
Koridorların sessizliği hastanenin her köşesine sinmişti. Duvarlar bile acıya alışmış gibiydi artık. Ayak sesleri yankılanıyordu mermer zeminde. Elif’in adımları yavaş ve dikkatliydi. Sanki attığı her adım bir duaya eşlik ediyordu.
hastanenşn koridorlarında duruyordu hep. Ne gündüzü sayabiliyordu ne geceyi. Göz kapakları ağır, omuzları çökmüş, ama kalbinin içinde hâlâ bir şey kıpır kıpırdı. Peki ya buKorku muydu? Umut mu?
Açıkçası kendiside bilmiyordu.
Elif 206 numaralı odanın kapısına geldiğşnde ayakları kendiliğinden durdu. Üzerinde küçük bir yazı: “Hasan Akıner – Dahiliye”. Kapıya dokunmadan önce derin bir nefes aldı ve kapıyı usulca aralayıp içeri girdi.
Gözleri zaten alışık olduğu odaya hemen alıştı. Hafif loş bir ışıktı; perde yarı açık, sabahın solgun güneşi duvara yumuşak bir gölge düşürüyordu. Odanın sol tarafındaki karyolada Hasan Amca yatıyordu. Başında oksijen destekli bir cihaz, yüzünde hafif bir solukluk. Sol göğsü düzenli biçimde inip kalkıyordu.
Odanın içinde bulunan koltuktada başka bir kadın yatıyordu . Gözleri kapalı, alnındaki bir tutam saç hafifçe yana düşmüş. Mervenur… Yavuz’un teyzesi. ikiside belliki bu süreçte fazlasıyla yorulup yıpranmıştı.
Elif’in kalbi sızladı ve sadece başıyla hafifçe selam verdi sessizliğe. Yavaşça odanın bir köşesine geçti, duvara yaslandı. Yutkundu.
Dakikalarca sustu. İçinde birikmiş sözcükler boğazında düğümlendi. Aklında sürekli Yavuz’un sesi yankılanıyordu:
“Bana bir şey olursa, ailem sana emanet Elif…”
O cümle… belki de en ağır yük olmuştu Elif’in omuzlarına. Yavuz Mardin'den geri şornağa dönerken söylemişti ona bu sözü . Genç kız bulunduğu duvarda gözlerini kapattı ve zihninde beliren bir dua kalbine bir ferahlık verdi
“Ve huve ma'akum eyne ma küntüm... Allah, nerede olursanız olun sizinle beraberdir…”
Gözlerinden bir damla yaş süzüldü, ama sesi çıkmadı. Sadece iç çekti. Ve odaya tekrar baktı.
Bu insanlar… Yavuz’un can parçalarıydı. Fakat sadece buradaki iki insan değil yoğun bakım odasının önünde bekleyenler ve askerşyede haber bekleyenler . Belkide çok daha fazlası vardı . Odaya son kez göz attı genç kız ve yatan iki insanıda uyandırmadan çıktı odadan.
Hoş uyandırsa bile ne konuşacaktı ki ?
Elif odadan çıktıktan sonra bir an durdu. Kapının yanında, duvara yaslandı. Derin bir nefes aldı ama içini tam olarak dolduramadı. Göğsünün ortasında bir sıkışma vardı; ne tam acıydı ne de tam umut… ama ağırdı. Çok ağır.
Yavaş adımlarla yoğun bakım koridoruna yöneldi. Her adımda kalp atışı biraz daha hızlandı. Sanki duvarlar daralıyordu, oksijen yetmiyordu bu hastanede. Uzaktan bir hemşirenin ayak sesleri, bir hasta yakınının hıçkırıkları, bastırılmış fısıltılar… Hepsi Elif’in zihninde uğultuya dönüşüyordu. Ve Koridorun sonunda artık yüzlerine aşina olduğu bir grup tanıdık yüz belirdi.
Hepsi oradaydı. Sessiz, ama aynı acının etrafında birleşmiş gibiydiler.Elif odaya açılan cam kısma yaklaşınca Emir başını kaldırdı. Hepsi yıkılmış bir binadan kalan enkaz gibiydi doğrusu
Askeriyeden yeni geldiği belli olan Göktuğ başını kaldırdı.
- hoşgeldin yenge . Hasan Amca nasıl?
- pek hoş ulmadım ama hasan amca Uyuyor. Teyzesi de yanında.
Elif başını önüne eğdi bu sefer . O an hiçbir şey demek istemedi. Sadece içlerinden birinin yavuz iyi olacak demesini istiyordu Ama kimse diyemiyordu. Çünkü kimse emin değildi.
Tam o sırada kapının yanındaki kırmızı ışık söndü. Otomatik kapıdan bir hemşire çıktı. Arkasından doktor murat.
Genç sayılabilecek doktor Elif'i ve ekibi görünce dudaklarını birbirine bastırıp zoraki bir tebessüm sundu karşısındaki insanlara.
- Böylesi bir kenetlenmeyi çok az gördüm. Diye konuştu sanki kendi kendine söyler gibi ve iç çekti.
- çağkanın durumu son 48 saattir stabil. Yoğun bakımdan çıkarmamız için hâlâ zamana ihtiyacımız var dedikten sonra gözleri Elif'i buldu.
- Eğer sen hazırsan… onu kısa bir süreliğine görmeni sağlayabilirim. Ancak bildiğim üzere bu görüşme steril şartlarda ve kısa olacak. Elif kısa bir camdan odanın içindekş adama baktı
- ben hep hazırım dedikten sonra olayı anlamayan timin ona olan şaşkın bakışları arasından doktorla birlikte hazırlık odasına geçti . Orada bulunan timin hiçbirşeyi anlayamayıp giden Elif'in ardından çatık kaşlarla bakınışları ise gerçekten gülünesi bir durumdu ...
Bir hemşire hemen yanlarına yaklaştı ve Elif’i steril hazırlık odasına yönlendirdi. Koridorda yürürken, Elif’in adımları yerden kopmayan gölgeler gibiydi. Ayakta kalıyordu ama ruhu açıkçası hala Yavuz’un olduğu odadaydı.
Geldikleri bembeyaz ve steril kokulu odada Hemşire elife giyilmesi gereken özel kıyafetleri uzatmıştı. Elif aldığı önlük bone ve eldivenlerle bildikte soyunma kabinine geçti . Üzerini giyinirken önünde bulunan aynadan bakışları kendisini buldu. Gözaltları morarmaya yüz tutmuş , yüzü yorgun ve fazlasıyla solgundu. Fakat gözlerindekş umut parıltısı hala olduğu gibi duruyordu . Bu duruma tebessüm edemeden duramadı elinde bulunan boneyide şalının üzerine taktı. Tekrar aynaya bakarken kendi kendine konuştu
- beni bu hâlde görmesin Yavuz... ama görsün. Ne hâlde olursam olayım, görsün beni. Bu cümleleri söylerken içinden bir sızı yükseldi ve gözlerini kapatıp bir dua fısıldadı kendisinin bile duyamayacapı bir sesle .
- allah’ım, bana dayanma gücü ver. Onu gördüğümde yıkılmamam için... ama hissedebilmem için, kalbimi açık bırak bana. Hazır olduğunda dışarı çıktı. Hemşire başıyla onayladı.
- Şimdi seni içeri alacağız. Lütfen hiçbir şeye temas etme. Gerekirse sadece konuş. Temas yok, göz teması yeter. Olur mu? Elif ise sadece küçük bir baş hareketiyle onaylamıştı karşısındaki hemşireyi. Sonrasında ise yanındaki hemşireyle tekrar o koridora gelmişti . Fakat değişen birşey vardı ki karşısındaki insanlar artık bitmişlikle değilde yüzlerinde oluşmak isteyen bir tebessüm ve gözlerindeki heyecanla izlemişlerdi Elif'in odaya girmesini.
Elif'in ağzında
Yoğun bakım odasına girdiğimde her şey durmuş gibiydi. Zaman, ses, hava… Hepsi donmuştu.
Yavuz, bembeyaz çarşaflar arasında yatıyordu. Gözleri kapalıydı. Sol tarafındaki monitör aralıklı sinyaller veriyordu. Burnunda oksijen tüpü, kolunda serumlar, göğsünde sabitlenmiş elektrotlar…
Ama o hâlâ Yavuz’du değil mi?
Hala Elif'i seven yavuzdu
Bu sefer yavuzun yüzüne odaklanmoştı elif . Sevdiği adamı ilk defa bu halde görüyordu. Alnı düz bir hal almıştı. Yüzü ise dışarıdaki herkese meydan okurcasına huzurluydu. Sanki savaştan yeni çıkmış bir askerin uykusundaydı.
Yavuzun yüzünü incelemeyi bıraktığımda yavaşta bulunduğu sedyeye yaklaştım. Daha doğrusu sadece üç adım atabilmiştim. Her attığım adımda nefesim birazda kesilmiş ve sanki adım atmayayım diye ayaklarım katılaşmıştı resmen .
Doktordum evet ama daha önce binlerce kez girdiğim bu yoğun bakım odası ilk defa bu kadar soğuk geliyordu. Her geldiğimde hasta yakınlarının söylediklerini hastaya fısıldardım ama şuan dudaklarım sanki birbriine dikilmişti ve o ipi kesecek bir makas yoktu elimde. Gözümden bir damla yaş benden habersiz firar ederken ağzımdan zoraki bir kelime döküldü
- sevdiğim ... Sonrasında bana saatler gibi gelen dakikalarda sadece kadşımdakş adamın yüzü baktım çalışan makinelerin düzenli sesleri arasında. Fakat tek kelime yetermiydi beni ne kadar üzdüğüni ona anlatmam için? Derşn bir nefes alıp arkamdaki camdan beni izleyen kalabalık sayılabilecek gruba baktım kısa bir an
- Ben geldim Yüzbaşı ama sadece ben değil koca bir tim geldi buraya biliyor musun ? Derin bir nefes alıp devam ettim sözlerime . Beni duyuyor musun bilmiyorum ama… ben seni duyuyorum. Bütün tim , ailen , ben ve hatta koca bir askerşye senin uyanmanı bekliyor yüzbaşı ve sen inatla neredeyse iki haftadır uyuyorsun dedikten sonra aklıma gelenlerle gülümsedim
- biz evlendiğimizde bu kadar çok yatarsan seni gebertirim gerçi şuan gebertip gebertmeyeceğimde belirsiz . Beni çok üzüyorsun ve yüzbaşı uyansam bana tekrar o ela gözlerinle baksan , adımı söylesen ne olurki dedikten sonra biraz daha yaklaştım yanına
- ben senin o ela gözlerindeki ışıltıyı görmeyi özledim. Dudaklarındaki o gülüşü ve bana dokunmadan bile sarıp sarmalandığımı hissettirdiğin o hissi özledim ve sen iki haftadır beni bunlardan mahrum bırakıyorsun. Ama sakın uyanınca rahatlayacağını falan sanma önce sıkı bir iyileşme süreci ardındanda bir evlilik teklifi geçireceksin dedim gülümseyerek fakat gülğmsemem yüzümde donuklaştı çünkü resmen boşluğa konulur gibi hissediyordum.
- çok daha fazla şey söylerim yüzbaşı fakat sürem sınırlı ama şunu unutma olur mu seni çok seven birçok insan iki haftadır yaşlanmış ve çökmüş bir biçimde senin o güzel harelerini açmanı bekliyor dedim derin bir nefes verirken. Sonra sitem ederek, boşluğa konuluyormuş gibi hissediyorum bari bir tepki ver be adam dedim.
Ah şuan o yatakta değilde yanımda duruyor olsaydı o güzel yaramaz gülüşünü bana sunup yüzünü değişik değişik şekillere sokardı belkide
Fakat ben bunları düşünürken gerçektende sesimi duydupunu belli edercesine parmağı çok hafif bir şekilde oynadı. Gözlerim kocaman olurken ellerim hemen ağzıma gitti ve gülümserken arkamdaki cama baktım ve böbürlenerek
- belki benim sevgilim kitaplardaki gibi hemen gözlerini açmaz fakat sevdiği kadını duyduğunu belli edercesine parmaklarını titretir deidm görmeyeceğini bile bile çapkınca göz kırparken
Şizofren miyim acaba?
- elif hanım süre bitti. Arkamda duyduğum sesle birlikte odadan çıkmadan önce son kez Yavuz'a döndüm
- seni hep beklerim yavuz, gelmen için binlerce dua fısıldarım yüreğimden ama lütfen bu acımasız dünyada beni sensin , bizi sensiz bırakma olur mu? Dedim resmen yalvaran , titrek bir tonda. Ve o gün yavuzun duyduğu son cümleler olmuştu bunlar...
2 gün sonra
O günden sonra odaya hiç alınmamıştım fakat yavuz resmen seni duydum dercesine artık uyanmaya çalıştığını ve bunun için çabaladığını belli ediyordu. O gün yanından çıktıktan sonra birkaç sorudan sonra kimse birşey dememiş aksine herkes ağzı kulaklarında bir şekilde beklemeye başlamıştı. Bugünde tekrar bekliyordum o camda ama yüzümde hafif sayılamayacak bir tebessümle
- senin sesini duyduğu için çabalıyor . Yanımdan gelen sesle birlikte Süleyman abiye baktım
- hiçbirşey söylemedi ama çok şey hissettirdi ve abi dedim tebessüm ederek. Süleyman abide tebessümüme karşılık verirken
- annenin durumu nasıl diye sordu . Aslına bakarsanız buradaki çoğu kişinin merak ettiği bir soruydu fakat ben yerine abime soruyorlardı
- oluşan kitleden parça alınacak dedim tebesümüm solmuş bir şekilde nefes veririken. Ve bunu operasyonla yapacaklar o zaman geri gitmem gerekecek dedim sıkıntıyla. Neden Mardin bu kadar uzaktı ki?
Süleyman abi başını ağır ağır sallarken çalan telefonumla birlikte Yavuz'a bakmayı bırakıp telefonuma baktım. Fakat gördüğüm kişiyle kaşlarım çatılmıştı açıkçası . Çünkü arayan kişi annemin doktoru barandı
- buna bakmam gerek abi diyerek koridordan uzaklaşınca açtım telefonu
- Elif nasılsın? Duyduğum cümleyle birlikte damarlarına sinir Akın ederken derin bir nefes aldım
- neden aradınız doktor bey dediğimde nefes veren taraf bu sefer o oldu
- iki soru sormak yasak yani , peki . Annen ameliyata girecek haberin var mı? Duyduğum cümleyle birlikte kaşlarım çatıldı tekrar
- ne operasyonu
- kitleden parça alınacak ya dedi baran birşeyler yerken konuştuğunu belli ederek. Yarın değil sonraki gün sabah saatlerinde ameliyata girecek dediğinde sıkıntıyla bir nefes verip elimi alnıma götürüp ovuşturmaya başladım
- tamam haber verdiğin için teşekkür ederim
- rica ederim gelirsin artık değil mi? Duyduğum cümleye aldırış etmeden telefonu kapatıp geri yoğun bakım odasına dönecektim fakat bu akşam ya da yarın sabah gitsem çok daha iyi olacaktı ve ben gitmeden önce birkez daha yavuzun yanına gitmek istiyordum. Adımlarım bu sefer koridordan çıkıp doktor muratın odasına yöneldi....
Doktor Murat'ı bir şekilde ikna etmeyi başarmış ve zaten aşina olduğum hastanede bu sefer yanımda bir hemşire olmadan hazırlanmıştım. Daha doğrusu bu sefer ne bir bone ne bir önlük giymiştim . Yaptığım tek şey uğruna yıllarımı verip yaklaşık bir aydır giyemediğim beyaz doktor önlüğünü giymiştim.
Yoğun bakımın kapısını usulca aralayıp içeri girdiğimde dışarı kalanlar yine olduğu gibi şaşkındı . Kollarımı resmen taşımamak için ellerimi üzerinde bulunan önlüğün ceplerine koydum . Herşeyin steril , soğuk ve mesafeli bir şekilde bulunduğu odada yavuzun yanına doğru adımladım.
Aslına bakılırsa şuanda hem mesleğim hemde hastane açısından burada bulunmam riskliydi o yüzden geçen seferde olduğu gibi fazla durmayacaktım sevdiğim adamın yanında. Vaktinin az olduğunun farkına vararak derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.
- yine geldim sevgilim dedim hafifçe tebessüm ederek. Keşke kitaplarda olduğu gibi şuan o güzeliiklerine hasret bıraktığın gözlerini aralayıp baksan yüzüme. Gitmeden önce mutlulukla ayrılsam. Ama sakın yanlış anlama beni , uyanmaya çalışman bile hepimizi mutlu ediyor fakat gitmem gerekiyor tekrardan. Annem bir ameliyata girecek ve ben senin ameliyatında yanında olamadım dedikten sonra yere bakarak devam ettim konuşmama. Gerçi haberim bile yoktu . Ama en azından annemin yanında olup ona destek vermek istiyorum
- tekrar geleceğim yüzbaşı ve açık konuşayım ben gelene kadar o güzelim elalarını açıp bana bakmazsan geldiğimde ben açacağım dedim gülerek. Yani benden kaçışın yok o yüzden ben tekrardan gelene kadar uyansam iyi edersin dedikten sonra elimdeki saate baktım . Şuan gitmem gerekiyor yüzbaşı fakat geri geleceğim ve ben gelen kadar sen uyanacaksın dedim sevdiğim adamın yüzüne bakarken .
Son kez aüzdüm yatakta yatan adamı ve ağır adımlarla kapıya yönelip çıkmıştım dışarı . Ve o gün herkesle bir daha gelmek üzere vedalaşıp abimle birlikte otogara gelmiş ve tekrar sevdiklerimi geride bırakarak binmiştim otobüse . Bir tarafım sevdiğim adamı görüp onu la konuştuğum için mutluyken bir tarafım ise onları geride bırakıp gitmek zorunda olduğum için buruktu . Otobüsün kalkışında ise zihnimde barlasın söyledikleri dolanıyordu
Yavuz, geri dönecek . Çünkü onu burada tutan bir kalp var ve o kalp senin kalbin Elif. Koridor köşelerinde fısıldadığın duaların, içeri girip onunla konuştuğun dakikalar için bile olsa uyanacaktır yavuz .
Ve bildiğim başka bir şeyse bu savaş sadece benim savaşım değildi çünkü Yavuz'u benim kadar seven birçok insan vardı ...
1 gün sonra
Mardin'e geldiğimde tüm ısrarlarıma rağmen babam almıştı beni otogardan. Bana haber vermedikleri için onlara biraz trip atsamda annemin benim için yapmış olduğu dolmaları görünce trip denen şey ruhumdan yok olmuştu. Yavuzun durumunu anlatmıştım onlara ve ameliyat için geldiğimiz gün annem hastaneye yatırılmıştı . Yani bir gün öncesinden yatılı yağılmıl ve maelşyatı hakkında bilgi verilmişti.
Bu süreçte ben abimle görüşmeyi bırakmamış ve ben oradayken her ne kadar işi yüzünden gelmediğini bildiğim aysimayada trip atmıştım. Yavuzun durumu her geçen gün daha iyiye gidiyordu ve açıkçası bu günlerde uyanması yüksek bir ihtimaldi artık.
- abimler nasıldı? Babamın sorusuyla birlikte ona doğru dönüp
- yani ilk gittiğimde hepsi bir enkazdan ibaretti fakat yavuzun durumu iyiye doğru gittikçe hepsi sanki gülümsemeyi yeni öğrenmiş bir çocuk gibi oldular dedim bende gülümseyerek
- seninde o çocuktan bir farkın yok gibi. Babamın muzır bir tonda kurduğu cümleyle sırıtarak oturduğumuz yerde başımı omuzuna yasladım.
- anneminde iyiye gidiyor baba dedim bu durumu dert edindiğini bilerek. Rahatlaman için demiyorum belki hala biyopsi sürecindeyşz falan diyeceksin ama ben doktorum ve erken tanı konulacak dedim onu rahatlatmak adına bilgi verirken.
- annen güçlüdür atlatır bunuda dediğinde bir türlü durduramadığım gülümsemem daha çok büyüdü. Yavuz'u gördüğüm ve bana tepki verdiğinden beri yüzümde hep bir sırıtış vardı ve bu çevremdeki herkesi mutlu ediyordu...
- sadece kitleden bir parça alınacak hayati bir risk oluşacağını düşünmüyorum dedi doktor baran . Malesefki kendisinden ne kadar hoşlanmasamda ameliyata o gireceği için konuşmak mecburiyetindeydim
- sonrası
- eğer kanserde ki öyle gözüküyor yayılımına bakacağız ve durdurmak için ne gerekiyorsa dediğinde başımı ağır ağır salladım.
- şırnağa gittiğinden beri yüzünden gülümsemen eksik olmuyor hayırdır? Sorduğu soruyla birlikte gözlerimi kapatarak konuştum
- lütfen benimle annem dışında bir muhabbete girmeye çalışmayın dedim ona bakarken .
- sen biraz muhabbet etmeye çalışsan olmuyor mu?
- olmuyor doktor bey . Çünkü sizinle konuşunca sevdiğim adama ihanet ediyor gibi hissediyorum ve inanın bana o adam bunu asla haketmiyor dedikten sonra ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm.
- o adamda ne buluyorsun bu kadar . Arkamdan duyduğum sesle sinir içinde ona döndüm
- işinizi yapın doktor bey . Verdiğiniz yemine uyun ve lütfen bir daha benimle bu konuları konuşmayın dedim sinirle. Hayır yani şurada ne güzel biraz mutlu biraz endişeli kendi halimde takılıyorum ne diye gelip keyfimi kaçırıyorsun.
- ben verdiğim yemine son derece sadığım. Zira sadık olmasaydım benimle konuşmadığın için anneni ölüme bile sürükleyebilirdim
- bunu yaptığın an ölüme sürüklenen sen olursun çünkü karşında sıradan bir insan yok doktor. Evet belki benim alanım değil ama hakim olduğum bşr konu dedikten sonra ona doğru yürüdüm. Ve eğer anneme tedavi yöntemi dışında herhangi birşey yapmaya başlarsan bunu farkedecek bir insan duruyor karşında. Ayrıca buna cüret edebileceğini sanmıyorum
- fazla emin konuşuyorsun Elif
- anneme birşey mi yapacaksın ameliyat sırasında dedim kuşkuyla . Çünkü bu adama güvenim resmen sıfırdı
- kendim gelip görebilirsin fıstık dedikten sonra konuşmama bile fırsat vermeden çıkmıştı odadan. Kapattığı kapıya sinirle bakarken annemin yanına doğru adımlamaya başladım .
- doktor baran dedim yolda gördüğüm adama karşı . Bana karşı döndüğünde yüzünde kibirli bir sırıtıl vardı . Belliki beni peşinden koşturmak içindeki kibri kabartmıştı
- dinliyorum Elif hanım dedi bulunduğumuz yerde başka insanlarda olduğu için .
- o ameliyata bende gireceğim . Fakat herşey sizin kontrolünüzde olacak
- nasıl istersen doktor dedikten sonra sırıtarak elini cebine koyup yürüdü. Tam gebertmelik bir adam fakat sadece iş tecrübesinden dolayı bununla konuşmak bile içime sinir yüklüyordu.
Hastanenin koridorunda sakinleşmeye çalışarak annemin yatırıldıpı odaya doğru yürüdüm. Hayır yani gerçekten benim gibi sakin bir insan bile nasıl birden bu kadar sinirlenebiliyordu anlamıyordum gerçekten...
- hiçbirşey olmayacak annecim zaten ben yanında olacağım dedim tebessüm ederek.
- kızım sen niye oluyorsun ki yanımda doktorlar halledecek zaten
- olsun bende durup iş öğrenirim dedim karşımdaki kadının tedirgin halini almaya çalışarak.
- benim ameliyatımda mı iş öğreneceksin dedi annem ayıplarcasına
- ya Sultanım ben sen neşelen diye burada türlü türlü şakalar yapıyorum senin anladığın şeye bak dediğimde bana bakmayı bırakarak tavana baktı bu sefer.
- yavuz nasıl uyanmadı mı?
- uyanmadı ama çok az kaldı annem uyanmasına. Hem sen kendini düşün dedikten elini tutup ona yaklaştım
- söz veriyorum yanlış birşey yapılmayacak o ameliyatta dedim. Allah'ın izniyle acıda çekmeyecek sin girip çıkacaksın bitecek dedim.
- o kadar kolaydı sanki hem senin o işe yaramaz baban nerde dedi triple
- yanlız babama öyle demezsek sevinirim.
- ne dedikodumu yapıyorsunuz bakayım anne kız dedi içeri yeni girmiş olan babam.
- baba şu annemi sakinleştirsene ya. Vallahi stresten şimdi dışarı atlayacak dedim gülerek.
- yavrum sen anneni bilmez misin? Hastane ortamlarını sevmediği için o öyle
- çok konuşuyorsunuz siz bakıyorum. Hem ne zaman gşreceğim ben bu ameliyata yeter artık vallahi ömrümden ömür gidecek dedi annem hepimizi güldürerek.
- 20 dakika sonra alırlar birazdan seni dedi bulunduğum yerde ayakta dikilirken. Ki öylede olmuştu yaklaşık bir on dakika kadar sonra annemi hazırlamak için almışlardı ve bende bu sayede babamı yanlız bırakıp hazırlanmaya geçmiştim ....
Ameliyat bittikten sonra
Annemin ameliyatınında orada bulunan uzman doktorlar sayesinde sorunsuz geçmesiyle iyice keyiflenmiştim açıkçası . Ameliyatın bitimine yaklaştığımızda kendimi mutlulukla dışarı atıp babama müjdeyi vermiş ve abimle konuşmaya başlamıştım
- nasıl geçti ameliyatı?
- sorunsuz bir şekilde parçayı aldılar geriye işte yayılımına bakıp tedavi sürecinin uygulanması kaldı.
- iyi iyi çok birşey kalmadı o zaman iyileşmesine
- evet yani sayılır . Yavuz nasıl?
- fazlasıyla iyi yani nasıl gördüysen öyle . Hatta daha iyi gelişim gösteriyor uyanması an meselesi dediğinde yüzümdeki gülümseme büyüdü. Öncesinde hem annem hastaydı hemde yavuz komadaydı fakat şuan ikisinşnde durumu iyiydi ve iyiye gidiyordu.
- doktoru ne diyor peki?
- dur yanımıza geliyor söylediklerini sende duyarsın. Abim bunları söyledikten sonra gerçekten de doktor muratın sesini duymuştum telefonun öbür ucunda
- çağkanın durumu her geçen gün iyiye gidiyor . Elif'in yanına girip onunla konuşmasından dolayı mıdır bilmem ama böyle devam ederse çok yakın bir zamanda uyanacaktır .
- yani şuan hayati risk falan yok diye sordu göktüğ
- yani uyanınca yine hastanede normal odada bir süre gözetim altında tutacağız . Yaşadıkları kolay şeyler değil . Hem bir kurşun yarası almıştı bize geldiğinde hemde başını vurmuştu. Sizlere önsesinde de söylediğim gibi ameliyatının o kadar uzun sürmesinin sebeplerinden birisi kurşunun hayati önem taşıyan organlara yakın bir yere gelmesiydi. Ama Allah'ın yüceliği işte o kadar uğraştan sonra iki kahtadır komada ve yakın zamanda uyanacak
- komutanım güçlüdür Allah'ın izniylede hızla toparlar merak etmeyin siz dedi Barlas
- Bir şey daha eklemek istiyorum. Çağkanın beynindeki aktivite birkaç dakika önceki girişimde bir değişim gösterdi. Henüz erken konuşmak istemem ama… göz hareketleri fark ettik. Ve bu bile fazlasıyla iyi bir işaret uyanması için...
Evettt bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız .
Yani bu uyanma süreçlerinde falan pürüzler olabilir çünkü işin içinde değilim bu yüzden lütfen kusura bakmayın.
Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?
Bu arada biliyorsunuz ki ırakta mağaradaki metan gazı yüzünden 19 askerimizden 12si malesefki şehit düştü ve bundan öncesindede iki orman kahramanlarımız yeşil vatanımızı korumak için şehit düştü. Onlar içinde en azından bir Fatiha okusak olur mu?
Sizleri seviyorum oy ve yorum atmayı unutmayın 💞🌺
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 21.66k Okunma |
1.87k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |