25. Bölüm

25.BÖLÜM

Ayfer Yıldırım
efsade

Yatağa çıkarak adamın yanına uzandı. İtiraf etmek zorundaydı. Bir kez olsun onu uyurken izlemek istiyordu. Yüzünü perdeleyen saçlarını buz kaplı parmak uçlarıyla geri itti. Sıcak tenine değen soğuk parmakları, adamı hemen uyandırmıştı. Hızla kalkan eli boynuna yapışarak onu al aşağı ettiğinde üzerine çıkan ağırlığının altında ezildi.

Gaklayarak çenesini ona doğru uzatan Maidei’nin yüzü uzamaya başladı. Dönüşüyordu. Boşta olan elini sağ omzuna koyarak onu yatağa çivilemişti. Tenini saran buz tabakası tırnaklarının baskısıyla kırıldı. Başını sağa sola yatırarak kanatlarını serbest bıraktığında uzun tırnakları çoktan etini delmiş, boynunu kapana kıstırmıştı.

Hüma adamın bilinçsizce sağa sola kayan kara gözlerine baka kaldı. İnsansı görüntüsünün altında yatan yırtıcı uyanmış ve avını, onu yakalamıştı. O kadar hızlı hareket etmişti ki adamı durdurmayı aklından dahi geçirememişti. İmdadına yetişen hava, Maidei’yi üzerinden çektiğinde altında gıcırdayan yatağı dinledi.

Adamın sahip olduğu güç ona engel olmasaydı onu durdurmaya çalışır mıydı? Sanırım bunu yapmazdı. Ölmeyeceğini bilmenin verdiği rahatlığa sonunda alışmıştı. Ancak biliyordu ki İçindeki bu güçle uzun süre yaşayamazdı. Kast ettiği şey bedensel sağlamlık değil aksine duygusal yıkımdı. Suya sığındığında ruhu ağırlaşmış, üzerine bedenen çektiği soğuk acı eklenmişti. Doğanın bir parçası içinde olsa da Hüma, doğanın kendisi değildi. Ne bedeni ne de ruhu ona verilenden fazlasını kaldırabilirdi. İçindeki bu çıkmazdan kurtulmanın tek yolu, kaçıp kaçıp kollarına düştüğü adamdan geçiyordu.

“Üzgünüm” diyerek yanında bittiğinde gülümsemeye çalıştı. Ancak soğuktan katılaşan yüzünün şeklini değiştiremedi. Adam biraz önceki canavarlığının aksine daha insani görünüyordu şimdi. Boynundan akan kanı silen tedirgin parmakları gibi seğiren kirpiklerine uzun süre baktı. Sanki ona saldıran o değil bir başkasıydı. O kadar farklı, o kadar tersti ki gördüğü şeyin sadece bir hayal olduğunu varsaymadan edemedi.

“Üşüdüm!..”

Sessiz dudaklarından dökülen fısıltısıyla adamın parmakları durdu. Sonunda gözlerine bakmıştı. Hüzünlü bakan yüzünün santim santim rahatlamasını izledi. İhtiyaç duyduğunda ona geldiği için mutlu olduğunu hissedebiliyordu.

Şamdanlarda yanan mumların alevleri titredi. Sıcak havası adamdan çok daha önce tenine ulaşmış, içine işlemeye başlamıştı. Kolunu boynunun altına sokup onu göğsüne çektiğinde rahatladı. Buraya gelirken aklında tek bir soru vardı. Adam onu yine geri çevirir miydi? Ne kadar da yersiz bir düşünceydi.

Su, Maidei’ye ihtiyacın var derken ona getireceği açlığın bu kadar kuvvetli olabileceğini düşünmemişti. Onsuz yapabileceğinden o kadar emindi ki yanıldığını anlaması için soğuk suyun içinde acı hatıralarıyla birlikte donması gerekmişti.

Uzun parmaklarıyla çenesini tuttuğunda kendi kalp atışlarını duydu. Yakınlığı karşısında kanı kaynamaya, buz tutan damarları ise adeta çözülmeye başlamıştı. Yüzüne yaklaşan dudaklarını, onu mayıştıran sıcağın içinde sadece izleyebildi. Adam, çenesine bastıran baş parmağıyla ağzını aralamasını sağlamıştı. Büzülen dudaklarının arasından çıkan ısı, diline değdiği anda inledi. Yanıyordu. O kadar soğuğu yedikten sonra buz kesmişti. Boğazını eriterek ciğerlerine inen hava titremesine neden oldu.

Güçlükle kaldırdığı elini adamın ensesine sardı ve başını aşağı bastırdı. Dudaklarından uzakta duran dudaklarına uzanmak için çabaladı. Vaat ettiğinden daha fazlasını istiyordu. Tenleri birleştiğinde bedeninde ki buzlar çatırdayarak kırıldı.

Bacaklarını bacaklarıyla kıstıran ve adeta onu ezen adamın ağırlığıyla kendinden geçti. Üzerini örterek onu kollayan yumuşacık tüylerin arasında kaybolmuştu.

Hayatına birini almayı düşünmemişti. Ne yağmacıyken ne de şu an dönüştüğü şeyken. Ama gözü kulağı hep o biriyle gelen vaatlerde olmuştu. Ya fazlasını kazanabilecekken kaybedip duruyorsam? Bu, aklına düşen onlarca sorudan sadece biriydi. Annesi İpar tüm bu soru işaretlerini temizlemek ister gibi konuşurdu onunla. Asla öğüt vermezdi. Konuştuğundan çok onu dinler, anlamaya çalışırdı. Hüma da tıpkı onun yaptığını yapar, sözünü bitirmeden atılmazdı. Başka kimseye bu sabrı gösteremezdi. Sadece annesine açtığı pencereleri vardı. Bir başkasının asla görmediği, annesinin perdeleri altında gizlenmiş cam çizikleri...

Şimdi adamın geniş ve sıcacık kollarında erirken bilmek istiyordu. Annesinin bahsettiği o sıcaklık şu an hissettiği şey miydi? Eğer öyleyse Hüma, bu tava düşen herkese hak verebilirdi.

... ve tüm huzursuzluklarına rağmen nasıl huzurlu hissediyordu? Onun için bu çelişki, bu gelgitler tam bir karmaşaydı. Annesinin dillendirip durduğu çekimin bu olup olmadığını bilmeye öyle çok ihtiyacı vardı ki... ama Hüma’ya bunu söyleyebilecek bir annesi yoktu artık.

Evde de olsa avda da olsa hep diken üstünde geçmişti hayatı. Kabussuz uyuduğu veya deliksiz bir uyku çektiği hiç olmamıştı. Belki de olmuştu. Ancak Hüma hiçbirinin bu kadar güzel ve dolu hissettirdiğini düşünmüyordu. Hatta bundan emindi. Adamın teni tenine değdiğinde uysallaşıyor, adeta her şeyi unutuyordu. Ondan geriye kalanlar önemsizmiş gibi siliniveriyordu.

Islak saçlarını tarayan parmakları iliklerine dek kurumasını, ısınmasını sağlamıştı. Sanki vücudunda onu üşütecek bir damla bırakmak istemiyor gibi aceleci, bir o kadar da hafifti. Telaşını belli etmiyor ve ona olan ihtiyacını karşılamak istiyordu. Onunla karşı karşıya geldiği ilk anda bunu benzer şeyler hissetmişti. Sakin duruşu ve saldırgan olmaktan uzak tavırları, adamı kuzgun yapan her noktasına aykırıydı.

Yeterince ısındığını hissettiğinde dudaklarına üfleyen dudaklarını dişleyerek geri çekildi. Ona bakan kara gözleri kirpiklerinin altında zar zor seçiliyordu.

“İyi misin?”

“Evet”

Saçlarından yüzüne kayan sıcak parmakları göz altlarını turladı. Sanırım bunun dışında başka soru sormayacaktı. Kirpiklerini, kaşlarını, dudaklarını... Yüzünün her yanını dolanan parmakları, onu uyuşturmaya başlamıştı. Gözlerinden ayırmadığı gözleri yavaşça kapanırken uykuya yenik düşmeye başladığını hissetti.

“Maidei!”

Konuşmasını, ona bir şeyler söylemesini istiyordu ama adam ona dokunmak dışında hiçbir şey yapmıyordu. Bir kez daha seslenmeyi denedi.

“Maidei...”

Yine cevap vermedi. Zihni iyice ağırlaşmış, karanlığa gömülüyordu. Zar zor ayakta kalan göz kapakları bir iki seğirmenin ardından kapandı.

Bölüm : 26.04.2025 16:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...