
Yepyeni bir bölümden daha selamlar efeniim. 🙋♀️
Nasılsınız, keyfiniz yerindedir umarım. Ben yine ve yine çok mutluyum.💖
Bu bölümü de geçen bölümler gibi heyecanla yazdım, size aynı heyecanlar ve mutlulukla okursunuz
umarım. 🧡
Satır aralarını boş bırakmayı unutmayın lütfeenn!💫
Çok uzatmadan bölüme geçeliim,
iyi okumalar diliyorumm. 💫
Şarkı- Expand The Horizon/Lincoln Jaeger
"Hayat bu, bir bakarsın her şey bir anda son bulur. Hayat bu, son dediğin an her şey can bulur."
-Şems-i Tebrizî

Bazı anlar vardır, ne yapacağını bilemezsin, oturup düşündüğünde anın etkisinden çıkamazsın, kimin tarafından bakarsan bak yine de anlayamazsın. Yaşadığın anın üzerinden günler, aylar belki de yıllar geçer, unuttum sanarsın ama o an, hafızanın en ücra köşelerinde hüküm sürer. Benim hayatım da, yaşadığım anlar da bundan ibaretti. Çoğunun mantıklı bir açıklaması yoktu kanımca, oturup düşündüğümde etkisinden çıkıyordum artık ama yine de kimin tarafından bakarsam bakayım mantıklı gelmiyordu. Yaşadığım anları düşündüğüm de pek mutlu olmadığımı anlıyorum.
Ben bunları düşünürken küçüklüğüm gözlerimin önüne geliyor, öyle çok hatırlamıyorum. Aklımda, gözlerimin önünde bir arkadaşlarım var. Zaten en mutlu olduğum günler o zamanlar, biraz büyüyünce mutluluk kelimesinin anlamını bile unutmuşum onu fark ediyorum. Çocukluğuma dair en net hatırladığım şeyler arkadaşlarımla, kardeşimle, ablamla oynadığım oyunlar. Ha bir de ailem var tabii, artık olmayan ailem. Çocukluğumda ki gibi kalsalardı, benim kararlarıma saygı duysalardı var olmaya devam edecek ailem...
Çok iyi hatırlıyorum, o zamanlar Ankara da yaşıyoruz. Evimizin olduğu sokakta bir park var, zaten genel de ya o parkta, ya garajda ya da evin önünde oyunlar oynuyoruz arkadaşlarımla. O günde öyle bir gündü işte. Ama tek fark hep oynadığım arkadaşlarım o gün yanımda değildi, hepsi su çiçeği olmuştu ve bir tek ben kapmamıştım o hastalığı. Parka tek başıma gitmişim, yeni arkadaşlar ediniyorum. Tek kalmak bana göre değil o zamanlar tabii. Orada tanıştığım arkadaşlarımla bayağı bir oynuyoruz, eh mutluyum yeni arkadaşlar edinmişim. Biz oyun oynamaya devam ederken kenarda oturup ağlayan bir kız çocuğu görüyorum, hemen kaydıraktan kayıp koşarak yanına oturuyorum. Aşırı merak ediyorum, hızla koşuyorum ve kendimi anca durdurup yanına oturuyorum. Sonra daha yeni öğrendiğim o şeyleri söylüyorum. "Ne oldu da ağlıyorsun kocası ölmüş gibi?" Daha anlamını bilmiyorum o iki kelimenin, bilsem söyler miyim? "O ne demek ya?" Karşımda ki kız çocuğu bunları söyleyince dudaklarımı büküyorum. Ben bile bilmiyorum anlamını, ne diyse söylediysem anlamını bilmediğim şeyi? "Bilmem, duydum bir yerden işte." Kız burnunu çekiyor ve göz yaşlarını siliyor, ben daha da dikkatli bakıyorum ona. "Neden ağlıyorsun diye sormadım mı ben?" Kız kaşlarını çatıyor tabii. Kaba kaba konuşuyorum çünkü karşısında. Aslında asla yapmayacağım şeylerdendir. Kız bacağını gösteriyor bana. "Düştüm, bacağım kanıyor." Bende hemen kaşlarımı çatıyorum ve hiçbir şey demeden yanından koşup gidiyorum.
En azından insanlık yapıp merhem ve yara bandı alıp geri geliyorum. Kanayan dizine önce merhem sürüyorum, sonra da yara bandı yapıştırıyorum. O gün biz o kızla bir anda arkadaş oluyoruz. O benim adımın Emir olduğunu öğrenirken ben onun sadece babasının ona nasıl seslendiğini öğreniyorum. Onun gerçek adını öğrenene kadar onu Nazlı Çiçek olarak biliyorum...
🌃
Yaklaşık yarım saattir Bay Kaslı'yla işbirliğinin detaylarını konuşmak için hazırlanıyorum. Altıma siyah kumaş pantolon, üzerime bebek mavisi kazak giyinmiştim. Saçlarımı şekillendirip dalgalarını belirginleştirmişti. Makyajımı tamamlayınca da tamamen hazırdım.
Odamdan çıkmadan önce çantamla telefonumu alıp koridora geçtim. Montumu giyinip ayakkabılarımı aldım ve evden çıktım. Kendimi işbirliği konusunda pek iyi hissetmiyordum. Nedenini bile bilmiyordum ama bu konu hakkında içimde garip bir hissiyat vardı. Doğru mu yapıyordum yoksa yanlış mı bilmiyordum. Ama şöyle bir şey vardı ki, kendi doğrularımı ben belirlerdim.
Mahalleden çıkarken neredeyse burada tanıdığım herkesi görmüştüm, normal de iki dakika da çıkılacak mahalleden beş dakikadır çıkmak için can çekişiyordum. En sonunda tam mahalleden çıkacağım sırada hiç duymadığım bir teyze sesi duydum. "Kızım, sen bizim Hakkı'yı gördün?" Sanırım bu teyzeyi burada daha önce hiç görmemiştim. "Yok görmedim de siz kimsiniz?" Teyze bir elini beline destek verir gibi koydu. "Hakkı'nın anneannesiyim." Bu anneanne o anneanneydi yani? "Öğretmeniim!" Hakkı tam şuan da koşarak bana doğru geliyordu. "Kerê kure kerê! Vıyy, neredesin eşeğin oğlu? Yıkayacağız seni diye şehri turladık babasının ağzına tükürdüğüm!" Hakkı bir bana bir anneannesine bakıyordu. "Vıyy, öğretmenim neden dapîr min burada demedin?" Hakkı arkama saklandığında ne yapacağımı bilemedim. "Soykası çıkasıca, yıkayacağız seni!" Hakkı arkamdan çıkıp bana gülümsedi ve el salladı. "Görüşürüz öğretmenim, bu arada gözlerinizi boyamışsınız ya farı açık araba gibi durmuş." Mahallenin bir ucuna doğru koşmaya başladı. "Babanın ağzına arı ötürsün inşallah." Teyze de Hakkı'nın koştuğu yere doğru ilerledi. Benim aklımda ise sadece şu vardı; ben farı açık arabaya mı benzemiştim? Hiçte bile benzememiştim, ne münasebet canım.
Bay Kaslı'yla buluşacağımız yere gelince kafenin içine girdim ve gözlerim Bay Kaslı'yı aradı. Kafenin en arka köşesinde oturuyordu, yanına doğru ilerledim. Yanına gelince beni fark etti ve ayağa kalkıp elini uzattı. "Merhaba." Sesi hafif ama boğuk geliyordu. Üzerine lacivert bir kazak, altına ise siyah bir pantolon giymişti. Elini sıktım. "Merhaba." Sandalyesinin karşısında ki sandalyeye oturdum. Ben oturduktan hemen sonra o da karşıma oturdu. "Sizi dinliyorum Emir Bey." Bay Kaslı kafasını salladı. "Öncelikle bir şey içmek ister misiniz?" Bir an düşündüm. "Gerek yok, belki daha sonra." Tekrar kafasını sallayıp boğazını temizledi. "Teklifi kabul etmenize sevindim çünkü Emel'in düşündüğümüz kişilerle bir bağlantısı varsa çoğu şeyi çözeriz." Kaşlarımı çattım. "Bahsettiğiniz kişiler kim? Emel telefonda konuşurken duyarım belki." Çene kaslarının gerildiğini gördüm. "Bahsettiğim kişiler SÖT, yani sınır ötesi bir terör örgütü. Başlarında Çaka var. Kırmızı bültenle aranıyor. Aramızda yıllar önce başlamış bir çatışma var, önceden sadece topraklarımız için savaşıyorduk. Şimdi işin içine intikam da eklendi." Bu ismi Emel'den duymamıştım. "Son yaptığı şeyler bardağı taşıran son damla oldu." Sesine sertlik ve öfke eklenmişti. "Okul hallolana kadar konteynerler gelecek, bizde her ihtimale karşı sınıflara gireceğiz derslerde. Hemen sonra bir göreve çıkacağız, o zamana kadar ve ondan sonraki zamanlarda bu iş birliği devam edecek." Kafamı salladım. "Toplantı da Emel'e açık açık hain dedin, iyi olmadı bu sanırım."
Hafif güldü. "Hislerim de hiçbir zaman yanılmadım, yanılmam. Bu işin sonunda kimin için neyin iyi, neyin kötü olduğunu anlayacağız. Bana güven Göksel." İsmim onun ağzında çıkarken hiç yabancı değildi. "Sana güveniyorum Emir Komutan."
🌃
Hançer Timi, Hazan Albay'ın onları çağırmasıyla toplantı odasında toplanmıştı ve hepsi Albay'ı bekliyordu. Emir, çaprazında ki sandalyeye bakıyordu, diğerleri ise Emir Komutan'a. Komutanlarına ne olduğunu kimse anlamıyordu. Toplantı odasının kapısı açılınca herkes ayağa kalkıp selam verdi. "Oturun." Hepsi önce hazır ola geçti, sonra da yerlerine oturdu. "Bugün Göksel Hanımla görüşmüşsün, ne konuştunuz Emir?" Albay'ın bundan haberi vardı ama detayları öğrenmek istiyordu. "İş birliğinin detaylarını komutanım." Hazan Albay kafasını yavaşça salladı. "Kabul etti yani?" Emir, Hazan Albay'ı onayladı. "Etti komutanım, detayları konuşmak için merkeze yakın bir kafe de oturduk ve konuştuk." Hazan Albay merkeze yakın bir yerde konuşmalarını doğru bulmamıştı, buranın insanı farklıydı. "Keşke daha sakin bir yerde konuşsaydınız Emir Üsteğmen. Şehirden birkaç duyum aldım." Emir kaşlarını çattıi ne vardı yine? "Ne duyduğunuzu bilmiyorum komutanım ama dedikleri her neyse doğru değildir." Buralarda duyulan şeyler genelde dedikodu oluyordu. "Ben uyarımı yapmak istedim. Konteynerler gelene kadar halletmeniz gereken bir konu var, sizi buraya çağırma nedenim de o zaten. Çaka bir işler peşinde, onun planını gerçekleştirmemesi için göreve çıkacaksınız. Gece helikopter gelecek, gidin hazırlanın." Emir boğazını temizledi. "Normal de okulun güvenliği sağlandıktan sonra göreve çıkacaktık diye biliyorum komutanım."
"Görev acil, bu plan gerçekleşirse eğer sınırı geçerler." Hepsi birden ayağa kalkıp selam verdiler ve toplantı odasından çıktılar. "Cem buraya gelsene." Cem, Emir'e doğru dönüp yanına ilerledi. "Söyle devrem." Emir elini ensesine götürüp kaşıdı, derin bir nefes aldı. "Göksel Hanım'ın oturduğu evin yakınlarına birini koy." Cem gülmemek için kendini tutuyordu. "Neden?" Emir ofladı, bu ne diye her şeyi götünden anlıyordu ki? "Oğlum kızın evinde şüpheli biri var, ne sandın sen?" Cem 'he he, kesin öyledir' der gibi baktı. "Sende bir haller var da neyse, çıkar kokusu yakında." Cem, Emir'in dediği şeyi yapmak için asteğmenlerin yanına ilerledi.
Emir kendi odasına doğru ilerlerken Murat Çavuş'un kendine seslendiğini duydu ve olduğu yerde kaldı. "Emir Komutan! Ne koşar gibi yürüyorsun?" Emir arkasına doğru döndü. "Söyle, ne var?" Murat Çavuş nefesini düzene soktu. "Seni biri aradı, kız kardeşin sanırım." Emir'in çatık kaşları havalandı. Şaşırmıştı, ailesiyle bayağıdır görüşmüyordu. Birkaç yıl kadar... "Saol Murat." Murat'ın sırtını sıvazlayıp odasına girdi ve telefonunu eline alıp kız kardeşinin numarasını tuşladı. Birkaç saniye sonra telefon açıldı. "Alo, abi?" Sesi normal geliyordu kardeşinin. "Beni aramışsın?" Emir, sesinde hiçbir duygu barınmayacak şekilde konuştu. "Abi yapma böyle, bu küslük çok uzamadı mı? Bak üzerinden kaç yıl geçti, babamla annem pişman oldu. Hadi her şeyi geçtim ablamla benim suçum ne?" Emir alaylı bir şekilde güldü. "Sizi hiçbir zaman suçlamadım Hilal ama siz beni hep suçladınız." Cümlenin sonlarına doğru dişlerini sıkmıştı Emir. "Abi biz ne yapa-" Emir, Hilal'in sözünü kesti. "Madem bu konuyu konuşmak için aradın, dinle! Bu zamana kadar siz konuştunuz, şimdi ben konuşacağım." Hilal hiçbir şey demedi çünkü biliyordu ki abisi bu konu da sonuna kadar haklıydı. Hilal ve Yıldız sonuna kadar pişmandı. Biri abisini, diğeri kardeşini savunamamıştı. "Amacınıza ulaştınız mı? Ben sizden uzak durunca amacınıza ulaştınız mı? Ulan ben sizin ağzınızın içine bakıyordum, siz ne yaptınız? Siktiri boktan bir mesele yüzünden bana tavır aldınız, küstünüz. Ne yapmamı bekliyorunuz acaba? Sevmediğim biriyle nişanlandım, nişanı attım diye yüzünüzü eğmişim, öyle demişti ya babam. Sizde bu yüzden silmediniz mi beni zaten? Annemi babamı boşverdim, Yıldız ablamla sen nasıl arkanı döndün bana Hilal? Her şeyi yedirdim kendime, sustum ama ablamla seni hiç anlayamadım. Şimdi bu kadar şey olmuşken bir anda sizinle hiçbir şey olmamış gibi mutlu aile tablonuzu tamamlamamı beklemeyin." Emir, Hilal'in bir şey demesini beklemeden kapadı telefonu. Göreve çıkmadan önce böyle bir konuşma yapmak canını sıkmıştı.
Saat gece yarısına yaklaşırken Emir üzerinde ki üniformayı kamuflajıyla değiştirdi. Kafasında ki bordo bereyi çıkartıp görev boyu yanında olacak çantasına koydu ve kaskını kafasına taktı. Kamuflaj eldivenlerini ve atkısını da çantaya attı, telefonunu kapadı ve kamuflajının cebine koydu. Odada ki aynadan kendine baktığında arkasında ailesi varmış gibi hissetti. Ama her zaman ki gibi sadece hissetti. Artık canı yanmıyordu bu konu da ancak kalbinin bir kısmında koca bir hiçlik vardı, o hiçliği birinin her şeyi yapmasını isterdi.
Emir kamuflajının kollarını düzeltirken kapı çaldı. "Gel." Kapı yavaşça açıldı. "Komutanım, helikopter sahaya indi." Kafasını sallaıp çantasını aldı ve odadan çıkıp kapıyı kapattı. "Hangi kapıdan çıkacağız komutanım?" Helikopter sahası arakda kalıyordu, dolanmak yerine direkt arka kapıdan çıkmak daha mantıklıydı. Emir, Alperen'e döndü. "Arka kapıdan çıkıyoruz." Koridorun sonunda ki çıkış yerinden en alt kata indiler ve arka kapıdan helikopter sahasına doğru ilerlediler.
"Komutanım, sınır kapılarına askerler eklensin mi?" Emir kafasını iki yana salladı. "Gerek yok, zaten geçemeyecekler."
🌃
Soğuk hava içime işlerken Asuman elinde iki kupayla yanıma geldi ve birini bana uzattı ardından karşı sandalyeme oturdu. Elinden aldığım kahveyi yudumladım. "Emir Komutanla ilk date nasıl geçti?" Oflayıp göz devirdi. "Asuman, seni boğarım." Asuman hafif güldü. "Gül sen gül, zaten başıma zibilyon tane iş aldım." Harbiden ben niye her işe karışıyorsam? Asker değil mi, kendisi halletsin. "Daha almadın." Asuman'ın dedikleriyle yüzüme sahte bir rahatlama ifadesi koydum. "Ha öyle mi, ah ne iyi! Kızım ne diyorsun sen? Bunları annem falan duysa burada benim ayak izime bile ulaşamazsın sen." Cidden böyle olurdu. Zaten zar zor gelmiştim buraya, annem en ufak şeyde alırdı beni, emindim. "Annene söyleme o zaman." Yok canım,hemen anneme anlatırım ben zaten. "Söylemeyeceğim tabii ki, kariyerimin başındayken bir anda sonuna gelmek can sıkar." Kahvemi masaya koydum, birkaç saniye bekledim. "O değil de Emir Kurşun bana çok tanıdık geliyor, adı da yüzü de." Asuman dudaklarını büzdü, bana dikkatlice baktı. "Belki ismini haberler de duymuşsundur, belki burada bir sokakta karşılaşmışsınızdır." Olabilirdi ama bana hiç öyle gelmiyordu. "Hayır öyle değil. Bu ona bir sokakta ya da haberlerde rastlama durumu değil bence. Gözlerinin rengi bile bana aşırı tanıdık." Asuman güldü. "Dünyada ki insanların yarısından çoğu kahverengi gözlü Göksel." Ofladım, inşallah ne demek istediğimi anlayacaktı. "Anlamıyorsun beni, demek istediğim şey o değil." Yolda karşılaştığım biri bana bu kadar şey hatırlatabilir miydi? "Göksel, ona aşık ol da göreyim seni. Ne demek istiyorsun ya? Ben bu sözlerinden anca aşkı çıkartırım. Ona aşık olursan seni annene şikayet ederim." Aynen aynenç Başımda zibilyon tane dert varken bir de aşkı düşünecektim değil mi? "Saçmaladın iyice. İşim gücüm yok ya benim, direkt yapışırım adama. Hey Allah'ım, sen bana sabır ver." Asuman dudaklarını dişlemeye başladı.
"Bak maksimum bir buçuk yıl veriyorum. Bir buçuk yıl sonra sana bunları hatırlatacağım." Masanın üzerinde olan telefonunun ekranını açtı. "Bak bir yıl sonra, yani 11 Ekim 2022 saat 19.04 de sana bu konuşmamızı hatırlatacağım. Bakalım bir buçuk yıl boyunca ne olmuş." Güldüm, deliydi bu kız cidden. "Unuturum ben onu." Asuman da güldü, ben unuturdum ama o unutur muydu bilmiyorum. "Ben unutmam merak etme." Anca bunları hatırla zaten. Dün yediği yemeği hatırlamaz bu günü hatırlayacak. "Of kızım saçmalama ya. Bir buçuk yıl da ne değişebilir ki insanın hayatında?" Asuman gözlerini kıstı ve bana kınayan bakışlar attı. "Emin ol o kadar çok şey değişir ki... Bir buçuk yıl dediğin şey ne ki? Aşırı hızlı geçecek ve bak gör, hayatında neredeyse her şey değişmiş olacak. Çoğu değişen şey de çevren olacak. Eminim." Ağzını hayra açsan keşke bir kere de. "Erdin mi kızım sen? Ne bu böyle net net konuşmalar?" Asuman güldü ama bu neşeli bir gülüş değil gibi gelmişti bana. "Çok ciddiyim ben şu an. Bir buçuk yıl da hayatın yerle bir de olabilir, çok iyi de olabilir. Yarın yaşayacağımızın garantisi yokken sen bir buçuk yıl da ne olabilir ki diyorsun. Aman neyse, konu ne ara buraya geldi?"
"Onu sana sormalı Asuman Hanım. Konu ne ara buraya geldi?" Bu sefer ikimiz beraber güldük. Biz birlikteyken çok mutluyduk, her anda, her anlamda.
🌃
Hançer Timi, girdikleri ormanın içinde etraflarına bakarak yürüyorlardı. Rüzgar ve yağmur işlerini zorlaştırıyordu, her bir adımlarında postalları çamura batıp çıkıyordu.
"Alay Komutanlığından, Hançer bire. Alay Komutanlığından, Hançer bire." Emir telsizini eline aldı. "Hançer bir dinlemede." Emir telsizini kendine daha da yaklaştırdı. "Orman çıkışı kuzeydoğu tarafında köye giriş yapın, sadece birkaç ev dolu. Dolu evler güvende, Çaka'nın adamları o tarafta değil ancak bomba tehlikesi var mı bilinmiyor." Emir, Doruk'a baktı. "Tamamdır komutanım." Emir telsizini çantasının küçük bölmesine kodu. "Kuzeydoğu'ya ilerliyoruz." Emir timin önüne geçti ve hep beraber ormanın çıkışına doğru ilerlediler. Ormanın çıkışına yaklaştıklarında hepsi olduğu yerde durdu. "Doruk, sen evlerin bahçe kısımlarına bakacaksın herhangi bir bomba tehlikesi var mı diye. Çağan, sen Çaka'nın adamlarının bulunduğu evi gözetleyeceksin ayrıca Ateş'i koruyacaksın. Cem, sen benimle geleceksin etraftakiler sende. Alperen sen adamların olduğu evin arka tarafında olacaksın Alp de senin çaprazında olacak." Hançer Timi ormandan çıktığında köyde büyük bir sessizlik hakikdi. Sadece yağmur sesi ve köpeklerin uluma sesleri duyuluyordu. Timde ki herkes sessiz ve gizli bir şekilde köyün için girdiler. Emir, Doruk'un sırtına yavaşça iki kez vurdu. "Hadi göreyim seni Çaylak." Doruk, Emir'in yanından koşar adımlarla ayrılıp evlerin etrafını dolanmaya başladı. "Çağan, yerine yerleş." Çağan tüfeğini sıkıca tutarak çalılıkların arkasına geçti.
Birkaç dakika sonra herkes yapacağı şeyi anlayıp yerlerine yerleşince Ateş'ten talimat beklemeye başladılar. Emir ve Cem bir kayalığın arkasında yanyana duruyorlardı. "Hançer yediden, Hançer bire. Hançer yediden, Hançer bire." Doruk'un Emir'e telsizle seslenmesi sonucu Emir telsizini eline aldı. "Hançer bir dinlemede." Birkaç saniye sonra Doruk'tan bir ses daha geldi. "Bomba tehlikesi yok komutanım." Emir telsizi kendine yaklaştırdı. "İçeriye geç Doruk." Emir, Cem'e doğru döndü. "Sende içeriye geç devrem."
"Hançer üçten, Hançer Timine." Timde ki herkes telsizlerini ellerine aldı. "Hançer Timi dinlemede." Ateş boğazını temizledi. "Komutanım, durumlar iyi değil. Galiba bunlar bir şeyler çaktı, ayrıca Çaka burada. Birazdan bir teslimat al-" Ateş cümlesini tamamlayamadan telsiz bağlantısı kopmuştu. Emir etrafına bakıp ağzının içinde bir şeyler geveledi. "Siktir." Emir telsizin tuşlarına bastı. "Hançer birden, Hançer üçe. Hançer birden, Hançer üçe!" Cem gözlerini Emir'e dikti. "Telsiz bağlantısı koptu." Cem etrafına bakındı. "İçeri giriyorum, Ateş'in bizle iletişime geçmesini bekleyemem." Cem hızla ayağa kalkıp evin arkasına dolandı.
"Hançer birden, Hançer Timine."
"Hançer Timi dinlemede."
"Cen içeri girdi, Doruk sen peşinden git. Çağan sen yerinden ayrılma. Alperen ve Alp, siz de kayalıkların arkasına geçin." Herkes onayladığında Emir bulunduğu yerden kalkıp evin olduğu tarafa geçti. "Komutanım girişte hareketlilik var." Emir, Çağan'ın dedikleri ile eve biraz daha yaklaştı. "Ateş hakkında konuşuyorlar komutanım. Dudaklarını okuduğum kadar tabii." Ateş'in anlaşılma gibi bir ihtimali yoktu.
Dakikalar geçmesine rağmen Cem ve Ateş onlarla hiçbir şekilde iletişim kurmamıştı. İçeriden gelen sesler gittikçe yükseliyordu ancak bu sesler silah sesi değildi. "Çağan, kapının önündekileri indir." Kapının önündekiler büyük ihtimalle sadece korumaydı çünkü önemli kişileri dışarı da bir yem gibi bırakmazlardı. "Komutanım silahımda susturucu yok. Duyulur." Adamlar içeri girmemeliydi, eğer onlar içeri girerse Cem ve Ateş'in dışarı çıkması zorlaşırdı. "Vur adamları Çağan. Sana da silahına da güveniyorum." Çağan'ın yüzü düştü. "Komutanım yalnız silah demeseniz? Alınıyor Gonca'm." Emir gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Sana da Gonca'ya da güveniyorum. Oldu mu?" Çağan keyfi yerine gelmiş gibi sırıttı ve adamların ikisini de vurdu. Adamların yere yığılmasıyla evin içerisinden gelen sesler azaldı. Birkaç dakika sonra içeride ki diğer teröristler dışarı çıktı ve etrafa bakındı.
"Hançer, atış serbest." Timde ki herkes aldıkları emirle hedeflerini belirleyip ateş etmeye başladılar. "Komutanım alınıyorum ben. Bize hiç bırakmıyorsunuz." Alperen alınmış gibi konuştu. "Ee Alperen, komutanım da yılların hasreti var, bırakalım da doya doya hasret gidersin." Sonrasında sadece güldüler. Dışarıda ki adamlar yere yığılmaya devam ederken bir süre sorna içerden kimse gelmemeye başladı. "Hepimiz içeri giriyoruz. Cem ve Ateş halen dışarıya çıkmamış durumdalar." Herkes bulundukları yerden çıktı, tam eve yaklaştıklarında ev büyük bir gürültüyle sarsıldı. "Helak oluyorlar herhalde." Çağan kaşlarını çatarak konuştu. Evin açık kapısından dışarı duman yayılmaya başladı. "Sis bombası patlattılar." Evin içinden iri gövdeli iki kişi sakince yürüyerek çıktı. O iki kişi yanlarına yaklaştıkça yüzleri sislerden arınıyor ve kim oldukları anlaşılır hale geliyordu. "Cem ve Ateş çıktı." Tim yan yana geldiğinde Ateş ve Cem'de yanlarına gelmişti. "Birkaç adam kaçtı." Ateş etrafına bakınmaya devam ederken aynı zamanda konuştu. Emir yüzünü sıvazlayıp telsizini eline aldı. "Hançer birden, Alay Komutanlığına. Hançer birden, Alay Komutanlığına." Birkaç saniye beklediler. "Alay Komutanı dinlemede." Emir boğazını temizledi. "Albayım, teröristlerin çoğu temizlendi ancak birkaç kişi kaçtı." Kaçan kişiler o kadar da uzağa gidemezlerdi, adamları azdı ama buralarda sığınacakları çok yer olmalıydı.
"Kaçanları bulun, onlar bize lazım. Çaka'nın füzelerini sakladıkları yere gitmiş olabilirler. Herhangi bir tehlike de füzeleri kullanmak için." Bunları biliyorlardı zaten ama şu an küçük bir pürüz vardı. "Komutanım, füzeler nerede saklanıyor bilmiyoruz." Uzun bir araştırma yapmışlardı ama füzeler konusunda hiçbir ize rastlanmamıştı. "Evin içine girin, biri var mı yok mu bakın. Evde illa bir iz vardır." Emir sanki Hazan Albay görecek gibi kafasını salladı. "Emredersiniz komutanım!" Emir, telsizini kamuflajının cebine koydu. "Duydunuz Hazan Albay'ı. Eve giriyoruz. Zaten ne yapacağınızı biliyorsunuz." Emir eve doğru yürümeye başlayınca tim de kısa bir an birbirlerine bakıp Emir'in peşinden ilerlediler. Evin önüne geldiklerinde yavaşça içeri girdiler. "Komutanım, arka odada saklıyorlar belgeleri genelde." Ateş'in dedikleriyle Emir en arka odaya yaklaştı. "Komutanım! Tek girmeyin." Çağan hızla Emir'in yanına geldi. Emir önündeki kapıya sert bir tekme attı ve kapı gürültüyle açıldı, kapı açılır açılmaz silahlarını içeriye doğrulttular. Kimsenin olmadığından emin olduklarında odanın duvarına monteli olan dolaplara bakmaya başladılar. "Füze alanının yazılı olduğu dosyayı bulacağız." Raftaki dosyalara bakarken dosyaların alfabetik sıraya göre sıralanmadığını gördüler. "Bir şifreye göre yapmışlar bu sıralamayı. Çağan, Ateş'i çağır." Çağan eline telsizini alıp kapıya ilerledi. "Hançer beşten, Hançer üçe. Hançer beşten, Hançer üçe." Telsizden bir takım tıkırtılar geldi. "Hançer üç dinlemede." Çağan odanın dışına bakmaya devam etti. "Emir Komutan seni çağırıyor." Çağan telsizini cebine koyup Ateş'i beklemeye başladı, kısa bir süre sonra Ateş geldiğinde Çağan kapının önünden çekildi ve odanın içine geçti. "Buyrun komutanım."
🌃
Allah'ım beni yanına al! "Ee kızım, iyi misin alıştın mı buralara?" Şu an Asumanla oturmuş, ani gelen ailesi ile sohbet ediyordum. Ama zorla! "İyiyim efendim, alıştım da buralara." Karşımda oturan kişiler Asuman'ın annesi, babası, abisi ve teyzesiydi. Asuman'ın annesi ve babasını çok severdim ama abisiyle öyle çok konuşmuşluğum yoktu, teyzesini de ilk defa görüyordum. "Görüştüğün, konuştuğun biri var mı kızım?" Asumanla göz göze geldim o an. Yüzüme sahte bir gülümseme takındım. "Abla! Sus!" Demi Gönül Teyze, bence de sus teyze yoksa ben burada bayılacağım sanırım. "Yok. Şu an biriyle görüşmüyorum. Yanımda oturan Asuman kolumu dürttü ve kulağıma eğildi. "Var desene!" Kaşlarımı çattım. Asuman teyzesine doğru döndü. "Her an olabilir!" Bundan benimde haberim olsaydı keşke. "O ne demek be?" Asuman teyzesine karşı sevimli sevimli güldü. "Eli kulağındadır yani teyzeciğim." Kim o kişi acaba? Ben öyle birini göremiyorum da. "Kim o eli kulağında ki kişi?" Asuman aniden ayağa kalktı. "Çaya bakayım ben." Bana bakıp kaş göz hareketleri yaptı. "Bende yardım edeyim." Ayağa kalkıp mutfağa gittim. "Ne diye var diyorsun?" Asuman dolaptan çay bardağı çıkarmaya başladı. "Demeseydim de seni boklu oğluna ayarlasaydı demi? Bir bildiğimiz var da konuşuyoruz herhalde!" Ofladım. "Ama ufak bir sorun var." Ne olduğunu söylemesi için Asuman'a baktım. "Sana birini bulmamız lazım. Teyzem yapıştı mı bırakmaz, hatta ve hatta seni bulup düğün davetiyesi bile isteyebilir." Ufak sorun... Ufacık sorun! "Bu mu ufak sorun? Ne yapayım, kimle evleneyim?" Asuman'ın doldurduğu çay bardaklarını tepsiye koyup oturma odasına geçtim. Bardakları, ortadaki sehpanın üzerine koymaya başladım. Tepsi de bardaklar bitince tepsiyi mutfağa götürdüm ve geri geldim, koltuklardan birine oturdum. "Beklediğin kişiyle olmazsa seni oğluma alayım mı?" Ne alıyorsun teyze? Manavdan karpuz mu alıyorsun? Ne oluyoruz ya! "Teyzeciğim o iş yaş, beni oğluna almazsın sen. Ben üç kere evlenip boşandım, hepsinden de birer çocuğum var. Hepsi de belalı tiplerdi. Geçen haberlerde gördüm, en son boşandığım adam hapse girmiş. Adam yaralamadan!" Gönül Teyze, Yaşar Amca ve Kenan Abi gülmemek için zor duruyorlardı, Asuman ise yavaştan kızarmaya başlamıştı. "Tövbe tövbe!" Teyze ayağa kalktı. "Allah akıl fikir versin! Ben içeri uzanacağım biraz." Teyze bana pis pis bakarak oturma odasından çıktı.
"İyi yaptın, bu susmazdı. Baldızım diye demiyorum çok boş boğaz bir insandır." Yaşar Amca gülerek çayını eline aldı. "İki saniye önce açık olan kısmetin şu andan itibaren kapandı Göksel." Asuman abisine doğru döndü. "Benim canım arkadaşım onun boklu oğluna mı kaldı? Teyzem olmasa o çocuk götünü bile silemez be!" Ana kuzusu erkekleri annesi sevsin. "Bu arada sınıfa askerler gelecekti ya, kura ile seçilecekmiş." Ben onu tamamen unutmuştum doğrusu. "Of, n'olursa olsun. Kafamı yormayacağım buna, onu da mı ben düşüneyim?" Çayımı elime alıp yudumladım. "Okulun müdürü yaşlı gibi duruyor, kaç yaşında?" Çayımı sehpaya koydum. "Öyle zaten Gönül Teyze, kırk küsür yaşında kendisi. Bir de deli, iki hafta da bir saç rengini değiştiriyor. En son pembeydi, değiştirmiştir kesin." Pembeden önce de maviye boyatmıştı, tam bir facia. "Ama öyle böyle deli değil, Göksel'e takık. Çözemedik biz o kadını daha." Sıkıntılı o kadın, bana ayrı bir gaddarlığı vardı. "Abin nasıl?" Bilmem, acaba nasıl? "Bildiğin gibi Kenan Abi, iyi. Bayağıdır konuşmuyoruz, denk gelemedik bir türlü."
Biz böyle birkaç saat daha oturduk, sohbet ettik ve Asuman'ın teyzesi yani Hatice Teyze tekrar salona geldi. "Göksel, gel biz meyve getirelim." Kafamı sallayıp Asuman'ın peşinden mutfağa geçtim. "Geldi yine Deccal Hatice." Kısık sesle konuşurken sonlara doğru kıkırdadı. Asuman tepsiye kaseler koyarken bende buz dolabından meyve çıkardım ve hepsini yıkamaya başladım. "Göksel, telefonun çalıyor!" Elimde ki meyveleri bir kaseye koydum, musluğu kapattım ve elimi sildim. Sonra da oturma odasına geçtim. Geldiğimde Kenan Abi telefonumu bana getiriyordu. Telefonu elinden alıp gülümsedim. "Teşekkürler." Koridora geçip telefonu açtım. "Alo?" Arayan kişi abimdi. "Naber lan salak?" Bende iyiyim abi, sağol. "İyi abiciğim senden naber?" Çok sever beni, canım abim. "Bende iyiyim. Nasılsın diye aradım ama açtın, tüh!" Ayı, katıksız odun. "Niye üzüldün?" Saçlarımı omuzumdan geriye attım ve abimden bir cevap bekledim. "Seni orada kurtlar kuşlar yer diye düşündü. Teyit etmek için aradım ve yaşadığını anladım. Kapat." Telefonu yüzüme bakadı. "Sana da görüşürüz." Telefonumu arka cebime koyup oturma odasına geçtim, Asuman'ın yanına oturdum ve Asuman anında bana bir mandalina uzattı." Ye." Gülümseyerek mandalinayı elinden aldım. Hatice Teyze bana pis pis bakarak meyve kemiriyordu, çattık vallahi ha.
Gece saat on ikiyi geçmişti, kalkmam gerekiyordu. "Ben kalkayım, geç oldu." Oturduğum yerde ayaklandım. Koridora geçtim ve montumu aldım. "Seni Kenan bıraksın, tek gitme bu saatte kızım." Gönül Teyze'ye gülümseyerek kafamı salladım. "Olur." Kenan Abi montunu giyinirken bende Hatice Teyze dışında herkese sarılıp evin kapısını açtım, sonra da ayakkabımı giyindim ve Kenan Abi'yle birlikte evden çıktık. Arabanın yanına gelince ön koltuğa oturdum ve Kenan Abi de yanıma oturdu. "Yolu tarif edebilir misin?" Kafamı salladım. "Ederim ederim." Kenan Abi gülümseyip yola döndü. "Bu mahalleden sağa dönüp caddeye çık, ikinci aradan sola dön abi." Kafasını salladı. "Bu arada şu söylediğin yalan iyiydi. Seni ne yapar ne eder alırdı oğluna yoksa." Ulan kız Hatice, sana kafayı fena taktım!
BÖLÜM SONU...

Emir Komutan 🖤
Bölüm nasıldı? Beğendiniz mi?
Karakterler hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.
Sevgiyle kalın,
Edoliyle kalın... 💖
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |