5. Bölüm

5.BÖLÜM

Ayfer Yıldırım
efsade

Parmaklarını kılıcından çekerek elini indirdi. Önünde duran dalları almak için eğildiğinde “Heyyy!” diyen, ince ama belirgin sesi duydu. Hemen ardından yüzüne vuran sıcak nefesle dondu kaldı. Gözleri hiçbir şey görmüyordu ama önündeydi işte. Nefesini hissediyor, kıkırtılarını duyuyordu.

“Gözlerin çok güzellll”

Dala uzanan elini geri çekti. Dizinin üstünde duran bıçağa uzanmak için hareketlenen parmakları, göremediği şey tarafından yakalandı. Çığlık atmak için dudaklarını araladığında ağzı kapatıldı. Varlığı gözlerinin önünde belirmeye başlamıştı. Kıpırdayamadı. Şeffaf saçları alnına düşmüş ve bir o kadar şeffaf görünen gözlerini perdelemişti. Kiblegat neyle karşı karşıya olduğunu anlamak için zihnini zorladı.

Solgun teni yavaşça canlanmaya başladı. Üşüdüğünü hissetti. Pembeye çalan dudakları yukarı kıvrıldı. Nasıl bir canavar olduğunu anlayamıyordu. Ona saldırmak yerine neden bekliyordu?

“Gitmelisinnn”

Uzatarak bitirdiği cümleler gibi onu yavaşça bırakarak gözden kayboldu. Henüz tam belirmeyen varlığı silindiğinde gördüğü şeyin gerçek mi yoksa sadece kafasında dönen bir hayal mi olduğunu anlayamadı. Çöktüğü yerden hızla kalktı. Kadını yalnız bırakmıştı.

“Hııım... Hııı... Hıı...”

Ayakları ondan bağımsız durdu. Düşmanları yaklaşana dek onları fark etmemişti. Kılıcına uzanmak için hareketlenen parmakları kasıldı. Ancak eli kımıldamadı. Vücudunun hakimiyetini zihninden çok önce kaybetti. Mırıltılar artarak kulaklarına dolduğunda telaşla atan kalbinin vuruşları zayıfladı.

Koluna değen parmakların sahibi arkasından önüne geçti. Gözleri siyah gözlerinin esiri oldu. Hareket edemedi. Yüzünü okşayan sert parmaklara yaslandı.

“Hıııımmm!” diye mırıldanarak burnunu boynuna doğru uzattığında başını geri yatırdı. Sıcak nefesi gevşemesini sağladı. Yüzünden kayarak inen parmakları, boğazını kavradı. İnledi. Dokunuşları acıtsa da aynı zamanda ona zevk veriyordu. Diğer eli kolundan çekilerek göğsüne dokunduğunda güçlükle yutkundu. Biraz önce sakinleşen kalbi heyecanla gümbürdemeye başlamıştı.

Kalın giysisini yaran tırnakları tenini deldi. Adamın zevkle parlayan kara gözlerine baktı. Sanki yanında değilmiş gibi ona gitmek istiyor, kalbi tırnaklarının arasında atıyordu. Kıpırdandı. Kollarına sığınmak için eğdiği başı, çıplak omzuna düştü. Göz kapaklarını daha fazla açık tutamadı. Sıcak kanı göğsünden boşalırken aynı anda adamın tırnaklarından akan şeyin kalbini yavaşça ele geçirdiğini hissetti. Ayakları yere basmayı bıraktı ve bedeni adamın kollarına yığıldı.

Ağaçların arasından çıkan kadın, avını zevkle sömüren kuzgunun arkasından sessizce yaklaştı. Uzun bacaklarıyla otların arasında ilerliyordu. Güneşin sıcak ışınları bir saniyeliğine yüzündeki öfkeye vurdu. Durdu. Hemen önünde yükselen kanatlar, kuzgunun aldığı zevkle bir titriyor bir kasılıyordu. Bir saniye kadar öfkeyle izledi. Ardından uzandı. Hırsla kavradığı siyah tüyleri, hızla çekerek adamı savurdu.

Tiz çığlığıyla ağaca çarpan kuzgun öfkeyle doğruldu. Kadını bulan gözleri, dipsiz karanlık çukurları andırıyordu. Kan içindeki uzun tırnakları, aldığı darbeyle zedelenen çenesine değdi. Ardından bedeni ileri atılmak için kıvrıldı. Kanatları sırtından geriye doğru uzayarak hızına hız kattı. Adeta yere değmeyen ayaklarıyla kuru yaprakların üzerinde süzülerek ilerledi.

Kadının boynuna geçirdiği tırnakları, onu ağaca çiviledi. Kuzgunun öfkesi yatışmaya, karanlık gözleri aydınlanmaya başlamıştı. Adamın kalbinden çok daha yavaş atan kalbi, parmaklarının altındaydı. Güçlü kanının kokusunu soluyarak sırıttı.

“Nesin sen?”

Sorusuna karşılık gülümseyen yüzü teni kadar soğuktu. Parmaklarından yayılan soğukluk bedenine doğru nüfuz etmeye başlamıştı. Geri çekildi. Kadının boynunu çizen tırnaklarından kan yerine su damladı.

“Avcıyım” diyerek ona yöneldiğinde kaçınmak için geriledi kuzgun adam. Buz gibi bakan gözleri, dalga dalga kıvrılmaya başlamıştı. Onu baştan ayağa süzdüğünde gözüne insandan farklı görünmemişti. Ancak üzerine yürümeye başladığında gücünü hissedebilmişti. Onun gibisiyle daha önce karılaşmamıştı.

“Yaklaş”

Öne doğru uzattığı parmağını kıvırarak onu çağırdığında kanatlarını sertçe açarak yükseldi. Buradan uzaklaşması gerekiyordu.

Ayak bileğini sertçe kavrayan soğuk parmaklar, onu yere çaldı. Kanatlarının üzerine düşünce inledi. Kemiklerine dek sarsılmıştı. Ellerinden aldığı destekle kalktı. Kadını, hemen önünde dizlerinin üzerinde onu izlerken buldu.

“Gitmeme izin ver...”

Yerde geri geri sürünerek avcısından uzaklaşmaya çalıştı.

“Bunu yapamam” Dedi kadın. Sonra kalktı ve ona yöneldi. Son kez kaçmak için doğruldu. Ancak ona sırtını döner dönmez tekrar kanatlarından yakalandı. Onu sürüyerek geri çeken güce karşı koyamayan ayakları yerden kesildi. Havaya savrulan bedeni yüz üstü düştü. Gücünün kalan son damlasıyla yardım çağırmak için gakladı.

“Aferin” diyerek kuzgunu öven kadın, adamın sırtına bastı. İki eliyle tuttuğu kanadı acımasızca çekti. Etin yarılma sesinin ardından sol yanında oluşan yarıktan kan boşaldı.

Kuzgunun tiz çığlıklarına ve ondan kurtulmak için ayaklarının altında çırpınmasına aldırış etmedi. Yaptığı şeyden zevk almıyor olsa da bir şekilde rahatladığını hissediyordu.

Diğer yanına uzanan geniş kanadı çekerek koparmak yerine eğildi. Eli kuzgunun kanlı tenini soğukça kavurmaya başladı. Gittikçe solan çığlıkları gibi solan ve moraran teni, kanatlarına dek buzla kaplandı. Çatırtılar eşliğinde kırılan buzdan kuru yaprakların üzerine lime lime et parçaları saçıldı.

Önündeki iğrenç görüntüye burun kıvırarak doğrulan kadın, su yeşili gözlerini hareketsiz yatan adama çevirdi. Kanlı ayakları ona ilerlemeden hemen önce kuzgundan kalan kanadın yanında durdu. Parmaklarıyla kopardığı birkaç tutam tüyü avuçladı. Adama ulaştığında nefes almadığını gördü. Eğildi. Kanlı göğsünü açmak için üzerindeki giysileri yırtması gerekti. Kara kanla kaplı göğsü hareketsizdi. Avucunda soğuttuğu tüyleri, parmaklarıyla ufaladı ve elini delik deşik olmuş göğsüne bastırdı. Biraz sonra avucunun altında düzelmeye başlayan teniyle birlikte kalbi tekledi. Hayatta kalmak istiyorsa mücadele etmesi gerekecekti.

Hüma, yaralı adamın başında dikilmeye devam eden görünmez varlığa baktı ve “Onu benim için taşımalısın” dedi.

“Beni görebiliyor musun?”

İnce sesi şaşkındı. Onun gibi dizlerini kırarak çöktüğünü bir araya toplanan buğusuyla hissetti.

“Hayır”

“O zaman nasıl?”

“Varlığını hissediyorum”

Onu görememek dışında her hareketini duyumsuyordu.

“Beni de öldürecek misin?”

Temkinli sesinde korku yoktu. Muhtemelen saydam varlığını yakalayamayacağını biliyordu.

“Hayır” diyerek doğruldu. Adımlarını nehre yöneltti. Ardından başını geriye çevirdi ve “Onu al, beni izle. İzle ve koru” dedi.

Yaralı adamı kollarına alarak doğrulan varlık, kadını takip etti. Gittikçe belirginleşen bedeni, nehre ulaştıklarında tamamlanmıştı. Hüma, onu baştan ayağa süzdü. Nadir görünen türleriyle ilk kez karşılaşmanın hazzını yaşıyordu. Bir şekilde biliyordu. Muhteşem yaratıklardı. Alnına düşen saydam saçlarından ormanı seçebiliyordu. Gözleri de aynı saydamlığa sahipti.

Onu süzen gözlerine bakarak “Sizden birini ilk kez görüyorum” dedi. Sonra başını eğerek yere çöktü.

Yaralı adamı ateşin kenarına bırakan berrak, karşısına geçerek oturdu.

“Ne olduğumu biliyor musun?”

“Elbette. Sen bir berraksın”

Başını hafifçe salladığında genç görünümünün altında ne kadar olgun olduğunu düşündü.

“Ben... senin ne olduğunu bilmiyorum”

Gülümsedi. Gözden kaybolmamak için elini adamın üzerinde tutmaya devam ediyordu. Bu yüzden nadir görünüyorlardı. Kuzgunların ailesindendi. Diğerler kuzgunların aksine yükselişleri onları hayattan koparıyordu. Saydam varlıkları ancak başka bir yaşayana dokunduklarında gözle görünür hale geliyordu. Gece savaşçılarının tersine barışçıl bir ruha sahiplerdi.

“Kraliçeyim”

“İnsan değilsin”

Daha anlaşılır olmak için sözlerini düzeltmeliydi. “Kovan kraliçesiyim” dedi gözlerini nehre dikerek. Su ona kızgındı. Kovanını zamanında kurtaramamıştı.

“O kadın gibisin”

“Onu tanıyor musun?”

Başını iki yana sallayarak “Hayır” dedi. Hüma kaşlarının alnında çatıldığını hissetti.

“Diğerleri konuşurken duydum”

Seher... Onun ve yanındaki adamların kendi gibi olduğunu düşünmüştü. Kuzgunların saldırısına maruz kaldıkları için böyle olduklarına kendini o kadar inandırmıştı ki kovanını terk ettiği için pişmanlık duymamıştı. Oysa gerçekler çok farklıydı. Kadını bu hale getiren tek şey aç gözlülüğüydü. Kuzgunlarla barış içinde yaşadıkları dönemlerde yükselişin iki tarafında onayı olmadan gerçekleşmediğini biliyordu artık. Kuzgunlar insanları her zaman avları olarak görseler de yağmacıları onlarla bir tutmamışlardı. Onlara saygı duymuşlar ve yükselişi birlikte başarmışlardı.

Barış, ilk kraliçeden sonra da devam etmişti. Hiç kimse yağmacıların da kuzgunlar gibi yükselebileceğini bilmezken o, planlar yapmış ve deneyleri için onlarca kuzgunu ve yağmacıyı katletmişti. Sonunda başardığında ise adamların uyanmadığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Kendini kraliçe yapmadan önce başka bir yağmacı kadının yükselmesini sağlamıştı. Bunu bilinçli yapmamıştı tabi. Sonrasında ise onu hapsetmişti. Yağmacı kadının hala yaşayıp yaşamadığını merak ediyordu.

Seher’in kanı karşılığında Hüma’ya ödediği bedel bilgi olmuştu. Bu kadar fazla şey bilmesinin nedeni tam olarak buydu. Kanı karşılığında kadının bilgisine sahipti. Bağdaş kurduğu bacaklarına bakarak ayak bileğindeki mavi tüyü parmaklarıyla okşadı. İlk uyandığında sarıya çalan rengi silinmişti. Su onu arındırmıştı. Kadının onu bu şekilde bulduğunu biliyordu şimdi.

“Daha fazlası gelecek”

Berrağın onu uyaran sesiyle başını kaldırarak ormana baktı.

“Bende onları bekliyorum”

Geç kalmışlardı. Şimdiye buraya gelmiş ve ellerinde can vermiş olmaları gerekirdi.

“Gitsem iyi olacak”

Gözlerine bakmaktan çekinerek ayaklandığında “Kalmalısın” dedi.

“Onları öldüreceksin”

“Evet”

Bölüm : 28.03.2025 09:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...