
hepinize tekrardan merhaba Umarım iyi bir gün geçiriyorsunuzdur bu sefer kısa keseceğim uzun bölüm uzun bölüm dediniz elimden geldiğince bölümü uzattım ve 2000 kelimeye Aşkın yazdım Umarım bölüm hoşunuza gider ve ayrıca da bölümde rahatsız edecek kelimeler mevcuttur uyarısını yapayım Umarım bölümü beğenirsiniz.
Iyi okumalar dilerim sevgili okuyucum...
***
Aybala alabey'den
Sabah kalktım rutin İşlerimi halledip içtimaya çıkmıştım. Dün albay'dan izin aldığımız için bugün de izinliydik. bu yüzden Tim ile beraber ve içtima yapmayacaktık bu günü dinlenme günü olarak ilan etmiştim kısacası ama yarın ve ondan sonraki günler tim'in acısını çıkaracaktım.
tim komutanı ben seçilmiştim Aybars ise yardımcısı olacaktı Neden beni seçtikleri hakkında bir fikrim yok. aybars'ı da seçebilirlerdi ama pek bunu üstelemiyorum. içtiğime alanına geldiğimde bazı askerler kendi çaplarında spor yapıyorken birkaç tane de timde içtima yapıyorlardı. arkamı döndüğümde Aybars da gelmişti.
tam arkamı dönüp Şınav çekmek için pozisyon alacakken aybars'tan "dövüşe var mısın?" sesi geldi. sakince arkamı dönüp "yenilmek mi istiyorsun ikiz?" dedim Sen de beni yeneceksin tarzında bir yüz ifadesine büründü. "Sanmıyorum" dedi sadece. "Korkuyor musun yoksa ikiz?" diye devam ettirdi. bu sefer benim yüz ifadem alaylı bir ifadeye dönüştü. cevap vermek yerine dövüş alana doğru yürümeye başladım iki asker kendi çaplarında dövüşüyorlardı. arkadan binbaşının sesi geldi "asker dövüşü bırakın!" Bunu duyan askerler hemen dövüşmeyi bırakmışlardı.
Hazır ola geçip binbaşının emrine uymuşlardı. Binbaşı tekrar konuştu "rahata geçin çocuklar. Gidin başka işlerle uğraşın." Binbaşı Bize döndü "gösterin bakalım marifetlerinizi ikizler, kim güçlüymüş görelim" dedi aybars'a doğru baktım o da bana bakıyordu sakin ve yavaş adımlarla alana doğru yürüdüm. O benim karşıma geçtiğimde pozisyonumu aldım ve dövüşün başlamasını bekledim. binbaşı'dan ses geldi "başlayın bakalım ikizler. güçlü olan kazansın" dövüş başlamıştı ama binbaşının ve buradaki askerlerin bilmedikleri tek şey biz birbirimize dövüşte asla acımazdık.
evet ikiz olabilirdik, birbirimizi seviyor olabilirdik, kardeş olabilirdik, devrem de olabilirdik ama konu dövüş olduğunda birbirimize düşman kesilir hem fiziksel hem de Ruhsal çok büyük zararlar bile verebilirdik, vermişliğimiz çoktur. birbirimizi çok kez bıçakla yaraladık ama Hiçbirinde de birbirimizden küsüp ayrılmadık, bir şey olmamış gibi Hayatımıza devam ettik.
düşüncelerimden sıyrılıp bulunduğum ana döndüm. İkizimi tanıyordum ne zaman nasıl bir şey sergileyeceğini tahmin edebilirdim iyi bir gözlemciğim demiştim. o dövüşürken, yumruk veya tekme atacağı zaman ilk önce bir adım atardı. Gözlerim ayaklarına döndü bir adım atmıştı hemen geriye çekildim ve tam da tahmin ettiğim gibi yüzme ani bir yumruk gelmişti. kaçtığım için yumruktan kurtulmuştum elini daha çekmeden Sağ elimle yumruğunu tutup sol bacağımla karnına bir tekme atmıştım hafiften geriye kaçıp tekmenin büyük zararından kurtulmuştu ama yine de tekme karnına geldiği için büyük ihtimalle küçük bir sızıyla geri çekilmişti.
iki eli karnında tutup geri çekildiğinde vicdanım sızlamadı. dediğim gibi konu dövüş olduğunda birbirimize düşman kesilirdik. hızlı bir atak ile bana doğru geldi ve tekme attı kafama doğru gelen tekmeden eğilip kurtulmayı başarmıştım diğerdeki ayağım hızlıca kendime çekip düşürdüm hiç duraksamadan ikizimin üstüne çıkıp ellerini Ve ayaklarını kitlemeye çalıştım.
ben bunu yaparken bir yandan dizi ile sırtıma bir vurdu. bel kısmında oturuyordum bacakları serbest durumdaydı. sırtıma giren ani acıyla hafiften inleyip ellerimdeki gücü hafifletmiştim bundan yararlanarak elimi iterek bedenimi döndürdü ve bulunduğumuz durumun tam tersine düştük. Ben aşağıda Oysa yukarıdaydı benim yaptığım hatayı yapmayıp bacaklarımı da Ellerimi de kilitlemişti. Yüzüme doğru yaklaşıp tam bir şey diyecekken burnuna kafa atmamla hızlıca Geri çekildi.
refleks olarak bir eli burnuna gittiğinde hemen ondan kurtulup ayağa kalktım burnunu tutuyordu Ve burnundan kanlar damlıyordu. burnunu kırmamıştım kıracak kadar sert vurmamıştım ama kanıtacak kadar vurmuşum gözüm saniyeliğine bin başına döndüğünde kaşları Çatık halde bize baktığını gördüm. şaşırmıştı ki bu çok Normaldi bütün askerler öyle bakıyordu. ikizim burnunu tutmayı bırakıp ayağa kalktığında İkimiz de cebimizdeki bıçakları çıkardık.
Binbaşı bunu gördüğünde "durun! kimin güçlü olduğunu anladık. birbirinize zarar verecek kadar iyisiniz, dövüş bitti! Aybars senle git de bire burnuna baktır." dedi ardından arkasına dönüp askerlere bakarak "Siz de işinizin başına dağılın!" diye bağırdı. askerler hemen dağılmıştı. Aybars ise bana bakarak "devam ederdik de işte olanları görüyorsun." dedi Yüzümde minik bir tebessüm peydah oldu "görebiliyorum ikiz, görebiliyorum. ileriki zamanlarda alırım İntikamımı" dedim
sakin bir ses tonuyla konuşmuştum ama altındaki siniri bir tek ikizim anlardı. Neden mi sinir vardı, Çünkü ben bir işin yarım kalmasından asla hoşlanmazdım hele ki bu bir dövüşse Tabii buradaki hiçbir asker bunu bilmiyordu ileriki zamanlarda öğrenirlerdi acele etmeye hiç ama hiç gerek yoktu. askerler dağılmıştı Sadece bizim tim kalmıştı. fırat'tan bir ses yükseldi "Komutanım Binbaşı izin vermese birbirinizi öldürecektiniz! bıçak çektiniz birbirinize!" Şaşkın sesi ikimizi de güldürmeyi başarmıştı.
Çok büyük olmasa bile yine de hafif kıkırdamıştım. "Merak etmeyin biz birbirimizi öldürmeyiz. İlerleyen zamanlarda alışırsınız." dedim saate baktığımda saat 11.30'du ikizim de saati gördüğü zaman da time dönüp "bizim bir işimiz var büyük ihtimalle 1-1.30'a kadar Gelemeyiz haberiniz olsun. Zafer abi tüm komuta sende." dedi İkimiz de karargaha doğru yürüyüp odalarımıza çekildik. hızlıca Üstümü değiştirdim. üzerime siyah bir gömlek altıma ise Siyah bir pantolon ve küçük bir kemer takmıştım. bunun gibi sade ve şık şeyler hoşuma giderdi tahminime göre ikizimde bunları giymişti. odadan çıktığımda karşımda gördüğüm yüzle tam olarak emin olmuştum. O da üstüne siyah bir gömlek altına ise Siyah bir pantolon giymişti. Tek fark onun kemeri yoktu ve elinde bir ceket vardı. yalan söylemeyeceğim ikizim oldukça yakışıklı ben ise oldukça güzeldim. bunu inkar etmeyecektim Çünkü bunun farkındaydım.
İkimiz de oldukça seksi gözüküyorduk ikizim Bana göz kırparak "yine yapmışsın yapacağını, Çok seksi duruyorsun, yalan yok." dedi Dudağımın sağ tarafı hafiften havaya kalktı. tek kaşımı kaldırarak, "ben ne kadar seksiysem sen de o kadar seksisin ikiz." dedim ardından bir şey demeyerek arabaya doğru yürüdük. Kısa bir süre ardından hastanenin otoparkına varmıştık.
Danışmanın yanına gittiğimizde Aybars "karıştırılma olayı için gelmiştik." dedi sekreter "2. kattaki doktor Ahmet Kara'nın odasına gideceksiniz orada size bilgilendirme yapılacak." dedi oyuncak karıştığı gibi eşya karıştırır gibi bebek karıştırmışlardı.
bunun bilerek yapıldığına inanmıyordum. altında bir şeyler yaptığına çok emindim hiçbir insan bilerek bir hayat karıştıramazdı. vicdanlı olan hiç kimse bunu yapamazdı. bunu çok güzel araştıracaktım.
Bozkurt Ailesini de araştırmıştık. Hakan Bozkurt evin babasıydı? bu hastanenin de sahibiydi oldukça zengin bir aileydiler emekli bir albaydı kendisi Ama tabii ki de Albay olması onun iyi bir insan olduğunu göstermezdi.
ailede birkaç tane polis ya da asker olan üyeler vardı akraba taraflarında da oldukça çoktu. bir ailem olmasını istemiyordum. Lanetli bir çocuktum, herkese zarar verirdim. sevdiğim, bağlandığım herkes zarar görürdü. lanetliydim ben. sevemezdim kimseyi, yasaktı bana.
aybars'ı bile sevemezdim. Korkardım ona sarılırken ona da zarar vereceğim Onuda lanetleyeceğim diye sevdiğim herkes zarar görürdü bu yüzden bir ailem olmasını istemiyordum. bunu geçtim Bir ailem olduğunda göreve çıktığımda arkamda bırakacak biri olurdu ailen olmadığında böyle bir korkun Olmazdı.
çünkü senin arkandan helva kavuracak senin için feryatlar edecek bir insan yoktu. ocağına Ateş düşecek biri yoktu ellerini dizlerine vurarak feryat edecek bir ana yoktu dişlerini sıka sıka ağlayan bir baba yoktu bir eşin yoktu bir kardeşim Abin, ablan yoktu senin için ağlayacak kimse yoktu.
Toprak seni aldığında Kimse fark etmeyecek, kimse ağlamayacak Daha doğrusu kimse zarar görmeyecekti. Bu yüzden ailem olmasını istemiyordum. çünkü korkuyordum en zayıf noktalarından biri de buydu. girmemiz gereken odanın önüne geldiğimizde Aybars kapıyı çaldı.
İçeriden "gel" sesi gelince yavaşça ilk önce baş sonra ise ben içeri girdim. tam karşımızda doktorun masası sağ tarafımızda bir koltuk koltuğun yanında bir tane sandalye sol tarafımızda da bir adet koltuk bulunuyordu doktorun masasının sol tarafında bir dolap sağ tarafında ise bir sedye ve sedyenin önünü kapatan bir perde vardı sol tarafta aile bile diyemeyeceğim Koçak ailesi sağ tarafında ise Bozkurt Ailesi vardı Hakan Bozkurt başta oturuyordu yanında eşi olan Alev Bozkurt onun yanında ise Evin en küçük üyesi olan Efe Bozkurt vardı.
Efe etrafı ürkekçe bakıyordu Neden böyle baktığına pek anlamamıştım. Bozkurt ailesinin oturduğu koltukta bir kişilik yer vardı yalnız oraya kimse oturmayacaktı ikizimde ben de oraya oturmayacaktık buna İkimiz de biliyorduk konuşmamıza gerek yoktu tanımadığımız İnsanların olduğu bir yerde konuşmaz ve onların yanına oturmazdık.
kapının yanındaki duvara doğru gidip oraya yaslandım. ellerime göğsünde birleştirip öylece etrafı incelemeye başladım. Kısa bir süre sonra kapı daha hiç alınmadan pat küt içeriye biri girdi, Daha doğrusu birileri Bozkurt ailesinde karışan ikizler Melis ve Atakan Bozkurt vardı karşımızda. kısa bir bakışmanın ardından hızla Bozkurt ailesinin oturduğu koltuğa yürüdüler koltukta bir kişilik yer kaldığına görünce Melis hızla Efe'nin kolundan tutup onu yere doğru ittirdi. Efe tam yere düşecekken hızla öne doğru atak yaparak Efe'nin kolundan ve belinden tuttum yere düşmesini böylelikle engelledim.
Dizi yere çarpmıştı ama yine de tam olarak yere düşmüş sayılmazdı. kafamı hızla Melis Bozkurt'a çevirerek sinirli bir bakış attım. anlamıştım, Efe'nin Neden böyle baktığını büyük ihtimalle ikizler tarafından zorbalığa uğruyordu. Efe'yi ayağa kaldırarak koltuğun yanındaki sandalyeyi yanıma doğru çektim ve Efe'yi oraya oturtturdum.
Melis ve Atakan boş olan kısmı oturmuştu. Doktor konuşmaya başladı "öncelikle bu karışma olayı gerçek ise hastanemiz adına sizden çok ama çok özür dilerim. bu hastaneye daha yeni atandım. eski dosyaların kontrollerini yaparken karışma olayına gözüm erişti ve böyle bir olay olabileceği için sizleri çağırdım babalardan ve ikizlerden kan örnekleri alınıp DNA testi yapılacak. bu karıştırma olayındaki suçlular da yakalandı bir hemşire ve bir doktor mahkemeye verilerek cezaları çekilmesi sağlandı. şimdi lütfen Babalar ve ikizler kanlarını versinler." dedi doktorun dediği gibi ilk önce babalar ardından ise Bizler kanlarımızı verdik herkes kanlarını verdikten sonra doktor "3 saat içerisinde sonuçlar elimize ulaşacak. sizin için süreyi elimizden geldiğince kısaltmaya çalıştık. 3 saat sonra hepinizi burada görmek istiyoruz, tekrardan böyle bir olay yaşandığı için çok ama çok özür diliyorum hastanemiz adına." diyerek odadan çıktı.
Tam o sırada Mehmet Koçak yani Bütün hayatımı mahveden O adam "Siz halen daha ölmediniz mi?" dedi alayla sinirlenmiştim. ama ağzımı açıp bir laf etmedim Çünkü laf edersem olay daha da büyüyecektim ve kendimi kontrol altına alamayabilirdim. sinir konusunda maalesef sorunlarım vardı Bu bazen işime yarıyordu Ama çoğunlukla değil. Mehmet Koçak tekrar konuştu "halen daha orospuluk yapmaya devam mı ediyorsun? Bakıyorum da ediyorsun. ölmeyi en çok hak eden sendin. fahişenin tekisin!" dedi bunu bana dediğini çok rahatlıkla anlamıştım. Çünkü çocukluğumdan beri derdi.
sinirlerim tepeme çıktı. yumruğumu sıkmaya başlamıştım Sol elim Bembeyaz bir yumruk olmuştu tırnaklarım avuç içime batıyordu ama bu umurumda değildi tam ağzımı açıp bir laf diyecekken pislik kadın konuşmaya başladı Yani Mehmet Koçak'ın eşi "ne o eşim yalan mı söylüyor? Sen fahişenin tekisin! O kadar erkeğin arasında Başka ne yapabilirsin ki? tek amacını fahişelik!" dedi sinirlerim daha da artmaya başladı sol elimi sıktığım gibi Sağ elimi de sıkmaya başladım. ikizim sinirlendiğimi ve kendimi kontrol edemeyeceğimi de anlayınca Sağ elini sol omzuma koydu. beni hafiften geriye doğru çekti kulağıma yaklaşıp "sakin ol ikiz. Sakin Ol." dedi.
sesinden Onun da sinirlendiğini anlamak kesinlikle zor değildi. etrafın gerildiğini fark eden Alev Bozkurt araya girdi, "Tamam tamam ilk öncelikle Sakin olalım. içerde şu anda çok gerginlik var. ikizlere soralım Nasıl olsa onlar 33 yaşında bir bireyler hangi ailede kalmak istediklerini onlar Cevap versinler." dedi cümlesine devam etmesine izin vermeden araya giren Melis, "Atakan'la beraber sizin Ailenizde kalmayacağız Tabii ki de! pislik bir ailenin tekisiniz. Biz gerçek ailemizin yanına gideceğiz." dedi ve ayağa kalkarak Atakan'a kolundan tutup Koçak ailesinin yanına gitti burada ailesi Bozkurt ailesine baktı ve Mehmet Koçak "alın sizin olsun Şu ikizler Ama dikkat edin orospuluk yapmayı çok severler." dedi ve hızla Ailesini de alıp odadan çıktı. daha da sinirlenmiştim Ama kendimi tutmaya çalışıyordum.
Alev Hanım bana doğru bakarak "isterseniz bizimle gelebilirsiniz çocuklar." dedi Aybars bana bakarak göz kırptı ve sakin olmamı söyledi Daha doğrusu gözleri bana söyledi dudakları değil. Alev Hanım'a dönerek "sizi daha tanımıyoruz tanımadan kimsenin yanına gitmeyeceğiz, Öncelikle bir tanışalım." dedi Alev Hanım başını saldı ve "tamam buraya biraz uzaklıkta olan ama güzel bir restaurant biliyorum oraya gidip tanışalım. Ne dersiniz? Sizin için uygun mu?" dedi Aybars başını sallayarak "uygun." dedi odadan çıkıp hastaneden otoparkına doğru gittik. otoparka gelince biz kendi arabamıza gitmeden önce Aybars Alev Hanım'a bakarak "sizi arkanızdan takip edeceğiz." dedi Alev Hanım Sadece başını sallayarak "Tamam, dikkatli olun çocuklar." dedi Çocuklar bizim için değerli bir kelimeydi. hayatımızda hiç duymadığımız kelimelerden biriydi.
kimse bize iltifat etmemiş, varlığımıza şükretmemişti. aksine bize küfürler edilmiş, var olduğumuza sövüplüp, sayılmıştı. biz bunları alışkın değildik. ilk defa bize dikkatli oldun denmişti. önemsenmiştik. ilk defa bir anne bize bu lafları etmişti. arabaya binmiştik şoför koltuğunda Aybars oturuyordu arabayı sürecek halim yoktu. Ellerim ve kalbim titriyordu. Aybars Tabii ki de beni anlamıştı Beni anlayan tek kişi oydu, laf etmeden. gözlerimle başımı cama yaslayıp vakit geçmesini bekledim. 30-40 dakika süren bir yolculuk sonrasında güzel bir restoranın önünde durmuştuk.
arabadan inip Bozkurt ailesinin yanına gittik. restorana girdiğimizde boş bulduğumuz bir yere oturduk. Alev Bozkurt söze girerek "büyük ihtimalle bizim biyolojik çocuklarımızsınız. bu çok belli. ikiniz de Hakan'a çok benziyorsunuz hem de çok. bu benzerlik tesadüf olamaz." Alev Bozkurt'un dediği gibiydi Özellikle de ben Hakan Bozkurt'a çok fazla benziyordum haddinden fazlaydı bu benzerlik.
Alev Hanım tekrar söze girdi "size aile üyelerini tanıtmakla başlayayım O zaman, çok konuşacağı benzemiyorsunuz. Ben Alev Bozkurt sizin annenizin emekli avukatım 57 yaşındayım yanımda gördüğünüz Hakan Bozkurt sizin babanız 58 yaşında emekli albay kendisi" Hakan bey'e kafamı döndürdüğünde göz göze geldik. hafifçe başını aşağı yukarıydı hareket ettirdi Aynı onun yaptığı gibi ben de başımı aşağı yukarı hareket ettirdim. Alev Hanım'a döndüğümde sözüne devam etti "yanımdaki sizin en küçük kardeşiniz Efe kendisi daha okuyor 17 yaşında."
Efe açıkçası yakışıklı bir çocuktu mavi gözleriyle çok tatlı duruyordu alev hanıma çektiği belliydi onun gibi açık kahve saçlı ve mavi gözlüydü. nedense içim ona ısınmıştı. Alev hanım yine konuşmaya devam etti "ve çocuklar iki abiniz bir ablanız 3 tane de kardeşiniz var sırayla tanıtmaya başlayayım. Bora en büyük abiniz ardından ise Barkın abiniz geliyor Ondan sonra Aybüke ablamız var. kardeşleriniz ise sırayla Mete, Metehan ve Efe. Efe'yi zaten tanıyorsunuz. Baba tarafınız aşiret olduğu için büyük bir ailemiz var. Ben Nevşehirliyim küçük bir nerede yaşadım. Babanız ise bir aşireti olduğu için çok farklı yaşamış." sözünü bitirdikten sonra hafiften kıkırdamıştı.Efe de annesi gibi yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.
bunun gibi sohbetler devam etti. Tabii çok fazla konuşmadım. onları tanımaya çalıştım, gözlem yapmaya. bir süre sonra vakit geldiği için ayağa kalkıp tekrardan hastaneye doğru arabaya binerek yol aldık. Hastaneye Vardığımızda vaktin dolmasına 20 dakika kalmıştı odaya gittiğimizde artık 10 dakika. odaya girdik ve doktorun gelmesini bekledik. yaklaşık 6-7 dakika ardından doktora gelmişti. Elinde Bir zarf vardı. Doktor zarfı açıp bize doğru döndü "Aybala ve Aybars alabey ikizleri Hakan Bozkurt ile DNA'sı eşleşmiştir. Melis ve Atakan Bozkurt ikizleri ise Mehmet Koçak ile DNA'sı eşleşmiştir" dedi.
Evet, artık tamamıyla hayatım yerinden kaymış ve büyük, hırçın dalgaları olan, sonu gözükmeyen bir denizin içine düşmüştü...
***
Umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur. açıkçası yazdığım uzun bölümlerden birisiydi. Ve kısa kesmeyeceğim bu sefer. maalesef bölümün yarısına geldiğinizde iyi şeyler yaşamadım. kitap pad'de yazmaya korkuyordum Çünkü saçma sapan hareketler yapıyordu. 1.500 kelimeye yakın kelimem boşa gitti. bir anda uygulama kapandı ve yazdıklarımın hiçbirini kaydetmedi ve ben tekrardan baştan yazmak zorunda kaldım. yani bölümü tamamıyla sildi. minik bir Ağlama seansından Sonra devam ettim bu beni oldukça sinirlendi ve bundan korktuğum için zaten kitabın başında da dediğim gibi yazmak istemiyordum. Umarım bir daha böyle bir olay başıma gelmez. bu konudan dolayı gecikme yaşandı neyse ki bu gün içinde yazmayı başardım. sizleri çokça seviyorum. ettiğiniz iltifatların Kalbimde çok büyük bir yeri var ve beni ne kadar mutlu ettiğinizin farkında bile değilsiniz. genelde duygularımı dışa vurmayı sevmem. Bu yüzden size yazdığım cevaplar basit şeyler olabilir ama İnanın bana kalbimde oluşan duygular çok daha büyük...
İyi günler dilerim sevgili okuyucum, hayatım hep güzel olsun...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |