27. Bölüm

26. Bölüm

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Hayatı sorgulayıp mesleğimden vazgeçme eşine geldiğim o bir haftada toparlayamadığım için kendimi alkole verdim. Birinin ölümüne sebep olmuş gibi hissediyordum. Oysa benimle hiçbir ilgisi olmadığının farkındaydım ama yine de engel olma şansım varken olamamamın verdiği vicdan azabı her şeyi gölgesinde bırakacak kadar güçlü ve büyüktü.

Derya, İbrahim ve Gökay bana yardımcı olabilmek için ellerinden geleni yaptılar ama ben o andan bir türlü çıkamıyordum. O silah sesi kulaklarımdan gitmiyor, o görüntü gözlerimden silinmiyordu. Elif'in kanlar içinde saçlarını okşadığım saniyeler hep aklımdaydı.

O günden sonra kliniği bir daha açmadığım gibi terapi seansları için gelen aramaları ve mesajları da görmezden geliyordum. Bütün gün evde durup kimse ile görüşmediğim için geceleri gelen daralma hissiyle kendimi sokağa atıyor ve son zamanlarda her gün gittiğim o mekana giderek birkaç kadeh bir şeyler içiyordum.

İbrahim, zamanını sürekli benimle geçirmek isteyip bunun için çaba sarf etse de benden bir geri dönüş alamıyordu. Çünkü tam anlamıyla yalnız kalmak istiyordum. Böyle bir durumdayken başka ne yapılır bilmediğim için kendi isteğimle iletişim kurduğum tek kişi barmen oldu.

Bu gece yeniden o mekana gidip sarhoş olana kadar içecek ve sonra da taksiyle eve döncektim. Bütün bir gün evde boş boş oturduktan sonra hava karardığında ceketimi alıp çıktım. Bar evime fazla yakın olduğu ve alkollü araba kullanamayacağım için yürüyerek gidiyordum.

Mekanın kapısından içeri girdiğimde bir parti olduğunu gördüm. Çok gürültü olduğu için rahatsız olsam da zaten amacım kendimi rahatsız etmek olduğu için bar kısmına geçerek barmene küçük bir selam verdim. Bir süredir her gün geldiğim için artık beni tanıyordu.

"Ooo hoş geldin! Ne vereyim sana bu gece?" Ortam gürültülü olduğu için bağırarak konuşuyordu.

"Her zaman içtiğimden ver işte!" Dedim asık ve donuk yüzümle. Eliyle onaylayıp arkasını döndü, hazırlamaya başladı. Ben de bar taburesine oturarak başımı elime dayadım.

Barmenin içkiyi hazırlaması fazla uzun sürmedi. Bir süre sonra önüme süslü bir bardak koyarak diğer müşterileriyle ilgilenmeye başladı. Ben ise bardağı elimle olduğu yerde çevirerek boş boş bakıyordum. Düşünmeye başladığım her anda aklıma gelen o görüntü ile ellerimle yüzümü ovalıyordum.

Bir ara telefonumun cebimde titrediğini hissedip kimin aradığına bakmak için cebimden çıkarttım. İbrahim'in adını görünce iç çekerek bir süre ekrana baktım. Ona yaptığım her şeyler haksızlık ettiğimi bilsem de kendime engel olamıyordum. Bir kez daha haksızlık etmeye cüret ederek telefonu cebime geri koyup aramasını görmezden geldim.

O sırada ortam yavaşladı. Müziğe kulak verdiğimde Sıla'nın Saki şarkısının çaldığını duydum. Doğum günü kızının özel isteği olduğunu duyduğumda yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Şarkı bana iki buçuk sene önce bir gece ansızın alkollü bir mekana gitme kararı verdiğimi hatırlatmıştı. Çünkü gecenin ilerleyen saatlerinde bu şarkının çaldığını da hatırlıyordum. O an hiç düşünmemem gereken biri geldi aklıma ve zihnimle oyun oynamaya başladı.

Ben düşüncelerimle boğuşurken barmen bir ara yanıma geldi.

"Aşık mısın sen ya?'' Diye sordu haddi olmadığı halde.

''Öyleydim.'' Dedim cevap vermeme gerek olmadığı halde.

''Buraya da ondan mı geliyorsun her gece?'' Buraya ilk geldiğim günden beri ilk defa bu kadar özel bir sohbet oluştu barmenle aramda.

''Hayır... bu hayatta sadece aşıklar mı dertlenebilir?''

''Neden buradasın sen?''

''Sen niye bu kadar meraklısın?'' Dedim gözlerimi ona dikerek.

''Sorulara soruyla karşılık verilmez. Hem ben barmenim, işim içecekleri tazelemek ve sorular sorup içecekleri anlamlandırmak.''

Cevabına karşılık göz devirdikten sonra derin bir iç çekerek başımı kaldırdım.

''Neden buraya gelip durduğumu anlatmak istediğimi sanmıyorum.''

''Hmm... öyleyse aşık olduğun adamı anlat da biraz ortamın havası değişsin.''

''Sen başkalarıyla ilgilensene.''

''Hadi ya! Anlat işte, bak o kadar içki hazırlayıp önüne koyuyorum her gece.'' Dedi gülerek.

''Ben de parasını veriyorum.'' Dediğimde küçük bir kahkaha attı.

''Tamam o zaman eğer aşık olduğun adamı anlatırsan bu gece içkiler benden.'' Dediğinde kaşlarımı çattım. Bir süre bakıştıktan sonra yeniden konuşmaya başladı. ''Hadi bak, söz veriyorum fazla soru sormayacağım.'' Dediğinde daha fazla bu sohbete engel olamadım.

''Ne duymak istiyorsun?'' Diye sordum tahammülsüzce.

''Neden ayrıldınız?'' Sorduğu soru, hikayeyi direkt olarak sona götürmüştü.

''Başkasıyla evlendi.'' Dediğim anda barmenin gözleri kocaman açıldı.

''Yapma be! Çok da güzel kızsın, neden başkasını seçti ki?''

''Öyle gerekiyordu.''

''Çok seviyor muydun onu?'' Diye sorduğu sırada boşalmış olan bardağımı ona doğru uzattım. Bu hareketimin ne anlama geldiğini anlayarak bardağı alıp kısa süre içinde yerine dolusunu koydu.

''Evet... çok seviyordum.'' Bunu söylerken bir anlığına kaşlarım çatıldı. Barmen bana aşık olduğum adamı sormuştu ve ben şu an İbrahim'den bahsetmiyordum. Bu durum kendimi daha da kötü hissetmemi sağladığı için içtiğim kadarını karşılayacak miktarda parayı barmene doğru uzattıktan sonra hiçbir şey demeden oradan kalktım. Barmen ne olduğunu anlayamadığı için öylece kalakaldı. Ben ise arkama bakmadan kalabalığın içine daldım. İnsanlar deli gibi dans ederken onlara çarpa çarpa yürümeye çalışıyordum. Çok içmemiş olsam da yine de yürüyüşümde bir dengesizlik vardı. Bir anlığına başım döndüğünde olduğum yerde durdum. O sırada dans eden kızlardan biri arkamdan bana çarpmıştı. Ben de çarpmanın etkisiyle yere düştüm. Müzik ile ışık çok fazla olduğu için aklım iyice bulanmış gibi hissediyordum. Yerden kalkmaya çalışmadan orada öylece kaldım ama sonra biri beni omuzlarımdan tutarak yerden kaldırdı ve insanları eliyle yararak mekanın dışına doğru götürdü.

Dışarı çıktığım anda yüzüme çarpan temiz havayla derin bir nefes alarak üşüdüğüm için kollarımı sıvazladım. Beni dışarı çıkaran kişinin yüzüne bakıp bir teşekkür etmek aklımın ucundan dahi geçmemişti. Gözlerim yerde, ellerim kollarımdaydı. Bir saniye sonra o kişinin ceketini üzerimde hissettiğimde artık teşekkür etme vaktimin geldiğini anlayarak yüzümü kaldırdım.

Göz göze geldiğimiz anda bütün vücudum buz kesti. Hareket edemeyip oracıkta donup kaldım. Hissettiğim şeyleri kelimelerle ifade edemiyordum çünkü bütün duygularım birbirine karışmıştı.

İki sene... Tam iki sene önce bugün çıkıp gitmişti hayatımdan. Bir daha hiçbir yerde çıkmadı karşıma. Ne okulda görmüştüm onu ne de başka bir yerde. Tam kalbimden söküp attım derken ismini gördüğüm anda bile vücudumun verdiği tepkiden sonra şimdi yine bir mekanda çıkmıştı karşıma. Hem de bana yardım etmiş, üşümemem için ceketini vermişti. Ne o bir şey söyleyebildi ne de ben tek bir cümle kurabildim.

Çok değişmişti. Saç kesimini değiştirmiş, spor yapmış ve kıyafet tercihlerini değiştirmiş. Ne diyeceğimi, ne tepki vereceğimi bilemezken o benden önce davranmayı seçmişti.

''İyi misin?'' Sesini duyduğum anda tüylerim diken diken olmuştu. Sanki o iki sene de sesi de kalınlaşmıştı. Sorduğu sorunun üzerinden birkaç saniye geçtikten sonra cevap verebilecek duruma geldim.

''İyiyim... teşekkür ederim.'' Sonra da üzerimdeki ceketi çekip ona uzattım.

''Kalsın, üşüme.''

Öyle tuhaf bir anın içindeydim ki sanki bu bir rüyaydı. Böyle bir durumda ne yapılırdı ki?

''Yok istemiyorum.'' Dediğimde eliyle ittirdi ceketi.

''Kalsın sende.'' Sonrasında önümüzden geçen bir taksiyi eliyle durdurdu. Taksi durduktan sonra şoförün camına doğru eğildi. "Hanımefendiyi istediği yere kadar bırakır mısınız?''

Neler olduğunu anlayamadan taksiye binmiştim. Ceketi elimde kalmıştı ve ben o an bunun farkında bile değildim.

Kalbim yıllar sonra ilk defa onun için bu kadar hızlı atıyordu. Taksinin arka camından dönüp dönüp ona baktım. O da aynı şekilde bana bakıyordu.

Az önce olanlara inanmak güçtü çünkü adeta bir rüya kadar saçmaydı. Ondan ayrı kaldığım ilk sene, bundan sonra karşılaşırsak ilk karşılaşmamız nasıl olur diye düşünürdüm. Eğer az önce olanlar gerçekse ilk karşılaşmamız iki yabancıymışız gibi olmuştu ve ben hiçbir şey söyleyememiştim. Kafamda planladığım yüzlerce senaryo vardı bu konuyla ilgili ama bu karşılaşma hiçbirine benzemiyordu. Ben söylemeyi planladığım hiçbir şeyi söyleyememiştim, hayalini kurduğum o tokadı atamamıştım ve en önemlisi ona hesap soramamıştım.

 

*********

Sabah uyandığımda akşamdan kalma olduğum için başımda rahatsız edici düzeyde bir ağrı vardı. Yatakta doğrulup ellerimle saçlarımı karıştırıp dün gece gördüğüm rüyayı hatırladım. Dün gece uzun zamandır görmediğim bir rüya görmüştüm. Ateş ile karşılaştığımız bir başka rüyaydı bu ama bunları atlattığımı sanmıştım. Meğer daha yolum varmış.

Yataktan yavaşça kalkarak banyoya gittim ve yüzüme üç defa soğuk bir su çarptıktan sonra kahvaltı etmeden önce duşa girmeye karar verdim.

Suyun altına girdikten bir süre sonra yüzüme düşen su damlalarıyla birlikte Ateş’in rüyamdaki o soğuk ve donuk yüzü geldi gözlerimin önüne. Sanki zihnim değiştirmek istemişti onu ve başka biri yaratmıştı kafamda.

Duştan çıktıktan sonra kıyafetlerimi de giyerek mutfağa gittim. Her sabah olduğu gibi kendime küçük bir sandviç hazırlayarak onunla doymayı planlıyordum. Tam bu sırada gözüm sandalyenin üzerinde duran o siyah deri cekete kaydı. Hızlı bir hamle yapıp o ceketi elime aldım ve elimde inceledim. Bu ceket bana ait değildi ve hatta erkek ceketiydi. İbrahim’e ait olup olamayacağını düşünürken onunda böyle giyinmekten hoşlanmadığını hatırladığımda geriye tek bir seçenek kalmıştı. Rüyamda olanlar aslında bir rüya değil miydi? Biz dün gece gerçekten Ateş ile mi karşılaşmıştık?

Bunun ihtimalini bile düşündüğümde nefesimin kesildiğini hissederek hiç yapmamam gereken bir şey yaptım. Ceketin yaka kısmını burnumu götürerek kokuyu içime çektim. O an gerçekten tüm bunların yaşandığına emin oldum. Çünkü bu koku Ateş’e aitti. Yıllar içinde her şey değişmişti; görüntüsü, giyinişi ve hatta biraz da bakışları ama kokusu… o baki kalmıştı. Bu kokuyu yıllar sonra yeniden aldığım anda kafamda kurduğum bu yeni dünya yerle bir oldu. Bu sefer engel olamadım göz yaşlarımın akmasına. Oysa emindim; benim içimde bitmişti. Meğer aşk o kadar kolay söküp atılmıyormuş kalpten. Kalbimde hissettiğim o acı geri dönmüştü evine. Ceketi elimden bırakamadan duvarın önüne çöktüm ve dizlerimi kendime doğru çektim. Kafam allak bullak olmuştu. Onu görmek bana hiç iyi gelmedi. Şimdi ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Ondan nefret ediyordum, ona sonsuz bir öfkem vardı ama bir yanım hâlâ onu istiyordu. Böyle bir durumda İbrahim ile olan ilişkime devam etmek doğru gelmese de onun benim için bu hayattaki en doğru kişi olduğunu düşünüyordum. Zaten İbrahim’den ayrılsam da Ateş ile aramızda hiçbir şey olamazdı. Bunu istemiyordum ki eminim ki o da istemiyordu. Zaten şu an evli olup olmadığını bile bilmezken bütün bunları kafamda tartmam saçmaydı. Benim şu an önceliğim; İbrahim ile olan ilişkimin vaziyetinin ne olacağı olmalı. Kendimi ona ihanet ediyormuş gibi hissediyordum oysa duygularıma engel olabilsem Ateş’i bir çırpıda aklımdan silip atardım. Engel olamadığımız duyguların suçlusu biz mi oluruz?

Bunları düşünürken neredeyse delirecektim. Yapmam gereken en önemli şey dün geceyi tamamen kafamdan silip günlük hayatıma geri dönmekti. Belki de İbrahim ile daha fazla zaman geçirirsem bunu atlatabilirdim. Sadece yüz yüze gelip eğlenmek bana yetebilirdi. Ondan uzaklaşmak çözüm olamazdı.

Hiç beklemeden telefonumu elime alarak İbrahim’i aradım.

“Alo! Ela, seni çok merak ettim. Dün gece evine geldim ama evde değildin. Nereye gittin?’’ Sesi gerçekten heyecanlı ve tedirgin geliyordu.

“Biraz yürüyüş yapmak istedim. Kusura bakma sevgilim iyi değildim.’’ Yalandan ölecek gibi hissettim.

“Yanına geleyim mi? Hem birlikte bir şeyler yaparız.”

“Ben de seni onun için aramıştım. Bugün kordona gidelim mi?” Sesinde belli bir mutluluk oluştu.

“Çok isterim güzelim, bir saate gelip alayım mı seni?”

“Ben kendim gelirim. Orada buluşuruz.”

“Tamam canım, görüşürüz birazdan.”

“Görüşürüz.” Dedikten sonra telefonu kapatıp hazırlanmak için yatak odasına gittim. Hava sıcak olduğu için beyaz bir tişört ve kot şort giydikten sonra saçımı özensizce toplayıp arabanın anahtarını ve çantamı alıp evden çıktım. Arabayı çalıştırıp kordona doğru sürdüm. Arabanın camını açarak içeri biraz hava girmesini istedim.

Kısa bir süre sonra kordona gelmiştim. Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra indim ve İbrahim ile her zaman gittiğimiz o dondurmacıya doğru yürümeye başladım. Kafelerin önünden geçip giderken birden durdum. Artık delirdiğimi düşünmeye başlasam da onu gördüğüme emindim. Kaşlarım çatıldı ve ellerim buz kesti. Birkaç adım geri gittikten sonra kafenin içine baktım. Evet oradaydı ve tek başına oturuyordu. Düşünceli gözleri uzaklara dalmış gibi görünüyordu. Bu nasıl mümkün olabilir? Çanakkale bu kadar küçük bir yer miydi? Ben şok içinde ona bakarken arkamdan bir el omzuma dokununca korkuyla irkildim.

“Ela.” Kemal’in şaşkın yüzüyle karşılaşınca biraz olsun rahatladım.

“Kemal…”

“Sen iyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş.” Gerçekten endişelenmiş gibi görünüyordu.

“Ben iyiyim… şey… gitsem iyi olur.” Arkamı dönüp hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya başladım.

Kemal’de orada olduğuna göre ikisi buluşacaklardı ve Kemal beni içeriyi izlerken görmüştü. Bunu ona söyleme ihtimalini düşündüm. Kesin söylerdi. Telaş içinde dondurmacının önüne geldiğim sırada İbrahim ile karşılaştım. Beni nefes nefese bir halde görünce endişeli gözlerle gözlerime bakıp iki elimi tuttu.

“Ela, ne oldu?” Diye sorduğunda bir an afalladım ama sonra toparladım.

“Köpek… köpek vardı.” Dedim nefes nefese. İbrahim söylediğime karşı gülmeye başladı. Sonrada boş bir masaya oturup beni de yanına oturttu.

“Ya sen köpekten mi korktun güzelim, çok tatlısın sen.” Diyerek yanağıma bir öpücük bıraktı. Biraz olsun sakinleşip ona doğru döndüm.

“Neyse dalga geçme benimle.” İbrahim, bir daha güldü.

“Tamam tamam. Ee ne yiyeceksin bakalım?” QR kodunu kamerasına okutup bana doğru çevirdi.

“Çilekli istiyorum.” Dedim menüye bakmadan. Başını sallayarak ayağa kalktı ve dondurmalarımızı almaya gitti. Kısa sürede dönüp çilekli dondurmamı bana doğru uzattı. Kendine de vanilyalı almıştı.

Bir süre hiç konuşmadan sadece dondurmalarımızı kaşıkladık ama fazla uzun sürmedi.

“Normale dönmene çok sevindim. Bir ara artık beni sevmediğini düşünmeye başlamıştım.” Bunu gülerek söylemişti ama gözlerinin ardına sakladığı bir hüzün görmüştüm.

“İbrahim, konu bu değildi. Konunun ne olduğunu gayet iyi biliyorsun.” Dediğimde dondurma kaşığını tabağın kenarına diklemesine koyduktan sonra tüm odağını bana çevirdi.

“Ela, daha kaç defa söylemem gerekiyor bilmiyorum ama olanlar senin suçun değildi.” Dediğinde derin bir nefes aldım ve verdim.

“Bunları mı konuşacağız gerçekten?”

“Tamam, haklısın özür dilerim. Aslında benim seni buraya çağırmamın başka bir sebebi vardı.” Dediğinde merakla onu dinlemeye başladım.

“Nedir?” Diye sordum.

“Bir senelik bir beraberliğimiz var ve birbirimizi çocukluğumuzdan beri tanıyoruz. İlişkimizde gayet güzel ilerliyor ve herkes tarafından da onaylanan bir ilişkimiz var.” Durdu ve masanın üzerinde dura ellerimi tutup kendine doğru çekti. Bu konuşmanın nereye gideceğini anlayamıyordum. “Ela…” Yeniden durdu ve bir elini ceketinin cebine atarak siyah bir kutu çıkardı. “Ben artık bu ilişkiyi bir adım öteye taşımak istiyorum. Ben artık sadece sevgilim ve arkadaşım değil, hayatı birlikte geçireceğim kadın ol istiyorum. O yüzden de…” Kutuyu eliyle açtığında içinde tektaş olduğunu görüp paniğe kapıldım. Panik içinde olduğumu belli etmemeye çalışıyordum. “Benimle evlenir misin sevgilim?” İşte o malûm soruyu sormuştu.

Birden etraftaki insanların durup bize doğru baktığını gördüm. Zar zor yutkunup İbrahim’in elinde tuttuğu yüzüğe ve İbrahim’in masum, ümit dolu yüzüne baktım. Daha bu sabah başka bir adamın kokusuyla heyecanlandıktan sonra bunu yapamazdım. Bunu yaparsam ona haksızlık etmiş olurdum. En azından duygularımdan emin olana kadar beklemek zorundaydım.

“İbrahim… bu çok güzel.” Dediğimde naifçe gülümsedi.

“Senin kadar değil sevgilim.”

“Ama ben sana şu an bir cevap veremem.” Dediğimde İbrahim’in yüzü düştü.

“Ama biz…” Bir şey demesine izin vermeden araya girdim.

“Düşündükten sonra cevabımı vereceğim ama şu an buna hazır olduğumu sanmıyorum.” Dediğimde etraftaki insanlar fısıldayarak önlerine döndüler. İbrahim ise elindeki kutunun kapağını kapatıp bana doğru uzattı.

“Yine de sende dursun. Eğer cevabın olumlu olursa bir gün onu takarak yanıma gelmeni çok isterim.” Sanırım bunu kabul edebilirdim. Kutuya uzanıp aldım ve yavaşça çantamın içine koydum.

Kendimi çok tuhaf hissediyordum.

“Şimdi kalksak olur mu? Hem biraz yürürüz.” Dediğimde sessizliğini bozmadan başıyla onayladı. İkimiz de kalktıktan sonra yavaşça yürümeye başladık. Ne ben konuşuyordum ne de o konuşuyordu. Bu duruma çok bozulmuştu ama bunu onun iyiliği için yapmıştım.

Bir süre yürüdükten sonra yürüdüğümüz yolu geri dönmeye karar verdik. Akşam hep birlikte Derya’nın evinde buluşacaktık. Arabayı park ettiğim yere doğru yürürken birden İbrahim olduğu yerde durdu. Ne olduğunu anlayamayıp ona baktım ama gözlerinde büyük bir öfke gördüğüm anda baktığı yöne baktım. Tam karşımızda Kemal ve Ateş’in olduğunu gördüğümde şoka girdim. Kemal de ne yapacağını bilemeyen bir hale bürünmüştü. Ateş ise elleri cebinde, yüzünde donuk bir ifadeyle İbrahim’e bakıyordu.

İbrahim, birden onlara doğru yürümeye başlayınca telaşa kapıldım.

“İbrahim.” Dedim uyaran bir ses tonuyla ama beni duymamış gibiydi.

İkisinin tam önünde durdu ve yüzünü Ateş’e çevirdi. Ben de hemen yanlarına gidip Ateş ve İbrahim olduğu tarafta durdum.

“Kanka.” Kemal, İbrahim’e bakıp konuştu ama cevap veren olmadı.

O sırada beklemediğim bir şey oldu. Ateş, bir elini İbrahim’e doğru uzattı. İbrahim gözlerini eğip Ateş’in sıkması için uzattığı ele baktı ve sonra yeniden Ateş’in gözlerine baktı. Ortamın yumuşayacağını düşünürken İbrahim birden Ateş’e yumruk attı. Ben İbrahim’in bu hareketine karşılık çığlık atınca Kemal ikisinin arasına girdi.

“İbrahim!” Diye bağırdım.

“Lan ne yapıyorsun?!” Kemal de şok içinde İbrahim’e bakıyordu. O sırada Ateş, kenarı patlayan dudağındaki kanı eliyle silip İbrahim’e doğru gitti ve o da ona vurdu. Hayatımın şokunu yaşıyordum. Bir çığlık daha attığımda Kemal beni tutup kenara çekti.

“Ne yapıyorsun? Ayırsana!” Diye bağırıp Kemal’in kolları arasında çırpınmaya başladım.

“Ela, burada dur!” Kemal koşarak yanlarına gitti. İkisi de birbirine vuruyor ve sonsuz bir öfkeyle bakıyorlardı birbirlerine.

“Ela’nın olduğu şehre adımını bile atamazsın lan sen!” Ateş, İbrahim’in söylediklerine karşılık bir yumruk daha attı İbrahim’e.

“Sen mi engelleyeceksin beni?!”

Aklımı kaçırmak üzereydim. Etraftaki bizden yaşça büyük adamlar koşarak ikisini tutmaya geldiler. Kemal, Ateş’i tutmaya çalışıyordu ama Ateş onu kenara itiyordu. Bir ara İbrahim’in attığı yumruk Kemal’in yüzüne geldiğinde Kemal yere düştü. Sonra Kemal’i ilk defa bu kadar sinirli gördüm.

“Ne aptal adamlarsınız lan siz? Kız orada korkudan geberiyor! Gerizekalılar! Madem bu kadar çok istiyorsunuz bu kızı, o zaman centilmence savaşın, yumruklarınızla değil!” Kemal’in söyledikleriyle ikisi de durdu ve birbirlerine baktılar.

“Benim kimseyi istediğim yok.” Ateş bunu söylerken dönüp bana baktığında kalbim bin parçaya bölündü.

“İsteyemezsin zaten! Seni onun yanında görürsem o yüzünü dağıtırım.”

Ateş tam gidecekken yeniden İbrahim’e doğru döndü.

“Bak, seni öldürürüm. Elimden kimse alamaz! Duydun mu beni?” Tekrar kavgaya tutuşacaklarken etraftaki adamlar ikisini de ayırdı.

Ben de az önce olanlardan dolayı İbrahim’e doğru giderek onu sertçe ittirdim.

“Kimsin sen? Bu benim tanıdığım İbrahim değil!” Diye bağırıp koşarak oradan uzaklaşmaya başladım.

Bir yandan ağlıyor bir yandan da çantamdan arabanın anahtarını çıkartmaya çalışıyordum. Böyle bir duruma düşeceğimi tahmin bile edemezdim. Bir anlık sinirle arabamın kapısına tekme attım. Sonra da ayağımın acısıyla olduğum yere çöktüm.

“Neden ya, neden bütün bunlar hep benim başıma geliyor?” Kendi kendime konuşup ağlıyordum.

Bir süre orada öyle durduktan sonra kalkıp arabaya bindim ve evime doğru sürdüm. Bugün yaşadıklarım bana yetmişti. Akşam Derya’ya gidip İbrahim ve Kemal ile karşılaşmak istemediğim için yeniden her gece gittiğim o mekana gitmeye karar verdim. Kimseyle uğraşmak istemiyordum, aksine yalnız kalıp kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı.

 

Dönüm Noktası yeni bölümleri ile ilgili minik spoilerlar görmek isterseniz kitabın aktif TikTok hesabına beklerim.
hesap: donum_noktasi_kitappad

 

Bölüm : 01.03.2025 16:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...