27. Bölüm

26. Bölüm

Mehube Elif İpek
eelliiffiippeekk

Memduh sabahın erken saatlerinde uyanmış uyuyan Feride'yi izliyordu. Onun hasta olduğuna inanamıyor, bu kabusun bir an önce bitmesini istiyordu. Diğer yandan uzun ve zorlu bir tedavi süreci bekliyordu onları. Feride'nin katlanacağı o zorluklar Memduh'a daha ağır geliyordu.

 

O karamel rengi saçlarının her bir teline ayrı aşıktı. Parmakları arasındaki birkaç tel saçı dudaklarına götürüp öptü. Onsuzluğa asla katlanamazdı. Yüreği koca bir cehennem gibi kaynıyordu, aklından onlarca ihtimal, onlarca kabus gibi sonlar geçiyordu.

 

Bir bebekleri vardı daha akıbeti belli olmayan, Feride'nin vazgeçemediği ama onun Feride için çok zorda olsa vazgeçtiği...

 

Eksik kalmış bir çocukluk, kimsenin dolduramadığı boşlukları vardı. Annesizliği, babasızlığı kapanmayacak koca karadelikler gibiydi taki Feride'yi görene kadar. Feride bir eşten çok daha fazlasıydı onun için. Feride onun evi, yurdu, sığınağı, güneşi, ayı, dünyası ve bütün boşluklarını doldurabilen tek varlıktı. Şimdi ise ellerinin arasından kayıp gitmekten bahsediyordu.

 

İçinde koca bir hüzün deniziyle yanıp kavrulan yüreği çatlayacaktı sanki. Gözyaşları usul usul Feride'nin saçlarına dökülürken acı bir şekilde yutkundu. Öylesine çaresizdi ki bir çare bulabilmek için bir saniye dahi düşünmeden ölürdü.

 

Feride kımıldanmaya başlarken hızla gözyaşlarını sildi Memduh. Hafif gözlerini aralayan Feride ona gülümseyerek bakan eşine gülümsedi.

 

"Günaydın. " Diye mırıldandı Feride. Memduh yüzünü okşayarak eğilip burnunun ucundan öptü.

 

"Günaydın. " Duvardaki saate bakan Feride hafif gerindi.

 

"Kalkıp ocağa çay koyayım annem inekleri sağmıştır gelir şimdi. " diyerek yerinden kalktı. Aldığı yeleği sırtına geçirip ona aşkla bakan kocasına aynı bakışlar ve güzel gülüşüyle bakarak kaldıkları kardeşinin odasından çıktı. Hızlı adımlarının istikameti mutfak olurken aynı hızla su doldurduğu demliği ocağa koyup ocağın düğmesini açtı.

 

Mutfaktan çıkarken salonun kapısından içeri baktı, odasını işgal ettikleri Yusuf üzerini açmıştı. Hafif bir tebessümle koltukta uyuyan kardeşinin üzerini örttü.

 

"Beş dakikaya kalkıyorum anne... " Diye sayıklayarak yorgana sarılan kardeşine gülerek kocasının yanına döndü.

 

Döndüğü odada Memduh'u derin düşüncelere dalmış buldu. Ona hak vermiyor değildi ama bebeğinden de vazgeçmek istemiyordu asla. İyileşebileceğine inancı yoktu çünkü, o yüzden Memduh'u ayakta tutabilecek bir sebep bırakabilmeliydi ardında. Memduh gözlerini dikmiş tavanı izlerken Feride üzerini giyindi. Dün yıkadığı, kurutup ütülediği kocasının kıyafetlerini dolaptan çıkarıp yatağın üzerine bıraktı.

 

Doğrulup oturan Memduh hafif bir tebessümle baktı ona.

 

Teşekkür ederim. "

 

"Sen üzerini giyene kadar ben de sobayı yakayım, hemen ısınır ortalık. " Kabullenmişti hastalığını ama yinede bir yanı yıkık döküktü. Ölüm haktı, elbette o da bir gün ölecekti tüm ölümlüler gibi ama ardında paramparça bir adam bırakacağının farkındaydı. Ya bebeği? Hele ki onu düşünürken kendi paramparça oluyordu.

 

Yine yüzünde aynı hafif tebessümüyle odadan çıkıp salona geldi. Sobayı yakarak kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçti.

 

Az sonra Memduh göründü mutfağın kapısında.

 

"Yardım edeyim mi? " Feride gülerek baktı.

 

"Olur. Ben masa örtüsünü alayım sende tepsiyi getir, malûm ağar kaldıramıyorum ben. " Birkaç ay önce böyle bir muhabbet geçse aralarında Memduh sevinçten delirebilirdi şimdi buna sevinemiyordu bile. Yüzünde hüznünü perdeleyen bir gülümsemeyle masa örtüsünü alıp salona giden Feride'nin ardından üzerinde kahvaltılıkların olduğu tepsiyi salona taşıdı.

 

"Sağ ol. " Feride kocasının masanın kenarına iliştirdiği tepsiden kahvaltılıkları masaya yerleştirirken bir taraftan da kardeşine seslendi.

 

"Yusuf, Yusuf! Kalkta ekmek al. "

 

"Abla yaaa! " Diye mızmızlanan Yusuf yorganı kafasına çekti.

 

"Hadi ama! Kime diyorum ben! Baytar bey! "

 

"Daha baytar olmadım bir yılım var daha. " Yusuf iyice yorgana sarılırken Memduh gülerek baktı ona.

 

"Ben alırım ekmeği. " Memduh aldığı kabanını sırtına geçirirken Feride yetişip atkısını boynuna sardı.

 

"Dışarısı ayaz kesmiş çok soğuk. " Memduh gözlerinin içine gülümseyerek alnından öptü. Söyleyecek o kadar çok şeyi vardı ki ancak bir öpücükten ileri gidemiyordu.

 

Memduh ekmek almak için giderken Feride kardeşlerinin ikisinide ne yapmış etmiş kaldırmıştı. Memduh gelene kadar ahır işleriyle ilgilenen annesi ile babasıda gelmişlerdi.

 

Nihayet oturulan kahvaltı masasında kimseden çıt çıkmıyordu. Sessizlik içinde yapılan kahvaltının ardından aynı sessizlikle Seher ile Feride sofrayı toplayıp temizlediler.

 

Günlük rutinleşen evi toplama ve temizleme işinden Seher bugün hiç şikayet etmiyordu. Düşünceli, üzgün ve karamsar bir şekilde çıt çıkarmadan süpürge makinasıyla tüm evi temizledi. Meryem öğle yemeği hazırlıklarına başlarken Feride toz alıyordu. Az sonra ne oluyor demeye kalmadan birkaç araba kapıda yer edindi.

 

Herkes merakla camlardan bakarken Memduh'un ailesinden herkes toplanıp Feride için gelmişlerdi. Memduh hızlı adımlarla dışarı çıkıp amcasının yardımıyla arabadan inen babaannesine koştu.

 

"Babaannem! "

 

Miyase çokça ağladığı belli yaşlı gözleriyle Memduh'a sarıldı.

 

"Babaannen saçlarının her bir teline ayrı kurban olsun. "

 

"Allah korusun o nasıl söz öyle babaannem, hoş geldiniz. "

 

"Hoş buldum uşağım. " Herkes gelmişti. İki amcası ve eşleri, iki halası ve eşleri, Hızır hariç tüm kuzenleri gelmişlerdi. Dışarı çıkan Feride yanına vardığı Miyase'nin elini öperek sarıldı.

 

"Bu soğuklarda sen niye geldin babaanne, kaç güne dönecektik biz zaten. "

 

"Güzel kızım benim, Allah kalan ömrümü alsın sana versin. "

 

"Allah korusun babaanne deme öyle. Hadi içeri geçin hava çok soğuk. " Herkesle sarılıp güler yüzle karşıladı onları Feride tek tek.

 

Herkes içeri geçerken kapının yamacında Hamza'yı bekleyen Seher yanına varan Hamza'ya gözleri kadar dolu yüreğiyle baktı. Hamza aynı hüzünlü bakılşarla bakarken Seher dudağını bükerek ona sarıldı. Hıçkırıklara boğulan Seher'e Hamza daha sıkı sarıldı.

 

"Ablama bir şey olmasın ne olur... "

 

"Sana hiç yakışıyor mu bu kadar umutsuz olmak Sabah Kuşu? "

 

"Bir şey yap ne olur... "

 

"Bak yüzüme. " Seher başını kaldırıp yüzüne baktı. "Hepimiz bir çare bulabilmek için her şeyi yapıyoruz, sakın korkma yengeme hiçbir şey olmayacak. " Seher gözyaşları içinde başını hafifçe salladı. Hamza bir kere daha sıkıca sarıldı ona. Bu söylediğine o kadar çok inanmak istiyordu ki. Tüm ailesi gibi o da elinden gelen araştırmayı yapıyordu. Birçok doktor ve araştırma üniversiteleriyle görüşmüştü, bu konu hakkında önce Feride ve Memduh'la konuşup onların da planlarına göre herkesin ortak hareket etmesi gerekiyordu.

 

Koca bir hoş geldiniz, nasılsınız faslından sonra konu Feride'nin tedavisine geldi.

 

Atilla,

 

"Kızım, gerek Amerika, gerek Küba gibi bu hastalığın tedavisinde ileri seviye olan birçok hastaneyle Memduh görüşmüş zaten. Bizde elimizden geldiğince bu süreci rahat atlatabilmen için gereken her şeyi yapıyoruz. Metanetine ve takvana amenna ama seninde iyileşmek için bazı fedakârlıklar yapman gerekiyor. "

 

Feride,

 

"Hepinizden Allah razı olsun, iyiliğimi düşündüğünüzü biliyorum ama bebeğimi yaşatacak bir tedavileri varsa elimden gelen her şeyi yaparım ama yoksa iyileşme şansımın bu kadar düşük olduğu bir tedavi için ondan vazgeçmem. "

 

Yılmaz,

 

"Bu tedaviye başlamadan bunu bilemezsin. "

 

Feride,

 

"O doktorların hepsiyle görüşeceğim, ne kadar tetkik, tahlil varsa hepsini de yaptıracağım, her nefis gibi bende bir ölümlüyüm, bir gün elbette nihayet bulacağım ama onda yaşayabileceğim bir bebeğim varken belki de hiç işe yaramayacak bir ihtimal için ondan nasıl vazgeçebilirim? "

 

Kimse diyecek bir şey bulamıyordu. Feride haklıydı, herkes bunun farkındaydı da ama kendileride haksız değillerdi. Acısının büyüklüğü ruhuna çökmüş Memduh dahil oldu konuşmaya.

 

"O tedavi dünyanın neresinde olursa olsun bulacağım, gerekirse yerin altından çıkaracağım ama bulacağım. " Feride onun bu umutsuz umuduna fazlasıyla üzülüyordu. Onun için iyileşmek istiyordu, iyileşemeyecek olsada ardında Memduh'u ayakta tutabilecek bir çocuk bırakmak istiyordu.

 

Karamsarlık çökmüş koca evde kimseden çıt çıkmıyordu Meryem'in sessiz sessiz ağlayışı ve hanımların ona eşlik etmesi dışında.

 

Sessizce mutfağa geçen Feride konuklarına yemek hazırlığına girişirken sık sık tansiyonu, şekeri yükselen Miyase'nin başından ayrılmıyordu torunları.

 

 

....

 

Ertesis gün kalabalık kahvaltı sofrasında Atilla'nın telefonunun felaket tellalı gibi çalışı az sonra herkesin keyfini kaçıracaktı. Atilla kızının getirip verdiği telefonun ekranına bakmasıyla hafif kaşlarını çattı.

 

"Emniyet müdürü arıyor. " Demesiyle tüm dikkatli gözler ona döndü. Atilla açtığı telefonu kulağına koydu. "Müdür bey, hayrolsun inşaallah? " Diye sordu.

 

"Evinizdeyiz Atilla Bey, çalışanlarınız memlekete gittiğinizi söylediler o yüzden bizzat aramam gerekti. Maalesef size kötü bir haberim var, ayaktaysanız oturmanızı rica ediyorum. "

 

"Söyleyin ne oldu? "

 

"Gelininiz Viktoria Obnizov babası Marko Obnizov ile birlikte oğlunuz Hızır Harmancı'ya ait teknede ateşli silahla öldürülmüş olarak bulundu bu sabah. "

 

"Ne diyorsunuz siz müdür bey? "

 

"İstanbul'a vakit kaybetmeden dönmeniz yararınıza olacaktır. " Atilla elindeki telefonu yavaşça masanın üzerine koydu.

 

"Viktoria ile babası öldürülmüş. " Herkes uğradığı şaşkınlıkla birbirine baka kalırken olayın zanlısı Hızır varsayılıyordu.

Malumunuz üç aylardayız bu mübarek gün ve geceler her zaman gelmiyor değerlendirmek gerekiyor, bu yüzden bölüm gecikti beni mazur görmenizi rica ediyorum.

Yavaş yavaş kitabımızın sonuna yaklaşıyoruz ve sonu ne yapacağıma hâlâ karar vermiş değilim.

Kitabın sonuyla ilgili aklımda iki farklı seçenek var, ikiside birbirinden farklı bir parça da sizleri üzmek istemiyorum ama kaos ve dram yazma tarafımda ağır basıyor ne yapacağımı bilemiyorum.

Lütfen fikirlerinizi belirtin bana biraz yardımcı olmak adına. Hoş kalın, hoşça kalın.

​​​​

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 29.01.2025 20:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...