6. Bölüm

5. Bölüm: Gerçekler Ve Yalanlar

Ecrin Şen
ecrin_boooks

Ben kimseyi düşünmem. Eğer bu kişi sen değilsen.

(12 yıl önce)

“Çocuklar parkta oyun oynayın. Sakın bir yere ayrılmayın.”

Etrafımda kimse yoktu. Herkesin arkadaşları vardı ama benim yoktu. Tek başına oturan birini gördüm. Belki onunda bir arkadaşa ihtiyacı vardı.

Yanına oturdum. “Merhaba,” dedim. “Senin arkadaşın yok mu?” Diye sordum. “Kimse beni istemiyor,” dedi.

“Beni de kimse yanında istemiyor.”

“Neden?”

“Benim annemle babam öldü, bunun için hep ağlıyordum. O yüzden sürekli bana ‘ağlak’ Diye dalga geçiyorlar.”

“Peki seni neden yanında istemiyorlar?” Diye sordum. Gözlerinden yavaş yavaş yaşlar akıyordu. Cebimden bir peçete çıkarıp ona uzattım.

“Beni de annemle babam sevmiyor abimde öyle,” dedi. “Gerçi onlar benim gerçek annemle babam bile değil,” diye devamını getirdi.

“Ben seni severim,” dedim. “İsmin ne?” Diye sordum.

“Bora,” dedi. “Peki senin adın ne?” Diye sordu Bora. “Ayça,” dedim elimi uzatarak. Uzattığım elimi tutup sıktı.

“Keşke, bu dünyada bize kötülük yapanlar yok olsa çok güzel olurdu,” dedi Bora. “Böylece kimse bize kötülük yapamazdı,” Diye devamını getirdi.

“Herkes bana kötülük yapıyor. Yani hepsi mi yok olacak?” Diye sordum.

“Evet. Kimse bize kötülük yapamayacak,” dedi Bora. “Biri sana kötülük yaparsa bana söyleyebilirsin,” diye devamını getirdi Bora.

“Olur söylerim,” dedim gülümseyerek. “Yalnız bir sorun var,” diye devamını getirdim.

“Neymiş?” Dedi Bora. “İstediğimiz zaman yok olmuyorlar. Ben şuan bir sürü kişi söyledim hiç kaybolmadılar.”

“O zaman onları biz kaybederiz,” dedi Bora.

“Senden korkmaya başladım.”

“Sen korkma benden, onlar korksun.” Dedi Bora kızarak. “Ben senin yanında olacağım ve kimse sana kötülük yapmayacak.”

“Teşekkür ederim. Sen çok iyi bir insansın.”

“Ayça sen kaç yaşındasın?”

“Yedi yaşındayım.” Dedim. Bora’nın boyu benden uzundu galiba o benden büyüktü. “Sen kaç yaşındasın?” Diye sordum.

“On bir yaşındayım bende,” dedi Bora. “O zaman benim abim olur musun? Benim hiç abim olmadı,” dedim.

“Ben senin her şeyin olabilirim. Sen istersen.”

“Teşekkür ederim. İyi ki varsın,” dedim ona sarılarak. Bora da bana satılmıştı. Onu şimdiden çok sevdim.

(Günümüz)

Gözlerimi ağır ağır açtım. Burnuma hava takmışlardı, kolumda ise serum vardı, elimde ise... elimi Bora tutuyordu. Gözlerimi Bora’ya çevirdim.

Yanımda duran koltukta uyuya kalmıştı ama elimi bırakmamıştı. Onun kocaman ellerinin arasında, benim elim yok oluyordu.

Dik bir pozisyonda oturmak için kalacaktım ama karnıma giren sancıyla inledim.

Bora gözlerini açmıştı. “Ayça?” Dedi tedirginlikle. “Neyin var?” Diye sordu. “Karnım...” dedim devamını getiremedim. Karnımda ağrı vardı. Hızlı nefes alıp veriyordum.

“Bana bırak,” dedi Bora. Yanıma yaklaştı. Elini kafama koyup kendine çekti. Yastığı biraz daha dik hâle getirdi. Yavaş yavaş arkama yaşlanmaya yardım etti. “Teşekkür ederim,” dedim.

“Rica ederim. Her zaman.”

“En son hatırladığın şey ne?” Diye sordu Bora. Gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım. “Yangın çıkmıştı ve ben koşarak çıkışı arıyordum.”

“Sonra ne oldu? Hatırlıyor musun?” Diye sordu Bora tekrardan.

“Ben merdivenlerden yuvarlandım. Kafamı çarptığım için başım dönüyor, gözlerim kararıyordu. Sonra yanıma biri geldi.”

“Kim geldi?” Dedi öfkeyle. “Hatırlamıyorum,” dedim. Bora bir küfür savurdu. “Ama çok tanıdıktı,” diye devamını getirdim.

“Başka hatırladığın bir şey var mı?” Dedi Bora. Biraz daha düşünmeye başladım.

“Melek,” dedim birden. “O kim?” Diye sordu Bora.

“Ben tuvalete giderken merdivenlerden düştü bende ona yardım etmeye çalıştım. Bana ‘depoda işim var’ demişti.”

“Siktir!” Diye bağırdı Bora. “Çalışanlar asla depoya gitmez ve orada işi bile olmaz,” diye devamını getirdi.

“Sonra ne oldu?” Dedi Bora tekrardan.

“Beni depoya sıkıştırdı ve elinde de bıçak vardı beni öldüreceğini söyledi,” dedim. “Ben ona dedim ki ‘benden ne istiyorsun?’ sonra oda bana ‘ben senden bir şey istemiyorum ama seni isteyen birileri var,’ dedi.”

“Lanet olsun,” dedi Bora. “Tam hatırlamıyorum ya beni öldürmeye geldi ya da götürmeye,” dedim.

“Seni nereye götürecek Ayça?” Dedi Bora sertçe. “Bilmiyorum,” dedim. “Neden bana kızıyorsun ki?” Diye devamını getirdim.

“Sana bir şey oldu diye korktum,” dedi Bora. “Niye senin umurundayım ki? Ben sadece yanında duran bir tutsağım ya da esir mi demeliyim?”

“Ayça, sırası mı?”

“Bir dakika,” dedim aklıma bir şey gelerek. Nefesim alışverişin artmıştı. “Ben...” dedim devamını getiremedim.

“Ayça ne oldu?” Diye sordu Bora. “Ben onu...” Ağlamaya başladım.

“Ayça Ben varken sana kimse bir şey yapamaz. Söyle ne oldu?” Dedi Bora.

“Ben onu öldürmüş olabilirim,” dedim. Bora donup kaldı. “Ne?” Dedi. “Bilmiyorum o beni boğduğu sırada bıçağı ona saplamış olabilirim,” dedim.

“Tamam sakin ol,” dedi Bora. “Ben buradayım ve senin yanındayım,” diye devamını getirdi.

“Ben bu olayı araştıracağım sen merak etme,” dedi Bora beni teselli etmeye çalışarak.

“Araştırsan ne fark edecek ölmüştür o çoktan,” dedim ağlayarak. Artık Bora’dan da bir farkım kalmadı.

“Ben katil oldum,” dedim daha çok ağlayarak. O sırada televizyondan bir ses duydum.

“İyi akşamlar sayın seyirciler bu akşamın son haberiyle karşınızdayız.”

“Herkesin aradığı seri katil Bora Şimşek’in kız kardeşi Yağmur Şimşek’in kendisine ait olduğu şirkette büyük bir patlama gerçekleşti.”

Kafamı kaldırıp çıkan habere dikkatli bir şekilde izledim. “Ölüm ve yaralılar fazlasıyla var ve artmaya da devam ediyordu.”

Nefesimi tuttum. Titremeye başlamıştım. “Patlamanın olduğu sırada bir tane genç kızın cesediyle karşılaştık ama patlama ile öldüğü kesin değildi çünkü biri onun boğazına bıçak batırarak ölmesini sağlamıştı.”

“Ayça,” dedi Bora. Ben daha ona dönmeden habere odaklanmıştım. Bora elleriyle yüzümü kavramıştı ve kendisine çevirdi. “Nefes almaya çalış,” dedi Bora. Başım dönüyor ve midem bulanıyordu.

“Benimle birlikte tamam mı?” Dedi Bora. “Şimdi nefes al,” dediğinde Bora ile nefes almaya çalıştım. “Şimdi nefes ver,” dediğinde tekrardan Bora ile Nefesimi verdim.

“Tekrar edelim mi ?” Diye sordu Bora. Kafamı hayır anlamında salladım. “İyiyim,” dedim. “Teşekkür ederim.”

“Ne demek her zaman,” dedi Bora. Tekrardan kafamı televizyona çevirdim. “Bunun kim yaptığı henüz belli değil çünkü kamera kayıtlarına ulaşamıyoruz. Bıçak ise ortada görülmüyor.”

“Bora Şimşek’in bu işte bir parmağı olduğunu düşünüyoruz ama henüz daha bir şey net olarak belli değil bu yüzden de şirkette hayatta kalan çalışanlara sorgulanacaktır.” Ve haber sona erer.

Ben tekrardan Bora’ya döndüm. “Bir şey yok halledeceğim ben daha ne haberler gördüm,” dedi Bora. “Bunu da atlatırım. Birlikte.”

O sırada içeri doktor girdi. “Geçmiş olsun nasıl hissediyorsunuz?” Diye sordu doktor. “Daha iyiyim,” dedim.

“Yüzünüz biraz solgun görünüyor ve terlemişsiniz,” dedi doktor. “Kâbus gördüm,” dedim sallayarak. “Uyandığımda ter içinde kalmışım,” dedim.

“Nişanlınız evde size yemek hazırlarken ocağı açık unutmuş ve evde yangına sebep olmuş,” dedi doktor. Ben şaşkın şaşkın bir doktora birde Bora’ya bakıyordum.

“Nişanlım o sırada yorgundu, uyuyordu. Bende yemeği koyduktan sonra uyumaya gittim. Çok şükür ikimizde iyiyiz. Teşekkür ederiz.”

Ben şirkette merdivenden düşerek bayılmıştım. Bunlar nişanlım diyor, ev, yemek ve yangına diyor. Bora’nın işi olduğuna eminim ama bu planı nasıl uyguladı ben ona şaşırıyorum.

“Önemli değil, ben işimi yapıyorum sadece,” dedi doktor. “Serumunuz bitince gidebilirsiniz. Tekrardan geçmiş olsun.”

Doktor gittiği esnada Bora’ya baktım. Dudaklarımı aralayıp konuşacağım esnada “Meslek sırrı,” dedi Bora göz kırparak.

“Şirketteki çalışanlara sorgulanacakmış elbet beni de sorularla,” dedim. “Senin ismin kayıtlarda gözükmüyor seni sorgulamazlar,” dedi Bora.

“Birisi ispiyonlayacaktır.”

“Hayır öyle bir şey olmayacak içini rahat tut.”

“Ben senin gibi soğuk kanlı değilim, rahat olamıyorum işte,” dedim. Kesin bir şey olacaktı. Şirkette öldürdüğüm kız alakalı olmasa bile bir şey olacak. Bilmiyorum, neden böyle hissettiğimi? Ama içimde kötü bir his var.

“Ben senin nişanlın mıyım?” Dedim sertçe. Bora’nın dudağının kenarı kıvrıldı. “Ne oldu ki?” Diye sordu. “Çok mu istersin benimle nişanlanmak?” Dedi kıkırdayarak.

“Benden uzak Allah’a yakın,” dedim gözlerimi devirerek. “Bu sözlerini hatırlatırım,” dedi Bora. Çok iddialı konuşuyordu. “Kendine güveniyorsun demek ki,” dedim.

“Evet kendime güveniyorum,” dedi Bora. “Bana köpek gibi aşık olacaksın,” dedi Bora kendinden emin ve net bir şekilde konuşarak.

“Yalnız beni öyle istediğin gibi kullanamazsın ve ben bir katile aşık falan olmam,” dedim sertçe.

“Ben emin olmadığım bir şeyi konuşmam,” dedi Bora. “Eğer ben katil olmasaydım beni sever miydin?” Diye sordu Bora konuyu değiştirerek.

“Bu da nerden çıktı şimdi?” Diye sordum. “Soruma, soru olarak yanıt verme,” dedi Bora.

“Emriniz olur paşam,” dedim. Daha fazla Bora’ya tahammül edemeyeceğim. Kolumdaki seruma baktım. Bitmişti.

“Hemşire bakar mısınız?” Dedim sesimi yükselterek. Hemşire gelmişti. “Serumum bitti çıkarabilir misiniz?” Dedim.

Hemşire serumu çıkarırken ben ters ters Bora’ya bakıyordum. “Geçmiş olsun,” dedi hemşire. Üstümde hastane kıyafetleri vardı. “Dolabından kıyafetler getirdim,” dedi Bora poşeti uzatırken.

Ben tuvalete girip hemen üstümü değiştirip çıktım.

İkimizde hastaneden çıktık arabaya doğru ilerliyorduk. İkimizde sessizliğe bürünmüştük ne ben konuşurum ne de o.

Elimi radyoya götürüp bir şarkı açtım. Şöyle diyordu şarkının sözleri:

Feryadım bazen bir şarkı

Bazen de göğsümde sancı

Anlatmam, zaten duymazlar

Öp dilimde kan tadı var

Arabanın içi sıcak olduğu için uykumu getiriyordu. Gözlerim ağır ağır kapanıyordu. En sonunda dayanamadım kafamı camın kenarına koydum, gözlerimi kapattım.

Bora arabayı durdurmuştu. Koltuğu biraz geriye çekti ve üstüme ceketini attı. Arabadaki müziği kapattı.

                                                                       ⚔

Gözlerimi biraz araladım. Bora arabayı durdurmuştu ve kendisi de sürücü koltuğun da yoktu. Ben tekrardan gözlerimi kapattım. Hâlâ uykumu tam olarak alamamıştım.

Arabanın kapısı açılınca tekrardan gözlerimi araladım. Bora yanıma gelmişti ve hiç zorlanmadan beni kucağına almıştı.

“Yürüyebilirim,” diye fısıldadım. “Ben halledebilirim,” dedi Bora. Kapı açılınca içeriye girdik.

Bora beni odaya kadar taşımıştı. Beni yatağa yatırınca çıktı.

Uyumaya çalıştım ama bir türlü uyuyamıyorum. Gözlerimi açtım. Telefonumu yanımda duran masanın üzerinden aldım.

Hastanede şirkette çıkan yangın ile alakalı haberi aramaya başladım. Daha detaylı okumak ve dinlemek istiyordum.

Ben haberi ararken başka bir haber ilgimi çekmişti. İlgimi çeken tarafı, benim oda arkadaşım Cemre'nin adı ve soyadı yazıyordu. Üstüne tıkladım.

Yetiştirme yurdunda kalan bir genç kızdan kaç haftadır haber alınamıyordu. Cemre Özkan cesedi, ormanda ağaca bağlanmış bir şekilde bulundu.

İçimden sürekli küfür edip duruyordum. Umarım bu konu yüzünden beni aramazlar.

Cesedin cebinde bir kağıt bulundu. Kağıtta Ben sadece kötüleri yok ediyorum. Sizin uygulayamadığınız adaleti ben sağlıyorum. Azrail ile... yazılmıştı.

Siktir... Bora’nın işiydi bu.

“Sana bir lakap bulalım.”

“Bir katilin bana verdiği ismi kullanmak istemiyorum.”

“Belki bu katil sana yeni bir hayat sunar belli mi olur?”

En son bunları söyleyerek bana Azrail lakabını bulmuştuk.

Kapımın aniden açılmasıyla irkildim. “Ayça...” Dedi Yağmur. “Yağmur?” Dedim soru sorarcasına. “Polisler geldi sana bazı sorular sormaları gerekiyormuş.”

İşte şimdi hapı yutmuştum. Nefesimi toparlamaya çalışıyordum. “Şirketle alakalı mı?” Diye sordum. “Hayır,” dedi Yağmur.

“Onun olma ihtimali yok bu konuda için rahat olsun. Ama hangi konu üzerine geldikleri hakkında hiçbir fikrim yok.”

Ne için gelmiş olabilirler ki? Tabii ya. Cemre benim oda arkadaşım olduğu için büyük ihtimalle benimle de konuşmak isteyeceklerini düşünüyorum. “Geliyorum,” dedim.

Işığı açıp kendime çeki düzen verdim. Baş ucumda duran bir bardak sudan biraz içip rahatlamaya çalıştım. Derin nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalıyordum. En ufak bir tedirginlik verirsem şüphelenirler.

Merdivenlerden aşağıya indiğimde iki tane polisi gördüm. “Ayça Kılıç siz misiniz?” Dedi polis memuru.

“Evet benim,” dedim sakince.

“Buyurun içeride oturalım isterseniz,” dedi Yağmur. “Teşekkür ederiz hemen soru sorup gideceğiz zaten,” dedi polis memuru. “Bir su getirirseniz sevinirim,” dedi yandaki polis memuru.

Yağmur mutfağa giderken soru sormaya başlamışlardı. “Cemre Hanım sizin yurttan oda arkadaşınızmış onunla aranız nasıl?” Diye sordu polis memuru. Onu Bora ile ben öldürmüştüm ve sakin olmak benim için zordu.

“Onunla aramız iyi değildi sürekli birbirimize laf falan atardık,” dedim. O sırada benim söylediklerimi not alıyorlardı.

“Onu en son ne zaman gördünüz?”

“Ben yurttan ayrılmadan önce gördüm. Yurttan pek dışarı çıkmayan bir insandı,” dedim.

“Yurttan atıldığınız doğru mudur?” Dedi polis memuru. “Evet doğru ama bununla Cemre’nin ölmesiyle ne alakası var?” Dedim.

“Soruyu, soru ile cevap vermeyin lütfen,” dedi polis memuru. Gözlerimi devirdim. “Neden atıldınız?” Diye sordu polis memuru. O sırada Yağmur içeriden bir bardak suyla gelmişti.

“Yağmur Hanım siz Ayça Hanım ile nasıl tanıştınız?” Bora’nın sayesinde. Şirketten diyemezdi çünkü onu da söylerse bu sefer Melek hakkında da bana soru soracaklardı.

“Ben bir gün dışarda dolaşırken Ayça’yı görmüştüm biraz rahatsız gibiydi bende ona yardımcı olmuştum. Sonra Ayça’yı bir kaç kez görünce de tanışmaya başladık.”

“Ayça Hanım ile nerede karşılaştınız?” Diye sordu polis memuru. “Hatırlamıyorum bir yolda karşılaşmıştık,” dedi Yağmur. “Tamamdır teşekkür ederiz,” dediğinde rahatlamıştım.

“Ayça Hanım biz devam edelim,” dediğinde kriz geçirecektim. “Yurttan neden atıldınız?” Dedi tekrardan aynı soruyu sorarak.

“Zamana uygun gitmediğim içindi,” dedim.

“Hangi zamanlar ve o saatte neredeydiniz?”

Benim kontörüm, internetim yoktu ondan da haber alamayınca dışarı çıktım. Sonra bara falan geçip biraz içmiştim, yani çok hatırlamıyorum sarhoş olduğum için,” lütfen inanın.

“Peki teşekkür ederiz. Elinizde bir bilgi geçerse lütfen bizi arayın. En ufak bir bilgi bile belki bizim için çok faydalı sağlayabilir,” dedi polis memuru.

“Bir haber bulursam mutlaka size haber vereceğim,” dedim. Yanındaki not alan polis memuru bardağı masaya bırakmıştı. Yağmur onu alıp içeri götürmeye gitti.

“Bora’yı biliyorsunuzdur,” dedi polis memuru. Nefesimi tuttum. “Anlamadım?” Dedim. Sakin ol Ayça sakin panik yapma.

“Hiç haberde görmediniz mi? Kaç aydır onu arıyoruz,” dedi polis memuru. “Evet gördüm.”

“Onun işi olması lazım çünkü Bora birini öldürürken cesedin üstüne küçük bir not bırakırdı. Bakın çok dikkatli olmanız lazım onun kardeşi ile aynı evde yaşıyorsunuz.”

“Biliyorum, benim evim olmadığı için şu anlık onun yanında kalıyorum,” dedim açıklama yaparak.

“Bora normal bir insan değil her an buraya gelebilir bu yüzden mümkünse en hızlı bir şekilde kendinize ev tutun,” dedi polis memuru.

“Bir ev almayı düşünüyorum zaten,” dedim. “Bora’yı görürseniz ondan hemen kaçın ve polisi aramayı unutmayın.” Aynı çatı altında yaşıyoruz.

“Onu görürsem ilk işim o olacaktır,” dedim. “Bora bir akıl hastası o yüzden mutlaka ondan uzaklaşın.”

Şaşırmamak elde değildi. “Ne?” Dedim bağırarak. “Büyük ihtimalle birisini görüyor lakin kim olduğunu henüz bilmiyoruz,” dedi polis memuru.

Bir dakika, ne demek birisini görüyor? “Bir gün bir cinayet incelerken üstünde bir not bulduk. Kamera kaydını incelerken sadece sırt kısmını gördük. Orada biriyle kavga ediyordu bu yüzden akıl hastası olduğunu düşünüyoruz.”

Ne diyeceğimi bilemedim. Kaşlarım çatılı bir şekilde polisleri pür dikkat dinliyordum. “Yağmur Hanım’a henüz bir şey söylemedik sonuçta ağabeyi ve daha net olduğunu kesinleştirmedik.”

“Madem kesinleştirmediniz o zaman onun niye akıl hastası olduğunu ortaya katıyorsunuz?” Dedim sertçe. Saki olmaya çalıyorum ama elimde değildi.

“Çünkü kamerada öyle gözüküyordu sanki yanında biri varmış gibi onunla kavga ediyordu. Biz yine araştırmaya devam ediyoruz,” dedi polis memuru.

“Siz yine Bora’yı görürseniz mutlaka polisi arayın,” diye devamını getirdiler. “Elbette,” dedim.

“İyi akşamlar, kusura bakmayın sizi de rahatsız ettik.”

“Önemli değil. İyi çalışmalar,” dedim kapıyı kapatarak.

Ben olayın etkisinden hâlâ çıkmamıştım. “Ayça,” dedi Yağmur omzuma dokunarak. İrkilerek ona döndüm. “İyi misin?” Diye sordu Yağmur.

“Bilmiyorum,” dedim sessizce. Ağlamak istiyordum, bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Boğazımda bir yanma hissettiğimde elimi boğazıma götürdüm.

“Gel içeride oturalım,” dedi Yağmur elini omzuma atarak. Böyle bir şeyi Yağmur’a söyleyemem.

Bora beni silahla vurmuş bir insan. Ve beni kendi tarafına alan. Onun yüzünden katil olmuş birisiyim. Bu olaylar yüzünden onun yanında nasıl bu kadar rahat hissediyorum bilmiyorum.

“Bora ile neler yaşadığımı biliyorsun değil mi?” Diye sordum Yağmur’a bakarak. “Az, çok tahminim var.”

“Benim yerime başka biri olsa Bora’dan kaçar, ama nedense ben ondan korkmuyorum.”

“Olabilir böyle şeyler,” dedi Yağmur. Yüzüme gelen saçımın bir tutamını kulağımın arkasına attım. “Sence ben anormal miyim?” Dedim.

Yağmur’un dudağı kıvrıldı. “Ne alakası var,” dedi kıkırdayarak. “Bilmiyorum. Off çok saçmalıyorum değil mi?”

“Bazen oluyor,” dedi Yağmur gülümseyerek. “Ayça, sana soru sorabilir miyim?” Dedi Yağmur. Kafamı salladım.

“Sen Bora’dan biraz hoşlanıyor olabilir misin?” Diye sorduğunda bir anda ayağa kalktım. “Hayır,” dedim sertçe. Yanaklarım ısınmaya başlamıştı. “O şerefsize hayatta aşık olmam!” Diye bağırınca Yağmur kahkaha attı.

“Hangi şerefsize aşık olmazsın.” Bora’nın sesiyle kapıya doğru baktım. “Seni ilgilendirmez,” dedim tersleyerek. “Ayça sakin olur musun?” Dedi Yağmur kıkırdayarak.

“Kahve yapmaya gidiyorum,” dedi Yağmur hızlıca mutfağa giderek.

Peşinden gideceğim esnada Bora yolumu kesti. “Çık yolumdan!” Dedim sertçe “Seni kim öfkelendirdi?” Diye sordu Bora.

“Seni görünce sinirlenmemek mümkün mü?” Dedim. Bora’nın kolunu tutup kenara çekmeye çalıştım ama bir adım bile uzaklaştıramamıştım. Bora kıkırdamaya başlamıştı.

“Minicik bir şeysin,” dedi Bora. “Gücün bana yetmez,” dedi küçümseyici bir tavırla.

“Öyleymiş tamam,” dedim saçımı arkaya savurarak.

Ellerimi yumruk haline getirdim. Suratına vuracağım esnada elimi havada yakaladı. Elimi arkaya çevirdi ve beni kendine çekti. Sırtım ona değiyordu. Koluyla boğazımı yakaladı, bir eliyle de Elimi tutuyordu.

“Nefes alamıyorum,” dedim numara yaparak. “Yemezler,” dediğinde öksürmeye başladım. “Kolumu sıkmıyorum bile,” diye devamını getirdi.

Kolunu boğazımdan çekemeyince bende kendimi serbest bıraktım. “Ayça?” Dedi soru sorarcasına. “İyi misin?” Dedi. Ben bayılırken de bu soruları bana soruyor muydu acaba?

Elini boğazımdan çekti. Sırtımda duran elimi bıraktı, sadece belimi kavramıştı. “Ayça kendine gel,” dedi beni dürterek. Diğer eli ayaklarıma giderken dizimle karnına vuracaktım ama geç kalmıştım.

“Her zaman işe yarayamaya bilir,” dedi Bora. “Kucağımda durmak için numara yaptın değil mi?” Dedi sırıtarak. Gözlerimi büyütmüşüm.

“Hayır beni bırakman için yapmıştım,” dedim. “Şuan kollarımın arasındasın.” Lanet olsun.

“İndir beni,” dedim çırpınarak. “Kaçmak isteyen bir kedi gibi davranıyorsun,” dedi gülerek.

“O zaman derhal indir beni,” dedim omzuna vurarak. “Benden kurtulmaya çalış,” dedi Bora.

“Saçmalamayı bırak artık!” Diye bağırdım. “Diyelim ki biri sana böyle yaptı ne yaparsın?” Dedi Bora. “Gerçi, benden başka kimse sana bunu yapamaz,” dedi sertçe.

“Kahveler hazır,” diye seslendi Yağmur. Bora beni yavaşça indirdi. “Bir daha ki sefere,” dedi Bora. Arkasını dönüp gittiği esnada dizine tekme attım.

Bora yere doğru sendeledi. “Canını mı yaktım?” Dedim küçümseyici bir tavırla. Elimi ona doğru uzattım. Elimi tutup beni kendine doğru çekince bende yere düştüm.

“İlgileniyorsun değil mi benimle? İlgileniyorsun.”

“Aynen ilgileniyorum seninle(!)” dedim. Eli saçıma doğru gitti, saçlarımı okşuyordu. Ve bundan rahatsız olmamıştım. Eli çeneme gelince kendine doğru yaklaştırdı. Aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Nefesini yüzümde hissedecek kadar yakındık.

“Gelmeyi düşünüyor musunuz?” Yağ

sesini duyduğumuzda ikimizde ayrıldık. “Hayırlı işler,” dedi Yağmur kıkırdayarak.

“Düşündüğün gibi değil,” dedim. Yağmur bana kesin öyledir bakışını attı. Üçümüzde masaya geçtik.

Yağmur fırından pizza çıkarmıştı. Masaya koyup üçgen şeklinde kestikten sonra tabaklarımıza birer tane koyduk. “Kamera kayıtlarına ulaştım bu arada,” dedi Bora sessizliği bölerek.

“Poli-”

“Polislere söylemedik. ‘kameralara ulaşamıyoruz’ dedik sadece. Ellerinde de bir kanıt olmadığı için daha fazla üstümüze gelmediler,” dedi Bora.

“Tamam o zaman. Peki kim olduklarını bulabildin mi?” Diye sordum. Bora pizzasından bir ısırık aldı. “Yüzlerinde maske olduğu için tam olarak ayırt edemiyorum,” dedi Bora.

“Yemekten sonra araştırırsınız,” dedi Yağmur.

Üçümüzde sessizliğe bürünmüştük. Acaba Bora polislerin bana soru sorduklarını biliyor muydu?

“Bugün polisler geldi haberin var mı?” Diye sordum. Kaşlarını çatarak bana döndü. “Haberim yok bir şey mi dediler?” Diye sordu Bora.

“Cemre ölmüş,” dedim. “Onu ben öldürdüm,” diye devamını getirdim. “Hayır onu sen öldürmedin,” dedi Bora. Kıkırdamaya başladım. Sonra kahkaha atmaya başladım. “Bora teselli etmeye çalışma. Onu ben öldürürdüm ve bunun farkındayım.”

Bora uzun süre bir şey diyemedi. Artık ondan bir farkım kalmadığını hissediyorum.

Yemeği yarım bırakıp “Afiyet olsun,” dedikten sonra yanlarından ayrıldım. “Ayça doğru düzgün bile yemedin,” dedi Yağmur. “İştahım yok.”

Odama gidip yatağıma uzandım. Bir süre sonra odamın kapısı çaldı. Bora olsa pat diye girerdi o yüzden Yağmur’un geleceğini düşündüm. “Gelebilirsin,” dedim.

Kapı açılınca karşımda Bora’yı gördüm. “Sen kapı tıklatır mıydın?” Dedim dalga geçerek. “Bu seferlik böyle olsun.”

“Ne istiyorsun?” Diye sordum. “Banyoyu kullanabilir miyim?” Ne alaka şimdi? Alt katta banyo vardı. Bir de benim odamda banyo vardı.

“Alt kattakini kullanabilirsin,” dedim tersleyerek. “Orada boy aynası yok, bir tek burada var. Sadece üstümü değiştireceğim,” dedi Bora.

“Kısa sürecekse kullanabilirsin,” dedim. Dudağı yukarı kıvrılınca banyoya girdi. Ellerinde kıyafetleri vardı. Demek ki bu kadar emindi benim evet diyeceğimi.

Saçımı toplamak için ayağa kalktım. Çekmece de toka aramaya başladım. Bora’nın kapısı açıktı. Üst kısmı çıplaktı.

Bora bana döndüğü esnada kafamı çevirdim. “Sen beni mi izliyorsun?” Dedi kıkırdayarak. “Ne alakası var?” Dedim sertçe. İstemsizce dudağımda küçük bir gülümseme oluştu.

“Ben toka arıyorum bir kere,” diye devamını getirdim. “Kesin öyledir,” dedi Bora gülümseyerek. Üstüne beyaz gömlek giydi yaka kısmını biraz açmıştı.

“Bunu mu arıyorsun?” Dedi kolunu havaya kaldırarak. Lanet olsun elinde benim toka vardım. Nasılsın zaman aldı kim bilir?

“Onu bana ver,” dedim sertçe. “Gel de al,” dedi Bora. Oflayarak hızlıca içeri girdim. Tam girdiğim esnada Bora kapıyı kapatıp kilitledi.

“Bora anahtarı ver,” dedim elini açmaya çalışarak. Avucunun içine saklamıştı anahtarı. Elini yukarı kaldırınca durdum. “Ulaşamıyor musun?” Dedi sırıtarak.

Zıplayıp almaya çalıştım ama yine de vermemekte ısrar ediyordu. “Bir şartla veririm,” dedi Bora. Gözlerimi devirdim. “Ne istiyorsun?” Diye sordum.

“Saçımı şekillendireceğim,” dedi Bora. “Saç kurutma makinesiyle tarağı verir misin?” Diye devamını getirdi.

Dolabı açıp istediklerini verdim. Saçına şekil verirken bende yanında bekliyordum. Saç kurutma makinesini kapattı ve ikisini de bana uzattı.

“Dolaba koyar mısın?” Dedi Bora. Saç kurutma makinesiyle, tarağı yerine koydum.

Musluğu açıp elime biraz su alıp Bora’ya attım. Bora sertçe bana döndü. Musluğu açıp eline su alınca sertçe bana attı.

“Sen şimdi görürsün,” dedim. Elime sürekli su alıp Bora’yı ıslattım. Bora en sonunda dayanamayıp ellerimi sıkıca tuttu. “Bu kadar yeter,” dediğinde gülümsemem kesildi.

“Canım acıyor,” dedim elimi bırakması için. Elimi bırakınca, cebine attığı anahtarı alıp kapıyı açtım.

“Ayça ben özür dilerim öyle demek istemedim,” dedi yanıma gelince. Ben ona dönüp bakmıyordum. “Ayça özür dilerim,” dedi tekrardan.

Tekrardan banyoya girip hızlı bir şekilde çıktı. Elinde havlu vardı. Havluyu başıma koyup kurulamaya başladı. “İstemiyorum,” dedim.

“Özür dilerim,” dedi Bora tekrardan. “Bu şekilde davranmak istemedim gerçekten, çok özür dilerim.”

“Özür dileme benden!” dedim kızarak. “Bir daha yapmayacağım gerçekten. Şimdi izin ver saçlarını kurulayım lütfen.”

“Tamam o zaman,” dedim. Havluyu yavaşça saçlarımda gezindirdi. Saç kurutma makinesini fişe takip saçlarımı kurutmaya başladı.

Saçlarım kuruduktan sonra eline tarağı alıp yavaşça saçlarımda gezindirdi. Birinin saçlarımla oynaması uykumu getiriyordu. “Biliyor musun?” Dedim sessizliği bölerek. “Annem en son saçımı ne zaman böyle uğraştığını hatırlamıyorum,” diye devamını getirdim.

“Ben sürekli tarayabilirim,” dedi Bora. “Beni ne zaman düşündüğünü bile hatırlamıyorum,” dedim.

“Ben hatırlatırım o zaman,” dedi Bora. Yüzümde gülümse oluştu. “Gerçekten de lanetli adamsın,” dedim kıkırdayarak. “Sana lanetleniyoruz güzelim,” dedi Bora.

Esnemeye başlamıştım. Gözlerim kapanıyordu. “Uykun mu geldi?” Dedi Bora. “Biri saçımla oynayınca uykum geliyor,” dedim. Biraz tuhaftı ama nedense uykum geliyordu?

“Gel uyu biraz,” dedi Bora yatağımın yorganını açarken. Ben yatağa yattıktan sonra Bora üzerimi örttü. “Saçlarınla oynamamı ister misin?”

“Olur,” dedim. “Ben uyuyunca gidersen sevinirim. Şimdi gitme,” dedim.

“Sen uyuyunca da gitmeyebilirim,” dedi sırıtarak. “Bora susar mısın uyumaya çalışıyorum?” Dedim kıkırdayarak. “Tamam tamam sustum.”

Bora yanıma uzandığında gözlerimi kapattım. Saçlarımı okşarken ben çoktan uykuya dalmıştım.

                                                               ⚔

(Bora’nın anlatımıyla.)

Ayça uykuya dalmıştı ama ben durmadan saçını okşuyordum. Ayça sağ tarafa dönünce yorganla onunla birlikte gitti. “Uykuda bile rahat durmaz mısın sen?” Dedim kendi kendime konuşarak.

Yorganı çekip üstünü örtünce tekrardan döndü. Bu sefer bana doğru dündü ve kolunu belime sarmıştı. “Bir bu eksikti.” Ayça bana iyice sokulmuştu.

Cebimden telefonumu çıkarıp şirketin kamera kayıtlarına ulaşmaya çalıştım. Ya yangınla alakalı ya da birileri kayıtları silmiş. Ne yapacağımı bile bilmiyorum.

Telefondan rehbere girip birini aradım. “Bora hangi rüzgar attı seni buraya.”

“Cenk sana işim düştü. Benim şirketin kamera kayıtlarına ulaşamıyorum yardım eder misin?” Cenk benim eski bir arkadaşım ve bilgisayar mühendisi. Fazla görüşmüyorduk sadece.

“Hallederiz kolay iş,” dedi Cenk. “Teşekkür ederim,” dedim. Kapatacağım esnada “istersen gel beraber bakalım,” dedi Cenk.

Koynumda bir kız yatıyor gelemem şuan diyemeyeceğim için “Başka zaman uğrarım,” dedim. Mümkünse sessiz konuşmaya çalışıyordum.

“Tamam bu seferlik böyle olsun.”

“Ne zaman biter.”

“Valla şuan bir şey diyemem duruma göre haber veririm.”

“Tamam.”

Telefonu kapattığımda kalkmaya çalıştım ama Ayça sıkıca bana sarılıyordu. Kolumu Ayça’nın boynuna doladım.

“Bora!” Yağmur’un sesi geliyordu. “Sen de eksiktin tam oldu,” dedim kendi kendime. Kapı sertçe açılınca Yağmur’a sessiz ol işareti yaptım.

Yağmur gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. “Bu ne hâl,” dedi kıkırdayarak. “Bu şekilde kalkamam şuan,” dedim.

“Kahve yapıyorum ister misin?” Dedi Yağmur.

“Bunun için miydi?” Dedim. “Allah aşkına git,” diye devamını getirdim. “Hoşuna gitti bakıyorum,” dedi Yağmur.

“Ne alaka. Uykudayken bana sarıldı uyanmasın diye kalkmadım.”

“Kesin öyledir.”

“Şu kahveyi de azalt,” dedim. “Sürekli içiyorsun hastalanacaksın en sonunda,” diye devamını getirdim. Her gün kahve içmekten bunaldım.

“Tamam abi,” dedi Yağmur. Kapıyı yavaşça kapatıp çıktı.

Ayça göğsümün tam üstüne yatmıştı şimdi de. Kollarını bana sımsıkı dolamıştı. “Bırakma beni,” diye sayıklamıştı. Sağ kolumla Ayça’nın omzuna sarmıştım. Yorganına üzerimize çektim.

Sıcaktan benimde uykum gelmişti. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Gece lambasının ışığını kapatıp gözlerimi yumdum.

                                                                ⚔

(Ayça’nın anlatımıyla)

Telefonun çalmasıyla beraber gözlerimi açtım. Kafamı Bora’nın üstüne koymuştum ve sıkı sıkı sarılmıştım. Aynı şekilde Bora’da bana sarılmıştı.

Bora telefonunu eline alıp, kulağına koydu. “Bulabildin mi?” Diye sordu. “Hemen gönder!” Dedi heyecanlı bir şekilde.

“Ne oldu?” Diye sordum. “Kamera kayıtlarını buldum,” dedi Bora. “Daha doğrusu arkadaşım,” diye devamını getirdi.

“Hangi arkadaşın?” Diye sordum. “Kız değil merak etme,” dedi Bora. Kaşlarımı çattım. “Bir tek sen ve Yağmur var kız olarak,” diye devamını getirdi Bora.

“İyi,” dedim.

Hayır Ayça onu kıskanamazsın.

“Kız olsaydı ne derdin?” Diye sordu Bora. “Beni ilgilendirmez banane,” dedim tersleyerek. Kollarımı birbirine bağladım. Hâlâ ikimiz yan yana yatakta duruyorduk.

“İnanayım mı şimdi?” Dedi Bora sırıtarak. “Bora!” Dedim kızarak. “Kıskandın mı?” Dedi kıkırdayarak.

“Allah’ın belası adam!” Dedim omzuna vurarak. “Senin neyini kıskanayım?” Diye devamını getirdim.

Şuan belki de kıskanıyor olabilirdim.

Bora elinin tersiyle yanağımda gezindirdi. Önüme düşen saç tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdı. “Benden uzaklaşmaman hoşuma gitti,” dedi Bora.

Ben geriye doğru kaçarken, Bora bana doğru yaklaştı. Sırtım duvara kadar değiyordu. Aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. “Kaçma benden.”

“Neden kaçmamı istemiyorsun?”

“Çünkü bundan rahatsız oluyorum. Değer verdiğim kadının benden uzaklaşması istemem.”

“Değer verdiğin başka kadına da aynısını yaptın mı?” Diye sordum. Acaba benden önce başka birisiyle birlikte oldu mu?

“Sana verdiğim değeri, başkasına vermedim.”

“Peki bir ka-” elini dudağıma götürüp beni susturdu. “Senden önce bir kadın yoktu ve daha da olmayacak çünkü sen varsın,” dedi. İstemsizce dudağımın kenarı kıvrıldı.

Bildirimin sesiyle Bora benden uzaklaştı. Yüzümü avuç içlerine alıp onu durdurdum. “Benden uzaklaşıyorsun,” dedim.

“Sana yaklaşmam hoşuna gitti sanırım,” dedi Bora.

“Öyle mi dersin?”

“Ben bir şey demiyorum. Benden uzaklaşmak istemeyen sensin. Eğer benimle olmak istiyorsan “senin için kafayı yiyorum, kriz geçiriyorum.’ demen yeterli.”

Bora’nın omzuna sertçe vurdum. “Sen ne kadar şerefsiz bir insansın,” dedim kahkaha atarak. “Neyse hadi şu videoyu izleyelim.”

Bira telefonunu eline alıp, videoyu açtı.

Şirketin önünde bir kaç kişi vardı. Kapüşonlu olduğu için yüzleri gözükmüyordu. Kameralara özellikle dikkat ediyorlardı.

Önce bir düzenek kurdular. Her köşeye ayrı bir bomba yerleştiler. Etrafa benzin döktüler. Her katta koyduktan sonra da, üst kattan başlayıp yavaşça aşağıya doğru patlattılar.

O sırada Melek beni öldürmeye çalışıyordu. Ve kamera kaydı biter...

“Hiç istemeseydim daha iyidi!” Dedi Bora. “Hay ben böyle işin...”

Bora’nın elinden telefonu aldım. Bazı yerleri tekrar izliyordum. “Yüzleri gözükmüyor boşuna bakma,” dedi Bora. “Bir dakika,” dedim.

“Bir şey mi fark ettin?” Diye sordu Bora. Birinin giydiği kıyafetin sırt kısmında yıldırım deseni vardı. Onu ben yapmıştım ve bu kişide Alp olması lazım.

“Alp,” dedim.

“Tahmin etmeliydim,” dedi Bora. “Nerden anladın?” Diye sordu.

“Bu kıyafeti ona ben yapmıştım.”

“Bu kadar aptal olmasa gerek.”

“Ne yapacağız şimdi?” Diye sordum. “Geceyi bekleyeceğiz,” dedi Bora.

                                                                     ⚔

“Ayça,” dedi Bora. Kafamı Bora’ya çevirdim. Biraz tedirgindi. “Sen Alp’i arıyorsun ve buluşmak istediğini söyleyeceksin. Yağmur ile ben seni izliyor olacağız. Alp gelince de onu bayıltıp şirkete götüreceğiz.”

“Tamam,” dedim. Şirket patlamıştı ama bazı binalar fazla hasar görmemişti. Kimse de oraya gitmeyeceği için iyi bir yer.

Telefonumu çıkarıp rehberden Alp’in numarasını tuşladım. “Nerede buluşacağım?” Diye sordum Bora’ya. “Alp nereyi seçerse,” dedi.

“Alo,” dedi Alp. Telefonu hoparlör almıştım. “Seninle bir şey konuşmam gerekiyor,” dedim.

“Özledin mi beni?” Dedi Alp. Yüzümü buruşturdum. “Boş yapma da beni dinle!” Diye bağırdım.

“Söyle ne diyeceksen.”

“Burada olmaz dışarı çıkalım.”

“Neden? Bora izin vermiyor mu sana?” Yüzümü Bora’ya çevirdim. Çenesini sıkıyordu. “Biliyor musun? Bana veremediğin ilgiyi Bora verdi.”

Alp kahkaha attı. “Uzatmayacağım. Seninle nerede buluşmam gerekiyor?”

“Sen nereyi istiyorsun?” Diye sordum. “Deniz kenarına ne dersin hem yürüyüş yapmış oluruz,” gözlerimi devirdim.

Tekrardan Bora’ya döndüm. Başını evet anlamında salladı. “Olur,” dedim.

Telefonu kapattıktan sonra evden hızlı bir şekilde çıkıp arabaya bindik. Bora Sürücü koltuğuna geçmişti, ben de ön koltuktaydım. Yağmur arka tarafta oturuyordu.

“Ayça,” diye seslendi Bora. “Alp ile buluştuğunda iki dakika içinde oyalamak gerekiyor. Bunu yapabilir misin?”

“Evet yapabilirim.” Kendime inanıyormuşum gibi söyledim, lakin Alp’in yanına gidince nasıl oyalayacağımı bile bilmiyorum.

Sahilin yakınlarına yaklaşınca durduk. “Ayça, sen burada in. Fazla dikkat çekmeyelim,” dedi Bora. Sadece kafamı sallayıp, araban indim.

Bir bank bulup oraya oturdum. Bir süre sonra telefonum çalmaya başladı. Telefonumu elime alınca Alp’in aradığını gördüm. Telefonu açıp kulağıma koydum.

“Ben geldim, sen neredesin?”

“Bankta oturuyorum.”

Sağıma soluma baktım. Alp’i görünce hemen elimi ona doğru salladım. “Tamam gördüm seni,” dedi Alp. Telefonumu kulağımdan çekip kapattım.

Yanıma hızlı bir şekilde gelip banka oturdu. “Ne için çağırdın beni?” Hadi bakalım gazamız mübarek olsun. Lanet olsun ne diyeceğim şimdi ben? “Bu saatte çağırdığına göre önemli olması gerek,” dedi Alp.

“Burada açık kafe gibi bir yer var mı?” Aferin Ayça. Alp deli olduğumu düşünecek.

“Ne alaka?”

“Biraz acıktım sanki.” Alp’i oyalamam için mecbur saçmalamak lazım. Allah’ın belası Bora, hangi delikteysen çık artık.

“Ellerim dondu. Sıcak bir kahve olsaydı fena olmazdı,” dedim. Burada sadece bar var. Umarım oraya götürmeyi planlamıyordur. Gerçi girmediğim yer değil, ama Alp götürürse girmem.

Şuna bak Alp’i önemli bir konu için çağırıyorum ve benim saçmalıklarıma bak.

“Bu saatte açık bir yer olduğunu sanmıyorum,” dedi Alp. Bora gel artık!

“İstersen benim eve geçip konuşabiliriz.”

“Senin evine asla gelmem!”

“Tamam sakin ol,” dedi Alp. “Yapacak bir şey yok, mecbur biraz dayanacaksın,” diye devamını getirdi. İnsan kendi montunu verir hayvan! Gerçi o verse bile almam.

“Ben seni ne için çağırdım biliyor musun?” Aptalsın Ayça.

“Az çok tahmin edebiliyorum,” dedi Alp. Keşke bende tahmin edebilsem. Eve geçince öldüreceğim Bora seni!

“Öyle mi? Söyle bakalım belki tahminin doğru çıkar,” dedim. Bir konu bulsun da oradan uydurmaya devam edeyim.

“Bora seni öldürmemi istemişti, o yüzden geldin değil mi?” Ne? Bora beni... hayır!

“Sen ne saçmalıyorsun!” Diye kükredim.

“Hatırlamıyor musun? Seni arayıp haber vermiştim ama sen hâlâ onun yanında kalmayı tercih ettin,” dedi Alp. Hayır bu aşırı saçma Bora bunu bana yapamaz. Öyle bir şey olsaydı ben hatırlardım.

“Bora’yla ilk karşılaştığında seni silahla vurmuştu,” dedi Alp. Bunu zaten bende biliyorum “Seni öldürmemi Bora istedi.”

“Kes se-” Alp bir anda üzerime çıktı. Ağzımı çok sert bir şekilde kapattı. Elleriyle baskı uyguluyordu. “Artık kendine gel sevgilim, haddini aşıyorsun. Emin ol canını yakmaktan hiç çekinmem,” Sesi sakindi.

Tam o sırada yumruğumu suratına geçirdim. Geriye doğru sendeledi. “Benim canımı yakmayı bir kere denesene,” dedim sertçe.

“Bunu hiç istemezsin.”

“İstiyorum. Vur bana.”

Alp üstüme doğru geldiği sırada dizine tekme attım. “Daha bana yaklaşamadın bile. Bir erkek, kadın tarafından dövüldü. Ben olsam utanırdım,” dedim kahkaha atarak.

“Seni öldüreceğim!” Diye bağırınca arkadan biri sırtına sopayla vurdu. Alp tekrardan yere sendeledi. Bilincini kaybetmişti.

“Allah’ın belası adam! Nerede kaldın?” Diye bağırdım. “Etrafı incelemem gerekiyordu,” dedi Bora.

“Kesin öyledir. Eve geçince görürsün sen!”

“Görelim bakalım,” dedi Bora göz kırparak. Gözlerimi devirdim. Alp’i omuzlarına alıp arabaya yatırdı. “Elini sürme şu pisliğe,” dedim sinirli bir şekilde. “Bir adamı da kıskanmazsın be kızım ya,” dedi Bora.

“Ne alaka be,” dedim sertçe. Bora’nın dudağının kenarı kıvrıldı. “Ayça arabaya biner misin?” Dedi Bora. Benim için arabanın kapısını açtı. Bu hareketi hoşuma gitmişti.

Hızlı bir şekilde arabayı şirkete sürdük. Şirkete varınca merdivenlerden Alp’i çıkardık. Bir sandalyeye oturtup ayaklarını ve ellerini sıkıca bağladık.

Alp kendine gelmeye başlamıştı. “Uyandın mı lan puşt!” Diye bağırdı Bora. Alp’in suratına bir yumruk geçirdi. “Seni gördüğüme sevindim.”

“Siktir lan!” Diye kükredi Bora. “Sen kimsin de benim şirketimi yakmaya çalıyorsun!”

Alp cevap vermedi. Bora yüzüne bir yumruk daha geçirdi. “Konuş,” dedi Bora. Alp hâlâ cevap vermedi.

“Sen Ayça’yı öldürmek istedin,” dedi Bora. Alp boş gözlerle suratımıza bakmaya devam ediyordu. Bora ona bir tekme savurdu. “Benim olana zarar vermek istedin!”

Bora’yı ilk kez bu kadar sinirli görüyorum. “Sen yokken ben vardım,” dedi Alp. “Onu ben mutlu ettim,” diye devamını getirdi. “Siktir git,” dedim.

“Sen benim tırnağım bile olmazsın. Ayça en çok beni seviyordu,” dedi Alp. Bora çenesini sıkıyordu. “Bilerek yapıyor,” dedim sakinleştirmeye çalışarak.

Bora Alp’in yanına gidip boğazını sıkmaya başladı. Alp bir yandan gülüyordu, bir yandan öksürüyor. “Bora, tamam öldüreceksin onu!” Diye bağırdım. Bora bana baktı sonra Alp’in boğazından ellerini çekti.

“Orospu! Ne diye gülüp duruyorsun? Psikopat,” dedi Bora. “O tişörtü bilerek giydiğimin farkında değil misiniz?” Dedi Alp kahkaha atarak.

Tabii ya bizi tuzağa çekiyordu. O yüzden benim ona yaptığım tişörtü giymişti. Salak kafam nasıl anlayamadım bunu.

“Baylar ve bayanlar katliam partimize hoş geldiniz!” Tanıdık bir sesle arkamı hızlı bir şekilde döndüm. Babam... Babam buradaydı ve Alp’in arkadaşları. Hepsinin ellerinde sopalar, silahlar vardı.

Bora ilk başta kıkırdamaya başladı. Kıkırdaması, kahkahaya dönüştü. Bora uzun süre kahkaha attı. Hepimiz şaşkın içinde Bora’ya bakıyorduk.

“Akıl sorunlu pislik!” Diye bağırmıştı.

“Asıl siz, benim yapacağım katliama hoş geldiniz,” dedi Bora. Kaşlarımı çattım. Buraya tıkılıp kaldık ve etrafımız çevrili.

Bora elinden bir telefon çıkardı. Karşı duvarda bir perde vardı, telefonu oraya yansıttı. Alp’in annesi ve babası vardı. Yanında da birisi vardı. Bu kişi çok tanıdık geliyordu.

Alp’in annesi ve babası bağlı duruyordu. Arkasında ise siyaha bürünmüş, ağzında da siyah maske vardı. Bu kişi Yağmur olması gerekiyor. Etrafıma baktım. Yağmur ortalıkta gözükmüyordu, kim bilir hangi arayla gitti?

“Hangisini öldürelim?” Dedi Bora. Dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. “Onlara sakın dokunma!” Diye kükredi Alp. “Yoksa seni öldürürüm!” Diye devamını getirdi. Alp’in ellerini ayaklarını çözmüşlerdi. Eline bir silah alıp Bora’nın alnına doğru tuttu

“Eğer beni öldürürsen, ikisini de öldürürüm,” dedi Bora. Alp’in elindekini bir oyuncak olarak görüyordu. “Seç birini,” dedi Bora. “Yoksa ikisini öldürürüm,” diye devamını getirdi.

“Ayça sen ona kadar saymak ister misin güzelim?” Dedi Bora gülümseyerek.

“Sayarım tabii ki de,” dedim.

“Durun!” Diye bağırdı Alp. “Tamam seçeceğim,” diye devamını getirdi.

“Seç artık!” Diye bağırdı Bora. Bütün silahlar Bora’ya çevrildi. Hayır hayır!

Koşarak Bora’nın önüne siper oldum. “Sen aklını mı kaçırdın!” Dedi Bora sertçe. “Çık önümden!” Bora.

“Hayır ölmeni istemiyorum,” dedim. Artık birinin daha ölmesini istemiyorum.

Bir silah sesi duyunca kulaklarımı kapatıp, çığlık attım. Bora üzerime kollarını sardı. Bora'ya doğru iyice sokuldum.

Savaşın ortasında bile olsak, o yanımdaysa. Ben bu savaştan korkmam.

Gün gelir dostun sana ihanet eder, bir de bakmışsın ki düşmanın senin dostun olmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 15.03.2025 15:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...