
Kuzgunun Laneti 2.kitaptır. Başlamadan önce ilk kitap olan Yağmacı'yı okuyun lütfen 🙏
Karanlık ve soğuk taş duvarlar ışığın içeri girmesini engelleyecek kadar sık döşenmişti. Maidei, sınırdaki kalelerden birinde olduğunu tahmin ediyordu. Yüzüstü yattığı yerden yavaşça doğruldu.
“Ihhhh”
Dudaklarından izinsiz döküldü iniltisi. Kraliçe, ondan kanatlarını acımadan almıştı.
“Bu kadar zayıf olduğunu düşünmezdim”
Karanlığı yaran uysal sesi, dişlerini birbirine bastırarak acısını yutmasına neden oldu.
Çıplak ayaklarını zemine sürterek ona yaklaştı. Eli omzuna değdiğinde geri çekilerek ona dokunmasına izin vermedi.
“Özür dilerim”
İçten sözleri, ona olan öfkesini silmezdi.
“Bana başka yol bırakmadın!”
Maidei, sessizliğini koruyarak omzunu soğuk duvara yasladı. Teni alev alev yanıyordu. Sırtındaki yanıkların iyileşmesi uzun sürecekti. Onu yakan ateş, normal bir ateş değildi. Kraliçe ondan kaçmasını ve kadına ulaşmasını engellemek istemişti. Başarmıştı da. Onu buraya rahatlıkla zincirleyerek bu arzusuna ulaşmıştı.
“Konuş benimle!”
Sessizce alıp verdiği nefeslere kulak verdi. Gerçekten ona döneceğine dair umutları mı vardı?
“Benden ne istiyorsun?”
Kadının karanlık yüzü aydınlandı. Avucunda tuttuğu ateş topu, gözlerini yaktı. Göz kapaklarını kırparak kör karanlığını açan ışığa alışmaya çalıştı.
“Yanımda kalmanı istiyorum”
Kırmızı irislerinin altında yatan bal rengi gözleri, daha dün görmüş gibi net hatırlıyordu. Ancak Maidei’nin masumiyet zannettiği o bakışlar, ruhunu ele geçiremeyecek kadar kanla sulanmıştı. “Artık vazgeçmelisin” Dedi, ondan yıllarca kaçtığı zamanların düşüncesiyle.
“İstediğin şeyi sana verebilirim”
Sesindeki çaresiz çırpınışlar ona yakışmıyordu.
“Sende istediğim hiçbir şey yok”
“Ölmek istiyordun...”
“Sen öldürmüyorsun” Dedi hınçla. Yaptığı şeyi nasıl olurda ölümle bir tutardı. Arkadaşının yükselmesine izin vermemişti. Onu bir taşı dağıtır gibi parçalarına ayırmıştı.
“Cehenneme gitmek istemiyorsun?”
Sonunda doğru yere değinmeyi başarmıştı. Sanki hiç var olmamış gibi yok olamazdı. Bunu istemiyordu.
“Evet... Senin cehennemini istemiyorum”
“O halde cennete de gidemeyeceksin”
Parmaklarını hınçla kapadı. Ateşin aydınlığı solarak onu tekrar karanlıkla baş başa bıraktı. Çöktüğü yerden kalktığını elbisesindeki hışırtılarla duydu. Sonra kendine kızararak ayaklarının ağır ağır uzaklaşmasını dinledi. İstediği bu olmasa da onu, Hüma’yı avlamak için göndermişti. Avuçlarını yere dayayarak rüzgara kulak açtı. Ona istediğini vermediği sürece elinde olan her şeyi yok edecekti.
“Kadın... Nerede o?”
‘Hala saklanıyor’
“Onu bul!”
Sakin kalmaya çalıştı. Aynı anda kendine kızıyordu. Kraliçenin ona ulaşmaması için daha dikkatli hareket etmeliydi.
Rüzgar, kadının çıktığı kapıdan sessizce sızarak işe koyulduğunda eğildi. Tekrar yüzüstü uzandı. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Kanatlar, kuzgunların can damarıydı. Eğer yanan kanatlar bir serseriye ait olsaydı hayatta kalması imkansız olurdu.
Soğuk zemine değen teni huzur buldu. Gözlerini kapattı. En az Hüma kadar soğuktu. Onu kollarında tuttuğu anı aklına düştüğünde taş zeminde kıvrıldı. Yanındayken birkaç saatliğine de olsa huzur bulmuştu. Ondan kaçmak için o kadar çırpınmasaydı eğer...
Bedenindeki her detay aklına kazınmıştı. Buğdaya çalan teninde ki çıkık kemiklerini, zayıf olmasına rağmen güçlü ve dik duran omuzlarını... Bileğindeki tüy hatırına düşünce gözlerini açtı. Kraliçe bu şekilde mi izini sürmüştü yoksa bu ikisi içinde sadece bir anlaşmadan mı ibaretti? Bilmek zorundaydı.
“Bana ne zaman söyleyecektin?”
Arkadaşının sesi, karanlığı ve düşüncelerini böldü. Uzandığı yerden yavaşça doğruldu. Duyuları kanatlarının gidişiyle birlikte körelmişti.
“Dur tahmin edeyim, hiçbir zaman”
“Evet” dedi sesini kadın kadar alçak tutarak. Buraya girmeyi bir şekilde başarmıştı.
“Seni aptal!”
Sırtındaki yanıklara değen tırnakları acıyla solumasına neden oldu. Çığlık atmaması için dudaklarına kapanan elinden kurtulmak için başını iki yana salladı. Gözleri, sırtında patlayan su dolu kabarcıklar gibi yanaklarına aktı.
“Şu haline bir bak...”
“Buradan çıkmam gerek..!”
Acı içindeki sesine hakim olmak için yutkundu.
“Gücünü kullan”
“Yapamam” diyerek bileğindeki zincirleri gösterdi. Yukarı kaldırdığı bileklerinde silik parıltılar vardı. Kelepçeleri, kraliçenin ateşiyle dövülmüştü.
“Seni bırakmayacak”
“Bir yolunu bul!”
Adeta yalvarır gibi çıkan sesinin ardından güçlükle yutkundu. Aşağılandığını hissetti.
“Onu nerede bulabilirim?”
“Bulamazsın” dedi kimden bahsettiğini bildiği için.
“Eğer seni çıkarırsam...”
“Evet benimle birlikte onu arayabilirsin”
Geldiği gibi silikçe kaybolan varlığının ardından terli alnını duvara yasladı. Kraliçe onu burada yıllarca tutabilirdi. Ayodel’in onu buradan çıkaracağına güvenebilir miydi? Emin değildi. Kadın sevgilisi Uklam için pek çok tehlikeyi göze almıştı. Şimdi de yapabilirdi. Ancak bunu onunla mı yoksa kendi başına mı yapacağından emin olamıyordu.
Çok eskilere giden düşünceleri binlerce yıl öncesine uzanmak için diretse de karşı koydu. Kraliçe’ye ait tek bir kırıntı kaldıysa içinde onun yüzeye çıkmasına ve büyümesine izin vermeyecekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 686 Okunma |
105 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |