33. Bölüm

29. Bölüm: Ruhlar Hapishanesi

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

29. Bölüm: Ruhlar Hapishanesi

 

Oğuzu tedaviye ikna etmemin üzerinden bir hafta geçmişti, tedavi olmak için muayeneye gitmişti ve sonuç beklediğimiz gibi yatıştı. Hastaneye yatarak tedavi edeceklerdi.

 

Hala korktuğunu biliyordum, hala içindeki onu bırakacağıma, aynı şeyleri yaşayacağına dair korkuları vardı. Belki de daha da ciddi korkuları vardı ama bana söylemiyordu.

 

Bu son bir hafta içerisinde birlikte bol bol vakit geçirdik, ileride vakit geçiremeyeceğimiz günlerin acısını çıkartmak istedik ama yine de yeterli gelmeyecekti. Ona öyle çok alışmıştım ki bu koca ev bana o kadar boş, o kadar sessiz, o kadar anlamsız gelecekti ki!

 

Son bir haftadır restoran işiyle de uğraşıyordum. Oğuz bana verdiği sözü tutarak bana restorant açma fırsatı vermişti, sıfırdan bir restorant açmak daha zor olduğu için başka bir restorantı devralmıştım. Hala restorant işlerine uğraşıyordum, sıfırdan başlamasam da çok eksik vardı, çok şey değiştirmem gerekiyordu. Menü, bazı çalışanlar, mutfak gereçleri gibi.

 

Ve bugün büyük gündü, Oğuzun hastaneye yatacağı gündü bugün. Mecburi ayrılığımızın ilk günü olacaktı.

 

Birkaç saattir uyanıktım ama tavanla bakışıyordum, hastaneye yatacak olması ona ne kadar zor geliyorsa bana da o kadar zor geliyordu. Ben kendimi onunla bulmuşken bu koca dünyada kaybolup gitmek istemiyordum. Onsuzluk taşıması çok zor bir yüktü ve ben bu yükün altına tek başıma girmekten çok korkuyordum. Tedavinin ne kadar süreceği bile belli değildi, Oğuzun tutumuna bağlıydı bu. Ne kadar çabuk travmalarından kurtulursa o kadar kısa sürerdi ama haftalar, belki de aylar süreceği konusunda hemfikirdi herkes. Çok uzundu.

 

Ama bunu ona söylersem işler daha da zor bir hal alırdı. Zaten ayrı düşmemiz, iyi olmaması, beni ardında bırakması onun için daha zor şeylerdi ve ben kendi olumsuz hislerimden bahsederek onu daha fazla zorlayamazdım. Bu dönem boyunca onun için pozitif kalmaktan başka yapabileceğim tek şey onun yanında olmaktı. Haftada bir gün görüş günü vardı, hepsine aksatmadan gitmeliydim, her gün onu görmek için orada olacaktım. Onun için her şeyi yapmaya, her halükarda onun yanında olamaya hazırdım.

 

Sol tarafıma çevirdim kendimi, Oğuzun uykulu gözlerle beni izlediğini gördüm, uyumamış gibiydi. Elim dağınık saçlarına gittiğinde yumuşak turamlarında hareket ettirdim parmaklarımı.

 

"Uyuyamadın mı?"

 

"Seni izledim." Kalbime yoğun sıcaklığı yayıldığında belimi kavradı ve beni kendine iyice çekti.

 

"Seni özledim." Dedim sessizce. Tenim teninde de olsa, bir nefes uzağımda da olsa onu şimdiden özlemiştim. Onun gözlerinde de aynı şeyi görebiliyordum. Daha ayrılmadan özlemiştik birbirimizi, ikeriye dönük bir özlemdi bu. Gözlerindeki derin özlemi hissediyordum.

 

Alnını alnıma yasladığında gözlerini kapattı ve sessizce iç çekti.

 

"Ben de." Diye mırıldandı ve gözlerini açtı, gözlerini gözlerimden çekip dudaklarımı bulduğunda onun da benim de çok istediğimiz şeyi gerçekleştirdim ve dudaklarımı nazikçe dudaklarına yasladım. Öpüşüme nazikçe karşılık verdiğinde uzun süre sürdü, nefessiz kaldığımda bie nefes süresi kadar ayrı kalabilmiştik ki bu sefer o dudaklarını dudaklarıma örttü, bu sefer daha sabırsız ve hızlıydı. Ellerimi boynuna indirdiğimle belimdeki elleri daha da sertleşti.

 

Dudaklarımı ondan çekip aramızda santimler bıraktım ve nefeslendim. Gözlerine diktim gözlerimi.

 

"Seni istiyorum." Dedim, aramızda o kadar az mesafe vardı ki konuşurken dudaklarım onunkilere değmişti. Gözlerindeki şaşkınlığı ve parıltıyı görmüştüm. Karnımdan boğazıma kadar kıpırdanan kelebeklerin haddi hesabı yoktu, tüm vücudum titriyordu. Tekrar dudaklarına yaslandığımda tekrar sertçe karşılık verdi bana, yerinden kıpırdandı ve üzerime eğildi ama bu sefer kısa sürmesinin sebebi oydu.

 

"Emin misin?" Diye mırıldandığında cevabımın "evet" olmasını ne kadar istediğini çok iyi biliyordum, benim onu istediğim gibi o da beni istiyordu, şüphem yoktu buna.

 

"Her şeyden çok!" Dedim fisıltıyla, cevabımdan memnundu. Aklında hiçbir şüphe yoktu. Yarım bıraktığı işi bitirmek için tekrar sertçe buluşturdu bizi, o an onunla her seyimin tamamlandığı hissine kapıldım. O benim bunca zamandır aradığım kayıp parçamdı.

 

&

 

Oğuzla hastaneye gitmek için hazırdık, birazdan evimizden iki kişi çıkacaktık ve ben tek başıma buraya geri gelecektim. Boğazımda koca bir yumruyla ağlamamak için zar zor duyuyordum. Her geçen dakika onunla ayrılmaya daha da yaklaşıyordum. Çenem titremeye başlamıştı, önümü görmek daha da zorlaştığında onu koridorda bıraktım ve su içme bahanesiyle mutfağa geçtim. Surahiden su doldurmaya başladığımda arkamdan adımlarının sesini işitebiliyordum. Daha da tedirgin etti bu beni, beni böyle görmesini istemiyordum. Bu karar zaten onun için alması daha da zordu, benden daha da zorlanıyordu şüphesiz bu yüzden onu daha da zorlamak, tedirgin etmek, pişman etmek istemiyordum.

 

Bardak dolduğunda titreyen ellerimle bardağı yakaladım ve dudaklarıma yasladım. Soğuk su yemek borumdan aşağıya her indiğinde yutkunurken sesim kulaklarımda çınlıyordu. Gözlerimi sıkıca kapattım. Su bittiğinde bardağı tezgaha bıraktım, o an bana arkadan sarılan sıcak kollarda gözlerimi açmamak, bu anı durdurmak istedim. Kendimi onun sıcak göğsüne yasladım, o da çenesini başıma yaslamıştı, ömrümün sonuna kadar burada dikilip kalabilirdim.

 

Karnımın üzerinde olan elinin baş parmağıyla Karnımın narince okşuyordu, sağ elimi elinin üzerine, sol elimi de boynuna götürüp okşadım tıpkı onun gibi.

 

Birkaç saniye sessizce dinlendiğimizde sıcacık, kısık sesi kulaklarımı okşadı.

 

"Ağrın var mı?" Dudaklarım narince yukarıya kalktı, başımı olumsuz anlamda salladığımda gözlerimi açtım ve gevşemeyin kollarında ona çevirdim kendimi. İki elimi de yanaklarına yasladım.

 

"Ağrım yok." Tıpkı benim gibi onun dudakları da hafifçe kıvrıldı.

 

"Çok güzelsin." Diye mırıldanı, içi gider gibi bakıyordu nemli gözleri. Aynı zamanda ayrılık vaktinin yaklaştığının da farkında olmasından dolayı hüzün, özlem ve korku da vardı bal rengi harflerinde.

 

Yanaklarında olan ellerimi hareket ettirdim, her saniye ona olan hayranlığım daha da artıyordu. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını elimin altında hissediyordum, rahatsız etmiyordu beni asla. İnce parmaklarımı dudaklarının üzerinde gezdirdiğimde minik bir öpücük bikartı parmaklarıma. Narin öpücüğü kalbime doldu ve iyice kanıma karıştı. Parmak ucunda yükselip yumuşak dudaklarına dokundurdum benimkileri, bana yardımcı olmak için eğilmişti.

 

Dudaklarımı ondan çekip elimi sırtına sardım ve başımı göğsüne yasladım, en az benimki kadar hızlıydı kalbi, gülümsemekten alıkoyamadım kendimi.

 

Tuna bizi hastaneye bırakmak için gelmişti, onun arabasiyla gidecektik hastaneye bu yuzden kısa sürdü sarılmamız ve birlikte kapıya ilerleyip ayakkabılarımızı giyindikten sonra dışarıya çıktık. Oguz valizini sürükleyerek birkaç adım önümde ilerliyordu.

 

Oğuzu sadece Tuna ve ben bırakacaktık oraya, ailesinden kimseyi istememişti çünkü eskiden yaşadığı şeyi hatırlatacaktı onların gelmesi ve bu her şeyi daha da kötüye gitmesine sebep olacaktı.

 

Oğuz Tuanın arabasına iyice yaklaştığında Tuna yaslandığı arbadan kalktı ve arabanın barajını açıp valizi arabaya koydu.

 

Onlar işlerini hallederken ben kendimi çoktan arka koltuğa bırakmıştım. Üzerime uzun zamandır çöken durgunluk arabaya binmemle artmıştı, her ne kadar olması gereken bu olsa da Oğuzu oraya bırakmış olmam içimi sızlatıyordu.

 

Onlar da arabaya bindiğinde yolculuğumuz saniyeler içerisinde başladı. Kimseden tek kelime çıkmıyordu, arabanın çıkardığı sesler ve nefes seslerimiz dışında arabada ses yoktu. Tunanın bile sesi çıkmıyordu.

 

O da çok üzgündü, her ne kadar kendini toparlamış görünse de öyle değildi, arada bir dolan gözlerini görebiliyordum. Ona haber verdiğimizden beri Oğuzun tedavi olmasına sevinse de üzerindeki kara bulutlardan kurtulamıyordu. Ben de öyle.

 

Yol hızla akıp gidiyor, iyice olmamız gereken yere yaklaşıyorduk. Ağlama hissini de yol boyunca def etmeye çalışıyordum ama nafile bir çabaydı, üzerime yapışmış gibi kalmıştı, gitmek bilmiyordu.

 

10, 15 dakikanın sonunda gideceğimiz yere varmıştık, ruhlar hapishanesine.

 

Çoğu hastane gibi buranın da dış cephesinde beyaz rengi ağırlıklı olarak kullanmışlar, geriye kalan yerler de camdı zaten.

 

Arabadan indiğimizde dışarının havasını soluduğumda boğazıma takılmış gibi bir his yayıldı vücudumda. Gözlerim yolculuk boyunca olduğu gibi şimdi de nemliydi, çenem ara sıra titriyor, ağlayayazıyordum. Tuna bagajdan valizi indirip tutacağını uzatınca Oğuzun buyük elleri valizi kavradı ve gözleri gözlerimi buldu. Yüzünde tedirginlik, korku, ne ararsan vardı ama o işlerin daha da kolaylaşması için zorlukla gülümsedi. Ben de iyice dolan gözlerimle gülümsedim ona. Elini tutmam için uzatınca tereddüt etmeden ellerimi ellerine emanet ettiğimde yüreğim titredi.

 

Bu güne kadar sıcacık olan elleri şu anda buz gibiydi, az buçuk da bedeninin titrediğini hissediyordum ama bana belli etmemeye çalışıyordu. Burnumun direğinin sızlamasıyla gözyaşlarım akmıştı, başımı yere eğerek bakışlarımı ondan sakladım.

 

Hastanenin girişine doğru ilerledik hep birlikte. Her adımımda yüreğimden bir şeyler kopuyor, her adımımda eksiliyordum. Oğuzun ellerini sıktım istemsizce, bunu fark etmiş olmalıydı ama bozuntuya vermeden ilerlemeye devam etti.

 

Merdivenleri de bir bir çıktığımızda hastaneye giriş yapmıştık. Karşımızda Oğuzun doktorunu görmeyi beklemediğim için ufak çaplı bir şaşkınlık yaşamıştım ama geldiği gibi de gitti.

 

Orta yaşlarına gelmiş ama yine de genç gösteren bir adamdı, yanına iyice yaklaştığımızda içimizi rahatlatmak ister gibi gülümsedi.

 

"Hoşgeldiniz." Hoşbulduk diyemedim, diyemedik çünkü hoş bulamamıştık.

 

"Teşekkürler. " Diye mırıldandık.

 

Doktor Tuna ve Oğuzla tokalaşırken bana sadece baş selamı vermişti, gülümsedim.

 

"Odanız 2. Katta Oğuz bey." Dedi adam ve elini asansöre doğru uzattı.

 

"Dilerseniz geçelim." Oğuzdan onaylayan mırıltılar geçtiğinde beraber asansöre ilerledik ve 2. kata çıktık.

 

Doktoru takip ederek Oğuzun odasına girdik. Yoldayken doktorun yardımcısı da bize katıldı ve Oğuzun çantasını kontrol etmek için alıp yanımızdan gitmişti.

 

Doktorun önderliğinde odaya girdik.

 

Beyazın her yerde olduğu bir odaydı. Girdiğimiz gibi hemen sağımızda tek kişilik bir yatak ve yanında da komodin vardı. İlerideki açık kapıya baktığımda da banyo ve tuvalet olduğunu gördüm. Oda temizdi, eşyaların sivri olabilecek yerlerinin hepsi yumuşatılmıştı, kapılarda kilit yoktu ve oda kamerayla izleniyordu.

 

Güvenli bir yerdi ama onu buraya bırakıp gidecek olmak bana çok zor geliyordu.

 

Oğuzun elini bırakıp pencereye doğru ilerledim, parmaklıkları vardı, cam da tamperli camdı büyük bir ihtimalle. Buradan Tunanın arabasına görünüyordu. Her gün buraya gelip onu görebilirdim.

 

Arkamdaki hareketlilikle arkamı döndüm. Oğuz bana iyice yaklaşmıştı, geldi ve yanımda durdu. Tıpkı benim gibi camdan dışarıya baktı, burada çok zaman geçireceği gerçeğini bilerek.

 

"Her sabah saat 12 de seni burada bekleyeceğim." Dedim sessizce, doktorun bunu duymasını istemiyordum. Belki karşı çıkardı diye.

 

Yüzünde bie gülümseme oldu ve başını bana çevirdi. Gözlerindeki duygu seli kalbime aktı, kalbimden de gözlerime. Gözümden sıcak bir yaş süzüldü ve yanağımda kaybolmadan Oğuz titreyen, soğuk eliyle yok etti onu.

 

"Ağlama." Diye fısıldadı, başımı salladım olumlu anlamda. Fazla göze batmadan doktor ve Tunanın yanına ilerledim.

 

"Haftada bir gün görüş günü. " Dedi doktor ve eliyle bir yaptı.

 

"Pazar günü, yarım saatlik bir görüşme." Elini eski haline getirdi.

 

"Daha fazla olamaz." Sanki duymuş gibiydi ama bozuntuya vermedim.

 

Tedavi ile ilgili ilk geldiğimizde her şey konuşulduğu için bugün konuşulacak bie şey kalmamıştı ama doktor görüş günü tekrar söylemek istemişti.

 

Oğuza döndüm, gözlerim iyice dolmuştu. Boğazımdaki yumru da nefes almamı zorlaştırdı.

 

"Artık gitmeliyiz." Tunanın keyifsiz sesi kulağımın dibindeydi.

 

Burnumu çektim.

 

"Bize biraz müsade eder misiniz."

 

"Kapıda bekliyorum." Dedi Tuna ve Oğuza sarıldıktan sonra

tek kelime etmeden odadan çıktılar. Zaman kaybetmeden kollarımı sıkıca Oğuza sardım, başımı da göğsüne yasladım. O da benim gibi ellerini sırtıma sardı ve çenesini de başıma yasladı. Uzun süre böyle kaldık, kalp atışları beni mayıştırmıştı. Gözümden süzülen yaşla ondan ayrıldım.

 

"Çabuk iyileş." Dedim huysuz sesimle, şimdi tam da küçük bir çocuk gibiydim. Büyük elleri küçük yüzümü iki yandan kavradı, gülümsedi acıyla ve kafasını salladı.

 

"Beni unutma." Tek dileği buydu, unutulmamak.

 

Kafamı olumsuz anlamda salladım.

 

"Asla." Beni tekrar kendine çekti ve iyice sarıldı. Biraz daha böyle durdugumuzda beni kendinden ayırdı.

 

"Artık gitmelisin." Çenem titrerken kafamı olumlu anlamda salladım ve burnumu çektim.

 

"Her gün saat 12 de." Diye tembihledim onu, gülümseyerek salladı başını.

 

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarıma özlemle, uzunca bastırdı dudaklarını. Bir gözyaşı daha kayboldu yanağımda. Ayırdı bizi.

 

"Hadi." Dedi hiç istemeyerek. Başımı olumlu anlamda salladım.

 

&

 

Bir ay olmuştu, bir aydır ayrıydık. Sesi yoktu evde, kokusu yoktu. Gecelerce kokladığım yastığının kokusu uçmuştu artık. Rüyalarıma giriyordu bazen, o kadar gerçekçi rüyalardı ki bunlar gün boyunca etkisinde kalıyordum.

 

Evdeki yalnızlığım bana yük olduğu için bazen Özgelerde kalıyordum bazen o bende kalıyordu bazen de ablam ve Tuna benimle kalıyordu. Hepsinin de bu dönemde bana büyük desteği vardı.

 

Bu süre boyunca istisnasız her gün söz verdiğim gibi saat 12 de oradaydım, her görüş gününe gidip hasretimizi gidermeye çalıştım ama hiç gitmiyordu, oradan çıkmadıkça da gitmeyecekti.

 

Doktorla konuştuğumda tedavinin yavaş ilerlediğini ama yine de ilerlediğini söyleyerek bana umut veriyordu. Son zamanlarda daha da umutlu konuşuyordu hatta.

 

Oğuz ailesini ziyaretçi olarak kabul etmediği için ailesi sürekli benden haber alıyordu. Onlara karşı o kadar buyük bir kırgınlığı vardı ki ilk ziyaret gününde onlar geldiğinde onların odadan çıkmasını istememişti. Eskiden bir kere bile onu ziyarete gelmeyen ailesini artık o görmek istemiyordu.

 

Son birkaç haftadır ben de psikoloğa gidiyordum. Ben de kolay şeyler yaşamamıştım ki oraya gittiğimde yaşadıklarımı anlatarak hafifliyordum ve ileriye dönük bie psikolojik rahatsızlığımın olma riskini azaltıyordum. Psikoloğumla konuşmak iyi geliyordu, içerisinde olduğum dönemle alakalı güzel tavsiyeleri vardı aklı başında davranışlar sergilememi sağlıyordu.

 

Bu bir ay içerisinde Tuna ve Özgenin yardımıyla unuttuğum araba kullanma işini hatırlamıştım ve Oğuzu görmek için tek başıma oraya gidebiliyordum.

 

Restorant artık müşteriye açıktı, Özgeyi de yanımda işe almıştım. Güzel gidiyordu bu konuda her şey. Pek bir aksilik yoktu. Burada aşçı olarak calışmıyordum, idari olarak ilgileniyordum ki bunun beni daha da mutlu ettiğini gördüm. Artık yemek yapmak bana eskisi kadar çekici gelmiyordu. Mutfağın stresli ortamı ve sıcak, boğucu havası bana iyi gelmiyordu artık.

 

Son bir aydır da doğru düzgün yemek yiyemiyordum, eskisi gibi zevk vermiyordu bana, iştahım yoktu pek. Zayıflamıştım iyice, Oğuz da bunu fark ediyordu ve bana yemek yemem için nutuk çekiyordu her seferinde, sanki kendisi doğru düzgün yemek yiyormuş gibi. Bunu ona söylediğimde de hastane yemeklerini bahane ediyordu.

 

Kapım tıklandığında yattığım yataktan doğruldum, bizim evdeydik ve kapıyı çalan Özgeydi.

 

"Gel!" Dediğimde kapıyı ardına kadar açtı ve içeriye girip yatağıma oturdu.

 

"Kahvaltı hazırladım bize, hadi kalk."

 

Yattığım yerden doğruldum.

 

"Niye uyandırmadın, birlikte hazırlardık." Biraz suçluluk hissettiriyordu.

 

"Aşkım önemi mi var? Ben hazırladım işte gel de yiyelim birlikte." Kafamı salladım ve yataktan çıkıp banyoya gittiğimde Özge odadan çıkmıştı.

 

Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra aşağıya indim. Her zamanki gibi iştahım yoktu ama Özgenin şevkini kırmamak için yiyecektim. Bugün görüş günüydü, bu yüzden hazırlanıp Oğuza gidecektim.

 

Merdivenlerden inerken burnuma gelen sucuklu yumurta kokusuyla burnumu kırıştırdım. Hiç sevmezdim.

 

Sucuk tek başına güzeldi, ya da tostun içerisinde ama yumurtayla sevmiyordum. Hatta ben direkt yumurta sevmiyordum. Çok kötü kokuyordu ve yumurta yediğin zaman kullandığın çatal, bardak, kaşık ne varsa korkutuyordu. Hatta değdiği her şeyi kokutuyordu.

 

Mutfağa girdiğimde Özge çayları dolduruyordu, masada her şeyi halletmiş. Hiç eksik bırakmamıştı. Bir sandalye çekip oturdum ve yumurtayla barışmaya başladım.

 

Özge bir yandan atıştırırken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu.

 

"Ya yesene. " Kendini acındırma moduna geçti.

 

"Bak senin için hazırlamışım onca şeyi." Duygu sömürüsü bana hiç geçmemişti ama çatalımı zeytine batırıp ağzıma attım.

 

"Hiç iştahım yok." Derin bir nefes verdi, çatalını salatalığa batırıp bana uzattığında aklıma Oğuz ile olan atışmamız geldiğinde gözlerim doldu.

 

"Ben kocamı özledim!" Bir anda salya sümük ağlamaya başladığımda bir yandan da yanaklarımı silemey başladım. Hıçkırdığım için bedenim sallanmıştı.

 

Özge sabırla nefes verdi ve çatalını tabağına yaslayıp bakışlarını bana çevirdi, yüzü kuşkulu ama ciddiydi.

 

"Sana bir şey söyleyeceğim ama hemen kestirip almayacaksın." Sesi o kadar nazik çıkmıştı ki ağlamak istedim, bana tam bir anne gibi davranıyordu, ilgiliydi. Söyleyeceklerini merhaba ediyordum, bu yüzden hıçkırığımı dindirmeye çalıstım ve son kez yanağımdan akan yaşı silip onu dikkatle dinlemeye başladım.

 

"Hamile olabilir misin Suay?" Bir yutkunma geçti boğazımdan, hiçbir şey yutmamıştım ama sanki bir şey boğazımda kalmıştı. Ben hamile olamazdım ama değil mi? Yok yok olamazdım! Evet bu aralar duygusaldım, yemek yiyemiyordum ama o Oğuzla alakalıydı. Kusmuyordum da, canım bir şey de cekmiyordu, aşermiyordum yani. Hem ben içimde öyle bir şey hissetmiyordum ki!

 

"Ne alakası var, ben kocamı özledim diyorum!" Dedim ağalamaklı sesimle, istemeden de olsa gözümden bir yaş süzülmüştü.

 

Oturduğu yerden kalktı ve gelip bana sarıldı, sıkıca. Öyle güzel sarıldı ki ağlamaya başladım tekrar, hıçkıra hıçkıra. Onu o kadar özlüyordum ki, o kadar içime işlemişti ki bu kadar uzun bir ayrılık beni mahvetmişti.

 

Özgenin kollarında uzunca bir süre ağladıktan sonra kollarını benden çekti ve aynı boyda olacağımız şekilde eğildi.

 

"Bir kontrol edelim ister misin?" Hala hamilelikten bahsediyordu.

 

"Nasıl?" Dedim masumca, sesim ağladığım için boğuk çıkıyordu.

 

"Ben senden şüphelendiğim için hamilelik testi almıştım." Dedi, gözlerim istemsizce büyüdü.

 

"Olur mu?" Dedi ince sesiyle. Burnumu çektim, hamile olduğuma ihtimal vermiyordum ama denemek istedim.

 

Hamile olmak ister miydim? Galiba istiyordum. Oğuzdan ve benden bir parça...

 

Onun çocuklara olan güzel bakışları, merhameti...

 

Çok güzel bir baba olurdu, hayali bile çok güzeldi ama kendimi çok kaptırmak istemiyordum. Eğer hamile olmazsam üzülmek istemiyordum.

 

Olumlu anlamda başımı salladığımda eğildiği gibi düzleşti ve içeriye gidip elinde iki kutuyla yanıma geldi. Oturduğum sandalyeden kalktım.

 

"Neden iki tane?"

 

"Garanti olsun diye."

 

Elindekilerden bir tanesini bana uzattı, testi alıp alt katın tuvaletine ilerledik. Ben içeriye girerken o beni kapıda bekliyordu.

 

"Ne yapmam gerekiyor ki?" Dedim burnumu çekerken.

 

Kapının arkasından boğuk sesi geldi.

 

"Bilmiyorum ki, içinde kılavuz vardır."

 

Kutuyu açtığımda dediği gibi bir kılavuzla karşılaştım. Üzerinde yazan talimatları uyguladım ve lavabodan çıktım.

 

"Ne çıktı?" Özgenin heyecanlı sorusuna göz devirdim.

 

"Beklememiz lazım biraz." Heyecandan dudaklarını ısırıyordu, sanki o test yapmış gibi stresliydi.

 

Evet ben de de heyecan vardı ama tek çizgi olma ihtimali yüksek olduğu için kendimi beklentiye sokmak istemiyordum.

 

Birlikte içeriye gittik ve 15 dakika geçtiğinde tekrar banyoya girdik, bu sefer ikimiz de girmiştik.

 

Testi elime almaya korkuyordum, ne kadar kendimi dizginlemeye çalışsam da ellerim zangır zangır titriyordu.

 

"Hadi bak." Özgenin söylenmesiyle cesaretimi topladım ve teste baktım.

 

İçimdeki umutlar sönmüştü. Tek çizgiydi. Gözlerim dolmak için hazırlanırken onları savuşturmaya çalıştım.

 

"Tek çizgi." Diye bir mırıltı çıktı dudaklarımdan.

 

Özge beni banyoda bırakıp elinde diğer testle içeriye girdi.

 

"Bunu da yap. Emin olalım." Nesine bu kadar uğraşıyorduk, hamile değildim işte.

 

"Hamile değilim işte!" Dediğimde beni dinlemeden çıktı ve üzerime kapıyı kapattı. Her ne kadar kendimi buna alıştırmış olsam da biraz kırılmıştım.

 

Benden ses gelmediği için Özge dışarıdan bağırdı.

 

"Suay işe artık şuna!"

 

Ağlamay yüz tutan yüzümle diğerine ne yaptıysam buna da öyle yapıp dışarıya çıktım.

 

Tekrar bir bekleme süreci geçirdikten sonra bıraktığım testi geri aldım.

 

Yine tek çizgiydi. Elime testi alıp oturma odasına gittim ve testi Özgenin gözüne sokarak konuştum.

 

"Bak gördün mü? Hamile falan değilim!" Sesim beklemediğim bir sekilde titremişti. Özgeye baktığımda dolu gözlerime rağmen yüzündeki hayal kırıklığını görebilmiştim. Ondan uzaklaşıp koltuğa oturdum ve testi de koltuğa bıraktım, yıkadığım için temizdi.

 

Kendimi tutamayıp ağlamaya başladığımda bacaklarımı kendime çektim ve başımı dizlerime yaslayarak ağlamaya başladım. Nefesim kesiliyor ve hıçkırıyordum.

 

Özgenin sıcak bedeni beni sardığında başımı göğsüne yasladım ve ağlamaya devam ettim.

 

"Özür dilerim, ben bu kadar ümitleneceğini düşünemedim." Sesindeki pişmanlığı gayet iyi anlayabiliyordum ama kendimi durduramayarak ağlamaya devam ediyordum. Ben bile bu kadar ümitleneceğimi düşünmemiştim.

 

Özge sırtımı sıvazlarken ben hala hıçkırarak ağlıyordum.

 

Kapı zili çaldığında kimin geldiğini bile umursayacak durumda değildim. Ya Tuna ya da ablamdı. Özge kollarını benden çektiğinde kapıyı açmaya gittiğini anladım. Tekrar başımı dizlerime yasladım ve öyle ağlamaya devam ettim.

 

"Hoşgeldin." Dedi Özge gelene.

 

"Rahatsız etmiyorum ya." Çok geçmeden Tunanın sesi ulaştı kulağıma. Ona sarılarak ağlamak istiyordum.

 

"Yok estağfurullah. "

 

"Fırfırım nerede?" Beni kastediyordu, dudaklarımdan bir hıçkırık koptuğunda duymuş olacak ki hızlı adımlarını duydum ve başımı dizlerimden kaldırdım.

 

Endişeli yüzüne değdi bakışlarım, ağlayan yüzümü gördüğünde daha da endişelendi ve hızlıca yanıma geldi. Önümde diz çöktü ve bacaklarıma sardığım kollarımı tuttu, sıcaklığı tüm bedenimi ele geçirmiş gibiydi. Daha da şiddetli ağlamaya başladım.

 

"Ne oldu benim güzelime?" Şefkatli sesi kulaklarımı okşadı. Dudaklarımı araladım ve zar zor konuştum.

 

"B-ben, h-hamile değilim!" Dedim tekrar şiddetlice ağlamaya başladım.

 

"Fırfırım, dert ettiğine bak." Cömeldiği yerden kalktı ve yanıma oturup kendine cekti beni, iyice sarıldı bana ve ben böyle ağlamaya devam ettim.

 

"Şimdi değilsen ileride olursun." Sesinin yumuşaklığı beni sakinlestiriyordu, ağlamam daha çekilir hale geldiğinde tek kolunu benden ayırdı ve yanıma doğru uzandı, ne yaptığına baktığımda testi elinde tutuyordu.

 

"Atın artık şunu!" Dediğimde beni duymamış gibiydi.

 

"Suay." Sesi kısıkca çıktı. Yutkunduğunu hissettiğimde başımı göğsünden kaldırdım. Diğer kolunu da benden çekip ayağa kalktığında çatık kaşlarımla onu izliyordum, Özgenin de benden bir farkı yoktu.

 

Kollarını iki yana kaldırdığında gözleri hala testteydi. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

 

"Alllaaaaahhh!" Birden bağırışıyla irkildim.

 

"Amca ve dayı oluyorum!" Diye bağırdı ardından.

 

"Ne!" Diyiverdim istemsizce.

 

"Çift çizgi!" Diye bağırdı tekrardan. Bense öylece kaldım. Kalbime öyle bir sancı girmişti ki hareket edemiyordum.

 

Özge Tunaya inanmaz gibi elinden testi alıp baktı ve kısa bir çığlık duydum.

 

"Teyze oluyorum!" Diye bağırdı.

 

Tuna hızla üzerime geldiğinde beni kollarımdan tutup ayağa kaldırdı ve kucağına aldı.

 

Nefesim kesildi, yutkunamadım.

 

Ben anne mi oluyordum?

 

 

Hellöö, herkese selamın aleykümmm!

 

Nasılsınızzz?

 

Hepinizz teyze oluyorsunuz!

 

Ben hem anneanne hem babaanne hem de teyze oluyorum. Her şey oluyorum neredeyse Tuna gibi dudhsgsg

 

Nasıldı bölümümüz?

 

Tekrar hatırlatayım final yakındır, belki de bir sonraki bölümde final yapabiliriz. Henüz yazmadığım için net bir şey söyleyemiyorum ama fazlasıyla yakın olduğunu bilin.

 

Ve kendinize iyi bakın, Allah emanetsiniz.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, bayyy!

Bölüm : 05.07.2025 20:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...