54. Bölüm

44. Bölüm

Eifisko
eifisko

– Ya anne, Allah aşkına dur, şu yastığı düzelteyim işte! dedim sitem edercesine. Çünkü annem son on beş dakikadır sadece yastığının rahat olmadığından bahsediyor ve düzeltmeme izin vermiyordu.

– Ay tamam, gel düzelt, ne değişecekse… dediğinde, nazlanarak doğrulmasına yardımcı oldum.

– Ay anne, ay! Yani şu on beş dakika kafamın içini yiyeceğine iki dakika bırak da düzelteyim… dedim, yastığını düzeltirken sitem ederek.

– Anneyle öyle konuşulmaz. Ben size böyle mi öğrettim? dediğinde, kısa bir an ona bakıp, düzelttiğim yastıklara tekrar yatmasına yardım ettim.

– Nasıl oldu?

– Daha iyi.

– Dinlen biraz o zaman… dedim yalvaran bir tonla. Çünkü benim canım annem, dinlenmeyi bile reddediyordu.

– Kızım, bana bir kahve yapsana... Babamın sesiyle ona doğru döndüm. Yani, şu an bu odadaki en stresli insan ben olabilirdim… ya da bunlar fazla rahattı. Babamı onayladıktan sonra, hastaneye getirdiğimiz elektrikli cezveye bir miktar kahve ve su koyup karıştırmaya başladım.

Karıştırma işlemi bittikten sonra cezveyi çalıştırdım ve uygun kıvama gelmesini beklemeye başladım. Çünkü bu elektirikli şey , işine gelince iki dakikada kaynatıyor; işine gelmeyince ise beni tüm gün başında bekletiyordu gerçekten.

Çalan telefonuma içimden bir tur sövdükten sonra, çantamdan çıkaracağım esnada kahvenin birden kaynamaya başlamasıyla telefonu geri çantanın içine attım ve hemen cezveye koştum.

– Hayır yani, her şey beni bulur ya! dedikten sonra, taşıp yere dökülen kahveden cezvede kalan kısmını bardağa koyup babama götürdüm. Hâlâ ısrarla çalan telefonuma kahve bulaşmamasına dikkat ederek, çantanın içindeyken sessize aldım ve kirlettiğim alanı temizlemeye başladım.

– Evet, nasılız bakalım bugün?

Al işte… Bir de gereksiz doktorumuz ve gereksiz muhabbetleri eksikti. O da geldi.

– Hoş geldiniz hocam… dedi babam, kahvesini önündeki komodine koyup ayağa kalkarken.

– Oo kahve mi içiyorsunuz?

Yok canım, soda içiyoruz. Biliyor musunuz, yeni çıkmış: toprak aromalı!

Bugün nedensizce herkesi tersleyesim vardı. Çünkü hem annem hem de babam sanki normal kontrolden çıkmış gibiydi.

— Elinden bir kahve içer miyiz?

Arkamdan gelen sesle şaşkınlıkla döndüm. O... bana mı demişti?

— Bana mı dediniz?

dedim şaşkın bir şekilde. Babamın yanında gerçekten benden kahve mi istiyordu?

— Annen ameliyattan yeni çıktı, baban kahve içiyor,

dedikten sonra bana baktı Baran.

— E ben de kahveyi sen yapmışsındır diye düşündüm, haksız mıyım?

Bu adamı vallahi gebertirim! Yardım istercesine babama baktım. Doktoru kırmak istemediğinden, yalvaran gözlerle bana bakınca derin bir iç çekip cezveye biraz daha kahve koydum.

— Sade olsun,

dedi. Elimdeki kaşıkla kısa bir duraksamanın ardından gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. Bu adam cidden sağlam bir dayağı hak ediyordu. Kahveyi pişirdikten sonra fincanı masanın diğer ucuna koydum. Bir de ben mi götürüp verecektim yani?

Baran, kahveyi görünce pişkin pişkin sırıtıp yerinden kalktı, yanıma kadar gelip aldı.

— Tuzlu mu?

diye sorduğunda, ne düşüneceğini umursamadan,

— İç ve lütfen defol git,

dedim kısık bir sesle.

Ama sözlerime hiç alınmış gibi görünmedi. Hatta hoşuna gitmişçesine sırıtarak yeniden babamın karşısına oturdu. İkinci kahveyi yaparken telefonum çaldı. Zaten şu an tek isteğim odadan kaçmaktı.

— Benim biriyle konuşmam gerekiyor,

dedim babama ve anneme bakarak. Annem gözleriyle onayladı. Babam ise "Kim?" der gibi bakınca gözlerimle "Abim" dedim. Babam da bu cevaba sevecenlikle gözlerini kısıp başıyla onayladı.

Bu sefer Baran’a dönüp gıcık bir tonda:

— Afiyet olsun,

dedim ve hemen odadan çıktım.

Telefonuma baktığımda, tahmin ettiğim gibi arayan abimdi.

— Abi?

dedim, karşıdan sinirli bir ses duymamayı umarak.

— Niye açmıyordun?

dedi sorgularcasına.

— Biricik Baran Bey'e kahve yapıyordum,

dedim sinirle.

— Ne kahvesi ya? Elin adamına ne diye kahve yapıyorsun sen?!

— Abi, sence ben kendi isteğimle o pişkin şeye kahve yapar mıyım?

dedim sinirle. Abim sessiz kaldı. Bu, "Yapmazsın," anlamına geliyordu.

— Ee... Sen niye aramıştın? Doktor bir şey mi dedi?

— Yok... Bu sefer Yavuz bir şey dedi,

deyince olduğum yerde kalbim sıkıştı.

— Yavuz derken?

dedim, zar zor çıkan bir sesle.

— Yavuz Bey gözlerini açtı... ve doktora senin adını söyledi,

dedi memnuniyetsiz bir tonda.

— Abi, şakaysa komik değil...

— Vallahi abicim, şaka değil. Sen orada elin adamına kahve yaparken, Yavuz Bey burada daha yeni gözlerini açmışken senin adını söyledi!

dediğinde, sırıtmaktan yüzüm normal haline dönemiyordu. Gözlerimi kapatıp içimden şükür cümleleri sıraladım.

— Abi... Sen var ya, sen cansın!

dedim mutlulukla.

— Biliyorum abisi,

dedi abim o klasik kibirli tonuyla.

- arayayım göstersene Yavuz'u bana dedim heyecanla

- olmaz abicim. Adam daha doğru düzgün gözlerini açamıyor dediğinde ekranın diğer ucundan somurttum ne olurdu yani kabul etseydi

- ama abi

- ama abi falan yok abicim . Eyvallah seviyorsun falanda yani karşımda abim var lütfen yani dedi guruba dokunmuş bir şekilde

- eline sağlık. Arkamdan duyduğum sesle irkilerek arkamı döndüğümde yüzümdeki gülümseme kısa bir anlığına kayboldu

- bir daha o şekil odaya girip bu tarz şeyler istemezseniz sevinirim dedim mesafeli bir tonda .

- ne o istesem yapmaz mısın?

- senin o konuşan beynini s!keceğim p!ç kurusu. Telefon hala kulağımda olduğu için abimin küfür edişiyle gözlerimi kapattım

- lütfen gidin dedim barana bakarken

- giderim ama tekrar geleceğim dediğinde sinirle nefes vererek tekrar telefona odaklandım

- oraya gelsem o adamı gebertirim yüz verme şuna

- abi benim birşey yaptığım yokki . Kendi kendine hayaller kurup kurup geliyor dedim.

- aferin benim güzel kardeşime dediğinde yüzümde tekrar bir gülümseme oluştu ve yalakalık yaparak

- benim canım , yakışıklı , erkek güzeli , kaslı, karizmatik , canım abim seni arayayımda o nur yüzünü göster be bana dedim yalakalıkla

- hiiiç yalakalık yapma abisi Yavuz'u göremezsin . Annemide bırakıp gelemezsin , emin ol abin çok iyi şartlarda bakacak ona

- birşey yapma çocuğa dedim yapmayacağını bildiğim halde

- yooo ne yapacağım yani . En fazla bir yastık koyarak biraz boğarım olmayacak olan damat beyi dediğinde sesi dalga geçen ve eğlenceli bir tondaydı

- bende kendimi boğarım dedim gülerek

- o zaman senide boğarım ikinizde aradan çıkmış olursunuz . Bende şirinle baş başa kalırım deidğinde kıskançlık yaparak üzgün bir çocuk sesiyle

- sen yoksa beni sevmiyor musun? dedim

- neyini seveyim ayol Kaş desen yok göz desen yok dedi en sonunda kahkaha atarak . Bu uğraşmalarının sebebi kesinlikle mutlu oluşuydu ve mutluluğunun sebebi de yavuzun yani hem en sevdiği arkadaşının hemde kız kardeşinin sevdiği adamın uyanmasıydı...

5 gün sonra

Yavuzun uyanışının üzerinden beş gün geçmişti fakat ben hala oraya gidememiştim . Neden mi çünkü bu mantıksız doktor iki günde turp gibi olacak olan annemin aklını çelmişti .

Neymiş efendim işte tek başınıza üzerinizi değiştirmeyin , oraya hep pansuman gerekecek ama siz hep hastaneye gelmeseniz daha iyi olur cart curt. Annemde o dangalağa inandığı daha doğrusu adam resmen ters psikolojiyle annemin aklıma girdiği için annemde gitmemi istemiyordu .

- öyle işte abicim dedim tüm bu olayları abime anlatırken

- bu adam neden bu kadar şey yapıyor .

- bilmem dedim telefonun başında omuz silkip fasulye yaparken. Ve evet 5 gündür yemekleride ben yapıyordum ve asıl gitmeme sebebim sanırım bu ve evin düzeniydi

- yenge nasıl? diye sordum uzun zamandır sormadığımı farkedecek

- iyi yani 8. Ayında öyle bekliyoruz dediğinde kaşlarım çatıldı

- o kadar oldu mu ya

- oldu

- e sen bize hiç cinsiyet falan filan söylemedin dediğimde

- sanki ben öğrendim demişti abim . Nasıl yani cidden bebeğin cinsiyetine baktırmamışlar mıydı

- cidden hiç kontrole gitmediniz mi?

- gittik

- eee nerde cinsiyet

- oya doktoru özellikle uyardı ne bana nede kendisine cinsiyeti söylesin diye . Sırıtarak sordum bu sefer

- yani doğuma kadar öğrenmek istemiyor

- evet biraz kaçık bir yengen var dedi gülümseyerek . Ve hamilelik aylarında çok değişik oluyor dedi imayla. Yüzümdeki gülümseme artarken

- bence ikiz olmalı dedim

- yok canım beşiz olsun. Bir tane neyine yetmiyor lan! dediğimde omuz silktim.

- Öyle hissettim ya ayrıca sen ne bağırıyorsun bana

- açma o şom ağzını bir tane kızım olacak işte ben hissediyorum

- yenge ne hissediyor

- erkek

- aha al işte ikiz olacak kesin dedim onu sinir etmek için . Telefonun erkranından bana bakarken

- abisi istersen sen çok konuşma git o fasulyeleri pişir hadi abim dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım

- Yavuz'u gösterecektin dedim

- ha yok yavuz yatıyor

- ya baş göster artık ya. Vallahi bak burayı bırakır oraya ışınlanırım

- gel abisi biz misafir kabul ediyoruz dedi sırıtarak.

- oraya geldiğimde seni geberteceğim abi diyip telefonu birazcık suratına kapatmış olabilirim fakat yavuz normal odaya alınmadan bana onu göstermemekte inat ediyordu ...

Yavuzun ağzından: uyanma sahnesi

Kafamın içi ağrıyordu . Sanki birisi içeriden yoğun bir şekilde eziyet ediyordu kafama . Fakat tüm bunların içinde yankılanna bir ses vardı . Sevdiğim kadının sesi , Elif'in sesi vardı.

İsmimle seslenmemişti bana çünkü ağzından ismimi bir yoğun bakım odasında duymak istemediğimi düşünmüştü. Elif'in sesi sanki azda olsa aydınlatmıştı beynimi. O gün ona tepki vermek için fazlasıyla zorlamıştım kendimi.

Karanlığında bir sesi varmış meğer . Gecede miyim? sabahta mı? onu bilmiyordum. Zaman diye birşey yoktu sanki burada.

Boğuk bir ses yankılanmıştı haftalar , günler belki de aylar sonra. Net değildi , sanki derinden gelen bir uğultu gibiydi kulaklarımı tırmalayıp beynimi harekete geçirmeye çalışan ses. Gözlerimi açmak isityordum , kulaklarımın bu sesi tamamiyle duymasını istiyordum fakat hiçbirini yapamıyordum.

Nefes almaya çalıştım bu sefer ama sanki göğsümde ağır bir taş vardı . Beynimin içinde sadece kalbimin yavaş ve düzensiz atışlarını duyabiliyordum sanırım . Zira bundan bile emin değildim. Nerede olduğum hakkında zerre Bir fikrim yokken zihnim kapalı gibiydi. Göz kapaklarım birbirlerine yapışmış gibi açılmazken zorladım fakat bir fayda sağlamamıştı bu bana.

Bulunduğum yerden gelen düzenli ve aynı ritimdeki sesler vardı fakat sadece biri düzensiz bir şekilde atıyordu. Günler sonra bir ses belirdi kapalı olduğunu düşündüğüm zihnimde

Elif'in sesiydi bu

Gelmişti değil mi? Gerçekten yanıma gelmiş ve benimle konuşmuştu. Sırf bunun için bile olsa zorladım gözlerimi fakat yine bir fayda etmedi. Birilerinin beni görmesini ve gözlerimi açmak istediğimi anlaması adıma bu sefer elimi oynatmaya çalıştım. İlkinde başarısız olsamda ikinci seferki çabamda azda olsa oynatabilmiştim gerçekten.

Zihnimde tekrar Elif'in uyan yüzbaşı diyen sesi yankılandığında nefes alamayacak gibi oldum kısa bir an . Günlerdir Elif'in sesi vardı zihnimde tabii birde kim olduğu hakkında zerre bir fikir sunamadığım bir adamın sesi. Her gün bulunduğum yere gelip timdekilerin beni beklediğini söylemişti

Timdekiler

Zihnimde küçükte olsa bir aydınlanma yaşandı sanki o an . Elifte söylemişti değil mi? yoğun bakım odası demişti . İki haftadır uyuyorsun demişti . Hepimiz seni bekliyoruz demişti

Hepimiz derken peki

Askeriye , babam , teyzem timdekiler veya başkaları cidden hepsi benimi bekliyordu. Bu seferde beni bekleyenler için zorladım gözlerimi . Sanki üzerine beton dökülmüş göz kapaklarım açılmamaya yemin etmişti fakat küçük çok küçük bir ışık sızdı içeri .

Gözlerimi rahatsız etmişti fakat gerçekti. Gözlerimi tekrar zorladım bu sefer. Ve inanın bana beni bekleyen bir sevdiğim ve diğerleri olmasaydı bunun için uğraşacağımı düşünmüyordum. Gözlerim fazlasıyla ağır bir şekilde milim milim açılırken içeriye sızan ışıktan dolayı hemen kapatmak istedim.

Görmüyordum daha doğrusu heryer siyah gibiydi ve renkler yeni geliyordu. Gözlerimi kırpıştırmak istesemde tekrar açamayacağımdan korktum doğrusu. O şekilde gözlerimin ortama alışmasını beklerken bembeyaz bir duvar belirdi gözlerimin önünde. Boğuk çok boğuk sesler vardı bulunduğum yoğun bakım odasında.

Acaba gerçekten uyanmış mıydım yoksa buda bir oyun muydu. Gözlerim biraz daha ortama alıştığında baktığım yerin tavan olduğunu düşünmüştüm. Dudaklarım aralanmak istediğinde bir yere vurulma sesiyle gözlerimi oynatmak istedim fakat sanki onlarda 404 ile yapıştırılmıştı.

Gözlerimi tekrar tavanda tutarken sanki içini biri dövüyorlarmış gibi ağrıyan başıma inat kapatmamak istedim gözlerimi. Fakat göz kapaklarım aşağıya doğru kayınca yavaşça kapatıp tekrar açtım. Gelen boğuk sesler ve yanımda duran aletlerin düzensiz ve düzenli sesleriyle birlikte kapının açılma sesi geldi bu sefer kulaklarıma.

Zihnim açıkçası sesleri ayırt etmekte zorlanıyordu çünkü ciddi bir ağrı vardı başımda

- Çağkan , uyanmışsın . Yarı açık gözlerim yavaşça yana dönüp karşımda ki adama baktı bu sefer . Ağzındaki maskeyi aldığında biraz daha yaklaştı yüzüme

- nefes alabiliyor musun? dediğinde zaten yarı açık olan gözlerimi tekrar kapatıp açtım. Bu hareketimle karşımdaki adam sırıtırken kendimi tekrar zorlayarak konuşmaya çalıştım

- e.. elif dedim nefes nefese kalmış bir şekilde . Gözlerimi yorgunlukla tekrar kapattığımda zihnimdeki seslerin ve ağrının geçmesini bekliyordum. Vücudum birçok makineye bağlıydı . Ve sanki Vücudum sanki bana ait değildi . Sanki başka birinin Vücudu bana nakledilmişti.

- duymuşsun demek dedi karşımdaki adam sırıtırken. Elif geldi ve seninle konuştu Çağkan . Senden bir tepki bekledi ve sende elini kıpırdattın

Elimi mi kıpırdatmıştım cidden

Ona bakmak, buradayım demek için kendimi zorladığımı biliyordum fakat elimi kıpırdattoğımın farkında bile değildi beynim.

- kontrollerini yapalım o zaman dediğinde yarı açık gözlerimle ona baktım.

- su dedim oldukça boğuk bir sesle . Bunu söylerken bile boğazım fazlasıyla yanmıştı. Karşımdaki doktor hafifçe güldü

- henüz sıvıya başlamadık Çağkan. Çok hızlı ilerliyorsun dedi karşımdaki doktor. Sonrasında ise kulağıma bir ışık tuttu, göz bebeklerimi izledi ve ışığı takip etmemi istedi

- Pupilla ışık refleksi normal. Bilincin açık, kontakt kurabiliyoruz. Bu fazlasıyla güzel yüzbaşı dedikten sonra bileğimi tuttu ve hem bileğimden nabzıma bakarken aynı zamanda kalp ritimlerini ölçen monitöre baktı.

Sonrasında sol koluna bir tansiyon cihazı sardı ve kolumdan damar yolunu kontrol etti.

- kan değerlerin toparlanıyor. Yoğun kan kaybına rağmen vücut fazlasıyla iyi direndi dedikten sonra elimi açuçlarının arasına aldı ve sık elimi yüzbaşı dedi.

Fazlasıyla kendimi zorlayarak hatta yüzümü buruşturarak sıkmıştım karşımdaki adamın elini

- Kas gücün düşük sayılabilir kendini zorlamana rağmen ama tepki var... Ve bu İyiye işaret

Sırtıma stetoskopu koyduğunda nefes almamı istedi.

- Derin nefes al… tut… bırak… Sol göğsümdeki baskı, kurşunun izini haykırıyordu. Ciğerim sızladı ama itaat ettim.Yarı nefesle.

- akciğer seslerinde hafif krepitasyon var ama yayılım yok. Enfeksiyon görünmüyor. Bu da iyi dedikten sonra Sonunda gözlerini yüzüme kaldırdı.

- çağkan… seni yeniden görmek çok iyi. Komadan çıktın. Ama henüz ilk adımdasın.Gözlerimi kapadım.

Elif’in adı düştü tekrar yüreğime. Sormadan edemedim ve yine zorlanarak sordum sorumu.

- Elif… burada mıydı?

- Buradaydı ve iki gün boyunca başından ayrılmadı. Fakat sonrasında annesinin ameliyatı için gitmek zorunda kaldı dediğinde ben yaşatmakla kalmamıştı çünkü beni yaşama bağlayan şey hala kalbimdeydi. Belki kapıdan girmemişti ama hem elif hemde diğerleriydi beni yaşama bağlayan şey...

9 gün sonra

İki gündür hastaneden çıkmış bir şekilde evde dinleniyorum. Bana kalsa ile bile başlardım fakat başta Özkan albay olmak üzere herkes buna karşı çıkmıştı. Uyandıktan sonra 6 gün kadar yoğun bakımda kalmış sonrasında ise normal odaya alınmıştım. Sonra ise uzun ısrarlar sonucu evdeki yatağıma kavulabilmiştim.

Bu sürede ne kadar onu görmek istedemde Elif Şırnak'a gelememişti. Aslına bakarsanız onu ne görmek istesemde bir o kadarda görmek istemiyordum. Daha doğrusu onun beni o halimde görmesini istemiyorum fakat malesefki o ben komadayken daha kötü bir şekilde görmüştü beni .

Kendimi sürekli iyi diye tanıttığım için bugün bir ödül töreni düzenlenecekti askeriyenin konferans salonunda. Hem bana hemde bütün time sırasıyla ödüller verilecekti ve elif annesinin durumu yüzünden izinli olsada Özkan albay onuda gelmeye ikna etmiş hatta bizzat özel olarak ona bir davetiye zarfı tarzı birşey göndermişti.

Yani kısacası uzun zaman sonra Elif'i bugün görecektim . Ve açıkçası bana yoğun bakımda söylediği sözler hala zihnimde canlanıyordu. Yaram arada hafif bir ağrı versede daha öncesinde buna benzer yaralar almıştım fakat hiçbiri bunun gibi olmamıştı.

- teyzem nasılsın bakalım bugün . Teyzemde ben evde kalmaya başladığımdan beri hergün eve gelip yemek falan hazırlıyor,benimle ilgileniyordu

- iyiyim teyzem . Çok mu abartıyorsunuz acaba bu durumu dedim bıkmışlıkla. Çünkü elifle ne zaman konuşsam oda öyle yap, böyle yapma falan diyordu ve ben bu durumdan biraz bıkmıştım.

- kapa çeneni beyefendi sana konuşma hakkı vermiyorum diyen teyzeme gülerken bana hazırladığı çorbayı içmek için yatağımda doğruldum.

- ne zaman gideceksiniz törene

- keremler haber verecek dedim. Ben o yarayı ödül için almadım zaten bence vermelerine bile gerek yok dediğimde teyzem hafifçe sırıtarak bana baktı.

- tabi canım bence gitme sen dediğinde bu sefer ona bakan taraf ben oldum.

- gideceğim

- gitme yorgunum de dedi ağzımdan laf almak ister gibi

- yok gideceğim dedim ona inat . Elif gelecek diye gideceğimi biliyordu fakat bunu benim ağzımdan duymak istiyordu.

- iyi git dedikten sonra ciddi bir ifadeye bürünüp bana baktı. Sabah elifle konuştum

- numarasını nerden buldun? dedim kaşlarımı çatarak.

- meslek sırrı dediğinde derin bir nefes aldım

- ee ne konuştunuz?

- annesi rahatsızlanmış. Özkan Albayada haber vermiş o yüzden gelemiyor dediğinde şok içinde ona baktım

- yalan söyleme

- benim ne zaman yalan söylediğimi gördüm dediğinde önümdeki çorbada takılı kaldı bakışlarım. Cidden gelmeyecek miydi ? Yandan bir kahkaha sesi geldiğinde sinirle gözlerimi açıp kapattım

- çok mu üzüldüm bakayım sen dediğinde

- teyze git başımda ya bunun şakası mı olur dedim tavırlı bir sesle .

- neyse iç hadi sonra hazırlanacaksın daha dediğinde teyzemden kurtulamayacağımı anlayarak başımı sağa sola salladım ve önümdeki çorbaya odaklandım ....

Tören alanı

Tören alanı sessiz ama fazlasıyla duygusaldı. Timdeki herkes üniformalarının içinde sıralarını almıştı. Komutanlar protokolde bando ise sessizce beklemekteydi. Bugün bir örgütü bitirmek üzere gittikleri daha doğrusu şimdiye kadar gittikleri görevlerin hakkı olan ödüllerini alacaktı her biri.

herkes hazır ciddi ve ayaktaydı. Komutanlar ve askerler boş salonu bir bir dolduruken keremin kulağına bir subay yaklaşmıştı.

- kardeşimiz geldi komutanım. Girişte sizi bekliyor . Kerem karşısındaki subayı başıyla onayladığı da sert adımlarını girişe doğru çevirdi . Kız kardeşi giydiği zarif ve bir o kadar da sade olan lacivert bir elbisenin içerisinde heyecanlı bir şekilde karşısındaki albayla konuşmaktaydı .

Kerem derin bir nefes verirken kız kardeşinin onu gördüğü gibi albaydan izin alıp mahçup bir şekilde yanından ayrılmasıyla adımlarını olduğu yerde durdurdu ve gülümseyerek genç kızın yanına gelmesini bekledi .

- hoşgeldin fıstığım . Keremin sözleriyle Elif üzerindeki stresi azda olsa atarken gözleriyle etrafı tararmadan edememişti.

- diğerleri nerede?

- salondalar seni bekliyoruz . Keremin sözlerinden sonra Elif göğsünü havayla doldurup o havayı serbest bıraktıktan sonra abisiyle birlikte tören alanına doğru yürümeye başlamıştı. İçindeki heyecan aslında hem Yavuz'u göreceği hemde timini ödül alırken izleyeceği içindi.

Elif girdiği salonda bir köşede sessizce beklerken gözleri bulunduğu alanı taradı tekrar. Timdeki herkes burdayken yavuz neredeydi diye düşünmeden edememmeişti doğrusu. Fakat o bunları düşünürken alana sevdiği adam yani yüzbaşı yavuz girmişti .

Üniforması üzerindeydi fakat geniş omuzları hafif düşmüştü . Zor bir hastane sürecinden çıkmıştı ve buna rağmen o hafif çöküklük farkedilemeyevk kadar azdı . Kolunda bir hastane değneyi varken gözleri yavaşça salonu taradı ve tan o sırada salondaki sessizliği bozan şey ise timdem duyulan fısıltılar olmuştu . Elif gözlerini sevdiği adamın bedeninden alamazken Barlas çoktan başlamıştı konuşmaya

- komutanım geliyor . Şuan bak be sanki o komada ben kaldım .

- değnek bile gurur duyuyordur şimdi böyle bir adamın elinde diye , diyerek devam ettirdi Ali konuşmayı. Herkes bu birkaç cümleyle birlikte susarken bakışlar ve odak tamamen yavuzun üzerindeydi.

Yavuz gözleri Elif'in üzerindeyken bir askere göre ağır sayılabilecek adımlarla protokolün önüne gelmiş ve herkes bu genç simayı alkışlarken komutan konuşmaya başlamıştı .

- Bugün yalnızca bir timi değil, bir direnişi, bir iradeyi ve bir sevgiyi onurlandırıyoruz. Nurettin yaşar timi şimdiye kadarki sınır ötesi operasyonlarda gösterdiği kahramanlıkla şanlı ordumuza onur kazandırmıştır.Ancak içlerinden biri, görevde aldığı ağır yarayla 16 gün boyunca hayatta kalma savaşı verdi. Ve e şimdi, tekrar aramızda. Bu nedenden dolayı Yüzbaşı Çağlan ve timine ‘Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası’ takdim edilecektir.

Timdeki herkes sıra sıra sahneye çıkarken yavuzun gözleri kendisine ve diğerlerine gururla bakan , vatanları için hiç düşünmeden canlarını verebilecek askerlere bakmakta olan elifteydi . Komutan keremden başlayarak herkesin madalyasını göğsüne takarken timdeki herkesin isteğiyle yavuz bir adım öne atmış ve mikrofona doğru konuşmaya başlamıştı. Aslında ortada kurulu bir organizasyon vardı fakat bundan solandaki bazı kişilerin haberi yoktu.

Yavuz derin bir nefes alır ve kararlı bakışları tüm salonun üzerinde sessizce gezinir .

- savaşlar sadece cephenin ortasında verilmez. Evet ben cephede çok savaştım. Sağlığım için çok savaştım belki ama derken gözleri sevdiği kadını yani Elif'i bulur .

Ben hayatta kalmaya çalışırken, bir çift el beni tutup bırakmadı. Ama O el… sadece bir doktor eli değildi.O el beni hayata döndüren kadının eliydi. Derken bakışlarını asla Elif'in üzerinden çekmez .

Genç kız ne olup bittiğini anlamaya çalışırken kalabalık derin sükunete teslim olmuş gibiydi .

- Doktor Elif...Sen sadece kalbimi değil, hayatımı kurtardın. Eğer o gün buraya gelip komadayken benimle konuşmasaydın belkide şuan hiçbirimiz bu madalyaları alamayacaktı. Komadayken bile senin sesini aradı bu yürek.. ve senin sesine uyandı . Şimdi sesini duyabiliyorken, bir soru sormak istiyorum…

Elif dikkatle ve çatık kaşlarla Yavuz'u izlerken gözleri timin üyelerinde dolaşır ne olduğunu anlamak için . Fakat hiç kimse büründüğü sertlikten ödün vermemektedir . Yavuz elindeki değneyi Emire verirken yavaş adımlarla sahneden inerek Elif'in karşısına geçer . Genç kızın kalp atışları sanki sessiz salonda yankılanırken yavuz zorlanarakta olsa öne eğilir .

Eğer Elif normaldeki elif olsaydı bu haldeyken eğilmesine asla müsade etmezdi fakat bu an normalin çok dışında bir andı . Meraklı hareleri son kez abisini bulduğunda gülümseyen bir suratla karşılaştığı için tekrar Yavuz'a odaklanır.

Fakat yavuz elinde çıkarmış olduğu lacivert kadife kutuda duran yüzükle genç kızın önünde durmaktadır...

Doğruyu söyleyin beklemiyordunuz değil mi?

Yazarken en çok zorlandığım bölüme ekleyelim hocam lütfen bu bölümü

Komadan uyanma bir insan nasıl yazılır . Yada ödül alan bir asker ve o duygusal gerici otoriter ve stresli an . Cidden çok zordu

Bir daha bölüm yazmayacağım size hıh

Ha birde ilk başlarda sıfır yazım hatası var çünkü yazdığım metni okuması daha kolay olsun diye yapay zekaya düzelttirdim cjskjxmd

Ama çocuğun beyni yandı kalan kısmı düzenleyemedi cjdkcndm

Nasıl buldunuz mutlaka yorumlara bekliyorum. Oy ve yorum atmayı sakın unutmayın . Sizleri seviyorum 💞 🌺

 

 

Bölüm : 14.07.2025 18:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...