35. Bölüm

30. Bölüm: Hediye

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

 

Selamın aleykümmm herkesee.

 

 

Sizi özledim :')

 

 

Geç geldiği için de özür diliyorum hepinizden ve geç kaldım biliyorum ama bir şey daha eklemek istiyorum.

 

 

Daha yeni bir yorum gördüm. @jules_th adlı kullanıcıdan. Birkaç gün önce doğum günüymüş ve benden o gün için bölüm paylaşmamı rica etmiş ama ben görmemiştim. Biraz geç oldu ama buradan doğum gününü kutlamak istiyorum. İyi ki doğdun canım :)

 

 

Yorumlarınızı esirgemeyin, aşağıda buluşalım.

 

 

30. Bölüm: Hediye

 

 

Tunanın sıkı kolları arasında sıkışmıştım, ayaklarım yerden kesilmişti. Beni öyle sıkı sarıyordu ki nefesim kesilmişti.

 

 

Yaşadıklarım hala rüya gibi geliyordu, gerçeklikten çok uzaktık sanki.

 

 

Aylar önce babamın zorlamaları yüzünden evlendiğim adam hiç ihtimal vermediğim bir şekilde ruhumun kayıp parçasıydı ve aylar önce de yerini doldurmuştu.

 

 

Şimdiyse ondan ve benden bir parça vardı içimde. Canımdan bir parça.

 

 

Hamileydim!

 

 

Tuna beni kucağından indirdiğinde ayaklarım yerle buluştu, biraz önce beni teselli eden adam şimdi sevinçten havalara uçuyordu. Şaşkınlık ve sevinç dolu ifadesi gözlerimin önündeydi. Kollarını benden çekip öyle sevincine devam ettiğinde Özgenin kolları Tunanın bıraktığı boşluğu doldurdu. Bunlar olurken ben hala donuktum. İçimde filizlenen karışık duygular tepki göstermemi engelliyordu.

 

 

"İnanamıyorum!" Özgenin sevinçli yüksek sesi hemen kulağımın yanında yankılandı.

 

 

"Teyze oluyorum!" Sevinçle yerine zıplarken benim de bedenim sarsılıyordu.

 

 

Kollarını benden ayırdı ve geriledi.

 

 

Vücuduma hücum eden sıcaklık yaşadığım duygu karışımının dışarıya vurumuydu sanki. Vücudum nasıl tepki vereceğini bilemiyor ve sıcaklayıp terliyordu.

 

 

İçimde yeşeren duygu yoğunluğu, karnımda uçuşan kelebekler boğazıma doğru hareketlendirdi.

 

 

Ondan ve benden, ikimizden birer parça vardı içimde. Elim karnıma gitti, henüz hissedemesem de oradaydı. Her geçen gün daha da büyüyecekti. Günler, aylar öncesinden hayal ettiğim o güzel görüntüler gerçek olacaktı. Karnım kocaman şişecek belki de zar zor yürüyecek hale gelecektim.

 

 

İçimde büyüyecek ve bir gün dünyaya gelecekti ama bunlar olurken ya Oğuz yanımda olamasaydı. O zaman ben ne yapardım? Ben hamileyken, çocuğumuz içimde büyürken yanımda olmasaydı? Doğumuna şahit olamasaydı, büyümesine, ilk adımına, ilk söylediği kelimeyi bilmeseydi?

 

 

İçimdeki güzel duygular birden söndü, nirvanaya ulaşan güzel duygularım anında yere çakıldı. Gözlerim alev alır gibi yanmaya başladığında gözlerimden yaş akmasa bile bir hıçkırık koptu dudaklarımdan.

 

 

İkisi de bendeki durgunluğu fark ettiğinde duruldular.

 

 

Kalktığım gibi tekrar koltuğa bıraktım kendimi, içimde gerçek bir karmaşa vardı.

 

 

Oğuz burada olmalıydı.

 

 

Benden sonra ilk o öğrenmeliydi.

 

 

Birlikte öğrenmeliydik.

 

 

Gözlerimden benden habersiz yaşlar döküldü.

 

 

Ben böylesine karışık duygular içerisindeyken yanımda olması gereken oydu. Ona gönül koymuyordum elbette, sadece bir yanım eksik kalmış gibiydi ve onu çok özlüyordum.

 

 

Dizlerimde hissettiğim sıcaklıkla kafamı kaldırdım ve Tunaya baktım. Elleri dizlerimdeydi ve güvenli bir sıcaklık yayıyordu bana. Dudaklarımdan sessiz bir hıçkırık koptuğunda omuzlarım sarsıldı.

 

 

Ve derin, içli bir hıçkırık daha ve yeni gözyaşları...

 

 

Dizimde olan bir eli sol yanağımı kavradı ve bir yandan akan yaşları silerken bir yandan da yanağımı okşadı. Tedirgin ve gergin bakışları tüm yüzümde dolandı.

 

 

"Ne oldu güzelim." İlgili, nazik ve merhamet yüklü sesi tüm bedenimi ele geçirmiş daha da duygusallaştırmıştı beni.

 

 

"Oyy. " Diye bir nida çıktı dudaklarından ve küçük bir şekilde gülümsedi.

 

 

"Benim fırfirım duygulanmış mı?!" Öylesine sorduğu soruya cevap beklemiyordu elbette, yüzümdeki elini enseme kaydırdı ve diz üstü çöküp beni kendisine yaklaştırıp kollarını sırtıma sardı. Ben de vakit kaybetmeden kollarımı boynuna sardığımda başımı boynuna gömüp ağlamaya devam ettim.

 

 

Ben ağlarken Tuna bir yandan sırtımı sıvazlıyordu.

 

 

"Benim güzelim anne mi olacakmış?" Dedi tatlı tatlı. Söyledikleriyle ruhumu tekrar bir heyecan kapladı.

 

 

Ben anne olacaktım!

 

 

Kafamı gömdüğüm yerden çektim ve kollarımı boynundan çözdüm. Ağlamam dinmişti.

 

 

"Ben nasıl bir anne olurum?" Sorum ikisini de güldürdü, yüzlerinde az da olsa olan endişe silinip atıldı. Ben de kendimi toparlamaya çalıştım.

 

 

Tuna da kollarını benden ayırmış ve biraz gerileyip yere oturmuştu. Yüzünü düşündüğünü belli eden hallere soktuğunda kendini düzeltti. Ondan bir cevap bekliyordum.

 

 

"Yani..." Dedi nefesini vererek.

 

 

"Hamile olduğunu ilk ben anladığıma göre pek de iyi olacağını sanmıyorum. Asıl annesi ben gibiyim!" Gözlerim büyüdü istemsizce, ondan böyle bir dönüşü beklemiyordum.

 

 

Burnumun ucu sızladı, gözlerim kızardı ve çenem de titrediğinde Tunanın telaşlandığını gördüm. Ne o benden böyle bir tepki bekliyordu ne de ben ondan.

 

 

"Lan şaka yaptım, ağlama buna da!" Dedi hızlı hızlı, telaşla.

 

 

"Ben öyle her şeye ağlayan biri miyim?!"

 

 

Evet öyleydim, ben ota boka ağlayan biriydim!

 

 

Ağlama semptomlarım daha da kendini belli etmeye başladığında Tuna beni durdurmak amaçla hızlı konuşmalarına devam etti.

 

 

"Hiç olur mu öyle şey canım! Sadece dokunsak ağlıyorsun." Bir yaş süzüldü yanağımdan.

 

 

"Sıçtın sıvıyorsun Tuna!" Dedi Özge.

 

 

"Kalk kızın önünden." Özge koltuğa yanaştı ve yanıma oturup kollarının bana sardığında gelecek yaşları defedip ben de sarıldım ona ve birkaç saniyenin sonunda benden ayrıldı ve sevecen konuşmasıyla içimi rahatlattı.

 

 

"Ben senin çok güzel bir anne olacağını biliyorum meleğim!" Eliyle yüzümdeki yaşları sildi.

 

 

"Hem öyle her şeye ağladığın falan da yok." Burnumu çektim.

 

 

"Hormonlarım yüzünden hep!" Dedim şikayetçi halimle.

 

 

Şimdiden hormonları suçlamaya başlamıştım.

 

 

"Evet öyle aşkım. " dedi ve yüzüme gelen saçlarımı geriye attı.

 

 

"Hadi hazırlanın da doktora gidip mercimeği görelim." Tunanın heyecanlı sesi içimdeki heyecanı körüklemişti ama ben onu ilk Oğuzla beraber görmek istiyordum.

 

 

Ama şimdi sağlıklı mı değil mi öğrenmem gerekiyordu, ultrason fotoğrafını alıp Oğuzla beraber görecektim onu. Şimdiden kafamda planı oluşturmuştum.

 

 

Hızla ayaklandım ve onları es geçerek merdivenlere doğru hızla yürüdüm. Koşma düşüncesi geldi içime ama tam koşacakken kendimi yavaşlattım, belki bir şey olur korkusu düşmüştü içime.

 

 

Yine hızlıydım ama koşmadan, temkinli adımlarla odadama ilerledim.

 

&

 

 

Arabadaydık, kucağımda orta halli bir kutu vardı ve içerisinde de miniğimin ilk fotoğrafı vardı. Varlığını biliyordum ama ilk Oğuzun görmesini istediğim için bende dahil kimseye baktırmamıştım.

 

 

Doktorun söylediğine göre 4 haftalıktı, gayet sağlıklıydı ve ikimizde de hiçbir sorun yoktu. Bu süreçte uzak durmam gereken her şey hakkında bilgi de vermişti. Bir ay sonra tekrar gidecektim. Huzurluydum ve dakikalardır karnımın üzerindeki elimin başparmağıyla karnımı okşuyordum ama bu yaptığım onu sevmek gibi hissettiriyordu.

 

 

Tunanın da dediği gibi mercimek tanesi kadardı ama içimde ona karşı boyutuyla ters orantılı bir sevgi vardı. Ben onu şimdiden çok seviyordum.

 

 

Önümdeki kutunun içerisindeki resmine bakmak için can atıyordum ama Oğuzla birlikte görmek istediğim için kendimi bastırmaya çalışıyordum.

 

 

Şu anda çoktan muayene olduğum hastaneden çıkmıştık ve üçümüz beraber Oğuzun kaldığı hastaneye gidiyorduk.

 

 

Nasıl tepki vereceğini bilmiyordum, bu da daha da heyecanlanmama neden oluyordu. Yol boyunca içimden acaba nasıl tepki verir diye düşünüp duruyordum.

 

 

Yolculuğumuz çok sürmedi, tahmini bir 10 dakikanın sonunda her gün kapısında olduğum hastaneye gelmiştik. İçimde patlayan heyecan daha da asi bir hal almıştı. Sanki kalbime göğüs kafesimi parçalayıp bedenimden uzaklaşarak gibiydi.

 

 

"Geldik kocana." Tunanın yalandan sitemli sesini işittiğimde onu umursamadan kemerimi çözdüm ve kendimi arabadan dışarıya attım. Elimdeki kutuyu da her ihtimale karşı sıkıca tutuyordum.

 

 

Sabırsızca arabadan inmelerini bekliyordum ama uyuşuk adımları beni sinirlendirdiği için onları arkamda bırakıp girişe doğru ilerleyeceğim sırada kafamı kaldırdım ve her gün gördüğüm cama çevirdim gözlerimi. Oradaydı, her gün görsem de hasret kaldığım çehresi oradaydı ve benim ona gelmemi bekliyordu. Her gün ben gelmeden önce beni camda bekliyordu.

 

 

Gözlerimiz birleştiğinde ruhuma yayılanlar her zaman olduğu gibi içimdeki çiçek bahçesi canlanmıştı. Hislerimle doğru orantılı olarak kıvrılan dudaklarımla Oğuzun da dudakları kıvrıldı. Heyecanla elimi kaldırdım ve sağa sola salladım, bana karşılık vermesi uzun sürmedi.

 

 

Buradan pek net göremiyordum ama sanki saçlarını kestirmiş gibi görünüyordu. Çok değil, sadece toparlayacak bir kesim gibiydi.

 

 

Arkamda bıraktıklarımı umursamadan girişe doğru hareketlendim, Oğuzun yanına gitmek için daha fazla zaman kaybetmek istemiyordum. Zaten öncesinden doktoruyla konuşmam gerekiyordu. Her hafta doktoruyla konuşur gelişmeler hakkında bilgi alırdım. İçeriye girip asansörü çağırdım, ben asansörü beklerken arkamda bıraktığım ikili de bana yetişmişti.

 

 

"Aman kocasına da bir an önce kavuşmak istermiş." Aynı yalancı sitemiyle konuştuğunda bu sefer sessiz kalmadım.

 

 

"Kıskanma Tuna!" Yalandan bir kızgınlıkla dilimin ucunu ona gösterdim ve önüme döndüm.

 

 

Asansör önümüze geldiğinde içindeki herkes indi ve diğer asansör bekleyenlere içeriye girip gideceğimiz katların tuşuna bastıktan sonra heyecanlı bekleyişim artmıştı.

 

 

Zaman azaldıkça daha da sabırsız ve heyecanlı hissediyordum, artık kalbim göğsümde değil boğazımda atıyordu.

 

 

İnmemiz gereken katta indik, Oğuzun odasına doğru ilerledigimizde doktor her zamanki gibi Oğuzun odasının kapısında asistanıyla beraber bekliyordu.

 

 

Bizi gördüğünde gülümseyince ben de gülümsedim nezaketen.

 

 

"Hoşgeldiniz. " Dedi ve Tunanın elini sıktı doktor.

 

 

"Hoşbulduk." Mırıltıları çıktı hep bir ağızdan.

 

 

Doktor kısaca nezaketen hal hatır sorduktan sonra Oğuzla ilgili gelişmeleri vermeye baslamıştı.

 

 

"Açıkçası Oğuz bizi mutlu etmeye devam ediyor." Dedi doktor, içime güzel tohumlar ekmeye devam etti.

 

 

"İlk geldiği zamanlara nazaran yaşadığı rahatsızlıklar büyük oranda azalma var ve bunun en büyük öncüsü de tedaviye karşı kendisinin olumlu yaklaşması. Oğuzun iyileşmek için çabalaması tedavisini hızlandırıyor."

 

 

Mutluluğum, duyduğum güzel şeyler içime sığmayacak kadar güzel etkiler bırakıyordu bende. Fazla zaman kaybetmeden Oğuzu görmek istiyordum.

 

 

"Böyle sevindirici gelişmeler olmaya devam ederse Oğuzu burda tutmaya gerek kalmayacak gibi." Bana dünyamı geri vereceğini söylüyordu bu adam, korkularımın hepsinin boşa olduğunu söylüyordu.

 

 

"Eğer böyle devam ederse iki, üç haftaya taburcu edebiliriz gibi duruyor ama tabii ki gerçeği zaman gösterecek." Olumlu anlamda başımı salladığımda gözlerimden ne kadar mutlu olduğum belli oluyordur. Ayaklarım yere değmiyordu sanki.

 

 

Doktor kapıdan biraz daha uzaklaştı.

 

 

"Buyrun geçin siz."

 

 

"Çok teşekkür ederiz." Minnetimi kelimelerime döktüm ama konuşmasam da hareketlerimden anlaşılıyordu. Doktor anlayışla gülümsedi.

 

 

"Rica ederim, iyi günler." Küçük bir baş selamının ardından kapıyı tıklayıp kolu indirdim ve kapı içeriye doğru açıldığında Oğuz tam karşımdaydı.

 

 

Gözleri hüzünlü ama beni burada gördüğü için de mutluydu, bunu gözlerine baktığımda okuyabiliyorum. Biraz da sabırsızlık vardı tabii. İkimizde de.

 

 

Her zamanki gibi üzerinde olabildiğince şık parçalar seçmişti. Onu her gördüğümde, görüş günü olmasa, ben aşağıda onu görmeyi beklesem de üzerinde pantolon ve gömlek olurdu. Ona neden sürekli böyle giyindiğini sorduğumda da onu böyle görmemi istediğini söylemişti. Ben onu her haliyle güzel bulsam da o her gün benim için hazırlanıyor ve ben gittikten sonra da üzerini değiştiriyordu.

 

 

Hızlı, büyük adımlarla yanına ilerledim, kollarını iki yana açıp benim ona gelmemi beklemeden o da hareketlendi, ona ulaştığımda elimdeki kutuyu bırakmadan kollarımı iki yana açıp sırtına doladım. O da benim gibi sıkıca sarmıştı beni. Kafasını eğdi ve başını boyun girintime soktu. Her zamanki gibi bende soluklanıyor ben de çenemi omzuna yaslıyordum.

 

 

Onu çok özlemiştim, her zerresini!

 

 

"Seni çok özledim. " dedim sır verir gibi, fısıltıyla. Kısa, erkeksi kıkırtısı dolsu kulağıma. Kalbim tekledi.

 

 

"Bende." Diye fısıldadı benim gibi. "Bende çok özledim."

 

 

Yüzünü boynumdan çekti, elleri hala belimdeyken yanağıma uzun uzun, derin bir öpücük kondurunca Tunanın yalancı öksürüğünün sesi yayıldı odada ve çok geçmeden beni kolumdan tutup yanına çekti. Afallamıştım, neden böyle yaptığını anlamamıştım.

 

 

"Abinin yanında ne bu rahatlık lan!" Sahte siniriyle kolunu omzuma atıp beni himayesine aldığında amacının ne olduğunu anlamam uzun sürmedi.

 

 

Tuna bu zamana kadar bu odada hep ciddi durmuştu, doğasına aykırı olarak hiç şaka yapmamıştı ama bugün eski, şakacı haline geri dönmüştü. Geri dönmüştü çünkü kapıda duyduğu olumlu şeyler ona bunu yapabilme rahatlığı veriyordu.

 

 

Bakışlarımı Tunadan çekip Oğuza yönelttiğimde Tunanın aksine sinirinin gerçek olduğunu görebiliyordum. Tunanın amacı da buydu zaten ve amacına ulaşmıştı, içten içe mutlu olduğunu anlayabiliyordum.

 

 

Oğuz, Tunaya olan bakışlarını kesmeden elime uzandı ve nazikçe kavrayıp beni Tunadan çekip kendi himayesine aldı.

 

 

"Karıma nerede, nasıl davranacağımı sana mı soracağım lan!" Sesi yüksek değil ama sertti. Eli belimdeki yerini alırken daha da yasladı beni kendine ve başımın üzerine derin bir öpücük bıraktı. İçimdeki kelebekler kendini kaybetmişcesine karnımın içine çarpıp duruyorlardı.

 

 

"Bana ağladığımda "ota boka ağlama" da demişti." Dedim sesimi üzgün çıkararak, alakasız bir yerde, alakasızca, abartarak onu Oğuza şikayet edişimle gözlerini büyüttü, Oğuzun dikkatinin onda olduğundan emin olduğumda ona dilimi gösterip nispet yapar gibi hareketler yaptım.

 

 

"Birincisi." Dedi tehlikeli sesiyle, gerçekten sinirlenmişti.

 

 

"Karımla düzgün konuş, dalağını si-" devamının gelme ihtimalini düşünerek gözlerim pörtlemişti ama gözleri bana değdiğinde söylemekten vazgeçti.

 

 

"Abart Suay, sadece ağlama dedim!" Dedi hayretle, benden böyle bir şey yapmamı beklemiyordu.

 

 

"Aynı şey bir kere!" Dedim huysuzca.

 

 

"İkincisi." Oğuz ikimizi de umursamadan keskin sesiyle konuştu. Bana çevirdi bakışlarını, keskin sesi yerle bir oldu. Sesi kulağımı okşuyordu.

 

 

"Benim karım neden ağladı? " Bana soruyordu.

 

 

"Seni özledim." Dedim çocukça. İçinde kurduğu bütün duvarların yıkıldığını gördüm, rahatladı. Yine içimi gider gibi bakmaya başladı bana.

 

 

Kapı tarafından Tunanın boğaz temizleme sesi geldiğinde bakışlarımız ayrıldı.

 

 

Tuna rol kesmeyi bırakmış, sorunlu halinsen sıyrılmıştı. Sırıtmaya başladığında Oğuza yaklaştı.

 

 

Kollarını Oğuza sarıp sırtına iki kere vurdu. Oguz da sağ elini belimden çekmezken diğer eliyle Tunaya sarılmıştı. Aradaki yalandan yere oluşan gerginlik gitmişti bile.

 

 

Saniyeler içerisinde ayrıldılar.

 

 

"İyi gördük seni enişte bey." Özgenin mesafeli sesi duyuldu odada.

 

 

Oğuz hafifçe eğdi başını baş selamı verir gibi.

 

 

"Elhamdülillah."

 

 

"Doktor çok güzel şeyler söylüyor." İçimdeki heyecanı gizleyemedim, sesime ve içi gülen gözlerime yansımıştı her şey.

 

 

Oğuzun gözleri yüzümü dolandığında içi gider gibi bakıyordu gözleri, belimdeki elleri sıkılaştı ama her zamanki gibi batmıyordu tenime, nazikti. Yüzümde dolanan gözleri dudaklarımda durakladı, dinlendi bir süre. Sert bir yutkunma geçti boğazından ve kendini toparladı. Bu haline daha da fazla gülümsediğimde gözlerinde istediğini alamamanın ızdırabı artmıştı.

 

 

Biraz önce söylediğim şeylere hitaben başını olumlu anlamda salladı.

 

 

"Tedavi olmaya heveslisin diyorlar." Dedim peşine.

 

 

"Karıma kavuşmak için sabırsızlanıyorum diyelim." Dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle, mırıltıdan ibaretti sadece ama bende büyük hisler uyandırmıştı. Kıkırdamama engel olamadım.

 

 

"Oturtmayacak mısın bizi, ayakta kaldık." Dedim huysuzca.

 

 

Hamileydim ben, o kadar uzun ayakta kalmamalıdım.

 

 

"Çok kalmazlar diye düşündüğüm için oturmaları için davet etmedim." Dedi tüm vurdumduymaz ve patavatsızlığıyla. Açık açık kovmuştu onları.

 

 

"Çok ayıp kocacım." Dedim sessizce, sahte bir sinir de kattım sesime ve görünüşüme.

 

 

"Lan resmen kovdu bizi!" Dedi Tuna huysuz ve şaşkınca.

 

 

"Nankör p**." Dedi ardından, Oğuzsa sırıtmakla yetiniyordu, bu küfrüne sinirlenmemişti bile. Özgeyse Oğuzun bu haline hiç alınmamış, bana olan tavırlarından olacak ki mutlu bile görünüyordu.

 

 

Elini belimden çekip elimi kavradı, hareketlenerek yatağına oturdu ve beni de hemen yanına oturttu.

 

 

"Madem kovulduk..." dedi Özge yalandan içerlenerek.

 

 

"Dışarıda bekleyebiliriz." Tunaya verilen bir uyarıydı bu. Tunaysa kötü bakışlarını Oğuzdan esirgemeyerek kapıya ilerledi ve bir şeyler mırıldanarak odadan çıktı. Peşinden de Özge odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı.

 

 

Kapanan kapıdan bakışlarımı çekip Oğuza yönelttiğimde hüzünlü, özlem dolu bir gülümsemeyle beni izliyordu.

 

 

Onda olan gülümseme beni daha da güzel hissettiriyordu. Bugün yaşadığım bütün güzel duygularla en tepeye ulaşmış gibi hissediyordum, sanki daha fazla mutlu olamazmışım gibi geliyordu ama yanılıyorum.

 

 

Oğuzun elini belimde hissetmemle ona doğru çekildim.

 

 

"Benden uzak olmana dayanamıyorum." Sakin, huzurlu sesi kulaklarıma doldu. Ondan birkaç santim uzakta olamam ona rahatsızlık veriyordu.

 

 

Bebeğimizin fotoğrafı olan kutuyu yatağın kenarına koydum.

 

 

Öpmek için yanağıma eğilip minik bir öpücük bıraktığında benden uzaklaşmadan konuşmaya devam etti.

 

 

"Çok özledim seni." Dedi, nefesi tenimi gıdıklıyordu, kımırdamak istedim ama kendimi tutup sadece gülmekle yetindim. Başımı ona doğru biraz daha çevirdiğimde nefesi dudaklarımdaydı bu sefer.

 

 

"Sesini, gülüşünü, kokunu, tenini." Fısıltıyla konuşuyordu, gözleri kısa bir an gözlerime değdiğinde bu sefer ben dolgun, yumuşak olduğunu bildiğim dudaklarına değdirdim bakışlarımı.

 

 

"Her şeyinle özledim seni." Diye fısıldayan devam etti.

 

 

Aramızdaki mesafe gitgide azalırken yok oldu. Yok oldu ve yumuşak dudakları hemen dudağımın yanında konumlandı ve narince birkaç küçük öpücük bıraktı bana. Gözlerim anında kapandığında sanki bedenimin yaşadıklarını daha da iyi hissediyordum. Tenime değen dudaklarına konsantre hale geliyordum.

 

 

Yumuşak dudakları dudaklarımın kenarına yumuşak öpücükler bırakıyor ama dudaklarıma uğramıyordu. Bu beni biraz olsun sinirlendirirken başımı biraz kaydırdığımda dudakları biraz daha yaklaştı dudaklarıma.

 

 

Narin öpüşü devam ederken belimdeki eli daha da sıkılaştı. Beni daha da çekti kendine ve ben de elimi göğsünün üzerine yerleştirdim. Elimin altında atan kalbinin hızı beni mutlu olmaktan alıkoymazken daha da mutlu etmiş, dudaklarıma gerginlik kattı, gülümsedim.

 

 

"İnadına her geçen gün daha da mı güzelleşiyorsun ne." Dudaklarıma fısıldıyor, bir yandan da öpmesini durduramıyordu. Nasıl oluyorsa her seferinde beni daha da yukarıya çıkartıyor, iltifatıyla kalbimin daha da fazla kan toplamasını sağlıyordu.

 

 

Öpüşleri sertiliğini artırırken dudaklarıma daha da yaklaşmasıyla boğazımdan yakıcı bir ateş topu yuvarlandı ve mideme düşüp beni kavurmaya devam etti.

 

 

Yatağa yasladığım elimi göğsüne sürterek boynuna çıkardığımda daha da heyecanlandığını elimin altındaki kalbinden hissediyordum. Kocaman cüssesiyle elimin altındaki kalbini hızlandırıyor olduğumu bilmek beni tatmin ederken daha da heyecanlandırıyordu. Onu bu hallere sokmak beni eğlendiriyordu, üzerinde böyle bir etki bıraktığımı bilmek bana da harika hisler bırakıyordu.

 

 

Dudakları yavaş yavaş dudaklarımı fethettiğinde elimi ensesine çıkardım ve kısa saçlarını parmak uçlarımla hareketlendirdim. Yanılmamıştım, saçlarını kestirmişti.

 

 

Ensesindeki elimden cesaret alarak daha da hızlandı dudakları, kendimi ona eşlik ederken buldum. Sağ elim gömleğini yakalayıp sıktığımda buna neden olan şey bedenimde dolanmaya başlayan elleriydi. Şikayetim yoktu ama olmazdı, yeri değildi.

 

 

O da ben de kendimizi daha da kaptırmadan zar zor çektim kendimi ondan. Alnımı alnına yasladığımda onu yoklamak için gözlerimi açtım ve bana özlemle bakana bal rengi harelerine değdirdim gözlerimi.

 

 

Ondan ayrıldığım için kırgın değildi gözleri, hatta bunu o yapamadığı, ben yaptığım için minnettardı da.

 

 

"Şimdiye kadar çabaladığımdan daha da fazla çabalamam gerekecek." Dudaklarında çarpık bir gülüş yayıldı, sertçe nefeslendi.

 

 

"Çünkü artık dayanmak eskisinden de zor hale geldi." Arsız bir gülüş yayıldı dudaklarımda, hemen ilgisini çekmişti.

 

 

Başımı alnından çekip ona sarıldım ve boynunda soluklandım. Erkeksi ferah kokusunu içime çektiğimde yetmemişti, daha da sokuldum ona ve burnumu ve dudaklarımı boynuna sürttüm. Koca bedeni gerilmişti, kaskatıydı, daha da hoşuma gitmesine yol açtı bu durum. Biraz haylazlık vardı üzerimde. Dudaklarımı sıcak boynuna bastırdım ve küçük küçük, kışkırtıcı şekilde hareketlendirdim.

 

 

Bozguna uğramıştı, sert bir yutkunma geçti boynundan aşağıya. Dudaklarım hissediyordu her şeyi.

 

 

"Böyle devam edersen kendimi tutamayıp odada ne varsa kapıya yaslayacağım. " Titrek, etkilenmiş sesini duyduğumda umursamadım, devam etmek istiyordum.

 

 

"Hmm." Diye umursamaz bir mırıltı çıkarttığımda başıma buyruk olmaya devam ettim. Sert bir yutkunma daha geçti boynundan yine.

 

 

Bu sefer sabrı taşmıştı. Bedeninde olan ellerimi tek eliyle yakaladığı gibi beni yatağa yasladı ve ellerimi yukarıda birleştirdi. Nasıl bir anda bu hale gelmiştim anlamıyordum ama yüzümde hınzır, aptal bir sırıtış yayıldı.

 

 

Üzerime doğru eğildi.

 

 

"Bu son şansın." Dedi ve nefesini dudaklarıma doğru üfledi. Eğer odaya biri girerse ve bizi görürse büyük rezillikti.

 

 

"Uslu dur!" Diye fısıldadı.

 

 

"Yoksa dediğimi yapmak zorunda kalacağım. "

 

 

"Tamam." Diye kabullendim çocuk gibi.

 

 

"Allahım bir de tatlı tatlı tamam demesi yok mu!" Diye içi gider gibi söylendi kendi kendine ama duymuştum. Benden saklar gibi bir hali de yoktu zaten.

 

 

Başımın üzerinde birleştirdiği ellerimi serbest bıraktığında kalkmama yardım etti ve oturur pozisyona gelmeme yardımcı oldu. Üzerime çekidüzen verdim. Artık ona söylemem gereken şeyi söylemeliydim.

 

 

"Ee." Dedi, devamını getirecekti, devamında soru geliyormuş gibi hissediyordum.

 

 

"Restorant işi nasıl gidiyor?"

 

 

Ona kısaca ne yaptığımızı ve hangi aşamaya geldiğimizi anlattım, artık sıra hediyemdeydi.

 

 

"Sana bir hediyem var." Dedim tatlı öldüğünü düşündüğüm halimle.

 

 

Kaşları havalandı, yüzünde memnuniyet içeren bir gülümseme yayıldı. Onun sağ tarafında kalan kutuyu gösterdim.

 

 

"Onun içinde." Dudaklarım istemsizce, benden izin almadan yukarıya doğru kıvrılıyordu.

 

 

"İnşallah geçen söylediklerimi dikkate almışsındır." Bahsettiği şey kol düğmesi aldığım zamandı. Bana "aldığın hediyeye senden bir parça olsun" demişti. Şimdiki hediyem kriterleri fazlasıyla karşılıyordu.

 

 

"Fazlasıyla." Diye mırıldandığımda kensimden bu denli emin oluşum onu şaşırtmıştı.

 

 

Daha fazla oyalanmadan elindeki paketin kapağını kaldırdı, yüzündeki gülümseme yavaş yavaş canlılığını yitirirken kaşları hafifçe çatıldı. Saniyeler içerisinde değişen ifadesini gerginlik dolu izliyordum.

 

 

Kaşlarını kaldırdı, gözlerini hızla kırptı birkaç kere. Sanki bir şeylerin gerçekliğinden şüphe duyar gibi bir hali vardı.

 

 

Daha da emin olmak ister gibi kutunun içerisindeki ultrason fotoğrafını eline aldı ve kutuyu kenara bıraktı. Hala şoktaydı, herhangi bir kelime çıkmıyordu ağzından.

 

 

Fotoğrafı sağ eline alırken sol eliyle yataktan destek aldı. Ağzı aralandığında bir şeyler söylemek için hazırlandığını anladım.

 

 

Şaşkın gözleri beklenti dolu gözlerimi buldu.

 

 

"Suay. " Dedi nefesini dudakları arasından kaçırırken. Titriyor gibiydi.

 

 

"Ben galiba yanlış anladım."

 

 

Başımı olumsuz anlamda salladım, yanlış anlamamıştı.

 

 

Gözleri sevinçle dolduğunda sabırsız, heyecanla kıpırdandı yerinde ve fotoğrafa baktı.

 

 

"Şaka mı yapıyorsun?" Kendince ürettiği düşüncelerle hüzünlendim, moralini bozmuştu.

 

 

"Şaka değil." Dedim, bir yandan da başımı olumsuz anlamda salladım.

 

 

"Gerçekten." Diye mırıldandım. Sevinçli ama tedbirli yüzü geri geldiğinde gözlerim doldu. Onu böyle güzel görmek kalbime hüzün çöktürmüştü. O diğerleri gibi olmayacaktı, o çok güzel bir baba olacaktı.

 

 

"Yemin et." Yatakta iyice yaklaştı bana, gözleri beklentiyle parlıyordu.

 

 

"Ben baba mı olacağım?" Dedi çekingence, hala emin olamıyor.

 

 

"Vallahi, gerçekten." Derin bir nefes verdiğinde hızla ayaklandı. Odada hızla bir tur attığında dolu gözlerimden yaşlar aktı. Hızla yanıma gelip beni kucakladığı gibi odanın ortasında döndürmeye başladı.

 

 

"Oğuz dur!" Dedim kahkahalarım arasında. Tepkisinden biraz da olsa çekilmiştir aslında, belki de istemez diye bir düşünce geçmişti aklımdan ama o başka bütün ihtimalleri silip atmıştı kafamdan.

 

 

Beni daha fazla döndürmeden durdurdu. Kapıdan gelen tıklama sesiyle biraz uzaklaştım ondan ve kapı açıldı. Doktorun bakışları ikimiz arasında gitti geldi. Tam bir şey söyleyeceği anda Oğuzun coşkulu sesi durdurdu onu.

 

 

"Baba oluyorum doktor!" Oğuz daha fazla yanımda durmadan doktora doğru ilerledi ve hiç beklemediğim bir şekilde kollarını doktora sarıp ayaklarını yerden kesti. Gördüğüm görüntüyle şaşkınca açıldı ağzım ve küçük bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan.

 

 

Oğuz yere indirdi onu, doktor Oğuzun kolları arasındayken şaşkınlığını silip gülümseyerek sarıldı Oğuza. Aralarında böyle samimi bir ilişki olduğunu düşünmemiştim hiç.

 

 

"Tebrik ederim." Dedi ve ayrıldılar.

 

 

"Teşekkürler." Diye mırıldandım.

 

 

"Demek artık buradan çıkmak için daha fazla nedenin var." Dedi.

 

 

"Öyle." Diye mırıldandı Oğuz, yüzündeki gülümseme silinmemişti.

 

 

"Ziyaret saatinin bittiğini söylemek için gelmiştim ama bir on dakika daha veriyorum size." Minnet dolu bakışlarımı sunarken sessiz kalmadım.

 

 

"Teşekkür ederiz."

 

 

"Sağol doktor." Dedi Oğuz ardımdan ve doktor odadan ayrıldı.

 

 

Oğuz tekrar yanıma geldiğinde sıkıca sardı yine beni ve kısa bir süre sonra ellerini yüzümün iki yanına koydu.

 

 

"Teşekkür ederim." Dedi yukarıya bakarak, Allaha ettiği bir teşekkürdü bu.

 

 

Alnını alnıma yasladı.

 

 

"Teşekkür ederim Susayım." Parmaklarını oynatarak yüzümü okşadı.

 

 

"Neden teşekkür ediyorsun?" Dedim masumca.

 

 

"Evimize ilk geldiğin gün bana söylediğin şeyi hatırlıyor musun?" Alnını alnımdan ayırdı.

 

 

"Hayatım boyunca sana bu dünyadaki cennetimi yaşatmak için uğraşacağım, demiştin bana." Nemli gözlerim kızarmış gözlerinde dolandı.

 

 

"Sen hayatıma girdiğinden beri bana bu hayattaki cennetini yaşatmaya başlamıştın." Beklenmedik itirafıyla kalbim yokuştan aşağıya sürükleniyordu.

 

 

"Yetmedi, beni dünyadaki en mutlu adam yapmaya da devam ediyorsun."

 

 

Yüzümdeki elleri biraz daha hareketlendi, söyledikleriyle de beni dünyanın en mutlu kadını yaptığından haberi var mıydı acaba?

 

 

Dayanamadı ve sıkıca sardı tekrar bedenimi.

 

 

Kollarımı sırtına sarıp sıvazlamaya devam ettim.

 

 

Beni kendinden uzaklaştırdı, nemli gözleriyle süzdü yüzümü tekrardan. Gözleri iyice dolmuştu.

 

 

"Hala gerçek gibi gelmiyor."

 

 

Ellerimi yüzüne dokundurdum.

 

 

"Hayal görmüyorum değil mi?" Kalbimin parçalanıp söküldüğünü hissettim. Gözlerine daha da dikkatli baktığımda içindeki korkuyu gördüm. Yaşananların hayal olduğu düşüncesi ona büyük bir korku veriyordu. Korkularını defetmek adına hızla iki yana salladım kafamı.

 

 

"Gerçek." Nemli gözlerini kapattığında inci taneleri gibi minik yaşlar süzüldü gözlerinden.

 

 

Öyle duygu yüklüydü ki artık ağlamıştı. Mutluluktandı ama...

 

 

Ellerimle gözyaşlarını sildiğimde onun elini tuttum ve tekrar yatağa oturduk. Yatağa bıraktığı fotoğrafı aldım, siyah beyaz çizgiler arasında görünen küçük nokta bizim çocuğumuzdu.

 

 

"Seninle orda olmak isterdim, bebeğimizi seninle beraber görmek isterdim." Dedi, kırgınlık ve pişmanlık dolan sesi kulaklarıma dolduğunda elimdeki fotoğraftan bakışlarımı çektim ve yatağa sabitlediği hüzünlü bakışlarına çevirdim. O an fotoğrafı kimseye göstermeyerek ne kadar doğru bir şey yaptığımı anladım tekrardan.

 

 

Elimi çenesine koydum ve bakışlarını bana çevirmesini sağladım.

 

 

"Bebeğimizi ilk sen gördün zaten. " dolu gözlerimin arasında gitti geldi gözleri.

 

 

"Kimseye göstermedim ki onu. " dedim elimi karnıma koyarken.

 

 

"Bende seninle beraber gördüm." Şaşkın ve minnettar bakışları sürüyordu.

 

 

Yüzümü iki eliyle de kavradı ve dudaklarıma sakin, uzun soluklu bir öpücük bıraktı.

 

 

"Bir sonraki kontrole seninle gitmek istiyorum." Diye mırıldandım. Kafasını hızla salladı.

 

 

"Elimden geldiğince daha da erken çıkmak için çabalayacağım." Dedi, sesi kararlıydı. Alnını alnıma yasladı.

 

 

"Çok teşekkür ederim." Derin nefesleri yüzüme çarpıyordu. Başını alnımdan çekti ve derin bir öpücük bıraktı alnıma.

 

 

"Nasılsın peki, miden bulanıyor mu? Canın bir şey çekiyor mu?" Dedi yanağımı okşarken.

 

 

Kafamı olumsuz anlamda salladım. İkisini de hissetmiyordum.

 

 

"Hayır, ne midem bulanıyor ne de canım bir şey istiyor."

 

 

"Yanında olamadığım için çok üzgünüm. " Dedi, söylemese de anlıyordum. Çok üzgündü bu konuda.

 

 

"Üzülme." Dedim elimi yanağına götürürken.

 

 

"Hem daha çok zaman var." Başını olumlu anlamda salladı.

 

 

"Nasıl öğrendiniz?"

 

 

"Özge bana Hamile olduğumdan süpheleniyorum dedi, sürekli ağladığım için süphelenmiş. Aldığı testi yapmamı istedi, öyle öğrendik." Anlayışla salladı başını.

 

 

"Çok mu ağlıyorsun?" Dedi, sesindeki üzgün tını kalbimi titretti.

 

 

"Hormonlardan hep!" Dedim, kendimi savunmak için tekrar hormonlarımı suçladım.

 

 

"Biraz da özledim tabii." Dedim iç çekerek. Buruk bir gülümseme yayıldı dudaklarında ve alnıma derin bir öpücük bıraktı.

 

 

"Ağlamasan olmaz mı?" Nazikçe mırıldandı.

 

 

"Senden ayrıyken her dakika ağlıyor olma ihtimalini düşünmek istemiyorum." Sözleri kalbimi çevreleyip bedenimi, ruhumu, aklımı fethediyordu.

 

 

"Ağlama olur mu?"

 

 

Hızla başımı salladım, o gelene kadar tek bir gözyaşı dökmeyecektim.

 

 

"Tamam, ağlamayacağım hiç!" Mahzun sesim ona ulaştığında dudakları ona verdiğim cevapla kıvrılmıştı, memnun gibiydi.

 

 

Bakışları karnıma indi, karnımda henüz belirginlik yoktu.

 

 

"Dokunabilir miyim?" Çekingen gibiydi, ona dokunmak için benden izin istemesi beni kırmıştı.

 

 

"Ona istediğin zaman dokunabilirsin, benden izin alma bir daha!" Dedim, sesimin kızgın çıkması beklediğim bir şeydi. Sitemim onu güldürdü, kafasını minik hareketlerle sallayarak onayladı beni ve sıcak ellerini karnıma dokundurduğunda bütün vücudumu sıcaklığı ele geçirdi. Elini oynatarak ruhumun titremesini artırdı.

 

 

Gözlerinin dolduğunu ve tek gözünden bir yaş firar ettiğini gördüm. Benim de burnumun ucu sızladı ve gözlerim doldu ama ona verdiğim sözü daha dakikasında bozmak istemediğim için gözlerimi kırpıştırdım.

 

 

"Miniğim." Diye hitap etti karnıma doğru.

 

 

"Anneni üzme tamam mı? Ben bir süre daha yanınızda olamayacağım. Bana kızma lütfen." Kalbimin kırıldığını, parçalara bölündüğünü hissediyordum.

 

 

"En kısa sürede yanınızda olacağım." Dedi kararlılıkla ve eğilip karnımın üzerine kokulu bir öpücük bıraktı ve doğruldu.

 

 

Benim hizama geldiginde buruk tebessümümle kollarımı sıkıca boynuna sardığımda onun da sıcak kolları sırtımdaydı. Uzun süre kollarında kaldıktan sonra kapı tıklanmasıyla ayrıldık birbirimizden. Sanırım görüş saati artık ertelenemeyecekti, bitmişti ve benim buradan çıkmamı isteyeceklerdi. İstemsizce içime hüzün çöreklenmişti.

 

 

Doktor deminki gibi kapıyı aralandığında el mecbur ben de odadan çıkmak zorundaydım.

 

 

 

Huhuuuu, ahaliii! Nasıldıı?

 

 

Uzun denilebilecek bir bölümdü bence.

 

 

Gördüğünüz gibi bu yazarınız size kıyamadı da final olmadı :)

 

 

Ama siz yine de kendinizi hazır edin, benden söylemesi.

 

 

Halinizi hatrınızı soramadım, nasılsınız? Gerçekten soruyorum ama, kuru bir "iyiyim" duymak istemiyorum, gerçek şeyler istiyorum.

 

 

Dertleşelim istiyorum burada, benim ihtiyacım varmış gibi, belki sizlerden birilerinin de vardır.

 

 

Beni sorarsanız karışığım, sıkışığım, pek iyi hissettiğimi söyleyemem yani. Bu sefer iyiyim demek gelmiyor içimden.

 

 

Hiç kendimden burada böylesine gerçek bahsetmemiştim, hep iyiydim :)

 

 

Ama yorumlarınızı okumak, dertleşmek iyi gelecek, biliyorum.

 

 

Hepinizi ayrı ayrı seviyorum.

 

 

Kendinize iyi bakın, Allaha emanet olun.

 

 

Görüşmek üzere.

 

 

IG: egenin_incisiizmiiir

 

 

Bölüm : 29.07.2025 12:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...