
“Öğrenemez misin?”
“Hayır. Sadece duygularını seçebiliyorum. Onlarda yarım yamalak”
“Onu izlememi ister misin?”
Elini silkerek “Uğraşma” Dedi. Nasıl olsa burada uzun süre kalmayacaktı.
Sonunda odasını boşalttıkları için rahatlamıştı. Ancak içeri girmedi. Terasın köşesine konulan sandalyelere doğru ilerledi ve oturdu. Önündeki masaya dirseklerini dayayarak berrağa baktı. Bu gece sorularından kaçan tek kişi kral değildi.
“Yaşını sormuştum...”
“Gerçekten bunu bilmek istiyor musun?”
“Kesinlikle”
“Muhtemelen gördüğün en yaşlı şey benim”
“Kraliçeden daha yaşlı?”
“Yanımda çocuk kalır”
“Ama onu tanımadığını söylemiştin”
“Uzun zamandır tek yaşıyorum”
Yine de ondan habersiz olması mümkün müydü?
“Türümün gizemli olmasının bir nedeni var. Neredeyse hiç gün ışığı görmeden yüzyıllarca uyuruz”
“Neden?”
“İnzivaya çekiliriz ve nefsimizi terbiye ederiz”
“Buna ihtiyacınız var mı?”
“Elbette”
“Neden?” dedi. Merakına engel olamıyordu. Onun ser verip sır vermeyen halinden sıyrıldığı en uzak nokta buydu. Alabildiği tüm cevapları almalıydı.
Yaklaştı ve yuvarlak masanın etrafına yerleştirilen sandalyelerden birini çekerek oturdu. Ardından buğusu uzanarak bileğine dokundu. Hemen çenesini avucundan kaldırdı ve adamın elini parmaklarıyla sarmasına izin verdi. Berrak bir kez daha onun gücü ve rengiyle karşısında belirdi.
“Çünkü hissediyoruz. Damarlarındaki her noktayı, tenindeki her güzelliği özümsüyoruz ve bizim olman için can atıyoruz. Kurduğumuz her temas, bizi saflığımızdan uzaklaştırıyor. Dokunuşların, bizi biz yapan şeye sırtımızı dönmemiz için silkelenmemize neden oluyor”
“Nedir o?” derken buldu kendini. O kadar masum ve güzel bakarken sözlerinin gerçekliğini kavrayamadı.
“Sadakat. Dostumdan bana kalan, beni şu an ki ben yapan tek şey...”
“Eskilerdensin!”
Başını salladı. Alnına düşen mavi ve düz tutamlar, saf kirpiklerine dek uzanıyordu.
Bunu beklememişti. Berrakların diğer kuzgunlardan farklı olduklarını ve az sayıda olduklarını kraliçe sayesinde öğrenmişti. Ancak onları bu kadar değerli yapan şeyin ne olduğunu hiç sorgulamamıştı. Şimdi düşünmeye başladığında mantıklı geliyordu. Sonuçta iyimser duyguların sebebi, dostlukla yükselmiş olmasıydı. Eğer insanları avlayan biri olsaydı aksi olması gerekirdi. Gece savaşçıları gibi... Sunulanlara karşı sergilediği tavrı hatırladığında “Neden şimdiye kadar anlatmadın?” dedi. Öncesinde fırsatını bulamamış olsa da biraz önce, konusu açıldığında söyleme şansı olmuştu.
“Sormadın”
İki yana kıvrılan dudaklarına iç çekerek baktı. Yükselen her canlı bedelini ödemek zorundaydı. Ne kadar saf, ne kadar samimi olduklarının bir önemi yoktu.
“Yorulmuş olmalısın”
“Seninle karşılaşana dek öyleydim.” Diyerek başını eğdi. Sonra sırıtarak “Prensi ormanda, bir başına gördüğümde biraz olsun eğlenmek istemiştim. Uykudan yeni kalktığımda kendime gelmem, mantıklı düşünmem biraz zor oluyor” diye anlatmaya başladı.
“Bu yüzden peşime takıldın?”
“Hayır! Güzel olduğun için geldim”
“Güzellik senin için önemli olmalı”
“Çok...”
Kahkaha atınca onu dikkatlice süzdü. Adeta mutluluktan parlıyordu. Binlerce yıldır bir başına olduğuna inanmak zordu.
“Kaç yıl uyanık kalıyorsun?”
“Değişiyor. Çoğunlukla birkaç yüzyıl. Sıkılıp bir iki yıl geçirdikten sonra tekrar uyumuşluğum da var tabi”
“Bunu istediğin gibi kontrol edebiliyor musun?”
“Zamanla ustalaşıyorsun” dedikten sonra göz kırptı.
“Peki dostuna sırtını döndüğünde..?”
Berrağın gülümsemesi silindi. Dudakları düz bir yay çizerek titrediğinde yan gözlerle gökyüzüne baktığını gördü. Ardından “Dilerim bunu hiç öğrenmezsin” dedi. Hüma, elini tutan parmaklarının üzerine diğer elini koyarak gözlerini ona çevirmesini bekledi. Onunda bir dileği vardı. Berrağı endişelendiren her neyse asla gerçekleşmemesini istiyordu.
“En son ne zaman kendin gibi birini gördün?”
“Bu dünyada bir başımayım. Eğer sorduğun buysa?”
Başını olumluca salladı. Aslında onun gibi birçok kişinin olmasını umut etmişti.
“Sıra sende”
Gözlerini kısarak ona bakınca şaşırdı. Ne sırasından bahsediyordu?
“Bir adın var mı?”
Gülümsedi. Uzun zamandır birlikte olmalarına rağmen henüz tanışmamışlardı.
“Hüma. Ya senin?”
“Bana Al diyebilirsin”
“Oldukça basit”
Omuz silkerek gülümsemesine karşılık verdi.
“Bir şey daha...”
“Nedir?”
“Korktuğun şey?”
Hüma, “Ahhh!” dedikten sonra sırtını sandalyeye yasladı. Bunu onunla paylaşıp paylaşmamak konusunda tereddütleri vardı artık. Sunulanlardan hoşlanmıyorken ona kuzgunu anlatabilir miydi?
“Bu kadar zor mu?”
“Bundan hoşlanmayacaksın”
“Demek beni de ilgilendiriyor. O zaman kesinlikle anlatmalısın”
“Sunulanlar.”
“Sana zarar mı verdiler?” dedi hızla.
“Aksine birkaç kez beni kurtardılar”
“Bu iyi. Onlarla düşman olmamalısın?”
“Neden böyle söyledin?”
“Birlikte hareket ettiklerinde onları alt edemeyebilirsin”
“Aslına bakarsan onlardan daha güçlüyüm”
Şaşırmış görünüyordu. Gerçekten de kraliçelerle ilgili pek fazla bilgiye sahip değildi. Yaşlı olmasına rağmen sergilediği bu cahilliği, uzun uykusuna verdi.
“O zaman korkma sebebin nedir?”
“İç güdülerime yenilmek?”
“İnzivaya çekilmek ister misin?”
Onunla dalga geçmesine izin vererek gülümsedi. Ardından “Maidei... Onu tanıyor musun?” diyerek yüzünü inceledi.
“Evet”
Beklediğinin aksine yüzünde herhangi bir öfke belirtisi görmeyince rahatlamıştı. Devam etti.
“Ona karşı koyamıyorum”
Başını salladı ve “Muhtemelen aynı şey onun içinde geçerlidir” dedi.
“Öyle söyledi evet”
Bir süre konuşmadı. Gözlerini masanın üzerinde duran ellerine çevirmişti.
“Bu daha önce de yaşandı. Sunulanların kraliçelere zaafı var”
“Neden?”
“Bunu biliyorsun. Duyguları yoğun yaşadığını söyledin”
“Evet ama neden bize zaafları var?”
Bilmek istediği buydu. Hüma adama neden karşı koyamadığını biliyordu. Ancak adamın neden ona karşı koyamadığını bilmiyordu.
“Eceline susadığı için olmalı” diyerek kahkaha atmaya başladığında “Aptallaşma” diye sırıttı.
“Senin yükselişin sana sadece güç getirmedi değil mi?”
“Evet” diyerek dilini şaklattı. Duygular onun zayıflığı haline gelmişti.
“Onlarında yaratılışı böyle. Yükselişleri onlara sunulan bir canla olduğu içindir belki. Kendilerini sunacak güçlü bir varlığa zaafları var.”
“Bu adanmışlık değil” diyerek rahatsızca kıpırdandı. “Beni arzuladığına eminim”
Güldü. Kulağa hoş gelen bir tınısı vardı. Huzur dolu ve sakin. “İnan bana kendini sunanlar da onları arzulamıştır”
“Bu rahatsız edici”
“Hayır değil. Eminim…” derken parmakları elinin sırtını hafifçe okşadı “…bacaklarının arası sızlıyordur.”
“Kes şunu!” diye bağırarak ellerini çekti. Adamın sıcaklığını anımsadığı için olmalı yüzü alev gibi yanıyordu.
Berrağın buğusu kahkahalarıyla birlikte yok oldu.
Birkaç dakikalık sessizlikte adamın yanında olmasının ona ne kaybettireceğini düşündü.
“İyi biridir”
“Hıh?”
“Maide, içlerindeki en iyi sunulan olabilir”
Kaşlarının çatıldığını hissetti.
“Onlardan hoşlanmadığını sanıyordum?”
“Doğru.”
“Bunun arkasından bir ama gelecek”
“Ama zaten sen... ona hiçbir zaman karşı koyamayacaksın”
“Neden?”
“Çünkü bu yankı”
“Ne?” dedi merakla. Daha fazla sabredemeyecekti.
“Bu, süreğen bir etki.”
Bir kez daha eline uzandı. Görüntüsü belirginleşirken parmaklarını sıkarak baskı uyguladı ve gözlerini kısarak şeffaf tonda parıldayan mavilerine baktı. Ardından dişlerinin arasından konuşarak “Daha fazla açıklamaya ihtiyacım var!” dedi.
“Tamam” dedi Al.
Yüzündeki ciddiyeti sevmişti. Ona yapacağı açıklamanın daha anlaşılır olmasını umarak sırtını sandalyesinden ayırdı ve masaya doğru eğildi. Şimdi yüzlerinin arasında sadece santimler oynuyordu.
“Bir kuyuya eğildiğini ve bağırdığını düşün. Sesin katlanarak sana geri dönecektir. Sizin hisleriniz içinde bu geçerli. Tek fark burada ikinizde dipsiz bir kuyu olması”
“Bu yankının hiç bitmeyeceği anlamına gelir”
“Evet” diyerek başını salladı Al “Her defasında katlanarak büyüyecek”
“Bu kötü...”
“Çok kötü!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 686 Okunma |
105 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |