5. Bölüm

4. BÖLÜM 🌃

Edoli Deniz
edooliidenizz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Merhabalar efeniim. 🙋‍♀️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nasılsınız? İyisinizdir umarım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eğer bölümlere çok az oy ve yorum gelmeye devam ederse
sınır koyacağım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neysee, çok uzatmadan bölüme geçelim. 💖

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şarkı- Altın Yüzüğüm Kırıldı/Grup Abdal

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Hayat bir kelebeğin ömrü kadardır. Ne kırmaya gelir ne de kırılmaya..."
-Mevlana Celaleddin Rumi

Hikaye Pini görüntüsü

Araba evin önünde durdu. "Teşekkürler Kenan Abi." Emniyet kemerimi açıp kahverengi gözlerimi Kenan Abi'nin yüzünde gezdirdim. "Rica ederim." Gülümseyerek arabadan indim ve binanın avlusuna girdim. Avlunun kapısını kapattıktan sonra binaya girdim, hemen sonraysa merdivenden evin olduğu kat çıkıp eve girdim. Eve girer girmez montumu çıkarttım ve dış kapıyı kapatıp kilitledim. Montumu askıya asıp banyoya geçtim, duş almam lazımdı. El yıkama yerinin yanında ki beyaz dolaptan biraz pamuk aldım ve üzerine makyaj temizleme suyu döküp makyajımı temizlemeye başladım. İşim bitince de pamuğu çöpe atıp üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldum ve kirli sepete attım. Telefonumu ise el yıkama yerinin boş mermerine bıraktım. Duşa kabine girip sıcak suyun bedenimi rahatlatmasına izin verdim...

🌃

"Hazan Albay sizi çağırıyor komutanım." Emir, yanına gelen askerle kafasını salladı. "Tamam, sen gidebilirsin." Asker yanından ayrılınca bordo beresini hafifçe düzeltip Hazan Albay'ın odasına doğru ilerlemeye başladı. Yanından geçen askerler ona selam verirken, o da verilen selamları karşılıyordu. Kahverengi gözlerini koridorun sonunda ki odaya dikmişti, kaşları hafif çatılıydı. Sinirli değildi ancak pek sakin de sayılmazdı. Şu an hiçbir duygu barındırmıyordu içinde. Emir her ne kadar sinirliği olmadığını hissetse de dışarıdan onu gören biri gözlerinden sadece siniri, öfkeyi seçebilirdi.

Emir, Hazan Albay'ın kapısının önüne gelince kapıyı tıkladı. "Gel!" Kapıyı açtı ve içeri girdi. Hemen sonra asker selamı verip Hazan Albay'ın yanına geçti. "Otur aslanım." Masanın önündeki siyah deri koltuklardan birine oturdu. "Beni çağırmışsınız Albayım?" Kaşlarını çatarak kahvelerini Hazan Albay'ın gözlerine dikti. "Teslimatı almışsınız?" Emir kafasını sallayarak onayladı. "Aldık Albayım, gerekli birime de teslim ettik. Ama bir sorun var, kimse teslimatı almaya gelmemişti." Çakanın ne yapmaya çalıştığını anlayamamışlardı. "Oraya geleceğinizi anlayınca oraya da gitmemişler. Elbet bir gün elimize düşecekler. O zamana kadar biraz daha sefa sürsünler, elimize düştükleri andan itibaren sadece cefa çekecekler." Emir hafif gülümsedi. "O da olacak elbet komutanım." Hazan Albay'ın en güvendiği askeriydi Emir. Ona her ne kadar kızsa da Emir'in sınırlarının düşük olmadığının farkındaydı. Gözü kapalı güvenirdi Emir'e. Hatta Emir ve ailesinin küslüğü uzayınca barışmaları için aracı bile olmuştu ama ne yazık ki onları barıştıramamıştı. Onlar için olması gereken buydu belki de, bilmiyorlardı. Ama her ne olursa olsun, Hazan Albay Emir'in ne kadar haklı olduğunun farkındaydı. "Okul yarın açılıyor. Hangi sınıfa sen gireceksin?" Emir'in sol dudağının üst kısmı hafif kıvrıldı. "Sınıflar kurayla seçilecekti ama bana kim çıkarsa çıksın başka sınıfa gireceğim. Cemle birlikte Göksel Hanım'ın sınıfına gireceğiz. Diğerleri kurayla seçer isterse." Hazan Albay tek kaşını havaya kaldırdı. "Niye özel olarak o sınıf aslanım?" Emir'in gülüşü büyüdü. "Bazı şeyleri anlamaya çalışıyorum komutanım." Hazan Albay, Emir'in yüzündeki gülüşe takıldı. Emir ona bakmadığı için yüzündeki gülüşü düzeltmiyordu. "Anladığında bana da anlat aslanım. Seni altı yıldır tanıyorum, toplasan yanımda altı kez gülümsememişsindir. Şimdi böylesine anlamlı gülümsemenin nedenini anlarsan bana da anlat." Emir boğazını temizleyerek tekrar ciddileşti. "Emredersiniz komutanım." Emir oturduğu yerden kalktı. "İzninizle komutanım." Hazan Albay kafasını salladı. "İzin senin aslanım."

🌃

Gün ışığı odama yarı açık perdemin altından sızıyor, gözlerimi açmama zorluyordu. Her ne kadar yorgun olsam da kalkmalıydım çünkü bugün -sonunda- okul tekrar açılıyordu. Gözlerimi açıp yatakta doğruldum ve gözlerimi elimin tersiyle ovalamaya başladım. Birkaç hafta boyunca konteynerlerle idare edecektik ama yine ve yine küçük bir sorunumuz vardı... Konteynerler de petek gibi bir imkan söz konusu değildi ve bu yüzden konteynerler içinde soba olanlardandı. Ben hayatımda daha önce soba yakmamıştım nasıl yapacağımı bilmiyordum yani. Bugün her zamankinden farklı olmalıydım çünkü öğrenciler zaten neler olduğunun farkında değillerdi ve tedirgin bir şekilde okula geleceklerdi.

İşte bu yüzden her zamankinden daha neşeli gözükmeliydim, yani yine şirin kız rolüne bürünecektim. Yataktan ayağa kalktım ve banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Ben banyodan çıkarken Emel de odasından çıktı. "Günaydın." Kafamı salladım. "Günaydın." Geri odama döndüm ve kapımı kapadım. Dolabımın önüne geçtim ve esneyerek kıyafetlerimin olduğu kısmı açtım. Krem renkli bir kazak ve lacivert renkli bir pantolon aldım. Üzerimi değiştirip aynanın karşısından kendime bakmaya başladım. Kıyafetim de hiçbir problem yoktu. Makyaj masamda duran mavi tarağımı aldım ve saçlarımı taramaya başladım. Dün gece duş aldığım için hâlâ nemliydiler. Tarakla işim bitince geri yerine bıraktım ve saçımı dağınık topuz modelinde yaptım. Bu modeli kendime hep yakıştırırdım. Makyajımı ise sıcak tonlarda yapmıştım bu sefer.

İşlerim bitince odamın camından dışarıya baktım, dün gece hafif atıştırır şekilde yağan kar, şimdi her yeri bembeyaz yapmaya başlamıştı. Dolabımdan siyah bir çanta aldım ve yanımda gerekebilecek her şeyi çantaya koydum, sonra da telefonumu alıp odadan çıktım. Siyah kabanımı giyindim, sonra da kapıyı açıp ayakkabılarımı giyindim. Kapıyı kapattıktan sonra binadan dışarı çıktım. Bugünü yepyeni bir sayfa olarak değerlendirecektim. Soğuk hava yanaklarımı ısıtırken, karın beyaz örtüsü dünyanın sessizliğine davet ediyordu insanı.

Mahalle her zaman olduğundan daha da sessizdi bugün. Normal de bütün çocuklar dışarıda olurdu karın yağmasıyla ama bugün öyle değildi. Kendimi bir girdaba daha sokmak istemediğim için bunu o kadar çok kurcalamadım. Ana caddeye çıktığımda anne ve babalarıyla okula giden çocuklar görmemle için rahatladı. Çocuklar okula gitmeyecek diye düşünmüştüm, sandığım gibi olmamasına şükür ederek okula doğru ilerlemeye başladım.

Yeni yıl yaklaşıyordu yavaş yavaş. Aralık ayının sonlarında doğru hep garip beklentiler içine girerdim küçükken. Sanki gireceğimiz yıl bu yıldan çok farklı olacakmış gibi hissederdim ama o hissim hep boşa çıkardı.

Yine ve yine yeni yıldan olan beklentilerimi içten içe düşünürken okula çoktan gelmiştim. Okula bahçesine giren çocuklar ilk başta okula doğru ilerliyor, sonra da duraksayıp konteynerlere geri dönüyordu. Öğretmenlerin hepsi kendi konteyner sınıflarının önünde duruyorlardı ve öğrencilerinin kaybolmamasını sağlıyordu. Bende 1-D ve 4. konteyner yazılı olan konteynerin önüne gittim. Birkaç dakika bekledikten sonra öğrencilerim gelmeye başlamıştı. İlk gelen kişi Feyza oldu, her ne kadar stressiz görünmeye çalışsa da ben tedirginliğini anlayabiliyordum. Onun ardından gelen kişi Hakkı'ydı. Onu ikinci defa bu kadar korkulu görüyordum. Hakkı çantasını sımsıkı tutarken, sanki o çanta değil de kendi dünyasını koruyan bir zırhtı. "Günaydın Hakkı." Hakkı, Feyza'yı görünce birden gülümsedi. "Günaydın Feyza. Nasılsın, iyi misin?" Feyza da aynı şekilde Hakkı'ya gülümsedi. İkisini görünce çocukluğumu hatırlıyordum nedensizce. Tanıdık geliyordu bu anlar. "Öğretmenim size de günaydın." Hakkı'ya gülümsedim. "Günaydın kuzum." Feyza bana doğru döndü ve saçlarını düzeltti. "Öğretmenim ödevimi yaptım ben, bugün kontrol edecek misiniz?" Kafamı hızlıca evet anlamında salladım. "Tabii ki kontrol edeceğim. Hakkı, sen ödevini yaptın mı?" Hakkı şirin bir şekilde gülümsedim. "Yaptım, ben hep ödevlerimi yaparım. Öğretmenim bir eğilir misiniz, kulağınıza bir şey söyleyeceğim." Kaşlarımı hafif çatarak Hakkı'ya doğru eğildim. "Söyle bakalım." Hakkı kulağıma doğru yaklaştı ve elini kulağımla dudağının arasına koydu. "Feyza'ya yazıyor gibi yazdım öğretmenim, o yüzden güzel oldu." Gülümsedim ve yeniden doğruldum. "Aferin sana. İçeri girince bakarız tamam mı? Hem yıldız da atarım."

Bütün öğrenciler gelince konteynerlere girdik. Bugün okulun güvenli olduğundan emin olmak için askerler gelecekti sınıflara. Aynı zaman da şüphelendikleri kişilerden emin olmak için okul belgelerine bakmaya geleceklerini duymuştum. "Öğretmenim, yıldız atacak mısınız ödevlere?" Gönül'e doğru döndüm ve gülümsedim. "Atacağım tabii. Siz ödev kağıtlarınızı açın, dikteniz için defterlerinizi de sırayla yanıma getirin olur mu?" Herkes onayladığın da öğretmenler masasına döndüm ve yoklama alıp sınıf defterini kapattım. Sadece iki kişi yoktu, onlarında hasta olduğunu aileleri bildirmişti. "Geliyorum ödevlere bakmaya." Anneannemin bana ördüğü, için de mavi çiçek desenli beyaz kalemliğimden kırmızı tükenmez kalem alıp öğrencilerin ödevlerine bakmaya başladım. Hepsi ödevlerini eksiksiz yapmıştı. "Aferin size, çok mutlu ettiniz beni." Gülümseyerek konuştuğumda, hepsinin sabah ki endişelerinin hafiften yok olduğunu hissediyordum. Ben öğretmenler masasına geçerken kapı çalındı. "Gelin!" Kapı yavaşça açıldı ve önde Çatlakların Delal, arkada ise Bay Kaslı vardı. Kaşlarımı çattım. "Dersinizi böldüğüm için kusura bakmayın hocam, ilk iki ders Emir Bey sınıfta olacak." Kafamı salladım. "Sorun yok hocam." Bay Kaslı kafasıyla ufak bir selam verdi ve sınıfa girdi. "İyi dersler." Çatlakların Delal kapıyı kapattı. "Sobayı yaktınız mı?" Kafamı hayır anlamında salladım. Bay Kaslı sobaya doğru ilerlerken bende öğretmenler masasına geçtim. "Sıraya girebilirsiniz çocuklar." Yanıma ilk önce Gönül gelirken çantamdan iki paket yıldızlı çıkartma çıkardım.

"Buradan başlıyor öğretmenim." Gönül, defterini bana doğru çevirdi ve bende kontrol etmeye başladım. Hepsi doğruydu, defterin o sayfasını imzalayıp yıldız çıkartmasını sayfanın sonuna yapıştırdım. "Aferin sana." Gönül yerine geçerken defterine bakarak gülümsüyordu. Gönülden sonra, Feyza yanıma geldi. Defterini bana uzatırken heyecandan elleri titriyordu. Heyecanını biraz olsun bastırabilmesi için sol elimle Feyza'nın elini tuttum ve elinin üzerini okşarken defterinde ki yazıları kontrol etmeye başladım. Sadece bir yanlışı vardı, onu düzelttim ve ödevi imzalayıp aynı şekil de çıkartma yapıştırdım. Bütün çocukların ödevlerini kontrol etmeyi bitirdiğimde soba konteyneri ısıtmaya başlamıştı bile. Bay Kaslı, konteynerin sol tarafında ki en arka sırada oturuyordu. Yani Hakkı'nın yanında. "Şimdi size verdiğim okuma kağıtlarına ne kadar çalışmışsınız ona bakacağız." İlk ders okuma yaptık ve ders bitince sınıfta öğretmenler masasının üzerinde ki kağıtları toparladım.

"Göksel Hanım, biraz konuşabilir miyiz?" Bay Kaslının bana seslendiğini duyunca ona doğru döndüm. "Tabii." Sınıftan dışarı çıktık ve konteynerin önünde durduk. "Delal Hanımdan, Emel Hanım'ın bilgilerini istedim. Bugün askeriyeye döndüğümüzde küçük çaplı bir araştırma yapacağım." Aklımda Emel hakkında çok fazla soru vardı. "O gün neden Emel'in yüzüne yüzüne sizden şüpheleniyoruz demedin?" Emir sol elini ensesine götürdü. "Evet şüpheleniyordum çünkü arka plan araştırması yapmıştım ama yeterli değildi o, yani üstü kapalı bir arka plan araştırmasıydı. Ayrıca birinden bu konuda şüphelenildiğinde onunla doğrudan temas kurulmaz. Davranışlarını değiştirmemesi için fark ettirilmemeye çalışılır. Ağzı aranır sadece. Gizlilik ilkesi gibi bir şey olarak düşün bunu." Kafamı salladım ve ofladım. "Dediğim gibi araştırmalarda herhangi bir pürüz çıkarsa ilk sana söylerim." Hafif tebessüm ettim. "Teşekkürler. Sen bir şey mi isteyecektin?" Kafasını hafifçe evet anlamında salladı. "Emel'in genel olarak sosyal çevresini gözlemlemeni istiyorum. Önemli." Kolaydı bu, yapardım. "Tamam yapabilirim bunu."

Bay Kaslı, Delal Hanım'ın yanına gideceğini söyleyip yanımdan ayrıldı ve bende sınıfa girdim.

🌃

Okuldan çıktıktan sonra Asuman'ın evine geçmiştik. Ailesi gideli bir iki gün oluyordu, zaten Hatice Teyze burada olsa adım atmazdım buraya. Ne ben onu sevmiştim ne de o beni. Hele ki ona söylediğim yalandan sonra beni hiç sevmemişti. Öncesinde biraz ihtimal olsa da, o ihtimali kendi ellerimle yok etmiştim. "Yorulmuşum bugün ha." Asuman yaptığı yemekleri ısıtırken bende mutfak masasında oturuyordum. "Bende çok yoruldum ya, şu birkaç günde bile bedenim dinlenmeye o kadar alışmış ki anlatamam." Asuman bir tane tabağı önüme koydu, sonra da tencereden yemek koymaya başladı. "Delal Hanım yine saçlarını boyamış, manyak bu kadın bence. Ya tamam onun kararı ama her ay her ay saç boyanmaz bence. Ayrıca o saçlar nasıl yanmıyor anlamıyorum." Güldüm, o kadın ayrı bir şeydi ya. İdolüm. "Bence peruk takıyor. Şahsen biri bana Delal Hanım peruk takıyor dese inanırım." Asuman karşıma oturdu. "Bende inanırım biliyor musun?" Yemeklerimizi yemeye başladık, yemek boyunca neredeyse hiç susmamıştık ama.

Mutfağı toparlayıp salona geçtik ve kendimi adeta bir koltuğa attım. "Gece pijama partisi yapalım mı?" Ofladım. "Yarın sabahın köründe kalkacağız, ayrıca eve gitmem lazım." Asuman yanındaki yastığı bana fırlattı. "Sen eskisi kadar enerjik değilsin ha, üniversitedeyken böyle bir teklifte bulunsam anında kabul ederdin." Asuman, inan bana Hatice Teyze'den daha yaşlı hissediyorum. "Bak söz vereyim, ara tatilde falan bir ara yaparız." Asuman yerinde heyecanla doğruldu. "Yapar mıyız valla?" Kafamı yavaşça salladım. "He he yaparız." Ofladı. "Bak geçiştiriyorsun işte." Ne diyeyim ki ben şimdi? "Ya kızım tamam dedik ya. Söz verdim ayrıca." Verdiğim sözü tutardım ben, böyle de iyi bir insanım işte. "Biraz daha oturalım öyle gidersin o zaman sen." Kafamı sallarken Asuman'ın dediklerini onaylayan mırıltılar çıkardım. Asuman televizyonu açtı ve bir haber kanalında durdu. Gündelik şeylerden, zamlardan, KPSS sınavının zamanından ve ülkede ki genel sorunlardan bahsediliyordu. Bu konular bitince bugün yaşanan terör olayına geldi konu. Televizyonu izleyesim yoktu ancak ekranda iki tane aranan terörist fotoğrafı belirince bir anda pür dikkat o haberi izlemeye başladım.

Civelek ve Çaka. İki kardeş, TÖZ örgütünün başları denebilecek adamlar. Oturduğum yerde biraz daha dikleştim ve tüm dikkatimi televizyona verdim. “Demek bunlar yaptı.” Gözlerimi kısıp yüzlerini hafızama kazıdım. Spiker boğazını temizledi ve sakince konuşmaya başladı.

"Geçtiğimiz günler de Hakkari'nin sınır ilçesinde bulunan bir okulda gerçekleştirilen hain terör saldırısıyla ilgili yeni detaylar ortaya çıktı. Güvenlik kaynaklarından alınan bilgilere göre, saldırının TÖZ adlı terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği tahmin ediliyor. Örgütün üst düzey sorumluları olarak bilinen ve kod adları Çaka ile Civelek olan iki terörist, saldırının planlayıcıları olarak değerlendiriliyor. Yetkililer, bölgede devam eden ve yeni başlayacak operasyonlarla bu isimlere ve örgüt üyelerine ulaşmayı hedefliyor. Güvenlik güçleri, vatandaşları sağduyulu olmaya davet ederken, bölgedeki güvenlik önlemlerini en üst seviyeye çıkarmış durumda. Soruşturma sürerken, gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz." Önüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Ürktüm." Asuman'a doğru döndüğümde onun bana baktığını yeni fark etmiştim. "O yüzden yapıyorlardır zaten. Halk ürksün diye. Yani en azından ben öyle yorumladım." Asuman haberleri kapadı. "İçim daraldı ya, bari film falan izleyelim. Haber izlemeyi sevmiyorum ben." Asuman'ı onayladım. Asuman rastgele bir film açtı ama sadece kendisi izledi. Aklımda sadece ve sadece saldırının nedeni vardı. Bu gibi saldırılarda genellikle neden aranmaz, hepsinin ortak bir amacı vardır zaten ama bu sefer beni çok düşündürmüştü. Bu gibi bir olayın içinde olmasaydım bu kadar düşünüp korkmazdım belki ama bu sefer bu saldırının tam ortasında olduğum için üzerine bayağı bir düşünmüştüm.

"İzlediğine emin misin?" Onaylayan mırıltılar çıkardım. Asuman pek kurcalamadı ve filmi izleyip sahneleri yorumlamaya devam etti. "Kızım izlesene! Boşuna açmadım ya." Ofladım, bu kız başa belaydı. "Ya dur iki dakika, ayrıca izledim ben bu filmi. Niye ikinci kez izleyeyim?" Asuman bana doğru döndü. "İkinci kez izlesen incilerin dökülmez ya sonuçta!" Öyle bir dökülür ki Asuman... Anlatamam. "Film bile olsa ikinci şansı hak etmez bence." Asuman sıkıntıyla oflarken önüne döndü. "Umutsuz vakasın." Öyleyimdir.

🌃

Yazın ilk günlerinden biriydi. Göksel, okuldan çıkınca hemen arkadaşlarını toplayıp dışarıda oyun oynamaya karar vermişti. Hava sıcaktı, yaz güneşi etrafı iyiden iyiye ısıtmaya başlamışken, ağaçların altındaki serin gölgeler bile sıcaklığın etkisini bir nebze olsun hafifletmiyordu. Göksel, hep olduğu gibi neşeliydi, her şey ona heyecan verici görünüyordu. Sürekli bir şeyler öneriyor, herkesi bir şekilde dahil etmeye çalışıyordu. Ve bu heyecanı yüzünden çoğu zaman başına dertler açıyordu. "Hadi gidip en yüksek ağaca tırmanalım!" diyerek etrafındaki arkadaşlarına bakıyordu. Ama arkadaşları, onun bu hızla hareket etmesini bazen zor buluyordu. Göksel, arkadaşlarını ardında bırakıyordu çoğu zaman. Onun heyecanına yetişmeye çalışmak iğneyle kuyu kazmakla aynı şeydi.

Emir, her zaman olduğu gibi, biraz daha geri planda kalıyordu. Göksel’in ani çıkışları ve heyecanı karşısında sakinliğini koruyarak, "Önce bir bakalım, nasıl tırmanacağımıza karar verelim, böyle hızlı davranırsan başına bir iş getireceksin yine." dedi. Göksel’in koşarak gittiğini, ağacın en yüksek dalına tırmanmaya çalıştığını görüyordu. Kendi temkinli yaklaşımıyla, önce çevresini kontrol etti, sonra yavaşça onu takip etmeye karar verdi. Göksel her zaman hızlı hareket ediyor, heyecanla bir şeyler öneriyor, ama Emir genellikle sakin adımlarla düşünerek ilerliyordu. Göksel durmak bilmez bir kız çocuğuyken, Emir onu kontrol etmeye çalışan bir erkekti.

Göksel ağacın gövdesine tırmanırken, "Burası harika! Ben buraya kadar çıkabilirim!" diyordu. Göksel’in yüzü ışıldıyordu, her şey ona eğlenceli ve kolay görünüyordu. Emir, ona bakarak gülümsedi ama hızla tırmanmadı. "Dikkatli ol," dedi, ama sesi hep sükunetle doluydu. Göksel, "Merak etme, her şey yolunda!" diye bağırarak bir dalı daha geçti, sonra bir adım daha attı. Göksel ağacın tepesine doğru tırmanmaya devam ederken Emir hafif endişeyle karışık bir şekilde olabilecek herhangi bir kazada onu koruyabilmek için temkinli davranıyordu.

Emir ona yetişmeden önce, ağacın altındaki büyük taşlardan birine oturdu. Göksel’in o kadar hızlı ve heyecanlı olması bazen ona fazlasıyla yabancı geliyordu. Her şeyin heyecanıyla yapıldığını düşünse de, o her zaman bir adım geri atıp dikkatlice her şeyi değerlendiriyordu. Göksel’in enerjisi karşısında, o sakin tavırları, her zaman bir denge gibi olmuştu. Göksel’in gülüşü, bazen Emir’in gülümsemesini de tetiklerdi, ama o yine de yavaş hareket etmeyi tercih ederdi.

Göksel ağacın en yüksek dalına ulaşınca, bir an için derin bir nefes aldı. "Evet, ben buradayım!" dedi, elini havaya kaldırarak. "Hadi gel, sen de çık!" Emir ona doğru gülümsedi, ama hemen tırmanmadı. "Burası güvenli değil gibi görünüyor, dikkatli ol. Eğer düşersen tutmam bu sefer." dedi sakin bir şekilde. Eğer Göksel oradan düşecek olursa elbette onu tutardı ancak bu gibi şeyleri Göksel'e söylemediği zamanlar da Göksel hep burnunun dikine gidiyordu ve başını belaya sokuyordu. Göksel, heyecanla ona bakarak, "Sen hep aynı şekilde düşünüyorsun, düşmem ben. Sen kendini düşün asıl. " diyerek gülümsedi, ama Emir sadece "Düşünmek lazım," dedi.

Bir süre daha Göksel, yüksek dallarda durarak heyecanla hareket etti, Emir ise altta, her anını dikkatle izliyordu. Zihninde hem güvenliği hem de sakinliği düşünerek, Göksel’in her hareketini takip etti. Göksel’in bir dalı daha geçtiği sırada, "Hadi, buradan in!" diye seslendi. "Yavaş ol, dikkatlice inmelisin." diye ekledi. Göksel bir an duraksadı ama sonunda başını sallayarak, "Hiç eğlenceli olmuyor öyle olunca." diyerek inmek zorunda kaldı. "Ben çok eğlendim sanki." Emir söylene söylene ağaçtan indi.

Yavaşça inerek Emir’in yanına geldi. "İşte, dediklerini yaptım. Ama her şey sen bana karışana kadar eğlenceliydi !" dedi. Emir gülümsedi, ama hâlâ soğukkanlıydı. "Zaten seni düşünen de suç kızım! Bana ne demi, düşersen düşersin." dedi. Göksel ona bakarak, "Sen hep sakin kalıyorsun, hiç eğlenceli değil!" dedi. Emir bir an düşündü, sonra “Bazen eğlenceden önemli olan başka şeyler vardır.” dedi.

O yaz, Göksel’in enerjisi ve heyecanı ile Emir’in sakinliği arasındaki denge, çocukluklarının en güzel hatıralarından biri haline gelmişti. Göksel’in hızla hareket etmesi, Emir’in her zaman dikkatlice düşünmesi; o anı her zaman birlikte paylaştıkları bir bağa dönüşmüştü.

Göksel, çocukluğunda ki bazı şeyleri gün geçtikçe unutuyordu. Hafızası çok ama çok zayıf bir kızdı. Zaman her şeyi silip süpürmüştü, hafızası birçok detayı unutmuştu. Ama bir şey vardı, bir şey hep hatırlanıyordu... O, o eski okul bahçesinde ki gülüşler, oyunlar, koşmalar, düşmeler... Yıllar sonra karşılaştıklarında, zamanın arasında kaybolmuş bir dostluk vardı...

 

 

 

 

 

 

 

 

BÖLÜM SONU...

Hikaye Pini görüntüsü

 

 

 

 

 

 

 

 

Göksel Kandemir. 🌸

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

Bazı sahnelere geçmişten birkaç satır eklemeye karar verdim,
her ikisini de daha iyi anlayabilmek için gerekiyor çünkü.

 

 

 

 

 

 

 

 

Karakterler hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

Yeni bölüm gelene kadar,

 

 

 

 

 

 

 

Sevgiyle kalın,
Edoli'yle kalın... 💖

Bölüm : 04.01.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...