35. Bölüm

35.BÖLÜM

Ayfer Yıldırım
efsade

Dirseğinden çekilerek çenesini parmaklarıyla kavradığında tıpkı bir alev topunu andıran gözlerine baktı. O çukurlara düşüp yanmak istiyordu.

Kıvırcık bukleleri yüzüne değecek kadar yakın duruyordu. Titrek bacaklarıyla ona doğru ufak bir adım attı. Üzerine eğilen dolgun dudaklarını karşılamak için adeta yanıp tutuşuyordu. Belinden tutup çektiğinde hızla yaklaşan dudaklarına doğru atıldı.

“Gak... gakkk...”

Çevresini sarıp onu geri çeken rüzgara direnecek zaman bulamadan kendini Maidei’nin kollarında buldu. Adamın serin göğsüne değen sırtı, alev topuna dönmüş yanıyordu sanki.

Soğuk avuçlarıyla yanağını avuçlayıp gözlerine baktığında öfkeden delirmek üzere olduğunu gördü. Ona zarar vermek ister gibi dişlerini sıkmıştı. Titreyen çenesine bakarken ayılmaya başladığını hissetti. Onu mayıştıran alevler, Maidei’nin soğuk dokunuşlarının altında kayboluyordu.

“Sana dokunmasına izin verme!”

Gök gürlemesini andıran sesiyle kollarında sıçradı. Onu daha önce hiç bu kadar öfkeli ve kontrolü kaybetmiş görmemişti. Korkutucu kara gözlerine bakmaya devam ederek hızla başını salladı. Nefes almaya dahi korkar durumdaydı. Yanağını avuçlayan iri eli, başının arkasına giderek ensesini sıkıca kavradığında yüzü acıyla buruştu. Omurgasından aşağı inen soğuk dokunuşlar, canını yakmıştı.

Titreyen çenesini boynuna dek yaklaştırdı. Hüma da titremeye başlamıştı. Gerçekten de ona zarar vermek ister gibi bir hali vardı. Ancak aynı zamanda boynuna değen kesik nefesleri, aklını başından alacak kadar arzu doluydu.

“Sen benimsin!”

Sıkılı dişlerinin arasından çıkan ürkütücü sesine kulak vermeye çalışarak “Hıhhh?” dedi. Odaklanamıyordu.

“Benimsin dedim!” diye gürledi adam. Ardından dudaklarını omzuyla boynunun bitiştiği o ufak çukura bastırdı.

Bir kez daha teni alev alev yanıyor, dudakları düştüğü çukurdan hiç kalkmasın istiyordu ama adam ani bir hareketle geri çekilip uzaklaştığında da şaşırmadı.

Henüz yatışmayan öfkesiyle onu belinden destekleyip dik durması için yardımcı olunca bulanık gözlerle yüzüne bakmayı sürdürdü. Ardından aç bir arzuyla kızaran dudaklarını çaresizce birbirine bastırdı. Beklentisinin aksine devamı gelmeyecekti.

“Hadi ama dostum, onu bizimle paylaşmalısın!..”

Hüsrana uğramışçasına yakınan Ajuji, tahtına oturmuş alevli gözlerle onu süzüyordu.

Hüma, Maidei’nin boğazından yükselen cılız hırıltıyı duyduğunda gülümsedi. Ona olan ilgisini kaybettiğini düşünmüştü. Ancak şu an bedenini ele geçiren kıskançlığı görebiliyordu. Rahatladı. Belki de adam düşündüğü kadar taş duvar değildi.

“Onu buraya getirmenin bir sebebi olmalı”

Tahtı en solda olan yabancı adama döndü yüzünü. Sözlerine bakılırsa içlerinde aklı başında olan tek kişi oydu.

“Berraklar düşecek”

Maidei yavaşça konuştu. Sesi o sakin ve huzurlu tonuna kavuşmaya başlamıştı. Hüma’nın baktığı adamın aksine gözleri, Ayodele’in üzerindeydi.

“Ooovvv! Gerçek miymiş?”

Elini abartılı hareketlerle yarı aralık ağzına götüren kadını izlemek için başını tam anlamıyla sağa çevirmesi gerekti. Gerçekten şaşırmış mıydı? Belki de yalnızca öyle görünmek istemişti.

“Oldukça”

“Bu her şeyi açıklıyor”

“Tam olarak neyi açıklıyor?” dedi Ajuji.

Hüma da bunu merak ediyordu. Kadının aklından geçen her neyse Maidei ile aynı düşünceleri paylaşıyor olmalılardı ki ikisi de aynı anda ona bakmaya başlamıştı.

“Yardım almaya geldin demek!”

“Evet”

Kendi aralarında konuşmaya daldıklarını gören Ajuji, “Dostum! Size bir soru sordum” diye bağırdı. Ancak her ikisi de oralı olmamıştı.

Ayodele, dudaklarını ısırarak “Peki benim istediğim yardım?” dedi

“Ondan ne zaman vazgeçeceksin?”

“Sen kraliçenden vazgeçtiğinde”

Hüma, Maidei’nin elinden kendini kurtardı ve Ayodele’e doğru bir adım attı.

“Bana bahsettiğin adamı mı istiyorsun?”

“Hı hı...” diyerek tahtından bir kez daha kalkan Ayodele, hızla aşağı indi. Ardından ellerine sarılıp gözlerine baktı.

“Benim için bunu yapabilir misin?”

“Üzgünüm. Sevgilin artık ateşe ait”

“Sende bir kraliçesin öyle değil mi? Seher’e karşı koyabilirsin”

“Evet, yapabilirim. Ama bu kovana ait olan tüm yağmacıları öldürür”

“Onları tekrar hayata döndürebilirsin”

“Onları ben diriltmedim”

Hüma’nın kanı ilk kraliçeyi diriltmişti. Askerlerini değil. Kendine gelir gelmez adamlarını uyandıran kraliçenin kendisiydi.

“Peki Seher?”

“Evet onu uyandıran bendim. Anlamalısın onlar artık bir bütün. Biri var olmadan diğeri var olamaz”

Ayodele sulanan gözlerini narin parmak uçlarıyla temizledi. Sonra yavaşça geri geri yürüyerek basamakları çıktı ve tahtına oturdu.

“Size yardım etmek bana ne sağlar?”

Hüma, “Muhtemelen hiçbir şey” diyen Maidei’yi yalanlamak için dudaklarını araladı “Hayatta kalmanı sağlayabilir”

“Hahhahha!.. Beni tehdit ediyorsun”

“Buna mecburum”

“Saçma! Belli ki yeni olduğun için bilmiyorsun. Ölümsüzüm ben.”

“Seher de bir ölümsüz”

“Onun gibi zaafım yok. Toprağa aitim, öyle kolayca yok olacağımı sanıyorsan yanılıyorsun”

“Seher de ateşe aitti. Yine de bu onu binlerce yıl ölü olmaktan kurtaramadı.”

“Bıla bıla...” diyerek elini onu kovar gibi salladı. “Ne dediğinle ilgilenmiyorum.”

Tahtından kalkıp ona doğru gelen Ajuji, işaret parmağını sallayarak sitem etti.

“Hadi ama burada ben dururken ondan yardım istememelisin”

Maidei’nin eli bir anda belini bularak onu yukarı doğru itti. Ajuji henüz ona ulaşamadan ayakları yerden kesilmişti. Daha ne olduğunu çözememişti ki kendini Ayodele’in yanındaki tahtta otururken buldu.

“Onu daha ne kadar benden kaçırabileceğini sanıyorsun?”

“Bunu sonsuza dek yapabilirim!” diye söylendi Maidei. Eli, bu kez omzundaydı. Tahtını ona bırakmış, baş ucunda adeta korumasıymış gibi dikilmeye başlamıştı. Hoş diye düşündü. Onu böyle korurken çekici göründüğünü söylemeden edemezdi.

Başını soluna doğru kaldırdı ve “Bu hoşuma gitti” diyerek gülümsedi. Maidei, hemen gözlerini kaçırdı. Hüma ne olduğunu çözememişti ama onu rahatsız eden bir şeyin varlığını sezdi.

 

“Kraliçem çok yanlış bir tercih yapmış ama bu yanlışı düzeltmek için geç değil”

Sözlerinin ardından pelerininin eteğini tutup onu eğilerek selamlayan adama döndü. Maidei kadar güçlü olmasa da Ajuji çekici bir auroya sahipti.

“Kes şunu!”

“Demek kaybetmekten korkuyoruz!”

Maidei’nin yerine “Saçmalamayı bırak” diye çıkışan adama çevirdi gözlerini. Sözlerini her ne kadar Ajuji’ye söylese de ilgiyle bakan gözleri onun üzerindeydi.

“Sende suya ait olmalısın?”

Henüz onunla tanışmak için fırsatı olmamıştı.

“Ben kendime aitim”

Nedense adamın bu sözleri, Ajuji’yi kahkahalara boğmuştu.

“Pumza’yla tanış” dedikten sonra tahtına çıkan Ajuji “Henüz kendinden başkasına taptığını görmedim” diye tamamlamıştı sözlerini. Arkadaşından gelen alayla çenesini omzuna yatıran Pumza, öfkeli gözlerini Ajuji’ye dikti.

“Bana öyle bakma dostum. Kraliçenin karşısında kim olsa erir ama sen taş gibi durmaya devam ediyorsun”

“Erimediğimi söylemedim”

“Vay canına!” diye bağırdı Ajuji. Sonra Maidei’e dönerek “Dikkatli ol, güçlü rakiplerin var” dedi. Bu sözlerde ne alay ne de çocuksu gülüşü vardı. Gayet ciddi gözlerle adeta sevgisini koruyan bir erkek gibi dile getirmişti düşüncesini.

Maidei sessiz kaldı. Hüma ise gözlerini Pumza’dan ayırmadı. Kralla yani babasıyla aynı isme sahipti. Ancak siyah saçı, sakalı ve iri yarı bedeniyle ondan oldukça farklıydı. En önemli etken daha genç görüntüsü de olabilirdi.

“Bize yardım edecek misiniz?”

Ayodele’i zorlamaya devam etmenin bir anlamı kalmamıştı. Bu yüzden dikkatini adamlara yönlendirme zamanı gelmişti.

“Neden yardımımıza ihtiyacın olsun, bildiğim kadarıyla hepimizin toplamından daha güçlüsün”

“Aynı anda çok yerde olamam”

“Sayı üstünlüğüne ihtiyacın var?”

“Aynı zamanda güce”

“Kim sana karşı koyabilir ki?”

Ajuji’nin sorusunu duyunca Pumza ile konuşmayı bıraktı, gözlerini ona çevirdi. Hemen yanındaki tahttaydı. Çenesini avucuna yaslanmış ve ona doğru eğilmişti. Yumuşak yüz hatlarına düşen bukleler, onu tehdit olarak algılamasını engelliyordu.

“Berraklar”

“Korkmana gerek yok tatlım. Onların nesli tükeneli yüzyıllar oldu”

“Hayır, sadece uyuyorlardı” diyerek işaret parmağını gökyüzüne doğrulttu. “Şimdi ise uyandılar. Yavaş yavaş yere inecekler.”

“Onlar masum yaratıklar. Kimseye zarar vermeyeceklerdir”

Pumza’nın bu yorumuna burun kıvıran Ayodele “En büyük güç nereden gelir bilmiyor musun?” dedi.

“Kandan mı?”

“Hayır, aç gözlülükten. Aç gözlülükleri onları masum olmaktan çıkardı. Doyumsuzlaştılar.”

“Şimdi daha fazlasını almak için dönecekler”

“Ve onları doyuracak olan şey?”

“İnsanlar” dedi Hüma.

“O zaman bu konu bizi ilgilendirmiyor”

“Hayır, ilgilendiriyor. İnsanlarımı korumadığınız sürece size ihtiyacım yok”

“Ve bize ihtiyacın olmadığında?”

“Hiç var olmamanız tercih ederim”

Bölüm : 14.05.2025 21:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...