11. Bölüm

10. BÖLÜM 🌃

Edoli Deniz
edooliidenizz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar efeniim. 🙋‍♀️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nasılsınız? Umarım çok iyisinizdirr. 💖

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok uzun zaman geçti diğer bölümün üzerinden farkındayım ama kusura bakmayıın. Bu aralar
sınav telaşesi içerisindeyim. 🌸

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümler arasında bu aralar uzun süreler olabilirr.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fazla uzatmadan bölüme geçeliimm.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şarkı/ Karmate-Nayino

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Kelimelerini yükselt, sesini değil;
Yağmurdur çiçekleri büyüten, gök gürültüsü değil."
-Mevlana Celaleddin Rumi

Hikaye Pini görüntüsü

 

Gözlerimi muhteşem bir pazar sabahına açmıştım. Diğer pazar günlerinden farklı olarak gülümseyerek doğrulmuştum yerimde ve önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasında sıkıştırmıştım. Yatakta daha fazla oyalanmak istemediğim için yataktan çıktım ve odamı havalandırmak için pencereye doğru ilerledim. Perdeyi açtığımda mükemmel bir görüntü ile karşılaştım. Tabiri caizse her yer bembeyazdı...5

 

Sanırım gece boyu kar yağmıştı, şuan da hâlâ yağıyordu. Aslında dün akşam doğum günümü kutlarken ayaz dışında bir şey yoktu etrafta. Bu yüzden şimdi her yeri bembeyaz görmek beni biraz şoka uğratmıştı. Penceremi açıp odamdan çıktım, çıkarken de kapıyı kapamayı unutmadım. Her zamanki rutin işlerimi halledip Emel'e kahvaltı hazırlamasında yardım ettim. Çok konuşmadık Emel ile, o benim doğum günümü kutladı ve bende teşekkür ettim. Hal ve hareketlerinde pek bir gariplik yoktu. Tüm hareketlerini dikkatlice izlemeye çalışmıştım ve garip davranışlar sergilemediğinden emin olmuştum. 2

 

Kahvaltımızı yaptıktan sonra Emel duşa girmek için yanımdan ayrıldığında ben biraz daha çay içtim ve bulaşıkları halledip etrafı toparlamak için kolları sıvadım. Odamın camını kapadıktan sonra pijamalarımdan kurtulup daha rahat bir şeyler giyindim üzerime. Saçlarımı da rastgele bir topuz yaptıktan sonra odadan çıktım ve süpürgeyi alıp salona geçtim. Ben salonu süpürürken, Emel çamaşırları makineye atıyordu. Aslında etraf pis değildi ama her gün süpürmeye çalışıyorduk, bayağıdır da dip köşe temizlik yapılmamıştı ve bence bu temizliğin zamanı gelmişti hatta geçiyordu bile. 2

 

Ben salonu süpürmeyi bitirdiğimde kapı çaldı. Kapıyı açtığımda kargocu olduğunu fark ettim. Kısa bir imza sürecinden sonra kargoyu aldım ve salona geçtim. Annem ve babamın hediyesi olmalıydı bu, çünkü onlardan başka beyaz lale alacak biri yoktu bana. Hediyeyi açtığımda kar küresi, saat, beyaz laleler için cam bir vazo ve safir bileklik setiyle karşılaştım. Aslında bunların hepsini aylardır istiyordum, kendim alabilirdim ama ailem benden önce davranmıştı.2

 

Normalde onların bana ne alacağını biliyordum ama itiraz etmiştim. Bana araba almayı teklif etmişlerdi ama kendim almayı, kendim bir şeyler yapabilmeyi istediğim için bu tekliflerini kibarca reddetmiştim. Ailemin hediyesini alıp odama götürdüm. Sonrasında cam vazoyu yıkadım, kuruladım ve içine bir miktar su koyup beyaz laleleri teker teker suya yerleştirdim. Salonumuzdaki beyaz masanın üzerinde iyi duracaklarını düşündüğüm için vazoyu oraya götürdüm. Salonu hallettikten sonra ise odaları tek tek temizlemeye başladım. Emel'in odasına geçtiğimde ise Emel kendi temizleyebileceğini, diğer işleri halledebileceğimi söyledi. Bende çok takılmadım. Emel'in dediklerini onaylayıp kendi odamı temizledim ve hediyelik eşyalarımı hallettim. 6

 

Etrafı zar zor toparladıktan sonra duş alıp saçlarımı kuruttum ve salondaki koltuğa kendimi fırlattım. Tam dinlenecektim, rahatlayacaktım ki telefonum çaldı. "Alo?" Arkadan cıvıl cıvıl bir Asuman sesi geldi. "Kalk kalk kalk!" Bir şey oldu sanarak telaşlandım. "Ne oldu? Birine mi bir şey oldu?" Asuman güldü. "Ya ne alakası var?" Hızla ayağa kalktığım yere geri oturdum. "Ne alakası mı var? O ses tonuyla her kime kalk diye bağırsan aynı şeyi anlar." Asuman tekrardan güldü ama bu diğerine göre daha sıradandı. "Kar topuna ne dersin?" Ofladım ve yüzümü sıvazladım. "Dinlenecektim aslında..." Asuman benden daha çok ofladı. "Ya hadi ya!" Dışarıya kısa bir göz attım. "Güzel anlarımın katilisin... İyi tamam, oynarız." Tabii ki oynardım, bu teklifi asla ama asla reddedemezdim ama birazcık sitemde bulunmak istemiştim. "O zaman hazırlan!" Bu sefer gülen ben oldum. "Tamam tamam." Oturduğum yerden kalkıp odama gittim ve eşofmanlarımın yerine siyah bir tayt ve kalın bir kazak giyinip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Yüzüme ve ellerime soğuktan çatlamamaları için krem sürüp dudaklarıma nemlendirici sürdüm. 10

 

Mahalleye çıkacağım ve kar topu oynayacağımız için makyaj yapma gereği duymadım. Kabanımı giyinip eldiven ve atkımı taktım. On beş ya da yirmi dakika sonra kapı çaldı. Kapıyı açtığımda ise baygın gözlerle bakan bir adet Eren ve otuz iki diş gülümseyen, ayaklarını çapraz bir şekilde kapıya uzatmış bir adet Asuman ile karşılaştım. Asuman, Eren'in gülmediğini fark edince dirseği ile Eren'i dürttü. Eren kısa bir an yüzünü buruşturup gülümsemeye çalıştı. "Ee, gelecek misin yoksa biz mi gelelim?" Kapının önünden çekildim. "Gelin istiyorsanız." Asuman ayaklarını düzeltti. "Evine kar mı yağdı?" Kaşlarımı çattım, ne alakası vardı şimdi? "Ne alaka?" Eren artık bizi dinlemiyor gibi duruyordu. "Kar topu oynamak için geldik ya hani? Evine yağdıysa gelelim." He onu kastediyorlardı! Botlarımı alıp kapının önüne geldim. Zaten kabanımın cebinde telefonum ve anahtarım vardı. Botlarımı giyinip Emel'e seslendim. "Ben dışarı çıkıyorum!" Emel'in beni duyduğunu farz ederek kapıyı kapadım ve birlikte aşağı indik. Aşağı indiğimde botlarım tamamen kara batmıştı, bunu asla beklemiyordum.5

 

Avludan dışarı çıktığımda sırtıma bir kar topu yedim. "Vıy! Öğretmenim, yanlışlıkla oldu." Arkamı döndüğümde Hakkı ile karşılaştım. Bozuntuya vermeden gülümsedim. "Sorun değil Hakkıcığım. Ekibinle mi oynuyorsun?" Kafasını salladı. "Ekibimle oynuyorum öğretmeniim!" Biraz daha sohbet ettikten sonra o kendi ekibinin yanına, bende kendi ekibimin yanına döndüm. Kar topu oynamaya başladığımızda yıllar öncede kalmış çocukluğumu fark ettim.7

 

18 Yıl Önce...

 

Gökyüzünden usulca süzülen kar taneleri, sokakları ve ağaç dallarını yavaş yavaş beyaz bir örtüyle kaplıyordu. Kasabanın her köşesinde kışın büyüsü hissediliyor, evlerden gelen soba kokusu havaya karışıyordu. Çocuklar içinse bu, derslerden kurtulup karın tadını çıkarma zamanıydı.2

 

Göksel, kalın kırmızı montunun fermuarını çekerken heyecanla nefesini üfledi. Ellerini eldivenlerinin içine iyice sokup karın üzerine basarak yürüdü. Üstü karla kaplı bankların yanından geçip oyun alanına vardığında, Emir’i çoktan kendisini beklerken buldu.2

 

"Seni hızlı sanıyordum Nazlı Çiçek, ama bu kez fena geciktin!" diye seslendi Emir, kollarını kavuşturmuş, sanki sabırsızlıkla birini bekliyormuş gibi ayakta duruyordu.2

 

"Sen benden hızlı olamazsın ki!" Dil çıkararak Emir'e sataştı. Aslında Emirde bu durumdan eğleniyordu, sadece belli etmiyordu o kadar.1

 

Emir gülümsedi, yere eğilip bir avuç kar aldı. "Öyle mi bakalım?"2

 

Göksel bunu görür görmez geri adım attı. "Sakın Emir, sakın!"

 

Ama Emir çoktan kocaman bir kar topu yapmıştı. Göksel, kaçmak için döner dönmez kar topu sırtında patladı.2

 

"Emir!"

 

Küçük kız kollarını iki yana açıp hızla döndü, Emir ise kahkahalarla uzaklaşmaya başlamıştı. 2

 

"Bu savaş ilanıdır!" diye bağırdı Göksel, hızla karı avuçlarına alıp sıkarak.3

 

Emir, bir ağacın arkasına saklanmış, gözlerinde yaramaz bir pırıltıyla gözetliyordu. Göksel onun saklandığı yeri biliyordu ama Emir’in hızlı olduğunun da farkındaydı. Bu yüzden kendince bir plan yaptı.

 

"Pes mi ediyorsun yoksa?" Emir, Göksel'e seslendi.3

 

"Ne? Asla!" Göksel, karda biraz daha eğildi, avuçlarını soğuğa aldırmadan en büyük kar topunu yapmaya koyuldu. Sonra birden ayağa fırladı ve hızla Emir’e doğru fırlattı.

 

Kar topu tam Emir’in omzuna çarptı. Çocuk, bir anlık şaşkınlıkla sendeledi ama hemen toparlandı. "İyi attın, ama sıra bende!"1

 

Göksel, hemen kaçmaya başladı. Ama Emir hızlıydı. Kısa bir kovalamacanın ardından Göksel’in ayakları kaydı ve kendini yerde buldu. Soğuk yüzüne vurmuş, ensesinden içeri kar kaçmıştı.2

 

Emir hemen yanına geldi, eğilip nefes nefese sordu: "İyi misin?" Onun için endişelenmişti, Nazlı Çiçek'e zarar gelmesi onun en son istediği şeydi. 2

 

Göksel başını kaldırıp ona baktı. Yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuştu ama gözlerinde kocaman bir ışık vardı. Sonra sırıttı.

 

"Evet... Ama sen olmayacaksın!"1

 

Hiç beklenmedik bir anda, iki avucunu birden karla doldurup Emir’in yüzüne bastırdı!

 

"Sen bittin Nazlı Çiçek!" diye bağırdı Emir, afallamış bir şekilde yüzünü temizlerken.2

 

Göksel hemen kalkıp kaçmaya başladı. Ama Emir peşini bırakmıyordu. İkisi de nefes nefese, karda birbirlerinin ardından koşuyor, bir sağa bir sola kaçıyorlardı.

 

Göksel en sonunda bir duvarın kenarına sığındı, sırtını dayayıp hızla nefes aldı. Emir’in gölgesi önünde belirdiğinde kafasını kaldırdı.

 

"Son sözlerin var mı?" dedi Emir, elinde bir kar topuyla.4

 

Göksel gözlerini kıstı, dudaklarını büzüp düşündü. Sonra aniden hızla yerden bir avuç dolusu kar alıp Emir’in içine doğru fırlattı.

 

"Bu daha başlangıç!" diye bağırarak tekrar kaçtı.3

 

Kar taneleri yağmaya devam ederken, onların kahkahaları sokakta yankılanıyordu. Kış, çocukluk anılarına en güzel izlerini bırakıyordu.

 

O gün, karın üzerinde iz bırakan iki küçük çocuğun kahkahaları, yıllar sonra bile hatırlanacak bir anıya dönüşüyordu.

 

O anları yaşamak, onların çocukluğu için paha biçilemez bir şeydi. İkisi de o anları hatırladıkça kalplerinde o anları yaşamış olmanın buruk bir mutluluğu vardı. Çünkü o anların geçmişte kaldığını bilmek canlarını acıtıyordu. O acıyı ise yepyeni anılar biriktirerek kapatacaklardı...

🌃

 

İki Gün Sonra...

 

Gece karanlığında, Suriye’nin dağlık bölgesinde ilerleyen yedi kişilik tim, taşlık zeminde sessizce adımlarını atıyordu. Ay ışığı, silahlarının metal yüzeylerinde soluk parıltılar oluştururken, rüzgârın uğultusu vadide yankılanıyordu. Emir en önde ilerliyor, gözlerini sürekli çevresini taramak için kullanıyordu. Aralarında en deneyimlilerden olan Cem hemen arkasındaydı.2

 

“Kuzeybatıdaki patikadan devam edeceğiz. Yirmi dakika içinde varmış oluruz." Etrafı gözleriyle tararken her şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

 

Çağan, tüfeğini omzuna yaslayarak etrafı gözetledi. “Hedef alanı görüş alanımıza girdiğinde haber veririm. Şu anda etraf temiz."

 

Alperen, telsizini kontrol ederken sessizce konuştu. “Ana karargâh dinlemede. Şu an için herhangi bir sıkıntı yok.”

 

İlerledikçe, vadinin ortasında hafif bir sis tabakası belirmeye başladı. Emir, bir elini kaldırarak timi durdurdu. Cem hemen yanına sokuldu.

 

“Ne var?” diye sordu Cem.2

 

“Ön tarafta bir hareketlilik var mı, Çağan?” Etrafta göz gözü görmüyordu ve bu da operasyonun başarısız geçmesine neden olabilirdi. Bu operasyonun yapılmaması demek, Emir ve Hazan Albay'ın karşı karşıya gelmesi demekti. 2

 

Çağan dürbününü kaldırarak inceledi. “İki silahlı adam, yüz metre ileride. Büyük ihtimalle devriye geziyorlar. Onların arkasında ise bir adam daha var. Silahlı aynı şekilde, onları koruma amaçlı yerleştirilen bir keskin nişancı olabilir. Yüzü net değil."

 

Doruk, sessizce öne doğru eğildi. “Mayın ihtimaline karşı dikkatli olalım. Eğer yolun kenarına patlayıcı yerleştirdilerse, ilk kurban biz oluruz." Hepsi adımlarını attıkları yere baktılar. 1

 

Emir kısa bir süre düşündü, ardından bir karar verdi. “Ayrık düzende ilerliyoruz. Çağan, devriyeyi ve keskin nişancıyı halletmeye hazır ol. Alperen, Ateş ve Cem, sağdan dolanın. Sessiz ilerleyin. Doruk, mayın veya patlayıcı tehlikesine karşı tetikte ol. Ben ve Alp soldan dolanacağız."

 

Herkes işaret aldığı gibi harekete geçti. Alperen ve Ateş, taşların arasından süzülerek sağ kanattan ilerlemeye başladı. Çağan, nişan alarak hedeflerini takip etti. Emir ve diğerleri, dikkatlice öne doğru ilerlerken, Çağan aniden nefesini tuttu.

 

“İki adam ayrıldı, biri sola, diğeri sağa gidiyor.” diye fısıldadı.

 

“Soldakini ben hallederim, sağdakini de Cem alsın." Cem hınzır bir gülüş sergiledi. "Operasyona çıkmadan önce beni o kadar azarladın yaran daha iyileşmedi destek bir kuvvetle gidebiliriz diye, bak bana ihtiyacın oldu."3

 

Bir anda sessizliği bozan bir tıslama sesi duyuldu. Çağan’ın susturuculu tüfeği, uzaktaki adamın göğsüne sessiz ama ölümcül bir kurşun gönderdi. Adam sessizce yere yığıldı. Cem, bıçağını hızla çıkardı ve sağ taraftaki devriyeyi boynundan kavrayarak yere düşürdü. Adam bir hırıltı çıkardıktan sonra hareketsiz kaldı. Tam keskin nişancı Cem'e doğru hareket edecekti ki, onu engelleyen şey Ateş'in silahından çıkan fişek oldu.

 

Ateş, önlerindeki yolu gözden geçirerek başını salladı. “Temiz komutanım. Dilerseniz ilerlemek için tam zamanı."

 

Emir öne atılarak eliyle işaret verdi. “İlerliyoruz. Hedef noktasına iki yüz metre kaldı.”

 

Vadinin içinden geçerek ilerlediklerinde, hafif bir ışık parıltısı belirdi. Burası, düşmanların teslimat aldığı noktaydı. Kamyonların etrafında birkaç kişi hareket ediyordu. Doruk hemen çömelerek çevreyi inceledi.

 

“Patlayıcı yerleştirmek için en iyi nokta, şu soldaki yakıt varili. Ancak etrafta herhangi bir patlayıcı bulunabilir, o yüzden tek başıma ilerlemem daha iyi." Emir telsizini kavradı. "Tek hareket etmeye izin yok Doruk." Emir, Doruk ile göz göze geldi. "Tek ilerleyeyim ancak Çağan ve Ateş hep tetikte olsun komutanım, sizin için uygun mudur?" Çağan ve Ateş onaylayan şeyler söylediğinde Emir ikna oldu. "Tamam, herhangi bir tehlikede tek ilerlemeyeceksin. Destek olarak geleceğiz."

 

"O zaman ben ilerliyorum komutanım."

 

“Tamam. Doruk ve Alp, siz patlayıcıları yerleştirin o zaman. Biz gözetlemedeyiz.” dedi Emir.

 

Doruk hızla hareket etti, Alp ise ona destek oldu. İkili, gizlice varilin arkasına geçti ve patlayıcıları yerleştirmeye başladı. Bu sırada Emir ve Çağan, dürbünle etrafı izliyordu.

 

Cem, telsizden fısıldadı. “Beş dakika içinde devriye tekrar buraya dönecek.”

 

Doruk son bağlantıları yaparak başını kaldırdı. “Tamam. Yirmi saniye sonra patlatmaya hazır.” diye konuştu.

 

Emir başını salladı. “Herkes pozisyon alsın. Patlamayla birlikte içeri dalacağız.”

 

Herkes mevzilenirken Emir son kez kontrol etti. “Doruk, başlat.”

 

Doruk, elindeki kumandaya bastı ve birkaç saniye sonra büyük bir patlama vadide yankılandı. Kamyonlar ve yakıt varilleri alev aldı, çevredeki düşman askerleri paniğe kapıldı. Emir öne atılarak bağırdı.

 

"Hançer Timi, buradan o adamların leşleri çıkmadan dönmek yok! İleri!”

 

Timi, silahlarını ateşleyerek düşmanın üzerine doğru ilerledi. Kaos içinde çarpışma başladı. Ateş çemberinde geçen birkaç dakika sonunda, teslimat tamamen sabote edilmiş, düşman unsurlar etkisiz hale getirilmişti.

 

Emir, telsizden ana karargâha bilgi geçti. “Hedef imha edildi. Tim sağlam. Çekiliyoruz.”2

 

Bütün tim, operasyonu başarıyla tamamlamanın verdiği tatminle hızlıca geri çekildi. Gece, patlamanın dumanlarıyla karışırken, dağın zirvesine doğru hızla ilerlemeye devam ettiler.

🌃

 

 

Hani ölüm sessizliği diye bir tabir vardır, kim demişse çok iyi demiş... Tam olarak onu yaşıyordum şu anda. Ben yine Asuman'ın evindeydim, tam Emel hakkında konuşurken ansızın kapı çaldı ve kim olsa beğenirsiniz...

 

Hatice Teyze!2

 

Yanında ek olarak bir de oğlu ve Gönül Teyze vardı. Şu anda ise etrafta ölüm sessizliği hakimdi çünkü Hatice Teyze bildiğin bana oğlunu getirmişti! Bu kadının alzheimer olma olasılığını aklımda hesaplamaya çalışırken bana seslenmeleri üzerine düşüncelerimin arasından sıyrıldım. "Göksel sen ne diyorsun?" Asuman'a doğru döndüğümde bana kaş göz işaretleri yapmaya başladı. Hiçbir şey dinlememiştim, ne diyecektim ki? "Ha, ne?" Asuman birazcık bana doğru eğildi. "Hayır de." Fısıldayarak konuştuğunda benim onları dinlemediğimi anlamıştı sanırım. "Ee, hayır." Hatice Teyze gözlerini kısmış avına yaklaşan aslan gibi bana bakıyordu. "Kız Asuman! Dediğini duymadık sanki, bir de fısıldadığını sanıyorsun!" 7

 

"Kusura bakmayın ama ben sizi dinleyemedim, aklım bu aralar çok dolu." Alakası yok Hatice Teyze, seni sevmiyorum o kadar. "Tekrar anlatayım kızım. Diyorum ki, beklediğin kişi geldi mi?" Anlamaz gözlerle Asuman'a döndüm. Kimi bekliyordum yahu? "Asuman, bu çatlak ne diyor?" Tabii ki de sadece Asuman ve benim duyacağım bir ses tonuyla konuşmuştum, yoksa şu an Hatice Teyze ona çatlak dediğim için beni balkondan sarkıtıyor olabilirdi. "Hani geçen geldiklerinde sana görücü gelmesin diye yalan atmıştık ya... O kişi..." Yutkundum. Daha doğrusu yutkunamadım. Asuman bana yardım etmek için önüne döndü. "Yok teyze, daha gelmedi. Ama eli kulağındadır. Bugün, yarın gelir." 10

 

"Artık kanmıyorum Asuman, ne beklemekmiş bu be! Bekleye bekleye kök mü salsın şu güzelim kız?" Bu kadın harbiden delirmişti. Yahu ben sana üç kez evlendim boşandım, hepsinden de birer çocuğum var demedim mi teyze? Niye bu kadar zorluyorsun anlamadım gitti. "Teyzeciğim, ben sana geçen geldiğinde evlendim boşandım, çocuğum var demedim mi?" Reset atıp gelmişti bu kadın kesin. "Ee, hani nerede çocukların?" Zaten oğlunun da garip garip hareketleri vardı, ana oğul beni delirteceklerdi anlaşılan. Oğlanın saçları ayrı, tipi ayrı kayıktı. Buysa eğer nasibim, al canımı yarabbim.7

 

"Evde bıraktım. Oldu mu?" Hatice Teyze memnun olmamış gibi bir yüz ifadesi takındı. "Olmadı. Alacağım ben seni oğluma." Hatice Teyze'nin nasibi zorlayış şaka falandı herhalde. "Teyzeciğim, kız istemiyorum diyor. Daha ne diye zorluyorsun?" Bir an Hatice Teyze'nin oğluyla göz göze geldim, hemen de yüzümü başka tarafa çevirdim. "Tövbe estağfurullah." Allah bu çocuğu kimseye nasip etmesin. Tez vakitte evde kalsın inşallah. Böyle tip mi olur ya rabbim? "Biz çayları getirelim." Asuman'ın kalkmasıyla bende peşinden ilerledim. "Asuman bu çocuğun senin kuzenin olduğuna emin misin?" Ben bardakları çıkarırken Asuman kısık sesle gülme krizine girmişti. "Dişisini...." Gülmekten konuşamıyordu. "Ne?" Anlamaz bakışlar atarken bardakları tepsiye yerleştirdim ve demliği aldım. "Dişini etkilemeye çalışan Arizona Kertenkelesine benziyor..." Demliği tekrardan ocağa koyduğumda Asuman'ın dediklerini duydum ve bende gülmeye başladım. Bu gülüş hiçte sessiz değildi. 6

 

"Neye gülüyorsunuz kız? Bize mi?" Yok canım, ne alakası var Hatice Teyze. Sakinleştiğimizde birer bardak su içtik ve daha sonrada tepsiyi alıp oturma odasındaki herkese dağıttık. Hatice Teyze'nin oğluna çayı verdiğimde değişik gözlerle bakmaya başladı. Ama ben o gözleri oyacaktım artık! "Tuğrul, önüne baksana. Ne kıza bakıp duruyorsun?" Asuman'ın dedikleriyle hafif gülümsedim. "Ne karışıyorsun kuzen?" Daraldım, vallahi daraldım, billahi daraldım. "Kıza yiyecek gibi bakıyorsun. Dön önüne."1

 

"Belki yiyeceğim." Asuman ile göz göze geldik. "Ben şimdi sana bir şeyi yedireceğim, göreceksin." Tam Asuman'a sakin olması gerektiği hakkında bir şeyler söyleyecektim ki telefonuma bir bildirim geldi. Telefonumu elime alıp bildirimi açtım. Kayıtlı olmayan numaradan gelen bir mesajdı. Ortam yeteri kadar gericiydi, gördüklerimle ise daha da gerilmiştim. Mesaj da evimin fotoğrafı vardı. Tam olarak benim odamın tarafına bakan cepheden çekilmiş bir fotoğraftı. Odamın camı direkt görünüyordu. O an ne yapacağımı bilemedim. İçim korkuyla dolmaya başladı. Bilinmeyen bir numaradan odamın camının fotoğrafını bana atacak olan kim olabilirdi ki? Hızla ayağa kalktım, odadaki herkesin bakışları o an üzerime doluştu ama ben umursamadan balkona çıkıp Emir'i aradım. 6

 

"Lütfen aç..." Telefon kulağımdayken bir yandan da dışarıya bakıyordum. Herhangi biri var mı diye göz atma ihtiyacı hissetmiştim doğrusu. Telefon açılmadı, neredeydi bu adam? Tekrar ve tekrar aradım. "Açsana!" O an aklıma doğum günü partisinden sonra Cem'in dedikleri geldi. 'Bir kaç gün sonra göreve çıkacağız.' Aynen bunu demişti. Şansıma tüküreyim! Tam balkondan dışarı bakarken kapı açıldı. Ve bende korkuyla sıçradım. Arkamı döndüğümde ise Asuman'ı gördüm. Hızla birkaç kez omzuna vurdum. "Allah cezanı vermesin! Ne diye sessiz sessiz geldin?" Asuman yüzünü buruşturup omzunu okşadı. "Sen öyle aceleyle kalkınca bir şey oldu sandım. Ayrıca telefonda konuşuyordun. Bir sorun mu var?" Açıklama yapamayacağım için bilinmeyen numaranın mesaj ekranını açtım ve Asuman'a uzattım. "Burası senin odanın penceresi mi?" Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım. "Ta kendisi..." Asuman hızla elini ağzına götürdü. "Ne alaka ki?" Telefonu geri bana uzattı. "Bende bilmiyorum, onun için Emir'i aradım ama sonradan onların görevde olduğunu hatırladım." Asuman bir şeyler düşünmeye başladı. "Bugün bizde kal." İmkanı yoktu, asla. "Asla olmaz. Hatice Teyzeler var."4

 

"Onları kovarız." Asuman'a şaşkın gözlerle baktım. "Abartma. Eren'i ararım beni eve bırakır, benimle evde kalması içinde ısrar ederim. O kıyamaz zaten." Asuman beni onayladı. "Evet evet, öyle yap. En azından güvende olduğunu bileyim. İçim rahat etsin." Aslında Eren'i rahatsız etmekte istemiyordum ama bunu yapmalıydım sanırım. "Ben içeri geçeyim sen Eren'i ara." Asuman'ı onayladım ve telefonumdan Eren'in numarasını tuşladım. Birkaç çalıştan sonra aramayı cevapladı. "Alo Göksel, bir sorun mu oldu?" 4

 

"Niye öyle dedin ki hemen?" Eren hafifçe güldü. "Aradığın sorduğun mu var kızım, aklıma ilk o geldi." Başka bir zaman olsa gülebilirdim ama bu şu an bana imkansızdan daha öte geliyordu. "Eren, beni eve sen bırakır mısın? Ayrıca bu gece benim yanımda kalsan?" Bu durumu garipseyeceğini az çok tahmin edebiliyordum. "Tamam bırakırım ve kalırım da ne oldu?" Olayı anlattığımda hemen yanıma geldiğini söyledi. Telefonu kapadıktan sonra içerde ki herkesle -sadece Asuman ve Gönül Teyze'yle- vedalaştıktan sonra kabanımı ve botlarımı giyindim. Daha sonrada Eren'in beni aramasıyla aşağı indim. Karşımda Eren'i görünce istemsizce rahatladım. "Korkma korkma, kimse bir şey yapamaz." Eren'e sarıldıktan sonra arabaya bindim ve benim evime doğru yola çıktık.6

 

Araba bizim mahalleye girdiğinde içimde bir tedirginlik oluştu. Aslında korkuyordum ve bu korku bir süre geçmeyecek gibiydi. Arabadan inmeden önce derin bir nefes aldım ve emniyet kemerimi açıp arabadan indim. Etrafa kısa bir göz attıktan sonra kimsenin olmadığı kanaatine vardım. Çantamdan anahtarımı çıkardıktan sonra Eren ile binanın önüne geldik. Binaya girdiğimizde de binanın içini kontrol ettik ve evin içine girdik. Emel odasındaydı, ışıkları yanıyordu. Onu rahatsız etmek istemediğim için yanına gitmedim.1

 

Eren, ellerini yıkayıp mutfağın balkonuna çıktıktan etrafı kontrol edeceğini söylediğinde onu onayladım ve bende ellerimi yıkayıp odama girdim. Üzerime rahat şeyler giyinip yanına gittiğimde o da balkondan içeriye giriyordu. "Hiç kimse yok. Belki daha önce çekilmiştir, illa bugün olacak diye bir kaide yok ki?" 2

 

"Sence o iyi bir şey mi? Sonuçta çekilmiş mi çekilmiş! Bir de belki önceden çekilmiştir diyorsun ya." Her ikisi de aynı kapıya çıkıyordu. Bunu yapan her kimse eğer elimden çekeceği vardı. "Belki bir çocuk yapmıştır. Değil mi Eren?" Kafasını iki yana salladı. "İmkan vermiyorum Göksel. Hangi çocuk sana neden bunu yapsın ki?" Biraz düşündüm. "Bence İbrahim yapabilir. O çocuk biraz sinsi ama seviyorum onu, bence o da beni seviyor. Ama doğru, hangi çocuk bana neden bunu yapsın ki?" Eren ile salona geçtik ve bu olayın üzerine biraz daha düşündükten sonra uyumaya karar verdik. Eren'e, kendisine yatak açması için yorgan, çarşaf, yastık, yastık kılıfı gibi şeyler verdikten sonra bende odama geçip kendimi uykunun kollarına bıraktım. 3

 

Sabah uyandığımda okula gitmek için hazırlandım. Daha sonra ise Emel, Eren ve ben birlikte kahvaltı yaptıktan sonra evden çıkıp okula gitmek üzere yola koyulduk. İlk iki ders çok normal geçmişti ama benim gerginliğim sınıfta ki havayı aşırı derecede değiştirmişti. Hatta Hakkı bugün aşırı ciddi bir şekilde dersi dinledi. Öğretmenin enerjisi derslerde her şeydi, bunu bir kez daha anlamıştım. Bende çok mutlu olmayı isterdim ama bu dün olan şeylerden sonra sanırım bu biraz imkansızdı. Dersler benim stresimle bir şekilde de olsa geçmişti ve en sonunda okuldan ayrılıp eve gelmiştim. Binanın önündeyken dairemizin posta kutusuna bir zarfın atıldığını gördüm. 2

 

Ben posta kutusunu açmadan önce ise telefonum çalmaya başladı. Arayan kişi elbette Bay Kaslıdan başkası değildi. "Dün akşam beni aramışsın Göksel. Bir sorun mu oldu?" Gözüm posta kutusundaydı. "Dün bana bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi." Arkadan bir şeyin düşme sesi geldi. "Ne mesajı?" Sesinde anlayamadığım bir tını vardı ve ben bundan hiç hoşlanmamıştım. "Odamın penceresinin fotoğrafı. Biri beni izliyor olabilir mi Emir?" Arkadan bir ses daha geldi ama bu Cem'in bağırış sesiydi, 'Ben demiştim' tarzı bir şeyler söylemişti. "Göksel, numarayı bana at." Posta kutusunu açmak için sabırsızlanmaya başladığımdan Emir'e cevap verememiştim. "Göksel beni duyuyor musun?" Posta kutusunu açıp zarfı aldım, ilk başta fatura sanmıştım ama bu sadece bir zarftı. "Bir dakika Emir." Zarfı açtığımda bir sürü fotoğraf çıktı.3

 

Bu fotoğraflardaki kadın ise benden başkası değildi. Pazardan alışveriş yaparken ki fotoğrafım, Emir ile okul bahçesinde konuştuğumuz bir fotoğraf, Eren ve Asumanla kar topu oynadığımız günün fotoğrafı, doğum günümde yaşlı kadınla konuştuğum anın ve daha birçok şeyin fotoğrafı...5

 

Fotoğrafların şoku ile telefon elimden düştü. Telefon elimden düştüğünde ise arama kapandı.

 

Zarfın içinden çıkan tek şey fotoğraflarım değildi, bir de sarımsı rengi olan bir kağıda yazılmış küçük bir not çıkmıştı. Notta ise tam olarak şunlar yazıyordu:

 

Sessizlik çöküyor, gölgeler uzuyor… Oyun yeniden başlıyor. Kartlar dağıtıldı, ama bu sefer elinde ne olduğunu göremeyeceksin. Kazananın kim olduğu çoktan yazıldı ve senin ismin listede yok. Kaçmaya çalışma, çünkü son el çoktan oynandı. Ve kaybedenler... Asla geri dönemez.7

 

🌃

Hikaye Pini görüntüsü

 

 

 

 

 

Ateş, Çağan, Alperen üçlüsü olur gibii. 🌃💫

 

 

 

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve karakterler hakkında ki düşüncelerinizi
buraya yazabilirsiniizz.

 

 

 

 

Emir Kurşun?

 

 

 

 

Göksel Kandemir?

 

 

 

 

Asuman Behin?

 

 

 

 

Eren Canel?

 

 

 

 

Ve tabii ki gözdemiz Hatice Teyze?

 

 

 

 

 

Bir sonraki bölüm gelene kadar,

 

 

 

 

Sevgiyle kalın,
Edoli'yle kalın... 💖

 

Bölüm : 22.02.2025 19:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...