
Ateş ile benim endişeli yüzlerimiz ve ne yapacağını bilmeyen zihinlerimiz bir süre düşünmeye çalıştı. Ateş'in yüzü yine o donuk ifadeye bürünmüştü ve sanki artık endişe etmiyormuş gibi bir hali vardı. Kapıyı tutmaya devam ediyordu.
''Çalışma masamın altına saklan.'' Dedi ani bir kararla. O an yapabileceğim başka bir şey olmadığı için dediğini yapmaya karar verdim. Yavaş adımlarla masasına doğru yürüyüp son kez birbirimize baktıktan sonra eğilerek masanın altına girdim. Ateş de saklandığımdan emin olur olmaz kapıyı açtı. Kalbim deli gibi atıyordu. Hande hocayı masanın ince bir aralığından görebiliyordum. Şüpheli gözlerle etrafa bakmaya başladığını gördüğümde daha da korktum.
''Kapıyı açman niye bu kadar uzun sürdü?'' Diye sordu.
''Müsait değildim Hande.''
Hande hoca sadece bir saniyeliğine gözlerini çalışma masasına doğru çevirdiğinde burada olduğumu anladığını düşündüm. Hemen aralıktan gözlerimi çekip derin derin nefes almaya başladım.
''Peki sevgilim. Öyleyse ben seni yalnız bırakayım.'' Dediğinde rahatlayarak yeniden onları izlemeye başladım.
''Tamam, görüşürüz.'' Ateş'in cümlesi bittiğinde Hande bedenini Ateş'e yaslayıp yanaklarına ellerini koydu ve dudaklarına soluksuz bir öpücük verdi. Bu anı gördüğüm anda kalbim milyonlarca parçaya ayrılmış gibi geri çekilip ellerimi kalbimin üzerine koydum.
Kısa bir süre sonra kapının kapandığını duydum. Göz yaşlarım kapının kapanma sesini duyar duymaz kendilerini bırakmışlardı. Ellerimle hemen yüzümden akan yaşları sildim ve sakince masanın altından çıktım. Çıktığım anda Ateş'in gözlerini gözlerimde gördüm. Ağzımdan tek kelime bile çıkmamıştı. Kısa bir süre sadece bakışmıştık ama ben daha fazla orada durmak istemedim. Ateş'e bakmadan yanından geçip gittim. Kapıyı açtığımda karşımda Derya'yı görmeyi beklemediğim için ani bir duygu boşalımı yaşadım. O an neden orada olduğunu bile soramadım. Sadece ona sıkıca sarıldım.
''Gidelim buradan.'' Dedim gözlerimden yaşlar akarken.
''Gidelim.'' Dedi sadece. Son kez Ateş'e baktığımda onun da üzgün gözlerle bana baktığını gördüm.
Oradan uzaklaşıp sakin bir yere geçtiğimizde Derya bana bir şişe su uzattı. Elinden suyu alıp titreyen ellerimle zar zor suyun kapağını açtım ve içtim. Daha iyi hissettiğimde başımı kaldırıp ona baktım.
''Her defasında ona yenilmek nasıl bir şey biliyor musun?'' Diye sordum.
''Hayır, bilmiyorum. Kendine nasıl olur da böyle bir duruma düşürürsün onu da bilmiyorum. Hatta Uğur ile aranda bir şey olduğunu benden, bizden nasıl saklarsın? İşte onu da bilmiyorum.'' Derya'nın neyi nereden öğrendiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama bana öfkeli ve kırgın olduğunu anlayabiliyordum.
''Keşke o gün Buse'nin sözlerine kulak asmayıp o sıkıcı hayatıma devam etseydim. Keşke yanında bir dakika bile ayrılmasaydım. Belki o zaman tüm bunlar başıma gelmezdi.'' Yeniden ağlamaya başladım. Çünkü tüm bunlar benim suçumdu. Bütün bu yaşadıklarım tamamen benim suçumdu. Hakkım olmayan bir heyecan istemiştim. Oysa heyecan bana göre bir şey değildi. Ben sadece kendi halinde, derslerine odaklı ve ailesinden başka kimsesi olmayan zavallı bir kızdım ve hep de öyle kalmalıydım. Bunların farkına varmak beni daha da berbat bir hale sokmuştu.
''Ela, seçimlerimiz bizi biz yapan şeylerdir. Hatasız insan yok ki, sen niye hatasız olasın? Evet ardı ardına yanlışlar yaptın ve bunlardan ders çıkartmadan yenilerini yapmaya devam ediyorsun ama yine de kötü biri olmadığını seni tanıyan herkes biliyor. Sen masumsun. Hatta belkide biraz aptalsın ama asla kötü bir insan değilsin. Bunu sakın unutma. Saçma sapan düşüncelerden de zihnini uzak tut.'' Söyledikleri bana çok iyi gelmişti. Ona gülümsemeye çalıştım.
''Teşekkür ederim.'' Dedim bitkin sesimle.
''Ne için?''
''Her zaman her koşulda yanımda olduğun için.''
Sonra birbirimize uzun bir süre sarıldık. Derya ile geçmişte bu kadar iyi anlaşamıyorduk ama şimdi sanki kalbimin bir parçası ona aitti. O benim en yakın arkadaşımdı. Onu gerçekten çok seviyordum.
***********
Ertesi gün okula geldiğimde yüzümde hâlâ belirgin bir mutsuzluk vardı.
Uğur defalarca aramış, defalarca mesaj atmıştı ama hiçbirine geri dönüş yapmadım. Onu görmek istemiyordum. Çünkü hareketleri asla hoşlanabileceğim türden değildi. Zaten onu sevebilmek için de fazlasıyla çaba sarf ettiğimi düşünüyorum. Bu yüzden en iyisi bir daha onu görmemekti. Tabii ki düşüncelerim bu yöndeyken evren beni her zaman yanıltırdı.
Fakültenin önüne geldiğimde Uğur'u gördüm. Düşünceli bir şekilde bankta oturmuş etrafı seyrediyordu. Benim için gelmiş olduğu aşikardı. Onunla konuşmak istemesemde beni buna mecbur bırakmıştı. O yüzden de derin bir nefes alarak yavaşça ona doğru yürüdüm. Beni fark ettiği anda ayağa kalktı.
''Ela!'' Beni gördüğüne şaşırmış gibiydi.
''Başka birini mi bekliyordun?'' Diye sordum şaşkın bir surat ifadesiyle.
''Şey hayır, aslında ben... ablamı bekliyordum.'' Dediğinde şaşırdım.
''Ablan mı var?''
''Ela... bak sana bunu söyleyecektim ama doğru zamanı bekledim.'' Dediğinde anlam veremeyerek ona baktım.
''Ela, benim ablam...'' Cümlesini tamamlayamadan tanıdık bir ses kulaklarımı doldurdu.
''Uğur, Demek buradasın. Ah! Ela ile arkadaş mısınız yoksa?'' Başımı sesin geldiği tarafa çevirdiğim anda hayatımdaki en büyük şoku yaşamıştım belki de. Hande hoca Uğur'un ablası olamazdı. Uğur ve Ümit bana bunu yapmış olamazlardı. Gözlerime inanamayarak bakakaldım.
''Abla...'' Uğur, gözlerini benim gözlerimden kaçırmıştı.
''Ela, dün sana yanıma gel demiştim. Neden gelmedin?'' Diye sorduğunda o an şokun etkisiyle her şeyi unutarak Hande hocaya doğru döndüm.
''Okuldan erken çıkmam gerekiyordu. Üzgünüm hocam.'' Hande hoca sesimi duyar duymaz kaşlarını çatıp beni baştan aşağı süzdüğünde neler olduğunu anlayabilmiştim ama artık çok geçti. O kızın ben olduğumu anlamıştı ve benim elimden hiçbir şey gelmezdi. Hande hoca cevap vermeden öylece bana bakmaya devam ederken Uğur araya girdi.
''Abla, dersim başlayacak. Ne vereceksen ver artık.'' Hande hoca sanki hipnozun etkisindeymiş de birden hipnozun etkisi altından kurtulmuş gibi bir ifadeyle Uğur'a dönüp cebinden bir anahtar çıkarttı. Önce yeniden bana bakıp sonra elinde duran anahtarlara bakıp yüzüne ani bir gülümseme yerleştirdi.
''Uğur, bunları al ve Ateş ile kalacağımız eve git. Bugün mobilyalarımız gelecek. Adamlar geri dönmesinler.'' Uğur ablasından anahtarı alırken tedirgin bir şekilde bana baktı.
''Tamam.'' Dedi sıkkın bir ses tonuyla.
''Ela.'' Gayet net bir sesle adımı söylemişti.
''Evet hocam?'' O an artık ondan ve yapabileceklerinden korkmuyormuş gibi hissettim. Dimdik durdum karşısında. O da bana savaş açar gibi keskin bakışlarıyla gözlerime hücum etti.
''Sen de bugün zahmet olmazsa yanıma uğra.'' Diyerek arkasını döndü ve binanın kapısından içeri girdi. Uğur korkuyla bana bakıyordu ama ona karşı tek bir kelime dahi etmemiştim. Arkama bile bakmadan oradan uzaklaşıp dersi ektim. Okuldan çıktıktan yarım saat sonra telefonum çalmaya başladı. Arayanın kim olduğuna baktığımda Ateş olduğunu gördüm. Hiç tereddüt etmeden meşgule atıp yürümeye devam ettim. O da defalarca aramaya devam etti.
En sonunda telefonu açmak zorunda kaldım.
''Ne var?!'' Diye bağırdım.
''Görüşmemiz gerekiyor.'' Dediğinde daha da sinirlendim.
''Defol git.'' Diyerek telefonu yüzüne kapattım ama o yine aradı.
''Ela, telefonu sakın bir daha yüzüme kapatma!'' Dedi öfkeli bir ses tonuyla ama bu umurumda bile değildi.
''İstediğimi yaparım! Sen bana karışamazsın Ateş.''
''Seni şu an görüyorum. Yanına geliyorum.'' Diyerek telefonu kapattı. Anlayamayarak etrafıma baktığımda uzaktan onu gördüm. Onu beklemeden hızla uzaklaşmaya çalıştım ama bir süre sonra beni yakaladı.
''Bırak!'' Diye bağırdım.
''Sesini alçalt. İnsanlar yanlış anlayacak.'' Dediğinde etraftaki insanların yan gözle bize baktığını gördüm.
''Ne istiyorsun?'' Diye sordum sinirli ama daha kısık bir sesle.
''Bunu burada konuşmak istemiyorum.''
''İyi oturalım en yakın kafeye ve konuşalım.'' Dediğimde başını iki yana salladı.
''Olmaz, biri bizi görebilir. En son gittiğimiz kafeye gidelim.'' Dediğinde mecburen kabul ettim.
Kafeye vardığımızda karşısına oturup ona bakmamaya başladım. O ise tam tersi olarak bana bakıyordu. Uzun bir sessizlikten sonra daha fazla dayanamayıp sessizliği ben bozdum.
''Konuş artık. Daha fazla seninle durmak istemiyorum.'' Dediğimde yutkunduğunu gördüm. Ellerini masanın üzerinde birleştirip bana doğru eğildi.
"Şunu bilmem gerekiyor, bana karşı hâlâ bir şeyler hissediyor musun?" Diye sorduğunda gülmeye başladım.
"Gerçekten bana şu an bunu mu soruyorsun?"
"Ela, sana söyleyeceğim şeyden önce bunu bilmem lazım." Dediğinde gayet kararlı görünüyordu. Önce duraksayıp etrafıma bakındım. Sonra da derin bir nefes alıp verdim.
"Evet..." Dediğimde yüzünde oluşan çarpık gülümsemeyi gördüm.
''Söyleyeceğim şey, daha doğrusu isteyeceğim şey sana garip gelebilir. Hatta istemeyebilirsin ve seni anlarım. Ama senden bunu düşünmeni isteyeceğim.'' Sözleri beni bir merak çemberinin içine itmişti.
''Neyden bahsediyorsun sen?''
''Seninle tanıştığımızdan beri birlikte bir gün bile olsa vakit geçiremedik. Baş başa bir günümüz bile olmadı Ela. Ve ben bunu istiyorum. Seninle baş başa bir gün geçirip seni daha iyi tanımak istiyorum. Bunu uzun zamandır söylemeyi düşünüyordum ama bir türlü fırsatını bulamadım. İşte şimdi senden bunu istiyorum. Ela benimle İstanbul'da bir gün geçirir misin?'' Söyledikleri karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Sen delirdin mi?
"Evet galiba delirdim ama bu belkide son şansımız olabilir. Birlikte olamayacak olsak da seni tanımak istiyorum." Ağzımı açıp bağıra çağıra reddedecekken bir anda durdum. Düşündüğümde gerçekten birbirimizi hiç tanıma şansımız olmamıştı. Belki de onu gerçekten tanırsam hayallerimdeki adam olmadığını anlayıp ondan vazgeçerdim. Bu fikir bana o an çok cazip geldi.
''Peki, kabul ediyorum.'' Dediğimde o da şaşırmıştı. Benden bu cevabı beklemediği açıktı ama yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.
''Yarın sabah seni 07.00'de alırım.'' Dediğinde yüreğimi yeniden bir heyecan kapladı.
Kendimi yine bile isteye bir Ateş'e atıp yanmayı göze almıştım. Hem de sonunda ne olursa olsun.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |