
27. Bölüm: Mezuniyet
Oğuzun çalışma odasına çıkmasından sonra yaklaşık üç saat geçmişti, yani ortalama üç saattir görüyordum onu. Su içmeye bile aşağıya inmemişti.
Saat yatma saatine yaklaşmıştı, uyku yavaş yavaş kanıma karışıyordu.
Televizyonu kapatıp merdivene ilerledim ve merdivenin ışığını yakıp ilerledim. Merdivenin sonuna geldiğimde diğer anahtarla ışığı kapatıp çalışma odasına ilerledim.
Çalışma odasının kapısının altında loş, sarı bir ışık yayılıyordu. İçeriden minik minik kıpırtılar geliyordu. Kapıyı tıklayıp, gel sesini duyunca başımı içeriye sokup Oğuza baktım.
Önünde bilgisayar ve bir sürü dosyayla uğraşıyordu. Ne yaptığı hakkında en ufak bir bilgim yoktu ama büyük ihtimalle şirket işleriyle uğraşıyordu.
"Yatmayacak mısın?" Dedim içeriye girmeden. Başını bilgisayardan kaldırıp cevapladı beni.
"Daha saat dokuz buçuk." Dedi. Bıkkınlıkla nefes verip içeriye ilerledim.
"Ve halletmem gereken işler var." O tekrar işine dönmeden yanına ilerledim ve önüne geçip çalışma masasına yaslandım.
"İşin uzun mu sürecek?" Sakince başını salladı.
Yanaklarımı şişirerek ofladım.
Elini elime uzatıp yakaladı ve beni kucağına çekti, davetine itiraz etmedim, kendimi ona bıraktım. Başını boynuma gömüp soluklandı biraz, ben de elimi saçlarına götürüp okşadım. Boynuma değen teni beni huylandırıyordu ama ona bu denli yakın olmak hoşuma gidiyor, beni şarj ediyor gibi hissediyordum.
"İşini yarın halledemez misin?" Boynuma minik bir öpücük bırakıp başını kaldırdı ve hayır anlamında kafasını salladı.
Mızmızlanarak omzuna yasladım başımı.
"Yavrum ama böyle yaparsan geceyi burda geçirmek zorunda kalacağım. Sen yat, bir kaç saat sonra gelirim yanına." Umursamazca ona daha da sokuldum, burnumu ve dudaklarımı boynuna sürttüm.
"Suay!" Dedi uyaran bir tonda ve yutkundu, bedeninin kasıldığını hissediyordum ama umurumda değildi, onu özlemiştim.
Derin bir nefes alıp sıcak nefesimi üfledim ona.
"Sen akıllanmazsın!" Kucağında benle birlikte kalkıp ilerlemeye başladı, hazır aralık olan kapıyı ayağıyla tamamen açtı ve koridor boyunca ilerleyip odamıza ilerledi.
"Sen bana rahat vermeyeceksin." Birkaç adımda odamıza girdi ve yatağa ilerledi. Nazikçe beni yatağa bıraktı ama ben kollarımı ondan ayırmamakta ısrarcıydım. Elleri boynundaki kollarıma gitti, nazikçe çekti.
"Bitanem bırak hadi."
Ağzımdan "hıgı" ya benzer bir sesle reddettim onu.
"Suay, lütfen karıcım." Dedi tane tane, nazikçe.
"Ama özledim." Dedim mızmızlanarak, uykum da olduğu için daha da çekilmez davranıyordum.
"Sen de gel." Ellerimi boynunda gevşettim ve tamamen çektim.
"Kötü şeyler olacak diye korkuyorum Suay." Dedi şüpheyle.
"Sana bu haldeyken dokunamam biliyorsun değil mi?" Gözlerimi devirdim sinirle. Sanki ona gel şey yapalım diyoruz, Allah Allah!
"Senin aklından ne geçiyor Allah Allah?!" Dedim sinirle.
"Uyuyalım diyorum!" Dedim hayretle.
"Kızım madem öyle niye düzgün durmuyorsun, zorluyorsun beni Allah Allah!" Dedi tek solukta. Gözlerimi kıstım.
"Seni yoldan çıkarmak ne kadar da kolay." Diye cırladım.
"İki sarıldık diye." Dedim ama devamını getirmedim.
"Sen çok hafife alıyorsun, kızım fena oluyorum diyorum ya! İlk defa bu denli yakınım birine." Dediğinde aklıma dolan şeylerle kıskançlık krizim geldi.
"Bir de ilkin olmasaydım!" Ondan uzaklaşmaya çalışarak arkamı döndüm ama nafileydi.
"Güzelim, yapma böyle ne olur. Zaten kaç gündür havaya sokup sokup bırakıyorsun, çok zorlanıyorum." Yavaş yavaş eski pozisyonuma geldim. Onu bu kadar zorladığımı düşünmemiştim.
"Çok mu zorluyorum seni." Kendini anlatmanın verdiği rahatlık yüzünden okunuyordu. Kafasını olumlu anlamda salladı.
"Zeten normalde de içim gidiyor sana." Sıvılaşıp yatakla birleşmeme az kala kendimi toparladım.
"Tamam, özür dilerim." Eğilip yanağıma derin bir öpücük bırakıp kalktı. Kalktığı gibi kolundan yakaladım.
"Yatalım." Dedim sakince.
"Söz bir şey yapmayacağım." Diye ekledim. İkna olmuş gibiydi.
"Sadece 10 dakika, ondan sonra çalışma odasına geri gideceğim." Kafamı sallayarak kabul ettim. Yanımda yerini alıp kolunu belime sardı.
Bir süre sonra, uykuya dalmadan hemen önce boynuma kokulu bir öpücük bırakıp kalktığını duydum. Sessiz adımlarla odadan çıkıp kapıyı aralık bıraktı ve gitti.
O gittikten sonra üzerimde bir boşluk kalmıştı, alışmıştım ona.
Uykumun daha fazla kaçmaması için elimden geldiğince uyumaya çabaladım ve en sonunda karanlığa gömülünce uyumuştum.
&
Oğuzun mezun olacağı sabaha gözlerimi açtığımda Oğuzun bir kolu belimin üzerindeydi, diğer kolunu de diğer tarafa uzatmış yüz üstü yatıyordu,yatarken üzerindeki tişortü de sıcakladığı için çıkartmıştı. Onu rahatsız etmemeye çalışarak yavaş yavaş yataktan kalkmaya yeltendim ama bir anda kolları sıkılaşmıştı, kalkmama izin vermedi.
Biraz daha kıpırdandığımda uyarı dolu, mayışık sesi ulaştı kulağıma.
"Kıpırdama!" İnadına onu dinlemeyerek daha da çok kıpırdandığımda bu sefer o da kıpırdandı ve beni iki kollarının arasına alıp bacağını da üzerime attı.
"Hadi şimdi git bakayım." Dedi iddialı bir şekilde, o kadar sıkı sarmıştı ki bunaldığımı hissettim, çok sıcaktı. Biraz daha kıpırdanıp çıkmaya çalıştım ama nafileydi, daha da bunalmıştım.
"Ama çok sıcakladım. " Mızmızlandım.
Omuzlarından bir kıpırdanma hissettiğimde omuzlarını silktiğini anladım.
"Hadii!" Dedim uyaran sesimle.
Kolları benden ayrıldığında bir ferahlama geldi ve rahatladım. Tekrar kolları beni bulduğunda yanağıma hızlı hızlı, minik öpücükler bıraktı.
Kıkırdadım.
"Geç kalacağız." Dedim gülerken.
Son öpüşünü uzunca yanağımda sürdürdü ve bıraktı. Yatakta oturur pozisyona geçtiğinde hızlı hareketlerle yataktan kalktım ve gardroba ilerleyip banyoya girmek için hazırlık yapıp Oğuza döndüm.
Yatağa yan bir şekilde uzanmış, dirseğini yatağa yaslamış, elini başına koymuş hafifçe gülümseyerek beni izliyordu.
Gülümsemesi bana da bulaştığında şirince başımı sağa yatırdım.
Yerinden kalkıp yanıma geldiğinde ellerini yüzümün iki yanına koydu, başını da kaldırıp tavana bakarken konuştu.
"Allahım, bana bu güzelliği nasip ettiğin için ne kadar şükretsem az." Başını tavandan çekip iki elinin arasındaki yüzüme yaklaştirdı yüzünü ve alnıma derin bir öpücük kondurup kollarını sırtıma sardı.
Elimdekileri bırakmadan ben de sırtına sarmaya çalıştım, birkaç saniye böyle kaldıktan sonra konuştum.
"Oğuz geç kalacağız." Kollarını benden çekti.
"Yavrum ne geç kalması, daha saat on."
Gözlerim daha da büyüdü.
"O kadar oldu mu?" Dedim kaşlarım havalanırken.
"Çabuk çabuk, sen de duşa gir hemen çıkalım." Dedim telaşla, oysa yüzüne çapkın bir gülümseme kondurdu.
"Bu banyoya mı?" Sahte bir sinirle bacağını tokatladım.
"Coştun iyice." Dedim gülümsememi tutamayarak.
Hala sırıtarak karşımda dikiliyordu.
"Hadi!" Dedim ikaz saçan gözlerimle. Hızla yaklaşıp ensemden yakaladı ve dudaklarıma uzun soluklu bir öpücük bıraktıktan sonra gardroba yöneldi, ben de boşluğu fırsat bilip banyoya girdim.
Kapıyı kilitleyip önce aynanın başına geçip dişlerimi fırçaladım, sizle de birkaç gündür konuşmuyoruz.
Görüşmediğimiz bu günlerde ben kendi isteğim üzerine işten ayrılmıştım, daha dün ayrılmıştım hatta. Oğuzun bile haberi yoktu, bugün söylemeyi planlıyordum.
Suyu açıp ısınmasını beklerken üzerimdekileri de çıkarttım ve su ısındığında kendimi sıcak suya bıraktım, hızlı bir duş alıp bornozuma sarılarak duşakabinden çıktım.
Mezuniyet için aldığım kıyafeti giydim ve banyodan çıktım. Oğuz odada değildi, muhtemelen diğer odada banyo yapıyordu.
Odada kalan hazırlıklarımı da tamamlayıp başımı örtme faslına geçtim.
Her zamanki gibi hafif bir makyaj yapmıştım.
Başıma da elbisemin renginde bir şal bağladığımda hazırdım. Ayakkabılarımı da giydim ve biraz önce hazırladığım çantamı alıp aşağıya indim, Oğuzu aşağıda bekleyecektim ama onun beni hemen merdivenlerin bitişinde beklediğini görmemle yüzümde bir gülümseme yayıldı. Onun da yüzünde o hayran olduğum gülümseme yayıldığında eriyip, merdivenden aşağıya akmam an meselesiydi.
Beni bu elbiseyle ilk defa görüyordu.
Dudakları arasından tiz bir ıslık çıktı ve evin duvarlarında yankılandı.
Yüzümdeki gülümseme arttı ve birkaç adımda yanına ulaştım, elini elime doğru uzattığında elini tuttum ve beni kendi etrafımda bir tur döndürdü.
"Ne güzel olmuşsun kız." Dedi neşeli sesiyle, genişçe bir gülümseme vardı yüzünde.
Başımı sol tarafıma yatırdım, o kadar büyük gülümsüyordum ki gözlerim iyice kısılmıştı.
"Allahım bu ne tatlılık yarabbim?!" Dedi kontrolsüzce.
"Öpeyim mi bir tane?" Dedi tatlı tatlı.
"Bir tane mi?" Dedim önümü görebileceğim kadar gülümsememi kısarak.
Kocaman elleri yüzümün iki yanını kavradı ve yanaklarıma ve dudağıma minik minik birkaç tane öpücük bıraktı. Benden uzaklaştığında dudaklarına baktığımda benden bulaşan rujla kahkaha atmaya başladım.
Ne olduğunu pek anlamış gibi değil, yüzündeki o güzel gülümsemeyle beni izliyordu sadece.
Kahkahamı dindirip elimin başparmağıyla dudağına bulaşan ruju temizlemeye başladım, ben dudaklarını temizlerken bir anda parmağıma bıraktığı öpücükle içim huzurla doldurdu, minik bir öpücüğü bile kalbimi hızlandırabiliyordu.
Dudağını temizleyebildiğim kadar temizledim.
"Hazırız, gidebiliriz artık." Kocaman elleri yanaklarımı ovalayarak sildiğinde rujumun bulaştığını anladım, birkaç harekette onlarıyok ettiğinde ondan biraz uzaklaştım.
Elinin işaret parmağını kaldırıp bana doğru uzattı.
"Bir saniye!" Arkasını dönüp hızlı hareketlerle oturma odasına doğru ilerleyip koltuktan bir şey alıp arkasına sakladı ve bana doğru geldi.
"Benim sana bir hediyem var."
"Yaa!" Dedim içim gider gibi, hiç beklememiştim gerçekten.
Arkasındaki hediyeyi öne getirip bana uzattı. Orta boy bir kutuydu, hediye paketiyle sarılmıştı.
Elindeki paketi aldım ve yavaşça açmaya başladım.
"Birkaç gündür araştırıyordum, alışveriş yaptığımız gün ortadan kaybolduğum zaman almaya gitmiştim." Dedi ben daha sormadan. Ne güzel, kalp kalbe karşıydı.
Hediye paketini açtıktan sonra kadife bir kutuyla karşılaştım, içinden ne çıkacak şeyi şimdiden tahmin edebiliyorum.
Gözlerimi elimden çekip ona yönelttim, gözlerim mutlulukla dolmuştu ama artık mutluluktan da olsa ağlamak istemiyordum.
"Açsana." Dedi daha fazla bekleyemeyerek.
Bakışlarımı ondan çektim ve dediğini yapıp elimdeki kutunun kapağını hareketlendirdim. Kapak tamamen açıldığında gözlerimin önüne gelen pırlanta kolye zaten çok güzel bir tasarımdı ama o aldığı için, benim için seçtiği için ayrı güzeldi.
Düz zincir ortasına doğru pırlantalarla kalınlaştırılmış ve ortadan aşağıya da pırkantadan bir uc sarkıyordu, elim tam da oranın üzerine gitti.
"Çok teşekkür ederim." Dedim bütün samimiyetimle.
Elimdeki kutuyu kapatıp kollarımı iki yanıma açtım ve bir adımda yanına ulaşıp kollarımı ona sardım. Saniyesinde onun kolları da beni bulmuştu, başıma bir öpücük kondurdu.
Ondan uzaklaşıp tekrardan kutuyu açtım.
"Takar mısın?" Tek kelime etmeden elimdeki kutudan kolyeyi aldığında kutuyu kapatıp koltuklardan birine bıraktım ve eski yerime gelip Oğuza arkamı döndüm ve şalımın arkaya sarkan kısmını hafifçe havaya kaldırıp kolyeyi tasmasını kolaylaştırdım.
Kolyeyi taktığında kollarını belime sardı, karnımın üzerindeki eli vücuduma sıcaklık kaynağıydı.
"Çok yakıştı güzelime. " Yanağıma derin bir öpücük bıraktı, kıkırdayarak güldüm.
"Tesekkür ederim." Kollarını belimden çekip elimi kavradı ve çıkışa yöneldi.
"Gidelim mi?" Başımla onaylayıp kapıya yöneldim.
Kapıda ayakkabılarını giyişini izledim ve işi bittiğinde birlikte dışarıya çıktık.
Arkamızdan kapıyı kilitledi, arabaya ilerledik beraber. O sürücü koltuğuna geçerken ben de hemen yanındaki koltuğa geçtim ve emniyet kemerlerimizi bağladık.
15, 20 dakikalık yolculuğun sonunda okulun yakınlarında bir yerde arabayı park edip okula doğru ilerliyorduk.
Okula varmamıza biraz vardı ama kalabalık kendini çoktan belli etmişti.
"Çok kalabalık." Sol tarafımdan yükselen sesi umursamadan ilerledim. İlla ki kalabalik olacaktı ama o bundan pek hoşlanmadığı belliydi.
Birkaç dakika daha yurüdüğümüzde nihayet okula varmıştık.
Etraf güzelce süslenmiş, sahne organizasyonu kurulmuştu, birkaç yüz tane de sandalye konmuştu.
Herhangi birine geçip oturduk.
&
Mezuniyet töreninin sonuna gelmiştik. Oğuz benim hiç beklemediğim, haberim olmadığı bir şekilde kürsüye çıkmıştı, okulu 3. olarak bitirdiği için.
Şakasına neden 1. değilsin diye sorduğumda da, "Hocalara yalakalık yapmayarak en fazla 3. olabiliyormuşsun." Demişti.
"Biz hiç fotoğraf çekilmedik." Dedim huysuzca.
Ondan daha cevap beklemeden hemen önümüzdeki kızların yanına ilerledim, onun arkamdaki anlam vermeye çalışan bakışlarını hissediyordum.
Kızlı erkekli gruba yaklaştığımda beni duyabilecekleri bir sesle seslendim.
"Pardon bakar mısınız?" Gruptaki herkesin bakışları üzerime çevrilmişti.
"Rahatsız ediyorum kusura bakmayın lütfen." İçlerinden sarışın, minyon, yuvarlak yüzlü, tatlış bir kız öne atıldı.
"Estağfurullah, buyrun." Kızın içtenlikle gülümsemesi içimi ısıtmıştı, ben de gülümsedim.
"Rica etsem fotoğrafımızı çekebilir misiniz?" Elimle Oğuz ve kendimi gösterdim.
"Tabii ki." Hali hazırda elimde olan telefonu kamerayı açıp uzattım.
Birkaç adım geriye gidip Oğuzu da alıp beraber geriledik.
Oğuzun eli belimi kavradığında beni kendine iyice çekti, elimi göğsüne yasladım ve birkaç değişik poz verdiğimizde gruptaki herkes bize bakıyordu.
"Enişte gül biraz." Dedi içlerinden biri, ben kendimi tutamayarak kıkırdarken Oğuz benim gülüşüme gülmüştü ve böyle birkaç tane daha fotoğraf çekildiğimizde kalabalıktan bir ses yükseldi.
"Bir şeyler eksik." Bir erkekti, üzerindeki mavi, siyah cübbeyi çıkarttı ve cübbe giymeye asla ikna edemediğim Oğuza uzattı.
"Bir de bunu giy abi."
Kızlardan biri de keplerini çıkartıp başıma koyduğunda gülümseyerek teşekkür ettim.
Aynı zamanda çocuk da Oğuzu cübbeyi giymesi için ikna etmeye çalışıyordu.
Oğuzun bana olan "kurtar beni" bakışlarına tek kaşımı hafif yukarıya kaldırıp dümdüz bir suratla ona baktığımı görünce el mecbur kabul ettim ve sonunda çocuğun yardımıyla cübbeyi giydi.
Biz yeni pozlar verirken kalabalıktan tekrar ses yükseldi.
"Tü tü tü tü." Dedi yalandan tükürerek.
"Maşallah çok yakışıyorsunuz." Poz vermeyi kesip teşekkür ettik ve bu kadar fotoğrafın yeterli olduğunu düşündüğümüz için tekrardan teşekkür edip telefonu onlardan geri aldım.
Başımdaki kapı geri iade ettim ve Oğuz da aynı şekilde zorla giydiği cübbeyi, can atarak çıkartıp sahibine verdi.
Burada daha fazla oyalanmayıp tekrardan arabaya bindik ve evin yolunu tuttuk. Fark ediyordum ki, gerek havanın sıcak olmasından, gerek çoğunlukla ayakta beklemekten çok yorulmuştum.
Eve geldiğimizde saat çok da geç değildi, ikindiye geliyordu.
Ayağımdaki topukluları çıkartıp salona ikerledim ve kendimi koltuğa fırlatıp dinlenmeye başladım.
Oğuz da ayak ucuma oturup beni izlemeye başladı.
"Çok yoruldum." Dedim mızmızlanarak, sıcak beni daha da bunaltıp, yoruyordu. Ayak ucumda beklenmedik bir hareketlilik olduğunda Oğuz ayarlanmıştı, benim tarafıma doğru gelip kollarını sırtıma ve bacaklarıma dolayıp beni kucağına aldı.
Ne itiraz ettim ne de engel olmaya çalıştım, kolumu boynuna sardım ve gözlerimi kapatıp başımı göğsüne yasladım.
Merdivenleri teker teker zorlanmadan çıktı ve birkaç adımdan sonra odamıza girdi. Beni yatağa oturtturdu ve şalımın iğnelerini teker teker alıp şalımı bonemle birlikte başımdan aldı. Eli sırtımdan aşağıya inen fermuarı da kavrayıp indirdiğinde aklıma geçen olanlar geldiği için gülümsedim, onu da gördüğümde yüzünde imalı bir gülümseme vardı.
"Hadi değiştir üstünü. " Onu başımla onayladım.
"Teşekkür ederim." Elimle yüzünün iki yanını kavrayıp dudaklarının kenarına sakın bir buse kondurdum. Onu öylece bırakıp gardıroba ilerledim ve havanın fazlasıyla sıcak olduğunu göz önünde bulundurarak ince, bol bir eşofman ve kısa kollu bir tişört alıp banyoya ilerledim.
Kapıyı arkamdan kapattım ama kilitlemedim. Sırayla üzerimdeki elbiseyi çıkarttım, şortu ve üstü giyip saçlarımı yukarıdan topuz yaptığımda kapı çalındı.
"Gel." Kapı açıldığında Oğuz elindeki kirlilerle içeriye girdi, üzerinde sadece siyah bir yüzme şortu vardı.
O da beni tıpkı benim onu süzdüğüm kısaca süzüp elindekileri kirliye atıp bana döndü. Yüzünde imalı bir sırıtış vardı, ona kısaca gülümseyip
Lavaboya yöneldim ve yüzümdeki makyajı çıkartmak için uğraşırken o da elini yüzünü yıkıyordu. Ben yüzümü yıkamayı yeni bitirdiğimde o kurulanıyordu.
Ben de başka bir havluyla kurulanmaya başladığımda üzerime gelen soğuk suyla irkildim ve küçük bir çığlık attım. Ağzım açık kisa bir sok geçirirken Oğuz iki avucunu da suyla doldurup tekrardan beni ıslattığında olduğum transtan çıktım ve ona öldürücü bakışlarımı attım, o benim ondan intikam alacağımı çok iyi bildiği için hızla kapıya yöneldi ve banyodan çıktı, ben de peşinden koştum, once merdivenlerden indi ve salona koştu, ben de peşinden koştum.
"Oğuz, dur!" Dedim intikam hırsıyla yanarken.
Sırıtmaya devam ederken hızla başını salladı ve bahçeye kapısını açıp bahçeye koştu. Ben de peşinden koştuğumda havuzun kenarına gidip durdu.
Ben daha ondan intikamımı almadan havuza atlayacağını anladığım için daha da hırslanmıştım.
Bana daha başka bir şekilde intikam al diyordu sanki! Görürdü o!
Üzerine yürüdüğümde sırıtışı büyürken kendini geri geri suya bıraktım ve etrafa sıçrayan suyla tekrardan ıslandım. Bu sefer gözlerimi kapattım ve derin nefesler aldım, onu ileride nasıl çıldıracağımı düşündüm ve sakinleşmeye çalıştım.
Kesinlikle pişman olacaktı!
Gözlerimi tekrar açtım ve kollarımı bağlayıp hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp ilerlemeye başladığımda arkamdan bağırdı.
"Suay!" Onu umursamadan yavaşça ilerlemeye devam ettim, arkamdan adım seslerini duyduğumda hiç oralı olmadan ilerlemeye devam ediyordum ki ıslak kolları belimi kavradığında beni ıslak vücuduyla birlestırdi ve boynuma bir öpücük kondurdu.
"Şaka yaptım, kızdın mı?" Sesi nazik, tatlı, kendini affettirmek istediğini belli ederek çıkıyordu. Ondan intikamımı ileride alacağım için bu ufak şeyi göz ardı edebilirdim.
"Özür dilerim, affet beni." Yüzüme eğilip tepkimi görmeye çalıştığında kendimi tutamayarak güldüm.
"Küsmedim zeten!" Bu sefer yanağıma bie öpücük kondurup beni kucaklayıp havuza doğru döndü. Aklıma dolan düşüncelerle kafamı hızla salladım.
"Kaha baya sıcak değil mi karıcığım?"
"Yok, değil!" Başımı hızla sallamaya devam ediyordum.
"Sıcak, sıcak." Dedi ve havuza doğru koşmaya başladı, o saatten sonra geri dönüşü olmadığını anladığım için bir elimi boynuna sıkıca sardım ve diger elimle de burnumu kapattım, gözlerimi de sıkıca yumdum. Saniyeler içerisinde bedenim havuzun serin suyuyla buluştu, çok geçmeden de başım suyun üzerindeydi, ağzımdan kocaman bir nefes aldım.
"Deli misin be adam!" Diye cırladım.
Omuzlarını silkti.
"Deli ettin kızım beni!" Dedi.
"Delin oldum." Hala kocaman sırıtıyordu.
"Ya boğulayım, ölseydim. " hala cırlamaya devam ediyordu.
"Saçmalama!" Dedi sadece ve bacaklarımdaki elini bırakıp belimi kavradı.
Kalbim deli gibi çırpınsa da, deli gibi korksam da bu serinlik bana iyi gelmişti.
Kollarımı daha da sıkıca boynuna sardım, bacaklarımı da aynı şekilde beline.
"Çıkalım." Dedim normal sesimle.
"Yüzmeyi öğrenmek istemez misin?" Hızla başımı olumsuz anlamda salladım.
"Çıkalım." Beni onaylayıp boyunu geçmeyen, omuzlarının biraz üzerine gelen suda adımlayarak havuzun kenarına yaklaştı ve beni belimden yukarıya doğru kaldırıp havuzun kenarına oturttu.
"Bunun intikamını alacağımı biliyorsun değil mi?" Genişçe gülümsedi.
"Şüphem yok!"
Evvveeettt, napiyorsunuuuzz, nasılsınızzz?
Ben elhamdülillah iyiyim.
Bölüm nasıldı?
İnşallah beğenmişsinizdirr.
Tekrardan hatırlatmak istiyorum ki final iyice yaklaştı ://
Diğer kurgunun tanıtımını da yakında yapacağım inşallah.
Sizi oralarda da görmek çok isterim.
Beni instagramdan da takip etmeyi unutmayın!
Yeni bölümde görüşmek üzere, seviliyorsunuz, Allaha emanet olun!
İG: egenin_incisiizmiiir
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 68.1k Okunma |
5.88k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |