
“Kötü haberlerim var...”
Yanına çöken berrak, elini şeffaf parmaklarının arasına aldı. Hüma, onun söyleyeceklerini dinlemeden zihnini toplamalıydı. Ancak yapamıyordu. Daha biraz önce kuzgunun yanında olan ruhu yalpaladı.
“Söyle…”
Sesi, düzensiz nefesleri gibi kırık çıkmıştı. Gördüğü rüyanın gerçekliğinden sıyrılamıyordu.
“Gitmene izin vermeyecekler”
Berrağın korkuyla çatılan yüzü, üzerine vuran ay ışığında titredi.
“Kimler?” dedi. Kaşlarının alnında yükseldiğini, göz kenarlarının kırıştığını hissedebiliyordu. O kadar çok düşman edinmişti ki... Onu alı koymak isteyenin kim olduğunu tahmin edemedi.
“Herkes. Saraydakiler, dışarıdakiler... Senin gitmemen için ölmeyi göze alanlar bile var.”
“Neden?”
Anlamıyordu. Saraydakiler neyse ama diğerleri onu neden burada tutmak istiyordu?
“Kurtarıcı olduğunu söylüyorlar”
“Bu beni burada tutmak için yeterli değil” diyerek güldü. Ancak kıkırtıları berağın sinirlenmesine neden olmuştu.
“Ya açlıktan öleceklerdi ya savaşırken... Sen onları açlıktan kurtardın. Savaştan da kurtaracağını düşünüyorlar”
“İstediğim zaman giderim. Bunu çok fazla düşünme” Dedi. Ondan daha fazla telaş yapan berrağı teskin etmek istemişti. İşe yaramadı.
“Anlamıyorsun, onlar seni ölü prensesin yerine koyacak!”
“Yapamazlar”
“Elbette yapabilirler. İnsanların görmek istediği kişi sensin”
“Beni hafife alıyorsun” dedikten sonra gülümsedi. İnsanlardan daha önemli problemleri vardı. Önce nasıl kuzgunun yanına gittiğini, sonra yaralarını nasıl sardığını öğrenmeliydi. Hayır hayır. Hepsinden önce yaşadıklarının rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu bilmesi gerekiyordu. Tekrar itiraz etmek için dudaklarını araladığında elini kaldırarak durmasını sağladı.
“Ne kadar zamandır uyuyorum?”
“Gece yeni çöktü”
“Hep burada mıydım?”
Sorusuyla berrağın kaşları kalktı. Sonra söylemesi gerekeni unutmuş olmanın telaşıyla sıçradı.
“Tuhaf bir şey oldu”
“Anlat, hemen!”
“Uykuya yeni daldığında ağladığını gördüm. Ancak sonra... göz yaşların havalanıp gökyüzüne çıktığında ağlamadığını, gücünü kullandığını fark ettim. Yanında kalacağım demiştim ama göz yaşlarını takip etmem gerektiğinden de emindim. Bu yüzden uçtum. Nereye gittiklerini görünce geri dönmek zorunda kaldım tabi.”
“Neden döndün!” diyerek sitem etti. Daha fazlasını duymaya ihtiyacı vardı. Nereye gitmişti? Kuzgunu görmüş müydü? Gerçi görmüş olsaydı şimdiye dek söylerdi değil mi?
Gökyüzünde süzülen şeyin kendisi olduğunu düşünüyordu şimdi. Rüya diyerek göz ardı ettiği şey gerçek olmalıydı.
“Kovan oraya yerleşmiş. Kırmızı kanatları gördükten sonra devam edemezdim”
Doğruydu. Kaleye gitmiş ve adamı iyileştirmek için gücünü kullanmıştı. Nasıl olmuştu? Bunu neden yapmıştı bilmiyordu. Adamdan kaçarken onu gidip kendi isteğiyle iyileştirmiş olamazdı.
‘Sen yaptın!’ diye suçladı içinde dolaşan gücü. Uykuya yenik düşen bilincinden istifade edip kuzguna ulaşmış olmalıydı.
‘Ona ihtiyacın var’
Suyun pürüzlü ve puslu sesi öfkeye kapılmasına neden oldu. ‘Kimseye ihtiyacım yok benim’ diye söylendi. Su ‘Ama buradayım’ diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Öyleydi. O daha fark etmeden ihtiyacı olan şeyler kapısına kadar geliyordu.
‘Onu istemiyorum’ dedi bu kez. Gücüne ulaşan sesi cansızdı. Haksız olduğunu fark etmiş olsa da kuzgunu kabul edemeyecek kadar nefret doluydu.
“Heyyy!” diyerek ona seslenen berrağın yüzüne baktı. Boşluğa dalan gözlerini odaklamakta zorlandı. İçinden sürdürdüğü atışma sonuca varmadan bitmişti.
“Gerçekmiş...”
Fısıltıyla çıkan sesi kulaklarına ulaşmadı. Birden göğsüne inen darbe, nefesini kesti. Dibe çekildiğini hissederek panikledi. Ancak ne kuzguna ne de kaçmasına engel olan suya karşı koyabildi. Tekrar uykuya yenik düşen bedeni, sırt üstü düştü. Parmakları berrağın elinden kurtuldu. Odaya vuran ay ışığı, gözlerine son kez değerek yok oldu.
“Neredesin!?”
Güçle yankılanan sakin sesi, kalbine sert tokmaklar vurdu. Ona ulaşmak için çırpınan ruhu karşısına dikilmişti. Bulanık yansımasına bakarken nefesini tuttu, gözlerini kapattı ve elleriyle kulaklarını tıkadı. Bir kez daha yenilemezdi. Onu bağımsız davranmaktan alıkoyan varlığından bir an önce uzaklaşmalıydı.
“Uyan...” diyerek sayıkladı içinden. Ansızın kapanan bilincini onun ellerine bırakamazdı. Bu şekilde avlamasını sağlayan şey havanın suyla olan ittifakıydı.
‘Karşı koyma!’
Damarları onu kırmaya çalışan suyun gücüyle zonkladı. Dişlerini sıktı. Bu kez izin vermeyecekti.
“Ewe!..”
Her şeye rağmen adamın ona ulaşan sesi, kulaklarına değil ruhuna dokunuyordu. Kasılmaktan titreyen kemiklerini çatırdadı. Yere çöktü.
“Uyann!!!”
Bu kez kendine ait değildi uyanmasını isteyen ses. Kuzgunun güçlü varlığı geldiği hızla silinirken omuzlarını sarsan ellere tutunarak sıçradı. Berrağın telaşlı yüzü sert nefesleriyle nemlendi. Yutkundu. Boğazından geçen yumru kalbine oturan sertlik kadar acı vericiydi. Titreyen parmaklarını sertçe dolandığı kollardan çekti. Hala omuzlarını sıkıca tutmuş ona bakıyordu. Korktuğunu görmüştü. Onu bu kadar korkutan şeyin ne olduğunu bilip bilmediğinden emin değildi. Yatakta oturup uzun süre ona baktı.
“Geçti!”
Bunu kaçıncı kez söylemişti?
Teselli veren sesinden adeta merhamet akıyordu. Gözleri istemsiz sulandı. Ona gülümsemek istedi ama dudakları yüzünde titredi. Elini omzundan çekerek sırtına hafifçe vurduğunda elinden aldığı destekle eğildi. Başını omzuna koydu. Göz pınarlarından akan yaşlar, şeffaf tenine düştü. Gözlerini, tüllerin arasından görünen aya dikti.
‘Direnmeyi bırakmalısın.’
Suyun sesi sertti. Karşılık vermedi. Kaybettiği için öfkelenmiş olmalıydı. Hüma, onu daha fazla kızdırmak istemiyordu. Damarlarındaki zonklama hala geçmemişti. Biliyordu, böyle ahım şahım bir gücü kabul etmenin sonuçları olacaktı. Bu karşı koyuşta onlardan biriydi. Ya onunla ortak olacak ya ona diz çöktürmenin bir yolunu bulacaktı. ‘Eninde sonunda o senin. Sana ait.’ dediğinde bir kez daha sessiz kaldı. Tekrar zayıflığını kullanmasına izin vermeyecekti. Gerekirse uyumayacaktı.
“Asla durmayacak...”
Titrek ve solgun sesi, iç çekişlerinin arasına karıştı. Kollarını omuzlarına dolayan ve saçlarını okşayan berrağa daha sıkı sarıldı.
“İçine korku salmış”
Ondan gizleyemediği duygularına tercüman olurken nefes aldı. Nemli gözleri gibi burnu da sulanmıştı.
“Evet” Dedi sessizce. Ardından gürültüyle burnunu çekti. Dönüşümü başladığında onu korkutan şey yalnızlık olmuştu. Ailesini kaybetmenin verdiği yoklukla başa çıkamayacağını düşünmüştü. Ancak zaman geçtikçe bir şeyi fark etmişti. Onlar yanında olsa dahi kendi içinde her zaman yalnız kalmıştı. Yalnızlığı sevmişti.
Şimdi ona sarsan şey çok daha başkaydı. Gurur... Zayıflık affedilemezdi. Düşmanı ne kadar güçlü olursa olsun bir yağmacı asla diz çökmezdi. Ancak kuzgunlarla karşılaştıktan sonra düşmanını bilmediğini, yaşayanları hafife aldığını fark etmeye başlamıştı. Artık zayıflık onun bir parçasıydı ve bu zayıflık, arzudan başka bir şey değildi.
“Uyumama izin verme”
“O zaman yiyelim” diyerek onu bırakan kollarıyla bocaladı. Geri çekilerek ellerini boynundan çözdüğünde ise nemli gözlerle ona bakarak dudak büktü. Biraz daha böyle kalmaya ihtiyacı vardı.
“Açlıktan ölmeyelim”
Kendince yaptığı şakanın ardından yüzüne bakmayı sürdürdüğünde gülmesini beklediğini anlayarak sırıttı.
“Seni yememden korkuyorsun!” Dedi ve berrağın onu güldürme çabasına ayak uydurdu.
“Yiyebilir misin?”
“Hayır” diyerek başını iki yana salladı. Ardından ellerinden kurtularak boğazını gösterdi. “Tam burada takılı kalırsın”
Odada yankılanan kahkahası, üzerindeki kırıklığı biraz olsun silmişti. Bacaklarını yataktan sarkıtarak masada duran yemeklere baktı. Çoktan soğumuş olmalıydılar. İştahı kaçtı. Berrak silik varlığıyla odadaki mumları yakarken güçte olsa ayaklarının üzerine bastı. Günlerdir içini dolduran ağırlık, onun çabasıyla olmasa da gitmişti. Daha hafif ve dinç hissederek masaya ilerledi.
Küçük bir parça kopardığı ekmeği kenara bıraktı. Ağzındaki lokma, çiğnemeye çalıştıkça daha çok büyüyordu sanki.
“Prens yakında dönüşecek”
Sessizce başını salladı. Hissedebiliyordu. Onun içindeki yoğun karanlık, adama olduğu kadar ona da sesleniyordu.
“Onu kendine bağlayacak mısın?”
“Hayatta kalması için öyle yapmalıyım”
“Evet” dedi berrak “Onu kraliçeye bırakmamalısın”
Yutkundu. Boğazından güçlükle geçen lokmanın ardından başını eğdi. Utanç duyuyordu. Kanını paylaştığı adamları elinde tutamamış olmanın verdiği güçsüzlük ağırdı.
Tak tak tak...
Sertçe vurulan kapı, iznini beklenmeden hızla açıldı. Odayı aydınlatan mumların alevleri terastan giren rüzgarla yalpaladı. Gözlerini aceleyle önüne dikilen adama dikti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 686 Okunma |
105 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |