
Ben bir yapbozdum. Ama bir parçam eksikti, sen geldin tamamlandı.
Ormanın içinde mutlu ve huzurlu bir şekilde dolaşıyordum. Her yerde renkli çiçekler var. O kadar güzeldi ki keşke hiç buradan gitmesem.
O kadar güzel çiçekler vardı ki papatyalar, güller, laleler, yasemin, eftalya, akşam sefası, zambak, çuha çiçeği ve fulya çiçeği. Daha sayamadığım kadar fazlaydı.
Ben ise beyaz bir elbiseyle çiçeklerin aralarında yürüyordum. Güneş’in ışığı her yeri aydınlatıyordu.
Kırmızı gülün tam önünde durdum. Yanına doğru eğildim. Uzun uzun içime çeke çeke kokladım.
Ben gülü koklarken yanıma beyaz bir at geldi. Bembeyazdı hiç bir yerinde kiri yoktu. Ben atın yerine gidip onun başını severken aniden kara bulutlar her tara karanlık etti.
Beyaz at iki ayağının üstüne doğru zıplayarak kişnedi. Ben korkudan geri geri kaçarken dengemi kaybedip yere düştüm.
Şimşekler çakıyordu, Yağmur yağıyordu. Ama bildiğimiz Yağmur değildi. Kan damlıyordu. Bembeyaz elbisem kandan kırmızıya bulanmıştı.
Ben korkudan hiç bilmediğim yere doğru kaçmaya başladım. Birden önümde babam belirdi.
Sol tarafımda ise Alp, sağ tarafımda ise Bora. Hepsi buraya toplanmıştı. Hepimiz kanlar içindeydik.
“Baba!” Dedim hem bağırarak, hemde ağlayarak. “Yanıma bile Yaklaşma!” Diye kükredi babam.
Önce babama, Alp’e ve en son olarak Bora’ya baktım. Bu yaşıma kadar beni döven ve bana kötülük yapan babamın yanına mı gitmeliyim?
Benim hayatımı alt üst eden -babam hariç- Alp'in yanına mı gitmeliyim?
Yoksa beni öldürmeye çalışan, ölüm ile burun buruna geldiğim Bora’nın yanına mı gitmeliyim?
“Sen,” dedi babam Bora’ya bakarak. “Sen ne zaman öleceksin!” Diye bağırdı babam.
Bora kıkırdadı. “Senin kuvvetin beni öldürmeye yetmez,” dedi Bora.
Babam ile aralarında ne gibi sorunlar vardı? Sanki ikisi birbirini tanıyor gibiler.
“Seni ben öldüreceğim Bora bunu bil,” dedi babam. Bora kahkaha attı. “Beni öldürmen için senin hayatta kalman gerekiyor,” dedi Bora.
“Biliyorum,” dedi babam. “Bilmediğin bir şey daha var,” dedi Bora. “Senin kızın benim yanımda yani bu demek oluyor ki ona dokunamaz, varamazsın.”
“O benim evladım ister döverim, İster severim sa-” derken Bora babamın sözünü kesti.
“Madem senin evladın neredeydin bu zamana kadar!” Diye kükredi Bora. “Ama şunu unutma artık o bana ait ve ona asla dokunamazsın, zarar veremezsin!”
Bora bunları söylerken babam iyice sinirlendi. Eli beline gitti ve bir silah alıp bana doğrulttu. “Sana ait olan birini nasıl koruyacaktır görelim bakalım,” dedi babam.
Eli silahın ettiğine gitti. Tam vuracağı esnada Bora önüme siper oldu ardından bir silah sesi gelince çığlık attım.
⚔
Bir anda nefes nefese kalktım. Her yerim terlemeye sırılsıklam olmuştu. Bora yanımda yoktu. “Bora!” Diye çığlık attım.
Bir ses duymayınca tekrardan “Bora!” Diye bağırdım. Bu sefer sesim biraz daha ağlamaklı çıkmıştı.
Odanın kapısı aniden açılınca içeriye Bora’nın girdiğini görünce rahatladım. Ayağa kalkıp Bora’ya sarıldım. Bu hareketimi Bora bile tahmin etmemişti.
“Bir şey oldu mu sana?” Dedim ağlayarak. “İyi misin?” diye sordum tekrardan.
Bora’nın boyu uzun olduğu için önümde eğildi. Saçlarımı arkaya doğru attı. “Terlemişsin, kabus mu gördün?” tabii ya kabus gördüm.
Kafamı evet anlamında salladım. “Gerçek gibiydi,” dedim. “Neyse sonuçta gerçekleşmeyecek,” diye devamını getirdim.
Etrafıma baktığımda Bora’nın şirketinde olduğumu farkettim. “Ben niye buradayım?” Diye sordum. “Dün gece Melisa ve Alp’e işkence yapacaktın unuttun mu?” Dedi Bora.
Biraz bir şeyler hatırlamıyorum ama çok değil. “Benim yurda gitmem lazım yoksa yurt müdürü benim ağzıma sıçar.”
“Bekle seni bırakayım,” dedi Bora. Ben o sırada üstümü kokladım. Leş gibi ter kokuyordum. “Bora,” dedim.
“Bir şey isteyebilir miyim?” Diye sordum. “Söyle,” dedi Bora. “Kışa gelen tişörtlerini var mı?” Dedim.
Bora güldü, ardından dolabına yöneldi. “Gel, hangisini istiyorsan al.”
Kıyafetlere göz gezdirdim ama hepsi çok büyüktü. Çoğunlukla siyah renkte vardı. “Bunlar bana hayatta olmaz,” dedim.
“Valla diğer kıyafetlerim evde istersen oraya gidelim,” dedi Bora. “O kadara gerek yok teşekkür ederim.”
Bir tane sade siyah renkte tişört aldım. Bunlar bana elbise gibi olur en fazla. Aynanın karşısına geçtim, kıyafeti üzerime tuttum. Yapacak bir şey yok mecbur giyeceğim.
“Çıkar mısın?” Dedim. Bora kafasını hayır anlamında salladı. “Seni izleyemez miyim?” Dedi Bora.
“Bora sabrım taşıyor,” dedim sertçe. Bora kahkaha attı. Bir sandalyeye geçip oturdu. Gözleri benim üzerimdeydi.
“Anti sosyal sapık!” Dedim bağırarak. “Sapık derken ayıp oluyor yalnız.” Gözlerimi devirdim.
“Peki sen bilirsin,” dedim. Tam kıyafetimi tutup çıkartacağım esnada Bora aniden ayağa kalkıp üstümü örttü.
“Noldu izlemek istemiyor muydun?” Dedim sırıtarak. “Biri bunu istese yapacaksın yani,” dedi sertçe.
“Hayır. Sen istedin diye yaptım,” dedim sırıtarak. Bora sırıtmaya başladı. Kafasına vurdum.
“Hemen götün kalktı. Tabii ki böyle bir şey yapmayacağım, yapmamda,” dedim.
“Aferin,” dedi Bora. Sonra dışarı çıktı.
Üstümü çıkarttım. Hâlâ ter kokuyordum. Masada bir tane parfüm vardı. Biraz sıksam bir şey olmazdı herhalde. Parfümü masadan alıp üstüme sıktım.
Bora’nın bana verdiği tişörtü üstüme çektim. “Bu ne ya!” Dedim bağırarak. Bora’nın kahkahasını buraya kadar duydum.
Kıyafet çok uzun geliyordu, dizlerimin altındaydı. “İçeri giriyorum,” dedi Bora. “Gel,” dedim.
Kapı açılınca Bora tekrardan kahkaha attı. “Yakışmış,” dedi. “Bundan sonra yanıma gelirken bunu giy,” diye devamını getirdi.
Tişörtü eşofmanımın içine soktum. “Hadi gidelim,” dedim Bora’nın yanından geçerek. “Parfüm mü sıktın?” Diye sordu Bora.
“Çok kötü kokuyordum, bir kere sıktım sorun olur mu?”
“Hayır olmaz. İlk defa parfümüm bu kadar güzel kokuyor.”
“Sevmiyor muydun?”
“Hayır. Ama şimdi sevmeye başladım.”
Bir şey demeden şirketten çıktık. Çalışanlara baktığımda bazı tasarımlar yapıyorlardı. “Silah yapıyorlar,” dedi Bora.
O sırada şirketten çıktık, arabaya doğru ilerledik. “Sen adalet falan sağlamıyor muydun?” Diye sordum.
“Şirket iki kısımdan oluşuyor,” dedi Bora. “İnsanlar şüphelenmesin diye bir şeyler tasarlıyoruz.”
“Onlar senin katil olduğunu bilmiyor mu?” Diye sordum. “Sadece adalet sağladım kısmı biliyor, onun dışında kimse bilmiyor.”
“Eee peki tasarım yaptığın yerde kim ilgileniyor?” Diye sordum. O sırada yola çıktık yetiştirme yurda doğru ilerliyorduk.
“Kız kardeşim Yağmur ilgileniyor,” dedi Bora. Tahmin etmiştim aslında. “Hiç polisler gelip sorgulamıyor mu? “Abiniz Bora Şimşek nerede? Diye.”
“Soruyorlar. Yağmur ‘bilmiyorum’ diyor. Ellerinde kanıt olmadıkları içinde fazla üstüne gitmiyorlar.”
“Kameralara bakmak akıllarına gelmemiş mi?”
“Kamera yerinde bir kaç tane adam var ben her geçtiğimde o dakikayı siliyorlar,” dedi Bora.
Yurdun önüne gelmiştik. Tam arabadan inerken yurdun müdürü karşıma çıktı. “Sen nerelerdeydin?” Dedi yurdun müdürü bağırarak.
“Arkadaşımla kaldım o kadar, bağırmanıza gerek yok.”
“Bu bir disiplin suçu farkında mısın yurttan atılırsın,” dedi yurdun müdürü. Bora hâlâ gitmemişti.
“Özür dilerim bir dahakine izin alırım,” dedim. “Ama lütfen benim kalacak yerim yok beni sokağa atmayın,” diye devamını getirdim.
“Bunu bende istemezdim ama maalesef kuralları eş geçtin. Eşyalarını topla ve git bu yurttan.”
Bu hayatıma kadar hep bu yurtta kalmıştım. Artık buraya kadarmış. Merdivenlerden yukarı çıktım. Odama geldiğimde valizimi alıp eşyalarımı tek tek içinde koydum.
Anılarımın hepsi burada kalacaktım lakin ben olmayacaktır bu saatten sonra. Eşyalarımı topladıktan sonra son bir kez daha baktım.
Yurttan çıktığımda Bora hâlâ beni bekliyordu gitmemişti. “Bora valizim evinizde kalsa olur mu? En azından kalacak yer bulana kadar.”
“Bizim evde kalabilirsin,” dedi Bora. Hafifçe gülümsedim. “Bir katilin evinde kalmaktansa sokakta kalmayı tercih ederim,” dedim.
“Şuanda bir katilin arabasında oturuyorsun ve günün çoğunluğu bir katille geçiriyorsun,” dedi Bora.
Haklıydı, hep Bora’nın yanındaydım neredeyse. Sanki onun yanındayken güven de hissediyormuşum gibiyim. Evet bu saçma gelebilir. Bir katilin yanında durmak ve güvende hissedilmesi.
Daha fazla bir şey demeden Bora arabayı sürmeye devam etti. Muhtemelen onun evine gidiyorduk. Bora arabanın radyosunda müzik açtı.
Ben senden vazgeçmem
Işıkları söndürseler bile
Korkudan yenilmem
Ellerim kollarım tutmasın isterse
Ben sensiz pes etmem
Diye devam etti şarkı. Şarkının bu sahnesi gelince Bora’nın bana bakışları değişmişti.
“Neden bana öyle bakıyorsun?” Diye sordum. “Sana gönderme yaptım anlamadın mı?” Dedi Bora.
“Yani sen beni bırakmayacaksın. Vazgeçmeyeceksin,” dedim. “Aynen öyle,” dedi Bora sesini yükselterek.
Bora’nın evine gelmiştik. Bahçede Yağmur oturuyordu ve elinde bir kitap vardı, masada ise kahvesi duruyordu. Okuduğu kitap sanırım Bir İdam Mahkûmunun Son Günü.
Evin önünde durunca Yağmur yanıma geldi. “Hoş geldiniz,” dedi sevecen bir sesle. “Hoş bulduk,” dedim gülümseyerek.
“Yağmur bir süreliğine Ayça bizde kalacak ona oda seçebilir misin?” Dedi Bora. “Elbette,” dedi Yağmur. “Çok sevindim bizde kalmana,” diye devamını getirdi.
Eve girince, üst kata doğru çıktık. “Bu oda boş istediğin kadar kalabilirsin.”
“Teşekkür ederim,” dedim. Gözlerim dolmuştu. “İyi misin?” Diye sordu Yağmur.
“Bana kimse bu kadar iyi davranmamıştı, teşekkür ederim tekrardan.”
Yağmur’un tekrardan gülümsediğini gördüm. Onun gülümsemesini görünce bende mutlu oluyorum resmen. O kadar güzel gülüyordu ki...
“Yağmur ben Bora’nın şirketinde çalışmak istiyorum,” dedim konuyu değiştirerek. “Sadece kısa bir süreliğine,” diye devamını getirdim.
“Sakıncası olmazsa nedeni öğrenebilir miyim?”
“Ben kendime bir ait ev almak istiyorum o yüzden para biriktirmek gerekiyor,” dedim. “Peki ne yapacağını biliyor musun? Ya da daha önceden bir yerde çalıştın mı?”
“Bir kaç ay kafede garsonluk yapıyordum sadece o kadar,” dedim. O parayla da telefonuma kontör falan alıyordum.
“Çizim yeteneğin nasılsın peki?” Diye sordu Yağmur. Daha öncelerden çizim falan yapıyordum. Yetenekliydim lakin sonra bırakmıştım.
“Çizim yapıyordum, eskiden yani üç veya iki yıl önce falan,” dedim.
“Seni yerleştirelim yarın sabah beraber şirkete geçeriz olur mu?” Dedi Yağmur.
“Çok sevinirim teşekkür ederim,” dediğimde Yağmur’a sıkı sıkı sarıldım. “Yavaş sarıl boğuluyorum,” dedi gülerek. Yağmur’u bırakıp valizimi açtım.
Kıyafetlerimi tek tek çıkarılarak dolaba astım. Makyaj malzemelerini ve tokatlarım çekmeceye koydum.
Eşyalarımı yerleştirdikten sonra aşağıya indim. Mutfaktan sesler geliyordu merak edip mutfağa girdim.
Yağmur kahve yapıyordu ve yanında Bora vardı. Bora tabak almak için yukarı ki dolabı açtı. “Ne yapıyorsun kafamı çarpıyordum az kalsın!” Diye kükredi Yağmur.
“Kızım zaten kısa boyun var çarpmıyor kapağı bile,” dedi Bora. Dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. İkisi de beni görünce “selam” dedim içeri girerek.
“Selam.”
“Merhaba.”
“Soğuk kahve yapıyorum umarım seversin,” dedi Yağmur. “Severim teşekkür ederim ama ben başka şey için geldim,” dedim.
“Bir sorun mu var?” Diye sordu Bora. “Katil olmak dışında mı?” dedim. Söylememem gerekirdi sanırım. Yağmur’un yüzü soldu çünkü.
“Banyoyu kullanabilir miyim?” Diye sordum. “Bu muydu?” Diye sordu Bora.
“Kendi evindeymişsin gibi davran, rahat ol,” dedi Yağmur. Teşekkür edip yanlarından ayrıldım. Hemen eşyalarımı hazırlayıp banyoya doğru gittim.
Hızlı bir şekilde banyomu aldım. Kıyafetlerimi kirli sepetine attım. Siyah eşofman ve siyah ince, uzun kollu tişört giydim.
Saçlarımı kurutup iyice taradım. İki yandan da saçlarımı ördüm. Aşağıya inip mutfağa doğru ilerledim.
Yağmur masaya oturmuş kitabını okumaya devam ediyordu. Beni fark edince kitabını bıraktı.
“Gel yanıma biraz iş hakkında konuşalım,” dedi Yağmur. Gülümseyerek yanına oturdum.
“Öncelikle zaten bir yardımcın oluyor onunla beraber yapacaksınız.”
“Aslında tek başına da çalışabilirsin. En önemlisi bizim çalışmamızı kabul etmeleri,” dedi Yağmur tekrardan.
“Yani kimin projesi daha iyi gelirse onu mu yapıyorlar?” Diye sordum.
“Evet. Hatta kabul edilirse o kişiyi biraz daha üst bölmeye yerleştirebiliyoruz,” dedi Yağmur.
“Nasıl yani?” Diye sordum. “Yani buranın editörü gibi. Çizimi yapıyorlar, yayınlayalım mı? Yayınlamayalım mı? Ona sen karar veriyorsun.”
“Mümkünse pazarlama ve müşterimiz fazla olsun,” dedi Yağmur tekrardan söze girerek.
“Sık sık toplantılar oluyor, nasıl yapılır? Bu tasarım iyi mi gibi.”
“Anladım,” dedim.
Kahvemi yavaş yavaş içmeye başladım. “Yarın çalışmaya başlarsın,” dedi Yağmur. “Tamam,” dedim.
Hadi bakalım inşallah yapabilirim. “Ben yatayım o zaman yarın erken kalkarım,” dedim.
“Uyuyamazsan gel yanıma genellikle geç yatarım,” dedi Yağmur. “Gelirim,” dedim.
Merdivenlerden çıkmaya başladım. Evin etrafına iyice baktım. Evlerini çok beğenmiştim gayet hoş ve sade duruyordu.
Önümü döndüğüm esnada Bora karşımda yarı çıplak önümde belirdi. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ona çarpmamak için durmaya çalıştım ama ayağım kaydı.
Geriye doğru düşeceğim esnada Bora’nın eli belimi kavradı. Elim yanlışlıkla çıplak omzuna gitti. Hemen çektim. Bora’nın belinde havlu vardı. Saçları ıslak önüne düşmüştü.
“Biraz rahat durmak bilmez misin sen,” dedi Bora. Gözüm sürekli karnına gidiyordu. Şerefsizin karın kasları çok iyi duruyordu.
“Gözlerim yukarıda benim, aşağıda değil. Ama oraya bakmak istiyorsan o başka,” dedi Bora.
“Saçma sapan konuşma,” dedim tersleyerek. “Gözlerinden anlaşılıyor,” dedi Bora göz kırparak.
“İşine baksana sen,” dedim sertçe. Eli hâlâ belimi tutuyordu. “Bırak beni,” dedim.
“Bırakırsam merdivenlerden düşersin,” dedi Bora. “Senin şu vücudunu görmektense düşmeyi tercih ederim.”
“Peki o zaman,” dedi Bora. Elini çekerken “Bora!” Diye çığlık attım. Ellerim yine refleksle çıplak omzuna gitti.
“Dokunmak zaafını mı senin kızım,” dedi Bora. “Salak düşüyordum!” Diye bağırdım.
“Yukarıda her şey yolunda mı?” Maalesef Yağmur. Ağzımı açıp konuşacağım esnada Bora ağzımı kapattı.
“Yolunda!” Diye bağırdı Bora. “Ayça beni görmek istemiş, görünce de şoka girdi düşüyordu o yüzden bağırdı,” dedi Bora. Kıkırdaması kahkahaya dönüştü.
“Getirmeyin beni oraya!” Diye bağırdı Yağmur. Elini ağzımdan çekti.
“Giyinince seni görmeye gelirim,” dedi Bora. “Aman aman eksik olma. Çok özlüyorum zaten seni(!)” dedim.
“Bu kadar çok özlediysen şimdi de yanına gelirim,” dedi Bora. Gözlerim yine fal taşı gibi açıldı.
“Siktir git lan!” Diye bağırdım. Gülmemek için yatağımın içini ısırıyordum. “Puşt herif,” dedim.
Bora kahkaha attı. “Odanda bekle beni,” dediğinde kendi odasına girdi. Lanet adam.
Hızlı bir şekilde pijamalarımı giydim. Bora net yanıma gelmezdi o yüzden gece lambasını açıp, ışığı kapattım.
Yatağıma yatıp, gözlerimi kapattım. O sırada kapı açılma sesi duyunca aniden irkildim. Bora defol git artık.
“Korkma benim.”
“Asıl senden korkuyorum,” dedim gözlerimi devirerek. “Ne istiyorsun?” Diye sordum.
“Buraya gelmek için bir şey mi istemem gerekiyor?” Dedi Bora.
“Ne söyleyecek sen söyle uyuyacağım,” dedim.
“Ayağa kalkar mısın?” Dedi Bora. Ayağa kalktım. Bora aniden yatağıma yattı.
“Bora kalkar mısın?” Dedim. Sabrım iyice taşıyordu. Yatağımın yanına geldim. Bora’nın omzundan dürtüyordum.
“Bora Kalksana,” dedim sertçe. O sırada Bora belimi kavrayarak beni yanına yatırdı. Kollarıyla beni sardı.
“Bora bırak beni, saçmalıyorsun şuan,” dedim.
“Yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum,” dedi Bora. Psikopat adam. Kim bilir aklında ne var?
“Eğer beni bırakmazsan Yağmur’a sesleneceğim,” dedim. O sırada Bora ayağa kalktı.
“Yağmur’un olmadığı gün gelirim o zaman,” dedi Bora kapıdan çıkarken.
Yataktan kalkıp kapıyı kilitledim. Tekrardan yatağa geçip uyumaya çalıştım.
⚔
Sabah kalktığımda banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Kıyafet dolabımdan mini siyah etek, siyah külotlu çorap, beyaz gömlek ve siyah polisimi aldım.
Giyindikten sonra saçlarımı iyice tarayıp düzleştirdim. Öndeki tutamlarımı arkaya atıp küçük tokatla tutturdum.
Odadan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Sıcak su kaynatıp kahve yapmayı düşünüyorum.
Askıda tost ekmekleri vardı, dört dilim ekmek aldım. Buzdolabını açtım. Krem peynir ve hindi salam aldım.
Bir dilim ekmeği alıp üstüne peynir ve selamı koydum ve bir dilim ekmekle üstünü kapattım. Aynısını diğerine de yaptım.
Kahveyi de yaptıktan sonra masaya geçtim. O sırada uykulu gözlerle Yağmur’un mutfağa geldiğini gördüm.
“Günaydın, sana da sandviç yapayım mı?” Diye sordum. Kafasını iki yana salladı. “Kahve alırım,” dedi Yağmur.
Hemen ona da kahve bardağı çıkardım. Gri mini etek, siyah kazağı ve siyah deri ceketi ile güzel görünüyordu.
“Yemekten sonra makyaj yapacağım. Sana da yapmamı ister misin?” Diye sordu Yağmur.
“Olur teşekkür ederim,” dedim kahvesini uzatarak.
Hızlı bir şekilde yemeğimi yedim ve kahvemi içtim.
“Polisler Bora’nın yüzünü biliyorlar mı?” Diye sordum.
“Hayır. Ama biz yine biliyorlar gibi davranıyoruz.”
“Neden?”
“Belki yüzünü görmüşlerdir ama haber yapmıyorlardır kolay yakalansın diye.”
“Ama paylaşırlarsa daha rahat bulunmaz mı?” Diye sordum.
“Bora o haberi görürse bir daha asla dışarı çıkmaz sürekli saklanır. Bu şekilde de zor bulurlar. Her ihtimali düşünmemiz gerekiyor.”
“Peki Bora’nın öldürdüklerini nereden anlıyorlar?”
“Cesedin üstüne veya cebine bir not koyuyor. Oradan anlıyorlar kimin öldürdüğünü.”
“Neyse hadi gel odama gidip makyaj yapalım sonrada işe gidelim,” dedi Yağmur.
Odasına gittiğimizde önce bana hafif bir makyaj uyguladı. Aynısını bende ona yaptım. Gül kurusu rengindeki ruju sürdükten sonra makyajımız bitmişti.
Çantalarımızı da alıp dışarı çıkmıştık. Şirketin yolunu tuttuk.
“Bora piyasada yoktu,” dedim.
“Sabah sporu için yürüyüşe çıkmıştır,” dediği anda Bora önümüzde belirdi.
Kulağındaki kulaklığı çıkartıp “hayrola,” dedi Bora. “Yolculuk nereye?” Dedi.
“Şirkete gidiyoruz hatırlatırım,” dedi Yağmur.
“Doğru unutmuşum,” dedi Bora beni baştan aşağıya doğru sürerken.
“Çok açık bir kıyafet değil mi bu.” Dedi Bora sertçe. “Seni ilgilendirir mi?” Dedim.
“İlgilendirir,” dedi Bora. “Abi Ayça’yı rahat bırak,” dedi Yağmur. Bora bir şey demeden sert adamlarıyla yürümeye devam etti.
Bende hiçbir şey demeden yürümeye devam ettim.
Şirkete geldiğimizde kapıdaki güvenlikler Yağmur'u görünce başını öne eğerek selam verdiler. “Günaydın Yağmur Hanım,” dedi güvenliklerden birisi.
Yağmur’da gülümseyerek “günaydın,” dedi. “Asansörden korkar mısın?” Dedi Yağmur. Kafamı iki yana salladım.
Asansöre bildiğimizden Kırk beş katlı olduğunu gördüm. Asansörden çıktık.
“Günaydın arkadaşlar,” diye giriş yaptı Yağmur. Herkeste “Günaydın” Diye karşılık verdi.
“Bugün aramıza yeni biri katıldı. Ona yardımcı olmanızı istiyorum.”
“Merak etme patron. Yardımcı oluruz biz.”
Boş bir masaya geçip oturdum. Bir tane A4 aldım ve bilgisayarı açtım. Öncelikle bazı silah modellerine baktım.
“Selam.” Yerimden sıçramıştım. “Affedersiniz korkutmak istemedim.”
“Sorun değil dalmışım,” dedim. O sırada telefonuma mesaj geldi.
Lanetli Adam: O eteğini aşağıya indir yoksa ben gelip adamı ölesiye kadar döveyim karar senin.
Yok artık. Bora burada mıydı? Etrafa iyice baktım ama burada yoktu. Sonra gözüm yukarıda beni izleyen kameralara kaydı. Kameralar sayesinde izliyor olabilirdi.
“Sevgilin var herhalde,” dedi yanıma gelen adam. “Her bana yazan kişi sevgilim olmuyor,” dedim. O sırada yine bir mesaj geldi.
Lanetli Adam: Sevgilisiyim lan hayırdır.
Ayça: Bora işine bak istediğimi yaparım. Biraz daha yazmaya devam edersen telefonu kapatacağım.
Bora’dan kurtulmam lazım acilen. “Seni çok seviyorlar herhalde.” Tabii ya o kadar çok seviyor ki anlatamam(!)
“Öyle boş boş yazıyorlar engelleyeceğim en sonunda,” dedim. Engellesem bile bir şey değişmeyecek aynı evde yaşıyoruz.
“Engelle gitsin seni oyalıyorlar belli,” dedi adam. O sırada bildirim sesi geldi.
Lanetli Adam: Orospu sen kimsin lan sikerim belanı!
Lanetli Adam: Oraya geliyorum lan.
Ayça: Bora sakın gelme.
Lanetli Adam: Eteğini indir ve o adam senden uzaklaşacak. Karar senin.
Allah’ım sen bana sabır ver. Eteğimi az da olsa indirdim. “Şimdi işime dönemem gerekiyor daha sonra konuşalım mı?” dedim. Ne olursun git.
“Peki, öğlen yemeği beraber yeriz o zaman,” dedi. “Bakarız,” dedim. Adam yanımdan uzaklaşınca rahatladım.
Lanetli Adam: Son dakika yanından ayrılmayı başardı.
Ayça: Kavga çıkmasın diye yaptım yoksa sen bana emir bile vermezsin!
Lanetli Adam: Haklısınız kraliçem.
Lanetli Adam: Bu arada yatağın kaç kişilik?
Ayça: iki kişilik neden soruyorsun?
Lanetli Adam: Gelince öğrenirsin
Yazdığı şeye gülmüştüm. Deli bu adam. Kameraya bir bakış attım. Parmağımla senin boğazını keseceğim işareti yaptım.
Tekrardan işimin başına döndüm. Ben biraz daha araştırma yaparken Yağmur elinde bir demet papatyalarla geliyordu.
“Bunlar sana gelmiş,” dedi Yağmur. Kaşlarımı çattım. Kim bana bir çiçek gönderebilirdi ki?
“Teşekkür ederim de kimden gelmiş?” Diye sordum.
“Hiçbir fikrim yok,” dedi Yağmur. Elindeki papatyaları masaya bıraktı. Üstünde bir not vardı, kurdele ile bağlanmıştı. Kurdeleyi çözüp içindeki zarfı aldım.
Ben katil olabilirim ama bu seni öldüreceğim anlamına gelmez.
İsim olarak hiçbir şey yazmıyordu ama Bora’nın gönderdiğini anladım.
Çiçeği masaya bırakıp çalışmaya devam ettim. Biraz çizim yapmaya denedim ama sürekli beğenmeyip yırtıyordum.
Reglimin bitmesine daha vardı ama erken kesilmişti ama ne olur olmaz ped takmam gerekiyordu. Arkamda bir kız vardı onun yanına gittim.
“Merhaba, tuvaletin yeri nerede acaba biliyor musunuz?” diye sordum. “Buradan çıkıp, biraz ilerleyip sağa dönün.”
“Teşekkür ederim,” dedim kapıdan çıkarken. Biraz ilerledikten sonra sağa dönmek üzereydim ki bir kız merdivenlerden düştü.
Hemen onun yanına doğru gittim. “İyi misiniz?” Diye sordum kolundan tutup kaldırmaya çalışırken. “Ayağımı burktum sanırım, aşağıya inmeye yardımcı olur musunuz?”
“İsterseniz asansö-”
“Hayır asansörden korkuyorum merdiveni kullansak, lütfen.”
Kadının halini görünce üzüldüm o yüzden yardım etmeye kara verdim. Yavaş yavaş merdivenlerden indirmeye çalışıyordum.
“Adın ne bu arada?” Diye sordu. “Ayça,” dedim. “Peki senin adın ne?” Diye devamını getirdim. “Melek,” dedi.
Zorla gülümsemeye çalışıyordu ama sahte bir gülüşü vardı. Merdivenden indik ama sürekli farklı bir koridora girip duruyorduk.
“Burası depo,” dedim. “Evet burada işim var,” dedi sertçe. Ve beni içeri doğru ittirdi. Kapıyı kapattı.
“Sen kimsin ne istiyorsun benden!” Dedim bağırarak. O hâlâ sahte bir şekilde gülümsüyordu. “Ben senden bir şey istemiyorum,” dedi. “Ama seni isteyen birileri var,” diye devamını getirdi. Beni birisi mi istiyor? Ben daha buraya yeni gelmiştim ve tanımadığım biri bana bunları söylüyor.
Cebinden bir çakı çıkardı. “Demek kavga istiyorsun,” dedim ayağa kalkarak. “İşleri zorlaştırırsan kavga çıkar,” dedi Melek. “Yanıma sessiz ve sakin bir şekilde gelirsen işimi daha kolay halledeceğim ve senim canın fazla yanmayacak.”
“Zorlaştıralım o zaman,” dedim üstüne yürüyerek. Çakıyı bana doğru savurdu. Ben kendimi savunup duruyordum bir kere bile çakı değmemişti.
En sonunda elini havada tuttum. Elini arkaya doğru bükerek duvara yapıştırdım.
“Anlat bakalım kim gönderdi seni?” Diye sordum. Her çırpınmasında daha sert tutuyordum.
“Sana hiçbir şey söylemem bugün bu iş bitecek,” dedi. Ani bir hareket yapmasıyla geri düştüm. Elindeki çakıyla üstüme doğru gelirken ayağına çembe taktım.
Elindeki çakı yere düşmüştü ben onu alacağım esnada üzerime çıktı. Elleri boğazıma gitti, beni boğmaya başladı. Ben nefes almaya çalıştım ama olmuyordu.
Sol tarafımda çakı duruyordu ona uzatmaya çalıştım. Gözlerim kararıyordu. Kendimi biraz daha zorladım. En sonunda elime çakıyı alabilmiştim.
Direk onun şah damarına sapladım. Boğazından kanlar gelmeye başlamıştı. Ellerini yavaşça bırakıyordu. üstüme Melek’in kanı bulaşmıştı.
Bez parçası alıp Melek’in kanına batırdım. Onun kanıyla yere Azrail yazdım. Koşarak dışarı çıktım. O sırada bir patlama sesi yükseldi.
Yağmur’un odasını arıyordum ama bulamıyordum. Alarmlar çalmaya başladı. Bir pencere gördüğümde camı açıp baktım. En alt kat patlamış ve yanmaya başlıyordu.
Ben merdivenleri aramaya başladım. Telefonum çalışma odasındaydı. Önceliğim kaçmak.
Merdiven bulunca aşağıya doğru inmeye başladım. Son adımı da atacakken bir patlama sesiyle yere düştüm.
Merdivenlerden yuvarlanarak aşağıya kayıyordum. Bilincim yarı kapalı yarı açıktı. Kafamı sürekli merdivenlere çarpıyordum.
En sonun bir yerde durmuştum. Birinin üzerime doğru geldiğini hissettim. O kişiyi görünce içimden bir küfür savurdum. Bu kişiyi tanıyordum. Ve şuanda Bora’nın yardımına ihtiyacım vardı. Hemde fazlasıyla.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |