
“Ne kadarını anlattın!?”
“Senden kaçamayacağını biliyor”
“Kafi!” diyerek başını salladı. Bu kadarını öğrenmesi yeterliydi. Daha fazlası inatçılığını körükleyebilirdi.
“Anlatmalıyım”
“Hayır!”
“Neden?”
“Çünkü düşmanıyla el ele vermek istemeyecek”
“Onu ikna edebilirsin”
Başını iki yana salladı. Berrağın saydam varlığına karşı konuşmaya devam ediyordu.
“Duygularını zirvede yaşıyor. Ona yaşattıkları acıyı asla unutmayacak”
“Bilemezsin”
Evet bilebilirdi. Kadının ona olan yaklaşımı için de aynısı geçerliydi. Aralarındaki çekim ne kadar güçlü olursa olsun direnmeye devam ediyordu. Ancak Maidei’e bunun bir daha olmasına izin vermeyecek ve bulduğu her fırsatı aralarındaki bağı güçlendirmek için kullanacaktı.
“Göreceğiz”
Prens, kanatlarını çırptı. Mavi tüylerinden damlayan soğuk sular, üzerlerine yağdı. Hızla gömüldüğü kuytudan çıkan parmakları kan içindeydi. Kadının göğsündeki boşluktan fışkıran kanı gördüğünde yutkunarak elini yarasına bastırdı. Hafif aralık gözleri, sönük bakıyordu.
Halsizlikle yere serilen kanatları tok sesiyle birlikte çimenlere düşmüştü. Koluyla omzunu sarmıyor olsaydı bedenide aynı şekilde düşecekti. Beyaza çalan tenindeki dudakları morarmıştı. Eliyle göğsüne uyguladığı baskıdan kaçan kanlar, parmaklarını kızıla boyadı. Kendini iyileştireceğini bilmesine rağmen tereddüt etti. Ölümden korkmayan, tam aksine ölüme koşan bir kadındı. Ölümsüzde olsa yaşamak için bir sebebinin olmayışı onu endişelendiriyordu.
“Gel...”
Fısıltıyla açılan dudakları titreyerek geri kapandı. Acı içinde kıvranıyor olmasına rağmen varlığını fark etmişti. Başını eğerek “Geldim” Dedi. Fersiz gözleri manasız bakıyordu ama Maidei, duygularının ve acısının kollarından kaçmasına engel olduğuna emindi.
Al, ona kadının nerede olduğunu söylememiş olsaydı bu kadar çabuk yanında olamazdı. Bir kez daha kadının çekimine takılan ruhu eğildi. Yüzlerinin arasında santimler vardı ve kadın, gözlerini kırpmadan onu izliyordu. İzinsiz dudaklarına değen dudakları kıvılcımlandı. Soğuk tenlerine rağmen sıcak akımın etkisini parmak uçlarına dek hissetti. Güçlükle geri çekildi. Gözlerine baktığında onu ele veren duygular gibi göz kapaklarını indirdiğini gördü. Ne kadar kaçmak istese de hep kollarında kendinden geçiyordu.
“Onu zorluyorsun”
Al’ın tepkili sözlerine karşın omuzlarını silkti.
“Fırsat vermediğin için senden kaçıyor”
Gereksiz bir şekilde ısrarcıydı. “Hayır!” Dedi gür çıkan sesiyle “Fırsat verdiğim için kaçmanın bir yolunu buluyor”
“Bundan hoşlanmıyor”
“Hoşlanması gerekmiyor”
“Ne zaman bu kadar bencilleştin?”
“Onu bulduğumda”
Kırmızı kanatlarından damlayan kanları hatırlayarak iç çekti. Ayodele’e rağmen onları yok etmek istemişti. İlk kraliçeyle yaşadıklarından sonra ikinci bir kraliçenin yaşamlarına vereceği zararı hesap edememişti. Tabi berrağın sözleri de aklından hiç çıkmamıştı. Kadınlardan birisi mutlak güce sahip olacaktı ve bu güç, daha fark etmeden Maidei’nin arayışı haline gelmişti.
Baygın kadının kanatları koluna sürterek geri çekilmeye başladığında berrağın ve yeni doğanın yanlarında olmamasını diledi. Onunla yalnız olmak istiyordu. Islak saçlarını kanlı parmaklarıyla toplayarak göğsüne serdi.
“Bilmesi gerekmiyor” Dedi. Biraz önceki sert çıkışlarının aksine sesini sakin tutmayı başarmıştı. Onun amacı kraliçeyi elde etmekti. Düşününce berrağın amacı da buydu. Her şey kadında başladığına göre Maidei’nin onunla çatışmaktan kaçınması gerekiyordu.
“Ama öğrenecek”
“Zamanı geldiğinde söyleyeceğim”
“Zaman...” diyerek karşısına çöken berrak, elini kraliçenin koluna koydu. Şeffaf gözlerindeki dalgalar kraliçenin gözlerini yansıtıyordu. Maidei, kara gözlerini kadına değen eline çevirdi. Al’ın gittikçe canlanan tenini oradan sökmek istedi.
“Anlamıyorsun değil mi?”
Burnundan aldığı derin nefesleri hırıltılı çıkıyordu. Öfkeliydi. Berrağın da bu öfkeyi gördüğünden emindi.
“Hayır, anlıyorum” diyen sesi, adeta onu kamçılamak ister gibi alaylı çıkmıştı. Diğer elini kaldırarak parmaklarını kraliçenin tenine sürttüğünde dişlerini birbirine bastırdı. Öfkeden kilitlenen çenesi zangırdadı. “Seni kabul etmesi için zaman istiyorsun”
Evet, istediği şey buydu.
“Kraliçe olmak için fazla aptalll” diyerek kıkırdadığında kadını kendine doğru çekti. Yıllar onu daha da dengesizleştirmişti. Koluna sürttüğü parmakları, kadına sıkıca tutunmuştu şimdi. Maidei, berrağın delilikle yanıp sönen gözlerine bakarken asıl tehlikenin o olmasından korktu.
“Söylesene...” derken çocuklaşan sesi tizleşmişti. “... Kızıl kraliçe de onun kadar aptal mı?”
Sessiz kaldı. Al başını iki yana sallayıp kıkırdarken yapabildiği tek şey onu izlemek oldu.
“Ne kadar zamanın kaldı?”
Delilik. Berraklar nefislerine yenildiklerinde ortaya çıkan hastalıktı. Al, kıkırdamayı bıraktı. Yüzüne yayılan dudakları bir iki kasılmanın ardından düzleşti. Şimdi ciddiyetle bakan gözlerinde göz yaşları görüyordu. Bu kadar hızlı değişen ruh hali onu yok edecekti.
“Dayanamıyorum...”
Yüzüne düşen saçlarını parmaklarıyla çekiştirdi. Bu yüzden acele ediyor olmalıydı. Değişimi hissediyordu ve buna engel olamayacağını bildiği için tedirgindi.
“Sakin olmalısın”
Yeni doğan kendine gelmişti. Öyle ki aralarında geçen konuşmayı dikkatle dinliyordu. Kraliçenin gözlerini andıran mavilerine bakarken berrağın bir an önce kendine gelmesini diledi. Kovan ve kraliçe birbirine bağlıydı. Şu an bilinçsizde olsa adamın aracılığıyla onları duyabilirdi.
“O... ona... ihtiyacım var”
“Kime?” derken Al’ın, sıkıca tuttuğu kadına baktığını gördü. Kraliçeyi istiyordu.
“Neden?”
“Onun yanında iyiyim”
İsteğinin manasız olduğunu göstermek için “Hala onunlasın” Dedi.
Başını iki yana sallayarak reddetti berrak. Ardından “Şu an seninleyim” Dedi. Maidei istediği şeyin kadından çok onunla konuşmak olduğunu anladı. Kraliçe onu rahat hissettirmiş olmalıydı.
“İyileşene kadar sabırlı olmalısın”
Bir çocuk edasıyla başını sallayınca rahatladı. Şimdi kadını nereye götürmesi gerektiğini düşünmeliydi. Onu buradan uzaklaştırması gerekiyordu. Ancak diğerlerinin yanına götüremezdi. Gidecek başka yerinin olmayışı bir süre rahatsızca kıpırdanmasına neden oldu.
“Siz kimsiniz?”
Yeni doğan, sonunda konuşmaya karar vermişti. Islak giysileri gibi uzun saçları da tenine yapışmıştı.
“Prensesin dostuyuz”
Adam yaklaştı. Sırtındaki kanatların şaşkınlığını bu kadar çabuk atmış olması şüphe çekiciydi. Berrağın soluna geçip kadına dokunmaya kalktığında tısladı. Adam ellerini havaya kaldırdı. Sakin bakan gözleri kısılmıştı. Onlara karşı temkinli davranıyordu.
“Kardeşimi götürmeliyim”
Maidei, kucağındaki baygın kadına baktı. Ardından ise berrağa çevirdi şaşkın gözlerini. Sürüye kattığı ilk kişi kardeşi miydi?
“Saraya dönemez”
Al, sert ve endişeli itirazıyla birlikte prensi geri itti. Maidei, berrağın adamın önüne geçerek kraliçeyi gizleyişini sabırsızca izledi.
“Buna sen karar veremezsin” Dedi prens. Al’ın sert çıkışlarının aksine ihtiyatlı davranıyordu.
“Elbette veririm”
Öfkeyle tıslayan Al’ın omuzları sivrildi. Başının üzerinde duran kanatları genişçe açıldı. Saldırmak istiyordu. Maidei, dengesiz sularda yüzen ruhunun boğulmak üzere olduğunu düşündü.
“Sakinleş!” Dedi bir kez daha. Öfkeli yüzü ansızın ona döndü. “Onu hapsetmek istiyorlar” diye adeta kükredi. Kadını biraz daha çekti kucağına. Ancak berrağın kadının kolunu sıkıca tutan parmaklarından henüz kurtulamamıştı.
“Ne? Hayır!!!”
İtiraz ederek araya giren prens, görüş açısında değildi. Ancak adamın sesindeki şaşkınlığı duyabiliyordu.
“Yalan söylüyor!”
“Doğru sö...”
“Kral onu kullanmak istiyor. Halkta onu bırakmak istemiyor” diyerek adamın sözünü şiddetle kesti berrak. Yüzünü ondan çekerek tekrar prense döndüğü için rahatlamıştı Maidei. Delilikle parlayan gözleri onu korkutuyordu.
Prens sessiz kaldığında Al’ın haklı olabileceğini düşündü. İnsanlar için krallık değerliydi. Prenseslerini kimseyle paylaşmak istemeyişleri doğaldı. Yüzyıllardır kanla yönetilen halk için prensesler, en az prensler kadar önemli bir konumdaydı. Kadını yavaşça kaldırırken berrağın da onunla birlikte doğrulmasını izledi. Artık onu bırakmalıydı.
“Bende geliyorum”
“Nereye gideceğiz?” dedi Maidei. Berrak kadını bıraktığı için tekrar şeffaflaşmaya başlamıştı.
“Önce saraya uğramalıyız. Kehaneti orada bıraktım”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 686 Okunma |
105 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |