27. Bölüm

24. Bölüm: Utanmaz

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

24. Bölüm: Utanmaz

 

Kemiklerimin tenime batması gibi bir ağrıyla araladım gözlerimi, kanepede uyuya kalmıştık. Kanepe ne kadar rahat da olsa yatak gibi değildi ve bir miktar ağrı bırakmıştı bedenime. Vücuduma dolanmış kollar da cabasıydı.

 

Dün olanlar aklıma geldiğinde yüzümde tatlı bir sıcaklık yayıldı. Dün öyle demiyordun ama!

 

Bugün oğleden sonra hastaneye gidecektik, Oğuzun elektrotları çıkacaktı. Benim de raporum olduğu için bütün gün boştum ve onunla ilgilecenektim.

 

Uykudan yüzü şişmişti ve ekstra şişkin olan dudakları biraz aralanmış, kumral saçları dağılmıştı.

 

Karnımda hissettiğim ekstra bir sancı ve sızıntı hissiyle yeterince ayılmamış gibi aydınlanma ve telaşlandım. Gevşek kollarından onu uyandırmamak için yavaşça sıyrılıyordum ki rahatsız olduğunu belli eden, uyarı dolu bir ses çıktı ondan ve kolları daha da sıkılaştı. Biraz daha çabaladığımda kolları mümkünmüş gibi daha da sıkılaştı.

 

"Lavaboya gitmem gerekiyor." Diye mırıldandım sessizce.

 

Olumsuz bir geri dönüş aldığımda gözledim büyüdü aniden.

 

"Gidip geleceğim hemen, acil diyorum!" Huysuzca kollarını gevşettiğinde sessizce kollarından ayrılıp koşar adım merdivenlerden çıkıp odadan ped ve iç çamaşırı alıp banyoya girdim. Hastaneden sonra banyo yapmadığım için yeterince kötü hissetmiştim, bu yüzden banyo yapmak daha iyiydi.

 

Duşakabinin bataryasını sıcağa çevirip üzerimdekileri çıkarttıktan sonra su hazır olmuştu, hızlıca banyo yapıp bornozuma sarıldıktan sonra bornoz ipini bağlayıp duşakabinden çıktım. Islak saçlarımdan sular sızıyordu, saçlarımı da sıkıştırıp fazla suyunu akıttıktan sonra banyodan çıktım.

 

Çıktığım gibi karşımda kaşları çatılmış, kollarını göğsünde birleştirmiş Oğuzu beklemiyordum ki hafif bir korku geçti üzerimden. Yumruk yaptığım elimin baş parmağıyla üst dişlerimi itip başımı hafif geriye attım ve diğer elimi de göğsüme koydum.

 

"Korktum, ne yapıyorsun burda."

 

Huysuzca ifadesinin ardından konuştu.

 

"Hani çabuk gelecektin, banyoya girmişsin."

 

Dudaklarımı büzüp omuzlarımı silktim.

 

"Hızlıydım yine de."

 

Şu durumda ondan biraz utanıyordum ama yine de iyice yanına yaklaşıp iki elimin baş parmaklarıyla çatık kaşlarını düzeltmeye çalıştım.

 

"Böyle giderse çabuk yaşlanırsın, boşarım sonra seni." Ciddi ama cilveyle söylenip saçlarımı ona doğru savurup gardroba doğru ilerliyordum ki ayaklarımın yerden kesilmesiyle minik bir çığlık koptu dudaklarımdan.

 

Bir eli bacaklarımı diğer eli de sırtımı kavrıyordu.

 

"Demek öyle!" Dedi, yüzünde muzip, hafif bir sırıtma vardı. Bende ise yavaşça bir pişmanlık yayılıyordu.

 

Üzerimde Allaha emanet duran bornoz kayıp bacağımın bir kısmını açıkta bırakmıştı ki telaşla kapattım.

 

Oğuz beni azikçe yatağa firlattığında sert bir yutkunma geçti boynumdan.

 

Yüzündeki Alaylı gülümseme arttığında üzerime doğru yaklaştı.

 

"Demek yaşlanınca beni boşayacaksın he."

 

Bu durumda bile benin de yüzümde saçma bir gülümseme yayıldı.

 

Elleri belimin iki yanından beni gıdıklamaya başladığında biraz daha şoka uğradım. Ellerimle onu durdurmaya çalışıyordum ama nafileydi. Normalde bu kadar gıdıklanıyor muydum bilmiyorum ama ilk defa bu kadar çok gıdıklanmıştım.

 

Kıkırtılarım kahkaha dönüştüğünde birbirimizin kahkahaları yankılandı evde. Artık gülmekten gözümden yaş gelmişti ve üzerimdeki bornoz tehlikeli bir şekilde kayıyordu.

 

"Ta-Tamam, Oğuz, dur!" Bir yandan kıkırdıyor bir yandan da onu durdurmaya çalışıyordum. O beni asla dinlemezken elimi ondan çekip iyice açılan göğüslerimi kapatmak için bornozu çekiştirdim. Gözleri ellerimde kitlendiğinde elleri beni gıdıklamayı kesti ve sırıtışı yavaş yavaş silindi, adem elmasının hareketlendiğini gördüğümde biraz daha sırıttım.

 

"Lan senin içinde hiçbir şey yok mu?" Sesinin titrediğini fark ettiğimde içimdeki keyfe diyecek şey yoktu.

 

Onu kaşlarımla yanıtlarken başımı da sağa sola salladım ve dudaklarımdan da 'çık' sesi çıkarttım. Tekrar sertçe yutkunduğunda yataktan kalktı.

 

"Saçların da ıpıslak, kalk!" Onu biraz daha delirtmek için yatakta ayağa kalktım ve iyice ona yaklaşıp kollarımı boynuna sardım. Elleri belinde ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

 

Deli cesaretiyle bacaklarımı da beline sardığımda yüzünden geçen saşkınlığın farkına varıyordum. Ellerini belinden çekip bacaklarıma, tenime değdirdiğinde yüzümü yüzüne daha da yaklaştırdım. Sadece ondan bahsediyordum ama benim de koşan kalbimin ve her yerimde uçan kelebeklerin haddi hesabı yoktu.

 

Burnumu hafif sakallı tenine sürtüp dudaklarını dudaklarımda buluşturduğumda bacaklarımdaki elleri daha da sıkılaştı ve daha da yukarı tırmandı. Dudaklarımı ondan ayırdım.

 

"Sen bu elektrotlara çok güveniyorsun ama çok ta güvenme, uslu dur bence." Diye mırıldandığında heyecanlı nefesi saçlarımı hareketlendirdi. Elektrottan çok başka şeylere güvendiğim için sırıtışım arttı ve omuzlarımı silktim.

 

Ondan hiç beklemediğim bir şey yapıp parmaklarıyla iç çamaşırımın lastiğini çekip bıraktı, vücuduma yayılan ince sızıyı beklemediğim için dudaklarımdan ince bir inilti çıkmıştı. Bu onu daha da tetiklemişti ki bütün kaslarının kasıldığı hissedebilmiştim.

 

"Çok fenasın ama ben bunun acısını çıkartırım." Diye mırıldandığında ilk önce bacaklarımı sonra kollarımı ondan ayırdığımda ondan tamamen uzaklaşmadan dudaklarıma sert bir buse kondurup benden tamamen ayrıldı. Banyoya doğru ilerlerken işaret parmağını bana uzatıp konuştu.

 

"Kurutma makinesini alıp geliyorum, burada bekle."

 

Onu başımla onaylayıp yaramazca sırıtıp bornozu iyice sarmalayıp kuşağı tekrar sıkıca bağladım, edep sen ne güzel şeysin.

 

Birkaç saniyelik su sesinden sonra yüzü ıslak, elinde tarak ve kurutma makinesiyle odaya giriş yaptı.

 

Kendini toparlamış gibi görünüyordu. Yatağın yanındaki prize kurutma makinesini taktı. Elindekilere uzanacaktım ki onları benden çekip başıyla yatağı işaret etti.

 

"Ben yapacağım, otur." Onu ikiletmeden gülümseyerek yatağa oturdum. O da arkama geçip saçlarımı taramaya başladı. Elleri o kadar acemi davranıyordu ki bunu ilk defa yaptığı her halinden belliydi. Bu beni biraz daha mutlu ederken gülümsememek elde değildi.

 

"Acıyor mu?" Ağzımdan 'cık' diye bir ses çıkartıp aynı anda da kafamı salladım hafifçe. Sadece çekilmek için kavranılan saçlarım bu muameleye alışkın değildi, elleri pamuk gibiydi, asla acıtmıyordu canımı.

 

O saçlarıma çekmek için dokunurken Oğuz sevmek için dokunuyordu. Onun elleri bana vurmak için kalkarken, Oğuzun elleri okşamak için kalkıyordu. Onun gözleri tüm nefretiyle üzerimdeyken, Oğuzun gözleri tüm merhametle üzerimdeydi. En çokta onun merhametine kapılıyordum.

 

Aynı acemilik ve naziklikle işine devam ederken kurutma makinesini de çalıştırdı. Uzun saç tellerim etrafta uçuşuyordu.

 

Anın huzuru ve mutluluğuyla gözlerimi kapattığımda gözlerimden akan yaşla ağladığımı fark ettim. Hayatım boyunca bu kadar değerli hissettirilmediği için tuhaf gelmişti. Ağır mı gelmişti yoksa iyi mi gelmişti bilmiyorum ama bendeki duygular çok yoğundu.

 

Hızla gözlerimdeki yaşı sildiğimde anlamış olacak ki makineyi durdurdu.

 

Şaşkınlıkla eğilip yüzüme bakmaya çalıştığında kafamı aksi yöne çevirdim. Eliyle çenemden tutup kendine çevirdiğinde yaşlı gözlerimle gülümsedim.

 

"Canını mı yaktım?" Masumca sorusuyla kalbimin ona doğru akışı hızlandı.

 

Hayır anlamında kafamı salladım.

 

"Ben hiç böyle hissetmemiştim." Gözümden akan yaşı sildi eliyle, kaşları çatıktı.

 

"Duygulandım biraz. " İki eliyle yüzümü kavrayıp dudaklarını alnıma dayayınca gözlerimi kapatıp ellerini tuttum. Kokulu öpücüğünü bırakıp dudaklarını benden ayırdı.

 

"Bundan öncesini unut Suay. Bundan sonra her şey çok daha güzel olacak, aklın hayalin almayacak kadar güzel olacak. Söz veriyorum!"

 

Alnını alnıma dayadı. Gözyaşlarım yine istemsizce aktı, mutluluktan mı yoksa alışılmadık durumdan mi bilmiyorum ama içimden ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu.

 

"Ağlamana dayanamıyorum, ağlama. lütfen!" Acı çeker gibi, tahammülsüzce çıkıyordu.

 

Yanağımdan aşağıya süzülen gözyaşımın üzerine derin bir öpücük bırakıp benden uzaklaştı ve gözyaşlarımı sildi.

 

"İşimize devam edelim." Tekrar makineyi çalıştırdı ve saçlarımı tarayarak kuruttu. İşi bittiğinde makineyi kapattı ve başıma kokulu bir öpücük bırakıp yataktan kalktı.

 

"Hazırlanalım da hastaneye gidelim artık." Bir yandan elindeki makinenin kablosunu sarıyordu. Onu onaylayıp ayağa kalktım ve gardıroba ilerleyip üzerime bir şeyler baktım. Haki bir gömlek elbise bana göz kırpıyordu adeta. Onu askılıktan aldığım sırada arkamda biten sıcaklık yine beni heyecanlandırmıştı. Eli belimi bulunca kafamı refleksle sola çevirdiğimde yüzü bana bir hayli yakındı. Her şeye rağmen yine kızardığımı hissettiğimde onun yüzündeki sırıtışı büyüdü, sağ eli belimdeyken diğer eliyle de gardıroptan bir şey alıyordu. Elinde siyah bir gömlekle benden uzaklaştığında tişörtünü çıkarttığını fark ettim. Tenine yapışık olan elektrotlar bile manzaramı bozamıyordu.

 

Gardıroptan bir tane de pantolon çıkarttığında bana döndü. Onu izlediğimi çok iyi bildiği için sırıtıyordu.

 

Eşofmanın iplerini çözmeye başladığında daldığımı fark edip hemen ayıldım daha eşofmanın indirmeye kalmadan hemen ona olan bakışlarımı kestim ama o utanmadan devam ediyordu.

 

"Ne utanmazsın!" Ona doğru çemkirdiğimde sesim pek cesur değildi.

 

Adım seslerini duyduğumda kafamı tekrar ona çevirdim.

 

"Demin sen de pek utanmıyordun ama." İmalı sözleri ve muzip gülümsemesiyle benim de yüzüme bir gülümseme yayıldı. Gardroptan ihtiyacım olan bir parça daha alıp banyoya doğru ilerlemeden önce boxerının lastiğini çekip bırakarak ona atıf yaptığımda dişlerini göstererek sırıtıp eliyle ensesini kaşıdı. Onu daha fazla kesmeyi bırakıp banyoya girdim.

 

Üzerimi güzelce giyinip banyodan çıktığımda yatakta oturur vaziyette beni bekliyordu. Siyah bir gömlek ve aynı şekilde siyah bir pantolon giymiş, koluna da gümüş bir saat takmıştı, siyah giyinmeyi seviyordu benim gibi, çoğu kıyafeti siyahtı.

 

Benim çıktığımı fark ettiğinde eliyle yataktan destek alıp biraz sola eğildi ve gülümsedi. Gülümsemesini geri ona iade edip şal çekmecemden bonemi ve siyah bir şalımı alıp pufa oturdum. Ben bunları yaparken o da kalkıp arkamda durdu, gömleğinin kollarını iki kat katlarken gözleri aynadaki yansımamdaydı. Ben şalımı yaparken o da saçlarını elleriyle düzeltip hazırlandı.

 

Çekmecemden birkaç takı takıp tamamen hazırlandığımda oturduğum yerden kalktım. Çantamı ve telefonumu alıp birkaç fıs parfüm sıktım.

 

"Hazırım."

 

"Çıkalım o zaman." Onu harketlenerek onaylandıktan sonra peşimden ayak seslerini işittim.

 

&

 

Hastaneye adımımızı attığımızda hastanenin o boğuk havası ve sası kokusu tüylerimi ürpertmişti. İster istemez sol elimi kenetleyen sıcak eli sıkma gereksiniminde bulundum bir an, yüzüm de saniyesinde ona dönmüştü.

 

Bu hastane odalarında pek hoş anılarım yoktu, kimin olabilirdi ki zaten? Daha yenilerinin hayatıma dahil olmalarından da korkmuyor değildim.

 

Onun da hareleri gözlerimi bulduğunda üzerimdeki endişeyi gidermek için sahte ama yine de insanın içini rahatlatan bir gülümseme yayıldı yüzünde. Benim de yüzümde buruk bir gülümseme yayıldığında önüme döndüm, asansöre doğru hareketlerimiz hızlandı.

 

Bir dakikadan az süren ses dolu asansör bekleme süreci doldu ve gelen asansörden inen yolculardan sonra asansöre binip 3 kata gitmek üzere tuşa basıp asansörün sol köşesine sindik. Arkamızdan birkaç kişi geldiğinde asansör kapılarını kapatıp hareketine başladı.

 

En az benim kadar Oğuz da stresliydi, bunu hal tavırlarından ve elimi okşadığı başparmağından anlayabiliyordum. Ona destek olmak ister gidi elini minik bir hareketle sıkıp başımı göğsüne yasladım, başımın altında elektrotlar varlığını hissettiriyordu. Elimi tutan eli belimi buldu ve mini bir sarılma yaptı. Başımı göğsünden kaldırıp huzurlu gülümsememi ona sunduğumda ineceğimiz kata gelmemizle hareketlenip asansörden ayrıldık.

 

Koridora ulaştığımızda soğumuş elleri benim buz gibi elimi sıkıca kavradı ve kendimi ona bırakıp koridorun soluna doğru devam ettik.

 

"Şu ileride, soldaki oda." Kafasıyla işaret ettiği yere baktığımda çok ta mesafe kalmadığını gördüm.

 

Oraya ulaştığımızda şans eseri koridora yapışık koltuklarda yer vardı ki geçip oturduk. Randevusunun olduğu saate çok bir şey kalmamıştı, sabırlı olmaya çalışarak saatin gelmesini bekliyorduk.

 

İçimdeki kötü şeyler olacak hissini büyük zorluklarla bastırıp, yerini iyi olacak düşünceleriyle doldurmaya çabalıyordum uzun bir süre. İçimden bildiğim bütün duaları okurken izlenmiş olma hissiyle soluma döndüm ve hislerimin en güzel kanıtıyla yüzleştim. Her şeye rağmen yine yüzümde güzel bir gülümsemeye engel olamadım çünkü o çok güzel bir şekilde gülümseyerek bana bakıyordu.

 

O an kalbimin eriyip ayaklarımın dibine kadar sızdığını hissettim. Sanki midem kelebeklenip vücudumu terk etmeye uğraşıyordu.

 

Gözlerine hüzün perdesi indiğinde hala gülümsemeye devam ediyordu ama gülümsemesine de hüznün sisi bulaşmıştı ister istemez.

 

"Seni o kadar seviyorum ki!" Elini enseme yerleştirip beni kendine çektiğinde sıcak, yumuşak dudaklarını alnımda hissettiğimde yine yabancı olduğum o evimdeyim hissi büyük bir güçle içime hücum etmişti ki bu hücuma asla baş koşmayacaktım.

 

Benden ayrıldığında hislerim aynen devam ediyordu, onu bana bağışlayan, hediye eden Allahıma binlerce şükür geçti içimden, binlerce teşekkür, binlerce iyi ki...

 

Hayatım o kadar keşkeyle dolu olmuştu ki keşkelerin yerini iyi ki lerin doldurması yaralarımın sarıldığı hissini veriyordu bana.

 

"Ne kadar seviyorsun?" Şımarmıştım, hemde hayatımda ilk defa! Hayatımda ilk defa bir erkek tarafından öyle sevildiğimi hissettim ki şımarmıştım!

 

"Bir serçenin gözyaşı kadar." Dediği şeyi anlayamamıştım. Küçücük müydü yani? Ben onu bu kadar severken! Bozulmuştum biraz.

 

"O ne demek?" Yüzündeki güzel gülümsemesini silmeden omuzlarını silkti.

 

Ondan cevap gelmeyeceğini anlayınca telefonuma sarıldı ellerim ve söylediğinin ne demek olduğunu araştırdım. Görmek istediğim metin hemen gözlerimin önüne seçildiğinde şaşkınlığımı gizleyemedim.

 

"Ya!" Diye bir ses çıktı dudaklarımın arasından.

 

Serçe gözyaşı döktüğünde ölürmüş çünkü. Bedenim tepeden tırnağa güzel bir hisle, sevilmişlik hissiyle bezenmişti, hem de çok güzel. Ama ağır gelmiş olacak ki gözlerim karıncalanıyor, sulanıyordu. YETER ARTIIIKK!

 

Ona döndüm.

 

"Seni bana bahşeden Allahıma binlerce kez şükür olsun." Gözlerimin içine bakarak, hissederek en içten kurduğu cümle benim içime öyle güzel işlemişti ki daha da rahatladığımı hissediyordum.

 

"İyikim olduğun için çok teşekkür ediyorum sana, Allah'a." Dedikleriyle gözlerime hücum eden huzur gözyaşlarını gülümseyerek iteledim.

 

"Binlerce keşkelerimden biri olmadığın için teşekkür ederim Oğuz." Bizi bölen şey doktorun kapıyı açıp Oğuza seslenmesiydi. İsmi büyük ihtimalle birkaç dakikadır yanıyordu ama biz konuşmaktan farketmemiştik ve doktor kalkıp bizi çağırıyordu, tam bir rezillikti!

 

Oğuz ayaklandığında ben oturduğum yerden kalkmadım çünkü refakatçi kabul edilmiyordu.

 

Babacan bir adam gibi görünüyordu. Yaşı orta yaşı ilerlemiş, çehresi 50 lerinde olduğunu söylüyordu adeta.

 

Oğuz gelmediğimi fark etmiş olacak ki arkasını döndü.

 

"Sen de gelsene."

 

Onay ister gibi doktora yönlendirdim bakışlarımı gülümseyen yüzüyle başını onaylar bir şekilde hareket ettirdiğinde ben de gülümseyip ayaklandım.

 

"Normalde sadece hasta olabilir ama tek seferlik bir şey demeyeceğim." Eliyle içeriyi işaret etti.

 

"Buyrun."

 

Oğuzun arkasından içeriye girdiğimizde kapıyı kapatıp koltuğuna geçti ve hasta detaylarına bakmak için bilgisayarına gömülmeden önce oturmamız için hemen masasının önünde olan koltukları işaret etti.

 

"Evet Oğuz bey, nasılsınız? Şikayetleriniz devam etti mi?"

 

"Hayır, herhangi bir rahatsızlığım olmadı." Doktor kafasını sallayıp kısaca bilgisayarına dönüp kısa bir süre sonra tekrar bize döndü. Masasının üzerindeki kutudan eldiven çıkartırken konuştu.

 

"Oğuz bey, sizi sedyeye alalım, holteri çıkartma zamanı gelmiş." Oğuz ayaklanıp sedyeye doğru ilerledi.

 

"Tişörtünüzü çıkartın ve uzanın lütfen, geliyorum hemen." Oğuz tişörtünü çıkartıp sedyeye uzandığında Doktor onun yanına ulaşmıştı bile.

 

Onları daha fazla izlemeyip önüme döndüm ve stresten parmaklarımla oynamaya başladım. Çok geçmeden ikisi de işlerini halletmiş ve yerlerini almıştı.

 

Doktor elindeki eldivenleri çıkartıp çöpe attı ve tamamen bize dönerek açıklamasına başladı.

 

 

Bölüm : 22.05.2025 19:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...