36. Bölüm

31. Bölüm: İlk Buluşma

Egenin İncisi
egeninincisiizmiir

Herkese Selamın aleyküm, hoşgeldiniz!

 

Nasılsınız?

 

Upuzun bir sessizlikten sonra tekrar hoşgeldiniz.

 

Sizi çok beklettim biliyorum ama zar zor bölümü tamamladım bir an önce de paylaşıyorum.

 

Biliyorsunuz ki bu hikayenin sonlarına geliyoruz ama buralar baya bir sessiz, hareketsiz :(

 

Bu son bölümlerde yorumlarda iyice sohbet edelim istiyorum. Bir sürü yorum okumak istiyorum.

 

Çok zaman bulamayacağım belki ama siz yazın olur mu? <3

 

Coşturun ayol buraları dhsriwhrjsiw.

 

Biraz aceleye geldi, yazım yanlışlarını bile kontrol etmeden paylaşıyorum, sizi daha da fazla bekletmek istemiyorum. Şimdiden yanlışlarım için kusura bakmayın lütfen.

 

En altta ve yorumlarda görüşürüz bay!

31. Bölüm: İlk Buluşma

 

Hamileliğimi öğrenmemin ve Oğuza söylememin üzerinden bir haftadan fazla geçmişti. Hamilelik semptomları her geçen gün daha da fazla kendini belli ediyordu. Her zamanki duygusallığım katlanarak büyümüştü. En ufak şeyde gelen ağlama hissini geçmiş artık saçma sapan şeylere de yükselen bir ağlama hissim vardı. Bu his sürekli benimleydi ama ağlamıyordum. Beni tutan Oğuza verdiğim ağlamama sözüydü. Zor da olsa ona verdiğim sözü tutuyor, ağlamamak için direniyordum.

 

Artık doğru düzgün yemek yiyemiyordum. Zaten uzun süre önce iştahım kesilmişti, bunu Oğuzun yokluğuna vuruyordum ama artık hamilelikten kaynaklandığına emindim. Ağzıma attığım her lokma sanki dünyanın en kötü yiyeceğiymiş gibi geliyordu. Kendimi yemek için zorladığımda da sonuç her seferinde midemdekileri çıkartmak oluyordu.

 

Gelişen koku alma duyumdan hiç bahsetmek istemiyorum. Artık tam anlamıyla bir k9 köpeği gibiydim. Etrafta kimsenin almadığı kokuları alabiliyordum, çoğu zaman bu kokular hoş kokular olmuyordu ve ortamdan kendimi uzaklaştırabilirsem güzeldi ama uzaklaştıramadıysam sonu yine içimi dışıma çıkarmak oluyordu.

 

Artık her zamankinden yorgun, tembel ve uykuluydum. Sabah normalde kalktığım saatten en az 2 saat geç kalkıyordum. Ama uzunca süren bu uyku bile bana yetmediği için gün içerisinde halsizlik ve sarhoşmuş gibi bir halde dolabıyordum. Oğuz da bunu fark ettiği için en sonki ziyaretimizde bana hafta içi bir daha gelmememi iyice tembihlemişti. Ben başlarda kabul etmesem de beni cama yaklaşmamakla tehdit edince mecburen kabullendim ve hafta içleri gittiğim yere bir daha gitmedim.

 

Şimdi de içimde koca bir boşlukla dolanıyordum. Her gün oraya gidip, cam arkasından da olsa onu görmek benim için alışkanlık, vazgeçemediğim bağımlılığım olmuştu. Şimdiyse bu bağımlılığından mahrum kalmak beni boşluğa düşürüyordu.

 

Bu halsiz ve k9 dan hallice halim yüzünden restoran işleriyle ilgilenemiyordum, sağolsun benim yerime Tuna her şeyle bizzat kendisi ilgileniyor her gelişmeden ve verilecek karardan da haberimin olmasına özen gösteriyordu.

 

Kapı zilinin kısa melodisi evin duvarlarına çarpıp bana döndüğünde oturduğum yerden kalkıp kapıya ilerledim. Bahçe kapısı açık olduğundan ev kapısının zili çalıyordu. Ablam olmalıydı. Bu bir hafta boyunca, ona hamile olduğumu söylediğim süre boyunca sürekli benim yanımda olmuştu. Duruyla beraber burada kalıyorlardı. Birkaç saatliğine evden ayrıldığında Duruyu babasından almaya gitmiş ve tekrar buraya gelmişti.

 

Parmak ucumda yükseldim, kapı deliğinden baktığımda tahmin ettiğim gibi ablam karşımdaydı.

 

Parmak ucunda yükselmeyi kesip elimi kapının kulpuna attım ve aşağıya bastırıp kapıyı ardına kadar açtım.

 

"Hoşgeldiniz." Dedim neşeli tutmaya çalıştığım sesimle. Kenara çekilip içeriye geçmeleri için alan açtım.

 

"Hoşbulduk." Ablamın elini tutan Duru ablamdan önce içeriye girdi ve eğilip ayakkabılarını çıkartmaya başladı.

 

"Hoşbulduk teyzoş." Ablamın iki yandan bağladığı saçlar kıkırdamasının etkisiyle dalgalanıyordu.

 

Ayakkabılarını Ablamın yardımıyla hızla çıkarttığında küçük boyuna kıyasla buyuk adımlarla yanıma gelip kollarını açtı ve bana aşağıdan yukarıya beklentiyle baktı. Açıkça mutlulula parlayan gözleri içimi güvenli bir sıcaklıkla sardı. Onu daha fazla bekletmeden boyunca eğildim, sıkıca sardım onu ve yanağına küçük ama sevgiyle hunharca sertleşmiş bir öpücük bıraktığımda sarsılarak geriledi, kıkırdıyordu.

 

Başını bana doğru uzattı.

 

"Ben de öpim." Dudaklarını iyice büzdüğünde yanağımı ona yaklaştırdım. O da benim ona yaptığım gibi beni hunharca öpmeye çalıştı ama başarılı olup olmadığı muammaydı. Bu güzel anda burnuma dolan yabancı parfüm kokusuyla midemin çalkalandığını, alt üst olduğunu hissettim. Yüzümü buruşturacağım sırada olduğum yerde ayağa kalktım ve ağzımdan nefes aldım.

 

"Durucum, sen parfüm mü sıktın teyzeciğim?" Burnumdan nefes almadığım için sesim boğuk çıkmıştı. Ablam ayakkabılarını çıkartıp kapıyı kapattığında salona doğru ilerlerken Durunun neşeli sesi doldu kulaklarıma.

 

"Evet teyzoş, beğendin mi?" Minik elleri üzerindeki tişörtü kavradı ve bana yaklaştırmak ister gibi çekiştirdi.

 

"Teyzeciğim, eminim ki aslında çok güzel kokuyordur." Salona geçtiğimizde Durunun kendini koltuğa atmasıyla yanında oturdum ve kendimi iyice ona döndürdüm.

 

"Ama şimdi ben sendeki güzel kokuyu sanki kötü bir kokuymuş gibi kokluyorum. " Şaşkın gözlerini çipil çipil kırptı.

 

"Yaa, neden?" Dedi isyan eder gibi.

 

Elimi karnıma götürüp içtenlikle gülümsedim.

 

"Hani benim karnımda minik bir bebişim var ya, sen abla oluyorsun ya, işte yüzden." Kaşları aydınlanma yaşadığını belli eder gibi havalandı.

 

Bana iyice yaklaşıp karnıma elini koyup hareket ettirdiğinde onun gibi gülümsedim, hala ağzımdan nefes alıyordum.

 

"Teyzoş, galiba benim parfümümü beğenmedi bebişin." Sesinde birazcık üzüntü vardı ama onu yok edecek kadar büyük de bir sevgisi vardı.

 

Yaşına göre olgun bir tavırla benden ayrıldı.

 

"Ben o zaman üstümü değişeyim. " Hüzünle gülümseyip sağ elimle yanağını okşayıp sol yanağına minik bir öpücük kondurdum.

 

"Teşekkür ederim bebeğim." Elimi yanağından çektim.

 

"Sen çok iyi bir abla olacaksın." Havadan bir öpücük daha gönderdim ona, gözleri masum bir heyecanla ışıldadı.

 

"Sen de çok iyi bir anne olacaksın teyzoş." Beklemediğim sözler beni etkisi altına aldı, inandım. Çünkü çocuklar böyle şeylerde yalan söylemezdi, benim iyi bir anne olacağımı düşünüyordu. Belki de ben öyle bilmek istiyordum.

 

Burnumun ucu sızladı, gülümsedim. Aylar önce kendime sorduğum ve son günlerde de sıkça düşündüğüm bu soruyunun cevabını hiç beklemediğim bir anda bir çocuktan almak beni mutlu etmişti.

 

Havadan bana minik bir öpücük kondurup koşarak salondan ayrıldı.

 

"Kızım çok doğru söylüyor Suay. " Ablamın düşünceli, durgun sesini duyunca ondan tarafa döndüm.

 

"Sen çok iyi bir anne olacaksın. " Gözlerinden hüzünlü parıltılar dökülürken oturduğu yerden kalkıp oturduğum koltuğa oturdu ve kollarını bedenime sardı. Tek kelime etmeyip ben de kollarımı bedenine sardım ve başımı boynuna gömüp güzel kokusunu soludum.

 

"Bu zamana kadar yanında olamadığım için çok üzgünüm." Boğuk sesi kulaklarıma dolduğunda kendimi ondan ayırdım. Neyi kast ettiği açıktı, gerçekleri öğrendiğim zamandan bahsediyordu. Ben asla ama asla onu suçlamıyordum. O da yıkılmıştı, onun da hayalleri düşünceleri yerle bir olmuştu. Benim olmasa da onun annesi aldatılmıştı, ben ve ablam o kadınla beraber aldatılmıştık. Yeni haberim olsa da ablam gerçekleri öğrendikten sonra o evde kalmamış ve o evden ayrılmıştı.

 

"Ben seni asla suçlanıyor ki abla!" Titreyen çenem, dolan gözlerimle Oğuza verdiğim sözü zar zor tutuyordum.

 

"Sen zaten bunca yanımdaydın, sen benim hiç tanımadığım, sıcaklığını hissetmediğim annem oldun o küçük yaşında. Haberin yok mu bunlardan?" Ablam bu yaşıma kadar bana annelik yapmıştı, babamın elinden çoğu zaman o almıştı beni. Babam ona harçlık verdiğinde yarısını da cebime koyan oydu. Babamdan her dayak yediğimde yaralarımı saran da oydu. Ablam benim küçük annemdi.

 

İyice dolan gözlerini kırpıştırdığında yaşlar yanaklarından aşağıya süzüldü.

 

"Asıl ben özür dilerim ki seni öyle büyük bir yükün altında bırakıp arkama bakmadan gittim oradan." Dudaklarım iyice titrerken gözlerinden dökülenleri topladım. Hızla salladı başını.

 

"Öyle deme Suay, abla olan benim." Bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. Gözlerini kaçırdığında beklemeden kollarımı ona sardım.

 

"Ağlama abla. Bak geçti her şey. Ben çok mutluyum hem." Elimle sırtını sıvazladım. Biraz daha öyle durduktan sonra ondan ayrıldım ve ellerini tuttum.

 

"Artık geçmişte kaldı bunlar abla." Baş parmağımla elimin içinde olan elini okşadım.

 

"Ve ben artık geçmişi düşünerek, geçmişten bahsederek her gün biraz daha yorulmak, geçmişte yaşamak istemiyorum." Gözlerimi gözlerine çıkarttım. Yalvaran gözlerle baktım ona.

 

"Ne olur sen de geçmişi geçmişte bırak artık." Zar zor başını sallayıp elimden ellerini kurtarıp gözyaşlarını sildi.

 

"Haklısın, geçmişi dürtmeye, huzursuzluk saçmaya gerek yok." Bir süre sessiz kaldı ve kendini toparladı.

 

"Ee, aç mısın? Yemek yedin mi?" Çekinerek olumsuz anlamda salladım başımı. Yemek yeme düşüncesi aklıma düştüğünde midemde bir açlık sızısı hissettim. Açtım ama yine de yemek yeme düşüncesi ve sonrasında olacak olanlar midemi bulandırdı.

 

"Kızım yemesen nasıl beslenecek bu çocuk?!" Oturduğu yerden ayaklandı.

 

"Biliyorum yemek istemiyorsun, hatta miden bulanıyor ama yapacak bir şey yok. İlla yiyebileceğin bir şeyler vardır." Mutfağa doğru ilerlerken arkasından bakakaldım. Tek nefeste içindekileri ortaya döküp arkasına bakmadan gitmişti.

 

Arkasından şaşkınca bakmayı kesip koltukta rahatça yayıldım, elim alışkın olduğum bir şekilde karnıma gitti ve küçük hareketlerle karnımı okşamaya başladım. Artık refleks olmuştu bende, her başbaşa kaldığımızda elim karnıma gidiyordu.

 

İçimde büyümekte olan küçük bebeğim duygularımda, bedenimde gözle görülür değişikliklere sebep oluyordu. Zaten hassas olan duygularım daha da hassaslaşmış, yiyemediğim ve yediklerimi çıkarttığım için de kilo almıştım. Çoğu kadın hamileliğinde kilo alırken bende gözle görülür bir zayıflama vardı. Bu durum beni endişelendirse de elimden bir şey gelmiyordu. Yemek yemek istediğim anlar olsa da sonu iyi bitmiyordu. Tüm vücudum güçlü kasılmalarla yediğim yemeği dışarıya atıyordu, bu vücudumda ağrılar bırakıyor ve tansiyonumu da yükseltiyordu. Artık kusmaktan korkar olmuştum.

 

Son birkaç gündür de canımın bir şeyler çekmesini bastırmaya çalışıyordum. Evet aşeriyordum ve bunu bastırmaya çalışıyordum çünkü ilk aşerdiğim şeyi bana Oğuzun getirmesini istiyordum. Eğer öyle olmazsa hem onun içinse kalırdı hem de benim.

 

Canım ilk defa bu kadar çok şeftali çekiyordu ama bana şeftaliyi Oğuzun getirmesi ihtimali daha da cezbedici geldiği için isteğimi erteliyordum. Her şeyin ilkini onunla yaşamak istiyordum, eminim ki o da böyle istiyordu ama böyle yaptığımı bilse daha da üzülürdü. Bu yüzden kimseye canımın bir şeyler çektiğini söylemiyordum.

 

Merdivenlerden gelen adım seslerine çevirdim başımı. Duru üzerindeki her şeyi değiştirmiş, yerine pembe bir tayt ve beyaz bir tişört giymişti. Yaşına göre gayet güzel konuşuyordu ve kendi işini de büyük bir olgunlukla halletmeye çalışıyordu. Artık kıyafetlerini kendisi giyiyordu mesela, onun yaşındaki çocuklar böyle şeyleri annelerinden beklerdi genelde.

 

Merdivenden indiği gibi koşar adımlarla yanıma gelip koltuğa oturdu.

 

"Üzerimi değiştim teyzeciğim. "

 

"Teşekkür ederim çiçeğim. " Gülümsedi ve elleriyle saçlarını kulaklarının arkasına attı.

 

"Rica ederim." Bana iyice yaklaştı ve eğilip karnımın üzerine minik bir öpücük kondurup geriye çekildi. Gülümseyerek izledim onu.

 

"Ben onu şimdiden çok sevdim teyze!" Dedi büyük bir heyecanla, gözleri ışıldıyordu.

 

"Ne zaman doğacak?"

 

"Daha çok var." Dedim elimi havaya kaldırıp savurarak. Dudakları aşağıya doğru sarktı hafif.

 

"Ama çabuk gelse olmaz mı?" Ben de tıpkı onun gibi dudaklarımı sarkıttım ve olumsuz anlamda başımı salladım.

 

"Maalesef olmaz canım. Eğer erken gelirse hasta olabilir çünkü." Kaşları hafif kalktı, gözleri yuvarlaklaştı ve minik dudakları aralandı.

 

"Yaaa." Diye bir nida döküldü minik ağzından. Olumlu anlamda başımı salladım. Bakışlarını yüzümden çekip karnıma dikti, elini nazikçe karnıma dokundurdu ve okşadı.

 

"O zaman acele etme sakın tamam mı?" Karnıma eğilerek fısıldamıştı. Geriye çekildi ve gözlerini gözlerime çıkardı tekrar.

 

"Beni duyuyor mudur?" Dudaklarımı bilmem anlamında sarkıttım.

 

"Belki duyar, belki de duymaz." Dedim.

 

"Ama sen o duyuyormuş gibi onunla konuşmaya devam edebilirsin." Elimi saçlarına götürdüm ve okşadım. Olumlu anlamda salladı başını.

 

"Dayım ne zaman gelecek teyze?" Tunadan bahsediyordu, neredeyse her gün geliyordu ve bu gün de o günlerden biriydi. Tunayla bu bir haftalık süreçte gayet iyi anlaşmıştı. Tabii bu süreçte Tunanın aldığı barbie bebeklerin rolü de büyük olabilirdi.

 

"Tam kaçta gelir bilmiyorum teyzeciğim ama bugün geleceğim demişti." Olumlu anlamda salladı başını.

 

"Anladım." Yerinde kıpırdandı ve kanepeye iyice yaslanıp bana yasladı başını.

 

"Ben çok acıktım teyze."

 

"Annen içeride sofrayı hazırlıyor teyzeciğim, içeriye geçip bir şeyler atıştırabilirsin." Beni kısaca onaylayıp küçük bacaklarıyla hareketlenip koltuktan indi ve yine boyuna göre büyük adımlar atarak mutfağa ilerledi.

 

Ben de oturduğum yerden kalkıp ablama yardım etmek için mutfağa ilerledim, inşallah kötü kokmuyordur ve benim için güzel bir gün olur.

 

Mutfağa girdiğimde bariz bir yemek kokusu vardı ama daha öncekiler gibi beni rahatsız etmemişti, her ne kadar ablam istemese de zorla iki işin ucunu tutup eliyle birliğiyle masayı hazırlamıştık. Sadece yemekleri tabaklamak kalmıştı, onun için de Tunanın gelmesini bekliyorduk. Biraz önce aramıştı ve beş on dakikaya buradayım olacağını söylemişti. Bu aralar yoğundu, bir de benim üzerine yüklediğim restoran işiyle daha da bir yoğun olmuştu.

 

Evde yankılanan kapı zili melodisiyle benden önce Duru koşturarak mutfaktan çıktı ve kapıya doğru ilerledi, ben de peşinden beklemeden harekete geçtim. O benden önce varmıştı ki duyabileceğim bir sesle bağırdı.

 

"Açayım mı teyze?"

 

"Aç birtanem, geliyorum ben de." Sözümü bitirir bitirmez kapının kolunun çevirilme sesi gelmişti. Ben gitgide daha da yaklaştım kapıya.

 

"Ayy, dayıcıım hoşgeldiin!" Durunun neşeli sesiyle bir gülümseme belirdi yüzümde. Tunayı gerçekten de çok seviyordu, Tunanın ona hediyeler almasından da farklı bir sevgisi vardı ona karşı.

 

"Hoşbulduk fıstık." Nihayet kapı görüş açıma girmişti ki gördüğüm iki bedenle olduğum yerde kala kaldım.

 

"Ne dayısı kız, eniştenim ben."

 

Göğsümün ortasından bütün vücuduma yayılan yakıcı soğukla elim istemsizce kalbime gitti, aniden hızlanmıştı. Sol göğsümün üzerindeki elime hatrı sayılır minik baskılar uyguluyordu. Sıcak nefesim boğazıma takıldı sanki, nefes almayı unuttum. Burnumun ucundan ince bir sızı yayıldı, buğulandı gözlerim.

 

Saliseler sonra buğulu gözlerim karşılığını buldu, gözlerime değdi bal rengi hareleri. Özlem, aşk, sevgi, merhamet... Her ne ararsan vardı içerisinde.

 

Gülümsedi.

 

Yorgun bir özlemle dolmuş yüzü dolgun dudaklarının iki yana gerilmesiyle daha fazla titretti kalbimi. Yere çakılmışım gibi hareket edemezken, etrafımdaki herkes, herşey silikleşmişken sanki sadece o ve ben vardık. Biz vardık. Sesler yoktu, beyaz bir gürültüdeydik sanki.

 

Yorgun dudaklarım hasretle kıvrıldı yukarıya. Kalbim iyice çığırından çıkmıştı. O bana gelmişti çünkü, nasıl atmasındı bu kalp? Nasıl çığırından çıkmasındı?

 

"Şu adama bir hoşgeldin yok mu be güzelim?" Nazik, huzurluydu ses tonu. İçime her bir güzel duyguyu doğuruyordu. Hasret dolu gülümsemesine haylazlık da eklenmişti. Ellerini iki yana açıp benim de ona gelmemi bekledi.

 

Yere çivilenmiş gibi kıpırdamayan ayaklarımı harekete geçirdim ve birkaç büyük adımda dibinde bitecek olmama rağmen o benden önce davranıp birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı, kollarını sırtıma sarıp aceleci hareketlerle beni kendine yasladı ve iyice kendine doğru çekti. Zaman kaybetmeden ben de özlemle yanıp tutuştuğum bedenine sardım kollarımı ve başımı göğsüne yasladım. Onun da tüm bedenine hükemden kalbi arsız bir heyecanla çırpınıyordu.

 

Günlerdir yoksunluğunu yaşadığım kokusunu doya doya içime çektim, teninin tenime değişini bile ölesiye özlemiştim.

 

Elleri saçlarımı incitmekten korkarak narin hareketlerle okşuyordu, derince nefes aldı saçlarımda, tıpkı benim gibi kokumu ciğerlerine hapsetti. Geri çekildiğinde mest olmuş halini gördüm, güzel bir rüyadaymış gibi görünüyordu. Gözleri kapalıydı, yüzünde genel olarak huzurlu bir ifade vardı, dudaklarındaysa güzel, minik bir gülümseme. Büyük eli ensemi kavradı ve beni tekrar nazikçe kendine çekip çenesini başıma yasladı, böylece soluklandık biraz daha. Bu sefer beni kendinden uzaklaştıran o oldu.

 

"Bu sefer gerçeksin değil mi?" Hüzünlü, tedirgin gözleri ve kalbime bin bir tane bıçak gibi saplandı.

 

"Hayal değilsin değil mi?" Dolan gözleri, sözleri nefesim kesti, öncesinden benim hayalimi mi görmüştü?

 

Daha fazla kafasını karıştırmamak adına hızla kafamı salladım.

 

"Gerçeğim." Bedenine sarılı ellerimi çözdüm ve yüzünün iki yanına yerleştirip okşadım. Dolan gözleri hali hazırda doldu dolu olan gözlerimde mekik dokudu.

 

Yüzünde kıpırdanan ellerimi saçlarına çıkardım, yumuşacık saçlarını geriye doğru okşadım.

 

"Bana, bize, evimize hoşgeldin." O an gerçekliğimden emin oldu, gözleri parladı sanki. Belimdeki elleri sıkılaştı ve kendine yasladı beni, yüzündeki ve saçındaki ellerim omuzlarına indi, alnını alnıma yasladı, huzurla yumdu gözlerini. Sağ eli belimden kurtuldu ve yanağımı buldu, usulca okşadı yanağımı.

 

"Çok özledim be kadın!" Derin bir iç çekti. Gözleri açıldı, gözlerinde rahatlıkla görebiliyordum özlediğini.

 

Yanaklarım sıcak bir ıslaklıkla nemlendi, çeneme kadar sızdı bu his.

 

"Çok özledim be adam!"

 

Buruk bir gülümseme yayıldı yüzünde, koca elleri yanaklarımı kavradı ve ıslak sıcaklıkları ellerini iki yana sürerek yok etti.

 

"Artık bitti bu hasret." Çenem titreye titreye ağlamadan zar zor konuştum. Beni başını aşağı yukarı sallayarak onayladı.

 

"Bitti güzelim, bitti." Beni tekrar kendine çekti, kolları beni sıkıca sardı, çenesini başımın üstüne yasladı. Artık tamamiyle sarıyordu beni sıkıca, tamamiyle onun himayesindeydim artık.

 

Vücuduma hücum eden duygular ve hormonların etkisiyle tam da beklenir bir hareket yaparak ağlamaya başladım. Sessizce ağlıyordum ki Oğuz fark etmesin. Kollarımı sırtına sardığımda sıkıştırabildiğim kadar sıkıştırdım onu. Sanki elimden kayıp gidecek gibi sıkıca sarıyordum onu. Dakikalarca kaldık böyle, günlerin acısını çıkartırcasına. Ağlamam dindiğinde, kendimi toparladığımda hiç istemesem de kollarımı gevşettim ve kendimi ondan kısmen uzaklaştırdım. Çok özlediğim yüzünü görebiliyordum artık. Onun da gözlerinde hafif bir kızarıklık vardı. Kısa bir süre etrafa göz attım, kimse yoktu etrafta.

 

"İçeriye geçelim artık, bizi bekliyorlardır." Elini tutup ilerleyeceğim sırada kıpırdamaması ve kolumu çekmesiyle ona doğru gerisin geri savruldum. Yüzümün çok yakınında, bana doğru eğilmişti. Yüzündeyse inkar edemediğim bir şekilde hayran olduğum yaramaz gülümsemesi vardı. İstemsizce bana da bulaştırıyordu her seferinde.

 

"Benim ziyaretlerime gelen cesur karım nerelere gitmiş?" Gülüşüm istemsizce büyüdü, sırıtmaya geçtim.

 

"Kayıp mı olmuş benim karım?" Konuşurken gözleri dudaklarıma kaymıştı.

 

"Hımm, kaybolmuş." Tekrar ilerlemeye çalıştım.

 

"Hadi gidelim." Harekete geçtiğimde sonum yine eskisi gibi olmuştu. Yüzü yüzümün hemen önünde konumlandığında gözleri hızla etrafta dolandı ve tekrar beni bulduğunda ensemde sıcak avcunu hissettim, saniyeler içerisinde de aynı sıcaklık ve yumuşaklık dudaklarımın üzerinde de yayılmıştı. Uzun zamandır özlemini çektiğim dudaklarına kavuşturmuştu beni.

 

Birilerinin gelmesi ihtimaliyle kısa sürmüştü bu vuslat. Dudaklarını benden ayırdı. Yüzümdeki arsız sırıtış bu sefer ona bulaştı, o da tıpkı benim gibi sırıtıyordu.

 

Elindeki hışırtıyla gözlerim kısaca elindekilere değdiğinde güzel çiçeklerle istiflenmiş ve özenle sarılmış çiçek buketini gördügümde kalbim mümkünmüş gibi daha da yumuşadı. Eli hareketlendi, çiçek artık daha da yakınımdaydı.

 

"En güzelime." Çiçekleri elinden aldığım gibi tekrar sardım kollarımı boynuma, ensesinde nefesledim. Uzun zaman nasıl katlanmıştım kokusundan muaf olmaya? Ama bitmişti, her şeye, her zorluğa rağmen hasret bitmişti.

 

"Seni çok seviyorum, iyikim."

 

"İyikim diye mırıldandı tıpkı o da benim gibi."

 

Kollarımı boynundan çekip uzun uzun baktım gözlerine her tonunu ezberlemek ister gibi. Aramızdaki bakışma sona erecek gibi değildi, istemezdim de zaten ama istekle kıpırdattım dudaklarımı.

 

"Nasılsın?" Bu gerçek bir soruydu, havadan sudan basit bir soru değildi.

 

"Elhamdülillah." Dedi ve derin bir nefes aldı. Çok şükür diye geçirdim içimden.

 

"Siz nasılsınız?" Elim karnıma gitti, güzel bir gülümseme kondurdum yüzüme.

 

"Biraz zorlasa da iyiyiz." Elini karnıma koyup alnıma yasladı dudaklarını ve kokulu derin bir öpücük bırakıp dudaklarını tenimden çekti.

 

"Hadi geçelim." Bu sefer beni engelleyecek hiçbir şey yapmadı ve zorlamadan içeriye hareketlendi. Birlikte mutfağa geçtik.

 

Hep birlikte güzel bir yemek yedikten sonra akşam yemeği için Oğuzun anne babasını çağırdıktan sonra akşam için hazırlık yapmaya başladık.

 

Oğuzun ailesi ne hamile olduğumu ne de Oğuzun hastaneden çıktığını bilmiyordu. Oğuz hastaneden çıkmadan onlara haber vermek istememiştim. Bu haberi verirken Oğuzun yanlarında olmasını isterdim, belki de bu haber aralarındaki buzu eritirdi, mesafeleri azalırdı.

 

Saat akşam saatlerine gelmişti bile, hazırlıklar yapılmıştı. Biraz sonra da Oğuzun ailesi ve Tunanın ailesi burada olurdu. Yukarı odamıza çıktım ve üzerime haki renginde bir elbise giyip şalımı da örtündüğümde hazırdım. Odadan çıkmak için hazırlandığım sırada kapı açıldı ve içeriye Oğuz girdi. Onu görür görmez yüzüme yayılan gülümsemenin ve içime doğan heyecanını haddi hesabı yoktu. Onu odamızda görmeyeli uzun zaman olmuştu.

 

Gözleriyle beni uzun uzadıya süzerken gözlerini benden çekmeden kapıyı kapattı ve bana doğru yaklaştı. Yüzünde sakin bir gülümseme yayılırken ailesinin geleceği için ister istemez oluşan gerginliğini arka plana atmıştı ama söylemese de ben ondaki gerginliği fark edebiliyordum.

 

Bana iyice yaklaştı, nihayet buluştuğumuzda ellerini belime atıp ona ilerlememi sağladı. İki yanımda boştaki ellerimi boynuna çıkardım ve biraz olsun kalan gerginliğini de yok etmek istedim. Gülümsemesi iyiden iyiye genişledi.

 

"Benim karım ne kadar da güzel olmuş." Dedi tane tane, tatlı tatlı.

 

"Ne kadar güzel olmuş?" Dedim ilgi bekleyen küçük bir kız çocuğu gibi. Erkeksi bir kıkırtı duyuldu nefes sesinin eşliğinde, karşısında eriyip gitmeme gülümsedi.

 

"Çook!" Dedi istekle uzatırken.

 

Derin bir nefes alıp verdi gözlerimin içine bakarak. "Her seferinde daha ne kadar güzel olabilir ki diye düşünüyorum ama sen her seferinde beni daha da şaşırtıyorsun." Sesi sahile vuran dingin dalgalar misali kalbime vuruyordu. Ettiği iltifatlarla hal değiştirip eriyen giden kalbim kaburgalarımdan aşağıya sızıyordu sanki.

 

Ona karşı hiçbir sey söyleyemedim, onun gibi süslü cümleler kuramayan odun biri olduğum için dudaklarının kenarına derin, duygu yüklü bir öpücük bırakmayı yeğledim. Ondan ayrıldığımda ellerini tuttum ve destek olmak adına ellerini sıktım.

 

"Sakinleş biraz, at üzerinden şu gerginliğini. Ben senin hep yanındayım, unutma." Baş parmağımı hareketlendirdim ve ellerini okşadım. Gözleri gözlerimde oyalandığında karşımda duygularının filtresini kaldırdığını ve şeffaf bir halde önümde olduğunu gördüm. Duygularını gizlemekten sıyrılmış, tüm gerçekliğiyle karşımdaydı.

 

"İçimdeki mesafeyi aşamıyorum." Kendini bana açmaya başladı.

 

"Çabalıyorum ama olmuyor." İçindeki hüzün gözlerine yansıyordu.

 

"Bir anda olacak şeyler değil bunlar." Sağ elimi elinden çekip yanağına çıkardım.

 

"Akışına bırak, o zaman her şey daha doğal ve kolay olacak." Emin olmak ister gibiydi, gözleri gözlerimi arşınladı saniyelerce. İçini ısıtmak için ve onu rahatlatmak için güzel bir gülümseme getirdim yüzüme. Daha fazla dayanamadan o da gülümsemeye başladı, aynı anda kafasını olumlu anlamda salladı. Derin bir nefes alıp verdi.

 

"Seni hak edecek ne yaptım ben?" İyiden iyiye hal değiştiriyordum burada!

 

"Neler söylüyorsun öyle şapşik?!" Dedim neşeli bir şekilde, gülümsemesi arttı ve kısa erkeksi bir kahkaha yayıldı odanın duvarlarında. Eğildi ve yanağıma derin, ağırdan bir öpücük bıraktı.

 

"Hadi hazırlan da inelim aşağıya." Hazırlanması için ondan uzaklaştım ve yatağa oturdum. Hala önümde dikilmiş gülümseyerek beni izliyordu.

 

"E hadii! İzliyorum!" Dedim hızla.

 

"Aman, bekliyorum!" Diye düzelttim ve hınzırca gülümsedim. Tekrar kısa bir kahkaha yayıldı odada.

 

"E hadi izle bakalım. Aman! Bekle bakalım." Dedi, gardıroba yöneldi, kapağı açtı ve kıyafet seçmeden üzerindeki tişörtü gözlerimin içine bakarak çıkarttı, yüzünde de benimkinin aynısı olan arsız bir sırıtış vardı.

 

Çok geçmeden üzerine elbisemin rengine yakın yeşil bir gömlek, altına da siyah bir kumaş pantolon aldı ve kısa bir sürede üzerini giyindi. Bu kısa süre içerisinde gözlerimi kırpmadan onu izlemiş olabilirdim. Ama bu sadece ihtimaldi, gözlerimi kırptım tabii ki!

 

Oğuzla birlikte aşağıya indik ve hep beraber misafirlerimizin gelmesini bekledik. Ne kadar geçti bilmiyorum ama biraz süre sonra kapı zili çalınmıştı. Üzerimde inkar edemediğim bir gerginlik vardı, varlığını kabul etsem de bunu arka plana atmaya çalışıyordum.

 

Hep birlikte misafirleri karşılamak için kapıya ilerledik, Oğuzun da üzerindeki gerginliğini arttığını görebiliyordum. Son defa ona destekleyici bakışlarımı atıp kapıyı açmak için en öne geçtim, Oğuz sıranın sonunda beklemeyi tercih etmişti.

 

Güler yüzümü takınıp kapıyı açtım, karşımda Selma Hanım ve Adnan amca vardı. Arkarında da Tunanın ebeveynleri vardı.

 

Hep bir ağızdan hoşgeldinleri söyledikten sonra içeriye girmeyecek başladılar. Birkaç saniyenin sonunda Adnan amca nihayet Oğuzu fark etti, öylece donup kaldığında bunu anladım.

 

"Oğlum!" Sessiz bir fısıltı gibi çıkan ses herkesin Oğuzu farketmesine yol açmıştı. Selma Hanımdan şaşkın bir nida koptu, ardından gözleri kaçınılmaz bir şekilde nemlendi.

 

"Oğlum! " Duygulu sesi çıt çıkmayan koridorda yankılandı, daha fazla dayanamadan hızla ilerledi ve kollarını Oğuza sardı. Oğuz gergin bakışlarını üzerime çevirdiğinde sarılıp sarılmaması gerektiğini sorgular gibiydi. Gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Benden güç alır gibi yavaşça tek elini kaldırdı ve annesinin sırtına koydu.

 

"Oğlum!" Selma Hanımın sesinden ve sarsılan bedeninden ağladığı belli oluyordu.

 

"Tamam, ağlama anne." Dedi Oğuz, hala içinde çekingenlik vardı ama annesinin ağlamasına katlanamıyordu. Birkaç saniye daha annesiyle kucaklaştıktan sonra babasına geçti.

 

Onunla da uzun denilebilecek bir süre sarıldılar.

 

"Biz böyle olsun istemezdik Oğlum!" Babasının ağlamaklı, kısık sesi dolandı etrafımızda. Oğuz sadece kafasını sallayarak onayladı babasını.

 

Gözleri dolu doluydu Adnan amcanın, elleri titriyordu. Havadaki duygu yoğunluğu beni de etkilemişti, daha fazla duygulanıyordum gitgide.

 

Oğuz kalan herkesle kucaklaştığında hep beraber içeriye geçtik ve ilk defa olacak olanlar olaysız bir geçen bir gece böylece başlamış oldu.

 

&

 

İki hafta sonra...

 

Kulağıma yasladığım telefonum birkaç çalışta Oğuz tarafından açılmıştı.

 

"Efendim güzelim." Erkeksi sesi neşeli ve canlı geliyordu, bana hitabı içimdeki kelebeklerin her birini dansa davet ederken kendimi tutamayıp hal değişimi yaşıyordum. Olduğum halden çıkıp dikkattimi arkadan gelen hışırtılara verdiğimde araba sürdüğünü anlıyordum.

 

"Geliyor musun demek için aramıştım." Dedim. İçimde büyümek bilmeyen kız çoçuğu konuşmuştu cilveyle. Derin bir iç çekiş sesi geldi ondan.

 

"Geliyorum güzelim." Dedi sahiplik ekinin üzerine basa basa.

 

"Çok az bir yolum kaldı, beş dakikaya oradayım."

 

Yüzümde bitmek bilmeyen bir sırıtmayla kıkırdadım.

 

"Sana bir sürprizim var."

 

Kıkırdayışım onu keyiflendirmiş olacak ki ondan da erkeksi bir kıkırtı doldu kulaklarıma.

 

"Benim güzel karımın bana ne sürprizi varmış?"

 

"Ama bu bir sır, dikkatli gel öpüyorum."

 

"Tamam ulan ona da tamam." Dedi iç çekerek.

 

"Seni seviyorum." Dedi, kalbim her seferinde olduğu gibi yine tekledi. Heyecandan elim ayağım birbirine girerken elimde olmadan telefonu Oğuzun yüzüne kapayıvermiştim.

 

K

 

endi yaptığıma şaşırıp kalmışken istemsiz bir kahkaha koyverdim kendi kendime. Bu adam beni iyice mal etmişti.

 

Aynadan kendime son bir kez bakıp Özgenin özenle yaptığı bukleleri birkaç dokunuşta düzelttim, birkaç küçük adımımla aynadan uzaklaştığımda topuklu ayakkabıların zeminde çıkarttığı tok sesler kulağıma doluşmuştu, hoş bir sesti. Üzerimdeki asla giymeyeceğim dediğim, Özgenin bana zorla postaladığı elbiseyle bakıştım uzunca, üzerime tam oturan ve iddialı bir kesimi vardı. Her ne kadar zamanında üzerimde düşünmek istemesem de şimdi şu an her şey güzeldi, yüzümdeki makyajda da herhangi bir sıkıntı yoktu, güzel olmuştum kız!

 

Kendimi beğenişimin pırıltıları ve özgüvenim kesinlikle yüzüme yansıyordu.

 

Bugün Özgeyle beraber Oğuza yapacağım sürprize hazırlamıştık evi ve beni sabahtan beri. Oğuz şirkete işlerinin başına gittiğinden beri uğrasıyorduk. Güzel yemekler yapıp, güzel bir masa hazırladık, ortamı mum ve gül yapraklarıyla süsledik.

 

Ve evet günün sonunda da asla giymem dediğim elbisenin içerisindeydim ama kendimi gayet iyi hissediyordum.

 

Son kontrollerimi de yapıp odadan çıktım ve merdivenlerden dikkatlice indim. Sofra, dekorlar, mumlar her şey gayet güzel, yerli yerindeydi. Sadece mumları yakmak kalmıştı. Onları da hali hazırda beni bekleyen çakmağı elime aldım ve hepsini birer birer yakarak koridorun sonuna kadar ilerledim.

 

Kapının yanına geldiğimde araba tekerleklerinin yolda çıkarttığı ses artınca Oğuzun geldiğini anlayabilmiştim. Elimdeki çakmağı vestiyerin üzerine bırakıp kapıya ilerledim ve kapının deliğinden Oğuza bakmaya başladım. Arabayı büyük bir özensizlikle park edip arabadan elinde bir buketle çıktı. Yüzümde istemsiz genişleyen sırıtışla onu izlemeye devam ettim. Arabayı kilitledi ve kapıya doğru yürümeye başladı.

 

Üzerinde siyah bir takım elbise vardı ve ceketinin içerisinde de siyaha zıt bir beyaz gömlek vardı. Onu şu kücücük delikten saatlerce izleyebilirdim. Üzerindeki takım elbiseyle ekstra bir yakışıklıydı, takım elbise giymesini yasaklasa mıydım acaba?

 

Şaka yapıyordum tabii.

 

Ben bunları düşünürken o çoktan kapının dibinde bitmişti bile. Sağ elindeki kırmızı gül buketini sol eline aldı ve sağ eliyle saçlarını düzeltip zile uzandı. Saniyeler içerisinde zil sesi evde yayılmıştı. Geriye çekilip kıravatını da düzelttiğinde onu izlemeyi bırakıp ışıkları söndürdüm ve kapıyı açmak için hareketlendim. Bedenimin çoğunu kapının arkasında bırakarak kapıyı açtım, sadece başım görünüyordu.

 

Yüzümde silinmek bilmeyen sırıtışımla karşılıyordum onu. Gözleri yüzümde dolandı saniyeler içerisinde, ölçtü tarttı, hesapladı bir şeyleri ve güzel gülümsemesi yayıldı yakışıklı yüzünde.

 

"Hoşgeldin." Dedim sonunu uzata uzata, ballandıra ballandıra.

 

"Hoşbuldum güzelim." Dedi tıpkı benim gibi uzata uzata. İçeriye geçmesi için kapıyla beraber biraz daha geriledim. Zaman kaybetmeden hareketlendi gözleri yerlerdeki mumları buldu, sonra tekrar beni ve içeriye girdi, o bakışlarını benden çekmeden ayakkabılarını çıkartırken ben de ardından kapıyı kapattım.

 

Gözleriyle arsızca süzdü beni, nefes alamadı sanki, tekledi.

 

Dudakları o halini alırken şaşkınlığını gizleyemiyor, gizlemek gibi de bir çabaya girmiyordu. Saniyeler sonra dolgun dudamları arasında tiz bir ıslık sesi yükseldi. Arsız gözleri beni beğeniyle süzerken gitgide daha da yaklaşıyordu bana, kalbim en güzel şekilde sızlamaya başlamıştı.

 

"Asıl sen hoşgeldin yavrum." Elindeki çiçekleri gözlerini benden çekmeden bana doğru uzattı.

 

"Sana güzelliğinden küçük bir yansıma getirdim."

 

Çiçekleri aldığım gibi burnuma götürme ihtiyacı hissetmiştim, derin bir nefes çektim içime gülleri koklayarak, gözlerim bir saniye ondan ayırmayarak.

 

"Teşekkür ederim." Sesim benim bile beklemediğim bir cilveyle çıkmıştı.

 

Üzerime doğru geldiğinde inadına geriledim. O da inadına üzerime gelmeye devam etti.

 

"Kacan güzelce karşılanmayı hak etmiyor mu?"

 

"Hoşgeldin dedim ya!" Dedim salağa yatarak, gözlerim dudaklarındaydı. Dudağının sol tarafı kıvrılır gibi oldu, dsha da yaklaştı bana. Sol elini belime atıp tenime değdiğinde inceden bir ürperti dolandı bedenimde, tüylerim dikeldiğini hissettim, geriledim. Son duraktı, daha gidebileceğim bir yer kalmamıştı, soğuk duvara değiyordu tenim. İyice eğildi üzerime, kulağıma doğru yaklaştı. Gözlerim kapandı, sağ elim göğsüne dayandı istemsizce. Heyecanlı kalp atışları avuçlarımın içinde yankı yapıyordu.

 

Acaba kalbimin sesi dışarıdan duyuluyor muydu?

 

"Sahici bir karşılamadan bahsediyorum."

 

Sessiz sesi ve boynuma değen nefesiyle beni tesiri altına almıştı.

 

Önce burnunu değdirdi boynuma, derin bir nefes aldı. Huylanmıştım, boynumu gizleme isteği doldu içime, ama yapmadım, bir yandan da bedenim, ruhum açtı ilgisine.

 

Belimdeki eli daha da ilerledi, sıkılaştı parmakları. Dudakları değdi boynuma ve delirtici bir yavaşlıkla hareket ettirdi boynumda kendini. Titrek bir nefes kaçtı dudaklarımın arasından, duymuş gibiydi beni, burnundan bir gülüş çıktı.

 

Sonunda dudaklarını yasladı narin boynuma ve derin bir öpücük bıraktı, yetmedi bir yenisini daha, bir yenisi daha...

 

Bacaklarım titriyordu, ondan destek olmak için sağ elimi göğsünden çekip boynuna doladım. Sol elinin belimdeki tutuşu güçlenirken sağ eli yırtmacımdan açılan bacağımı buldu ve yukarıya tırmandı. Tenime değen ger zerresi içimde yeni fırtınalar doğuruyor, tenimi yakıyordu.

 

Titrek bir befes daha kaçtı dudaklarımdan, parmaklarıyla tenimde hoş baskılar yapıyordu. Öpüşleri şiddetini arttırmıştı ve sıklaşmıştı. Duvarla arasında gitgide iyiden iyiye sıkışıyordum.

 

"Aç mısın?" Diye bir mırıltı çıktı dudaklarımdan istemsizce, yemekler için çok uğraşmıştım

 

Duraksadı, boynumdan ayrıldı. Dudaklarımın hizasındayken konuştu.

 

"Ne kadar acıktığımı bilemezsin."

 

Der demez zaman kaybetmeden dudaklarıma gömüldü, sertçe öpüyordu, aceleyle. Karşılık vermekte gecikmedim. Dudaklarıma sürdüğüm rujun şimdiden allak bullak bir halde olduğunu biliyordum.

 

Evet, bölümün sonundasınız maalesef.

 

Nasıldı?

 

Çok geciktiğimin farkındayım, bir türlü yazma motivasyonu bulamadım kendimde. Kelimeler akıp gitmedi, olduğum yerde takılıp kaldım hep.

 

Bir de bazı sorumluluklarımdan dolayı zamanımda oluşan kıtlık ve üzerimde hissettiğim bir yorgunluk var. Bunların hepsi gecikmemdeki nedenler.

 

Elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım, inşallah bu kadar beklediğinize değmiştir, hayal kırıklığına uğramamışsınızdır.

 

Bir sonraki bölüm ne zaman gelir hiçbir fikrim yok inanın, sizi hiç bekletmek istemiyorum ama maalesef ki beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. İnşallah bu süre çok uzun olmaz.

 

Bir sonraki bölümde ve yorumlarda görüşmek üzere.

 

Kendinize iyi bakın, Allaha emanet olun.

 

IG: egenin_incisiizmiiir

 

 

Bölüm : 01.12.2025 22:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...