19. Bölüm

19. Bölüm

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Zaman su gibi akıp geçiyordu. Sonunda İzmir'e giden bir otobüsün içinde, her şeyi arkamda bırakırken buldum kendimi. Hayallerimin katili olan bu şehre artık bambaşka bir Ela olarak dönecektim. Kulaklıklarımı takmış bir şekilde müziğin beni geçmişe, bugüne, geleceğe götürmesine izin veriyordum. Müzik benim için bir geçit kapısı gibiydi.

Önce eski Ela'yı düşündüm ve keşkeler bağladı aklımın her bir köşesini. Sonra bugünki Ela'yı düşünmeye başladım ve acı bütün vücudumu ele geçirdi. En son gelecekte dönüşmeyi istediğim Ela'yı düşündüm. İşte o güzel ve güçlü bir Ela'ydı. Olmak zorunda olduğum değil, olmak istediğim Ela olacaktım. Bunu başarabilmek için önce İzmir'ime dönecektim. Benim masmavi güzel İzmir'im... Karanlık şehri, acı dolu anılarımla arkamda bıraktım.

Yedi saatlik yolum sonunda bitmiş ve akşam üzeri İzmir'e varmıştım. Otobüsten inip valizlerimi aldığım sırada arkamdan gelen annemin ve babamın heyecanlı seslerini duydum.

''Kızım!'' Diye coşkuyla seslendi annem.

''Annem!'' Aynı coşkuyla karşıladım ve sımsıkı sarıldım ikisine de. Annem hemen yanaklarımdan öptü. Babam o sırada valizlerimi yanına aldı ve sonra bana doğru geldi.

''Güzel kızım, hoş geldin.'' Diyip yanağımı okşadı.

''Hoş buldum babacığım.'' Diyip gülümsedim.

İkisini de fazlasıyla özlemiştim. Onları görür görmez keyfim yerine gelmiş ve biraz da olsa kafam dağılmıştı. Babam valizlerimi arabasına doğru götürürken annem koluma girip saçlarımı okşamaya başladı.

''Güzel yüzlü kuzum benim...'' Diye seviyordu annem beni.

Arabaya binip eve gittikten sonra kapı açıldığın anda içeriden gelen oda parfümü kokusu yüzüme hücum etti. O güzel ve tanıdık kokuyu içime çekip kısa bir süre kapının önünde durdum.

''Kızım girsene.'' Dedi annem gülerek. Ben de gülümseyip ayakkabılarımı çıkardım ve valizlerimi koridorun kenarına koyup odama doğru ilerledim. Kapıyı açar açmaz derin bir özlem kapladı içimi. Yatağımın üzerine kendimi attığımda yorgandan gelen güzel yumuşatıcı kokusu içimi hoş etti. Kısa bir süreliğine gözlerimi kapatıp kendimi anılara bıraktım. Bu odada geçen neredeyse her anım gözlerimin önüne geldi. O sırada annemin yanıma geldiğini fark etmemiştim.

''Kuzum, sofrayı hazırladım, acıkmışsındır.'' Dediğinde yatakta doğruldum.

''Teşekkür ederim anneciğim.'' Dediğimde annem yanıma oturdu.

''Bugün babanla zar zor izin aldık ama yarın nöbetimiz var yavrum. Tek başına korkmazsın değil mi?'' Dediğinde kıkırdadım.

''Anne ben kocaman bir kızım biliyorsun değil mi?'' Dediğimde annem güldü.

''Allah Allah, demek kocaman kızsın?'' Diyerek beni yatağın üzerinde gıdıklamaya başladı. Hunharca gülmeye başladım.

''Anne... yapma... lütfen..!'' Gülmekten zar zor konuşabilmiştim. Neyseki annem de gıdıklamayı çok uzatmadı.

''Sen her zaman benim küçük kızım olacaksın Ela Hanım.'' Dediğinde hüzünlendim. Keşke hep öyle kalsaydım, hiç büyümeseydim. O zaman bu başıma gelenler yaşanmamış olurdu ve bende annemle babamın yanından hiç ayrılmamış olurdum.

''Ne oldu bebeğim?'' Diye sordu annem.

''Hiç.'' Sorusunu tek bir kelimeyle kestirip attım.

''Ela, sana bir şey soracağım ama sürekli sormayı unutuyorum.'' Dedi annem sırıtarak.

''Sor anne.''

''Sen böyle kendine bakmaya falan başladın. Zar zor giydirmeye çalıştığım süslü elbiseleri kendi isteğinle giymeye başlamışsın. Acaba... hayatında biri mi var kızım?'' Annemin sorusuna şaşırmıştım. Bendeki bu değişimin sebebini bir erkekte araması da beni oldukça şaşırtmıştı. Yine de haklılık payı vardı, hep vardı. Yinede hatırlamak istemediğim şeyler olduğu için bu soruyu olumsuz olarak cevapladım.

''Hayır anne.'' Bunu cevaplarken yanaklarım kızarmış ve ense köküme bir sıcaklık inmişti. Anneme yalan söylemekten asla hoşlanmıyordum ama anneme anlatmaya değer biri yoktu hayatımda.

''Doğru söyle.'' Dedi annem kinayeli bir yüz ifadesiyle.

''Anne yok dedim ya!'' Anneme karşı ilk defa sabrım taşmış ve onu terslemiştim. Annem bu duruma alınsa da çok fazla belli etmeden hemen kendini toplayıp gülümsemeye devam etti. Ben de konuyu değiştirmek adına ayağa kalkarak mutfağa doğru yol aldım.

''Anne ben çok acıktım, hadi yiyelim.''

''Tamam sen geç sofraya, baban gelince başlarız.''

Annemi dinleyerek sofraya geçip babamı beklemeye başladım. Babam çok kısa bir süre sonra eve döndüm ve güler yüzüyle sofraya oturdu. Bütün gece sohbet ederek, gülerek vakit geçirdik. Genelde onlar konuştu, ben dinledim. bana hastanede nasıl hastalara baktıklarını ve ben yokken neler yaşadıklarını hararetli bir şekilde anlattılar. Benim konuşmadığımı fark ettiklerinde bana da soru yönelttiler ve ben de onların sorduğu kadarını cevaplayıp susmaya devam ettim. Sofradan kalktıktan sonra yorgun olduğum için izin isteyip odama geçtim. Onlar da anlayışla karşılayıp gülümseyerek iyi geceler dilediler. Maalesef gecem onların sandığı gibi huzurlu olmayacaktı. Düşüncelerle boğacağım bir gece daha beni bekliyordu. kafamı dağıtmak adına telefonumu alıp yatağa uzandım ve yorganın altında sosyal medyada gezinmeye başladım. Ara ara aklıma gelen düşünceleri def etmek adına video izlemeye başladım. Saatlerin nasıl geçtiğinin farkında bile değildim. Saate baktığımda neredeyse sabah olduğunu gördüm. Birazdan annem ve babam kalkıp işe gideceklerdi ama ben hâlâ uyumamıştım. Artık uyumanın iyi olacağına karar verip telefonu komodinin üzerine koydum. Gözlerimi kapatıp uykuya dalmaya çalıştığım sırada telefonuma gelen mesaj bildirimiyle olduğum yerde irkildim. Kim bana bu saatte niye mesaj atmış olabilir diye düşündüm. Merakla telefonu elime alıp gelen bildirime baktığımda Ateş'in adını gördüm ve sakin halim bir anda bedenimi terk etti. Sinirli bir halde yatakta doğrulup mesajını açtım.

''Lütfen bana ne olduğunu söyle. Çok merak ediyorum seni.''

Mesajını okur okumaz hemen her yerden engelleyip kendime hakim olmaya çalıştım. Arayıp ağzıma geleni söylemek istesem de bir yandan da muhatap dahi olmak istemiyordum. O yüzden üzerine daha fazla düşünmeden engelledim. Sonrasında da telefonu yerine koyup yeniden yatağa uzandım. Gözlerimi kapattığım anda aklıma düşen o acı verici görsellerden sonra ne ara uyuduğumu bilmeden uyuyakalmışım. Gözlerimi yeniden açtığımda elimi telefona doğru uzatıp saate baktım. Öğlen olduğunu görünce hızla yataktan kalkıp yüzümü yıkadım. Ben yüzümü yıkarken çalan telefonumun sesi kulaklarımı doldurdu. Odama doğru gidip telefonumu aldım ve açtım.

''Efendim Derya?''

''Ela, neredesin? Kaç defa aradım seni!'' Sesi kötü geliyordu. Arama sayısına baktığımda beş defa aramış olduğunu gördüm.

''Özür dilerim, çok yorgundum. Duymamışım. Ne oldu ki?'' Diye sordum merakla.

''Ela... Ateş, İzmir'e senin yanına geliyormuş. Hatta çoktan gelmiş bile olabilir.'' Dediğinde duyduğum şeye inanamadım.

''Ne diyorsun sen Derya? Delirdi mi bu adam?'' Diye sordum sinirle.

''Valla telefonda sesi delirmiş gibi geliyordu. Beni arayıp adresini sordu ama sanırım sadece ağzımı yoklamak istedi. Adresini bilmese gözü kara bir şekilde atlayıp İzmir'e gitmezdi.'' Dediğinde resmen kalbim ağzıma geldi.

''Derya, sen kapat ben seni sonra arayacağım.'' Diyerek telefonu kapattım. Kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibi atıyordu fakat bu sefer heyecandan değildi, tamamen strestendi. Ateş'in buraya gelecek olması beni hem sinirlendirmiş hem de strese sokmuştu. Ailemin evde olma ihtimalini düşünmeden evime gelecek olamazdı.

Ben böyle kara kara ne yapacağımı düşünürken zilin çaldığını duyunca irkildim. Yavaşça kapıya doğru ilerleyip korka korka kapının deliğinden baktım. Kapının önünde üst komşumuzun oğlu aynı zamanda çocukluk arkadaşım olan İbrahim'in olduğunu gördüğümde derin bir nefes alıp rahatlayarak üzerimde pijamaların olduğunu umursamadan kapıyı açtım. İbrahim beni gördüğünde önce pijamalı halime şaşırmış sonra da yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirmişti.

''Ela, inanamıyorum! Döndün demek.'' Bana sıkıca sarıldı. Ben de ona sarılıp gülümsedim.

''Evet, dün döndüm.'' Dedim sevecen bir şekilde.

İbrahim, Derya, ben ve Gökay diye bir arkadaşımız, biz dördümüz çocukken çok iyi arkadaşlardık. Bütün zamanımızı birlikte oyun oynayarak geçirirdik. O zamanlar İbrahim'e karşı kendimce güçlü duygular besliyordum. Hepsi çocukça bir şeydi ama o benim ilk aşkımdı. Aramızda üç yaş olduğu için o zamanlar ona abi demek zorunda kalırdım ama tabii ki büyüdüğümüzde aramızdaki yaş farkının bir önemi kalmamıştı ve ben de abi demeyi bırakmıştım. İbrahim o zaman da şu an olduğu gibi yakışıklı, esmer, uzun boylu ve yapılı bir çocuktu.

Ben liseye geçtiğimde bütün ilgimi, sohbetimi ve samimiyetimi kestim. Her şeyim derslerim ve ailem olmuşken onlarla bir arkadaşlığım kalmamıştı. Kaderin bir cilvesiydi ki Derya ile aynı üniversiteyi ve hatta aynı bölümü kazanmıştık ve orada yeniden bir arkadaşlığa başladık.

''Seni gördüğüme çok sevindim.'' Dediğinde aramızda garip bir sessizlik oldu.

''Bende seni gördüğüme sevindim. İçeri gelsene, ayakta kalma böyle.'' Dedim sonrasında.

''Şey... annen şalını geçen gün bizde unutmuş da onu getirmek için gelmiştim. Dışarıda işim var ama başka zaman Derya ile Gökay'a da haber veririz. Hep birlikte eskileri yad ederiz, olur mu?'' Dediğinde sıcak bir gülümseme belirdi yüzümde.

''Olur, çok isterim. O zaman haberleşiriz.''

''Tamamdır. Kendine iyi bak kızıl kafa.'' Diyerek çocukluğumuzdan kalan bir takma isme atıf yaptı. Bu beni fazlasıyla güldürmüştü.

''Sen de esmer bomba.'' Dediğimde o da güldü ve hızlı adımlarla merdivenlerden indi.

Arkasından kapıyı kapattıktan sonra keyfimin yerine gelmesiyle yüzüm de gülmeye devam etmişti. Keyifli bir halde mutfağa doğru yürürken yeniden kapı çalınca İbrahim'in bir şey söylemeyi unuttuğunu düşünerek yeniden kapıyı açtığımda karşımda Ateş'i gördüm. Ani bir çöküş yaşayıp donakaldım.

Ateş'i dikkatli bir şekilde süzdüğümde berbat bir halde olduğunu fark ettim. Çok bitkin bir halde görünüyordu. Kaşındaki bandaj, gözlerinin altındaki morluklar, uzamaya başlayan sakalları ve kırışık gömleğinin üstten açık olan iki düğmesi fark edilmeyecek bir şey değildi. Ateş gerçekten acınacak duruma gelmiş gibiydi. Ben de onun bu hale gelmesine üzülmüştüm. Ona duyduğum aşk hâlâ içimde bir yerlerde durduğu için kendime ona üzülmek konusunda engel olamıyordum.

''lütfen...'' Dedi birden elini güç almak adına kapının yanına dayayarak. ''Lütfen ne olduğunu söyle.'' Dediğinde başta ne diyeceğimi bilemesem de sonrasında bana yaptıklarını hatırladım.

''Ateş, git buradan.'' Dedim net bir ses tonuyla. Ateş, gitmek yerine bana doğru bir adım attı.

''Ela...'' Konuşmasına ve bana yaklaşmasına daha fazla izin vermeden elimle durmasını işaret ettim.

''Ateş...'' Önce duraksadım. Diyeceklerimden emin olduktan sonra yeniden konuşmaya başladım. ''Bundan sonra seni hayatımın hiçbir yerinde görmek istemiyorum Ateş Erdem.'' Bu sözleri gözlerinin içine bakarak söyledim. Ateş, benim sarf ettiğim sözlerden sonra resmen yerle bir olmuştu. Gözlerindeki çaresizliği gördüğümde ona duyduğum aşk arşa çıkmıştı. Ona içten içe kıyamıyordum ama bana yaptığını da asla unutamıyordum. Bana resmen ihanet etmiş ve kurtlar sofrasına atmıştı beni.

Ateş daha fazla bir şey diyemedi. Elini cebine atıp cebinden bir not çıkarttı. Eski, buruşmuş bir nottu bu. Bana doğru uzattı. Uzanıp notu aldığım anda Ateş hiç beklemeden çekip gitti. Elimdeki nota baktığımda gözlerim doldu.

'Özür Dilerim.'

Bu not benim, tanıştığımız gecenin ertesi günü evinden kaçıp giderken yazdığım nottu. Bunu bana vererek aramızdaki bağı kopartmış mı olmuştu? İçim acıya acıya nota defalarca baktım. Peşinden gitmek ve ona sımsıkı sarılmak istemiştim ama bunu artık kendime yapamazdım. Ağlaya ağlaya sindirecektim ve hatta canım acıya acıya kabullenecektim olanları. Artık unutacaktım onu.

 

 

 

Bölüm : 05.02.2025 02:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...