
Ela'nın Anlatımıyla:
Uyandığımda Ateş'in yanımda olmadığını gördüm. Yavaşça yataktan kalkarak etrafa bakındım. Gözlerim balkona gitti, belki oradadır diye ama orada da yoktu. Bir ii olduğunu birazdan geleceğini düşünerek kıyafetlerimi giyip koltuğa oturdum ve beklemeye başladım. O sırada aklıma dün yaşadıklarımız geldi ve yüzümde istemeden bir gülümseme belirdi. Onunla çok güzel, aynı zamanda özel bir gün geçirmiştim. Bu benim için çok değerli ve özeldi. Onunla ne kadar mutlu olabileceğimi anlamıştım.
Saatlerce beklemenin sonunda bir terslik olup olmadığını merak edip telefonumu alıp Ateş'i aradım. Telefon biraz çaldıktan sonra meşgule düştüğünde bir terslik olduğunu anlasam da yine de kötü düşünmek istemedim. Bir süre daha bekleyip yeniden aradım. Telefon yeniden meşgule düştüğünde tam o an korktuğumun başıma geldiğini anladım.
Ateş beni burada bırakıp gitmiş olabilir miydi? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı. Kendime biraz çeki düzen verip resepsiyonun olduğu kata indim. Resepsiyondaki genç erkeğe selam verdim.
''Merhaba.'' Dedim gülümsemeye çalışarak.
''Merhaba hanımefendi, nasıl yardımcı olabilirim size?'' Nazik tavrı için ona teşekkür etmek istiyordum.
''Ateş Bey'e ulaşamadım da kendisinin nerede olduğu hakkında bir fikriniz var mı?'' Diye sordum.
''Ateş Bey, bugün erken saatlerde otelimizden çıkışını yaptı.'' Dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Yutkunarak hiçbir şey diyemeden arkamı döndüm. Resmen elim ayağım boşalmıştı. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilememiştim. Bir anda gözümün önü kararınca sendeledim. Resepsiyondaki çocuk endişeyle yanıma geldi ve beni kollarımdan tutup bekleme salonunun oradaki koltuklara götürüp oturmamı sağladı.
''Hanımefendi, iyi misiniz?'' Dediğinde ona cevap bile veremedim. Sadece midem bulanıyor ve başım dönüyordu. ''Ben size bir su getireyim.'' Diyerek yanımdan ayrıldı. Kısa bir süre sonra elinde bir bardak su ile gelip suyu bana uzattı. Titreyen ellerimle suyu alıp zar zor içtim.
''Biraz daha iyi misiniz?'' Diye sordu.
İyi olmam için bir su yetmezdi. Artık iyi olabilmem için dünyanın tersine dönmesi, bütün bunların yaşanmamış olması gerekiyordu. Bana rüya gibi bir gün yaşattıktan sonra ertesi gün bir cehennem sabahına uyanacağımdan bahsetmemişti.
''Ben buradan gitmek istiyorum.'' Dediğim sesim titrerken. Genç adam ayağa kalkmam için bana yardımcı oldu.
''İsterseniz sizi odanıza kadar çıkarayım.''
''Çok naziksiniz. Bu kadar düşünceli olduğunuz için size teşekkür ederim.'' Diyerek ağlamaya başladım. Bir resepsiyonist bile beni sevdiğim adamdan daha fazla düşünüyorken kendimi nasıl iyi hissedebilirdim ki?
Resepsiyonist karşımda afallamış bir şekilde bir bana bakıyor bir de yukarı çıkmam için bana yardımcı olmaya çalışıyordu. Yukarı çıktıktan sonra beni odama kadar götürdü. Kapımı açtığımda resepsiyonist yanımdan ayrıldı. İçeri girip kapıyı kapattım. Olanları bir bir düşünmeye başladım. beni öylece otel odasında bırakmış, resmen kullanıp bir kenara atmıştı. Ani gelen bir öfkeyle çığlık atmaya başlayıp yorgan ve yastıkları çekip yere fırlattım. Sonra da yere oturup başımı ellerimin arasına aldım ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Aklımdan geçen tek şey ''Bana bunu nasıl yaptı?''
Öfkeden deliye döndüğüm halde ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Bir defa daha kendimi sorgusuz sualsiz teslim etmiş, ona güvenmiştim. Bir kez daha acınacak hale düşmüştüm. Kendimden nefret ediyordum yine.
Ayağa kalkarak berbat bir halde etrafa saçılmış eşyalarımı sırt çantamın içine doldurarak hazırlandım. Makyaj masasının üzerinde duran bir buket laleyi gördüğümde sinirle elime alıp onları parçalayıp yere attım. Sonra da sessizce çantamı alıp odadan çıktım. Hızlı adımlarla otelden çıktıktan sonra bir taksiye binip gara gittim. Gara varmadan tren biletimi almıştım. Taksiden indikten sonra koşa koşa trene gittim.
**************
Akşama doğru Eskişehir'e varmıştım. Yol boyunca uyumaya çalışmıştım. Yarım yamalak uyumuş, sersem bir halde trenden indim. Sırtımda sırt çantamla taksiye binip yurda gittim. Yurtta sadece Sevda adında bir arkadaşım vardı. O da uyuyordu zaten. Sessizce çantamı yatağımın yanındaki dolabın içine koyduktan sonra yatağıma uzandım. Bir süre sonra yorgunluktan içim geçmiş. Uyandığımda saat neredeyse sabaha geliyordu. Gün doğmak üzere olduğu için daha fazla uyumadım. Kalkıp biraz camın önüne oturdum. Odada herkes uyuyordu , o yüzden fazla ses çıkartmamaya çalışıyordum. Camdan güneşin doğuşunu izlerken yeniden düşüncelere dalmıştım. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Bütün bunları hak ediyor muydum diye düşündüm o an. Bundan sadece bir sene önce yaşadığım hayatı düşününce, acaba hayatımı değiştirmeye, yeni şeyler denemeye hakkım yok muydu? Hep böyle kendi halimde, sessiz ve sıkıcı bir rolüm mü olmalıydı bu hayatta? Hakkım olmayan bir hayata talip olduğum için bunlar gelmişti belki de başıma. Hayatın acımasız kanunlarına karşı mücadeleme devam edemiyordum. Olmadığım biri gibi davranamıyordum artık.
Saate baktığımda okula gitme vaktimin geldiğini fark ettim. Ben ayağa kalktığımda bazı oda arkadaşlarımın da alarmı çalmaya başlamıştı. Uyandıklarında bana gülümsediler.
''Günaydın Ela.''
''Günaydın size de.'' Diyerek üzerimi değiştirmeye başladım.
Giyindikten hemen sonra kol çantamı alıp yurttan çıktım. Kimseye bir şey söylemeden erkenden okula vardım. Fakülte binasının içine girdikten sonra kantine yöneldim. Kantinden bir bardak kahve alıp boş olan bir masaya geçip yalnız başıma oturdum. Bir süre sonra arkamda Ümit'in sesini duyduğumda dönüp bakmak bile istemedim. Bana yaptığını unutmuş değildim.
''Ela! Duymuyor musun beni?'' Diye yeniden seslendi. Sonra da yanıma geldi.
''Ela, pişt!'' Diyerek sandalye çekip yanıma oturduğunda ben de masadan kalktım. O da şaşkınlıkla peşimden geldi. Kolumdan tutup beni durdurdu.
''Ne var Ümit!?'' Diye bağırdı öfkeli bir ses tonuyla.
''Ela, ne oluyor?''
''Ne mi oluyor?'' Diyerek gülmeye başladım.
''Gerçekten anlamıyorum.'' Dedi.
''Uğur'un kimin kardeşi olduğunu biliyor muydun?'' Diye sordum. O anda kalakaldı. Ne diyeceğini bilemediği aşikardı çünkü biliyordu ve bunu benden saklamıştı.
''Ela, Uğur'un anlatmasını istedim.'' Dedi suçluluk duyarcasına.
''Sen bunu bile bile Uğur'u benim hayatıma soktun. Üstelik tüm derdin onunla aramızı yapmaktı, değil mi?'' Dedim öfkeli gözlerle. Ümit yüzünü yere eğdi. Ne kadar haklı olduğumun o da farkındaydı.
''Ben özür dilerim.''
''Seni arkadaşım olarak gördüm, sırlarımı paylaştım, sana güvendim. Meğer sen de onlar gibi iki yüzlüymüşsün.'' Diyerek arkamı dönüp onun yanından uzaklaştım. Zaten o da daha fazla peşimden gelemedi. Gözlerim yerde, omuzlarım düşük bir şekilde amfiye doğru yürümeye başladım.
Amfiye geldiğimde erken geldiğim için amfi neredeyse bomboştu. En arkada boş bulduğum bir yere oturdum. Oturduktan hemen sonra telefonum çalmaya başladı. Arayan Derya'ydı. Telefonu açacakken Derya çoktan yanıma gelmişti bile. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Hemen yanıma oturup bana doğru döndü. Konuşup konuşmamakta kararsız gibi duruyordu. Ama daha fazla dayanamadı.
''Ela, Ümit ile karşılaştım. Bana olanları kısaca anlattı. Gerçekten çok haklısın. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Ümit nasıl böyle bir şey yaptı onu da aklım almıyor.'' Sonra susup benim konuşmamı bekledi. Yüzümde donuk ve acımasız bir ifade vardı artık. Ağlamıyor ya da üzüldüğümü belli etmiyordum. Yeterince insanların bana acımasına izin vermiştim çünkü.
''Nasıl yaptığı veya neden yaptığıyla ilgilenmiyorum. Yaptı ve benim için bitti.'' Dedim net bir ses tonuyla. Derya da benden böyle bir tepki beklemiyordu.
''Ela, biliyorum... senin için çok zor bir durum ama ama Uğur'u da anla. O kadının kardeşi olmak onun suçu değil ki. Ümit de arkadaşının söylemesini istemiş işte.'' Dediğinde öfkeli gözlerimi Derya'ya çevirdim.
''Kimsenin bahaneleriyle ilgilenmiyorum Derya. Şimdi şu konuyu kapat ve birazdan başlayacak olan derse odaklan.'' Derya, sert tepkilerim karşısında afallamıştı. Daha fazla bir şey diyemeden önüne döndü.
Bir süre sonra ilk dersin hocası derse girdi. Bütün odağımı derse verip notlar aldım. Başka hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Garip bir şekilde bunu başarabilmiştim uzun zaman sonra ilk defa. Ders boyunca Derya ile bir daha konuşmadık, o da konuşmak için bir adım atmadı zaten. Sonrasında dersimiz bitince eşyalarımı toplamaya başladım. Derya meraklı gözlerle beni izledi. Daha fazla konuşmamaya dayanamadı.
''Ne yapıyorsun, derse kalmayacak mısın?'' Dediğinde gözlerimi ona çevirdim.
''Kalmak istemiyorum.''
''Ela, bak sınavlar yaklaştı. Yapma böyle.''
''Derya, bana karışma.'' Diyerek fevrice bir karşılık verdim. Derya da ayağa kalktı. ben kapıdan çıkarken o da peşimden geldi. Kapının önünde beni durdurdu.
''Ela, bana niye böyle davranıyorsun?'' Diye sordu. Donuk gözlerimi yeniden gözlerine diktim.
''Derya, üzgünüm ama artık hiçbir şeye tahammülüm yok.'' Derya bu sözlerime karşılık kaşlarını çattı.
''Onun için, tüm bu öfken değil mi?''
''Kim için olduğunun ne önemi var?'' Dediğimde Derya'nın da sinirlendiğini gördüm.
''Ela, görmüyor musun sana ne yaptığını? Olmadığın biri gibi davranmaya başladın!''
''Zaten olmadığım biri gibi davranıyorum! Bu elbiseler, bu ayakkabılar, sürekli okula gelirken yaptığım o makyaj! Bunlar beni yansıtmıyor! Bu yaşadığım hayat, görüştüğüm kişiler beni yansıtmıyor! Keşke o gece o kulübe seninle gelmeyi kabul etmeseydim. O zaman tün bunlar başıma gelmeyecekti!'' Okulun ortasında bas bas bağırıyordum. Gelen geçen bizi izliyordu.
Derya, bir anlığına arkamda bir yere kilitlendi. Anlam verebilmek için arkamı döndüğümde Ateş'in yüzüyle karşılaştım. O an sinir krizi geçirmem gerekirken gülmeye başladım. Ateş ve Derya hareketlerime anlam verememişti. Gülerek Ateş'e doğru yürüyüp onu elimle, sert bir şekilde ittirdim. Yanımızdan geçen öğrenciler şok olmuş bir şekilde bana bakmaya başladılar. Daha fazla orada durmayıp okuldan çıktım. Çıktığım anda Uğur ile karşılaştım. Beni gördüğü gibi yanıma geldi.
''Ela, konuşalım mı?'' Dediğinde ona karşı da sert duruşumu bozmadım.
''Konuş ne konuşacaksan.'' Dediğimde yüzünü yere eğdi. Mahçup bir şekilde konuşmaya çalışıyordu.
''Senden bana bir şans vermeni istiyorum.'' Dediği sırada kapıdan çıkan Ateş'i gördüm. Belli ki peşimden gelmişti.
O an asla yapmamam gereken bir şey yaptım. Uğur'a yaklaştım ve çok kısa bir an Ateş'in gözlerinin içine bakarak Uğur'un dudaklarını nazikçe öptüm. Ateş, onu öptüğümü görür görmez öfkeyle yanında duran kapıya sert bir şekilde vurdu. kapıdan çıkan sese Uğur ile ikimiz dönüp baktığımızda Ateş'in arkasını dönüp içeri girdiğini gördük. Uğur, o an Ateş'in varlığına odaklanmak yerine benim yaptığım hareketin şokunu atlatmaya çalıştı. Ben de bu hareketten ne kadar pişman olacağımı bile bile devamını getirdim.
''Sana bir şans vereceğim.'' Dediğimde sevinç içinde bana sarıldı. İstemeye istemeye ben de kollarımı ona sardım.
Öfkemden ve inadımdan dolayı yine istemediğim bir yola girmiştim. Belki bu sefer sevdiğimle değil de beni seven biriyle mutluluğu bulabilirdim. Belki de ona şans vermekle doğru yapmıştım ya da belki de hayatımın en kötü hatasını yapmıştım. İşte bunu yaşayarak görecektim, her şey gibi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |