25. Bölüm

24. Bölüm Sezon finali

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Yeniden Eskişehir'in kasvetli kollarında buldum kendimi. İzmir'in sıcak gülüşünden ayrılmak zordu ama buradaydım işte, Eskişehir'in içindeydim.

Okulun ilk günü, eskiden yaptığım o özensiz kombinlerden birini yapıp çıktım yurttan. Ellerim bir ara çantama gitti ve içinden bir paket kraker çıkartıp yemeye başladım. Günlerdir doğru düzgün bir şey yemiyordum, o yüzden biraz olsun mideme bir şeyler girmesini istedim ama fazla yiyemeyip geri çantama koydum.

Kısa sürede okula varmıştım. Binaya girdikten sonra başımı yere eğerek yürümeye devam ettim. Ben amfiye doğru yürürken etrafımdan geçen insanların fısıltıları, kıkırdamaları, yargılayıcı sözleri doldurdu kulaklarımı. Olan her şey okuldakiler tarafından duyulmuştu. Herkesin her şeyi bilmesi beni bir nevi rahatlatmış olsa da şu an bu noktada üzerime büyük bir utanç oturmuştu. Yüzümü yerde kaldıramadığım gibi, söylenenlere herhangi bir cevabım da yoktu. Tepkisiz ve hızlı adımlarla derse gireceğim amfiye giriş yaptım. Sınıftakiler beni gördükleri anda bağıra çağıra konuşmaya ve gülmeye başlamışlardı.

''Öğretmenimizin gözdesi değil mi bu?''

''Ben de Ateş hocanın onu niye sürekli odasına çağırdığını merak ediyordum.''

''Sessiz sakin görünenlerden korkacaksın zaten.''

''Ateş hoca bunda ne buldu, anlamıyorum.''

Herkesten farklı bir ses, farklı aşağılayıcı bir cümle çıkıyordu. Bütün bunları kaldıracak gücüm elbette yoktu ama yine de susmak zorundayım. Bu olayın daha fazla büyümemesi için elimden geleni yapmam gerekiyordu. Boş bir köşeye geçip hiçbir şey söylemeden oturdum. Bu duyduklarımın bir kabus olmasını istiyordum. O an bu sınıfın içinde olmak benim için ölüm gibi bir şeydi.

Derya, sınıfa geldiği anda söylenilenleri işittiğini yüzünden anladım çünkü fazlasıyla endişeli görünüyordu. Derya, gözleriyle beni ararken biri daha konuşup bu konu hakkında bir şey söylemişti ama bu sefer söylenilen şey öylece susup oturabileceğim, hiçbir şey yapmadan boyun eğeceğim bir söz değildi. Bu sefer, benim onurum ve gururum söz konusuydu.

''Öğretmeninin metresi olmak ne kadar tuhaf? Öğretmeninin cinsel hayatının içindesin. Vay be!''

Derya ve ben bunu duyar duymaz gözlerimiz birbirleriyle kesişti. Ben daha fazla dayanamayarak ayağa kalkarak o çocuğa doğru yürüdüm. Çocuk, karşımda pişkince sırıtırken o yüzüne sağlam bir tokat attım.

''Sen kimsin de benimle ilgili böyle iğrenç yorumlar yapabiliyorsun?!'' Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. ''Seni gebertirim duydun mu beni?! Bu hayatta hiçbir vasfı olmayan, ailesinin parasıyla kızlara erkeklik taslayan sefil bir oğlan çocuğu olmak senin için yeterince dramatik değil mi? İnsanların zayıf noktalarından vurarak kendini daha iyi hisseden bir züppe olmak daha mı heyecan verici?!'' Hem bağırıp hem de ağlıyordum. Çocuk kendini toparlar toparlamaz üzerime yürümeye kalktığı sırada Derya araya girdi.

''Bana bak! Sen kimin üzerine yürüyorsun?'' Diyerek ittirdi çocuğu. Herkes şok içinde durmuş bizi izliyordu.

''Arkadaşın öğretmenin metresi olması yeterince utanç verici değilmiş gibi bir de utanmadan buraya gelmiş bana el kaldırıyor! Ben bunu senin yanına bırakır mıyım kızım?'' Ben tekrar çocuğa saldırmaya kalktığım sırada o an ki dersin hocası amfiye girdi.

''Ne oluyor burada? Bu ne rezillik? İlkokul mu burası?'' Diyerek söylenmeye başladı.

Ben daha fazla orada duramayıp hıçkırıklarım duyulmasın diye ağzımı kapatırken diğer elimle çantamı alıp koşarak amfiden çıktım. Az önce olanlar benim için fazlasıyla kötüyken bir de koşarken Hande ile karşılaştım. Bana zafer kazanmış gibi gülümserken okula bu haberi kimin yaydığını anlamıştım. Yine de kalıp onunla tartışmak yerine ağlayarak kaçıp uzaklaşmayı tercih ettim. Fakülteden çıktıktan sonra okulun ağaçlık kısmına doğru koşmaya devam ettim. Beni kimsenin bulup, görmesini istemiyordum. Bir süre sonra bir ağacın dibine çökerek, neredeyse içim çıkana kadar ağlamaya devam ettim.

Bana metres diyorlardı ve öğretmenimi baştan çıkartıp onunla yattığımı düşünüyorlardı. Oysa ben onunla birlikte olduğum gece onun bir öğretmen olduğundan habersizdim. Benim tek suçum, o adama sorgusuz sualsiz aşık olmaktı. Kimsenin evliliğini yıkmak gibi bir isteğim bir düşüncem yoktu. Zaten Ateş evlendikten sonra onunla aramızda hiçbir şey yaşanmamıştı. karşılaştığımız zamanlarda benimle, öylesine bir dostuymuşum gibi konuşuyordu.

Bütün bu olanların cezası bir tek benim omzuma yük olmuştu. Oysa ben bu ilişkiyi tek başıma yaşamamıştım. Bütün suç, sırf güçsüz bir kadın olduğum için benim üzerime yıkılmıştı. Bütün bu suçlamaları, yargılayıcı sözleri, bakışları taşıyabilecek gücüm kalmamıştı artık.

O gün o ağacın dibinde içim çıkana kadar ağlamıştım. Kalbim, deliler gibi acırken en sonunda kendimi sonsuz bir sessizliğe mahkum etmeye karar vermiştim. Bu okulu dondurmak en iyisi olacaktı. Böyle devam edemezdim.

Ertesi gün okulu dondurmak için tüm belgelerim hazır bir şekilde öğrenci işleri bölümüne gittim. Kapıyı tıklatmadan önce sağımdan birinin bana seslendiğini duyarak o yöne doğru döndüm. Bu Ateş'ti ve acelesi var gibi görünüyordu.

''Ela, dur lütfen!'' Olduğum yerde durup daha fazla hareket etmeden sadece ona baktım. Ağlamaktan şişmiş olan gözlerimle gözlerine baktım. ''Ne yapıyorsun burada?'' Diye sorduğunda gözlerimi elimde duran belgelere çevirdim. Konuşmuyor, hiçbir tepki vermiyordum. ''Elindekiler ne?'' Diye sorduğunda sessizliğimi bozmamaya kararlıydım. ''Ela, lütfen biraz benimle gelebilir misin?'' En sonunda konuşmak zorunda kalmıştım.

''Üzgünüm Ateş hocam, gelemem.'' diyerek öğrenci işlerinin kapısını çaldım. Ateş beni bileğimden yakalayıp kendine doğru çekti.

''Lütfen.'' Dedi kısık bir sesle. Daha fazla bir şey diyemeden başımla onaylamak zorunda kaldım.

O yürümeye başladığında başım yere eğik bir şekilde okulun koridorlarında peşinden gitmeye başladım. İnsanlar bizi birlikte gördüklerinde şaşkın gözlerle bize bakarak kendi içlerinde eleştirilerde bulunuyorlardı. Ateş, bunları fark etmiyordu çünkü hiçbir şeyden haberi yoktu ya da ben öyle sanıyordum.

Ateşle fakülteden çıktıktan sonra yürümeye devam ettik. Hâlâ gideceğimiz yere varamamıştık. İçten içe nereye gittiğimizi merak etsem de ne bunu soracak gücüm ne de yüzüm vardı.

En sonunda arabasının önüne gelmiştik ve bana sürücü koltuğunun yanında duran boş koltuğun kapısını açıp binmemi istedi. Önce başımı kaldırıp çatık kaşlarla ona baktım. Hiçbir açıklama yapmayınca binmek zorunda kaldım. O da kapımı kapatarak yanımdaki sürücü koltuğuna oturdu ve tek bir tuşa basarak kapıları kilitledi. Bunu neden yaptığını anlamaya çalışırken bana doğru dönüp konuşmaya başladı.

''Bana neden söylemedin Ela?'' Diye sorduğunda boş gözlerle ona baktım. Sessizliğim onun gözlerinde eski duyguların canlanmasını sağlamış gibiydi. Sanki yeniden karşımda bana aşık bir Ateş vardı. ''O gün evime gelerek neden bana isyan ettiğini biliyorum.'' Dediğinde konuyu anladım. Ellerim kucağımdayken gözlerimi önüme doğru çevirip umutsuzca gülümsedim.

''Öyleyse konuşacak ne var?'' Bu soruyu sorarken ona bakmıyordum.

''Bana neden söylemedin?'' Halime üzüldüğü için beni buraya çağırmış olması, zaten acıyan kalbimi söküp atmıştı sanki.

''Söylemek istemedim.''

''Ela, dün sınıfta olanlar...'' Cümlesini yarıda keserek araya girdim.

''Dün sınıfta olanlar, sadece beni ilgilendirir. Sırf bana acıdığın için şu an bu arabada olmak yeterince canımı acıtıyor. Bir de seninle oturup başıma gelen şeyleri konuşamam. Aramızda ne olduysa oldu ve bitti. Bunun suçlusu olarak sadece ben görüldüğüm için cezasını da ben çekiyorum. Sen ise hayatına mutlu bir şekilde devam ediyorsun.'' Söylediklerim onu sinirlendirmiş gibi görünüyordu.

''Sana acıdığım için çağırmadım buraya.''

''Ya ne için çağırdın? Ateş, bak ben zaten yeterince şeyle uğraşıyorum. Hayatımı yeterince altüst ettin. Şimdi de halime üzülüp benim sorunlarımla ilgileniyormuş gibi davranmana ihtiyacım yok. Ben kendi başımın çaresine bakarım.'' Dediğimde Ateş önüne dönüp sabrı kalmamış gibi derin bir nefes alıp verdi.

''Neden böyle olmak zorundasın?'' Birden konuşmaya başladığında şaşkın gözlerle ona bakıp sessizce dinlemeye başladım. ''Tanıştığımız günden beri sana yaklaşmama, sana yardım etmeme izin vermiyorsun. Duvarların var ve hep vardı ama ben bu duvarları asla aşamadım. Sen, benim seni sevmeme bile izin vermedin. Kaçıp gittin ve sonra yeniden karşıma çıkarak beni saçma sapan bir durumun içine soktun. Tam seni unutmuşken yeniden aklımı kurcaladın. Senin yüzünden ne kadar canım acıyor biliyor musun? Senin o aşılmaz duvarların, kendine inşa ettiğin güven alanın yüzünden aramıza kimler girdi farkında mısın?'' Bütün bunları söylerken fazlasıyla öfkeli görünüyordu. Ama bu öfke, benim hissettiğimin yanında hiçbir şeydi.

''Yaşadığımız her şey benim suçummuş gibi davranılmasından bıktım artık! Senin hiç mi suçun yok? Sen: ''ben başka birini seviyorum, bu evlilik olmayacak.'' Diyememişken, bir gram cesaret kırıntısı bile gösterememişken nasıl olur da karşıma geçip bana bunları söylersin? Ben sana karşı hissettiğim her şey için aylarca savaş verdim. Kazanmak için elimden geleni yaptım ve sen onunla evlenmeyi seçtin Ateş! Şimdi böyle bir durumda karşıma geçip beni suçlayamazsın.'' Kendimi daha fazla tutamamıştım. Ateş söylediklerim karşısında söyleyecek bir şey bulamamıştı. Arabanın içinde uzun bir sessizlik olmuştu. Sonrasında bu sessizliği ilk bozan Ateş olmuştu.

''Haklısın, ikimizde bu işi beceremedik. Ve biliyor musun? Sanırım bütün bunlar hiç yaşanmaması gereken şeylerdi.'' Cümlesini tamamladığı anda başımı kaldırıp hayal kırıklığında boğulmuş bir şekilde ona baktım. ''Sanırım biz hiç birbirimize ait olmadık. Devamı gelmeyecek bir hikaye için boşu boşuna zorladık. İkimiz de fazlasıyla yorulduk. O yüzden de...'' kısa bir süre susup dikkatli bir şekilde bana bakıp sonrasında konuşmaya devam etti. ''Okuldaki görevimden ayrılıyorum. Sen de o elindeki kağıtları yırtıp atacaksın. Bu okulu bitirip İbrahim ile ya da bir başkasıyla mutlu bir hayat yaşa.'' Sözleri gerçek değilmiş gibi geliyordu. Sanki hipnoz etkisindeydim ve uyandırılmayı bekliyordum.

''Sen ne saçmalıyorsun?'' Diye sordum inanamayarak.

''Okuldan ayrılmak için ilk adımı attım bile Ela. Bundan sonraki hayatında daha mutlu olman için sana bir fırsat veriyorum, görmüyor musun?'' Dediğinde göz yaşlarım gözlerinden süzülürken kahkahalar atmaya başladım.

''Ben nasıl bir kabusun içerisindeyim Allah'ım?'' Dedim başımı yukarı dikerek. Sonra da ona doğru döndüm. '' Tamam istediğin gibi olsun.'' Dedim elimle göz yaşlarımı silerek. ''Bundan sonra hayatımın hiçbir yerinde sana yer yok Ateş Erdem. Buradan mezun olur olmaz da bu şehri terk edeceğim ki karşılaşma ihtimalimiz bir o kadar düşsün.''

''Peki.'' Derken gözlerinde kısa bir süreliğine acı gördüğüme emindim.

''Ama şunu unutma: O kadınla asla benimle olduğun kadar mutlu olamayacaksın. Asla benimle güldüğün kadar gülemeyeceksin. O kadını asla beni istediğin gibi istemeyeceksin. Ve işte tam da bu yüzden senin için üzülüyorum.'' Ateş söylediklerim karşısında şaşkınca yutkundu. '' Sen ömrünün geri kalanında bana hasret kalacaksın Ateş. Ama ben seni unutup çok mutlu olacağım.'' Bütün bunları gözlerinin içine bakarak söyledim. Sözlerim onu fazlasıyla incitmiş görünse de o an bunu hiç önemsemedim.

Artık sadece normal bir hayat sürüp mutlu olmak istiyordum. Konfor alanımdan çıkmam gerekiyorsa çıkacaktım. Başka birini sevmem gerekiyorsa sevecektim ama artık kimse için kendimden ödün vermeyecektim. Tam iki sene önce yaşamıştım tüm bunları. Hayatın acı gerçekleri ile üniversitemin son sınıfında yüzleşmiştim. O günden sonra iki sene boyunca Ateş'i bir daha hiç görmedim. Ona karşı duygularım da artık eskisi gibi yoğun ve acı verici değildi.

Artık bugüne dönebiliriz.

Bölüm : 22.02.2025 01:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...