11. Bölüm

11.BÖLÜM

Ayfer Yıldırım
efsade

Sözlerinin ardından kadehinden bir yudum içki alan kralın gri gözleri uzaklara daldı. Dudaklarındaki samimi gülüşünü diliyle nemlendirdi. Kraliçe yan gözlerle eşine bakarken berrak, nasıl bir aile düzeniyle karşı karşıya olduğunu sorguluyordu. Hepsi aynı ırktan olmamasına rağmen birlikte yaşayabilmelerinin sebebi, kralın ve kraliçenin otoritesinden olmalıydı. Kızlarını hediye olarak gönderen bir aileden daha fazlasını bekleyemeyeceğini anlayarak masadan uzaklaştı. Bu manasız atışmalar için kadını yalnız bırakmamalıydı.

“Gerçekten onu prenses mi yapacağız”

Kibet’in inatçı sesi, henüz kapıya ulaşmadan durmasını sağladı.

“Sözlerine dikkat et” dedi kraliçe “O zaten senin kardeşin”

Neden bahsediyorlardı? Berrak yarı aralık dudaklarını birbirine bastırdı. Kadının saraydan çıkmasına izin vermeyeceklerdi. Şimdiden tüm planları yaptıklarına göre bunlara onlar saraya gelmeden çok önce karar vermiş olmalıydılar. Onun gücünü kendileri için istiyorlardı.

“Şimdiden ona tapıyorlar”

“Sende tapmalısın” diyen kral, oğlunu bir kez daha acımasızca yerdi. “Onun sayesinde açlıktan ölmeyeceksin”

Kiblegat sandalyesini iterek doğruldu. Sertçe yere çarpan sandalye birkaç kez sekerek çıkardığı gürültüyü kesti. Çizmelerini yere vura vura, salonu kat ederek önüne geçtiğinde arkasından onu izledi ve odadan yavaşça çıktı. Kadını koruması gerekiyordu. Kazandığı güç çok fazla düşman edinmesini sağlamıştı.

Yağmacı prensi hayata döndürdüğünde adam, artık ona sadık olacaktı. Bu durumla yüzleştiklerinde nasıl hareket edeceklerini merak ediyordu. Prensesi kullanmak isterken oğullarından olacaklardı. Bu, Ferq’i karşısına almasını sağlayacak kadar güçlü bir etkiye neden olacaktı. Belki de burada kalmamaları gerekiyordu.

Saraydan çıkarak bahçeye inen adamı uzun süre takip etti. Ahırdan getirilen atına atlayarak dört nala sürmeye başladığında durdu. Şehrin akşam gürültüsüne karışan prensi huzursuzca izledi. Dönüşümü bu kadar yakınken sarayda kalması gerekiyordu.

Ellerini birbirine vurarak omuz silkti. Adamı engellemek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Merdivenleri çıkmak için arkasını döndü. Ancak tam o anda askerlerin gürültülü kahkahalarına karışan prensesin adını duydu. Ayakları ondan izinsiz bedenini sarayın yan tarafına doğru taşıdı. Askerlerin konaklaması için ayrılan bölüm saraydan bağımsız değildi. Kısa ama uzun yapının önüne yaktıkları ateşin etrafına kurulan genç adamalara yaklaştı.

“Büyücü olduğunu söylüyorlar”

“Hayır... hayır o bir melek”

“Bütün büyücüler bir araya gelse onun yaptığını yapamaz”

“Bir insan o kadar yolu nasıl yürüyebilir?

“İnsan değil”

“Dedim ya melek”

“Yağmacı olabilir mi?”

“O bir melez salak herif!”

Gürültüyle yudumladıkları içkilerine karışan keyifli atışmaları korku içinde dinledi. Kadını çoktan prenses ilan etmişlerdi.

“Onu tekrar göndermelerine izin veremeyiz”

“Peki ya büyücüyse?”

“Fark eder mi? Prenses bizim kurtarıcımız”

“Önce beni geçmeleri gerek” diyerek yerinden kalkan genç adamın ayakları birbirine takıldı. Yüz üstü düşmeden hemen önce havaya savrulan metal bardağındaki içki, ateşe sıçradı. Alevler büyüdü, kahkahalar arttı.

Sırtını adamlara dönerek kanatlarını açtı. Kadının uyuduğu odanın terasına inerek içeri hışımla daldığında çoktan uyandığını gördü. Başının altına koyduğu ellerini çekerek uzandığı yerden doğruldu. Ona baktı. Onu göremediğini söylemişti. Ancak berrak, kadın bu kadar isabetli bakarken bunun doğruluğundan şüphe etmeye başlıyordu.

“Burada olacağını söylemiştin!”

Yeşil gözleri kızgındı.

 

YYYYYYY

 

Nemli havayı soluyarak kazık gibi olan bedenini esnetmeye çalıştı. Gecesi gündüzüne karışmıştı. Zaman algısını yitirmiş, karanlığa kaybetmişti. Ayodele’in onu bu kadar uzun bekletmesine inanmak istemese de artık kabullenmesi gerekiyordu. Kimse onu kraliçenin elinden kurtarmak için gelmeyecekti.

Sol omzu tutulmuştu. Sırtını duvara yasladı. Su toplayan yaraları pürüzlü yüzeye değdiğinde acı, nefesini kesti. Kanatları olmadığı sürece iyileşemeyecekti.

Açılan kapının sürtünme sesiyle birlikte gerildi. Onu sürekli rahatsız eden ve pes etmesini bekleyen kadının durmasını istiyordu. Eskiden ona olan düşkünlüğüne o kadar alışmıştı ki onu kaybettiğini görmek istemiyordu.

Karanlıkta önüne çöken kraliçenin etekleri bacaklarına sürttü. Uzun parmakları çenesini hafifçe kavradığında Maidei başını geri çekti. Dokunuşlarından tiksindiğini anlaması için daha başka ne yapmalıydı?

“Hala kızgınsın”

Üzgün çıkan sesini önemsemedi. Sadece yüzüne vuran sıcak nefeslerinden bir an önce kurtulmak istiyordu.

“Artık pes etmelisin”

Keşke kadın onun yerine pes etseydi. Elini dizine koyarak ona daha fazla yaklaştığında yana kaydı. Duvara sürten yaralarından akan irinler yine iğrenç kokusunu dışarı saldı.

“Senin için gelmeyecek”

Kadını kast ediyordu. Elbette gelmeyecekti. En başından onu yanında istememişti. “Yanlışın var” dedi memnuniyetle “Ona gitmek isteyen benim”

Kraliçe dizine koyduğu elini geri çekerek avucunu yüzüne sertçe vurdu. Başı aldığı darbeyle sola savruldu. Ağzına gelen kanı tükürdü. Ardından gülümsedi. Maidei, kadını göremiyor olsa da kadın onu tüm detaylarıyla görüyordu.

“Onu bulamıyor musun?”

Düz tutmaya çalıştığı sesinin aksine endişeliydi. Kraliçe onu görmeye her geldiğinde kadını bulmuş olabilir diye korkuyordu.

Seher “Bu kokuyu seviyorum” diyerek burnunu burnuna değdirdiğinde bir kez daha geri çekilmek için zorladı kendini. Duygularını ne kadar saklarsa saklasın onu görmeyi başarıyordu. Elleri mengene gibi yanaklarını avuçladı. Korkusundan derin bir nefes çekerek soludu. Maidei, çırpınmayı kesti. Sıcak dudakları dudaklarının üzerinde kıpırdanıyordu.

“Şimdiden onun için korkuyorsun... Onu elime geçirdiğimde de hislerini aynen böyle tatmak istiyorum”

Ellerini yumruk yaparak ondan uzaklaşmasını bekledi. Çıplak göğsüne düşen saçlarındaki çiçek kokularını solumamak için nefesini tuttu. Parmakları yüzünü okşarken dudakları dudaklarının üzerinden ayrılmadı. Onu baştan çıkarmakla uğraşmak yerine korkusunu ona karşı kullanmasını tercih ederdi.

Geri çekilerek doğrulduğunda kıpırdamadan baktı karanlığa. Git artık diye geçirdi içinden. Sakin bir karakteri olmasaydı eğer ona tahammül edemezdi. Biraz sonra çıplak ayaklarını yere sürterek uzaklaştığında nefes aldı. Körelen duyuları sayesinde yoğun baskısını hissetmiyordu. Eğer kanatları olsaydı dokunuşları, haz duymasına neden olabilirdi. Ona karşı koyabilmesinin nedeni güçsüzlüğüydü. Bu tuhaf bir çelişki oluştursa da böylesinin daha iyi olduğunu düşündü.

Sırtını duvardan ayırdı. Dizlerini göğsüne çekerek kollarını etrafına sardı. Yine kadına giden düşüncelerine hakim olamadı. Kanatlarıyla birlikte ona olan çekiminin kaybolmasını beklemişti. Ancak tersine gidiyordu ruhu. Ondan haber alamadığı için endişeli ve öfkeliydi.

Ansızın sırtına düşen soğukla sıçradı. Açık yarasına delen buz gibi iğneler canını yaktı. İnleyerek kaldırdı başını. Yine beklenmedik bir misafirle karşılaşmayı bekledi. Kimseyi hissedemedi. Belki de kraliçe ona işkence etmenin başka bir yolunu bulmuştu.

Başından aşağı yağan yağmur, içini titretti. Çığlık atmak için araladığı dudakları bağlandı. Ellerini ağzına götürdü. Yeterli değildi. Dişlerini alt dudağına sapladı. Onu ele geçiren güç, kemiklerinde gezinirken yapabildiği tek şey tırnaklarını taş zemine bastırmak oldu. Gerilen bedeni kontrolü dışında sarsıldı. Gözleri acıdan yandı. Bilinci yavaşça kararırken tutunmaya çalıştı. Başaramadı. Hissettiği son şey, bedeninin sağ omzunun üzerine düşmesiydi.

Bölüm : 07.04.2025 19:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...