekkür ederim." dedim sesim titrerken. "Rica ederim güzelim."

50 cc'lik bir motor almıştı bana. Rengi bile pembeydi. Çok istiyordum bir motorum olmasını, üstelik bugün söylemiştim kesinlikle kendime bir motor alacağımı.

Beni kendinden ayırarak gözlerimden öptü ve yanağımdaki yaşları sildi. Ondan ayrılarak arkama döndüm ve motora yaklaştım. Kolumla gözlerimi silerken elim korkakça motora dokundu. Arkadaki sepetine de dokundum. Kurdele vardı açma yerinde. Kahverengi oturağında ellerim gezerken bu sefer kollarına dokundum.

Mutlulukla Gökay'a baktım. O da bana gülümseyerek bakıyordu. Kutay abim benim bakışlarımla Gökay'a döndü. "Senin hediyende bu." Devran abi elindeki poşeti Gökay'a uzattı.

Gökay hediye paketini açarken içinden büyük kutuyu çıkardı. "Şaka yapıyorsun!"

Onun bu tepkisine herkes gülerken Kutay abim ona yaklaşarak omzunu tuttu ve sıktı. "Bozulmasına rağmen sırf bize yük olmamak için söylemediğini biliyorum. Seninkinin bir üst modelini aldım, güle güle kullan kardeşim."

Hızla abime sarılmasıyla bende koşarak yanlarına gittim ve abimin diğer tarafına sarıldım. Gökay benide sararken bende kolumu onun beline koydum. Abim ona PlayStation almıştı.

"Böyle sarılmaya devam ederseniz, sizi bekleyen başka hediyeleri unutacaksınız."

Abimden ayrılırken Gökay elindekini dikkatli bir şekilde Devran abiye geri uzattı ve odasına götürmesi için rica etti. Hepimiz tekrardan ön bahçeye dönerken iki tane büyük sarılmış siyah örtülere baktım.

Babam Gökay'la aramızda durdu. "Bu da benim hediyem."

Gökay'la birbirimize baktık ve aynı anda ilerledik. "Sağdaki Gökay'ın, soldaki Günce'nin." diyen Alper abimle, Gökay ile yer değiştirdik ve örtüyü çektik.

İkimizinde ağzı şaşkınca açılırken ilk tepkiyi veren Gökay olmuştu. "Bmw m5 mi bu!"

Çığlık atarak konuşması gülmeme sebep oldu. Araba markalarını pek bilmezdim. Genelde motorları daha çok severdim ben. Benimkide bmw ama tabi hangi model bilmiyordum. Hemen hemen aynı duruyordu Gökay'ın ki ile. Onunki siyah ve benimki yine pembeydi.

Babama döndüm. Bana baktı ve tam önüme geldi. Ellerimi tuttu ve hüzünle bana baktı. "Sana öyle şeyler dememeliydim, özür dilerim kızım. Sana bir şey oldu korkusu beni sarstı ve öfkeden gözüm döndü. Öfkeme yenik düşüp seni kırdığım için çok özür dilerim."

Gülümsemeden ona baktım. Ama ben kıyamazdım ki. "Haklısınız sizi merakta bırakmamam ve size haber vermem gerekirdi bende özür dilerim. Ama çok kırıldım. Tabiki seni bir şartla affederim." dedim şımarıkça.

Nasırlaşmış ve kalın ellerini yanaklarıma koyarak anlımdan öptü. "Şartında, her şeyinde başım gözüm üstüne. Yeterki affet."

"Yarın benimle kız gecesi yapacak, hafta sonu da benimle lunaparka gelmeni istiyorum!" dedim heyecanla. Kendimi yine tutamamıştım. Benimde genimde çocukluk vardı abi, ne yapayım.?

"Söz."

Gülümsedim ve ona sarıldım. "Çok teşekkür ederim, hediye için ve babam olduğun için." Saçlarımı okşayarak başımdan bol bol öptü. Sonra arkamda hareketlilik hissederken Gökay'ın kokusuyla bize yaklaştığını anladım. Oda benim arkamdan sarılırken mutlulukla gülümsedim. "Senide üzdüm oğlum, özür dilerim. Sen haklıydın, öyle dememeliydim."

"Günce affettiyse bende affettim."

Güldüm. Şapşik şey seni...

Gökay bir süre arabaya aşkla bakarken içine bile binmişti. Bende binmiştim, koltukları her şeyi jilatinliydi. Yeni olduğu belliydi yani. Ayrıca benim arabanın da m4 olduğunu öğrenmiştim. Mutluluğumuz babamın ikimizede ehliyet kartımızı uzatmasıyla ikiye katlanmıştı.. Sonunda arabalardan ayrılmışken Sercan abim bize bir bilgisayar odası kurmuştu. Artık benimde Gökay gibi oynayabileceğim bir bilgisayarım vardı. Hatta bu bilgisaylar Gökay'ın bilgisayarlarından daha üsttü. O da benden özür dilemişti. Babam gibi onada bir şart vermiştim.

Mutluyduk.

Hak ediyorsun bebek.

Teşekkür ederim şapşik iç ses.

Gece oldukça geç olmuştu. Hediyelerimin hepsini açmıştım. Gerçekten hepsi benim için değerliydi. Gökay bana hediyesini vermişti ama ben daha vermemiştim. Bana uzun zamandır istediğim kiko setinden almıştı. Kullanmaya bile kıyamazdım ki.

Hediyelerini alarak odamdan çıktım ve Gökay'ın odasına girdim. Onu yarı çıplak bir şekilde görmemle dudaklarımı yaladım. Beni fark etmesiyle gülümsedi. Sende kaslıymışın he, yakışıklı ikizim.

Yani ben abilerimede düştüğüm için şuan ona da düşmemi gayet normal buldu. Kendimce kıkırdarken "Aşık mı oldun?" dedi kaslarını göstererek. "Abin spora başladı."

Güldüm ama ona göz devirdim. Pabucumun abisi..

Bunu es geçerek ona elimdeki poşetleri uzattım. "Bu ne?" dedi poşetleri alarak. "Sana aldığım hediyeler." Bir tane hediye paketini çıkartarak açtı. İçinden çıkan imzalı Galatasaray formasına ve galatasaraylı hot wheels arabaya baktı. Bu arabayı bulmak uzun sürmüştü, nadir bulunurdu. Formayı ise günlerce gezmediğim yer kalmamıştı. Sonra okuldaki birinden satın almıştım bunu. Kendisinde bir tane daha da olduğu için vermeyi kabul etmişti.

"Lan bu imzalı!"

Gülümsedim. Heyecanla yerinde kıpır kıpır olması beni mutlu etti. Formaya sarıldı ve sevinç çığlıkları attı. Beni bir anda kendine çekerek sarıldı. "Nerden buldun bunu Günce, sana inanamıyorum!" Yanağına uzanıp öptüm. "Arkadaşlarınla konuşurken kulak misafiri olmuştum. Arkadaşının imzalı formasına bakıp, keşke benimde olsa demiştin. Bak artık seninde var ikizim."

Yanaklarımdan bol bol öperken beni kucakladı ve döndürmeye başladı. Düşmemek için ellerimi omuzlarına koyarak, kahkahalar içinde güldüm ve ayaklarımı arkaya doğru kaldırarak başımıda geriye doğru götürdüm ve gözlerimi kapattım. "Sen var ya birtanesin, güzelimsin benim. İyi ki vardın Günce'm!"

 

✨🎀✨

Çok uzun bir bölümle geldim. Yazım hatalarım varsa affola.

Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum canlar. 🐣🎀

Bölüm : 04.09.2025 14:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...