23. Bölüm

22. Bölüm: Veda

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

22. Bölüm: Veda1

 

Benden ayrıldığında elimi tuttu ve oturma odasına çekti beni. Bacaklarım hala titriyordu. Büyük koltuklardan birine karşılıklı oturduğumuzda ondaki gerginliği görebiliyordum. Onun için de zor bir şeyler yaşanmıştı belli ki. Şimdi güçlü olma sırası bendeydi, olası bir yıkılışında onu toparlamam gerekirdi. Her ne kadar bitik te olsam onun için çabalayacaktım.2

 

Yüzüme bakamıyordu, ellerine bakıyordu. Ellerine daha dikkatli baktığımda titrediğini fark ettim. Ne yaşadıysa anlatmak ona o kadar zor geliyordu ki işini kolaylaştırmak istedim.1

 

Ellerini sıkıca kavradım, soğumuş, buz gibi olmuştu iki dakikada. Kafasını kaldırıp yüzüme baktığında yüzündeki tedirginliği görebiliyordum, zorlanıyordu.

 

"Anlat sen de kurtul ben de." Ellerini destek olmak ister gibi sıktım. Yutkundu, derin nefes alıp konuşmaya başlayacaktı ki durdu. Birkaç sefer daha böyle olduğunda en sonunda başladı, gerisi daha kolay gelecekti, eminim.

 

"Lisede bir kızdan hoşlanıyordum, ileride onun da bana duyguları değişti, sevgili olduk." Kalbimde ister istemez bir sızı yayılmıştı ama belli etmeden dinlemeye devam ettim. O benim için nasıl ilkse ben de onun için ilk olmayı o kadar çok isterdim ki! Birinin sevgisine nail olmak...1

 

Bir noktaya odaklamıştı gözlerini, öyle anlatıyordu ama gozlerine baktığımda sanki anlattıklarının filmini görür gibiydim.

 

"O konservatuar okumak istiyordu, ben de onun için konservatuar kazandım. Aynı okuldayık. Her şey iyi gidiyordu ama zamanla davranışları değişti, ileri gitmek istedi. Hiç olmadığı bir insan oluyordu ben ona istediğini vermediğimde beni aldattı." Demek şarkılardan nefret etmesinin nedeni buydu, hala okumasının nedeni de eski bölümünü yarıda bırakıp başka bölüme başlamasaydı.

 

Sağ elini elimden kurtarıp yüzünü sıvazlayıp saçlarını geriye taradı. Gözlerini kapatıp dinlendi biraz. Destek olmak ister gibi elimi sıktım ve baş parmağımı oynattım.

 

"Aramız son zamanlarda zaten kötüydü, beni aldattığını öğrendiğimde de ayrıldım ondan." Duraksadı, eli yine başına gitti, şakaklarını sıkarak oğuşturdu.

 

"Hamile kalmış o adamdan, çok uğraştı onu affedeyim diye. Blöf yaparak intihara kalkıştı birkaç kez, hepsinde gittim yanına, vazgeçirdim." Ellerinin titremesi artmıştı, gözlerini kapattı, ellerini şakağına daha sert bastırdı.1

 

Kendimi bırakmamak için zor tutuyordum. Güçlü olmak zorundaydım, en azından güçlüymüş gibi görünmek zorundaydım.

 

"Bir gün yine aradı, ağlıyordu 'son kez söylüyorum, çok pişmanım, lütfen beni affet, eskisi gibi olalım' dedi. Kabul etmedim, kapattım telefonu. Saatler sonra arkadaşları haber alamamış, beni aradılar, haberim yok dedim geçiştirdim." Duraksadı, birkaç saniye nefeslendi. Hikayenin nereye gideceğini tahmin edebiliyordum.

 

"Neden yaptım bilmiyorum ama uzun süre haber alınamayınca evine gittim, yine blöf yapıyor sanmıştım, son kez konuşmak için gitmiştim. Evinin kapısı açıktı, iceriye girdim. Odaları dolaştım. Hiçbirinde yoktu en son banyonun kapısını tıkladım, seslendim içeriden ses gelmedi kontrol etmiş olmak için kapıyı açtım içeriye girdiğimde onu gördüm." Sanki koşu yapmış gibi nefes nefese kalmıştı. Gözlerini kapattığı yetmemiş gibi elleriyle de yüzünü kapattı.1

 

"Küvezin içerisindeydi, kan doluydu küvezin içi." Sesi titremişti. Dolu gözlerimle oturduğum yerde diz çöküp ona uzandım. Koca bedenini kollarımın arasına alıp kendime çektim. Elleri gibi bedeni de titriyordu. Saçları arasına küçük bir öpücük bıraktım. Sırtındaki ellerim aşağı yukarı hareket ettirdim. Birkaç dakika böyle kaldıktan sonra ondan ayrılıp eski pozisyonuma geldim.

 

"Seneler sonra..." duraksadı, iki eliyle yüzünü sıvazladı. Bir gariplik vardı, nefes alışverişleri hızlıydı. Tekrar atak mı geçiriyordu?

 

"Oğuz iyi misin?"

 

"Unuttum sanıyorken..." Yutkundum, geçirdiği krizlerin onunla alakalı olduğunu anlamıştım, her şeyi anlamıştım. Artık susabilirdi.

 

"Tamam anladım." Dedim, sesimdeki tedirginliği bastırmaya çalışıyordum.

 

"Durabilirsin artık." Yüzündeki kolları güçsüzlükle kucağına düştüğünde bedenimi bir tedirginlik sardı.

 

"Sesini duymak istemiyorum." Gözleri güçsüzleşmişti, burnundan koyu renkli sıvının indiğini gördüğümde başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Telaşla elim ayağım birbirine dolanmıştı.

 

"Görmek istemiyorum." Güçsüzce dudaklarından çıkan kelimelerden sonra gözleri devriliyor sonradan kendini toparlıyordu ama yine tekrarlıyordu.

 

koltukta iyice yaklaştım ona. Yüzününün iki yanına koydum ellerimi. Yüzü de tıpkı elleri gibi üşümüştü. Yüreğim endişeyle boğazımda atıyordu, kanıma yayılan adrenalin vücudumda dolaşırken bütün vücudumu titretiyor ve soğuk yerlerini dökülmesine yol açıyordu. kulaklarımda rahatsız edici yanma başlarken kalbim zaten yangın yeriydi.

 

"Tamam, anladım ben. Sakin ol artık." Titreyen ellerimin baş parmağını hareketlendirdim. Burnundan akan kan dudaklarından aşağıya kayacaktı ki baş parmağımda onu yok etmeye çalıştım ama daha beter dudağının üzerinden yanağına yayılmıştı. Gözlerini daha fazla açık tutamayacak gibiydi.

 

Oğuz hiçbir tepki vermiyordu, ellerimin arasındaki başının ağırlaştığını hissediyordum ki bu beni daha da telaşlandırıyor, onu daha fazla etkileyeceğimi bilmesem hıçkırarak ağlayacaktım. Boğazım ağrıyor, nefes alışım zorlaşıyordu.

 

"Derin nefes al." Titrek gözlerine baktığımda koca bedeni üzerime doğru geliyordu yavaşça, başını omzuma yasladığında yüzündeki ellerimi sırtına ve saçlarına götürdüm.

 

Saçındaki ellerimi hareket ettirdim ve hızlıca başına bir öpücük bıraktım. Nefesleri sığ ve hızlıydı.

 

"Özür dilerim." Sesi o kadar güçsüzdü ki onun böyle olduğunu görmek çok ağırdı, ne ara ona bu kadar bağlanmıştım?

 

"Yorma kendini." Başındaki elimi hareket ettirdim. Gözümden sıcak bir yaş suzüldüğünde dik duruşum sular altında kalmaya başlıyordu, telaşın, korkunun tehlikeli suları bedenimi titretiyordu.

 

Bedenime verdiği ağırlık bir anda arttığında sert bir yutkunma geçti boğazımdan.

 

"Oğuz." Sesim artık ruh halimi maskeleyemiyordu.

 

Oğuzda ne bir ses, ne de bir kımıldama vardı. Bayılmış mıydı?1

 

Vücudumu kullanarak onu koltuğun yaslanma yerine doğru dinlediğimde ondan temkinli hareketlerle ayrıldım.

 

"Oğuz." Oturduğum yerde diz üstü kalkıp baş ucuna yükseldim. Burnundan akan kan iyice yayılmıştı, elmacık kemiğinin altından yana doğru süzülüyordu, zar zor açık tutmaya çalıştığı gözleri kapalıydı.

 

Elimi saçlarına geçirip taradım, fazla sarsmadan dürttüm onu.

 

"Oğuz kalk!" Sesim titriyordu ama kendimi güçlü tutmaya çalışıyordum. Sanki ben güçlü durursam o ayılacak gibiydi.

 

Yüzünü iki elimin arasına aldığımda yüzünün sol tarafından aşağıya inen kan elimi ıslattığında elimi geri çekmedim. Baş parmaklarımı hareketlendirdim.

 

Yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

 

"Uyan ne olur?" Parmaklarımı tekrar hareket ettirdiğimde hiçbir tepkisi yoktu. Alnına ve gözüne bir öpücük bırakıp geriledim.

 

"Lütfen!" Gözümdeki bulanıklılıktan dolayı onu doğru düzgün göremiyordum. Gözlerimi kapattığımda yüzüne iki gözümden de damlalar düştüğünde o damlaları elimle yok ettim. Hiçbir tepki vermiyordu.

 

Ondan uzaklaştığımda kafamı göğsüne dayayıp kalbinin atıp atmadığına baktım. Kalbi atıyordu, sağ elimin işaret parmağını kırıp burnuna götürdüm, nefes alıyordu ama uyanmıyordu. Ondan zar zor ayrıldım. Sol elimi çektiğimde burnundan akan kan tekrar elim yüzünden yüzüne yayılmıştı, elim de aynı şekildeydi. Hızlıca hala omzumda asılı duran çantamdan telefonumu çıkarttım ve 112 yi tuşladım. Telefon hemen açılmıştı. Gerekli bilgileri ve adresi verip telefonu kapattıp çantama geri koydum.

 

Hala hiçbir hareketlilik yoktu yüzünde, eskiye kadar daha da az kanıyor gibiydi burnu. Uyanmadığı her dakika daha da korkuyordum. Oturduğum yerden kalktığımda bütün vücudumun kasıldığını ve titredigini hissediyordum. Bacaklarım her an beni yarı yolda bırakacak gibiydi. İçimdeki telaş bedenimi aşıyordu ve ben bağırıp çağırmak istemiyordum. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde birkaç adım ilerleyip geri döndükten sonra ytekrar yanına oturdum. Titreyen ellerim ellerini buldu. Elleri hala buz gibiydi, iki elimle elini kavrayıp ısınmasını sağlamaya çalışıyordum.1

 

Bir hıçkırık koptu dudaklarımın arasından ve artık sessizce değil de hıçkırarak ağlıyordum.

 

Dolu gözlerim onu göremediğiniz hızla kırpıştırdım gözlerimi, sıcak gözyaşlarım yanağımda yakarak yol izleyip çenemde kaybolduğunda titrek bir nefes aldım.

 

"Korkuyorum." Eğer duysaydı ne kadar ciddi olduğumu anlardı.

 

"Beni bırakmayacaksın değil mi?" Allahım lütfen sadece basit bir bayılma olsun! Lütfen.

 

"Daha başlamadan bitmesin lütfen!" Göğüs kafesimin değdiği her yer alev alıyordu, içinde barındırdığı her yer köz gibiydi. İçimdeki kelebekler de yanmıştı, kanatları alev almış, her kanat çırptıklarında içimdeki alevi körüklemişlerdi. Değdikleri her yeri yakıp yıkıyorlardı.1

 

Elinden bir elimi çekip saçlarını okşadım.

 

"Keşke daha önce tanısaydım seni, ne sen bu hale gelmeden ne de ben bu hale gelmeden..." Dudaklarımdan bir hıçkırık koptuğunda yüzümü koluna gömdüm. Sarsılarak ağlıyordum ki ambulans sesi geldiğinde seri hareketlerle ondan ayrılıp kapıya gittim, diyafondan büyük kapıyı açıp dışarıya çıktım. Kapı yavaş yavaş açılıyordu ve ambulansın sesi de her geçen saniye daha da yaklaşıyordu. Evin kapısını açık bırakarak bahçe kapısına koştum. Ambulans da hemen gelip kapıdan içeriye girdiğinde evin girişine en yakın yerde durdu. Ben de peşlerinden gitmiştim.

 

Ambulanstan ekipler hızlıca indiklerinde gözümden inen yaşları hızlıca silip burnumu çektim. Sedyeyle içeriye girmeye hazırlanırlarken onlardan ince eve girip onlara eşlik ettim.

 

"Hastanın durumu nasıl?" İçlerinden naif, sakin ama aceleci bir ses yükseldi.

 

"Hala baygın." Sesim ağladığım için boğuk çıkmıştı, gözlerim de yanıyordu.

 

"Konuşuyorduk, bir anda tuhaflaştı, gözlerini zar zor açık tutuyordu." Ekiplerle birlikte Oğuzun yanına ulaştık. Onlar müdahale ederken ben geriden izliyordum. Gözümden akan yaşı sildim.

 

"Burnu kanadı, sonra da çok geçmeden bayıldı." Sonlara doğru sesim güçsüzlükle kısılmıştı.

 

Sağlık ekipleri ona müdahale ederken bir yandan da beni sorguya çekiyorlardı.

 

"Başına herhangi bir darbe aldı mı?"

 

"Almadı." Sesim ister istemez titriyordu.

 

"Kullandığı bir ilaç ya da bir hastalığı var mıydı?"

 

"Biz yeni evliyiz, ben hiç ilaç kullanırken görmedim. Hastalık gibi bir şeyden de hiç bahsetmedi." İçimdeki korku hala bedenimi terk etmemişti, o uyanana kadar da terk etmeyecekti.

 

Ambulansın ışığı duvarlara vurarak evi renklendiriyordu.

 

"Daha önce böyle bir şey yaşandı mı?"

 

Tatile gittiğimizdeki o gece ve parçaladığı aynalar gözümün önüne geldi.

 

"Burnu kanamıştı bir kere ve..." Duraksadım, bunu söylemeli mıydım bilmiyordum. Karşımdaki üniformalı kadın beni anlamaya çalışan bakışlar atıyordu, devam etmemi ister gibi bir yüz ifadesi vardı, devam ettim.

 

"Bazen halüsinasyon görüyordu." Başımı eğdim, o halüsinasyon görüyordu ve hiç destek almamıştı. Peki ailesi onun psikolojik destek almasını istememiştir miydi? Doğru ya, beni onunla bunun için evlendirmişlerdi.

 

Sonuç, ona iyi mi gelmiştim? Hayır, koca bir hayır! O bana iyi gelmişti ama ben ona iyi gelmemiştim. Çünkü ona iyiliği getirecek kişi ben değildim.

 

"Bunun için destek aldınız mı?" Olumsuz anlamda kafamı salladım. Kadın beni daha fazla sorgulamadan diğer arkadaşına yardım etmeye başladı. Birlikte Oğuzu sedyeye almışlardı ve iki ucundan tutup dışarıya taşıyorlardı.

 

Sedyenin üzerindeki heybetli bedenine baktım. Baygın olsa da hala heybetliydi. Göz kapakları bal rengi gözlerini kapatıyordu. Sol yanağına dağılan kanın kuruduğunu görebiliyordum.

 

Sağlık ekibi dışarıya çıktığında kapıyı kapatıp arkalarından ambulansa ilerledim. Sedyeyle birlikte Oğuzu ambulansın arkasına koymuşlardı.

 

"İyi olacak mı?" Diye mırıldandığımda gözümden bir yaş daha süzülüp çenemde kayboldu. Sağlıkçılardan diğeri, erkek olan beni yanıtsız bırakmadı.

 

"Elimizden geleni yapacağız." Elbetteki bu cevap bana yememişti. Bana yetecek tek cevap onun uyanması olacaktı.

 

"Hanımefendi siz öne geçin." Benimle başından beri muhatap olan kadına çevirdim gözlerimi.

 

"Ben de arkada gelsem." Tekrar tekrar gözlerimden yaşlar inmişti.

 

"Üzgünüm ama önde gelebilirsiniz." Kadın ambulansın arkasına binip kapıyı kapatmadan önce onu başımla onaylayıp öne geçtim.

 

Ambulans ta hareketlendiğinde istemeye istemeye emniyet kemerimi taktım.

 

Ambulans sireni açmış, sert ve hızlı hamlemlerle trafikte ilerliyordu. Siren sesi kafamda dönüp dolanan bütün kötü senaryolara fon müziği oluyordu.

 

Oğuzun ailesine haber vermeliyim ama onlara karşı bir sinir oluşmuştu içimde. Onunla yeterince ilgilenmemişlerdi ve bir nevi onlar yüzünden bu haldeydi arkada.

 

Tunaya da kızgındım, o da onunla ilgilenebilirdi. Onlara her ne kadar kızgın olsam da bilmeleri gerekiyordu.

 

Çantamdan telefonumu çıkartıp kişilerden Tunanın ismini bulup aradım. Birkaç kere çaldı telefon, saat geç olmuştu, uyuyor olmıydı.

 

Telefon açıldığını belli eden bir titreşim çıkardığında Tunanın uykulu sesi kulağıma yayıldı.

 

"Efendim."

 

"Tuna." Sesim ağladığım için boğuk ve titrek çıkmıştı.

 

Telefondan, karşı taraftan hışırtılı bir ses geldi.

 

"Bir şey mi oldu, o ambulans sesi ne?" Sesinde uykudan eser yoktu şimdi. Titrek bir nefes aldım.

 

"Oğuz bayıldı." Bir hıçkırık kaçtı dudaklarımın arasından.

 

"Hastaneye gidiyoruz." Karşı taraftaki titreşimler arttı.

 

"Nasıl oldu?"

 

"Gelince konuşuruz." Kısa bir nefes verdim.

 

"Hangi hastaneye gidiyorsunuz?"

 

Sol tarafımsaki ambulans şoförüne döndürdüm başımı, gözümden akan yaşı sildim.

 

"Hangi hastaneye gidiyoruz."

 

Hastanenin adını söylediğinde ben de bunu Tunaya iletip telefonu kapattım. En yakın hastaneye gidiyorduk.

 

&

 

A

 

mbulans büyük hastane binasının önünde durduğunda seri hareketlerle ambulanstan indim, aynı sekilde Oğuzu da sedyeyle birlikte ambulanstan indirmişlerdi. Acil kapısı doktorlar ve insanlarla doluydu.

 

Oğuzun heybetli bedenini sedyenin üzerinde gördüğümde bilincinin hala kapalı olduğunu gördüm. İçimdeki korku daha da büyüyordu. Hayatımın geri kalanını düzelttim derken daha da beter olduğunu görmek, hiçbir ilerleme kat edememek canımı çok yakıyordu.

 

Hızlıca hareket ettirilen sedyeyle birlikte koşarak içeriye girdim ve açılın kırmızı alanına doğru peşlerinden koşturdum.

 

Oğuzda hiçbir hareketlilik yoktu, teni bembeyazdı, sarı gözlerinin üzerini örtüyordu göz kapakları, onları görememek beni daha da boğuyordu sanki.1

 

Boğazımın iyice şiştigini ve nefes alamadığımı hissediyordum.

 

Sedye ikili ayrılan kapıdan geçtiğinde ben de ilerliyordum ki sağlık çalışanları tarafından durduruldum.

 

"Burdan sonrasına geçemezsiniz hanımefendi." Ağlamaktan şişmiş gözlerim minyon tipli, esmer kadına ilişti.

 

Olduğum yerde durarak ona gereken cevabı vermiş oldum.

 

"Hasta kaydını yapmamız gerekiyor, benimle gelin lütfen." Önümdeki kadın gayet kibar ve anlayışlı bir şekilde benimle iletişim kurmaya çalışıyordu ama ben sadece bir köşeye sinip ağlamak istiyordum, Oğuzu istiyordum.

 

"Kimliği yanımda değil." Güçsüz Sesim kalabalık koridorda kadına ulaştı.

 

Çantamda telefonum titrediğinde seri hareketlerle telefonumu aldım elime. Tuna arıyordu, gelmiş olmalıydı büyük ihtimalle.

 

"Telefona cevap vermem gerekiyor." Kadın anlayışla gözlerini kırptığında biraz uzaklaştım.

 

Telefonu açıp kulağıma götürdüm.

 

"Efendim." Sesim bana bile yabancı gelmişti.

 

"Geldim ben, neredesin?" Onun sesindeki tuhaflığı da anlayabiliyordum.

 

"Kırmızı alanda, bekleme salonundayım."

 

"Tamam, geliyorum." Telefonu kapatacak gibi olduğunda tekrar konuştum.

 

"Oğuzun kimliği yanımda değil, kayıt yaptıramıyorum." Burdunu çektiğimde eş zamanlı olarak gözümden de bir yaş süzüldü.

 

Telefonun diğer tarafından derin bir nefes sesi geldi, aynı zamanda yürüdüğünü de anlıyordum.

 

"Ben hallederim, sen kafana takma."

 

"Tamam." Sanki görebileceksiniz gibi de eş zamanlı olarak kafamı sallıyordum.

 

Telefonu kulağımdan çekip kapattım.

 

Biraz ileride olan kadının yanına ilerledim.

 

"Bir yakınım birazdan gelir, kayıt işini o zamana halledebiliriz." Dedim kadına. Kadın daha fazla üzerime gelmeyip kafasını salladı ve deminki nazikliğiyle devam etti.

 

"Tamamdır, hasta kabulden işlemleri halledersiniz. Geçmiş olsun." Kadını başımla onaylayıp yanımdan gidişini izledim bir süre ve çok geçmeden koridorlardaki oturaklardan birine oturdum ve başımı dirseklerime yasladığım kollarımın arasına aldım. Gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım.

 

Telefonumun tekrar titremesiyle bıkkınlıkla yaşlı gözlerimi aralayıp telefonu cevapladım, arayan Özgeydi. Hissetmiş gibi bu saatte araması...

 

"Alo." Onun da sesi pek iyi gelmiyordu.

 

"Efendim." Dedim, sesim git gide kısılıyordu.

 

Karşı taraftan hışırtı sesi yükseldi, sesim onu gelmişti.

 

"Sesin çok kötü geliyor iyi misin?" Titrek bir nefes aldım ve gözümden bir yaş süzüldü. Onu cevaplamak için açtığım dudaklarımdan bir hıçkırık koptu.

 

"Suay bir şey mi oldu, kocan bir şey mi yaptı sana yoksa?!" Sesi yükselmişti.

 

Kafamı olumsuz anlamda salladım ama o bunu göremiyordu.

 

"Hastanedeyim." Bir hıçkırık daha.

 

"Ben onun soyunu sopunu-" Sözünü kestim çabucak.

 

"Oğuz bayıldı Özge, bana bir şey yapmadı." Karşıdan derin bir nefes sesi geldi.

 

"Hangi hastanedesiniz?"

 

Ona hastanenin adını söyledikten sonra telefonu kapatığım gibi Tuna görüş açıma girmişti. Saçları dağılmıştı, üstünde siyah bir pijama ve tişört vardı. Yataktan kalktığı gibi gelmiş gibiydi.1

 

Yorgunluğum ve onun bu hali ona olan bütün sinirimi götürmüştü ve küçük bir kız çocuğunun abisine sığınması gibi koşup kollarımı ona sardığımda çok gecikmeden o da kollarını bana sardı.

 

"Çok korkuyorum." Bir hıçkırık ve birkaç damla daha gözyaşı...

 

Başımın üzerine derin bir öpücük kondurdu.

 

"Korkma abim, sen bakma ona güçlüdür o eşek." Başımı iki yandan elleri arasına aldı.

 

"Gel oturalım şöyle." Gösterdiği boş oturağa oturttu beni ve önümde dizlerini kırıp eğildi.

 

"Güçlü ol, dua et. Ciddi bir şey yoktu zaten." İçimi rahatlatma çabalarına başımı sallayarak karşılık verdim. Eli gözlerimi altını ıslatan damlaları gitti ve yüzümü sildi parmaklarıyla.

 

"Teyzemlere haber verdim, geliyor onlar da." Olumlu anlamda salladım başımı.

 

Kafamı kendine yaklaştırır alnıma minik bir buse kondurup ayaklandı.

 

Şu birkaç dakika içerisinde ne ruh halimde bir değişiklik vardı ne de Oğuzdan bir haber vardı. Oturduğum sandalyede bütün bedenim titriyordu ve vücudumda bir üşüme hali vardı. Onsuzluk bu kadar zor muydu?

 

Önümde ayakta volta atan Tunayı gördü gözlerim ve koridorun girişindeki hareketliliğe baktım. Pelin Teyze, Selma Hanımlar ve Buse.

 

Hepsinin hızlı hareketlerle buraya doğru geldiğini görüyordum zar zor. Şişen ve ağlamaklı gözlerim onları net göremiyordu ama onlar olduğu belliydi. Git gide daha da yaklaştılsr ve ne kadar dağınık ve kötü bir halde olduklarını gördüm hepsinin ama içimde onlara karşı olan öfkenin tekrar alevlendiğini fark ettim.

 

Soğumamıştı onlara karşı içim. Onu benimle evlendirmeye ikna etmek yerine doktora gitmeye ikna etselerdi belki de bunlar hiç yaşanmayacaktı ve daha iyi bir hayatı olacaktı.

 

Onlar iyice yakınlaştığında olduğum yerden kalkıp birinin oturması için yer açtım, ne de olsa yaşları büyüktü ve acılıydılar.1

 

İçlerinden en kötü durumda olan Selma Teyzeydi. Çok ağladığı belliydi ve hala daha ağlıyordu.

 

"Durumu nasıl oğlumun?" Nefes nefeseydiler.

 

"Hiç bilmiyoruz." Tuna benim yerime cevaplamıştı Selma Teyzeyi.

 

"Oğuza ne oldu kızım?" Adnan amcanın sesi yayıldı kulaklarıma, o da en az Selma Teyze kadar kötüydü ama güçlü kalmaya çalışır gibiydi.

 

"Konuşuyorduk." Dedim zar zor ve olanlar tekrar canladı gözümde, gözlerimden tekrar yaşlar süzüldü.

 

"Bir anda burnu kanadı bayıldı. " Sesim gittikçe kısılmıştı.

 

Daha fazla konuşacak gücü kendimde bulamadığım için sustum. Yorgundum, her anlamda.

 

Selma Teyze ağlayıp sızlanarak kalktığım yere oturdu, bir şeyler mırıldanarak ağlıyordu ama ona kulak asamayacak kadar doluydu beynimin içi.

 

Sonra Buseninin sesini işitti kulaklarım ve onca sözcüğün içinden anladığım tek cümle onunkilerdi.

 

"Ne diye evlendirdiniz ki Oğuzla bu kızı?!" Bağırıyordu biraz, gözleri ağlamaktan kızarmış, saçları dağınıktı. Üzerinde de pijamaları vardı.2

 

"Oğuza iyi geldiği falan yok!" Kocaman açılmış gözlerini onlardan çekip bana doğrulttu.

"Her şeyi daha da berbat etti! "3

 

Daha fazla şey söyleyecektim ki Tuna girdi aramıza.

 

"Yeter!"

 

Önüme geçerek Busenin bakışlarının benden kopmasını sağladı.

 

"Hastanediyiz Buse! Oğuz içeride cebelleşirken sen kıskançlıktan kudurup Suaya saldırıyorsun. Benim sabrımı sınama! Ya çek git ya da adam gibi bir kenarda sesini kesip acını çek!" Tuna ona daha da fazla şeyler söyleyecekti ki sözünü kesim.1

 

"Haklı, ben ona iyi gelmedim."1

 

Herkesin bakışları bende toplandı, sesimi yükselttim. İçimde kabaran öfke artık kendini gün yüzüne çıkartmaya yeminliydi sanki.

 

Selma Teyzeye ve Adnan Amcaya yaklaştım iyice.

 

"Neden onu doktora gitmeye ikna etmek yerine benimle evlenmeye ikna ettiniz?" Hiçbir şey şöylemiyorlar, alıyorlardı.

 

"Çok mu iyi oldu şimdi benimle evlendi de?! İyi mi geldim ona he iyi mi geldim?!"

 

Solumlandım biraz, kendimi kaybediyordum sanki, içimde bir ateş yanıyordu ve her dakika körükleniyordu.

 

"Herşey daha da berbat oldu belki de doktora gitseydi bunların hiçbiri yasanmayacaktı daha da iyi bir hayatı olacaktı. Neden çabalamadınız onun için?" Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Sesim Sonlara doğru çatallamıştı. Tunanın araya girmesiyle göremedim onları daha.

 

"Neden, neden, neden?..." Tuna beni omuzlarımdan tutup onlardan uzaklaştırdığında hala bağırıyordum.

 

"Tamam, sakinleş." Bacaklarımdan giden güçle aniden dizlerimin üzerinde yere düştüm. Ağlamaktan nefes alamamaya başlamıştım. Kalbime giren sancıyla elim kalbime gitti ve acıyla buruştu yüzüm. Nefes alamıyordum.

 

Kalp atışlarım seyrek, güçlü, bütün vücuduma sözünü geçirmekten yorulmuş, bir şekilde vücudumun ayakta durmaya çalıştığı son saniyelerde hırçın bir dalganın dalkakrana sertçe vuruşu gibi bedenimde çarpıyordu.

 

Son kez atar gibi atıyordu kalbim, bir daha atmaya gücü yetmeyecek gibi... Sert bir veda gibi...2

 

Göz kapaklarım da kalbimle aynı fikirdeydi, yorgun. Aydınlık karanlığa dönerken Tunanın sesi yankılandı kulaklarımda. Boğazı yırtılana kadar bağırıyordu sanki.

 

"Yardım edin! Doktor çağırın! Suay!"4

 

 

Bölüm : 18.03.2025 20:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...