29. Bölüm

29.BÖLÜM

Ayfer Yıldırım
efsade

Karanlık sokağın başında duran adam ilerlemeden önce gözlerini ovaladı. Bu gece ay bulutların ardında gizlenmişti. Sanki ortalıkta görünmek istemiyormuş gibi ışığını kısmış nazlanıyordu. Aldığı alkolün etkisiyle sağa sola yalpalayan bedeni istikrarsızdı. Boğazına tırmanarak ağzına gelen içkisini yutkunarak geri gönderdi. Sağ elinde tuttuğu şişeyi ağzına götürmek için çabalarken yüzüne sıçrayan alkolün soğukluğuyla uyandı. Nerede olduğundan bir haber açılan gözlerindeki boşluk, kalkmıştı.

Issız, bir o kadar da sessiz sokağın köşesini döndüğünde evine uzanan yolu görerek rahatladı. Geçtiği sokağın aksine burası karşılıklı koyulan birkaç meşaleyle aydınlatılmıştı. Boşta olan elini ceketinin cebine soktu, yürümeye devam etti. Birkaç kapı daha geçtiğinde evine ulaşacaktı. Muhtemelen karısı yine içtiği, üstüne bir de geç kaldığı için ona kızacaktı. Olsun diye düşündü. Son zamanlarda o kadar çok öfkelenmişti ki etine dolgun karısı artık onu korkutmuyordu. Küçük bahçeyi çeviren kapıya ulaştığında sırtını duvara yasladı. Ardından şişeyi dudaklarına götürerek dikledi. Eve bu şişeyle girerse karısı içindekileri dökerdi. Son damlayı da yudumladıktan sonra şişeyi sokağa doğru fırlattı.

Geceye karışan cam kırılma sesinin hemen arkasından evin demir kapısının açıldığını işitti. Karısının homurtularını buradan duyabiliyordu. Yüzünü kapıya yaslayarak birbirine çakılan tahtaların yarattığı boşluğu değerlendirdi ve içeriyi izlemeye koyuldu.

Bahçenin zemininden başlayan birkaç basamak evin kapısına çıkıyordu. Tam kapının önünde yarım metrelik veranda da duran kadın, sırtını dikeltti. Şimdi elinde tuttuğu süpürgenin sapına yaslanmış, iri gözlerini iyice kısmış sokağa bakıyordu.

Bahçe kapısına biraz daha yaslanan adam, dizlerinin üzerine çöktü. Elindeki süpürgeyi gördükten sonra kadının onu bu şekilde yakalamasından korkmuştu. Birkaç gece önce sırtına inen onlarca darbenin izi henüz geçmemişti. Yediği dayağın ne kadar acı verici olduğunu anımsadığında ağzına gelen içkiyi güçlükle yuttu. Bu saate kadar onu beklemişti. Onu ele geçirirse geçen gece yediği dayaktan çok daha fazlasını yiyebilirdi.

“Pis domuz!!!”

Kadın dilini ağzının içine şaklatarak söylendi. Süpürgenin uzun sapını birkaç kez yere vurdu, elini beline yasladı. Daha fazla bekleyememiş olmalı ki geniş kalçalarını kıvıra kıvıra içeri girdi. Ardından kapı kapandı.

Neyse ki gece sıcaktı. Adam içeri girmek yerine sabaha kadar sokaklarda dolanabilir veya bir köşeye kıvrılıp uyuyabilirdi. Çöktüğü yerden hızlıca doğruldu. Sertçe dönen başına aldırmadan kıkırdarken buldu kendini. Sokakta yankılanan sesini kesmek için dudaklarına kapanan kirli elleriyle birlikte koşmaya başladı. Dünyası dönüyordu. Sağa sapan adımları, omzunun duvara toslamasıyla durdu. Sonra sola doğru koşturmaya başladı. Çok sürmedi karşı duvara çarparak yere yığıldı. Canının acısına rağmen yükselen kahkahaları kesilmiyordu.

“Şşşşttt!”

Biraz sonra yanına sokulan bir başka sarhoşa baktı. Bunu bilmiyordu ama nedense öyle olduğunu düşünmek istemişti. Yüzünü net olarak seçemiyordu. Meyhanede takıldığı dostlarından biri olduğunu tahmin etti. İçtikleri sürece herkes onun dostuydu.

“Şuraya bak”

Onun aksine yanına çöken adamın aklı başındaydı. Karanlıkta kalan sokağı gösteren parmağını takip etmeye çalıştı. Ancak onu tanıyacak kadar bile net göremiyorken neyi gösterdiğini anlayamadı.

“Görüyor musun?”

Başını iki yana salladı. Ona cevap vermek için açtığı ağzı, tekrar alkolle dolmuştu. Yüzünü buruşturarak yutkundu ve ayılmaya çalıştı.

“Bu tarafa geliyor...”

Sesindeki korkuya rağmen ayaklanıp, yanından kalkarak koşturmaya başladığında gözlerini ovuşturdu. Gösterdiği yerin aksine doğru koşuyordu. Karanlık sokağa girmemişti. Onu korkutan şey oradaydı. Belki de bu yüzden oraya gitmemişti. Yöneldiği yolda meşaleler vardı ve orası adamın evinin bulunduğu sokaktı.

Biraz önce kırdığı şişenin camları koşan adamın ayaklarının altında ufalanırken ayakkabılarından çıkan pat pat seslerine bir yenisi eklenmişti. Gözden kaybolmak üzere olan gölgesinin arkasından bakarken sertçe esen rüzgar, neredeyse onu yaslandığı duvardan ayırıp götürecekti.

Acı bir çığlık, hemen peşinden de büyük bir çatırtı koptu. Ne olduğunu görmek için kıstığı gözlerini korkuyla kapattı. Sağa sola saçılan kan ve kemiğin vahşeti tüm sarhoşluğunu alıp götürmüştü.

Geri geri süründü. Sokağın köşesinde iki büklüm duran bedenini duvarın arkasına attı. Nefes nefeseydi. Kalbinin gürültüsü kulaklarında oluşan basınçla daha bir toktu şimdi. Avuçlarını soğuk duvara yapıştırarak başını ileri uzattı. Meşalenin yere vuran kızıllığı süt beyazı kemiklerin üzerine düşmüştü. Yanına gelen sonrada kaçan adamdan geriye sadece biraz kan ve çokça kemik kalmıştı. Ne görmüştü? Onu bu hale getiren neydi? Görmek istiyordu ama gözüne değen hiçbir şey yoktu.

Biraz önce onu sarsan rüzgar, sokağı kavurarak uzaklaştığında meşalelerin alevleri yalpaladı ama sönmedi. Gitmiş miydi? Emin olmak için bir süre daha bekledi. Sonra yavaşça sindiği yerden çıktı ve evine doğru yürümeye başladı. Adımları hala sarsaktı. Ancak zihni olabildiğine açılmıştı.

Sağı solu kontrol eden kısık gözleri, korkudan titriyordu. Evlerinin kapısına dek sıçrayan kanın vahşeti bir yana üzerinde bir damla kan kalmayan pırıl pırıl kemiklerin kusursuzluğuydu onu korkutan. Bahçe kapısını sessizce açtı ve içeri süzüldü. Karısından yiyeceği dayak sokakta kemik olmaktan daha iyi bir seçenekti. Tahta basamakları çıkıp verandaya ulaştığında kapıyı tıkladı. Belki de hayatında hiç bu kadar sessiz vurmamıştı kapıya. Karısının duyup duymadığından emin değildi. Bir süre bekledi. Sık sık arkasına dönüp bahçeyi kontrol etti. Ona kapıyı açan olmayınca bir kez daha vurdu demir kapıya. Bu kez bir tık daha sertti vuruşları.

Karısı kapıyı açtı. Ona tepeden bakan gözlerine aldırmadan hızla içeri süzüldü ve kapıyı kapadı. Sırtını kapıya yaslandığında rahatlamıştı. Yere çöktü. Bacakları zangır zangır titriyor, başı dönüyordu. Süpürgenin kalın sapıyla bacaklarını dürtüp duran kadına bakmadı. Gözlerini geceye bakan küçük pencereye dikti. O şeyin onu burada bulmasından korkuyordu.

“Seni korkak tavuk!..” diye söylendi karısı “Madem bu kadar korkuyorsun daha erken geliver”

Adam canavarın onları duymasından ürkerek fısıldadı.

“Sessiz ol...”

“Neyin var senin?” diyerek eğildi. Onu sarhoş geldiği için birçok kez dövmüştü. Ancak hiçbirinde adamın ondan bu kadar korktuğu olmamıştı. Ne kadar sarhoş olduğunu anlamak için yüzünü tuttu ve kendine çevirdi. Hırıltıyla nefes alıp veren burnundan çıkan ılık hava yüzüne çarptı. Hep olduğu gibi kıpkırmızı olan gözlerine ve siyaha çalan göz altlarına iyice baktıktan sonra “Ne oldu?” dedi. Adamın gözleri ayıkken bile bu kadar aklı başında bakmıyordu.

“Şşşştttt!”

Onunda yanına çökmesini sağlayarak pencereyi gösterince “Ne gördün?” diye fısıldadı. Dışarıda her ne varsa adamı ölesiye korkutmuştu.

“Lambayı söndür”

Adamın dediğini yapmak için süpürgesini elinden bıraktı, yerde sürünmeye başladı. Çok sürmedi yavaşça doğruldu ve duvara astığı lambanın camını kaldırdı. Yanan fitili üflerken gazın keskin kokusu burun deliklerini yakmıştı.

İçerisi tamamen kararmıştı şimdi. Adamı göremiyor olsa da pencereden süzülen hafif aydınlığı seçebiliyordu. Ses çıkarmaya korkarak yavaşça pencereye doğru ilerledi. Karanlıkta yolu seçmek güçtü ama başardı. İnce perdeyi kenara çekip dışarı baktığında sokağa vuran meşaleleri izledi. Sonra küçük bahçelerini göz hapsine aldı. Hiçbir şey yoktu. Sarhoş kocası bulanık zihniyle kim bilir ne görmüştü.

Pes edip perdeyi indirdiği sırada kesik bir çığlık duydu. Kime ait olduğunu çözemeyeceği kadar kısa sürmüştü. Duyduğu şeyin gerçekliğinden emin olmak için tekrar perdeyi araladığında karşı komşusunu gördü. Üç çocuk annesi olan kadını oldu olası sevmezdi. Ağzına kapattığı elleri çığlığının neden yarıda kesildiğini anlamasını sağladı. Yerden ayırmadığı gözlerini kaldırarak karşıya baktığında onu gördüğünü düşünerek geri çekildi. Ancak hafif araladığı perdeyi kapatmadı. Ne olduğunu merak ediyordu.

“Geri geliyor...”

Yanına sinen kocası titrek elleriyle etini mıcırınca ensesi olduğunu umduğu noktaya bir tane geçirdi. İnleyerek yere çöken adama bakmadı, komşusunu izlemeyi sürdürdü. Meşalelerin alevleri rüzgarla savrulup adeta hızlı bir dansa koyulduğunda kadın gözden kaybolmuştu. Nereye gittiğini anlamak için bakınırken camlarına çarpan şeyle geri sıçradı. Çatırtılar eşliğinde kırılan küçük pencerenin camları içeri saçıldı.

Cama atılan şey neredeyse yüzüne çarpacaktı. Söylenerek yüzüne sıçrayan camları eliyle temizledi. Parmaklarına bulaşan sıcak kanına rağmen acı hissetmiyordu. Rüzgarın sert dokunuşlarıyla hareketlenen ince perdeyi tutarak bir kez daha sokağa baktı. Ancak kimseyi göremedi. Eteğini çekiştiren adamı ayağıyla dürtükleyip uzaklaştırmaya çalışsa da ağzını açıp tek kelime etmedi. Dışarıdaki şeyin onları duymasından korkuyordu. Normalde bu kadar korkak bir kadın değildi. Daha önce eşinin borçlandığı birçok adamı alt etmiş, onları bir güzel pataklamıştı.

Şimdi ise nefes almak için tereddüt ediyordu. Yaklaşık bir ay önce Luna’ya gelen gece savaşçıları insanların içine korku salmıştı. Zavallı genç prensleri katledilmiş, kuzeyden gelen prenses ise kaçırılmıştı. Genç kadına üzülüyordu. Kim bilir o hayvanların elinde ne işkenceler çekiyordu. Belki de şimdiye ölmüştü. Sokaklarda bu konuyla ilgili çok fazla şey duyuyordu. Çoğu dedikodudan ibaret olsa da hepsinin dokunduğu bir gerçek vardı. Bir gün prens gibi onlarda canlarından olabilirlerdi.

Meşaleler duruldu. Elinde savrulan perdenin havası söndü. Rüzgar kesilmişti. Onun kadar meraklı olan birçok komşusu vardı. Onlarında pencerelerinde olup olmadıklarını merak ediyordu. Birileri sokağa çıkıp neler olduğuna bakmalıydı.

Adamın çekiştirmelerine daha fazla karşı koymayınca çöktü.

“Kes şunu!..”

Sözleri sert olsa da sesi kısıktı. Korkak gözleri karanlık odada parlıyordu.

“Bakkk...”

Kocası elinde tuttuğu uzun ve beyaz şeyi ona uzatmıştı. Kadın biraz önce camı kıran şey bu olmalı diye düşündü. Avucuna bıraktığında ne olduğunu anlamak için onu ışığa, pencereye doğru tuttu. Bembeyaz şeyin eklem kemiği olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Kemiğin içindeki oyuklar dahi boşalmıştı. Kanlı parmaklarıyla lekelenen şeyi korku içinde fırlattı. Dışarıda ki her neyse gece savaşçılarından çok daha vahşiydi. Kesinlikle bir canavardı.

Bölüm : 03.05.2025 20:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...