26. Bölüm

25. Bölüm

Mehube Elif İpek
eelliiffiippeekk

Feride ağlayarak içeri girdiğinde Seher endişeyle peşinden koştu.

 

"Abla, ne oldu? " Kardeşinin endişe dolu sesine Feride iç çekerek cevap verdi.

 

"Yok bir şey. "

 

"Bu nasıl bir yok bir şey? "

 

"Seher lütfen! "

 

"Tamam! Ben sana bir bardak su getireyim. " Seher yerinden kalkıp mutfağa giderken Meryem odanın kapısında belirdi.

 

"Nasıl söylemezsin bunu? " Gözyaşlarıyla kızına sorduğuna kızı bakışları yerde cevap verdi.

 

"Bebek sevincinize gölge düşmesin istedim. "

 

"Sen nasıl canından geçersin! "

 

"Ne? " Elinde su bardağıyla annesinin söylediğini duyan Seher korkuyla bir cevap bekliyordu. "Ne canından geçmesi? "

 

"Ablan kötü hastalığa yakalanmış ama canından geçtiği yetmiyormuş gibi bir de bize söylememiş! " Annesinin ablasına kızarak söyledikleriyle Seher'in elinden bardak düştü. Dolan gözlerini ablasından çeviremedi.

 

"Doğru değil, değil mi abla? " Kabullenemeyen korkak, çaresiz bakışları ablasının doğru değil demesini bekledi. "Bir şey söyle abla, Allah rızası için bir şey söyle! Doğru değil de... Lütfen... "

 

"Kader Seher'im, nasip neyse o, hangimizin değiştirmeye gücü yeter ki? "

 

"Seninki kader değil intihar! Daha bir kan pıhtısı olan bebek için kendi canından vazgeçiyorsun! " Annesi kızgın ve çaresizdi. Elbette torunu olsun isterdi ama bunun için kızının kendini feda etmesine izin veremezdi.

 

"Elimden başka bir şey gelmiyor, tedavi işe yaramayacakmış, o zaman neden bebeğimden vazgeçeyim? "

 

"Olur mu öyle şey, dünyada milyonlarca insan bu hastalıktan kurtulabiliyorken, neden işe yaramasın tedavi? Her an tıpta bir gelişme olurken nasıl kendinden vazgeçersin? " Seher gözyaşlarıyla çırpınıyor kabullenemiyordu.

 

"Bu hastalığı tedavi edebilmek için yıllarını harcamış, bu hastalığı en iyi tanıyan doktorla görüştüm; ama bu tür çok agresifmiş tedaviyle iyileşmek yerine daha da kötüleşiyormuş. Yani iyileşme şansım yok, olsa neden tedavi olmayayım ki? Ama çok şükür onda yaşayabileceğim bir bebeğim olacak, benden geriye bir bebekte mi kalsın istemiyorsunuz? " Seher hıçkırıklarla ağlarken kabullenemiyordu. Başını öfke ve acıyla iki yana salladı, koşa koşa odadan çıkıp kendini evden dışarı attı. Kapının kenarına dayanmış ağlayan babasının göğsüne sığınan Seher hıçkırıklarla ağlarken babası çaresizce ona eşlik etti.

 

Meryem dizlerini döverek kızının yatağının ucuna ilişirken, Feride gözyaşlarıyla yerinden kalkıp annesinin yanına oturdu.

 

"Anne, ne olursun ağlama, kime isyan edeceğiz insanı veren de Allah, alan da Allah. Geldiğimiz yere geri döndürüleceğimize iman etmedik mi? Ömür Allah'ın takdiri, insan çok yada az hastalıktan mı ölür sanki, ne zaman vadesi dolarsa o zaman göçer. Bu hastalık olmasaydı bile ne zaman ömrüm nihayet ederse ayağım kayar düşerdim yine kader değişmezdi.

 

Bu hastalıktan önce nasıl yaşıyorduysam yine öyle yaşamaya devam edeceğim, bebeğimi dünyaya getireceğim. Çok şükür sen varsın, Seher var; vallahi gözüm arkada değil. " Meryem yaşlı gözlerini kızını o güzel yüzüne çevirdi.

 

"Nasıl, nasıl dayanırım bu acıya? "

 

"Torununu büyüterek. Ne bu hastalıktan, ne de ölümden korkmuyorum, bu bir bitiş değil ki yeniden başlangıç. Ölüm bize şah damarımızdan bile daha yakınken bu hastalıktan mı korkacağım? Anne lütfen ağlama. " Annesi gözyaşlarıyla kızının yüzünü okşadı.

 

"Allah benim ömrümden alsın sana versin, senden hastalığı alsın bana yazsın. " Feride gözyaşlarına engel olamıyordu.

 

"Tövbe de annem, senin daha büyütecek bir torunun olacak. "

 

"Dayanamam Feride'm, ben senin acına dayanamam... "

 

"Sen dememiş miydin kadere rıza göstermek gerek diye, kadere razı olmaktan başka ne gelir elimizden. "

 

"Gücüm yetmiyor, bir kere daha evlat acısına gücüm yetmiyor. "

 

"Benden kalacak olan da evladın değil mi? "

 

"Ben Murat'ımın ateşini bir parça söndürmüşken şimdi ateşlere sen yakıyorsun beni. Ölüm bile paha biçilmez bir nimet bu acının yanında, ben nasıl güç yetireyim, nasıl? " Acısı arşa ulaşan bir annenin çaresiz çırpınışları içler acısıydı. Annesinin yüreğindeki yangına serinlik olmayan Feride kendi yangını ona yetmiyormuş gibi annesinin yangınına ayrı ağlıyordu.

 

Meryem kızının okşadığı yüzüne acıyla balarken Feride annesine sarıldı. Meryem azap gibi bir yangınla yanıp kavrulurken mümkün olsa bir saniye dahi düşünmeden ömrünü kızına verirdi bir saniye daha fazla yaşasın diye.

 

Ama mümkün değildi işte...

 

.....

 

Memduh, Feride'yi ilk gördüğü yerde almıştı soluğu, aylar önce onu burda görmüştü. Fındık bahçesinde ...

 

Gözyaşları usulca aktı. Geçip Feride'yle ilk sohbet ettiği o yere oturdu. Sanki hâlâ o büyülü an oradaydı. Gülümseyen gözleriyle sanki hâlâ orda ona gülümsüyordu.

 

Sıktığı dişleriyle öylece koca düzlüğe baktı. Parmağındaki alyansına baktı acı bir tebessümle. Çıkarıp öylece baktı gözyaşları tane tane dökülürken, yüzüğünün içindeki Feride'nin adına baktı. Sıktıkça birbirine geçti dişleri, dişleri birbirine geçtikçe gözyaşları aktı.

 

Kabullenemediği gerçeğin altında kalmıştı, Feride hastaydı. Hemde ölümcül bir hastalıkla hastaydı. Aylardır büyük bir heyecanla beklediği bebek...

 

Feride onun için, ondan olan bebek için kendinden vazgeçiyordu. Elinden gelse bütün dünyayı bir nefeste boğardı içindeki acı ve ıstıraptan, çünkü Feride'si hastaydı.

 

Yutkunarak parmağının ucundaki yüzüğü çevirmeye başladı. İçi, dışı, kemiğine kadar acıyordu her bir yanı.

 

"Neden ben değilim o, neden? " Acısından isyan ediyordu Feride'nin aksine. Çünkü kayıpları ağırdı, daha kapanmamış yaraları varken daha büyük bir yara açılıyordu ruhuna, ona her şey olmuş kadın ellerinin arasından kayıp gidiyordu.

 

Aylar önce onu burda görmüş, burda ona aşık olmuştu, belki aylar sonra şu an ki gibi o da bir hayalden ibaret kalacaktı. Kalbi kaldıramıyordu bunu.

 

Ya ona söylediği onca şey?

 

Kendini paramparça etmek istiyordu. Feride'ye asla yakışmayacak şeyler düşündüğüne hele, delirecek, aklını kaçıracaktı. Öyle bir çaresizlikti ki hiçbir kelime karşılık gelemiyordu.

 

İçindeki acıyla gücü tükenene kadar bağırıp çağırmak istiyordu ama ona bile gücü yetmiyordu şimdi.

 

Feride hastaydı...

 

Kötü bir kabus gibiydi, içinden yalvardı bir an önce uyanmak için ama geçmeyecek kadar ağır ve gerçekti.

 

Karadeniz'in o haşin soğuğuna aldırış etmeden oturmaya devam etti saatlerce. Gözyaşları durmadan aktı her saniyeyle birlikte.

 

Yanına usulca geçip oturdu Feride. Ona bakan gözlerini yutkunarak yere çevirdi Memduh. İkisinden de çıt çıkmadı bir süre, ikisi de sessiz sessiz ağlıyordu birbirlerine bakmadan.

 

"Burda on altı yıl bir sözü bekledim, küçük bir çocuğun, küçük bana verdiği sözü. Bir gün o bekleyişe şükredeceğim hiç aklıma gelmezdi. Küçüklüğümden beri yaşadığımız babaannem kaynaklı sorunlarımız hiç bitmedi, hep çok korktum ki hâlâ bile korkuyorum. O yüzden annem çok katı olurdu, başımızı yerden kaldırıp karşıya bakmaya bile korkardık.

 

Yaşıtlarımız dışarıda oyun oynarken biz annemin dizinin dibinde otururduk. Hep o bekleyişe sığındım, korktuklarımdan, kaçtıklarımdan, birini sevmekten, yeniden aynı sorunların ailemin başına açılması korkusundan kaçmak için hep o bekleyişe sığındım. Bir sebebe tutunmak hayata karşı koymaya yardımcı oluyordu. Bir sevgi değildi, korkularımdan etrafıma ördüğüm duvarlardı. Duvarlarımı kimse yıkmasın diye bahanemdi, bir söz, bir çiçek...

 

Defterlerimin, kitaplarımın arasına sıkıştırılmış kaç tane aşk mektubu buldum sayısını bilmiyorum. Açık camdan içeri atılanaları saymıyorum bile. Annem görecek, biri duyacak korkusundan geceleri uyuyamazdım. Bazen Seher ile Melek'le nasıl yok edeceğimizi şaşırırdık.

 

Görücüler, evlilik teklifleri ama gönlüm kimseyi kabul etmiyordu. Çok denedim birini sevmeyi çünkü bekleyişimin bir sonu olmadığını biliyordum ama gönlüm kimseyi kabul etmedi. Tertemiz bir adama nasip yazılmış gönlüm yine o bekleyişe sığınıp eşini bekledi.

 

O bekleyişe şimdi şükrediyorum hemde her an. Çünkü kalbimi, ruhumu, gözlerimi o bekleyişle senin için muhafaza etmiş kaderim. Saçlarımın bir teline güneş dahi değmedi elhamdülillah, sadece sen, sadece sana özeldim ben. Hepte öyle kalacağım.

 

Sevmenin ne demek olduğunu seninle öğrendim. Yüzüne bile bakmaya utanırken... Herkesi reddeden yüreğim deli divane sana tutuldu itirazsızca. Parmak uçlarıma kadar canımın acıdığı o zamanlarda annem sevdadır demişti. Ne zaman ki seni kaybetme korkusu yaşadım, o zaman öğrendim. Ateş olsa gözüm görmezdi. Hiçbir şeyle ölçülemeyecek, hiçbir kelimeyle tarif edilemeyecek öyle bir acı, öyle bir çaresizlikti ki senin saçının tek teli kopacağına ben binlerce kez ölürdüm. Yine ölürüm...

 

Saçının tek teli kopacağına bin kere gözümü kırpmadan ölürüm. Sadece seni sevdim, sadece sana baktım aşkla, sadece sen oldun, sadece sen olacaksın sonsuza dek. "

 

"Beni neden sensizliğe mahkum ediyorsun o zaman? " Dakikalardır yerde olan bakışları çaresizce Feride'nin yüzüne tırmandı.

 

"Elimden başka bir şey gelmiyor çünkü. "

 

"Canından geçmek geliyor elinden ama tedavi olmak gelmiyor öyle mi? "

 

"Tedavi işe yaramıyor. "

 

"Bebekten vazgeçmemek için böyle konuşuyorsun. Bir bebeğimiz olmadan da yaşarım ama sensiz yaşayamam. "

 

"Yıllarını bu hastalığı tedavi etmek için harcayan doktorla kendim görüştüm, bu tür çok agresifmiş tedaviyle iyileşme şansım yokmuş.

 

İşe yaramayacak bir tedaviyle kendime işkence edeceğime bebeğimi dünyaya getirir en azından arkamda bir evlat bırakmış olurum. İnsanın ömrü ne bir dakika uzar, ne de bir dakika kısalır, ölümden yada bu hastalıktan korkmuyorum. Bebeğim için de asla korkmuyorum çünkü senin gibi bir babası var, tüm dünyayı karşısına alabilecek anaannesi var, anneliği esirgemeyecek teyzeleri var.

 

Sadece ruhundaki boşluğu kimse dolduramayacak o üzüyor beni. "

 

"Dünyanın en gelişmiş hastanelerinde tedavin illa ki vardır. Hemen böyle kestirip atamazsın! "

 

"Kaderimizde ne varsa onu göreceğiz onun dışında da gücümüzün yetmediği şeyleri kabul etmekten başka çaremiz de yok. "

 

"Kabul etmiyorum! Öylece kabullenmeyi kabul etmiyorum! Dünyanın öbür ucunda da olsa o tedavi bulacağım. "

 

"Ben kabullendim. Sende kendine daha fazla işkence etmeden kabul etsen senin içinde iyi olur. " Feride yavaşça yerinden kalktı gitmek için. Memduh elinden tutarken Feride elini avucunun arasından çekti. "Sana olan kırgınlığım da, kızgınlığım da geçmiş değil. Hem açılmış bir boşanma davamız var unuttun mu? Mahkemede görüşürüz artık. "

 

"Bu durumda bile bunlar aramızda sorun mu hâlâ? " Memduh inanamayarak bakıyordu Feride'nin tavrına.

 

"Evet! Çünkü bu durumda beni kırıp döktün! Bana inanmadın, bir an bile durup dinlemedin, seni aldatmakla suçladın beni, hepsinden daha ağırı ise beni istemedin! "

 

"Bir anlık öfkeyle söylediklerim için özür dilerim, haklısın ama bende çok kırılmıştım. "

 

"Birine çarptığında özür dilenir paramparça ettiğinde değil. Sen bana kırıldın onun öfkesiyle beni paramparça ettin. "

 

"Şimdi de aynı şeyi sen yapıyorsun. Feride farkında mısın nasıl bir durumun içinde olduğumuzun? Ölümcül bir hastalıkla hastasın ama gururundan vazgeçemiyorsun. " Feride gözünden damlayan yaşları elinin tersiyle silip öfkeyle baktı gözlerinin içine.

 

"Gurur senin yaptığındı! Dinlemeden çekip gitmendi, suçlayıp kovmandı! Bende yarattığın yıkımın farkında bile değilsin. Bana inanmadın, dinlemedin, güvenmedin, istemedin, affetmedin ama hasta olduğumu öğrendiğin için vicdan yapıp geldin. Ne vicdanın, ne de merhametine ihtiyacm yok! " Feride aynı öfkeyle sırtını dönüp giderken Memduh arkasından sıktığı dişleriyle baktı. Gözyaşları tek tek dökülürken yeni farkına varıyordu Feride'nin o büyük kırgınlığının.

 

Asla Feride'nin dediği gibi vicdan yapıp gelmemişti, onu canından bile çok sevdiği için koşa koşa gelmişti ama Feride inanmıyordu. İnanmamakta haklıydı da ama Memduh'un o büyük aşkını görmezden gelmesi de Memduh'ta aynı çapta bir kırıklık yaratıyordu.

 

Feride gözyaşlarını iyice silip yüzünü kuruladı. Memduh yüzünden ağladığını ailesi bilsin, görsün istemiyordu. Ailesi onun yaptıklarına yeterince kırılmıştı, kimse daha fazla kocasına bilensin istemiyordu.

 

Eve girdiğinde tüm ailesi solonda gözyaşlarıyla oturuyorlardı. Feride sessizce geçip oturdu.

 

"Yeter değil mi bu kadar yas tuttuğunuz? " Dedi. Babası ağlamaktan kızarmış gözlerini acıyla kızına çevirdi.

 

"O kadarına bile hakkımız yok mu kızım? " Acısı çok büyüktü. Feride'si çaresiz bir hastalıkla hastaydı.

 

"Bazen o kadarına bile hakkımız olmadığını düşünüyorum babacığım. Mescidi Aksa'nın gölgesinde yüz binlerce masum canından olurken, onlardan fazlası kayıp ve işkence kamplarında her türlü işkenceye maruz kalırken, gözlerinden, kanlarına kadar çalınırken temiz yataklarda ölmekten bile utanıyor insan. Yetmiş kilo toplanan insan parçaları bir şehit sayılırken üzülmeye bile hakkımız var mı?

 

Ben bu hastalığa üzülmeye bile kendimde hak göremiyorum. Hastalıktan ölmek bile lütuf şu zamanda.

 

Evet hastayım, belki de bu hastalıktan sebep öleceğim ama şöyle de bir gerçek var; ölüm bir bitiş değil, yeniden bir başlangıç. İnsan çok hasta olduğu için yada az hasta olduğu için mi ölür? Hanginizin benden önce ölmeyeceğinin garantisi var? Ömür Allah'ın takdiri, ne zaman tamamlanırsa o zaman ölür insan hasta olduğu için değil.

 

Tedavisi de olmayabilir buda bir sebep olabilir ama çok şükür bir bebeğim olacak. Her şeyimle onda yaşayabileceğim bir bebek. Hayat bize ne getirir bilemem ama ne ölümden korkuyorum, ne de bu hastalıktan. Ben eskiden olduğu gibi bugünde aynı devam edeceğim hayatıma, ne zaman ki vadem tam olur başım gözüm üstüne.

 

Sizlerden de rica ediyorum bu kadar kendinizi paralamayın gerçekten çok üzülüyorum. "

 

Kimse söyleyecek bir kelime bulamazken herkes için için ağlamaya devam etti. Feride yerinden kalkıp mutfağa geçti akşam yemeği yapmak için, sanki kimsenin yemeye mecali varmış gibi. Her zaman yaptığını yapıyordu Feride, bugünde yine kendini kaderin sahibinin kudretine bırakıyordu.

 

Akşam karanlığı yavaş yavaş çökmeye başlarken yağmur ufak ufak yağmaya başladı. Feride yaptığı yemeği düşünceli bir şekilde karıştırıyordu. Şu soğukta Memduh nerde diye merak ediyordu. Tek eli karnının üzerinde derince aldığı nefesi aynı şekilde verdi.

 

"Ablam! " Seher üzgün sesi, kızarmış gözleri ve burnuyla ablasının yanına vardı.

 

"Canım. "

 

"Yardım edeyim mi? "

 

"Bitti sayılır. " Yağmurun şiddetlenmesine Feride yine derince nefes soludu. "Memduh da açtır şimdi, nerde yemek yiyecek? Hem bu soğukta ne yapar, nasıl soba yakar? " Seher hafif tebessümle kolunu ablasına sararak sarıldı ona.

 

"Yemek yapmışsın ya. " Feride omuzlarını kaldırıp indirdi. "Barışmadınız mı? "

 

"Hayır, barışmayı da düşünmüyorum. "

 

"Ama deli gibi de merak ediyorsun? "

 

"Ne edeyim Seher, kıyamıyorum. Çok seviyorum. "

 

"Ama affedemiyorsunda. "

 

"Çünkü kalbim çok acıyor affedemiyorum. "

 

"Yemek olsun ben götürürüm, gitmişken sobayıda yakarım. " Feride gülümseyerek baktı kardeşine.

 

"Sağ ol. " Feride hafif bir tebessümle yemeğin kapağını kapattı. Buzdolabından çıkardığı malzemelerle salata yaparken Seher içi acıyarakta olsa ablasını belli belirsiz bir tebessümle izliyordu. Feride, Memduh'un yemeklerini koyacağı kapları çıkardı. Tabak, kaşık, çatal ve ekmeği sepetin içine koydu. Hazır olan yemekleri de saklama kaplarına koyarak sepete yerleştirdi. Sepetin üzerini de örttükten sonra Seher'in eline tutuşturdu.

 

"Benim haberim yok annem gönderdi yemeği tamam mı? " Seher kendini tutamayıp hafif güldü.

 

"Tamam. " Seher mutfaktan çıktıktan birkaç dakika sonra üzgünce geri döndü. Feride ne olduğunu sorgulayan bakışlarla bakarken Seher nefesini üfleyerek ablasına baktı.

 

"Abla bir kapıya kadar gelmen lazım. " Dedi.

 

"Ne oldu, kötü bir şey mi oldu? " Feride'nin endişesine Seher başını bilmem dercesine hareket ettirdi.

 

"Gel de kötü mü, iyi mi sen karar ver. " Feride anlamadığı şeyin ne olduğunu öğrenmek için hızlı adımlarla dış kapıya çıktı. Memduh yağan yağmurun altında buz gibi havada sırılsıklam olmuştu. Feride gözlerine inanamayarak baktı ona. Hızlı adımlarla dışarı çıkıp yanına vardığı kocasının karşısına dikildi.

 

"Sen ne yapıyorsun buz gibi havada dışarıda? " Memduh saçlarından yüzüne damlayan yağmur damlalarıyla ona baktı.

 

"İnsaf etmeni bekliyorum. " Memduh'un söylediğine Feride öfkeyle gözlerini gözlerine dikti.

 

"Evine git! "

 

"Senin olmadığın bir evim yok benim. "

 

"Benim olacağım bir evinde yok senin. "

 

"Peki. " Bakışlarını Feride'den ayıran Memduh üşümüş ellerini cebine koyup üzerine yağan yağmurda dikilmeye devam etti. Feride onun o üşümüş haline dayanamıyor, deliriyordu. İçi acıyordu şu haline.

 

"Donacaksın burada eve git! " Feride her saniye biraz daha kızıyordu ona, bunu kendine nasıl yapardı? Memduh titrememek için derin bir nefes alıp tuttu sıktığı dişleriyle.

 

"İçeri geç üşüyeceksin. " Feride yüzüne bakmadan konuşan Memduh'a öfkeyle baktı. Duyduğu öfke ve acıdan gözyaşları yağmura eş sağanak oluyordu.

 

"Sana evine git dedim! " Feride'nin gözyaşları yüzüne yağan yağmurun damlalarına karışıyordu artık.

 

"Senin olmadığın bir evim yok, senin olmayacağın bir evim asla yok. Ne soğuk umurumda, ne yağmur, ne de başka bir şey. İçimdeki yangın öylesine büyük ki bu soğuk bile bir parça hafifletmiyor. Şimdi içeri git daha fazla ateşimi harlama. " Feride sıktığı dişleriyle hıçkırmamak için kendiyle savaşıyordu.

 

"İçeri geçin ikinizde. " İkisi birlikte kapıda duran Yılmaz'a baktı. "Lafımı ikiletmeyin, hadi! " Yılmaz içeri giderken Feride önde Memduh arkasından içeri yürüdüler birlikte. Meryem sırılsıklam Memduh'a başını hafif iki yana sallayarak baktı.

 

"Seher, eniştene babanın eşofmanlarından getir. Oğlum sende banyoya gir sıcak bir duş al yoksa hasta olacaksın. Sende kocana havlu getir, örtün ile yeleğini de değiştir. " Meryem kocasının yanına salona giderken Feride banyonun ışığını yaktı.

 

Bu hareketi dillendirmesede kocasına daha fazla üşümeden banyoya gir demekti. Memduh aldığı mesajla içi içini yiyen eşini daha fazla endişelendirmeden banyoya girdi.

 

Memduh kemikleri ısınana kadar sıcak suyla yıkanırken Feride elinde kıyafetler ve havluyla onu bekliyordu. Memduh hafif kapıyı aralarken Feride önce havluyu ardından da onun için ayarlamış kıyafetleri verdi.

 

Az sonra Memduh üzerini giyinmiş banyodan çıkarken Feride yüzüne bakmadan konuştu.

 

"Yusuf'un odasında kalacaksın, saç kurutma makinesini de oraya bıraktım. Hava soğuk saçlarını kurut. " Memduh gözlerini ayırmadan ona bakarken o bir kere bile yüzüne bakmadı. Önünden geçip mutfağa giderken Memduh hafif bir tebessümle arkasından baktı.

 

"Öyle yağmurda, soğukta kendine ceza keserek ablama kendini affettiremezsin, ancak ancak daha çok sinirlendirirsin . " Memduh sesin sahibi Yusuf'a döndü. "Gel enişte sen saçlarını kuruturken bende sana ablama kendini nasıl affettireceğinin yolunu anlatayım. "

 

İkisi birlikte Yusuf'un odasına girerlerken Yusuf komodinin üzerindeki saç kurutma makinesinin fişini pirize taktı.

 

"Birincisi enişte kadınlara hep haklısın diyeceksin; örnek babam, 'Haklısın hatun, ' der hep, ki otuz yıldır evliler. Ablam inadı tarafından anneme çok benzer kendine eziyet ederek asla ona kendini affettiremezsin. Neler hissettiğini doğru bir şekilde anlayabilirsen ablam hemen yelkenleri suya indirir. "

 

"Aslında o da biliyor onu ne kadar çok sevdiğimi de, çok kırdım onu, haklı olarakta affetmek istemiyor. "

 

"Ablamın tedavisi için araştırma yaptım biraz, İngiltere'de bir üniversitede çok başarılı tedavi yöntemleri varmış, bunun dışında tedaviye cevap alınamadığı durumlarda organ nakli tek seçenek olabiliyormuş. Dünya çapında başarılı akciğer nakli yapan doktorlarımız varmış. "

 

"Bende araştırdım epey, birçok araştırma üniversitelerinden randevu aldım görüşmek için ama önce ablanla arayı düzeltmem gerekiyor.

 

Organ nakli her hastaya yapılamıyormuş ama o dünya çapında başarılı operasyonlar yapan doktorlardan da randevu aldım. Telefonda görüştüm ekip şefiyle önce Feride'yi muayene etmesi gerekiyormuş, tabi yapılacak onlarca test de var. "

 

"O zaman el birliğiyle ablamla aranızı düzeltmemiz gerekiyor. "

 

"İşin kötü yanı Feride ona acıdığım için geldiğimi söylüyor sanki onun için bir saniye düşünmeden ölebileceğimi bilmiyor gibi. "

 

"Ablam onu ne kadar çok sevdiğini tâbi ki biliyor, o söyledikleri kırgınlığından, kızgınlığından. "

 

Memduh sıkıntı dolu bir nefes alarak aynı şekilde verdi.

 

"Tüm şu olanların kötü bir kabus olmasını istiyorum, uyandığımda her şey birkaç hafta önce olduğu gibi güzel ve sorunsuz olsun istiyorum. Feride'nin hasta olmasını kabullenemiyorum! Neden ben değilim o, her şeye güç yetiriyorum ama konu Feride olunca çaresiz kalıyorum, kaldıramıyorum, kabullenemiyorum. "

 

"İsyan etmenin faydası yok, elimizden geldiğince tedavisi için çabalayacağız. " O sırada kapı usulca açıldı, Feride hâlâ değişmeyen tavrının yanında biraz da öfkeyle içeri girdi.

 

"Sofra hazır. "

 

Yusuf hemen kapıya yöneldi.

 

"Seher'in yardıma ihtiyacı var mı bir bakayım. " Diyerek odada çıktı. Feride, Memduh'un hâlâ saçlarını kurutmamış olduğunu görünce o öfkeli bakışlarını üzerine dikti.

 

"Saçlarını kurut hava soğuk. " Feride'nin endişesi sesine yansıyordu.

 

"Çokta umurumda olduğunu sanmıyorum. " Feride öfkeyle nefesini burnundan üfleyerek yatağın üzerindeki saç kurutma makinesini eline aldı. Yatağın üzerine oturmasını işaret etti. Memduh içindeki o koca yangınla hafif bir tebessümle baktı ona. Feride'nin istediği gibi geçip oturdu yatağın üzerine.

 

Feride çalıştırdığı saç kurutma makinesiyle kocasının nemli saçlarını kurutmaya başladı. Memduh başını hafifçe kaldırıp Feride'ye bakarken Feride kafasına bastırıp başını tekrar eğdi. Ama Feride'nin gülümsediğini görmüştü Memduh.

 

İşi biten Feride elindeki makineyi kapatıp çekmeceye koydu. Tam sırtını dönmüş gidiyordu ki Memduh elimden tutup gitmesine izin vermedi. Feride ne kadar çok çekiştirsede elini Memduh bırakmıyordu. Memduh onu kendine çekip dizlerine oturttu. Ama Feride yüzüne bakmıyordu.

 

Memduh çenesinden kavrayarak yüzünü kendine çevirdi. Hasretle baktı gözlerinin içine.

 

"Özür dilerim, yaptığım ve yapmadığım tüm her şey için. Binlerce kez özür dilerim. " Hâlâ avucundaki elinin avuçiçini öptü. "Benim ruhumdaki, kalbimdeki, hayatımdaki tüm boşluk ve eksikleri sen doldurabildin, sen benim için sadece eşim değil çok çok daha fazlasısın. Sen her şeyimsin Feride, hemde tahmin bile edemeyeceğin kadar. O yüzdendi kırgınlığımın bu denli büyük olması, o kadar büyük tepki vermem, çünkü sen kırık dökük olan her yanımı yeniden inşa edensin.

 

Tüm boşlıklarımı gülüşlerin doldurdu, ruhumda damga damga yaraları gözlerin kapattı, asla acısı geçmeyecekmiş gibi gelen kalbimin sızısını ellerin dindirdi. Sen sadece eşim değilsin Feride, uğruna yaşadığım, yeniden yaşayabildiğim sebebimsin. Evet hata yaptım çünkü varlığının anlamı kadar büyüktü kırgınlığım, o yüzden mantığımı yitirdim. Özür dilerim, aşkımızın büyüklüğü kadar özür dilerim. " Feride gözlerinin içine bakarken bir damla yaş yuvarlandı yanağından. Memduh hemen sildi o yaşı. Yüzünü okşadı usul usul, yüzünü okşayan parmağı dudaklarında gezindi.

 

Uzanıp dudaklarından öptü, bu kez de Feride ona karşılık vermediçok zordu ona karşı gelmesi ama yine de yapmıştı. Geri çekilen Memduh Feride'nin gözlerinin içine bakarak sordu.

 

"Şimdi ödeştik mi? " Feride hafif omuz silkti.

 

"Sofra hazır. " Diyerek ayağa kalktı. Kapıya yürüdüğü sırada yerinden kalkan Memduh gitmesine izin vermeden kolundan tuttu. Ona dönen Feride'yi kendine çekip sıkıca sarıldı. Sanki bunu bekliyormuşçasına sarıldı ona Feride. Feride yüzünü Memduh'un göğsüne gömerek hıçkırıklarla ağlarken Memduh her saniye daha sıkı sarılıyordu ona.

 

 

 

Bölüm : 11.01.2025 10:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...