5. Bölüm

Bölüm 3-Benimle Evlenmenizi İstiyorum

Gül Kelam
efgan1

 

Keyifli Okumalar 🌹

 

Yıldıza dokunmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayın lütfen 🥰

 

***

 

 

Karanlık...

Yine her karanlık...

Küçük pencereden girmeye çalışan yarım ayın ışığı dahi yetmiyordu aydınlatmaya bir başka hücremi.

 

"Çıkarın beni burdan!"

 

"Kapat çeneni, cezanı çekeceksin Aysima!"

 

Kapının ardından gelen sert ve acımasız kadın sesi bana annemi hatırlatıyor ve korkumu doruklarda yaşamama neden oluyordu.

 

"Özür dilerim, yapmıcam bir daha. Müdire anne çıkar beni buradan çok korkuyorum."

 

Suçum yoktu ki.

Ben suç işlememiştim ancak buradan çıkmak için müdire annenin ayaklarını bile öpebilirdim.

 

"Nolur çıkarın beni, ço-çok korkuyorum."

 

Ancak hıçkırıklarımın ve gözyaşlarımın arasında yalvarmak bile işe yaramıyordu taş gibi olan bir kalbi eritmeye.

 

Gece bizim odanın da bulunduğu kattaki yangın alarmı -muhtemelen aynı odayı paylaştığım kızlar tarafından- çalmıştı. Tabi herkes korkuyla o saate dışarı koşuşturmuştu. Tüm bahçe ağlayan küçük kız çocukları ve onları teselli etmeye çalışan büyük ablalarıyla doluydu. Hepimiz burada yetim ve öksüzdük ancak ben biraz daha fazla öyleyim. Çünkü benim başımı okşayan, beni koruyan bir abla edinemedim kendime.

 

Küçükler büyüklerin kucağında ağlaşırken büyükler de onlara sıkıca sarılıyordu. Bana kalansa pembe pijamalar içinde, büyük çınar ağacının altında çenemi avuçlarıma yerleştirmiş bir halde onları izlemekti.

 

Müdire Hanım gecenin o saati aceleyle evinden, sıcacık yatağından ayrılıp geldi yurda. Tabi yangın falan yoktu. Çok sinirlendi, kimin yaptığını sordu.

 

Kimseden çıt çıkmıyordu, benimse tek düşündüğüm bir an önce yatıp yarınki ilk, okul deneyimime geç kalmamaktı. Bu karanlık gecenin sabahında birinci sınıfa başlayacaktım.

 

Kimse konuşmayınca Müdire Hanım kameralara bakacağını söyledi ve o an hepsi de benden büyük olan oda arkadaşlarım beni işaret ettiler parmaklarıyla. En büyük olanı alarm sesine uyandıklarında odada olmadığımı da iddia etti. Hâlbuki ben alarm sesini duyunca korkarak yatağımdan zıplayıp düşmüş ve hatta küçük serçe parmağımı acıtmıştım.

 

Sonrası ise karanlık ve acı...

Müdire anne ne ara kolumdan tutup da kazan dairesine ufacık, cılız bedenimi sürükledi hatırlamıyorum.

 

"Lütfen çıkarın, özür dilerim, lütfen. Çok karanlık, çok korkuyorum."

"Müdire anne..."

 

***

 

Kapının bu tarafında kalbim korkudan çarparken, tüm vücudum da buz gibi olmuştu. Ellerim kapıyı öyle sıkı tutuyordu ki her an bir şey olma korkusundan ondan destek alıyordum dahası kötü bir şey olma ihtimaline karşı kapıyı hızlıca kapatabilirdim.

 

Batın Cevahir mavi gözlerini sabit şekilde üzerimde tutuyor ve söylediği şeye herhangi bir tepki vermemi bekliyordu ama ben tepki verecek halde değilim. Bana ‘’Hazırlanın, gidiyoruz.’’ derken neyi kastediyordu ki? Onunla nereye gidebilirdim? Beni nereye götürecekti? Yoksa tüm bu şeylerin sebebinin ben olduğumu öğrenmiş miydi?

 

Aklıma bin bir tane ihtimal üşüşürken gözlerinden anlamaya çalışıyordum ne olduğunu ancak o duygusuzca bakıyordu sadece. Açıkcası ondan, önceden korkmadığım kadar çok korkuyordum çünkü Mücahit Bey’in söylediğine göre o, babasını öldüren bir adamdı. Tamam, belki öz babası değildi ama yine de babasıydı ve babasını öldüren bir insan, onu devlete ispiyonlamak isteyen bana ne yapmazdı ki?

 

‘’Ne-nereye gidiyoruz?’’ korkudan sesim dahi titrediğinde karşısında bu halde olmak benim açımdan daha da kötüydü ama buna engel olamıyordum. ‘’Eve, evime. Ece sizi istiyor.’’

 

‘’Ece mi?’’ Bir anda şaşkınlığa uğradığımda beklediğim cevap kesinlikle bu değildi. Aklım bir sürü kötü senaryo oluştururken Ece’nin beni istemesi beklediğim bir şey değildi, olamazdı. ‘’Ece beni mi istiyor?’’

 

‘’Evet, bir kaç saattir sizi görmek istiyor. O yüzden lütfen hazırlanın, sizi kızıma götüreceğim.’’ Götüreceğim?.. Bu adamın kafası iyi miydi?

 

Akşamın bu saati kapıma geldiği yetmezmiş gibi bana sormadan, yine emrivaki yapıyor ve sanki mecburmuşum gibi beni götüreceğini söylüyordu. ‘’Batın Bey, saatten haberiniz var mı?’’ Korkum az da olsa yatışırken bu defa hoşnutsuzluk hissediyordum ona karşı.

 

Tahammül edemez gibi, kendini belli edecek güçlükte nefes alırken başını göğe kaldırıp dudaklarını dişledi. Eliyle yeni çıkan sakallarını ovuşturduğuna mavi gözlerini gözlerime indirdi yeniden.

 

Açıkçası çirkin bir adam değildi, Allah'ın yarattığı her şey güzeldi zaten ancak bazıları ekstra göze hitap ederdi. Batın Bey de öyle biriydi. Uzun boylu bir adamdı. Koyu kahverengi sakallarıyla aynı renkte olan saçlarının kenarlarına bir kaç ak düşmüştü ancak bu onu yaşlı göstermekten ziyada olgun gösteriyordu. Mavi gözlerini çerçeveleyen kirpikleri kısa olsa da kaşları oldukça kalındı. Kemerli bir burnu, çok da ince olmayan dudakları vardı.

 

Belki birçok kadının hayallerini süslüyordu. Ama ben ona bakınca korkudan daha ileri bir şey düşünemiyordum çünkü ona baktığımda gördüğüm ilk şey yüzünün güzelliğinden ziyada mavi gözlerindeki tehlikeli parıltılardı. Onu her gördüğümde içimde istemsiz bir huzursuzluk oluşuyordu. Onunla konuşurken bir an gitmesini beklerdim; onu görmek, sesini dahi duymak bana iyi gelmiyordu. Sanki onun tek bir nefesi hayatımı ateşe verecek kadar tehlikeli görünüyordu gözüme. Bilmiyorum belki de yaptığı kötü işleri bilmemden kaynaklanıyordu ya da onun yüzünden kaçırılmamdan. Ama ne olursa olsun ona bakınca iyi şeyler hissetmiyordum.

 

‘’Biliyorum saatten haberim ver ve aslında buraya da bu yüzden geldim. Ece bu saat oldu hâlâ uyumadı ve bunun tek sebebi sizi istemesi. Eğer yanında olursanız uyuyacağını söylüyor. O yüzden diretmeyin, gidelim.’’ Şaşkınlıkla yüzüne bakıyor ve söylediklerine anlam vermeye çalışıyordum. Bu ne aptalca bir şeydi. Sırf kızı uyumadı diye bu saate birini rahatsız etmeye kendine nasıl hak olarak görebilirdi.

 

‘’Batın Bey, kusura bakmayın ama bu saatte bir yere çıkamam. Eğer Ece’ye şimdi uyuyup yarın sabah bana getirmeyi teklif ederseniz bunu kabul edeceğini düşünüyorum.’’ Bu defa gerçekten tahammülü kalmamış görünüyordu çünkü öfkelendiğini hissedebiliyordum. ‘’Bu güne kadar kızıma istediği hiçbir şeyi yapmamazlık yapmadım ve öyle bir niyetim de yok. Eğer o sizi şimdi istiyorsa, onun yanında şimdi olacaksınız yarın değil.’’

 

Söyledikleri ister istemez herkesi tedirgin ederdi ki beni çoktan etmişti bile. Bir adım geriye gittiğimde kapıyı kendime kalkan edercesine hafifçe kapattım. ‘’Bu söyledikleriniz beni bağlamaz. Bu saate gelip bana böyle bir şey teklif edemezsiniz. Ece’ye istediği her şeyi yapmış olabilirsiniz ama bu doğru olduğu anlamına gelmiyor. Kendi imkanlarınız dahilinde elbette buna devam edebilirsiniz ama başkalarının da bunu yapmak zorunda olduğunu söyleyemezsiniz. Şimdi lütfen gidin ve isterse Ece’yi sabah buraya getirin.’’

 

‘’Siz ne-‘’

 

‘’Aysima!’’ Hafif yüksek çıkan bir ses Batın Bey’in lafını böldüğünde ikimizin de bakışları aynı yöne dönmüştü. Şaşkın bakışlarımın hedefi bir çift koyu kahverengi göz olmuştu, o gelmişti. Ceyhun Uluç hafif çatık kaşlarının ardından bize bakıyor ve yavaşça yaklaşıyordu. ‘’Bir sorun mu var?’’

 

Şaşkınca yüzüne baktığımda o da yanımıza gelmiş ve Batın Bey’in yanında yerini almıştı. ‘’Yok, Ece beni görmek istemiş de.’’

 

‘’Bu saatte, hani nerede?’’ Yalandan iki tarafına Ece’yi arar gibi yaptığında Batın Cevahir’in çatık kaşları onun üzerindeydi. ‘’İzin verirsen şimdi yanına gidiyorduk, gerçi iznine de ihtiyacımız yok.’’

 

‘’Ben izin vermiyorum ama.’’ Birkaç adım atıp tam kapının önünde durduğunda elindeki şimdi fark ettiğim poşeti bana uzattı. ‘’Aysima ile bizim bir planımız vardı, o yüzden gitmenizi rica ediyorum.’’ Plan mı, ne zaman? ‘’Al, istediğin tatlıları getirdim.’’ Hipnoz altında gibi ikiletmeden elindeki poşeti aldığımda gözlerim Batın Cevahir’i buldu. Sinirle gerilen yüzü Uluç’a bakıyordu. Bir olay çıkmasından korktuğum için onun buradan bir şekilde göndermem gerektiğini biliyordum.

 

‘’Batın Bey, rica ediyorum dediğimi yapalım. Siz Ece’yi yarın sabah bana getirin, olur mu?’’ Öfkeli gözlerini bana çevirdiğinde birkaç saniye ateş saçan mavilerini gözlerimden ayırmadı ve sonrasında hiçbir şey demeden arabasına binip gitti.

 

‘’Aysima Hanım, ne oluyor?’’

 

Uluç’un konuşmasıyla Batın Bey’in giden arabasından ancak çekebilmiştim gözlerimi. ‘’Yok bir şey, dediğim gibi Ece istemiş. Asıl siz ne yapıyorsunuz burada? Bu ne?’’ Elimdeki poşeti işaret ettiğimde anlık poşete baktı, ardından hayranı olduğum kahve gözlerini bana çevirdi. ‘’Tatlı, size getirmiştim.’’

 

‘’Bana? Sizden böyle bir şey istediğimi hatırlamıyorum.’’

 

‘’Pizzanın üzerine iyi gider diye düşünmüştüm.’’ Pizza yediğimi nereden biliyordu bu adam? ‘’Siz beni mi gözetliyorsunuz?’’

 

‘’Gözetlemek demeyelim de güvenliğinizi sağlıyorum diyelim.’’ Şaşkın bakışlarım yüzünde dolanırken hafif bir tebessüm etti. Bu durum normal miydi onun için bilmiyorum ama benim için hiç de normal değildi. ‘’Buna şu an gerek var mı gerçekten?’’

 

‘’Az önce olanlara bakılırsa, var.’’

 

‘’Ece istediği için gelmiş sadece, yoksa kötü bir şey yok.’’

 

‘’Emin misiniz?’’ Pekala Batın Cevahir fazla ısrarcı olabilirdi ancak, sonuçta amacı kötü değildi. En azından hayatlarına sızan o kişinin ben olduğumu öğrenmemişti, henüz. ‘’Siz, hep burada böyle duracak mısınız?’’

 

‘’Arada nöbet değişimi yaparız herhalde.’’

 

‘’Yani beni gözetleyen, pardon güvenliğimi sağlayan(!) biri olacak?’’

 

‘’En azından siz bizimle çalışmayı kabul edene kadar, evet. Her neyse şimdi girin içeri, hava soğudu iyice.’’ Beni içeri iteleyip kapıyı kapattığında şaşkın ifadelerle hâlâ kapıya bakıyordum, az önce ben ne yaşamıştım?

 

Elimde poşetle salona girdiğimde iştah falan kalmamıştı. Pizza paketini toplayıp mutfağa götürdükten sonra masayı da sildim ve bir kitap alıp okumaya başladım. Şu günlerde ispiyonlama işinden biraz uzak durmak istediğim için aklımı başka şeylerle meşgul etmeliydim yoksa kendimi anında bilgisayar başında bulurdum.

 

‘’Kendimle ilgili çok fazla sorum var ve kalbim sürekli kederli.’’ Okuduğum bu cümle diğer cümleye geçmeme izin vermediğinde, elimde Genç Werther’in Acıları kitabıyla dakikalardır koltukta kitap okumaktaydım. Bu kitabı daha önce de defahatle okumuş ve her okuduğumda sanki ilk kez okur gibi oluyordum. Her defasında bu cümlede kalakalır ve üzerine uzunca düşünürdüm.

 

Önceleri bu cümle canımı fazlasıyla yakardı ve kendimi bu cümleyle tanımlardım. Hala kendimle ilgili çok sorum var ama önceki kadar değil; kendim ve hayatımla ilgili.

 

‘’Neden?’’ diye sorguladığım şey çoktu öncesinde.

Neden doğmuştum?

Neden annem babam beni sevmemişti?

Neden onların kızı olmuştum?

Neden yetimhaneye bırakılmıştım?

Neden kimseye kendimi sevdirememiştim?

Neden hiç arkadaş edinememiştim?

Neden yalnızdım?

Neden kimseye güvenmiyordum?

Neden zayıftım?

Neden güzel değildim?

Neden?..

Bu nedenler uzar giderdi.

 

Şimdi bu sorulara bir cevap buldum mu, çoğuna hayır. Örneğin hâlâ annemin ve babamın beni neden sevmediklerini bilmiyorum ya da müdire anne ve diğer kızların. Bu güne kadar yalnız olmak zorunda mıydım, bunu da bilmiyorum ve bunların cevabını öğrenecek miyim onu da bilmiyorum.

 

Annem ve babamın daha ben üç yaşımdayken beni sevmediklerini hissederdim. Sebebini bu gün bile bilmiyorum ama asla sevmediler beni. İlk dayağımı dört yaşımdayken babamdan yemiştim ve sonrasında bu hep devam etti. Söyledikleri hakaretleri saymıyorum bile.

 

Çocukken buna hep sebep arardım; sakar mıydım, çirkin miydim, kötü bir çocuk muydum, sevilmeyecek kadar çekilmez miydim?.. Çocukken bunlardan biri olduğuna emindim ancak sonrasında bunun çok da doğru olmadığını fark ettim çünkü ben çocuk gibi bir çocuktum işte. Herkes nasılsa öyleydim ki zannediyorum ki annem ve babam benim bebekliğimi bile sevmiyorlardı çünkü beni sevdikleri tek bir anı bile hatırlamıyorum.

 

Erkek çocuk istemiş ve ben doğduğum için sevmemiş de olamazlardı çünkü hiçbir zaman bu yönde hakaret etmediler bana. Bir kez bile ‘’Sen doğacağına erkek doğsaydı.’’ demediler.

 

Tek bir şey olabilir, beni istemeyerek annemin hamile kalması. Belki istemiyorlardı çocuk ve annem bana hamile kalmıştı. Ama o zaman da derdim ki neden aldırmadılar. Sonuçta dokuz ay boyunca yavaş yavaş büyüyen bir canlıydım, öğrendikleri an beni öldürebilirlerdi ki bunu doğmadan önce yapmak en kolayıydı.

 

Hiçbir zaman biledim bunun sebebini ve görünen o ki öğrenemeyeceğim de.

 

Önceden sorduğum o soruların bazılarının cevaplarını bildiklerim de vardı, mesela neden kimseye güvenmediğim.

 

Evet, ben kimseye güvenmiyordum. İnsanlardan bu kadar korkarken güvenmem zaten saçma olurdu. Çocukluğumdan beri öyle şeyler oldu ki bu sadece insanlardan korkmama değil onlara güvenmememe de sebep oldu. Bunların temelinde yine annem ve babam vardı çünkü diyordum ki kendime; onlar benim en yakınımdı, öyle olması gerekirdi ama bu hayatta en büyük düşmanlarım da onlar oldu. Ben onlara güvenememişken başkasına nasıl güveneyim ki?

 

‘’Kendimle ilgili çok fazla sorum var ve kalbim sürekli kederli.’’ Cümleyi tekrar okuduğumda artık kalbimin önceki kadar kederli olmadığını düşünüyorum. Önceden o sayamadığım kadar çok olan ‘’neden’’li sorular içinde boğulurdum. Sürekli annemin beni neden sevmediğini, neden bu acıları yaşadığımı, neden doğduğumu, neden kimseye güvenmediğimi düşünür dururdum ve bu kalbime hiç iyi gelmezdi ama şimdi düşünmüyorum artık. Yirmi dört yıl boyunca düşünmüş ve bir sonuca varamamıştım bir kaçı hariç. Düşünmenin bana zarar vermekten başka bir sonucu yoktu, o yüzden bir yerde vazgeçtim artık. Ne olursa olsundu.

 

Ben geçmişimden kurtulmak istiyordum ki bu imkansızdı ama yine de elimden geldiği kadarıyla ondan uzak duracaktım çünkü orda hiç iyi şeyler yoktu.

 

Düşmüş olduğum düşünce çukurundan kendimi zoraki bir şekilde çıkardığımda saat epey ilerlemişti ama uykum hiç yoktu. Sabahları işe gitmek ya da dışarı çıkmak gibi bir derdim olmadığı için ne zaman istersem o zaman yatıyordum hatta bazen öyle oluyordu ki gündüzü uykuyla geçirip geceleri aktif oluyordum.

 

Kahve yapmak için elimdeki kitabı bıraktım ve mutfağa gittiğim sırada Ceyhun Uluç aklıma geldi, acaba hâlâ burada mıydı? Gerisin geri salona gidip perdeyi hafifçe çektim ve dışarıya baktım. Evin karşı sokağına park edilmiş arabası hâlâ orada duruyordu ve ben bunu gördüğüme üzüldüm ya sinir oldum desem yalan olurdu.

 

Uluç’la vakit geçirmek ve onu tanımak istiyordum. Buna elbette sebep olan rüyalarımdı, o hayatımda gizliden gizliye dâhil olmuştu ve ben onun hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum.

Kendime engel olamayıp bedenimi dışarda bulduğumda artık çok geçti, o da arabanın içinden beni görmüş ve sokağa çıkmama izin vermeden yanıma gelmişti.

 

‘’Bir sorun mu var, ne oldu?’’

 

‘’Yok, ben sadece… Belki üşümüşsünüzdür diye düşündüm. Kahve içmek ister misiniz?’’

 

‘’Zahmet olmasın size.’’

 

‘’Olmaz, kendime hazırlayacaktım zaten.’’

 

Bu defa itiraz etmediğinde onu içeriye davet ettim. O salona geçince, içimdeki heyecanla kahve yapmak için makineye yönelmiştim ki köşede duran pizza aklıma geldi, acaba aç mıydı? Filtre kahve hazırlayıp onu demlenmeye bıraktığımda, sormadan kalan pizzayı tabağa alıp bir bardak da içecek koydum ve salona götürdüm.

 

‘’Pizza kalmıştı, belki açsınızdır.’’

 

‘’Zahmet etmeseydiniz.’’

 

‘’Yok, kahve hazır olana kadar yersiniz diye düşündüm.’’ Pizzanın bir dilimini iki ısırıkta bitirdiğinde şaşkınlığımı gizler bir tebessüm sundum, ne kadar hızlı yiyordu.

 

‘’Zaten küçük boy sipariş etmiştiniz, kalana bakılırsa siz nerdeyse hiç yememişsiniz.’’ Pizzanın boyutunu dahi biliyordu. Bunu nasıl öğrenmişti?

 

‘’Bana yetti yediğim, siz lütfen bitirin.’’ Bardağındaki ayrandan da büyük bir yudum alıp diğer dilime geçerken anlık bana baktı ve ‘’Belli oluyor’’ der gibi bir şeyler geveledi ağzında.

Biliyorum, pizzanın yanında kola iyi giderdi ama ben ayranı severdim. Umarım o da bunu severdi ki asla sevmemişe benzemiyordu.

 

Aslında Uluç’u içeri davet etmem benim için inanılmaz bir şeydi çünkü dedim ya daha önce eve kimse girmemişti. Elbette kimsem olmadığı için bu en büyük sebepti ama bunun yanında korkaklığım da yer alıyordu ve ben nedense Uluç’tan korkmak istemiyordum. Rüyalarımdaki adamı öyle büyütmüştüm ki gözümde ondan korkmak içimden gelmiyordu.

 

Dakikalar sonra tatlı tabağını ve kahve kupasını önüne bırakırken ‘’Teşekkür ederim’’ demiş ve bana yardımcı olmuştu. ‘’Siz neden uyumadınız, saat kaç olmuş.’’

 

‘’Benim uyku saatlerim çok düzenli değil, ne zaman uykum gelirse o zaman uyurum. Peki, siz neden hâlâ gitmemiştiniz?’’

 

‘’Güvenliğiniz için.’’ Kahvesinden bir yudum aldığında gözlerinin kahvesinin, içtiğinden daha güzel olduğundan habersiz bir halde bakışlarını bana kaldırdı.

 

‘’Bu, bu kadar gerekli mi? Yani hep böyle mi olacak? Hep burada mı olacaksınız?’’

 

‘’Bu size bağlı, eğer bizim yanımızda en azından gözetimimizde çalışırsanız elbette böyle devam etmeyecek.’’ Gözlerimi yere indirip başımı hafifçe iki yana salladım. Birileriyle çalışmayı düşünmek dahi iyi hissettirmiyor, huzursuz hissettiriyordu. ‘’Bunu istemiyorum, ben tek başıma daha iyiyim.’’

 

Bir süre sessiz kaldı ve ardından masaya bıraktığı kupanın sesi yankılandı sadece salonda. ‘’Anladığım kadarıyla yalnızlığı seviyorsunuz ve bu bir bakımdan iyi bir şey ancak…’’ devam etmediğinde gözlerimi ona çevirdim ‘’Ancak?’’

 

‘’Bu sizin için de, bizim için de gerekli Aysima Hanım. Hatta artık siz ya da biz diye bir şeyin kaldığını düşünmüyorum. Siz zaten iki yıldır istemeseniz de ekibin bir parçasısınız. Bu sadece resmiyete dökülecek ve güvenliğiniz daha da artacak, o kadar.’’ Bunu ben de düşünmüştüm ve bir bakıma haklıydı ama öncesinde kimsenin benden bir beklentisi yoktu. Ben bilgilere ne zaman ister ve ulaşırsam gönderirdim ama şimdi onların benden istediği şeyler olacaktı. Belki ben bir şeyi yapmak istemeyecektim ama sırf onlar istiyor diye yapmak zorunda kalacaktım.

 

‘’Yiğit nasıl?’’ Bu konuda daha fazla konuşmak istememiştim onunla. Ben Uluç’u tanımak istiyordum, görevinden ziyade kendini tanımak istiyordum. O da daha fazla ısrarcı olmamış ve sohbetimi devam ettirmişti.

 

‘’Aynı, dün hastanedeydi. Doktor kemoterapi tedavisi olmasının gerektiğini söylemiş. Bakalım, hayırlısı.’’

 

‘’İnşallah en kısa sürede şifasını bulur.’’

 

‘’İnşallah. Sizi çok sevmiş, evde isminizi dilinden düşürmüyor. Ablama sizi görmek için ısrar etti ama sizin de dinlenmeniz gerekiyordu. İyileşince sürekli sizi görmek isteyeceğine eminim.’’ Bunu duyduğuma sevinmiştim çünkü biri tarafından anılıyor olmak çok fazla deneyimlediğim bir şey değildi ve ister istemez hoşuma gidiyordu. Bunu yapan bir çocuktu ve bu bile gerçekten mutlu etmişti.

 

‘’Ben de onları çok sevdim ve ikisini de görmeyi isterim yine.’’ Aslında Ece’nin de beni anması hoşuma gitmişti. Hoşuma gitmeyen ve onun yanına gitmek istemememin tek sebebi elbette babasıydı. Batın Cevahir çok tehlikeli bir adamdı ve gecenin bir vakti kapıma gelmesi oldukça korkmama neden olmuştu. Bunun yanında ısrarı da negatif bir enerji yaymıştı.

 

‘’Peki siz, ailenizle mi kalıyorsunuz?’’ Etrafta bir süre sessizlik oluştuğunda bunu bitirmek istemiştim ancak seçtiğim konu ne kadar doğruydu bilmiyorum. Sonuçta Ceyhun Uluç’un görevi belliydi, beni korumak. Direkt olarak özel bir şey sormak biraz tuhaftı ama o hiç yadırgamadan sorumu cevapladı. ‘’Hayır, yalnız yaşıyorum. Arada ablamlarda kaldığım da oluyor Yiğit çok ısrar edince ama genelde kendi evimdeyim.’’

 

Bu cevabı dinledikten sonra içim rahatlamıştı çünkü kendime bundan hiç bahsetmemiştim ama içten içe evli olması fikri beni rahatsız etmişti. Elbette Uluç’a karşı duygusal bir bağım yoktu ve olamazdı ama yine de onun evli olma düşüncesinden hiç hoşlanmamıştım. Belki de nişanlıydı?

 

Gözlerim anında parmaklarına iliştiğinde her iki elinde de herhangi bir yüzük yoktu. Elleri… büyük, uzun ve kaba duruyordu. Biraz kurumuştu ki herhangi bir nemlendirici kullandığını düşünmüyorum.

 

‘’Siz de yalnız yaşıyorsunuz anladığım kadarıyla.’’ Konuşmasına devam ettiğinde gözlerimi ellerinden ayırıp yüzüne baktım. ‘’Evet, öyle. Ben tek başımayım.’’ Ben tek başımayım, ben bu hayatta yapayalnızım.

 

Aslında dönem dönem hayatımda bir çok insan olmuştu. Mesela altı yaşımdan on sekizime kadar bir yetimhanedeydim ve bir odada beş kişi kalıyorduk. Üniversitemin ilk yıllarında yurtta kalıyordum ve orada bir odada dört kişiydik, sınıfım ise oldukça kalabalıktı. Sonrasında üniversite üçüncü sınıftayken bir hayırseverin bölümümüzden seçtiği bazı kişilere verdiği bursla –azımsanamayacak kadar iyi bir miktardı- küçük ve biraz kötü de olsa ayrı bir eve çıkmıştım. O zamana kadar hatta mezun olana kadar çevremde çok fazla insan vardı ama onlar sadece çevremle sınırlıydılar. Onları asla ama asla kendi etrafıma ördüğüm duvarlarımın ardına geçirmezdim ki onların da bir çoğu bunu istemezdi zaten.

 

Çocukluğumdan beri beni bir ucube gibi gördükleri için hiç arkadaşım olmamıştı. Bir kez lisede bir kız arkadaş olmaya çalışmış ve onu o kadar çok görmezden gelmiştim ki bir yerden sonra vazgeçmişti. Bir de üniversite ikinci sınıftayken benden birkaç yaş büyük, aynı sınıfta olduğumuz genç bir deliknalı vardı, o biraz uğraşmıştı benimle arkadaşlık kurmaya ve ben yine yüz vermeyince vazgeçmişti bundan.

 

Onları istemememin bir çok sebebi vardı ama onlar beni sadece asosyal olarak tanımlamışlardı. Halbuki ben altı yaşıma kadar annem ve babamdan başka kimseyi görmemiştim, evet televizyonda bile. Onlar beni terk edip gittikleri gün ilk defa evden dışarı çıkmıştım ve bu asla alışığı oldum bir şey değildi, elbette insanlardan korkacaktım. Sonrasında belki alışabilirdim ama yetimhanede yaşadıklarım ve özellikle o karanlık sokakta yaşadıklarım, insanlardan tamamıyla korkmama neden olmuştu ve ördüğüm duvarları kimsenin geçmesine izin verememiştim.

 

‘’Peki aileniz?’’ Düştüğüm düşüncelerden yeniden Uluç’un sesiyle çıktığımda birkaç saniye sessiz kaldım. Ailem? Yoktu, yoklardı. ‘’Annem babam yok benim.’’ Gözlerinden anlık olarak acı bir his gelip geçti. ‘’Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun.’’

 

Ben aynı fikirde değilim. Allah masum bir çocuğun intikamını onlardan alsın.

 

Acı olan şeyse birine annem babam yok deyince ölmüş olduklarını düşünmeleriydi çünkü olması gereken buydu. Bir insanın anne babası yoksa onlar ölmüş olmalıydı çünkü anne ve babalar çocuklarını korurlar ve kendi istekleriyle onları bırakmazlardı. Ancak benimkiler öyle değildi...

 

Yaşayıp yaşamadıklarını dahi bilmiyorum, belki ölüp gitmişlerdi ve haberim yok. Çünkü onlar benim için, daha ben altı yaşımdayken beni bir çöp poşeti gibi bırakıp gittiklerinde zaten öldüler. Nefes alıp almamaları önemli değil hatta daha öncesinde bile öldüler benim için. Onlar anne baba değillerdi, hiç olmadılar.

 

"Üzdüysem kusura bakmayın. Açmamam gerekirdi sanırım bu konuyu."

 

Uluç'un sesi beni kendime getirdiğinde başımı iki yana sallayıp gülümsedim. Onların yokluğu artık canımı yakmamalıydı çünkü on sekiz yıl olmuştu ancak unutamıyordum, anne babamın beni sevmeyişi ve benden vazgeçmeleri bu gün hâlâ daha canımı yakıyor. Çünkü onlar beni bırakarak zindan olarak gördüğüm hayatımı kabusa çevirdiler. O evde ömrüm boyunca mahkum bile kalsaydım daha az çekerdim.

 

"Sorun değil… Aslında siz, bunları neden soruyorsunuz? Eminim benim geçmişimi araştırdınız.’’ Bunu ne kadar kabullenmek istemesem de bir gerçek vardı. Geçmişimi kimsenin bilmesini, öğrenmesini istemezdim çünkü ondan nefret ederdim ama biliyordum ki beni en ince ayrıntıma kadar araştırmışlardı.

 

‘’Haklısınız, araştırdık.’’ Bunu onun ağzından duymak canımı fazlasıyla yaktı çünkü kendimi karşısında savunmasız ve adeta çırılçıplak hissediyordum. Her şeyi geçtim o karanlık geceyi bilmesi canımı yakıyordu. ‘’Ama biz değil Mücahit Komutan biliyor her şeyi.’’

 

Ne zaman eğdiğimi bilmediğim başımı hızla kaldırdığımda yüzümde şaşkınlık ve biraz da olsa rahatlama vardı. ‘’Nasıl yani, siz bilmiyor musunuz?’’ Başını iki yana sallarken dudaklarını da bilmiyorum der gibi içeri doğru kıvırdı. ‘’Hayır, sadece ben değil Mücahit komutan dışında kimse bilmiyor.’’

 

‘’Neden?’’

 

‘’Aysima Hanım siz de farkındasınız ki sizi araştırmak zorundaydık çünkü ne kadar bize yardım etseniz de size tam anlamıyla güvenemezdik. Araştırmayı yaptık daha doğrusu Mücahit Komutan yaptı çünkü mahremiyete fazlasıyla önem verir. Geçmişinizde herkesin bilmesini istemediğiniz şeyler olabilir ve geçmişinizi sadece Mücahit Komutan bilse bizim için yeterli. O size güveniyorsa bizim için bir sorun yoktur. Onun dışında birinin sizin hayatınızı öğrenmesi gereksizdi. Dediğim gibi Mücahit Komutan da mahremiyete önem verdiği için sadece kendisinin araştırmasını uygun gördü ve sonrasında bize de, size güvenebileceğimizi söyledi.’’

 

Bunu duymak daha iyi hissetmemi sağlamıştı çünkü ben Uluç’un ve daha tanımadığım ekipten olan diğerlerinin de benim hakkımda bilgi sahibi olacaklarını düşünüyordum. Geçmişimin rezilliğini bilmeleri ise canımı fazlasıyla yakıyordu ama neyse ki bunu bilen sadece Mücahit Komutandı. Her ne kadar bir kişinin bile bunu bilmesi kötü hissettirse de en azından sadece bir kişilerdi.

 

Geçmişimin iğrenç anılarını sadece bir kişi biliyordu.

***

 

1 Ay Sonra…

 

‘’Bence Şeftali’nin yaptığı çok büyük yanlış Aysima abla. Kimse babasına öyle davranmamalı ki.’’

 

‘’Eminim kendi içinde haklı sebepleri de vardı Ece’ciğim ama evet babasına saygısızca davranmış olabilir.’’ Ece ile bilgisayarımdan açmış olduğum Buz Devri’ni izlerken Manny’in kızı Şeftali’nin babasına karşı gelişi ve onu üzmesi Ece’nin dikkatinden kaçmamış ve Şeftali’yi suçlu görmüştü. Belki de bu dört yıllık yaşamında babasıyla hiç karşı karşıya gelmemişti ki Batın Bey kendi söylemişti Ece’nin her istediğini yaptığını.

 

Olanların üzerinden bir ay geçmişti ve biz bu bir ay içinde Ece ile sıklıkla görüşüyorduk. Bu bir ayda bana öyle bağlanmıştı ki sürekli beni görmek istiyordu. Ne kadar onların evine gitmek istemesem de Ece’nin benim yanıma gelmesine bir şey demiyordum.

 

Başlarda biraz tuhafıma gitmiş ve garipsemiştim ama yavaştan Ece’nin varlığına alıştığımda artık yanımda olmasından rahatsız olmuyordum. Elbette hâlâ diğer insanlardan çekiniyor ve korkuyordum ama Ece’ye oldukça alışmıştım.

 

Bu süreçte Yiğitle de görüşmüştüm elbette ama Ece kadar değil. Ece neredeyse her gün beni görmek isterken Yiğitle sadece birkaç kez görüşmüştük. Bir kez Ece ile birlikte gelmiş, bir kez annesiyle gelmiş bir kez de dedesi Mazhar Bey bana bırakmıştı.

 

Ece kadar onunla görüşemesem de ki bunda en büyük etken hasta olmasıydı annesi Yasemin Hanım sürekli arayıp bir şeye ihtiyacım var mı diye soruyordu hatta beni evlerine de davet etmişlerdi ama gitmemiştim. Daha önce kimsenin evine gitmemiştim ve bir misafirlikte neler yapılır bilmiyordum. Tabi kalabalıktan hoşlanmamam da en büyük sebeplerdendi gitmememde.

 

Gözlerimiz bilgisayara sabitliyken Şeftali’nin annesine sarıldığı bir sahne gelmişti. Bu sahne istemsiz boğazımda düğüm oluşturduğunda içim huzursuzlukla doldu. Ben hayatımda anneme hiç böyle sarılamamıştım.

 

Belimde hissettiğim küçük ve kendince güçlü kollarla ekrandan gözümü ayırırken Ece’ye baktım. O da tıpkı benim gibi hüzünlü gözerle izliyordu sahneyi. ‘’Keşke benim de annem olsaydı Aysima abla.’’ Anne özlemi çektiğini o an iliklerime kadar hissetmiştim.

 

Kolumun altındaki ufak bedenini kendime daha da sardığımda siyah saçlarına ufak bir öpücük kondurdum. Açıkcası ne söylemeliydim bilmiyorum çünkü annesinin özlemini hiçbir kelimelerim gideremezdi.

 

‘’Biliyor musun?’’ başını göğsümden çekip mavi gözlerini bana diktiğinde hüznü gözlerinden dahi okunuyordu. ‘’Babam benim istediğim her şeyi yapar, ne istersem isteyeyim hemen yapıyor çünkü o çok güçlü bir baba ama…’’ gözlerini kaçırıp birkaç saniyeliğine bilgisayara döndü ve ardından yeniden gözlerime baktı. ‘’Ona dün annemi istedim ama annemi getirmedi, ilk defa istediğim bir şeyi yapmadı Aysima abla.’’

 

Boğazımı bu defa gerçekten düğümlenmiş gibi hissettim. Ece’nin bu şeyi yaşaması canımı müthiş derecede yakmıştı. Bir kız çocuğunun annesiz olmasının ne demek olduğunu en iyi ben biliyordum ve yaşadığım acıyı onun da yaşıyor olması çok kötü hissettirmişti.

 

Ece annesini görmediği halde çok özlüyordu.

 

Anne yokluğu en büyük eksiklikti bu dünyada hele de bir kız çocuğu için... Her çocuk anneye muhtaçtı ama kız çocukları biraz daha fazla...

 

Çocukken bir kızın örnek aldığı babasından çok annesidir çünkü aynı cinsiyettedirler. Duygularını, davranışlarını öne göre biçimlendirir.

İlk regl olduğunda bundan korkar ve çekinirdi kızlar ancak bir anne varsa buna mutlu olur ve korkulmaması gerektiğini kızına anlatırdı. Ya da genç kızlığında ilk kez birine aşık olduğunda kızların ilk güvenceleri anneleri olurdu, olmalıydı. Aşkını ilk önce annelerine anlatırlardı.

 

Benim ilk aşkım olmadı ancak örnek alacağım bir annem de olmadı. İlk regl olduğumda bunun utanılmaması gereken bir hastalık olmadığını anlatan, canım yandığında koynuna sokulacağım, okuldaki başarılarımı gururla anlatacağım bir annem de olmadı. Yemek yapmayı öğrendiğim kişi annem değil basit bir internet sitesiydi. Her şey yarımdı.

 

Annesi olmayan kız çocuğu hayatta hep yarım kalırdı.

 

Bu acıyı Ece'nin de yaşıyor olması onun için canımın yanmasına sebep oldu. Her istediğini yapan bir babası vardı, daha ağzından istekleri dökülmeden önüne her şey gelirdi ancak hiçbir şey annenin yerini dolduramıyordu.

Aslında Batın Bey'e daha önce anlatmak isteğim tam da buydu işte, her şey onun gücü ve parasıyla gerçekleşmezdi. Tüm servetini de harcasa Ece'nin ölmüş ve ihtiyaç duyduğu annesini mezarından kaldıramazdı ve kaldıramıyordu da çok sevdiği kızı istemesine rağmen.

 

‘’Bazen istediğimiz şeyler olmayabilir hayatımızda. Çok istediğimiz bir şeyi elde edemeyebiliriz. Babanın bile yapamayacağı şeyler olabilir Ececiğim.’’

 

‘’Ama ben de anne istiyorum Aysima abla. Tüm arkadaşlarımın annesi var ve onları çok seviyorlar. Babamdan bir anne istedim ama bana hiç anne getirmedi. Sen benim annem olur musun Aysima abla.’’ Söylediği son şey koca bir afallama yaşatırken doğru söyleyip söylemediğine emin olmaya çalışıyordum. Doğru mu duymuştum gerçekten? ‘’Ben sana anne desem olur mu?’’

 

Cümlesine devam ettiğinde yanlış duymadığımı anlamış ve dumura uğramıştım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Ben ve anne olmak? Ben ve Ece’ye anne olmak?

 

Olmaz, olamaz. Ben anne olamam ki. Ben anne asla olamam! İmkansız!

 

Gözlerimi, korku ve içimde oluşan acıyla gözlerine sabitlendiğimde cevapsız bırakmıştım onu. O daha çocuktu ve ne dediğini bilmiyordu. Söylediği bu şeyi ciddiye alacak değildim elbette o yüzden sakin kalmalıydım.

 

Gözlerimi gözlerinden çekmeme sebep olan şey çalan zil olduğunda Ece ‘’Babam geldi!’’ diyerek zıplamış ve salondan çıkıp kapıya koşmuştu. Bense hâlâ olduğum yerde kalakalmıştım.

Tamam, sorun yok. Küçücük çocuğun söylediği şeyler dikkate alınmayabilirdi.

 

Derince bir nefes çektikten sonra ayağa kalkıp salondan çıkarak kapıya yöneldim. Gördüğüm sahne normalde tebessüme layık bir sahneydi ancak az önce Ece’nin söylediği şeyden ötürü hâlâ normal değildim.

 

Batın Bey kızını kucağına almış ve ona sımsıkı sarılırken Ece de babasından farksızdı. Kollarını boynuna dolarken olağan gücüyle dudaklarını babasının yanaklarına bastırıyordu. ‘’Babacım, seni çok özledim.’’ Halbuki daha sabah görüşmüşlerdi. ‘’Ben de seni özledim, prensesim.’’

 

Saniyeler sonra baba kız birbirinden ayrıldığında Ece hâlâ kucağındayken Batın Bey bana döndü. ‘’Kusura bakmayın Aysima Hanım, biraz geç kaldım.’’

 

‘’Yok sorun değil, biz de film izliyorduk Eceyle henüz.’’

 

‘’Evet baba, Buz Devri izliyorduk Aysima ablayla ama artık gidelim. Zehra Teyze bugün bana pasta yapacaktı. Onu yemek istiyorum hemen.’’ Ece babasının kucağından inip girişteki hırkasını alırken bir yandan konuşuyor bir yandan da ayakkabılarını giymeye çalışıyordu. Görünen o ki canı fazlasıyla Zehra Teyzesinin yaptığı pastayı çekmişti çünkü normalde buradan kolay kolay gitmek istemezdi.

 

Ayakkabılarını giyip, daha doğrusu üstüne basmıştı, hırkasını da elin aldığında babasına döndü ve gitmek için eline tutundu. Batın Bey’in dikkatlice bana bakan gözleri kızına döndüğünde onun boyuna ulaşmak için önünde diz çöktü. ‘’Hırkanı giy bakalım. Hem şimdi sen Çetin abinle git ben de birazdan geleceğim arkanızdan, olur mu babacığım.’’

 

Birazdan mı? Benimle mi konuşacaktı yoksa başka işi mi vardı? Benimle ne konuşabilirdi ki?

 

Kaşları duyduğu şeyden memnun olmamışçasına anında çatılırken kollarını göğsünde birleştirdi. ‘’Neden beraber gitmiyoruz? Ben beraber yiyelim istiyorum pastayı.’’

 

‘’Tamam bir tanem, birlikte yiyeceğiz. Sen eve varıp ellerin yıkayana dek ben gelmiş olacağım zaten.’’ Küskün bakan gözlerini yumuşattığında başını hafifçe salladı. ‘’Tamam o zaman, hemen gel ama.’’

 

Biraz sonra görüşmeyeceklermiş gibi yeniden babasını öptükten sonra beni de öpmüş ve onu bekleyen Çetin Bey’in yanına gitmişti. Çetin Bey Batın Cevahir’in sağ kolu gibi bir şey olabilirdi çünkü onu genellikle yanında görüyordum.

 

Hâlâ kapının dışında bekleyen adama bakışlarımı çevirdiğimde açıkçası onu eve almak istemiyordum çünkü ondan korkuyordum. Bu güne kadar zararı dokunmamıştı bana onun yüzünden kaçırılmış olmamı saymazsak ama babasını öldürdüğünü öğrendikten sonra ondan daha da korkar olmuştum. Ama yine de benimle konuşacaksa, ki öyle görünüyordu, içeri davet etmemekle de ayıp etmiş olabilirdim.

 

‘’Eminim neden kaldığımı merak ediyorsunuz Aysima Hanım. Sizinle biraz konuşmak istiyorum.’’ Sesindeki tını tıpkı cümlelerinde olduğu gibi ve hatta her konuşmasında olduğu gibi buyurgan ve emrivakiydi. Sanki konuşmaktan başka seçeneğim yokmuş gibi davranıyordu.

 

‘’İçeri girmek ister misiniz?’’ Çok da meraklı değilmişim gibi bunu sorarken o da bunu anlamış mıydı bilmiyorum ama kabul etmemiş ve bahçede konuşabileceğimizi söylemişti.

 

‘’Ne hakkında konuşmak istiyorsunuz?’’ Evin bahçesi aslında tam bahçe sayılmazdı, sadece etrafı çitlerle örülmüştü ve büyük bir alan değildi ama evi dışarıdan ayırıyordu tıpkı beni dışarıdakilerden uzak tutan duvarlarım gibi. ‘’Ece ile ilgili ama sizi de ilgilendiren bir mevzu.’’

 

‘’Dinliyorum.’’

 

‘’Farkındasınız ki Ece sizi çok seviyor ve bu bir ay içinde size çok bağlandı. Neredeyse her gününü sizinle geçirmek istiyor ki sürekli burada. Bu Eceyi de sizi de yoruyor. Bunun için size bir teklifim var.’’ Bunu duymak normalde sadece şaşırmama neden olurdu ancak Ece’nin daha az önce benden ona annesi olmamı istemesi üzerine tedirgin hissettirmişti. Bu annelik mevzusundan umarım babasına bahsetmemiştir.

 

‘’Ne teklifi?’’ Tedirginliğimin sesime yansımasını istemiyordum ancak bunu kontrol altına almak zordu. ‘’Sizden Ecenin oyun ablası olmanızı istiyorum. Böylece Ece sürekli buraya gelip yorulmaz, siz de bunun karşılığında ücretinizi alırsınız.’’

 

Bu kez şaşkınlığı yaşarken böyle bir teklifi gerçekten beklemiyordum. Oyun ablası mı? ‘’Ben… yani bir anda böyle teklifle karşılaşınca ne diyeceğimi bilemedim. Teşekkür ederim ancak kabul edemem.’’ Aslında teşekküre gerek var mıydı bilmiyorum ama dedim ya ne demem gerektiğini de bilmiyordum.

 

‘’Bildiğim kadarıyla bir işiniz yok, neden kabul etmiyorsunuz?’’ İşimin olmayışını Ece’nin sürekli yanıma gelişinden ve benim müsait oluşumdan anladığını düşünüyordum. Yoksa beni araştırmış olamazdı, değil mi?

 

‘’Evet çalışmıyorum ancak bir işe de ihtiyacım yok. Ayrıca oyun ablası olmanın benlik bir şey olmadığını biliyorum.’’ Ne kadar Ece’ye alışmış olsam ve onun eve gelmesine müsaade etsem de bu bazen canımı yakıyordu. Bunca sene en basitinden parkta gördüğüm çocuklara bile gereğinden fazla tahammül edemezdim. Ece’yi kırmamak için onun yanıma gelmesine karşı çıkmıyordum ancak yine de her gün onu bile görmeye katlanamazdım. Çocukları çok severdim ama ne yazık ki onlarla aramda çözülemeyecek bir husumet vardı…

 

‘’Aksine ben de tam tersini düşünüyordum. Ece sizinleyken oldukça mutlu, ona sizden daha iyi bir oyun ablası bulamam.’’ Bu kadar ısrarcı oluşu bazen tahammül sınırlarımı zorluyordu. Hayatında istediği her şeyi elde etmeye öyle alışmıştı ki bir şeye itiraz ettiğimde bunu bana kabullendirmeye zorluyordu. ‘’Ben öyle düşünmüyorum, ayrıca çalışmak istemiyorum. Hem ben bu işin eğitimini dahi almadım, benden daha iyilerini bulabilirsiniz.’’

 

Onun da tahammülü kalmamıştı ki bunu gözlerinden ve aldığı derin nefesten anlayabiliyordum. Reddedilmekten gerçekten de hoşlanmıyordu. ‘’Aysima hanım istediğim Ece’ye bakmanız değil, onun zaten bir bakıcısı var. Sadece onu eğlendirmenizi istiyorum ve o da sizinle çok eğleniyor.’’

 

‘’İstemiyorum Batın Bey, lütfen ısrar etmeyin. Eğer başka diyeceğiniz yoksa eve gireceğim.’’ Aslında onu reddetmek tedirgin etmiyor değildi, sonuçta oldukça tehlikeli bir adamdı ama ettiği teklif de beni korkutuyordu. Bunu kabul edemezdim.

 

‘’Pekala, gidebilirsiniz ama bunu burada bırakmadığımı ve bırakmayacağımı bilin.’’ Kendinden oldukça emin konuşuşu ve gözlerindeki kararlılık kaşlarımın çatılmasına neden olurken gözlerine hiç hoş olmayan bir ifadeyle baktım. ‘’Kızım için her şeyi yapmaya hazırım ve yaparım da. Umarım bu sorunu sizin için de bizim içinde güzellikle hallederiz.’’

 

İçimde engel olamadığım bir öfke meydana geliyordu. Tamam, ondan korkuyor olabilirdim ama beslediğim duygular sadece bu değildi. Bu adamdan gerçekten hoşlanmıyordum.

Kendini ne zannediyordu ki? Daha doğrusu beni kim zannediyordu? Onun emrinde çalışan bir uşağı değildim ben.

 

‘’Batın bey, ben sizin her istediğinizi yerine getiren bir yardımcınız değilim. O kaçırılma olmasaydı beni tanımayacaktınız bile. Benimle konuşurken sınırınızı bilin ve koruyun.’’ Bu kelimelerin benden çıktığına inanamıyordum ama beni öyle öfkelendirmişti ki ondan koruyor olmamı dahi bir kenara kaldırmıştım.

 

Söylediklerimle sinirlendiğini hiç saklama gereği duymamıştı. Mavi gözlerinden çıkan alevlerle görebiliyordum ne kadar sinirli olduğunu. ‘’İstediğim taktirde yapamayacağım hiçbir şey yok Aysima Hanım. Eğer istersem şu an sizi buradan alır, evime götürür ve zorla da olsa kızıma bakıcı yaparım. Ama Ece için, sırf onun hatırı için bunu sizin rızanızla yapmak istiyorum. Bu söylediklerimi dikkate alın ve öyle konuşun.’’

 

Her kelimesini beynime kazımak istercesine tane tane söylerken öfkeli ancak bu defa korku dolu gözlerle de gözlerine bakıyordum. Tehdit savuran sadece sözleri değil gözleriydi de. Kendine güvenen ifadesinin yanında kararlılığı ve karanlığı da gözlerine yansıyordu ve bu beni gerçekten korkutuyordu. ‘’Siz beni tehdit mi ediyorsunuz?’’

 

‘’İster bir tehdit olarak algılayın isterseniz de bir uyarı. Dediklerimi unutmayın, yeter.’’

 

Söyledikleriyle çıldırmak üzereydim, resmen beni tehdit etmişti. Mafyatik kimliğini bildiğimden öfke ve korku tüm sinir hücrelerimde dolanırken daha fazla konuşmak istemedim, belki de zaten konuşamaycaktım. Öldürücü bakışlarımla son kez iğrenç yüzüne baktım ve eve geçip kapıyı hızla kapattım.

 

Derin ve hızlı hızlı aldığım nefesler göğsümü kabartırken sırtımı kapıya dayayıp sakinleşmeyi bekledim. Ellerim titriyordu, vücudum buz gibi olmuştu. Savurduğu tehditler beynimde yankılanırken endişem daha da artıyordu çünkü biliyordum ki dediği şeyleri yapardı. Belki sıradan bir iş insanı olsa bunu kafaya o kadar takmayabilirdim ancak kızı onun yüzünden kaçırıldığında gerçek yüzünü görmüştüm. Ve benim, yapabileceği şeylerden dolayı ödüm kopuyordu.

***

 

Yaklaşık on beş dakika önce Ceyhun Uluç ve Mücahit Komutan gelmişlerdi ve yanlarında daha önce görmediğim genç bir kadın da vardı. Benimle hemen hemen yaşıt gibi duruyordu, en fazla yirmi altı yaşında olmalıydı.

 

Onlar gelmeden önce kendim için demlediğim çaydan ikram etmiştim. Neden geldiklerini ise bilmiyordum. Uluç ve isminin Nihan olduğunu öğrendiğim kadın yan yana üçlü koltukta otururken Mücahit komutan sağ çaprazlarındaki tekli koltuğa geçmiş ben de karşılarındaki ikili koltuğa oturmuştum.

 

‘’Uzun zamandır görüşmüyorduk, nasılsınız?’’

 

‘’İyiyim, teşekkür ederim. Sizler nasılsınız?’’ Geçen bir ayda ne Mücahit Komutanla ne de Uluç’la pek görüşmemiştik. Geçen ay Uluç sabaha kadar kapımda nöbet tuttuğunda bunun hep böyle olacağını düşünsem de öyle olmamıştı.

 

O gün Uluç ekibe dahil olana kadar böyle süreceğini söylemişti ama asıl sebep yine o gün Batın Cevahir’in kapıma dayanmasıymış. Normalde o gün amacı benimle kısa bir sohbet edip gitmekmiş fakat kapıda Batın Cevahir’i görünce gitmek istememiş ve neredeyse güneş doğana kadar da nöbette kalmıştı.

 

Güvenliğimi yine elbette sağıyorlardı ama kapımda yedi yirmi dört biri nöbet tutmuyordu çünkü çok şükür ki henüz bunu gerektirecek bir şey yoktu ortada.

 

‘’Biz de iyiyiz, yuvarlanıp gidiyoruz.’’ Yuvarlanıyorlardı ama sahada. Geçen hafta Özgür Kumru adındaki bir iş adamına, ki sadece bir iş adamı değildi, çalıştırdığı bir gece kulübünde kaçak kumar oynattığına dair ihbar gelmiş ve Mücahit Komutanla ekibi baskın düzenlemişlerdi. Yani boş boş yuvarlanıp gitmiyorlar, kendileriyle birlikte birilerinin de hayatını yuvarlıyorlardı.

 

‘’Belli oluyor, ay geçmiyor ki birilerinin ensesine çökmeyesiniz.’’ Gururla geriye yaslanıp çarpık bir şekilde gülümserken çayından bir yudum aldı. ‘’Açıkcası Aysima Hanım, bu işte de bir an sizin parmağınız var sandık ancak bu defa siz değilmişsiniz.’’

 

‘’Kimmiş peki?’’

 

‘’Özgür’ün sağ kolu.’’

 

‘’Gerçekten mi, sağ kolu değilmiş demek ki?’’ Bunu duyduğuma şaşırmıştım çünkü sağ kol demek en güvenilir adamı demekti. Ne olmuştu da ihanet etmiş olabilirdi ki?

 

‘’Öyleydi ama Özgür ona da yan çizince adam patronuna ihanet etti.’’ Anladım dercesine başımı hafifçe salladığımda Mücahit Komutan konuşmaya devam etti. ‘’Akşam haberlerini izlediniz mi?’’ Bu defa başımı olumsuzca sallarken ‘’Hayır, bir şey mi oldu?’’ dedim merakla.

 

‘’Erdem Aslan’ın cesedi bulundu bir depoda, daha doğrusu kalıntıları.’’ Dehşete düşmüş ifadeyle yüzüne bakarken ağzım açık kalmıştı. ‘’Na-nasıl kalıntıları?’’

 

‘’Yanmış cesedi bulundu, tabi tüm uzuvlarına ulaşmak imkansız.’’ Korku dolu gözlerim karşımdaki üçlü üzerinde dolanırken iki adam da oldukça rahat görünüyordu benim aksime. Nihan ise benim kadar dehşete düşmemişti ancak bu konudan rahatsız olduğu buruşturduğu suratından belliydi ‘’Bu nasıl olur ki, hapiste değil miydi?’’

 

‘’Değildi, daha doğrusu öyleydi ama kaçmayı başarmış ama bence kaçırıldı ki kısa bir süre sonra cesedi bulundu. Sizce kim yapmış olabilir.’’ Bunun cevabını biliyormuş gibi dursa da bana soruyordu. Elbette bir çok ihtimal vardı ama benim ilk aklıma gelen iki isimdi; Batın Cevahir veya Azer tekin, belki ikisi birlikte.

 

Erdem kendini korumak için hapse girmişti ama koruyamamıştı. Belki de kendisi de biliyordu, farkındaydı ama ölümünü biraz olsun ertelemek istemişti kendince. Evet, uzun zamandır bu işin içindeydim ve bir çok sözde iş insanın yaptıkları haltları biliyordum ama hiçbir zaman buna alışamayacaktım.

 

Erdem Aslan iki masum çocuktan intikam almak isteyecek kadar alçak bir adam olabilirdi fakat yine de sonunun böyle olması dehşete düşmeme engel değildi. Resmen yanarak ölmüştü, bu vahşiceydi.

 

Mücahit Komutana cevap vermediğimi fark ederken aslında onun da cevap beklemediğini anlamıştım. ‘’Kimmiş?’’

 

‘’Katil veya katiller henüz belli değil ve ortaya çıkar mı emin değilim ama ben Batın Cevahir’den şüpheleniyorum. Erdemin düşmanı çok fazlaydı ancak en son olayla birlikte Batın’ın direkt hedefi oldu. Azer de yapmış olabilir ancak Batın’ın olması daha muhtemel.’’

 

Mücahit Komutan’ı dinlerken bu gün Batın Cevahir ile yaptığımız konuşma aklıma geldi. Daha doğrusu ondan önce, geç gelişi… Ece’yi söylediği saatten daha geç almıştı ve belki de sebebi o saatlerde Erdem Aslan’ı öldürüyor olmasıydı. Ve ben bu gün, belki de birkaç saat öncesinde insan öldürmüş bir adama şiddetle karşı gelmiştim. ‘’Aysima Hanım, iyi misiniz?’’ Uluç hafif endişe barındıran sesiyle bana seslenmiş ve hafif öne doğru eğilmişti. Dıştan nasıl görünüyordum da Uluç bu soruyu sormuştu bilmiyorum ama korkudan ellerim titriyordu. Ya Batın o anki ruh haliyle bana da zarar verseydi?

 

‘’Ben…’’ derin bir nefes çekip önce Mücahit Komutana ardından Uluç’a baktım. Bunu söylesem ne olacaktı bilmiyorum ama şu an içinde bulunduğum korkuyu biriyle paylaşmak istiyordum. Batın’dan hiç korkmadığım kadar çok korkuyordum. ‘’Batın Cevahir bu gün buraya geldi?’’

 

‘’Neden?’’ Bu konu ilgisini çekmiş gibi Mücahit Komutan da öne doğru hafifçe eğilirken gözlerimi ona çevirdim. ‘’Ece buradaydı, onu almaya gelmişti ama geç kaldı. Belki de o saatlerde, buraya gelmesi gereken saatlerde Erdem’i öldürüyordu.’’ Tüm dehşetimin yüzümden okunduğuna eminim.

 

‘’Ne zaman geldi buraya?’’

 

‘’İkindinden önce; b-belki de işini bitirdi, buraya geldi. O buraya gelirken de Erdem’in cesedi bulundu.’’

 

‘’Bu kadar hızlı sürede bulmuş olamazlar.’’

 

‘’Belki de kendi ihbar etti komutanım, polisi uğraştırmak istememiştir.’’ Uluç'un bu tahmini mantıklıydı ve olabilirdi, eğer kendine ait hiçbir delil bırakmadıysa ihbar gerçekleştirebilirdi. ‘’Peki başka bir şey oldu mu?’’ Mücahit Komutan yeniden bana dönük soru sorduğunda başımı hafifçe salladım.

 

‘’Bana iş teklifinde bulundu, Ece’nin oyun ablası olmamı istedi.’’

 

‘’Ne dedin peki, kabul ettin mi?’’ Bir anda heyecanlandığında buna anlam verememiştim. ‘’Elbette etmedim, iyi ki de etmemişim. O adamdan hiç hoşlanmıyorum.’’

 

‘’Yarın ara, kabul ettiğini söyle.’’

 

‘’Ne?!’’ Kaşlarımı çatmış oldukça şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakakalmıştım. Bu adam ne saçmalıyordu? Batın’ın teklifini kabul edecektim, öyle mi? ‘’Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Bunu asla kabul etmem.’’

 

‘’Bak Aysima.’’Resmiyeti bir kenara bırakmış ve bana sadece adımla seslenmişti. Açık kahverengi gözlerini bana sabitlerken gözleri delicesine umutluydu. ‘’Batın Cevahir’in yanında içimizden birinin olması bizim yararımıza. Yıllardır peşindeyiz ve doğru düzgün kanıt bulamıyoruz. Hele ki evinin içine girersen çok büyük şeyler öğrenebiliriz.’’

 

‘’Sizden olduğumu kim söyledi?’’ Çatık kaşlarım ve hafif öfkeli bakan gözlerim ondan ayrılmıyordu. Bu adam çıldırmış olmalıydı. Daha sunduğu teklifi bile kabul etmemişken beni resmen tabiri caizse cehennemin içine atacaktı ki benim işim onlara casusluk yapmak bile değildi.

 

‘’Hepimiz biliyoruz ki sen artık bizdensin Aysima, olmak istemeseydin çoktan buralardan gitmiştin. Hem daha önce de konuştuk, bundan başka yolun yok.’’

 

‘’Belki de sizden kaçışım olmadığını, gitsem bile beni bulacağınızı ima ettiğiniz için gitmemişimdir. Yoksa bir gün bile burada kalmaz giderdim.’’ Daha ilk günden bana, onlardan kaçamayacağımı ima etmişken bana bunu nasıl söyleyebilirdi ki. Tamam, Uluç’u daha doğrusu rüyalarımdaki adamı bulmuşken benim de hemen buralardan kaçasım yoktu ama belki sonrasında pılımı pırtımı toplar giderdim.

 

Haylazca sırıtırken elini havada salladı. ‘’Her neyse bunlar önemsiz şeyler, buradasın ve senin burada olman artık bizden biri olduğun anlamına geliyor.’’

 

‘’Diyelim ki öyleyim…’’ Bunu demem bile onu mutlu etmeye yetmişti. ‘’Ben casus değilim, ispiyoncu olabilirim ama sizin zannettiğiniz şekilde değil. Batın’ın evine falan girmem ben.’’ Zaten güvenmiyordum ama şu dakikayla Mücahit Komutana ilerleyen zamanlarda güvenebilir miydim artık bilmiyorum.

 

‘’Komutanım, böyle bir şey yapmak çok tehlikeli. Aysima hanımın hayatını riske atamayız.’’ Beni savunun bir kişi olurken ruhum biraz olsun hafiflemişti. Ceyhun Uluç beni komutanına karşı desteklemişti. Bu destekleme çok basit bir şey olabilirdi ama içimin anında sıcacık olmasına da engel değildi. Hafif çatmış kara kaşlarıyla ve huzursuzca bakan gözleri Mücahit Komutanındayken beni korumuştu.

 

‘’Bu işlere girerek zaten hayatını tehlikeye attı.’’

 

‘’Daha fazla tehlikeye de biz sokamayız.’’ Mücahit komutanın kaşları kendine karşı gelen askeri için çatılırken Uluç saygısını korumaya çalışıyor ama yine de beni desteklemekten vazgeçmiyordu.

 

‘’Komutanım, bence bu konuyu sonra bir daha konuşabilirsiniz. Benim neden burada olduğumu Aysima Hanım’a açıklamayacak mısınız?’’ Nihan araya girip iki adamı sakinleştirmek istediğinde Mücahit Komutan gözlerin birkaç saniye daha Ceyhun Uluç’ta tutmuş sonrasında Nihan’a çevirmişti.

 

‘’Her neyse konumuz bu değil evet. Aysima…’’ kısa bir duraklamadan sonra devam etti. ‘’Artık ekibimizde senin de olduğunu ben kabul ediyorum, o yüzden isminle hitap etmemde sorun olmaz değil mi?’’ Başımı iki yana sallamam aslında onlarla çalışmayı kabul ettiğimi de gösteriyordu. Bunu kabul etmiştim bir ayın ardından, evet çünkü buna mecburdum. Ne kadar görmezden gelsem de, kabullenmek istemese de onların bana ihtiyacı olduğu kadar benim de onlara ihtiyacım vardı. İki yıl önce bir anda belki de bir hevesle girdiğim bu alemde tek başıma ayakta kalmam gerçekten zor olacaktı. Mücahit Komutanın da dediği gibi bundan başka yolum yoktu, onların gizliliği için bu zorunluydu.

 

Elbette asker oldukları aşikardı ancak yaptıkları görevler gizliydi ve ben iki yıldır tüm görevlerini özellikle sınır ve sınır dışı görevleri bilmesem de burada, bu topraklar üzerinde yaptıkları şeyleri biliyordum çünkü onlara bilgileri ben sızdırıyordum. İşlerini riske atamazlardı.

 

‘’Güzel. Her neyse biz, yurt dışında ya da arada da olsa sınır bölgelerinde operasyonlara katılıyoruz. Bizim burada olmadığımız zamanlarda Nihan seninle birlikte olacak. Güvenliğin de ondan sorumlu olacak.’’ Göz ucuyla Nihan’a bakarken biraz onu tartıyordum. Benden uzun olduğu aşikardı, hafif yapılı bir kadındı. Topuz yaptığı siyah saçları sanki başını sıkıyormuş gibi gösteriyordu ama o bundan rahatsız olmuyordu anlaşılan. ‘’Sana yarın birkaç ekipman getirecek, onlarla çalışman daha verimli olur.’’

 

‘’Pekala, peki siz bir operasyona mı çıkacaksınız yakın bir zamanda.’’

 

‘’Evet, bizim için dua et..’’ İstemsiz anlık olarak Uluç’a baktım. O da gidecekti ve ben onun için de endişeleniyordum. Elbette diğer askerlerimize endişelendiğim kadar ama sonuçta o bunu bilmese de aramızda küçük bir bağ vardı ve bu bağ beni ister istemez onun hakkında daha fazla düşünmeme neden oluyordu.

 

‘’Allah yardımcınız olsun, ayağınıza taş değdirmesin. Her daim dualarımdasınız.’’

***

 

Zaman yavaş yavaş akıp gider gibi olsa da geriye dönüp baktığımızda su gibi aktığını görüyorduk. Çocukken yaşadığım günler bitmek bilmeyen işkence gibi gelirdi ama şimdi düşündüğümde nasıl oldu da yaşadığım onca şey yıllar önce olup bitti diyorum.

 

Gerçi olmuştu ama bitmemişti. Ne kâbuslarımda bitiyordu ne de zihnimin kuytu köşelerinde.

 

İki hafta önce Uluç ve ekip ‘‘gizli’’ bir göreve katılmışlardı ve ne zaman döneceklerini bilmiyordum. Sağ salim gelmeleri için her gün namazlarımdan sonra dua ediyordum onlar için.

 

Garip bir şekilde Uluç aklımdan çıkmıyordu ve onu düşündükçe içime huzursuzluk doluyordu. Önceden de her gün düşünürdüm rüyalarımda olduğu için ama şimdi daha farklıydı. Sonuçta önceden kim olduğunu bilmiyordum ve bildiğim tek şey gözleriydi ama şimdi az çok kim tanıyordum. Üstelik tehlikeli bir operasyona da gitmişti ve her gün anımsamadan edemiyordum. Yine de meşguliyetim oluyordu gün içinde de onu yedi yirmi dört düşünmüyordum elbette.

 

İki hafta Mücahit Komutanın söylediği gibi Nihan ertesi gün bana bu işler için üretilmiş, daha profesyonel aletler getirmişti. Ben de bu işler için geliştirilmiş bir bilgisayar almıştım ancak Nihan’ın getirdiği ürünler ileri düzeydeydi. İstediğim bilgilere daha kolay ve hızlı bir şekilde erişebiliyordum. Bu da merakımı daha fazla artırıyor ve içimden daha fazla çalışmak istememe neden oluyordu.

 

Bu iki haftadır her defasında amacım başka isimler araştırmaktı ama ben kendimi yine ve yine Batın Cevahir’in sistemlerine sızmakla uğraşırken buluyordum. Onun gerçek kimliğini öğrenmemiş olsam masum biri olduğuna kanaat getirir ve bu kadar üzerinde durmazdım ama o bu kadar gizemliyken ve ben de bu kadar merak varken onu çözmeyi her şeyden çok istiyordum. Meraktan da ziyade hırsa dönüşmüş bile olabilirdi çünkü başaramadıkça daha fazla yapma isteğim artıyordu hatta bir ara Nihan’dan yardım almayı düşünmüştüm ama yapamamıştım. Tam anlamıyla güvenemiyordum ve biriyle iş yapmak tedirgin ediyordu.

 

Sorun asla Nihan da değildi, bendeydi. Benim kimseye güvenemememdendi. Nihan bakıldığında iyi bir kadındı ve bana karşı oldukça nazikti. Bana istediğim her an onu arayabileceğimi ve anında burada olacağını söylüyordu her gelişinde ama ben henüz daha hiç onu çağırmamıştım. O kendi isteği ile geliyor ve bir sorun olup olmadığını sorduktan sonra gidiyordu.

 

Aslında şu iki hafta içinde Nihanla anlaşmadık desem yalan olurdu. Olukça uyumlu bir kadındı, benimle asla ters düşmüyordu. Buraya geldiği zamanlarda onu içeri davet ediyordum ve biraz sohbet ediyorduk ve bu sohbetler başta biraz sıksa da sonrasında alışmıştım.

 

Nihan daha önce tahmin ettiğim gibi benden sadece iki yaş büyüktü yani yirmi altı yaşındaydı. Bir dövüş uzmanıydı ve söylediğine göre oldukça iyi de silah kullanıyordu. Devlete bağlı bir güvenlik şirketinde çalışıyormuş.

 

Tıpkı benim gibi o da Mücahit komutan ve ekibine önceleri arada bilgi sağlıyormuş ama asla ekibin tam anlamıyla içine girmemiş. Mücahit Komutan bana ısrar ettiği gibi ona da ısrar etmiş ama Nihan bunu kabul etmemiş çünkü bu işi sürekli olarak yapmıyormuş. Nasıl olduğunu ve kabul ettiğini söylemedi ancak gizlilikten ötürü artık bilgi sızdırmıyormuş ekibe. Hatta şuanda ekibin nerede olduğunu bilip bilmediğini sormuştum ve asla bilmediğini söylemişti. Artık Mücahit komutanın ve ekibin hayatında sadece bir arkadaş olarak bulunuyormuş, o kadar.

 

Yani kısacası normalde Nihan’a karşı bir güvensizliğim olmamalıydı ama konu ben olunca işler öyle yürümüyordu.

 

Şimdiyse kendimi yine bilgisayara kaptırmıştım ki zil çalınca irkilerek etrafa baktım bir anda.

 

Hemen kim olabileceğini düşünürken bir taraftan da yaptığım işlemleri silmeye çalışıyordum. Gelen Nihan olamazdı çünkü daha birkaç saat önce buradaydı, bir şey de sipariş etmemiştim. Bu yüzden gelene dair bir fikir yoktu aklımda ve ne kadar imkansız gibi olsa da içeri girebilirdi. Yaptığım işlemleri kimse göremezdi.

 

Hızlı bir şekilde izlerimi silip bilgisayarı kapattım ve namaz feracemi üzerime geçirip kapıya koştum. Kapı ikinci defa çalarken delikten bakmayı son anda aklıma getirdiğime açmadan hemen önce baktım. Bu adam yine niye gelmişti?

 

Derin bir nefes alıp kapıyı araladığımda gözlerim hafif şaşkınlık ve merakla bakıyordu. ‘’Batın Bey?’’ soru dolu sesimle ismini zikrederken aslında ‘’Burada ne işin var?’’ der gibiydi.

 

‘’Aysima Hanım, merhaba. Nasılsınız görüşmeyeli?’’ Onu görene kadar kötü değildim hatta sistemine sızmaya çalıştığım için heyecanlıydım ama onu görünce içimde hiçbir hoş duygu kalmamıştı. ‘’Çok şükür, iyiyim. Siz?’’

 

‘’Teşekkür ederim, ben de iyiyim. Müsaittiniz umarım.’’

 

‘’Aslında-‘’

 

‘’Her neyse sizinle önemli bir şey konuşmak için geldim, işlerinizi benim için bir kenara kaldırabilirsiniz diye düşünüyorum.’’ Kelimelerimi ağzıma tıkarken oldukça küstahtı. Bu adam gerçekten sinir bozucuydu. ‘’Ne istiyorsunuz?’’ Hiç uzatmadan istediğini verdim ona. Müsait olmadığımı söylesem bile bu kapıdan dilediğini yapmadan gitmeyecekti, biliyorum.

 

Ellerini lacivert kumaş pantolonuna sıkıştırırken küstahça yüzüme bakıyordu. ‘’Anlaşılan içeri davet etmeyeceksiniz, neyse zaten ben de çok kalma niyetinde değilim. İki hafta önce bir teklifte bulunmuştum. Gayet iyi bir süre tanıdığımı düşünüyorum size, düşündünüz mü? Kabul ediyor musunuz?’’

 

‘’Hayır, düşünmedim. O gün kararımı verip reddetmiştim zaten. Bir daha düşünmemi gerektirecek bir konu değildi.’’ Bu doğruydu, bu konu benim için açılmamak üzere kapanmıştı Mücahit Komutanlarla da yaptığım konuşmadan sonra. Ona bile kesin bir dille kabul etmeyeceğimi söylemiştim, bir daha da değerlendirmemiştim bu teklifi. Nasıl değerlendirebilirdim ki? Ondan feci bir şekilde korkuyordum.

 

Reddedişim ona oldukça saçma geliyor olmalıydı ki bakışları beni anlayamadığını gösteriyordu. Omuzlarını kaldırıp indirdiğinde elleri pantolonunda olduğu için lacivert takım elbisesinin içindeki kol kasları hafifçe belirginleşmişti. ‘’Neden bu kadar ön yargılısınız? Biraz düşünseniz sizin için de ne kadar güzel bir teklif olduğunu göreceksiniz.’’

 

‘’Size o gün de söyledim, teklif ettiğiniz şey benlik bir şey değil. Israr etmeyin daha fazla.’’

 

‘’Ancak ediyorum.’’ Kaşlarını hafif çatarken ellerini pantolonundan çıkarıp sağ elini önümde salladı. ‘’Bakın günlerdir Ece sizi görmek istiyor ve siz hep bir bahane ile onu reddediyorsunuz. Bu onu üzdüğü kadar beni sinir ediyor. Eğer teklifimi kabul edersiniz ne kızım üzülür ne de ben öfkelenirim ve benim öfkelenmem sizin yararınıza olmaz.’’ Her işini bu güne kadar yaptırmaya öyle alışmıştı ki karşısına bir engel çıktığında bunu tehditle yaptırmaktan asla geri durmuyordu.

 

Eceyi iki haftadır çok nadir kabul ediyordum. Onu reddetmemde elbette bana daha fazla alışmaması en büyük etkendi ancak iki haftadır araştırmalar da yapıyordum artık. Ece buradayken bunu yapmam da oldukça zor olurdu. Beni her aradıklarında zaten o işlerle meşgul oluyordum ve Batın Cevahir’e müsait olmadığımı belirtiyordum. Tabi en son yaptığımız konuşma da Ece’yi kabul etmememe nedenlerimden biriydi. Batın Cevahir açıkça beni tehdit etmişken kızını rahatça nasıl eve kabul edebilirdim ki?

 

‘’Anlıyorum, Eceyi ben de seviyorum ancak istemediğim bir şeyi de yapamam. Ben bakıcı ya da oyun ablası olamam Batın Bey. Ayrıca beni tehdit etmekten vazgeçin.’’ Aslında şu an korkmuyor değildim, imkanım olsa acilen Nihan’a haber verirdim ama bunu şimdi nasıl yapacaktım bilemiyorum.

 

‘’Size veya başkasına nasıl davranmam gerektiğini ben bilirim.’’

 

‘’Siz-‘’ Sinirle soluyup karşılık verecekken sözümü kesti. Bana davranışını nasıl sadece kendine göre ayarlayabilirdi ki? ‘’Tamam pekala, şu günlerde biraz öfkeliyim ve bunu size yansıtmış olabilirim. O yüzden az önceki söylediklerimi bir tehdit olarak algılamayın.’’ Bir anda ne değişmişti bilmiyorum ama biraz yumuşamaya çalışıyordu sanki ancak yine de bunun için oldukça saba sarf ettiğini görebiliyordum. Sanki mecburen bunu yapıyordu.

 

‘’O halde size başka bir teklifte bulunacağım.’’ Az önceki yumuşama belki de bu teklif içindi. Beni korkuttuğunu fark etmiş olmalı ki bu yapacağı teklifi de reddetmemi istemiyordu.

 

‘’Ne teklifi?’’

 

‘’Size belki tuhaf gelecek ama ben kızım için her şeyi yapmaya razıyım Aysima Hanım. Bu teklifimle asla konforunuz bozulmayacak, gün boyu yine evinizde olacaksınız ve Ece ile birlikte olacaksınız.’’

 

‘’Nasıl yani? Anlayamadım?’’

 

Gözlerinin mavilerini benim açık kahverengi gözlerimle sabitlediğinde oldukça kararlıydı. ‘’Evimin eviniz olmasını istiyorum Aysima Hanım, Ece’nin annesi olmanızı istiyorum tıpkı onun da istediği gibi.’’ Gözlerim şaşkınlıkla açıldığını hissederken nefesim kesilmişti sanki. Korktuğum şey başıma gelmiş Ece babasına isteğinden bahsetmişti.

 

Sesim şaşkınlık ve korku barındırırken söylediği şeyi yanlış anlamış olmak istiyordum ‘’N-ne istiyorsunuz?’’

 

‘’Benimle evlenmenizi istiyorum Aysima Hanım.’’

 

 

.

.

 

Herkese yeniden merhabalar, nasılsınız?

 

Bölümü nasıl buldunuz, Batın neler saçmalıyor öyle?

 

Emin olun ilerleyen bölümler daha iyi olacak.

 

Yorum, düşünce ve destekleriniz benim için kıymetli biliyorsunuz. Bunlar doğrultusunda hikayeyi ilerletebilirim. İstediğiniz bir şey olduğunda onu hikayeye dahil edebilirim mesela. O yüzden eleştirileriniz bile benim için kıymetli.

 

Umarım kitap size iyi gelir, gelecek bölümlerde görüşmek üzere.🥰😘

 

 

Bölüm : 13.07.2025 21:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...