22. Bölüm

21. Bölüm: Sır

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

Herkese Selamın Aleyküümm. 4

 

Görüşmeyeli nasıllarsınız? 3

 

Sizi bölümle baş başa bırakıyorum

 

 

 

21. Bölüm: Sır

 

"Sular yükselmişti ve ben limanıma sığınmıştım."1

 

Nihayet kapının kilidini açıp ayakkabılarımızı çıkarttıktan sonra eve giriş yapmıştık.

 

Merdivene doğru ilerlerken hedefim yatak odasıydı.

 

"Biraz konuşalım mı?" Oğuzun sesinde anlam veremediğim bir tedirginlik vardı.5

 

Arkamı döndüm. Ayakta öylece dikilmişti. Olumlu anlamda kafamı sallayıp yanına gittiğimde elimi tutup beni oturma odasına yürüttü ve büyük koltuklara oturduk birlikte. Yüzünde de bir gerginlik vardı ve ben artık korkmaya başlamıştım.

 

Bu restorant konusu değil miydi işte, ne vardı bunda bu kadar çekinip, tedirgin olmaya. Zaten konuşmuştuk.

 

"Sana daha erken söyleyecektim ama bu akşam arada kaynadı gitti."1

 

Restoran meselesi değildi demek, kalbimden boğazıma tırmanan şey korku ya da gerginlikti ama her neyse beni rahatsız ediyordu. Yüzünden anlayabildiğim kadarıyla kötü bir şeydi ve bana anlatmaya çekiniyordu.

 

Kendisiyle ilgili bir şey miydi ki?

 

"Ne oldu?" Sesim korkudan çekingen çıkmıştı.

 

Derin bir nefes aldı ve elimi hafif sıktı destek almak ister gibi.

 

"Biz Tunayla anneni araştırdık, Seda Karaman." Bu meseleyi aklımın öyle bir ucuna saklamıştım ki bir anda gün yüzüne gelmesi beni dumura uğratmıştı. Bedenime sanki kocaman bir şey çarpmış gibi sızlıyordu içim. Burnum da sızladığında gözlerim dolmuştu, harika!2

 

Herhangi bir şey duymak istemiyordum, kulaklarımı kapatarak kaçmak istiyordum ama herşeyi öğrenmedikten sonra da bu iş yakamı bırakmayacaktı. Ben hiçbir anlamda tam olamayacaktım.

 

Devam etmesi için beklentiyle baktım ona bunu anlamış olacaktı ki devam etti. Bir yandan da gözleri yüzümü talan ediyor, her bir duygu değişimimi radarına alıyordu.

 

"Eskiden çalıştığı yeri bulduk." Gözlerimi kapatmaktan korkuyordum, kendimi sıkıyordum her yönden. Ağlamamak için, kaçmamak için bedenimi sıkıyordum.

 

"Şimdi ne yapıyormuş?" Sesimin titremesine engel olamamıştım.

 

"Ölmüş." Beklemediğim şeyle gözlerimi kırpıştırdığımda gözlerimden sıcaklıklar aşağıya doğru süzüldü.1

 

"18 ağustos 2002 de."

 

Şaşkındım, üzgündüm, kafam karma çormandı. Bildiğim tek şey bana anlatılan hikayenin bir kısmının doğru oluşuydu.

 

"Doğum günümde." Dudaklarımdan istemsizce çıkmıştı bunlar. Kendimi tutamadım ve dudaklarımdan bir hıçkırık firar etti.1

 

Benim annem gerçekten de beni doğrurken ölmüştü ve benim doğumum iki kadına da mezar olmuştu. Tek suçlu ben değildim ama, o masum kadını o öldürmüştü, o aldatmıştı.

 

"Beni ona götürür müsün?" Ağlamamak için insan üstü bir çaba veriyordum. Bunca yıl o kadar ağlamadan sonra artık buna bir son gerekiyordu.

 

Anlamazca bana baktığında ne kadar o kelimeyi kullanmak istemesem de kullandım.

 

"Babama." Midemde bir bulantı kol gezmeye başlamıştı.1

 

Olumsuz anlamda kafasını salladı.

 

"Onun seni ne hale getirdiğini gördüm Suay, olmaz." Hızla kafasını sallıyordu.

 

Onun bunu bilmesi beni şaşırtmamıştı, o gün hastanedeki o halimden şüphelenmişti zaten ki Tunaya sorup bunu öğrenebilirdi.

 

"Bu sefer sen varsın yanımda, bir şey olmaz." Dedim soğuk sesimle ve ekledim.

 

"Lütfen!" Biraz düşündü, gözleri yüzümde gezindi ve ruh halimi tarttı.

 

Sonunda kafasını olumlu anlamda salladığında kollarımı sıkıca sardım ona ve başımı boynuna gömüp derin bir nefes aldım. Tanıdığım kokusunu içime çektiğimde onun kolları da beni sardı. Uzun süre böylece kaldım, kokusunu soluklandım. O kadar iyi hissettirmişti ki bu sarılma...

 

Sular yükselmişti ve ben limanıma sığınmıştım.2

 

Kendime geldiğimde, biraz olsun durulduğumda kollarımı ondan çözmeden geri çekildim. Her ne kadar ondan ayrılmak istemesem de yaptım bunu.

 

"Gidelim." Kafasını olumlu anlamada salladı, kollarını benden çektiğinde ben de ondan çektim. İki eliyle yüzümü nazikçe kavrayıp beni kendine çekti ve alnıma derin bir öpücük bırakıp ayaklandı.1

 

Ben de ardından ayaklandım ve evden çıktık.

 

&

 

Evin kapısının önündeydik, içimdeki öfke, kırgınlık, kızgınlık herşey bugün gün yüzüne çıkacaktı, suratına suratına bağıracaktım duygularımı.

 

Daha fazla zaman kaybetmeden zile uzun denecek bir süre basılı tuttum ve elimi çektim. Biraz geri çekildim ve kapının açılmasını bekledim. Sol elimde hissettiğin sıcaklıkla ona döndüm. İyi miyim değil miyim onu sorguluyordu sanki. Gözlerimi yumup açtım, bu iyiyim demekti. Kapının ardından gelen sesle önüme döndüm. Kapı ablam tarafından açıldığında zorla gülümsemeye çalıştım.

 

Bana kıyasla o saşırarak içten gülümsemişti.

 

"Hoşgeldiniz." Ayakkabılarımı birbirine sürterek çıkarttım ve içeriye girip ablama sarıldım.

 

"Hoşbulduk."

 

Oğuz da peşimden içeriye girmişti. Ablam onu başıyla selamladiğında o da aynı şekilde karşılık verdi.

 

"Teyze." Neşeli sesiyle içeriden yanıma doğru koşturan Durunun saçları koşmasından kaynaklı dalgalanıyordu. Yatmaya hazırlandığı pijamalarından belliydi. Eğilip ona sarıldıktan sonra onu kucağıma alıp kalktım. Onu özlemiştim, başımı boynuna gömüp uzun bir soluk aldım, yanağına küçük bir öpücük bırakıp onu yere indirdim.

 

Beni bırakıp Oğuza gittiğinde Oğuz da onu kucağına aldı.

 

"Hoşgeldin Dayı." Oğuzun gözleri bir anda kocaman açıldı.

 

"Ne Dayısı kız?" Eliyle yanağından bir makas aldığında Duru kıkırdayıverdi.

 

"Eniştenim ben." Onu tekrar yerine bıraktığında ablama döndüm.

 

Arka taraftan gelen hareketlenmeyle gözlerim onu buldu.

 

"İçeriye geçelim, sofra kurayım." Olumsuz anlamda kafamı sallayıp ona yaklaştım.

 

"Abla Duruyu alıp balkona geçer misin?" Anlamaz bir şekilde kaşları çatıldı.

 

"Sonra anlatırım ben, lütfen." Kafasını olumlu anlamda sallayıp Duruyu kucağına alıp koridorun sonundaki odaya girdi, o odada balkon vardı.

 

"Seninle konuşmaya geldim." Yüzüm hissiz halini alırken bayık gözlerim onu buldu.

 

Ne konuşacağımı merak ettiğini gayet iyi biliyordum ama yüzünde düz bir ifade vardı.

 

Hiçbir şey söylemeden oturma odasına ilerlediğinde peşinden gittim, her zaman oturduğu koltuğa oturdu. Ben oturmayacaktım.

 

Benim peşimden de Oğuz gelmişti.

 

"Anlat bakalım, baba bey." Burnumdan bir gülüş çıktı, aynı zamanda dudaklarım da kıvrılmıştı. Çatık kaşlarıyla bana anlam vermeye çalışarak bakıyordu.

 

"Ölümüne sebep olduğun kadının bütün yükünü, suçluluğunu bana atmak nasıldı?" Aniden ayağa kalktı.2

 

"Ne diyorsun sen?!" Sesi yükselmişti her zamanki gibi. Gözleri beni her zaman yakan gözleriydi ama en ufak bir acı vermemişti yüreğime. Kendime verdiğim sözü iyi tutuyordum, onun beni kırmasına izin vermiyordum.

 

"Aldattın o kadını, gittin ne olduğu belirsiz bir kadından peydahladın beni." Gözleri dehşetle açılmıştı, Oğuz olmasa beni bu kadar bile konuşturmamış, saçlarıma yapışmış olacaktı.

 

"Söylesene, hangisini sevdin?!" Histerik bir gülümseme yayıldı yüzümde.2

 

"Ya da sen birini sevdin mi? Sen birini sevebilir misin ki?!" Sesim yükselmişti, öfkem gün yüzüne çıkıyordu, kendimi kaybediyordum.2

 

"Kes sesini!" Ellerini yumruk yapmış sıkıştırıyordu.

 

"Belki de ben senin çocuğun bile değilim, nasıl bir kadın olduğu da belli!" Kaşlarım yalancı bir şaşkınlıkla havalandığında o karşımda sinirden köpürüyordu.

 

"Nasıl emin oldun ki?!" Diye devam ettiğimde artık dayanamadı.

 

"Kes sesini, sen kimsin de ondan bahsediyorsun!" Sesi bana her zaman olduğu gibi yükseldiğinde elini yukarıya kaldırıp yüzüme indirirken gözlerimi kapatıp geriye çekildim, refleks olmuştu.

 

Elinin yüzümde patlaması gerekenden tokat bana ulaşmadığında gözlerimi açtım. Oğuz onun kolunu yukarıdayken kavramıştı.

 

"Karıma sesini yükseltme, eli kaldırmayı denemeyin bile!" O da bizim gibi bağırmaya başlamıştı.4

 

Elini sertçe iterek bıraktığında nefret dolu suratı tekrar bana döndü.

 

"Herşeyin yükünü bana yükledin bunca sene, bunca sene gölgeni üzerimden çekmedin!" Parmağımı ona doğru uzattım.

 

"Bu zamana kadar hep sevgisizliğinle büyüdüm ben! Yaptığın hataları hep üzerime yıktın! Dövdün, sövdün!"

 

Gözlerimi sıkıca kapatıp yutkundum.

 

"Ben hep kendimi suçladım, başka bir kadına anne dedim ben! Günlerce ağlayarak uyudum."

 

Oğuz onunla aramızda duruyordu her ihtimale karşı.

 

Bir adım atıp yaklaştım ona.

 

"Hiç acımadın mı bana, hiç mi sevmedin beni?" Sesimde hüzün değil sertlik vardı, hüznü artık geride bırakmak istiyordum.

 

Yüzünden anladığım kadarıyla, bunca senedir bana davranışlarına baktığımda sorumun cevabının zaten "hiç" olduğunu biliyordum.

 

"Sen benim için hep bir hataydın!" Dedi tiksinerek. Şaşırtıcıydı ama ona kırılmıyordum. Biliyordum zaten bunları, aşinaydım bunca seneden beri.

 

"Ben ne kadar suçluysam sen de en az o kadar suçlusun anladın mı? Her şeyin yükünü bana yükleyip kaçamazsın, ben bunca sene vicdan azabından nasıl boğulduysam sen de boğul! Sana hakkımı helal etmeyeceğim hiçbir zaman!" Şaşırtıcı bir şekilde gözlerim dolmuyordu ve bu bana iyi gelmişti.

 

"Çocukluğumu aldın benden! Fikirlerimi, hayatımı, kararlarımı, benliğimi... Hepsini aldın benden, yapayalnız bıraktın beni!" Ben bunları ona saldırırken o yerinde zor durarak dinlemek zorunda kalıyordu. Ona söyleyecek odadan şey birikmişti ki kafam o kadar karışıktı, kafama o kadar doluydu bu yüzden daldan dala atlayıp birbiriyle bağımsız şeyleri yüzüne vuruyordum.

 

"Çık evimden!" Eliyle kapıyı gösterip son gücüyle bağırdı.

 

"Defol git!" Zar zor nefes alıyordu öfkesinden.

 

"Son olarak, insan yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Sen de yaşadığını yaşamadan ölme!"

 

Onunla daha fazla yüz göz olmadan kapıya doğru yeltenmiştim ki arkadan sesi duyuldu.

 

"Annesinin küçük orospusu!" Ne hissetmeliydim, kırılmalı mıydım bilmiyorum ama midemde bir bulantı hissi oluşmuştu. Anneme benzediğimi ima etmişti bana. Küçüklükten bu yana babama benzemeyip anneme benzemek istediğim dualarım kabul mu olmuştu yani? Bir hayat kadınına mi benzemiştim?3

 

Arkamı döndüm ve döner dönmez Oğuzun onun yakasına yapıştığını ve sertçe duvara yapıştırdığını gördüm.

 

"Düzgün konuş lan karımla!" Bir kere daha ittirdi onu duvara, zaten duvardaydı ama yine de yapmıştı bunu.2

 

"Onu geçtim kızın lan o senin, kızın! Ne biçim babasın lan sen?!" Oğuz onun iyice üzerine eğildiğinde o hiçbir şey yapamıyordu. Bana aslan kesilen adam şimdi kediyidi, ya da böcek mi desem?2

 

Doğru ya! Onun gücü sadece bana yetiyordu.

 

Yüzündeki tedirginliği görüyordum.

 

"Oğuz gidelim." Dedim düz sesimle. Amacım onu kurtarmak değildi, Oğuzu bu işe katmak istemiyordum sadece.

 

"Oğuz, lütfen!" Sesim naiflikten uzak, sert ve yüksek çıkmıştı.

 

Oğuz onu kanepeye savurarak bırakıp bana doğru geldiğinde yüzünde hiçbir yumuşama yoktu. Beni kolumdan yakalayıp çekiştirerek dış kapıya getirdi, canımı acıtmıyordu ama.

 

Sertçe kapının kolunu kavrayıp hızla kapıyı açtı. Kolumu bırakmadan ayakkabılarını giydiğinde ben de ayakkabılarımı giymek için evden çıktım. Ayakkabılarımı giyerken o kapıyı sertçe kapatmıştı. Ayakkabılarımı giydiğimde seri hareketlerle merdivenden inip arabaya ulaştık. İkimiz de konuşmuyorduk. Elimi bıraktığında arabayı dolanıp ön koltuğa bindim.

 

&

 

Yol boyunca hiçbir diyaloğa girmemiştik. Sürekli sorgulayıp durmuştum. Sevişimi ama sevilmeyişimi. Değer verişimi, değer görmeyişimi. Neden doğmuştum ki ben? Doğumumda bile hayır yoktu, iki kadının ölümüne yol açmıştı. Hayatım boyunca da bu şanssızlık benimle gelmişti.1

 

Babamın yüzüne saydırırken akmayan gözyaşlarım boğazıma tıkanmış bir yumru olmuştu. Ne kadar yutkunsam da gitmiyordu, nefes alışım da zorlaşmıştı. Burnumdan alamadığım nefesi ağzımdan almaya çalıştım. Zorlanıyordum ama biraz da olsa nefes alabiliyordum.

 

Araba evin önünde durduğunda kemerimi çözüp arabadan indim. Yaz havası beni çevreliyordu, bunaltıcı bir kucaklamaydı bu. Eve doğru adımladığımda bacaklarımdakı titremeyi daha yeni fark ediyordum, ellerime değdirdim gözlerimi. Onlar da aynı şekilde titriyorlardı. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu sanki.

 

İçimde büyük bir öfke birikmişti. İçimdekileri doğru düzgün dökememiştim. Hırsımı, sinirimi, kırgınlığıma ifade edememiştim doğru düzgün. Bu zamana kadar koca bir yalanla buyümüştüm. Yalana ağlamıştım, yalan yere dayak yemiştim, yalan yere suçlanmıştım.

 

Oğuz benim önüme geçip kapıyı açtığında donuk adımlarla içeriye girdim. Ayakkabılarımı çıkartırken bile düşüncelerim devam ediyordu.

 

Hayatım, çocukluğum, hayallerim... Herşeyim mahvolmuştu. Ben mahvolmuştum, altüst olmuştum. Hayatımın ne altı güzeldi ne de üstü.

 

Toparlanayım derken daha da dağılmıştım. Suçluyken daha da suçlu olmuştum. Dağınıkken darmadağınık olmuştum.

 

Yorgundum, daha da yoruluyordum. Hepsi onu yüzündendi.

 

Koridor boyunca ilerledim, yavaş yavaş. Oğuzun sesi geliyordu arkamdan, bir şeyler söylüyordu, duyuyordum ama anlayamıyordum ne dediğini. Daha çok düşünmekle meşguldüm.

 

Peki ben gerçekten suçlu muydum? Ben doğmuştum, doğmak mıydı benim suçum? Elimde olmadan yaşanan şeyler bana yüklenmişti. Benim suçum değildi bu, içten içe biliyordum bunu ama hiçbir zaman kendime itiraf edememiştim. Yeni bir çağ açıyordum kendimde, farkındalık çağı.

 

Benim suçum yoktu.5

 

Yaşananların sorumlusu ben değildim.

 

Herkesin bana haksızlık etmesinden yakınırken kendime haksızlık ettiğimi fark etmemiştim.

 

"Benim suçum değildi." Diye mırıldandım. Vücudum daha da fazla titremeye başladığında gözlerimi bir noktaya sabitledim, doluyorlardı. Boğazımdaki yumru daha da büyüdü, nefesim kesildi. Kulaklarım ısınıyordu, etraf uğulduyordu, doğru düzgün duyamıyordum.

 

"Benim suçumdu." Suçluydum.

 

Hayır, bunu ben söylemiyordum, benim düşüncem değildi bu. Ben suçlu değilim.

 

Ben suçlu değildim ama sebeptim, ben iki kadının ölmesine sebep olmuştum.

 

Sığ nefesler alıyordum ama bu canımı yakıyordu. Boğazım dikenli tellerle sarılıydı sanki.

 

Vücudumun terledigini hissediyordum, yüzüm, avuç içlerim, ensem... Nefes alış verilerim hızlandı.

 

"Suay!" Ağzımdan derin derin nefesler aldım.

 

"Suay!" Kollarımda bir sıcaklık hissediyordum, sarsıyordu beni.

 

"Suay, kendine gel." Oğuzun sesi beni girdiğim tepkisizlikten çıkarmıştı. İrkilerek kendime geldim, iceriye girdigimde karanlık olan ev simdi aydınlıktı, gözlerim rahatsızlıkla sızladı.

 

Kollarımdaki iki elini elimin tersiyle itip ondan uzaklaştım. Gözleri bende endişeyle geziniyordu.1

 

Gözlerimi kırpmamama rağmen gözlerimden yaşlar süzüldü yanağımdan aşağıya.

 

Yüzümü acıyla buruşturdum.

 

"Beni sevmedi." Elimin tersiyle yanağımdaki yaşı sertçe sildim.

 

"Ama yemin ederim ben onu sevmeye hazırdım. Hep bekledim." Ellerim yorgunlukla iki yana düştü. Çaresizce kendimi açıklama çabasına girmiştim.

 

"Bir gün beni sever diye bekledim." Acıyla gülümsedim, başım yana doğru eğildi.

 

"Ama sevmedi." Tekrar bir göz yaşı daha indi tenimden aşağıya ve kayboldu.

 

Benim gibi...

 

"Sevmedi beni, sevmedi!" Avazım çıktığı kadar bağırdım, içim çıkacak gibi ağlıyordum. Bir hıçkırık daha koptu kalbimden. Oğuz dolu gözleriyle bana yaklaştığında tekrar bağırdım.

 

"Sende sevmedin beni, kimse sevmedi beni!" Bana daha da yaklaştığında kolumdan tutmaya çalışmıştı ki var gücümle itekledim onu. Hıçkırıklar arasında zar zor nefes alıyordum.1

 

Tekrar bana yaklaşıp kollarımı yakaladı, onu ittiğimde bu sefer kurtulamadım ondan.

 

"Sende sevmedin beni, gittin o kızı sevdin!" Hıçkırıklarım arasında bağırıyordum, bir yandan da kollarından kurtulmaya çalışıyordum ki başardım.1

 

"Sakin ol ne olur." Dedi ama ben kendimi durduramıyordum. Bana sarılmaya çalıştığında göğsünden ittirdim onu ve göğsüne vurmaya başladım.

 

"Git!" Dedim ve bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Olumsuz anlamda kafasını salladı, gözleri doluyordu.

 

"Git istemiyorum, git!" Son bir defa daha onu ittirdiğimde hem onu uzaklaştırmıştım hemde kendim gerilemiştim.2

 

Kollarım yorgunlukla kendini bırakmıştı, bedenimin de bırakması an meselesiyken Oğuz dibimde bitmişti, bir eliyle benimi bir eli de yanağımı kavradığında sertçe dudağımı bulmuştu dudakları. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken bacaklarımın titremesi artmıştı. Ona karşılık veremiyordum. Ellerim göğsüne gitti ve gömleğinin kumaşını sıkarak yumruk yaptım her iki elimi de. Bu durumdayken nefes alamıyordum. Gözümü kırptığımda yine gözlerimden aşağıya yaşlar inmişti gözyaşım. İçimdeki öfke yerini saklanan kelebeklere bırakmıştı, ortalık yerde uçuşmaya başlamışlardı. İlk defa yaşadığım şeyler beni afallatıyordu, ne tepki vereceğimi bilmiyordum.7

 

Yaşadığım farkındalıkla onu ittirdim, nefes alamıyordum, birkaç adım gerilemişti kendiliğinden. Onu ittiğimde derin derin soluklandım. Vücudumda titremeyen yer kalmamıştı. Gözlerim birkaç adım İlerideki yüzünü bulduğunda gözünden aşağıya süzülen gözyaşını gördüm, yüzündeki hayal kırıklığını da fark ettiğimde beni yanlış anlamış olma ihtimali geldi aklıma. Hiçbir şey söylemedim.

 

Benden biraz uzaktaydı, hızlıca birkaç adımda kapattım aramızdaki mesafeyi ve yüzünü iki elimle kavrayıp dudaklarına gömüldüm. Yaşadığı şaşkınlıkla kıpırdayamıyordu, kolları iki yanda aşağıya doğru salınmıştı. Kendimden böyle bir şeyi ben de beklemezdim ama yapmıştım işte.4

 

Çok zaman kaybetmeden elleri belimi bulduğunda beni kendine çekti, bedenlerimiz bir olmuştu sanki, öpüşüme karşılık vermeye başladığında sol elimi yanağından boynuna kaydırdım, diğer elimi de ensesinin üzerindeki saçlarına geçirdim. Belimdeki elleri o kadar sıkıydı ki kemikli ellerinin belime battığını hissediyordum ama canımı yakmıyor, aksine hoşuma gidiyordu.

 

Soluklanmak için ondan ayrıldığımda alnını alnıma yasladı. Gözlerimi kapattım, biraz utanıyordum biraz da ağlamaklıydım. Saçındaki elimi göğsüne indirdiğimde kalp atışını hissedebiliyordum. Tıpkı benimki gibi onun kalbi de hızlıydı.

 

Aldığımız nefesler birbirimizin yüzüne çarparken gözlerimi açtım. Bal rengi gözlerini dudaklarımdan çekip gözlerime dikti. Nefes alış verişlerinden göğsü hızla inip kalkıyordu.

 

"Sana ne olduğunu anlat artık bana lütfen." Tekrar soluklandım.

 

"Artık sabrım kalmadı, dayanamıyorum artık sırlara, belirsizliğe." Sesim titremişti, titrek bir soluk verdim. Boynundaki elimin başparmağını hareketlendirdim. Biraz böyle kaldıktan sonra alnını alnımdan çekti, alnıma derin bir öpücük bıraktı, başını olumlu anlamda sallayınca benden tamamen ayrıldı.3

Eevveeett bölüm sonuu, nasıldı? 5

 

Oğuzun hikayesi hakkında tahminleri alalım.7

 

Aceleyle atmak durumunda kaldım, hatam varsa affola.1

 

Kendinize iyi bakın, görüşmek üzere ♡♡♡3

 

 

Bölüm : 11.01.2025 13:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...