
Bazı yarım kalmışlıklar vardır, hiçbir şey tamamalayamaz....
Feride ağrıları, sızılarıyla yerinde duramıyordu. Çok zayıflamış, neredeyse erimiş durumdaydı. Beş aydır aldığı kemoterapiler yüzünden doğru düzgün bir şey yiyemiyor, yediğinide hem kusarak çıkarıyordu. Artık ayakta duramıyordu, ayağa kalktığında bacakları titriyor onu taşıyamıyordu. Son günlerde görüşü de pek iyi değildi, ara ara uzunca gözleri kararıyordu, hiçbir şey görmüyordu. Birçok şeyi de unutur olmuştu son günlerde.
"Seher! " Diye seslendi. Sesi oldukça kısık olsada Seher hemen uyuduğu koltukta gözünü açtı. Memduh'un olmadığı zamanlarda annesiyle dönüşümlü olarak Feride'ye bakıyorlardı. Memduh, Feride'nin biten ilaçlarını almak için çıkmıştı. Geldiğinde de hastaneye MR çektirmeye gideceklerdi.
"Efendim abla? "
"Hemşireyi çağır gelsin bir serum taksın dayanamıyorum daha fazla. "
"Tamam. " Seher hızlı adımlarla odadan çıkarken Meryem kızının odasına girdi.
"Feride, iyi misin kızım? " Diye sordu alnını, yüzünü eliyle kontrol ederken.
"Hemşire gelsin serum taksın dayanamıyorum. "
"Tamam kızım. " Diyen Meryem odanın kapısına vardığında Seher ile hemşire merdivenlerden çıkıyordu. Meryem, Feride'nin yanına dönerek elini tuttu.
"Geliyor kızım. " Az sonra içeri giren hemşire Feride'nin tedavisi için dizayn edilmiş dolaptan aldığı serumu hazırlayıp getirdi. Feride'nin kolundaki damar yoluna taktıktan sonra içine birkaç ilaç kattı.
Sıktığı dişleriyle eli karnının üzerinde serumun ağrılarını hafifletmesini bekledi. Bebeği olmasa bu kadar acıya mümkün değil katlanamazdı.
Seher'in telefonu çalarken Melek arıyordu.
"Melek arıyor. " Seher hafif bir tebessümle açtığı telefonu kulağına koydu. Melek'le konuşurken yüz şekli değişen Seher kapattığı telefonla annesi ve ablasına döndü.
"Hızır Abi ölmüş! " Söylediğine kendi bile inanamadı Seher. Meryem ile Feride birbirlerine bakarken Feride bir kere daha kollarını karnındaki bebeğine sardı.
Hızır uzun süre ailesinden ayrı Kınalı Ada'da kalmıştı. O sırada yeme bozukluğu ortaya çıkmış, uzun süreli gıda alamama sebebiyle birçok iç organı iflas etmiş durumda hastaneye kaldırılmıştı. Aylardır gördüğü tedavi işe yaramamış ve ölmüştü. Aylardır hastanede ailesi umutla ve perişan bir halde başında beklerken bugün tüm umutları başlarına yıkılmıştı. Feride'ye olan bitiremediği sevdası onu bitirmişti en son.
Hızır'ın yeme bozukluğu Feride'nin kansere yakalandığını öğrendiği zaman başlamıştı. O kadar çok üzülmüştü ki bir daha doğru düzgün bir şey yiyememişti. Feride'yi son gördüğünde ona bunu söyleyememişti. Söylemediği, ve söylediği her şeyi içinde koca bir yara olarak beraberinde götürmüştü şimdi.
Meryem yavaşça yerinden kalktı.
"Babanıza söyleyeyim de Memduh geldiğinde onunla konuşsun. " Meryem giderken Feride ile Seher birbirlerine baktılar. İkiside Hızır'ın ölüm sebebini biliyorlardı ama kimse dillendiremiyordu.
Bir parça ağrıları hafifleyen Feride uyurken nihayet Memduh gelebilmişti. Feride'nin ilaçları özel olduğu için belirli birkaç eczane dışında bulunmuyordu. O yüzden üç saatten fazladır evden çıkmıştı.
Memduh girdiği evde Yılmaz onu bekliyordu.
"Memduh ilaçları hemşireye ver biz seninle az konuşalım. " Memduh'un korktuğu belli bakışları yukarı baktı Feride'nin odasına doğru. Benzersiz bir korku tüm damarlarında dolanırken Feride'yi sordu.
"Feride'ye bir şey mi oldu? " Yılmaz hemen cevap verdi.
"Allah korusun oğlum, Feride iyi çok şükür. " Memduh elindeki ilaçları hemşireye verirken Yılmaz'la birlikte koltuğa geçip oturdu. Yılmaz'ın yüzünün halinden belliydi kötü bir haber vardı.
"Amcanla konuştum az önce, Hızır Hakk'ın rahmetine kavuşmuş. " Yutkunarak bakan Memduh sıktığı dişleriyle gözleri dolu dolu baktı öylece. Konuşabilmek için bir kere daha yutkunma ihtiyacı hissetti.
"Ne zaman? "
"Birkaç saat kadar önce. Hamza aramış seni ama ulaşamamış. " Memduh başını hafifçe sallayarak ayağa kalktı. Hızlı adımlarla kendini bahçeye zor attı. Cebinden çıkardığı telefonu kapanmıştı. Feride'yle o kadar çok ilgileniyordu ki telefonunun şarjının bittiğini bile farkedememişti. Telefonu elinde sıkarken en son Hızır onunla konuşmak istemişti ama o kabul etmemişti aylar önce. Daha sonraları da Feride'nin ağır tedavisi yüzünden mümkün olmamıştı.
.....
Memduh İstanbul'a dönmeden önce Feride'yi hastaneye yatırmıştı. Doğumu yaklaşmıştı, birkaç günlüğüne bile olsa yalnız bırakacaktı bir şey olursa en azından doktorların gözetimi altında olurdu. Aklı ve yüreği Feride'de Yılmaz ile Seher'le birlikte İstanbul'a gitmişlerdi.
Doktor dün çekilen MR sonuçlarıyla gelmişti. Yüzünün hali sonuçların pekte iyi olmadığını işaret ediyordu.
"Nasıl hissediyorsun kendini? " Feride hafif bir tebessümle baktı yaşlı adamın yüzüne.
"İyi olmaya çalışıyorum. Bebeğimle ilgili bir problem yok değil mi? "
"Bebeğin gayet iyi, iki hafta içinde doğacak kadar iyi ama senin için aynı şeyi söyleyemiyorum. "
"Ben iyi olmadığımın farkındayım doktor, lütfen bana sonuçları söyleyin. Ne kadar kötüyse bile bilmek istiyorum. "
"Peki hâlâ! Maalesef hastalığın metastaz yapmış, beyninden omuriliğine kadar birçok yere yayılmış. Yürüyememenin, ara ara olan hafıza kaybın ve bulanık görmenin sebebi bu. "
"Tedavinin işe yaramayacağını ilk gün size söylemiştim. Bu hastalıktan kurtuluşumun olmadığını biliyordum. Sadece Memduh elinden geleni yapmış olsun diye tedaviyi kabul ettim. "
"Memduh şanslı bir adam senin gibi bir eşi olduğu için. Dünyada yaşamayı hakedecek biri varsa o kişi kesinlikle sensin ama çok üzgünüm. Senin için elimizden geleni yaptık işe yaramamış olması ise senin kaderin. "
"Ölüm bir bitiş değil aksine yeniden başlangıç, sonsuza açılan bir başlangıç. Şimdi beni İstanbul'a göndermeniz mümkün mü? "
"Elimden geleni yaparım. Sabah için hazırlıklı ol. "
"Teşekkür ederim. " Doktor odadan çıkarken Feride elini karnının üzerine koydu gözyaşları tek tek akarken.
"Çok üzgünüm, seni büyütmeyi her şeyden çok isterdim ama kaderimizde yokmuş Umut'um. " Bebeğine Umut ismini koymuştu. Gözyaşlarıyla karnındaki bebeğini severken annesi çıkageldi. Annesinin içeri girmesiyle Feride hemen gözyaşlarını sildi.
"Doktorunu gördüm koridorda, sonuçlar çıkmış mı? " Feride hafif başını salladı. "Ne dedi peki? "
"Artık burda benim için yapabilecekleri bir şey kalmamış. " Feride'nin zor söylediklerine Meryem yutkundu korkuyla.
"O ne demek? "
"Tedavi işe yaramamış çok fazla dağılmış hastalık, artık yapabilecekleri bir şey yokmuş. Yarın sabah İstanbul'a dönüyoruz. " Meryem dizleri onu taşımazken koltuğa çöküp kaldı gözyaşlarıyla.
"Bir yanlışlık vardır! "
"Güçlü olmak zorundasın anne, yoksa Umut'u kime emanet ederim? " Meryem tarifsiz bir acıyla yıkılıp dökülürken Feride gözyaşlarıyla cama çevirdi bakışlarını. Eli şefkatle karnının üzerine gezindi.
"Allah'ım onu sana emanet ediyorum, evladımı kötüden, kötülükten, zalimden, zulümden, kötü olan her şeyden koru. Sana layık kul, habibine layık ümmet, babasına layık hayırlı bir evlat ve müslüman eyle... " Kendi kendine fısıldadı dualarını. Yana yakıla ağlayan annesine baktı. Annesini teselli edecek tek kelimesi yoktu artık.
Peki onu kim teselli edecekti?
Daha yirmi altı yaşında, bir yıllık gelindi. Şimdi ise sayılı günleri, annenin ne olduğunu bilmeyecek bir oğlu ve ondan sonra yaşayamayacak kocası vardı. Yine kararan gözleri uzunca görmedi. Ama o sadece ağladı için için.
Artık ne bir umudu kalmıştı ne de başka bir beklentisi. Sadece sağ salim bebeği doğsun, bir kere bile olsa onu görmek istiyordu.
....
Memduh aile evindeki kalabalık taziye kabulünden Feride'nin aramasıyla ayrılıp hole doğru yürüdü. Açtığı telefonu kulağına koydu hemen.
"Feride'm iyi misin gülüm? " Aklı, yüreği onda kalmıştı zaten.
"İyiyim canım merek etme, iki saate yakın havaalanında olacağız. "
"Ne dedin sen? "
"Hastanede yer ayarla, evde kalabilecek durumda değilim. "
"Feride ne diyorsun? Ne gelmesi? "
"Geldiğimde konuşuruz. Sancılarım çok fazla galiba doğum başladı. "
"Sen ciddi ciddi kendi başına gelmeye mi karar verdin? "
"Hayır. Dediğimi yap geldiğimde konuşuruz. Bebeğimiz için her şey hazır olsun, lütfen! "
"Feride, "
"Konuşabilmek durumda değilim şimdi, lütfen! Lütfen bebeğimiz için her şey hazır olsun. "
"Tamam, havaalanına geliyorum ben. "
"Tamam. " Feride kapattığı telefonla bir kere daha gözlerini yumdu. Kalan yolu bir kere daha uyuyarak geçirecekti ama sancısı çoktu ve rahat edemiyordu.
İşkence gibi geçen yol nihayet havaalanında son bulurken Feride'yi büyük bir endişeyle karşıladı Memduh.
Feride'ye eşlik eden doktor ve hemşireyle sedyede gelen Feride'nin yanına koştu Memduh hemen.
"Gülüm! " Dedi elini tutarak. "İyi misin? "
"Çok sancım var. "
"Tamam az sabret hemen hastaneye gidiyoruz. " Hızlı bir şekilde ambulans helikoptere transfer edilen Feride hastaneye doğru yola çıktı. Doktorun iki hafta sonra olacak dediği doğum uzun yolculuk ve Feride'nin elverişsiz sağlığı yüzünden başlamıştı. Hastanede her şey Feride ve bebeğin sağlığı için hazırdı.
....
Hastaneye vardıkları gibi her şeyi hazırlayan Emre çatıda, helikopter pistinde karşıladı onları. Feride'yi acele bir şekilde aşağı indiren doktor ekibi hemen muayene için hazırlanan odaya aldılar onu. Doğum başlamıştı ve Feride'nin normal bir doğum yapması mümkün değildi. Kalbi ve zayıf vücudu normal doğum yapmaya müsait değildi.
Hazır bekletilen ameliyathaneye alınmak üzere hazırladılar ağrılar içindeki Feride'yi. Müdahale odasından ameliyathaneye götürülmek için çıkarılan Feride'ye koştu Memduh. Sıkıca tuttu elini.
"Feride'm! " Dedi korkudan sesi titrerken.
"İyiyim merak etme. "
Emre araya girdi.
"Memduh müsaade et kardeşim, ikisinin iyi olabilmesi için hemen ameliyata almamız gerekiyor. " Memduh hafif başını sallarken hızlı ilerleyen sedyeyle birlikte ameliyathanenin kapısına kadar yürüdü.
"Seni burda bekliyorum. " Dedi Memduh gözyaşlarıyla. Feride hafif bir tebessümle baktı ona.
"Geleceğim, senin için geleceğim. " Ve eli elleri arasından kopan Feride ameliyathanenin kapısından kaybolurken kapı yüzüne kapandı. Memduh öylece baktı acıyla yüzüne kapanan kapıya.
Feride geri gelemezse ölürdü, bu acı ve korku onu öldürürdü.
Meryem hıçkırıklara boğularak duvarın dibine çöküp kalırken Memduh gözyaşlarını silip yanına gitti.
"Anne, niye böyle geldiniz apar topar? "
"Doktor... " Dedi acı ve gözyaşlarıyla yutkunarak. "Doktor yapacak bir şey kalmadı, dedi. Beyninden, omuriliğine kadar her yerine yayılmış hastalık. Sağ bir tarafı kalmamış kızımın. " Memduh ne duyduğundan emin olamadı. Duyduğunun yanlış olduğuna inanmak istiyordu.
"Ne? " Meryem gözyaşlarıyla başını iki yana salladı. "Anne? Anne olmaz ... Olamaz! " Meryem hıçkırıklarla ağlarken Memduh yanına yere oturdu. Nefesi kesildi, bütün dünya karardı. Gerçek olamazdı bu, bunca ay o kadar acı, sızı, sancı çekmişti karşılığı bu olamazdı.
Çaresizce baktı ameliyathanenin kapısına. Ruhu canından çıktı da geri döndü.
Kabullenmesi mümkün değildi!
Olmazdı!
Olamazdı!
Yapacak bir şey nasıl olmazdı?
Bir yol mutlaka olmalıydı!
Gözyaşları canı misali tek tek döküldü, ruhu gibi yaktı tüketti.
Feride şimdi o kapının ardından sağ çıkıp gelemeyecek miydi?
Nasıl sorabiliyordu bunu kendine, ya o ihtimalin gerçekliğinin getirdiği çaresizlik?
Nefesi ciğerlerinde hapis kaldı...
Kalbi tekledi...
Zaman durdu...
Güneş kayboldu...
Her şey ama her şey anlamını yitirdi...
Geriye kalbi, zamanı, durmuş, nefesi, gücü, takâti tükenmiş boş kabuktan ibaret bir adam kaldı gözyaşları dinmeyen.
İnler gibi bir parça nefes aldı o da ciğerlerinde hapis kaldı.
Kapının diğer tarafında ameliyat edilmek üzere ameliyat sedyesine alınan Feride yorgun bakışlarını Emre'ye çevirdi.
"Emre, önceliğiniz bebeğim olacak bana ne olursa olsun önce onun sağlığını gözetin. "
"Merak etme ikinizde iyi olacaksınız. "
"Sadece bir kere bile olsa onu görmek istiyorum o kadar, başka hiçbir şey istemiyorum. "
"Onu görebilmen için elimizden ne geliyorsa yapacağımızdan emin olabilirsin. "
"Teşekkür ederim. " Diyen Feride anestezinin etkisiyle farketmeden uyurken doktorlar ameliyata başladılar.
Birkaç dakika sonra bebeği alan doktorlar onu çocuk doktoruna bırakırken Feride'yle ilgilenmeye devam ettiler.
Kedi yavrusu gibi mırıltılarla ağlayan küçük bebeği çocuk doktoru detaylıca muayene etti. Neyse ki küçük bey sağlıklıydı. Tedbir amaçlı yirmi dört saat kuvözde kalacaktı.
Muayenesinden sonra yıkanan bebek kuvözde ameliyathaneden çıkarılırken, kapının açılmasıyla endişeyle bekleyen Memduh hemen koştu. Feride'yi görmeyi beklerken bebeğiyle karşılaştı. Ameliyathanenin kapısının açılmasıyla Feride'den hayırlı bir haber bekleyen hemen hemen tüm aile kapıya yöneldi.
"Eşim nasıl? " Diye sordu Memduh hemen.
"Ameliyatı devam ediyor doktorlar çıktığında sizlere bilgi verecekler. Bebeğiniz sağlıklı, annesinin kemoterapi görmüş olması sebebiyle tedbir amaçlı yirmi dört saat yeni doğan ünitesinde gözetim altında olacak. Herhangi bir enfeksiyon gelişmezse yarın bu saatlerde sizlere teslim edilecek. " Çocuk doktoru yaptığı açıklamayla bebeği götürürlerken herkes o küçük mucizenin ardından baktı.
Küçük Umut başlı başına bir mucizeydi. Annesi onlarca badirenin içinden onu sağ salim dünyaya getirmişti. O annesinin umuduydu, babasının da dayanağı olacaktı.
Memduh sıktığı dişleriyle yutkunarak gözyaşlarıyla oğlunun arkasından baktı. Bir çocuğu olmuştu ama buna sevinemiyordu bile.
Daha yeni acı bir kayıp yaşayan ailesi acı ve umutla Feride'nin sağ bir şekilde ameliyattan çıkmasını bekliyordu.
Can alıcı dakikalar geçmek bilmiyordu sanki. Memduh saniyeleri sayıyordu adeta. Nihayet ameliyathanenin kapısı açıldı ve Emre çıkageldi.
"Emre, Feride? " Daha fazlasını sarfedecek gücü kendinde bulamadı.
"İyi. Şimdi dinlendiriyoruz bir saate kadar onu odaya alacağız. " Memduh kapattığı gözleriyle şükrederek derince bir nefes alırken Seher ile annesi gözyaşlarıyla sevinerek birbirlerine sarıldılar. Aynı şekilde herkes birbirine sarılırken Emre Memduh'un omuzunu hafif sıkarak yanlarından ayrıldı.
Emre bir kat aşağıda yatan eşi Melek'in yanına indi. Melek hamileliğinin dördüncü ayında bir kere kanama geçirmişti ve bebeği büyük tehlike atlatmıştı. Daha sonraları da bebekte bazı enfeksiyonlar görülmüştü. Sıkıntılı geçen Melek'in hamilelik süreci bu sabahın erken saatlerinde bir kere daha kanama geçirmekle son bulmuştu. Tüm çabalara rağmen bebekleri kurtarılamamıştı.
Emre kapısını açtığı odaya girdiğinde Melek endişeyle sordu.
"Feride nasıl? " Bebeğinin acısına birde Feride'nin acısı eklenmişti Emre hafif başını salladı.
"Şu an için iyi ama çok zamanı olduğunu sanmıyorum. " Eşinin yanına oturup elini tuttu. Uzanıp alnından öptü. "Sen iyi misin, ağrın çok mu? " Emre, Melek'in iyi olduğuna en azından bir zarar görmemiş olmasına şükrediyordu.
"Ağrı kesici yaptılar iyiyim. Halamlar nasıl, Memduh? "
"Nasıl olsunlar herkes perişan. Memduh sıfırı tüketmiş durumda Feride'den sonra korkum o ki bebeği bile onu hayata bağlayamaz. "
"Hiçbir yolu, hiçbir umut yok mu? " Emre hafif başını iki yana salladı.
"Hastalığı artık tedavi edilemeyecek kadar yayılmış, belki iki, belki üç hafta ömrü ya var, ya yok. " Melek gözyaşlarıyla Emre'nin göğsüne yüzünü yasladı.
"Hep sırtımın ortası ağrıyor derdi, belli ki daha o zamanlardan peydah olmuştu bu hastalık. "
"Muhtemelen. " Emre yüzünü okşadığı Melek'in gözyaşlarını sildi. "Hadi biraz sakin ol. "
"Elimde değil önce bebeğimiz, şimdi de Feride. Bebeği için yaşı kadar hediye hazırlamış, mektuplar yazmış, fotoğraf albümleri yapmış, videolar çekmiş, günlükler yazmış. Hepsini Seher'e bırakmış her yaş gününde birini hediye etmek için. " Emre bir kere daha Melek'e sarıldı o da gözyaşlarını tutamazken.
....
Yoğun ağrı kesicilerle ağrıları dinen Feride nihayet gözlerini açarken Memduh endişeyle başında bekliyordu.
"Gülüm! Ağrın çok mu? " Feride yutkunurken ona gülümsedi.
"İyiyim, ağrım yok. Bebeğimiz nasıl? " Diye sordu gözlerini açık tutmaya çalışırken.
"İyi. "
"Gördün mü onu? " Memduh hafif bir tebessümle başını salladı.
"Evet. "
"Çok güzel mi? "
"Hemde çok. "
"Ne zaman getirecekler bana? "
"Ancak yarın. "
"Neden? Bir şey mi oldu? "
"Hayır, sadece tedbir amaçlı yirmi dört saat kuvözde gözetim altında olacak. "
"Annem nerde? "
"Eve gönderdim. Çok yorulmuştu Seher ile Hamza, babamla birlikte ikisini eve götürdü. "
"İyi yapmışsın. " Memduh, Feride'nin tuttuğu elini öperken gözyaşlarına hakim olamıyordu. Feride tekrar dalarken Memduh sıktığı dişleriyle onu izlerken ağlamaya devam etti.
Öyle çaresizdi ki elinden bir şey gelmemesi hele onu mahvediyordu. Eti kemiklerinden ayrılıyordu sanki çektiği acıdan.
.....
Melek, Emre'nin yardımıyla Feride'nin odasına gelirken Feride gözlerini zor açık tutuyordu. Seher içeri giren Melek'in koşup elinden tuttu. Melek bakışlarını Feride'den ayıramadı, o güneş gibi parlayan Feride erimiş adeta bir çocuk kadar kalmıştı.
"Feride. " Demesiyle Feride gözlerini açtı. " Nasılsın canım? "
"Hamdolsun, sen nasılsın? Çok üzüldüm bebeğine. "
"Nasip. " Ne Melek bir şey diyebildi ne Feride. Seher'in yardımıyla oturdu. Seher, Feride'nin sedyesinin başını yükselterek aldığı çorbayla yanına oturdu. Azar azar içirtmeye çalıştığı çorbayı ancak iki kaşık kadar yedirebildi. Yine midesi bulanmaya başlarken Seher sedyenin başını tekrar yatırdı.
"Melek, " dedi Feride hâlâ midesi bulanırken. "Senden bunu istemeye hakkım var mı bilmiyorum ama Allah'ın senin bedenine verdiği rızkı benim bebeğime nasip etmiştir belki.
Umut'a süt annesi olur musun? Benim onu besleyecek durumda olmadığımın sende farkındasın. O annesiz, sen evlatsız iki eksik bir tam edersiniz belki. "
"Çok şükür sen hâlâ hayattasın, çok şükür göğsündeki rızık heba olmayacak, yeğenime nasip olacak. "
"Sen gözümü arkada bırakmadın ya Allah'ta senin hiçbir eksiğini bırakmasın. "
"Allah sana şifa versin ki Umut'umuzu beraber büyütelim. "
"Nasip... " Dedi Feride hafif bir tebessümle.
Az sonra hemşirelerin getirdiği bebekle Feride engel olamadığı ağlayışlarıyla ona baktı. Çok küçüktü.
Hemşire Küçük Umut'u annesinin göğsüne yatırdı. Hafif nazlanır gibi ağlasada hemen sustu.
"Çok şükür Allah'ım! Sen çok güzelsin! " Dedi Feride gözyaşlarıyla. Seher yeğeninin sırtını hafif hafif sıvazladı. Melek de Umut'a engel olamadığı gözyaşlarıyla baktı. Onun da kızı yaşasaydı belki de Umut kadar tatlı ve küçük olacaktı.
Feride umut ettiği tek şeye kavuşmuştu. Bebeğini görmüştü. Onu bırakacak olmak kalbini delip geçiyordu ama ona teselli olan bir şey vardı.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed annesiz ve babasızdı, ve Allah onu kendinden başka kimseye muhtaç etmemişti. Annesizliğin mükâfatı çok büyük olacaktı bebeği için, bu da acıyan kalbine teselli veriyordu.
....
Feride yine tüm gündür hiçbir şey yiyememişti. Yine boğazından aşağı bir yudum su gitse geri çıkarıyordu. Artık ilaçlar bile çare olamıyordu şu acınası haline.
Memduh solgun tenini okşarken sordu.
"Canın bir şey istiyor mu? " Feride zor açabildiği gözleriyle baktı ona.
"O kadar çok susadım ki dünyanın suyunu içsem geçmeyecek gibi. " Memduh bardağa doldurduğu sudan birkaç yudum içirdi ama saniyeler sonra o birkaç yudum suyu Feride kusarak yine çıkardı.
Memduh, Feride'nin terleyen yüzünü sildi.
"Gül mü aldın? " Diye sordu Feride. Memduh hafifçe yanağını okşadı.
"Hayır, gül mü istiyorsun? "
"Nerden geliyor bu gül kokusu? "
"Annen burdaydı ya onun kokusu kaldı herhalde. "
"Annemin kokusu değil bu, safi bir gül kokusu var. "
"Peki, sana gül alayım o zaman. Hem sütünde bitmiş, Seher'le annen gelir şimdi o zaman iner alır gelirim. "
"Çok yoruldun, biraz yanıma yat şöyle dinlen. " Memduh, Feride'nin istediği gibi yanına yavaşça uzanıp onun çelimsiz bedebine sarıldı. İkisi birlikte uyuya kaldı öyle.
İçeri girip ikisini uyumuş gören Meryem yavaşça tekrar odadan çıktı. Memduh günlerdir Feride'nin yanından bir saniye bile ayrılmıyor, neredeyse uyumuyordu bile. Hemen yan taraftaki Umut'un Melek'le birlikte kaldığı odaya döndü.
"Ne oldu hala? " Melek'in meraklı sorusuna Meryem üzgünce cevap verdi.
"Feride'yle Memduh uyumuşlar uyandırmayayım diye geri geldim. " Melek göğsünde emen Umut'un saçlarını okşayarak küçük elini öptü.
"İyi yapmışsın, Memduh neredeyse ayakta uyuyacak artık. " Karnı doyan Umut emmeyi bırakınca Meryem onu alıp omuzuna yaslayarak sırtını sıvazladı gazını çıkarması için. İkisi konuşmaya devam ederken Semra, Atilla, Yılmaz, Seher ve Hamza birlikte odaya girdiler. Herkesin ilgi odağı Umut'tu. Herkes ayrı ayrı sevdi her bir şeyini. O ise her şeyden habersiz anaannesinin omuzunda uyukluyordu.
Semra,
"Önce Umut'u görelim sonra Feride'yi görürüz dedik. " diyerek Meryem'in yavaşça kucağına bıraktığı Umut'un saçlarını okşadı.
Meryem,
"İyi etmişsiniz, Memduh ayakta uyuyacak neredeyse ikisi birlikte uyumuşlar, az uyusunlar görürsünüz inşaallah. " Herkes Umut'un etrafında pervane olmuşken nasıl seveceklerini şaşırıyorlardı.
....
Birkaç saatlik uykunun ardından inim inim inleyen Feride'nin sesiyle Memduh gözlerini açtı.
"Feride'm, neren ağrıyor gülüm? " Memduh'un sesine Feride hafif araladı gözlerini.
"Her yerim. " Memduh aldığı peçeteyle Feride'nin terlemiş yüzünü sildi.
"Hemşireyi çağırayım da ağrı kesici yapsınlar. Sonrada annen gelsin ben sana süt alıp geleyim. " Memduh hızlı adımlarla odadan çıkıp hemşire bankosundaki hemşireyi çağırdı. Geri döndüğünde Feride'nin yan odasındaki Meryem'i çağıracakken gördüğü herkesle ayak üstü selamlaşarak Feride'nin yanına döndü hemen.
Meryem odaya geldiğinde Memduh eğilip Feride'nin suçlarından uzun uzun öptükten sonra örtüsünü güzelce düzeltti.
"Canının istediği bir şey var mı alayım? " Diye sordu. Feride ağzı dili kurumuşken yutkundu.
"Çilekli süt al ama sıcak olsun. "
"Tamam gülüm. " Memduh bir kere daha Feride'nin alnından öperek odadan çıktı. Hızlı adımlarla yetiştiği asansörle aşağı inerken aynı hızla kantine yürüdü.
"Çilekli sıcak bir süt alabilir miyim? " Dedi karşısındaki adama.
"Tabi, başka bir şey var mıydı? "
"Hayır, teşekkür ederim. Siz hazırlayın ben bir çiçek alıp geliyorum. "
Memduh siparişi hazırlanana kadar hemen hastanenin yan tarafındak çiçekçiye uğradı. Feride'ye bir deste gül alarak geri döndü. Hazır olan sıcak sütüde alarak hızlı bir şekilde adansörlere yürüdü. Çok bekletmeden gelen asansörle yukarıda çıktı.
Memduh asansörden çıkıp yürürken az sonra karşılaşacağı şeyden habersiz kucağındaki güllere bakarak gülümsedi. Feride çok sevecekti onları.
Koridoru döndüğü an Feride'nin odasının önündeki kalabalık ilk ilişti gözüne. Meryem ile Yılmaz yere çökmüş birbirlerine sarılı ağlıyordu. Seher, Hamza'nın kollarında feryad ediyordu. Yengesi ile Nazlı gözyaşlarıyla bir kenarda bekliyordu. Korkuyla yutkundu.
Elindeki süt bardağı düşerken Feride'si için aldığı süt yere saçıldı. Güller tek tek döküldü kucağından yere. Kalbi durdu bir anlığına.
"Feride.... " Diye fısıldadı. Sevdasının adı bir ömür gibi koptu dudaklarından. O çaresizliğin içine koştu.
Delirmiş gibi koşan Memduh'u Atilla zor tutup engel oldu odaya girmesine izin vermeden.
"Amca! Amca Feride? " Öyle bir çırpınışı vardı ki duvarlar dile gelip ağlayacaktı.
"Dur, kurban olayım dur! "
"Amca Feride, amca ne oldu ona? " Atilla'nın zaptedemediği Memduh yetiştiği odanın kapısını açmasıyla öylece kaldı. Doktorlar onu hayata döndürmek için çabalıyorlardı. Kapısında kalakaldığı o odada hayatının en büyük yıkımı oluyordu. Feride'nin kalbi durmuş doktorlar tekrar çalıştırmak için canla başla uğraşıyordu.
Bütün dünya sustu, karanlığa gömüldü sadece tiz ince kesilmeyen bir ses kaldı. Feride'nin duran kalbinin bağlı olduğu o cihazın sesi ...
Dalga dalga yıkıldı dünyası...
Ruhuna kadar paramparça oldu...
Nefesi kesildi tam kalbinin üzerinde...
İnsanın kalbi korkudan nasıl çatlardı?
Bütün dünya bir saniyede, bir damla gözyaşıda, bir turam nefeste yok olur muydu?
Olurdu...
Gözlerini doktorların elleri arasında tek yaşam emaresi göstermeyen Feride'den ayıramadı.
Doktorların tüm çabalarına rağmen dönmedi kalbi. Pes eden doktor yanındaki doktora döndü.
"Ölüm saati on dokuz yirmi. " Dedi.
Kalbine kurşun yemiş gibi irkildi Memduh. Nefesi kesildi, boğuldu da geri döndü. Yutkunarak iç çeker gibi bir parça nefes alabildi.
Korkuyla her an beklediği acının ağırlığı altında kaldı.
O an Emre koşarak geldi. Doktor arkadaşı başını olumsuz anlamda sallarken bakışları tüm dünya kalbine yıkılmış arkadaşına döndü.
"Memduh. " Dedi çekinceye. Memduh gözlerinden damlayan yaşlarla Feride'ye bakmaya devam ediyordu. Zor çıktı sesi.
"Herkesi dışarı çıkar. " Sanki sayıklamıştı. "Lütfen... " Emre tutamadığı gözyaşlarıyla Memduh'un omuzunu hafif sıkarak arkadaşlarına dışarı çıkmalarını işaret etti. Odadaki doktor ve hemşireler tek tek Memduh'un önünden geçip odadan çıktı. Herkes feryad figan ağlarken Memduh yavaşça kapıyı kapattı.
Kapattığı kapının arkasına çöküp kaldı. Çaresizce dizlerini kendine çekip haykıra haykıra ağldı. Sesi hastanenin duvarlarında yankılanarak yana yakıla ağladı. Onunla birlikte bütün doktorlar, hemşireler ağlarken kimsenin teselli vermek için diyecek tek kelimesi yoktu.
Bir haftalık öksüz bir oğlu, hem yetim, hem öksüz kalmış bir kalbi vardı artık.
Gülüm dediği kadına aldığı bir demet gül hastanenin koridorunda son istediği süt ile birlikte yerlerde kalmıştı. Sevdiği kadın önünde cansız yatıyordu. Yüreğinin ateşi cihanı yakacakken göğüs kafesinden tüm bedenini yakıyordu. Her bir hücresiyle yanıyor, acıyordu her yanı yıkıldığı yerden ayağa kalkacak takati bile yoktu artık. Yaşama dair ne varsa orda kaldı, Feride'nin son nefesinde yok oldu. Zaman on dokuz yirmide kaldı bir daha asla akmamak üzere. Hayat orada, o saate takılı kaldı bir daha yaşanmamak üzere. Bugün sadece Feride on dokuz yirmide ölmemişti, o saat Memduh'un da ölüm saati olmuştu.
Bitmişti...
Her şey...
Safi bir çaresizlik ve acıdan başka hiçbir şey kalmamıştı geriye, enkazı asla toparlanamayacak bir adam kaldı. O öksüz ve yetim adamın bugün kalbi hem yetim hem öksüz kalmıştı.
Saatler sürdü ağlayışları, artık birinin bir şey yapması gerekiyordu. Önce Emre ardından Atilla kapıyı açmasını ısrar etti ama açmadı Memduh. En son Yılmaz kapının kolunu tuttu.
"Memduh, " dedi. Sesinde en az onun kadar büyük bir çaresizlik vardı. "Müsade et oğlum. " Sesi yüreği gibi titriyordu. Memduh oturduğu yerden hafif kenara kaydı. Yılmaz yavaşça açtığı kapıdan girdi.
Evlat acısının omuzlarını çökerttiği o adam ağlayarak kolundan tuttuğu Memduh'u ayağa kaldırdı.
"Metanetli ol oğlum, Feride'miz sadece bizim önümüzden biraz erken gitti. "
"Çok canım acıyor baba, her nefes öldürüyor ama bitmiyor. " Yılmaz sarıldığı Memduh'la birlikte ağlarken Emre birkaç hemşireyle içeri girdi.
Memduh yanına gittiği Feride'ye titreye titreye ağlayarak baktı. Eğildiği alnından öptü. Yatağın yanına ilişip tuttuğu elinin avuçiçini öptü.
Bazı ölümlere ölüm bile ağlardı. Zamansız gidişlerin yaraları ömürlük olurdu. Yüreğinde koca bir cehennem, ruhunda ızdıraplı bir sızı, varı, yoğuyla paramparçaydı. Sarıldığı Feride'yle yüreği kanaya kanaya haykırdı adını. Emre gözyaşlarıyla zor ayırabildi onu Feride'den. Apar topar odadan çıkarıp götürdü.
Yılmaz kızının saçını okşayarak öptü. Saçlarını, alnını defalarca kez öptü gözyaşlarıyla. Atilla kolundan tuttuğu Yılmaz'ı aynı acıyla odadan çıkardı. Hazır bekleyen hemşireler Feride'yi cihazlardan ayırdı.
Emre odanın kapısındaki herkesi oradan uzaklaştırdı. Feride'nin morga götürülüşünü kimsenin görmesini istemiyordu. Az sonra başka bir sedyeye alınan Feride'nin üzerine beyaz büyük bir örtü örttüler. Yüzüne kadar hepsini kapattılar. Ardında kalan acıyla birlikte alıp götürdüler.
Yalan dünyadan bir Feride geçti. Aşkıyla, fedakarlığıyla, güzel kalbiyle bir yaz yağmuru gibi gülümseyip geçip gitti...
İlkbahar çiçekleri gibi...
Kiraz çiçekleri gibi...
Bir kelebek gibi...
Rengarenk gökkuşağı gibi...
Temiz bir tebessüm gibi...
Sonra bir hayal gibi kayboldu her yerden...
Ardında bir değil iki öksüz bırakarak karanlık gecelerde aydınlık bir rüya gibi kaldı.
Silindi her yerden bir bir...
Sanki hiç olmamış gibi...
Şu koca dünya misafirhaneydi, misafirliği biten Feride En Sevgili'ye dönüyordu şimdi.
Herkes bir köşede ağlarken Melek kucağındaki Umut'u gözyaşlarıyla emziriyordu. Annesiz kaldığından habersiz masum masum uyukluyordu. Melek yüzünü, saçlarını hafif hafif okşadı. Hiç kapanmayacak koca bir boşluk olacaktı annesizliği, büyüdükçe onunla birlikte büyüyecekti o koca boşluk. Feride oğlunu emzirmesi için ona emanet etmişti.
....
Dünyadan kopmuş bir şekilde morgun kapısına geldi Memduh.
"Eşimi görmek istiyorum. " Dedi tükenmişlikle. Adam hafif başını sallayıp kapıyı açtı. İkisi birlikte içeri girerken adam kapağını açtığı morg kabininden sedyeyi çekip çıkardı. Yüzünü açtığında Memduh iç çeker gibi bir nefes aldı yutkunarak. Onu burda, morgda görmekte vardı.
Memduh sedyeye Feride'nin yanına yatarak sarıldığı Feride'yi göğsüne yasladı.
"Abi sen burda kalamazsın. " Dedi görevli adam. Memduh Feride'ye daha sıkı sarılırken cevap verdi.
"Allah rızası için elleme bizi, bu bizim son gecemiz. " Dedi... Memduh'un o haline öyle içi acıdı ki o adamın hiçbir şey diyemeden morg odasından çıktı.
(Eğer sizleri ağlattıysam hakkınızı helal edin. Lütfen bana da saydırmayın olur mu? )
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |