
hepinize tekrardan merhaba. biliyorum. Bir haftadan daha uzun bir süre belki bölüm atmadım. bu hafta birazcık zor geçti bölüm yazarken beni engelleyen en büyük şey kesinlikle tıkanmamdı. çok fazla yerde tıkandım ve bölümü daha geç atmamak için kısa kestim. Normalde bu bölümde aile ile tanışmamız gerekiyordu ama tanışamadık bir sonraki bölümde İnşallah tanışacağız ve ayrıca da bugün benim için özel bir gün bu iyi anlamda değil. maalesef değil. bugünden nefret ediyorum. bugün tam olarak 2 yaşındaki erkek kardeşimin 1. ölüm yıldönümü çok minikti, çok küçüktü. ölmeyi hak etmiyordu ama Allah onun yanına almak istedi ve aldı. onunla geçirdiğim 2 yıl çok güzel yıllardı. benim yüzüme gülen tek kişi oydu. 2 yaşında daha bir masum Bebekken vefat etti. Yaşasaydı 3 yaşına girmiş olacaktı. Bunu hiçbir şekilde hak etmiyordu ama Allah istedi ve oldu. Bizler bazı şeyleri engelleyemiyoruz. 3 günlük bir dünyadayız sevdiklerimizin kıymetini bilmemiz gerekiyor...
iyi okumalar dilerim sevgili okuyucum...
***
yazardan
üzerinde sarı papatya çiçekli bir elbise ile salona girdi kadın. karşısında gördüğü adam ona büyülenmiş gözlerle bakıyordu.
"çok güzel olmuşsun" dedi adam adeta büyüklenmişti. dudakları mühürlenmiş söyleyecek bir tane söz dahi bulamıyordu. dudakları sanki sıkı sıkıya mühürlenmiş bir daha açılmamaya yemin etmiş gibiydi.
adam kadına doğru yaklaşmaya başladı. yavaşça suratına doğru eğildi ve dudağına minik bir Buse kondurdu. kadının yüzünde bir anda gülümseme peydah oldu. bayılıyordu adamın onu öpmesine hayatta kimseyi bu kadar sevmemişti.
kadın ellerini adamın boynuna doğru sardı adamsa iki elini de kadının beline doğru yerleştirip kendine çekti hareketleri çıldırtmak istercesine yavaştı ama kadın bu hareketlere bayılıyordu onun orman gözlerine de bayılıyordu.
kadın Hayatta hiçbir erkeğin yanına yaklaşmamıştı hiçbir erkeği sevmemişti erkeği Bırak hiçbir Kulu sevmemişti sevmek ona haram gibiydi sevdiği kim varsa ölüyordu. İlk başlarda adamın da öleceğini zannetmişti adam ise böyle bir şeyin olmayacağını söylemiş ve kadının sakinleştirmeyi başarmıştı
ama kim bilebilirdi ki kadının dediklerinin gerçek olacağını...
aybala alabey'den
Başımı cama yaslamış Olan biteni düşünüyordum. Hayat sanki bana kurulmuş bir tuzaktı bu tuzağın içerisinde sadece ben vardım, sadece ben. ne kadar büyümüş olsam bile içimdeki kız çocuğu büyümemişti.
o kız çocuğunu öldürmeye kalkmışlardı ve çok da başarılı olmuşlardı. hayatta pes ettiğim çok nadir anlar vardı, pes edecektim öyle hissediyordum. Çünkü tutunacak bir dalım yoktu aybars'a tutunsam, hiçbir şey bilmiyordu.
neler yaşadığımı detaylıca bilmiyordu. ona Anlatırsam yıkılırdı. benden daha duygusaldı. Çocukluğumda Benden daha az çekmişti, bundan mutluydum. Çünkü o benden daha hassastı Evet ikimiz de askerdik ama o benden çok daha hassastı.
psikolojik bir şiddete dayanamayabilirdi. ona kıyamazdım. sevdiğim hiç kimseye kıyamazdım ama bazıları kıymıştı ve bu benim canımı çok yakmıştı radyoda açılan şarkı ile düşüncelerimden Çıkıp kendimi müziğin durgun güzel sularına bıraktım.
radyoda Sezen Aksu'nun "son bakış" şarkısı vardı
aman aman yandım aman
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
aman aman acı yüzler
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda...
"bu şarkıyı çok severdi" dedi Aybars. anlamıştım ne demek istediğini. Kimin bu şarkıyı çok sevdiğini de anlamıştım. hepsini anlamıştım. aybars'ın da bir o'su vardı benim olduğu gibi ve bu canımızı yakıyordu. Tekrardan kafama arabanın camına yaslayarak yolculuğun bitmesini umdum.
bir süre sonra zaten askeriyeye varmıştık. neler mi olmuştu?
gerçekten karıştırıldığımızı öğrendiğimizde tek yaptığımız şey susmakdı. evet susmak. bir süre boyunca Sessiz kaldık. gerçek ailemiz sandığımız aile ve denmeyecek bireyler İkizlerini alıp gitmişti. Doktor ise "biz sizi yalnız bırakalım." diyerek hemşire ile beraber çıkmıştı anlayacağınız tek biyolojik olarak gerçek Ailemizde Biz kalmıştık.
Normalde dediğim gibi aile istemiyordum ama Aybars için sanırım biraz aile işlerine katlanabilirdim. Alev Hanım bir şekilde beni ve aybars'ı ikna etmiç ve Yarın akşam için sözleşmiştik.
onların evine Hem bir kısa bir tanışmaya hem de yemek yemeye gidecektik aslında istemiyordum ama dediğim gibi Aybars için katlanabilirdim. Umarım bu aile işleri Uzamaz ve hayatıma geri dönerdim. Çünkü bir aile daha istemiyordum bunu bin defa da olsa söylemeye devam edeceğim Çünkü benim düşüncem bu.
bu yüzden Bunu söylemeye devam edeceğim aileyi sıkı araştırdığım için tabiri caiz donlarının markasına kadar her şeylerini biliyordum.
tanışmama gerek yoktu yani ama yapacak bir şey de yoktu askeriyeye geldiğimizde İkimiz de hızla odalarımıza girip genel işlerimizi hallettik ardındansa kimin yanına dinlenme odasına geçmiştik bir müddet oturduktan sonra sıkılıp masa başı dosya işlerine geçmek için odama girdim masa başı çalışmayı sevmezdim.
hem sırtımı ağrıtırdı hem de operasyona çıkmak varken neden masa başı iş yapayım ki diye düşünürdüm bu yüzden sevmezdim.
Kim sever ki?
**
Sırtın ve başım aşırı derecede ağrıyordu. Sanırım bu içtiğim 6. kahveydi. 4 saate yakındır masa başında oturuyordum ve dosyaların sadece yarısı bitmişti çok fazla dosya birikmişti çok gerçekten sanırım 1-2 dakikada burada durursan bayılacaktım. onu fark edince ayağa kalktım artık başka bir zaman devam ederdim dosyalara ya da aybars'a kitler kaçardım.
ayağa kalktığında Dizlerimin ve ayaklarımın ne kadar ağrıdığını fark ettim. o kadar süre oturmuştum ki Kalçam dahil her yerim tutulmuştu. yavaş yavaş odama doğru yürüdüm ve kendimi direktman yatağa attım ne Dişlerimi fırçaladım ne de Üstümü değiştirdim Hiçbir şey umurumda değildi sadece çok yorgun olduğumu biliyordum.
saate dahi bakmadan kaç olduğunu bilmeden Başımı yastığa koydum ki zaten bir iki dakika geçmeden karanlık beni içine doğru çekti Bakalım bu karanlık da beni neler bekliyordu?
kabuslar mı? yoksa bir hiçlik mi?
**
Sabah uyandığımda saat 7.45'ti hızla rutin işlerimi halledip içtima alanına geldim. Her zaman ki gibi tek tük askerler vardı çok yoktu Bugün de içtima yapamayacak gibi duruyordum ruhsal olarak oldukça yorgun olduğum için bugün içtima yapabileceğimi zannetmiyorum.
Normalde her gün yaparım aralıksız Hatta boş olduğum her dakika yaparım bu beni rahatlatır. Ama sanırım bugün yapamayacağım. Bu yüzden boş boş oturmaktansa odama gidip kitabımı aldım bahçeye çıkıp bir kamelyada oturdum ve kitabımı okumaya devam ettim seviyordum kitap okumayı hem de çok seviyordum benim için bir Evrendi kitaplar.
Ve ben o evrenin içine girince kendi hayatımı unutuyor ve sanki hiçbir sıkıntım yokmuş gibi hissediyordum. Bu yüzden boş olduğunda ne kadar içtima yapsan da bir kısmında da kitap okurdum, geceleri uyuyamazken kalkar kitap, okur uykusuz kalırdım.
Bu benim için artık alışkanlıktı sıkıntı yoktu. Ben buna alışmaya razıydım. En azından sürekli uyumaya çalışıp kabuslar görüp terle uyanmaktansa kitap okuyarak sabahlamak çok daha güzeldi. En azından benim tercihim buydu.
gelen adım sesleri ile kafama kitaptan kaldırdım yaklaşık 10 sayfa okumuştum bile başımı kaldırdığımda karşımda Zafer abiyi gördüm.
sessizce benim karşıma oturdu Ve o da Elindeki kitabı alıp okumaya başladı. kafamı tekrardan kitabıma indirdim ve ben de okumaya devam ettim Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama bir müddet sonra Zafer abiden ses geldi
"gözlerindeki küçük kız çocuğu çok yorgun gözüküyor Aybala." dedi kafamı kitabımdan kaldırmadım cümlesini devam etmesini bekledim. "çok yorgunsun, halsizsin. gözlerindeki küçük kız çocuğu çok şey çekmiş gibi duruyor. Bizimle konuşmuyorsun, irtibata geçmiyorsun ama gözlerine baktığımda bizimle konuşmak için can attığını görüyorum. bizi dinlemiyormuş gibi yapıyorsun, ama hayır, bizi can kulağıyla dinliyorsun. bunun farkındayım. Gözlerin çok yaşlı bakıyor. ruhun yaşlanmış gibi. neler yaşadın Aybala?"
sessiz kaldım beni bu kadar iyi çözmesine gerçekten de şaşırmıştım. "Konuşmayacak mısın?" kafamı yavaşça kitabımdan kaldırdım. masanın üstüne bıraktığım ayracımı alıp kitabımda kaldığım sayfayı işaretleyip kitabın kapağını kapattım.
ardından kitabı yavaşça masanın üstüne bıraktım. bunların hepsini sakince ve yavaşça yaptım bunun amacı kendimi sakinleştirmeye çalışmak mıydı? sakin olduğumuz Zafer abiye göstermek miydi? yoksa Zafer abiye vereceğim cevabı düşünmeye çalışıp ya da bu cevaptan kaçmaya çalışmak mıydı? bence sonuncusuydu.
Zafer abi yine konuştu "konuşmana gerek yok Sadece gözlerime Baksan da yeter." kafamı Zafer abiye doğru kaldırdım dediği gibi gözlerine baktım ilk defa duygularımı saklamadım ve Zafer abiye güvendim. güvendim. ben yine güvendim. sonucunda ne çıkacağını bilmiyorum. Umarım güvenemin sonucu ile Hüsran çıkmaz da ben yine kırılmaz ve parçalara ayrılmazdım.
Zafer abi yavaşça başını aşağı yukarı hareket ettirdi derin bir nefes çekti içine "seni anlıyorum küçük kız. yaralı olduğunu görebiliyorum. İlerleyen zamanlarda söz veriyorum o yaraların kapanmasını sağlayacağım beni bir abin olarak gör olur mu?" dedi ve ayağa kalkıp arkasına dönüp gitti dedikleri beni değil de içimdeki gerçekten de kız çocuğunu etkilemişti o küçük kız çocuğu mutlu olmuştu Çünkü Birisi onu anlayabiliyordu. -ikizi dışında tabii-
kitabımı elime alıp hızlı odama gittim odada genel olarak Biraz oturduktan sonra tekrardan dosyalara döndüm
**
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kapımın tıklatmasıyla gerçek hayata döndüm. "gel" dedim. Kapı açıldı ve içeriye Aybars girdi kapıyı arkasından kapattı ve kapattı kapıya yaslandı. ellerini göğsünde birleştirip "Bakıyorum da dosya işlerine gömülüp gerçeklikten kopmuşsun." Tim öğle yemeği yiyecekmiş beraber bizi de davet ediyorlar Şahsen ben gitmek istiyorum. Sen gitmek ister misin? Eğer gitmek istemiyorsan Benim için bir sıkıntı yok. Ben de gitmem." dedi biraz düşündüm açıkçası onlara bağlanmak istemiyordum ama Aybars Ben gitmezsem Gitmeyecekti.
En azından o Time bağlansın istiyordum O yüzden kabul edecektim. "Tamam, olur. şimdi mi çıkacaklar ona göre hazırlanayım." dedim aybars'ın yüzünde çocuksu bir neşe oluştu. biliyordum Onun bu kadar sevineceğini. çünkü genelde böyle şeylere katılmaz ve ilgilenmezdim dolayısıyla o da katılmazdı büyük bir gülümsemeyle "bir saate dışarıda bildikleri bir restorana gidecekler. Ben gideyim onlara bizimle geleceğimizi söyleyeyim. Sen de hazırlan Bir saate dışarıda ol." dedi ve gülerek Kapıyı açıp dışarı çıktı kendi kendine tebessüm Peydah olduğu dudaklarımda Aybars ne zaman mutlu olursa ben de öyle mutlu oluyordum bu ikiz olmamızla mı bağlantılı idi bilmiyorum ama bunu seviyordum.
düşüncelerimi bir kenara bırakıp hazırlanmaya başladım herzaman ne çok sade giyinirdim ne çok rahat ne de çok şık Hem rahat hem şık. Benim Tarzım tam olarak buydu. üzerime siyah hafif bol bir kazak altıma ise Siyah bir pantolon ve minik bir kemer takmıştım. üzerime genelde ceket tarzı bir şey almazdım. Çünkü sevmezdim. Aybars ise benim tam tersine bu tür ceket şeylerini çok sever ve her dışarı çıktığında giyerdi. aramızdaki farklardan biri de buydu.
yapacağım şeyler bittiğinde dışarı çıktım. karşımda Aybars vardı. "Hadi gidelim." dedi Ve önden yürüdü hiçbir şey demeden onu takip ettim.
dışarı çıktığımızda karşımızda kim vardı ilk zafer abi ile Göz Göze Geldim. benim hayatımda ilk olan bir şey yaparak ondan gözlerimi kaçırdım. Evet bu benim için bir ilkti. ben kimseden gözlerimi kaçırmazdım genelde gözlerimi dikip ona dik dik bakardım. Bu benim huyumdu. daha doğrusu huyum değil geçmişim bana getirdiği bir getiriydi.
geçmişin bana getirdiği çoğu şeyi sevmiyorum. Çünkü çoğu canımı yakıyor. ben bunları düşünürken Ali ağabey konuşmaya başladı "2 tane araba var rahatça sığabiliriz bence Aybala komutanım Oğuz'u ve Onur'u alsın Zafer Komutanım ise Oğuzhan'ı ve Fırat'ı alsın Ben de Aybala Komutanım kabul ederse onlarla gideyim. bir sıkıntısı olan var mı?" kimseden ses çıkmayınca herkesin bu durumu kabul ettiği anlaşılmıştı.
herkes arabalara yöneldi. Aybars ile zaten beraber aynı arabada geliyorduk ikimizin de kendine ait arabası vardı daha doğrusu Onun Arabası benim motorum vardı ama motorum şu anda burada değildi.
Aybars benim gibi motor tutkunu değildi. Bense motorlara bayılır. 4 teker yerine 2 teker tercih ederdim. "Şeytan İşi" derler motorlara ama Bilmiyorlar ki ben şeytana pabucunu ters giydiririm. Ben şoför koltuğuna Ali ağabey ise yan koltuğa geçmişti yolu tarif edeceği için oraya oturmuştu. Aybars onur ve Oğuz arka koltuktalardı herkes yerleşince yola koymuştuk.
**
Yarım saate yakın süren yolculuk sonunda çok güzel bir restoranta gelmiştik çok şehir içinde değildi bu yüzden etrafta ağaç fazlaydı çitlerle kaplıydı restoranın Etrafı. dışarıda 15'e yakın masa vardı içeride ise daha fazlaydı.
biz dışarı oturmayı tercih etmiştik. garsondan iki masayı birleştirmesini istedik ve Masalar birleştirilince oturduk. Garson ne istediğimizi sorup önümüze menü bıraktığında Zafer abi "biz karar verince çağırırız." diyerek garson'a gönderdi.
menüye baktığımda en çok dikkatimi çeken şey peynir soslu bir makarnaydı. makarnayı severdim. en pratik yapılan yemeklerden birisi olduğu içinde severdim. çok yorgunken hemen yapıp yiyebiliyordum ve bulaşığı da az oluyordu. kararımı vermiştim bu makarnadan yiyecektim Diğerleri de kararlarını verince garsonu çağırıp siparişlerimizi verdik. siparişleri Beklerken tim yine havadan sudan konuşmaya devam ediyordu. Aybars konuşmaları Bu sefer katılıyordu daha doğrusu daha fazla katılıyordu. onlara alışmaya başladığının farkındaydım.
O alışabilirdi sıkıntı yoktu ama ben alışamazdım çünkü onların da ölmesini istemiyorum aklıma geçmişten gelen bir kağıt parçası gibi Anılar düşmeye başladı...
yazardan
genç kadının elleri titriyordu. çok korkmuştu hastanenin bahçesinde nefes almaya çalışıyordu. üzerinde askeri üniforması vardı ama tabii ancak yakından bakan birisi onun üniforma olduğunu anlayabilirdi. çünkü pantolonu yırtılmıştı küçük küçük delikler vardı pantolonunda kıyafeti ise kanlar içindeydi omuzu kanıyordu kadının. mermi sıyırmıştı. Ama onun umurunda değildi.
omuzundaki sızıyı hissetmiyordu bile Çünkü kalbindeki sızıdan daha azdı korkuyordu kadın çok korkuyordu sevdiği birinin daha onun yüzünün ölmesinden çok korkuyordu. dışarıdaki insanlar ona garip garip bakıyorlardı. garibi bırak korkmuş gözlerle bakan da vardı. tabii Üstü başı kan içinde olan ve omuzu halen daha kanamaya devam eden birisi görseler herkes öyle bakardı.
bazıları çocuklarının gözlerini kapatıyordu ama genç kadının bu umurunda değildi. Şu anda ameliyat masasında yatan ve onun yüzünden zarar görmüş birisi vardı İşte bu onun canını çok yakıyordu. hastane duvarına yaslandı kadın. ellerini yüzüne götürerek gözünü ve burnunu kapattı bunun Hayal olmasını düşündü ve istedi.
Keşke Hayal olsaydı dedi içinden. ince bir ses duydu kadın "hanımefendi, omuzunuz kanıyor. üstünüz başınız Kan revan içinde Yardım Yardım ister misiniz? Neyiniz var bakayım?" genç kadın elini yüzünden çekti ve karşısındaki kadına baktı sarı saçlı kahverengi gözlü bir kadındı.
yaka kartından Doktor oldu anlaşılıyordu. genç kadın bu teklifi reddetti. Kolundaki küçücük sıyrık Onun için bir şey ifade etmiyordu. o karnındaki 2-3 mermi ile bile savaşmış bir askerdi bu mermi sıyırığı ona bir şey ifade etmezdi genç kadın "şu omzumdaki küçük sıyırık yüzünden beni önemsemeyin daha kötülerini yaşadım. beni Öldürmez merak etmeyin." dedi ve hızla hastaneye doğru yürüdü.
3 saat geçmişti Hatta belki 4. kadın saat kavramını yitirmişti. sevdiği adam o ameliyat odasına girdiği andan itibaren kadın için saat kavramı ne Hayat kavramı bitmişti. ameliyat hanenin önüne gelince herkesin çökmüş olduğunu, bütün timinin elleri başında bazısı duvara yastığı bazısı yere oturmuş Bazısı ise 4 tane olan sandalyeye oturmuşlardı anlamıştı kadın bir şeylerin ters gittiğini ikizine baktı, Gözlerine baktı onun gözlerinin doğru söyleyeceğini biliyordu. daha da emin oldu kadın bir şeyler kesinlikle çok büyük ters gitmişti. korktu kadın. çok korktu.
kalbinin, beyninin Bütün her bir organın etrafı korku ile sıkı sıkıya sardı. endişe, kaygı, üzüntü Bütün Duygular aynı anda kadının beynine ve kalbine Akın etmeye başladı.
beyni "Senin yüzünden öldü! onu Sen öldürdün!" diye bağırıyorken kalbi ise, "o öldü.. O da bizi bırakıp gitti.. söz vermişti gitmeyeceğine!" Diye bağırıyordu. kadın hangisinin dinleyeceğine şaşırmıştı. gözleri dolmaya ve dudakları titremeye başlamıştı ellerinin titrediği gibi.
İkizine baktı kadın "O öldü mü?" diye sordu. ikizi gözlerini kapatıp büyük bir iç çekti. gözlerini açtığında dudakları hareketlendi "Hayır o ölmedi, O şehit oldu..." dedi kadın için artık bütün her şey sonlanmıştı ve kadının bütün korkuları gerçek olmuştu...
***
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. bir şey yazmak istemiyorum. şimdi kafamı yastığıma koyup ağlayarak uykuya dalmak istiyorum.
İyi geceler dilerim sevgili okuyucum...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |