
Maidei bir süre daha ona şaşkınca baktıktan sonra kafasını gökyüzüne kaldırarak “Lanet olsun!!!” diye haykırdı. Hüma, korku içinde bir adım geri çıktı. Adamın göğsündeki parmaklarının arasından sızan su, tıpkı zift gibi kararmış yere boşalıyordu.
“İyi misin? Neler oluyor?”
Telaşla öne atıldığında onu eliyle uzaklaştıran adam “Sakinleş!” diye yükseltti sesini. Hüma ateşe değmiş gibi geri çekti elini. Bir süre dizlerinin üzerine çöküp yerde kıvranmasını izledi. Ona acı çektirmiş olabilir miydi? Yoksa mühürde mi bir sıkıntı vardı?
“Neler oluyor?”
İçinden yükselttiği soruyu ‘Duygularından etkileniyor’ diyerek yanıtladı Su.
Demek onun yüzünden acı çekiyordu. İki elini birleştirdi ve parmaklarını sıktı.
“Hatırlamıyorum! Ne yaptım?”
‘Hiçbir şey’
Bir şey yapmadıysa nasıl duygularından etkilenebilirdi?
Yükselen telaşına ayak uyduramayan bedeni titremeye başladı.
‘İyileşecek’
Dediği gibi de oldu. Bir nefes sonra adam elini göğsünden çekmiş ve doğrulmuştu. Çatık kaşlarla onu izleyen siyah gözleri telaşlıydı. Nedense biraz korku biraz endişe içinde gibi görünüyordu.
Hüma, adama bakarak “Ne oldu?” diye sorsa da suçlu hissettiği için çekingen kalmıştı.
“Bilmiyorum”
Göğsüne uzandı.
“Bir bakayım”
Maidei, bir kez daha elini iterek geri çekildiğinde olduğu yerde sallandı.
“Gitmeliyiz”
Ona sırtını dönüp yürümeye başladı. Arkasından baka kaldı. Biraz önce ne yaşanmıştı?
“Hadi!” diye seslenince kıpırdandı ve dalların arasından kaybolan bedenine yetişmek için peşinden ilerledi. Çamur içinden çıkan ayakları, kuru toprağa değene dek durduğu yerin ıslak olduğunu fark etmemişti. Omzunun üzerinden geriye baktığında daire çizen ıslaklığın nasıl oluştuğunu çözmeye çalıştı. Başını kaldırıp gökyüzünü izledi. Hava açıktı ve kesinlikle yağmur yağmamıştı. Çevreye baktığında tek ıslak noktanın biraz önce durduğu yer olduğunu gördü.
Karışan düşünceleri ile birlikte harekete geçti. Maidei, gözden tam anlamıyla kaybolmuştu. Onun enerjisine tutunarak yürümeye başladı. Suyun gürültüsü, eski kalenin duvarlarına yaklaştıkça arttı.
“İçeri girmeye hazır mısın?”
Yüksek taş duvarın önünde dikilen adama yaklaştı. Hemen arkasında durduğu için yüzüne değil sırtına bakıyordu.
“Girelim” dedi. Bir an önce onlarla anlaşma sağlamak istiyordu. Aslında istediği tam olarak bu değildi. Güney Celn’de yaptıkları katliamın izleri hala tazeydi. Bu yüzden olsa gerek onlarla sağlam bir anlaşma yapmak yerine onları yok etmeyi tercih ederdi. Ancak diğer taraftan insanların onların desteğine ihtiyacı vardı. Büyük av başladığında yanlarında olmalarını sağlamalıydı.
Dirseğini tutup onu rüzgarıyla içeri sürükleyen adama yaslandı. Bahçeyi toza dumana katmışlardı. Yavaşça yere inen tozun arkasında onları bekleyen iri adamlarla karşılaşmadan hemen önce Maidei’nin ona huzursuz bir bakış attığını gördü. Taş duvarları aratmayan gözleri nedense daha manalı bakıyordu.
“Konseyi buraya getiren nedir?”
Diz çökerek onları karşılayan savaşçılara yukarıdan bakıyorlardı.
“İmpulsiivne!”
Maidei, adamın ismini söylediğinde yavaşça başını kaldıran ve ayaklanan adama baktı. O gece onu saraydan sürükleyerek çıkaran ve prensi öldüren adamla göz gözeydi. Ancak şimdi kırmızı gözlerinin yerinde siyahlar vardı. Çıplak göğsüne bir saniyeden uzun bakmadan omuzlarının üzerinden göze çarpan katlanmış siyah kanatlarına baktı. Onlarla ilgili fazla bilgi sahibi olmadan buraya gelmişti. Bildiği tek bir şey vardı. Gece güçleri doruk noktasında olduğu için savaşlarını her zaman güneş battıktan sonra gerçekleştirirlerdi.
“Siz yeni misiniz?”
Onu şüpheyle süzen gözlerine baktı.
“Konseyden değilim”
“Siyah giymişsiniz?”
Dişlerini sıkarak gülümsedi.
“Yas tutuyorum”
“Yine de bu rengi giymenize izin yok”
Kara gözlerini ondan çekmiş ve Maidei’e bakarak konuşmuştu.
“İmpulsiivne...”
Maidei adama adıyla hitap ettikten sonra elini beline koyarak çenesiyle onu gösterdi.
“... seni Kuzey Ferq Prensesiyle tanıştırayım. Aslında onu tanıyorsun. Hatırlarsan prensesi saraydan alıp buraya getiren sendin”
Adamın yuvarlak yüzündeki kalın kaşları kalktı. Ardından bir saniye sonra çatıldı. Başını omzuna yatırıp onu baştan ayağa süzdüğünde siyah gözlerinde ufak bir kıvılcım yanıp söndü.
“Serseri?”
O gecede aynen bunu söylemişti. Dudağının kenarı kalktı. Yüzünde oluşan yapmacık gülümsemenin adamın sert yüzünü nasıl buruşturduğunu görünce dudaklarını araladı ve ona daha sağlam bir gülümseme sundu.
“Kraliçe!” diyerek savaşçıyı düzelten Maidei’nin sesi sertti.
“Kimin kraliçesi?”
“Sizin”
“Peki ya konsey? Onu kraliçeniz olarak kabul ettiniz mi?”
Adamın öfkeden kasılan yüzünü izlerken savaşçılardan yayılmaya başlayan kıskançlık ve öfke kokusu burun deliklerini titretti. Onu kabul etmek için fazla kibirlilerdi.
“Sadece ben” dedi Maidei.
“Konsey hala varlığını koruyor mu?”
Fazla zeki diye düşündü. Kendine garantiye almak için ihtiyacı olanı sormaktan öteye gitmiyor, kısacası kendini tehlikeye atacak sözlerden kaçınıyordu.
“Artık konseyde değilim”
İmpulsiivne ıslık çaldı. Sanki beklediği cevabı almış gibi adamlarına kalkmaları için işaret vermişti. Hızla doğrulan adamların hareketleri son bulduğunda “Biz konseye bağlıyız” dedi.
“Biliyorum” dedi Maidei. “Bu yüzden buradayız. Artık konseyi değil onu tanıyacaksınız.”
“Serserinin birine boyun eğmek mi? Bunu yapamam. Ölmek istemiyorsanız kaybolun!”
“Ölmek isteyen sen gibisin” diyerek araya girdi Hüma.
İmpulsiivne, boğuk sesine aldırmadan kahkaha attı. Sanki ona ısırmaya çalışan bir sivrisineği kovar gibi avucunu çıplak kolunda gezdirdi.
“Kaybol ufaklık!”
Aslında onu şuracıkta öldürmek istediğini görebiliyordu. Ancak aynı zamanda Maidei’ye uzanan bakışları temkinliydi. Konseyde olmadığını söylemiş olsa da bunun doğruluğundan emin olamıyordu.
Hüma savaşının ruhundan sızan kıskançlığın iplerini tutarak gülümsedi. Karşılıksız bükülen dizleri iri adamı anında yere serdi. Şaşkınlıktan kasılan yüzü, acı içinde kalmıştı. Toprağı avuçlayan ellerinden aldığı destekle doğrulmaya çalışınca gözlerine bakabilmek için eğildi.
“Merak etme tek hatan beni küçümsemek değildi”
Komutanlarını korumak için ileri atılan savaşçıları geride tutmak için elini savurdu. Aralarına girip onları buzdan bir kafese hapseden su, avuçlarından hızla aktı.
Şaşkın kara gözleri irice açılmıştı. Onun ne olduğunu anlamak için çırpındığını görebiliyordu. Bu yüzden olsa gerek gücüne karşı beslediği kıskançlık, gittikçe büyümüş ruhundan çıkan ipler kalınlaşmaya yüz tutmuştu.
Ormanda pusuya düşürdüğü kuzgunlardan sonra ölümü uzatmayı sevmediğini fark etmişti. Düşmanları da olsa yüzlerinde oluşan acı, onun için tatmin edici olmaktan uzak, oldukça rahatsız ediciydi.
Parmaklarına sardığı görünmez ipi adamın kalın boynuna doğru getirerek sarmaya başladı. Ruhu bedeninden çıkacağını anlamış, karşı koymak için debelenmeye başlamıştı. Ancak Hüma, bir kez yakaladığı bir canavarın asla elinden kaçmasına izin vermezdi. İnsansı yüzü onu rahatsız etmesine rağmen avucunda kalan ipin ucunu can havliyle çekti. Adamın iri gövdesinden ayrılan kafası havaya doğru fırladı.
Ayağa kalktı. Savaşçının cansız bedeni ayaklarının dibine düştü. Geri çekilmedi. Temiz bir iş çıkarmıştı. Kestiği yeri anında buzla dağladığı için kan akmamıştı. Eğer kanını ortalığa saçmış olsaydı bu kadar rahat hissetmezdi.
Buzdan kafesin üzerine düşen kelleyle savaşçıların gürültüsü kesildi. Kolayca can veren komutanlarını görmek onları sakinleştirmişti.
“Sence yola geldiler mi?”
“Evet. Güçlü oldukları için güce boyun eğmeyi severler”
Maidei’nin sözlerine güvenerek ellerini birbirine vurdu. Buzdan duvarlar parçalanarak dağıldı.
Her ihtimale karşı ona saldırmasını beklediği adamlar, bir bir yere çökmeye başladı. Şaşırmıştı. Bu kadar kolay olacağını düşünmemişti.
“Bağışla kraliçem!”
Güçlü seslerinde okunmayan duygular, Hüma için göz ardı edilemeyecek netti. Kıskançlık, şaşkınlık, nefret ve korku. Bu adamlar fırsat buldukları ilk an onu öldürebilirlerdi.
“Toparlanın. Bu gece sizi Kuzey Ferq’te görmek istiyorum.”
“Orası insanların şehri”
“Evet, onları korumak için orda olmalısınız”
“Ama bu...”
Ona itiraz etmek için dudaklarını aralayan savaşçıya öfkeli gözlerle baktı.
“Onlardan beslenmeyi aklınızın bile geçirmeyin. İnsanlarıma zarar verirseniz bedelini ödersiniz”
“Orada olacağız”
Adamın cılız ve kararsız çıkan sesine katlanamadı. Eğilerek yüzünü yakından inceledi.
“Korkuyor musun?”
“Evet kraliçem”
“Adamlarına sahip çık. Yoksa ölümünün uzun sürmesini sağlarım”
Adam siyah gözlerini kaçırarak yere baktı. Onu daha fazla sıkıştırmanın manası yoktu. Doğruldu ve yüzünü Maidei’e çevirdi. Bir sonraki duraklarına uğrama zamanı gelmişti.
“Gidelim”
Bu kez neresi olduğunu sormadan kolunu tutan adamın derin kara gözlerine baktı. Rüzgar döndü. Tozdan korunmak için göz kapaklarını bir saniyeliğine indirdi.
Çıplak ayakları taş döşemelere ayak bastı. Ayodele’in tiz çığlığını duyunca sıçradı ve gözlerini hızla açtı. Tahtından ona doğru atılan kadının üstüne düşmesini engellemek için yana kaydı. Sırtı Maidei’nin göğsüne çarptı. Onu teğet geçen ve dengesi bozulan kadın, yere kapaklanmamak için bir süre çırpındı. Ardından yüzünü hızla onlara çevirdi. Tüm şaşkın mimiklerine rağmen güçlü bir mutluluk duygusuyla dolup taşıyordu.
“Sonunda buldum seni!”
Kimin kimi bulduğunu bir kez daha sorgulamasında fayda olduğunu düşünüyordu.
Onu kendine çekip sarılan kadın “Nerelerdeydin?” diyerek hıçkırmaya başladı. Hüma şaşkınlıktan kala kalmıştı. Ne yapacağını bilmez bir halde Maidei’e baktı. Omzuna başını yaslamış, salya sümük ağlayan bu kuzgunla ne yapmalıydı?
“Ayodele! Bu kadar yeter”
Kadını omuzlarından tutup uzaklaştıran adamın ona tahtına kadar eşlik etmesini izledi.
“Seni bir kez daha görmek güzel”
Yanından gelen çocuksu sesle sıçradı. Kıvırcık saçları yüzüne dökülen adam, sessizce dibine kadar sokulmuştu.
“Sende kimsin?”
“Ben? Ajuji. Ateşli olan...”
Sol yanağına doğru kıvrılan dudağının ardından adamın avuçlarında oluşmaya başlayan alev toplarına baktı.
“Seni ısıtmamı ister misin?”
Hayır bu bir tehdit değildi. Öyle hissettirmiyordu. Arzunun yanık kokusunu soluduğunda henüz adamın sorusunu cevaplayamamıştı. Çıplak dirseklerini avuçlayan alevli elleriyle anında mayıştı. Öne doğru kıvrılan bedeni, adamın omzuna dek eğilmişti.
“İşte böyle” diye fısıldadı adam. “Sence de ondan daha iyi bir seçim değil miyim?”
Saç diplerini basan ter damlalarıyla birlikte zihnine üşüşen fırtınaya takıldığını hissetti. Tıpkı düşündüğü gibi özel olan Maidei değildi. Hepsi ona özel yaratılmış, onu baştan çıkarmak isteyen yaratıklardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 686 Okunma |
105 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |