32. Bölüm

28. Bölüm: Senden Çok Var

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

28. Bölüm: Senden Çok Var

 

Beni oturttuğu yerden kalktım, üzerimdeki ıslaklık bana zorluk çıkartıyordu sanki, yürümem de, ayağa kalkmam da eskiye göre daha zordur.

 

Arkamı döndüm ve intikam planımı gerçekleştirmeye başladım, hızlı başlamıştım.

 

Üzerimdeki kıyafetlerden su sızıyor, üzerime yapışık duruyorlardı. Haliyle de gergin bir şekilde başka yerlere bakıyor, gözlerini üzerime götürmemeye çalışıyordu.

 

"Ben banyoya gidiyorum." Yüzüme gelen ıslak perçemimi orta ve yüzük parmağımla kulağımın arkasına attım.

 

Yüzü hızla beni bulduğunda kaşları havalandı ve yüzünde bir sırıtış oldu.

 

"Hadi canım!" Benim de yüzümde bir sırıtış olduğunda anlamamazlıktan gelmeye karar verdim.

 

Havuz merdivenin kullanmadan beni oturttuğu yerden havuzdan çıktı.

 

"Bitti mi?" Dedi yüzündeki sırıtış sürerken.

 

"Ne?" Dedim anlamazca, ama anladığımı çok iyi biliyordu. Tek kaşı minikçe havalandı, artık ıslak kıyafetlerimin içinde üşüyordum.

 

"Üşüdüm ben, gidiyorum." Arkamı döndüm ve bahçe kapısından içeriye girdim. O da arkamdan geliyordu, hissediyordum. İçimi bir heyecan kapladığında koşmak istedim, bacaklarım karıncalandı. Aniden durdum ve arkamı döndüm.

 

"Hayırdır, sen nereye?" Omuzlarını silkti.

 

"Yüzsene sen." Dedim imayla, küçük, yaramaz bir çocuk gibi sırıttı.

 

"Yok, yetti bana." Dedi ve beni de geçip merdivenlere tırmanmaya başladı.

 

Ben de aheste adımlarla yukarıya çıktım ve odamıza girdim, o çoktan gardırobun başına dikilmiş kıyafet arıyordu. Ben de kendi tarafıma gittim, intikamımın bir parçası olarak kendime kıyafet seçecektim. Gardırop da o kadar karışıktı ki buraya bir operasyon düzenlemem gerekiyordu.

 

Gardırobu biraz daha alt üst ettikten sonra altıma kısa bir şort ve üzerime de askılı bir üst aldım, gerekli diğer şeyleri de aldıktan sonra banyoya ilerledim. Oğuz da çoktan diğer odanın banyosunu kullanmaya gitmişti.

 

Banyoya girdiğimde arkamdan kapıyı kilitledim ve bataryayı sıcak su tarafına çevirip suyu açtım. Su ısınmaya hazırlanırken ben de gerekli hazırlıkları yaptım ve sıcak suya attım kendimi.

 

Banyom çok uzun sürmedi, 10 bilemedin 15 dakika sonra banyodan çıktım ve kurulanıp giymem gerekenleri giyip saçlarımı kuruttum. En uzun süren saç kurutma faslıydı. Saçlarım biraz nemli kalmıştı ama saç kurutmaktan bıktığım için bunu göz ardı edip kurutmayı bitirip saçlarımı yukarıdan dağınık bir topuz yaptım.

 

Banyoyu da biraz düzeltip çıktım, sıra gardrobu düzeltmekten ama üşeniyorum. Hemde öyle böyle değil!

 

Mızmızlanarak ilerledim ve gardıropta katlanacak her şeyi yere fırlattım, eğer bunu yapmasaydı hiç bu işe girişmeyecektim, eminim!

 

Zorla birkaç pantolon katlayıp gardıroba koyduğumda anladım ki bu böyle gitmezdi! Zaten sevmediğim bir işi daha da erinerek yapıyordum. Tek çare müzik dinleyerek yapmaktı, hem bayağıdır da müzik dinlemiyordum.

 

Çantamdan henüz çıkartmadığım telefonumu aldım ve kıvırtmalık, neşeli şarkılardan açmak için uygulamaya girdim ve içerisinde arap şarkılarının da olduğu bir playlisti açtım, araplar gerçekten kıvırtmalık şarkı yapmayı iyi biliyordu.

 

Odanın duvarlarına "senden çok var" melodisi yayıldığında yerden bir kıyafet aldım ve ayakta katlayıp dolaba yerleştirdim, başka bir kıyafete geçtiğimde kıvırmaya başlamıştım bile! Nasıl şarkılardı bunlar? Hemen havaya sokuyordu. Başka bir kıyafeti de katlayıp koyduğumda yerdeki kıyafet tepesinde lacivert, saten bir kumaşın parladığını gördüm. Ne olduğunu tahmin etmesi zor değildi, ama ben bunu ne ara açmıştım?

 

Aklıma gelen hınzır düşünceyle onu da katladım ve kolayca ulaşabildiğim bir yere koydum.

 

Aklıma gelen fikirlerle daha da keyiflendim! Şarkının oynak melodisi çaldığında kendimi tutamayarak oynamaya başladım, etrafımda döndükten sonra kapı tarafında gördüğüm Oğuzla bir saniyelik bir korku ve utanç yaşadıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi dansetmeye devam ettim.

 

Oğuz kapının eşiğinde durmuş, kollarını göğsünde birleştirmiş, omzunu da kapıya yaslamıştı. Yüzündeyse çarpık bir gülümseme vardı, gözleri hafif kısıldı.

 

İşaret parmağımı ona doğrulttum ve şarkıyı söylüyormuş gibi ağzımı oynatarak pleyback yapmaya başladım.

 

Seni bir arkadaş, bir dostum gibi sevdim!

 

Kaşları havalandı. Eliyle kendini gösterdi ve "ben mi?" dedi.

 

Ellerimi belime koydum ve sırıttım.

 

Sen oturmuş bana aşktan dem vuruyorsun!

 

Yaslandığı yerden doğruldu ve gözlerini kırpmadan beni izlemeye devam etti, arada gözleri baştan aşağıya süzüyordu beni, bense intikam planımda bu olmasa da daha da keyifleniyordum.

 

Sırıtarak göz kırptığımda kaşları eski halini aldı.

 

Bende sevdiğin çok şey var adı aşk değil.

 

Sol kaşını hafifçe yukarıya kaldırdı, yüzündeki o çarpık gülüşü hala yerini koruyordu.

 

Yüzümü olabildiğince ciddileştidim.

 

Çağırdım mı?

 

Genişçe sırıttım bu sefer.

 

Ayarttım mı?

 

Kafasını olumlu anlamda salladığında kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi.

 

Ellerimi belime yasladım ve ciddiymiş gibi yaptım.

 

Kendin geldin ya!

 

Elimi belimden çektim ve işaret parmağımla onu gösterdim, yüzümde yine o geniş gülümseme yer etti. Aşırı derecede hoşuma gitmişti bu, eğlenceliydi.

 

Omuzlarımı daha da çok kıpırdattım.

 

Şimdi dinle.

 

Elimle bir işareti yaptım ve yüzümü astım.

 

Bir, çok sıkıldım.

 

Ağzında bir şeyler geveledi, yanlış anlamadıysam "eğlenelim" dedi.

 

Parmak sayımı ikiye çıkarttım, ve kafamı ritme göre hafifçe sağ sol yaptım.

 

İki, yerim çok dar.

 

Tekrar ağzında bir şeyler geveledi, başını da bilmiş bir ifadeyle sola eğimleyip düzleştirdi. Söylediklerinden bu sefer hiçbir çıkarım yapamadım.

 

Tekrar bir elimi belime attım ve sağ elimi de göğüs hizamda savurdum.

 

Oooo senden çok var.

 

Bu sefer ağzında gevelediğini çok net anladım. Bok çok var demişti biraz gergince, kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi.

 

Elimle kendimi işaret ettim.

 

Beni mi buldun şimdi?

 

Elimi kendimden çekip savurdum.

 

Çok işim var!

 

Gerçekten de çok işim vardı.

 

Ona arkamı dönüp oynamaya devam ederken bir tane daha kıyafet aldım ve katlamaya devam ettim. Bir anda belime sarılan kollarda ayaklarım yerden kesildiğinde kıkırdadım.

 

Hızlı, sıcak nefesi boynumu buldu.

 

"Arkadaş demek ha!" Kıkırdamalarım arttı.

 

Belimdeki elini buldu ellerim. Belimdeki elleri gevşediğinde ona döndüm, üzerime gelmeye başladığında gülerek geri adımlamaya başladım.

 

Hala üzerime gelmeye devam ettiğinde daha da geriledim ve bacaklarım yatağa çarptığında kendimi sırt üstü yatağa bıraktım.

 

İki elini yatağa yaslayıp üzerime eğildiğinde heyecanım arttı, kalbim aramızdan çıkıp buradan uzaklaşmak ister gibi atıyordu.

 

"Demek benden çok var." Bu sefer beni gıdıklamaya başladığında kahkaha atmaya başladım. Onun yüzünde de otuz iki diş bir gülümseme vardı, beyaz dişleri gözlerimin önünde parlıyordu.

 

Onu zar zor durdurduğumda kısık sesimle mırıldandım.

 

"Ve gerçekten çok işim var." Omuzlarını silkti ve biraz ciddileşti.

 

"Duvarlarla cilveleşmeyi bırakıp katlasaydın bitmişti." Beni duvardan mı kıskanmıştı. Kendimi tutamadan kahkaha attım. Arkada çalan şarkı bitmişti ve başka bir şarkı çalmamış, durmuştu.

 

"Duvarı mı kıskandın sen?" Saçmaladığının farkına vardığında gerginlikle gözlerini çekti benden. Daha da büyük kahkaha attım.

 

Elim yüzünü bulduğunda gözleri tekrar beni bulduğunda onu öpmek istedim.

 

"Öpeyim mi bir tane?" Şirince söylendiğimde yüzündeki gülümseme arttı.

 

"Bir tane mi?" Dedi tatlı tatlı.

 

Hızla dudağının kenarına minik bir öpücük kondurdum diğer tarafa da iliştirdim bir tane. Dişlerini göstererek gülmeye başladığında başını boynuma gömdü ve uzun bir soluk aldı, gıdıklandığım için yüzünü omzum ve başım arasına sıkıştırıp kıkırdadım. Boynuma bir öpücük bırakıp başını boynumdan çekti. Huzurla beni seyrediyordu.

 

Kalkmaya yeltendiğimi anladığında elimi tuttu ve beni yataktan kaldırdı.

 

"Masayı kuruyorum, ben kurana kadar hallet işini." Alnıma sıcak bir öpücük bıraktı.

 

Onu ortada bırakıp kıyafetleri katlamaya başladığımda o da kapıya doğru ilerlemeye maşlamıştı, mırıltılarıyla bir anda ona döndüm.

 

"Ahh bana ah çektirme aşk aaahh." Arkasına dönmüş ilerlerken şarkı mırıldanıyordu, kadife sesi kısık mırıltıları eşliğinde kulağıma sonra da kalbime değdi. Sesi, sesi çok güzeldi...

 

Ama o şarkı sevmezdi ki!

 

"Eline düştüm elimle aaahh." Arkasını döndü ve yine bir iç çekiş geçti dudaklarından, afallayan yüzümü gördükten sonra güzel bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına.

 

"Nasıl güzelsin öyle aahh." Burnumun ucu sızlamayan basladı, mutluluktandı!

 

Önüne döndü ve ilerlemeye devam ettti, sesi hala kulaklarımdaydı.

 

"Takılı kaldım sende."

 

Arkasından gidip üzerine atlayabilirdim!

 

O odadan gitmişti ama sıcak etkisi hala sürüyordu, yüzümdeki aptal sırıtışla çamaşırları katladım ve yerine yerleştirdim. Ne kadardır yerde oturuyordum hiçbir fikrim yoktu ama bacağım uyuşmuştu.

 

Sinir bozucu o karıncalanma hissi bütün bacağımı ele geçirmişti. Seke seke yatağa geçtim ve gecmesi için beklerken biraz telefonda oyalandim. Aniden aklıma düşen düşünceyle yataktan kalktım ve Özgenin bana yolladığı paketi koyduğum yerden alıp yatağa koydum.

 

Koliyi hunharca parçalayarak açtım ve sonunda içinde elbise olduğunu düşündüğüm poşete ulaştım.

 

Bu poşeti de yırtarak açtığımda sonunda siyah, saten bir kumaş karşıladı beni. Elimi üzerine değdirdiğimde yumuşaklığı içimi ısıttı.

 

Paketten çıkardım ve askılarından tutarak kaldırdım. Krep kumaş birbirine sürterek suyun akması gibi süzüldü ve yere doğru uzanan etekleri açıldı.

 

Uzun bir elbiseydi ama fazlasıyla açıktı, onun normal bir elbise göndermeyeceği belliydi zaten.

 

Elbisenin göğüs dekoltesi düz, salaş bir şekildeydi, sırtı belide kadar tamamen açıktı ve iki yandan da beline kadar inen boşluklar vardı. Biraz daha dikkatli baktığımda düz eteğinde de derin bir yırtmaç olduğunu gördüm.

 

Şüphesiz güzel bir elbiseydi ama çok açıktı! Yatarken bile giyemezdim ben bunu! Allah bilir hiçbir yerimi de kapatmazdı zaten.

 

Elbiseyi katlayıp kaldırdım ve kutuyu atacakken yatağın üzerine düşen kağıdı gördüm. Bir not kağıdıydı.

 

Elime aldım ve arkasını çevirdim, kağıdın üzerinde sadece sırıtan bir emoji vardı. Gözlerimi devirmeden edemedim.

 

Geriye kalan her şeyi toparlayıp çöpe attıktan sonra yatağın üzerine bıraktığım telefonumu alıp Özgeyi aradım.

 

Birkaç çalışta telefonu açtı.

 

"Oh, sonunda açtın heralde kargoyu." Neden aradığımı nasıl da biliyordu!

 

"Açtım açtım." Dedim iğneleyici sesimle.

 

"Yer bezi yapayım diye almışsın ama fazla para vermişsindir. " karşıdan telaşlı sesi geldi.

 

"Ay sakın ha, sakın öyle bir şey yapma!"

 

"Lan ben nasıl giyeyim onu, neremi kapatacak o benim." Sessizce çemkirdim, Oğuz duysun istemiyordum.

 

"Amaç kapatması değil ki zaten." Karşıdan keyifli sesi duyuldu.

 

"Amaç heyecan yaşattırması. " Sinsi kahkahası duyuldu telefondan, telefonu uzaklaştırdım kendimden, istemsizce yüzüm buruştu.

 

"Anlaşıldı, seninle anlaşamayacağız biz."

 

"Kocamı özledim, sal beni demiyor da." Kendini aşmıştı artık, gözlerim büyüdü istemsizce ama bir gülme de gelmişti ne yalan söyliyim. Ama bunu ona belli etmedim.

 

"Neyse neyse, ben kapatıyorum. Bay bay!" Ben daha bir şey söyleyemeden telefonu kapattığında şaşırdım. Neydi bu böyle.

 

Telefonumu da alıp aşağıya doğru ilerledim, merdivenlerden hızlıca seke seke indim, mutfaktan gelen tıkırtılarla mutfağa yöneldim.

 

Geldiğimi fark etmemiş olacak ki hala işine devam ediyordu.

 

"Kocacıgım kocacıgım." Ona daha da yaklaştığımda salatalık doğrayan eli durdu ve bana döndü. Ona iyice yaklaştıktan sonra tezgaha yaslandım.

 

Kaşlarını hafif çatmış, yüzünde de çarpık bir gülüş vardı.

 

"Kocacıgım? " Dedi sorarca, yüz ifadesini görünce daha da sırıttım.

 

"Evet." Dedim ve omuzlarımı silkip onu geçiştirdim. Elindeki salatalığı salata yapmak için küçük küçük doğruyordu.

 

Elimi omzuna koyup biraz daha yaklaştım ona ve parmak ucuna kalkıp ne yaptığına daha da yakından baktım.

 

"Ne yapıyorsun?" Kendime göz devirdim, sanki görmüyordum, başını bana çevirdiğinde oldukça yakındık.

 

Sabırla, sanki körmüşüm de göremiyormuşum gibi cevapladı beni.

 

"Karıcıgıma salata." Beni taklit etmesiyle dişlerimi göstererek şirince güldüm, uzunca izledi beni ve dayanamayıp alnıma bastırdı dudaklarını.

 

"Sesin çok güzel." Dedim iç çekerek, yüzüme bakmadan gülümsemeye devam etti.

 

"Ama sen şarkı sevmezsin ki!"

 

Çekingence sözlerim ona ulaştığında başını bana çevirdi.

 

"Eskiden iyi şeyler hatırlatmazlardı bana ama şimdi seni hatırlatıyorlar."

 

Kalbim uçurumdan aşağıya atlamış gibi bir his yayıldı vücudumda ve gevşekler gülümsemeye başladım.

 

Rahatça söylediği şeylerin bana bıraktığı etkinin farkında mıydı acaba?

 

Benden uzaklaştığında işini yapmaya devam ediyordu, birkaç dakika kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama o kelebekler peşimi bırakmamıştı.

 

Kestiği salatalığın bir kısmını ağzına attığında sanki bir anda acıkmış gibi midemin sızdığını hissettim, sanki ağzıma bir şeyler atmazsam karnım guruldayacak gibiydi.

 

"Bende istiyorum. " Çiğnemeyi bitirip bana çevirdi başını. Ağzımı açtım hafifçe.

 

Gözleri ağzımı bulunca sırıttı ve omuzlarını silkti.

 

"Ama açım." Diye sızlandım ve daha da sokuldu ona. Tekrar omuzlarını silktiğinde elimi ondan çektim ve biraz uzaklaştım, azıcık, ufacık, minnacık kırılmış olabilirdim. İçimdeki Suay önündeki tabağı alıp kaç, kendini odaya kilitle diyordu ama ben yapmadım tabii ki.

 

"Kötü koca!" Kaşlarımı çattım, ellerini göğsümün altında birleştirdim.

 

"Elalem karılarını doyuruyor ama sen! Hiç." Tam ordan gidecektim ki belimden yakaladı beni.

 

"Tamam tamam." Hala sırıtıyordu. Elindeki salatalığın bana uzatmadan mırıldandı.

 

"Özür dilerim karıcıgım." Kendimi tutamayarak gevşediğimde kollarımı iki yanıma bıraktım. Elindeki salatalığı almaya yeltendiğimde elini geri çekti ve almama engel oldu. Kaşlarını ve kafasını oynatarak ağzımı gösterdi.

 

Ağzımı açtığımda salatalığı bana yaklaştırdı ve tam ısıracakken geri çekti.

 

Baygın bakışlarımı gönderdim ona, şirince sırıtıp salatalığı tekrar yaklaştırdı ağzıma. Bu son şansıydı artık!

 

Salatalığa iyice yaklaştığımda tam yiyecektim ki yine hızla salatalığı geri çekti, beni belimden kavrayıp kendine çekti ve dudaklarıma buluşturdu dudaklarını. Birkaç saniye böyle sürdükten sonra nefessiz kaldığında benden ayrıldı. Yüzünde vatan gülüşü vardı.

 

Bir salatalık için en başından bu kadar da uğraşmayacaktım! Yanaklarımın kızardığında emindim.

 

Bunu fark etmemesi için gözlerimi kıstım yalandan, memnun değilmişim gibi davrandım.

 

"Irz düşmanı pis koca!"

 

Kaşları iyice havalanırken gözlerini kocaman açtı ve elini göğsüne bastırdı.

 

"Kim? Ben?!" Hızlıca başımı salladım, yüz ifademi korudum.

 

"Karımsın kızım, Allah Allah! " içimden kahkahalar attım, inanmıştı. Ne saftı benim kocam!

 

"Olabilir ama açlığımdan faydalandın." Dedim daha da uzatarak, kollarımı göğsümde birleştirdim ve oturma odasına ilerledim.

 

Arkamdan gelen seslerle ne yaptığını anlayabiliyordum. Suyu açtı ve ellerini yıkayıp peşimden geldi. Ben çoktan koltuğa oturmuştum ve hazır hemen yanımda uyuyan Hulusiyi sevmeye başladım, bir anda aniden irkilerek uyandı, huysuz bir mırıltı döküldü bıyıklarının arasından ve sonra tekrar uyumaya devam etti.

 

"Suay." Henüz daha yanıma gelmeden naif sesi bulmuştu kulaklarımı. Of gerçekten gerçek sanmıştı, üzüldüm şimdi. Ama devam edecektim ehehehe.

 

Ben hiçbir tepki vermediğimde oturduğum yerin karşısına geçti ve çömeldi.

 

"Suay." Sesi sanki daha da naif çıkmıştı. Allahım, sana binlerce kez şükürler olsun, o kesinlikle doğru adamdı.

 

Başımı ona döndürdüğümde bana dokunmadı, elimi tutmadı ama elimde olan gözlerinden bunu ne kadar çok istediğini anladım.

 

"Gerçekten öyle mi hissettin, rahatsız mı oldun benden?" Çekingen bakışları gözlerimi bulduğunda gözlerinin kızardığını gördüm, içimi bir telaş kaplamıştı. Bunun olma ihtimali onu o kadar korkutmuştu ki gözlerinden okunuyordu. Dayanamadım ve oturduğum yerden kıpırdandım ve ona yaklaşarak sıkıca sardım onu.

 

"Ay vallahi de şaka yaptım. Yemin ederim şaka yaptım." Bu sözler hızla beni terk ettiğinde rahat bir nefes dudaklarının arasından çıktığı, onu duyabilmiştim. Büyük elleri sırtımı sıkıca sardı ve beni kendine çekti. İçime akan sıcaklığıyla daha da sıkı sardım onu.

 

Onu üzdüğüm için çok üzgündüm, oturup ağlayasım bile gelmişti.

 

Ondan uzaklaştım, elleri hala sırtımdaydı.

 

"Ben senden rahatsız olmadım hiç, olmam da asla." Başımı iki yana salladım, üzgün bakışlarım onu bulduğunda yüzüne umut parıltıları yayıldı.

 

"Sadece ufacık utandım, onu gizlemek için yaptım." Gözlerini kapattı ve yüzünde bir gülüş yayıldı, sırtımdan çekti ellerini ve yere oturup ellerini geriye atıp yere sabitledi.

 

"Korktum." Dedi ve derin bir nefes alıp kafasına arkaya atıp nefesini sertçe bıraktı. Ayağa kalktım ve elimi ona uzattım. Hiç bekletmeden kocaman elleri ellerimi kavradı ve bana yük olmadan ayaklandı.

 

Elimdeki elini bırakmadı.

 

"Öyle bir şey hissettiğin zaman," dedi ve daha da yaklaştı bana, gözlerimi gezdi iki gözü de.

 

"Yıkılırım ve beni kimse toparlayamaz." Gözlerinden geçenler bende o kadar büyük ağırlık yaptı ki altında kalıp ezilmekten korktum.

 

"Asla!" Dedim, sadece bir mırıltıydı ama çok şey anlatıyordu. Başımı olumsuzca salladım. Kollarımı boynuna sardım ve onu kendime çektim. Elleri belimi sardı, kulağına fısıldadım.

 

"Çok özür dilerim." Kendimi ondan çektikten sonra dudaklarına duygulu, uzunca dokundum. Özrümü kabul eder gibi hareketlendirdi dudaklarını ve ondan ayrıldım. Nefeslendim.

 

"Irz düşmanı karı." Beni taklit ettiğinde gür bir kahkaha patlattım, asla beklememiştim. Pis dememişti.

 

"Karınım ben senin." Dedim tıpkı onun gibi, ellerini belimden çekti ve göğsünün altında birleştirdi.

 

"Olabilir ama üzgün anımdan faydalandın." Beni taklit ederek yanımdan gitti ve kıvırtarak mutfağa ilerledi.

 

Arkasından bağırdım.

 

"Üff, yavrum be." Her harfi vurgulayarak söylediğimde kıvırtmayı bıraktı. Ben kahkahalarla gülerken arkasına döndü ve sen akıllanmazsın gülüşünün ardından kafasını salladı.

 

"Artık gerçekten ırz düşmanı olduğunu düşünüyorum." Dedi, bıyığım varmış ta onu kıvırıyormuş gibi yaptım ve onu baştan aşağıya süzüp göz kırptım.

 

&

 

Yemeğimizi yedikten sonra bulaşıkları makineye atma geçmiştik. O sudan geçiriyor, ben makineye yerleştiriyordum. İki kişi alduğumuz için fazla bulaşık çıkmıyordu bu yüzden hızla bitirmiştik.

 

Ellerimizi yıkayıp salona geçeceğimiz sırada Oğuzun durgun haliyle gözlerimi ona çevirdim. Bir elini tezgaha yaslamıştı, diğer elini de altına götürdü ve gözlerini sıkıca yumdu.

 

"Oğuz iyi misin?" Telaşlandığım her halimden belli olarak hızla yanına gittim ve sanki düşse tutabilecekmiş gibi bir kolunu tuttum ve sırtından destek verdim.

 

"Oğuz korkutma beni, iyi misin?!" Korkudan titreyen sesim ona ulaştığında titreyen elini başından çekti ve gözlerini açtı.

 

"İyiyim." Diyebildi zar zor. Eli burnuna gittiğinde kırmızıya bulandı.

 

"Oğuz!" Dedim, başka bir şey çıkmadı ağzımdan. Büyük yutkunma geçti boğazımdan. Oğuz kendini biraz toparlayabilmişti ki yürümeye başladığında bende hemen yanında ilerliyordum.

 

Birlikte alt katın banyosuna girdiğinde hızla kanayan burnunu tutarak lavaboya eğildi.

 

"Suay çık lütfen." Hızlı nefeslerimin ardından önüme düşen perçemlerimi geriye attım.

 

"Sus!" Titreyen sesim ve dolan gözlerimle oradan çıkmayacağımı net bir dille ifade ettim.

 

Onu böyle görmek beni mahvediyordu.

 

Musluğu açtım ve burnundan akan kanın lavabodan akıp gitmesini bekledim, o da beni bir daha burdan çıkartmaya yeltenmedi.

 

Burnunun kanaması durduktan sonra suyla yıkadı, elimdeki peçeteyi burnuna götürdüğümde elimden aldı ve kendisi devam etti.

 

Birlikte banyodan çıkıp salona ilerledik, o önümde gidiyordu çünkü her ihtimale karşı böyle olsun istiyordum.

 

Nihayet koltuklara ulaştığımızda kendimi onun yanına bıraktım ve bacaklarımı kendime çekerek oturdum.

 

Nemli gözlerimle onu izliyordum. Farklı ama durgun hali hala devam ediyordu. Biraz önceye göre iyiydi, boşluğa dalmışım ve öylece sessizce oturuyordu.

 

"İyiyim." Ben daha sormadan cevapladı beni. Sustum, konuşmadım birkaç dakika ve bu suskunluk her geçen dakika beni daha da fazla üzmekle beraber sinirlendiriyordu da beni.

 

Onun sıkıntıları hiç bitmemişti, hep saklamıstı benden.

 

"Hiç bitmedi değil mi, sürekli oluyordu ama benden sakladın." Gözleri gözlerime değdiğinde sert bir yutkunma geçti boğazından. Cevap vermedi ama ben biliyordum, benden saklamıştı.

 

Gözlerimdeki kırıkları saklamadan baktım ona, onun aksine ben bir şeyler saklamadım.

 

"Yarın tedaviye başlıyorsun, doktorunla konuşacağım."

 

"Yapma!" Dedi, sesi acı çektiğini saklamıyordu, bağıyordu adeta. Başını iki yana salladı.

 

"Yapamam!" Çaresi vardı, vardı ama ona çaresizmiş gibi geliyordu.

 

"Neden?!" Sesim buz gibiydi, sinirliydim. Belki şu anda ona en kötü gelecek şey ona sinirli olmamdı ama gizleyemedim.

 

"Ben senin için işimi bırakmışken, sen kendin için basit bir tedaviyi kabul edemez misin?!" Odama gidip uyumak istiyordum ama onu ardımda bırakamazdım!

 

Kaşları çatıldı şaşkınlıkla.

 

"Sen işi mi bıraktın?!" Evet, işi bıraktığımı ona ilk kez söylüyordum.

 

Gözlerimi kaçırdım ondan kısa bir süreliğine, sonra tekrar suçlulukla yanan gözlerine değdim.

 

Sinirlenerek, onu kırarak hiçbir yere varamazdım. Sakinleşmek adına bir nefes verdim, onun kendini bu kadar düşünmeyişi beni sinirlendiriyordu.

 

Elimi dizine koydum ve baş parmağımı hareket ettirerdim, bakışları önce elimi sonra da gözlerimi buldu. Biraz daha yaklaştım ona.

 

"Oğuz lütfen!" Başını olumsuzca salladı.

 

"Lütfen, acı çekmeni istemiyorum artık." Sol gözümden sıcak bir yaş süzüldü ve boynumda kayboldu. O böyle yaptıkça yıprandığımı hissettim, o böyle yaptıkça asıl çaresiz ben oluyordum. Gözümün önünde sönüyordu ama ben ona hiçbir şey yapamıyordum. Evet ona kötü gelniyorduk belki ama iyi de gelmiyordum.

 

"Hastaneye yatmak istemiyorum. " Çaresizdi, gözlerinden akan çaresizliği iliklerime kadar hissettim.

 

"Nereden biliyorsun yatıracaklarını?" Evet, belki de yatmasına gerek yoktu.

 

"Gitmiştim." Eliyle yüzünü ovuşturdu ve saçlarını karıştırdı.

 

"Yatırdılar beni." Kalbime saplanan bıçakla gözlerimden yine yaşlar boşnadı. Bana neden kimse bundan bahsetmemişti?!

 

Onu nasıl bir ateşin içine atmışlardı?!

 

Gözlerini koltuğa sabitledi, sanki eskiden olanları görüyormuş gibiydi.

 

"Kendi isteğimle gitmedim, annem ve babam yatırttı beni oraya. Çok kötüydü." Diye mırıldandı, kendinde değildi sanki.

 

"Beni oraya kapattılar ve unuttular beni." Nefesim kesildi, nefes anlamadığımı hissettim.

 

"Haftada bir kez görüşme olurdu, gelmedi ikisi de! Tuna yurt dışından gelebildiği günler gelirdi." Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Onu öylece ateşe atıp, arkalarına bakmadan uzaklaşmışlardı ondan.

 

"Tedavi ilerlemediği için Tuna ikna etti onları ve öyle çıkarttılar beni ordan." Onun da benim de aile tarafından yüzümüz gülmemişti.

 

Gözlerini kenetlediği yerden kaldırdı ve gözlerime dikti yaşlı gözlerini.

 

"Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorum, seni bulmuşken kimsesiz kalmak istemiyorum." Gözlerini yumduğunda yeni yaşlar döküldü gözlerinden.

 

Daha fazla sabredemeden dizlerimin üzerine kalktım ve kollarımı sıkıca sardım ona, başını göğsüme yasladım. Saçlarını okşadım ve minik minik öpücükler bıraktım ona.

 

Ona ondan rahatsız olduğumu düşündürerek tetikletmiştim onu. Bir kez daha nefret ettim kendimden.

 

Ona sarılmayı bırakıp tekrar oturdum, şimdi daha da yakındım ona.

 

Ellerimi yanaklarına götürdüm, baş parmağımla okşadım yüzünü.

 

"Ben seni bırakmayacağım, yemin ederim ki seni orda bırakmayacağım." Gözlerimden tekrar döküldü yaşlar.

 

"Her gün gelirim, her gün." Alnımı alnınap yasladım.

 

"Seni göremesem, konuşamasak da dışarıda senin için beklediğimi bilirsin, senin için orada olduğumu bilirsin."

 

Elleri belimi buldu, tıpkı benim yaptığım gibi hareketlendirdi parmaklarını.

 

"Benim için yapar mısın bunu gerçekten?" İnanamıyor gibi çıkıyordu sesi, gözleri etkilendiğini bas bas bağırıyordu.

 

Gülümseyerek salladım başımı hızla, gözlerimden yine süzüldü yaşlar.

 

"Senin için her şeyi yaparım, her şeyi!" Gözleri gözlerimde oyalandı bir süre ve başını olumlu anlamda salladı.

 

"Bir daha aynılarını yaşarsam," zorlukla devam etti.

 

"İşte o zaman biterim." Hızla salladım başımı.

 

"Her zaman, her halükarda yanında olacağım, söz veriyorum!" Gözlerimi kapattım ve bekledim onu. Cevabını bekledim, nefesini bekledim, sesini bekledim.

 

Sustu, devam etmedi. Hiçbir şey söylemedi bir süre. İzin verdim ona düşünmesi için.

 

Aslında tedavi olmak istediğini biliyordum, o sadece yalnız olmak istemiyordu.

 

O sadece terkedilmek istemiyordu!

 

Alnıma yasladığı alnını benden çektiğinde gözlerimi açtım, hazırdım cevabı.

 

"Tamam." Dedi, dünyalar benim oldu sanki.

 

"Tedavi olacağım." Rahatlamanın etkisiyle hıçkırarak ağlamaya başladım.

 

"Teşekkür ederim." Dedim hıçkırıklarımın arasından.

 

"Teşekkür ederim." Dedi.

 

Ağlamam şiddetlendiğinde küçük bir kedi gibi göğsüne sırnaştım ve ağlamaya devam ettim. Kollarını sıkıca sardı bedenime, başıma küçük bir öpücük kondurdu.

 

 

Bölüm : 29.06.2025 19:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...