
Hayat; Geçmişimizin hatıraları, geleceğimizin umudu, bugünümüzün heyecanıdır.
Ne yapmak istediğini anlamaya çalışan zihnim, onu dinleyip gitmek istemeyen kalbimle savaş veriyordu. Eli hâlâ bileğimdeyken bu savaş daha da zorlaşıyor, kaybetmeye yaklaşıyordum. Çatık kaşlarım artık çatık değildi ve sinirle atan kalbim artık heyecanla atıyordu. En çok korktuğum şey oluyordu; Duygularım yeniden canlanıyordu. Kendimi geri çekip bileğimi ellerinin arasından kurtardığımda o da bir adım geri gidip ellerini ceplerine soktu.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Dediğimde gözlerini yere indirip derin bir nefes alıp verdi.
"Sadece bu sinirle araba kullanmanın doğru olmadığını düşündüm."
Bu kadar basit bir sebep yüzünden mi peşimden gelip gitmemi engellemeye çalışıyordu? Bu durum beni istemsizce sinirlendirdi.
"Arabayı nasıl süreceğim seni ilgilendirmez." Dediğimde gözlerini yerden kaldırıp gözlerimle buluşturdu. Bir süre ne diyeceğini bilmiyormuş gibi yüzüme baktıktan sonra yüzünde anlamsız bir gülümseme oluştu.
"Doğru, sen beni ilgilendirmezsin." Dediğinde lafları yüzüme bir beton gibi çarptı. Bana karşı bu kadar acımasız olmasının sebebini merak ediyordum. Geçmişte bir şeyler iyi gitmese de ben ona kötü hiçbir şey yapmamıştım.
Daha fazla durmadan arkasını döndü ve yürümeye başladı. Ben de yeniden apartmana girerken onu durdurdum.
"Ateş!" Seslendim arkasından. Beni duyar duymaz olduğu yerde kaldı ve bana doğru döndü.
"Benimle bir kahve içer misin?" Diye sordum ciddi bir yüz ifadesiyle. Aslında amacım ona ne olduğunu öğrenmekti. Yeniden bana doğru gelip tam önümde durdu.
"Neden?" Diye sorduğunda sinirle güldüm. Eskiden olsa hiç düşünmeden bu teklife atlayacak olan adam şimdi bana bunun nedenini soruyordu. Hayat gerçekten trajikomikti.
"Sorularım var." Dediğimde kaşları çatıldı.
"Ne soracaksan burada sor."
Onu dinlemeden arabamın sürücü koltuğuna geçip kapısını da kapattım ve camı indirerek ona doğru döndüm.
"Geliyor musun, gelmiyor musun?" Dediğimde Ateş bir süre düşündü.
"Çok vaktim yok, sorularını hızlı sorsan iyi olur." Diyerek yanıma oturup kapıyı kapattı. Yol boyunca birbirimizle tek kelime konuşmadık. Arabadaki sessizlik beni olduğumdan daha gergin bir hale getirmişti.
Onu kordondaki herhangi bir kafeye götürdüm. Deniz kenarında duran boş bir masaya geçip iki kahve söyledik. O an aklıma hâlâ sigara kullanıp kullanmadığıyla ilgili bir merak düştü ama cebinden sigara çıkartmadı. Daha fazla merakıma engel olamadım.
"Artık sigara kullanmıyor musun?" Diye sorduğumda gözlerimin içine uzun uzun baktı.
"Hayır." Dedi net bir ses tonuyla.
Sonra kahvelerimiz gelene kadar yine sessiz kaldık. İkimizin de gözleri masmavi denizin üzerindeydi. Aklımızdan neler geçtiğini sadece biz biliyorduk. Bir süre denize baktıktan sonra Ateş bana doğru döndü.
"Sor." Dedi naif bir sesle.
"Neden geldin buraya?"
"Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"
"Sorularıma soruyla cevap veremezsin." Dedim ciddi bir şekilde. Derin bir nefes aldı.
"Kemal'i görmem gerekiyordu." Cevabına karşılık dudaklarımı birbirine bastırdım.
"O gece bir tesadüf müydü?" Diye sorduğumda kaşları çatıldı.
"Hangi geceden bahsediyorsun?"
"İlk karşılaştığımız geceden bahsediyorum Ateş." Dediğimde durdu. Doğruyu söyleyip söylemediğini asla bilemesem de gözlerimin içine bakarken yalan olup olmadığını anlamaya çalışacaktım, planım buydu.
"Hayır." Dediğinde şaşkın bir yüz ifadesiyle ona baktım. Doğru söylemesini beklemediğim için mi şaşırmıştım yoksa benim için geldiğini öğrendiğim için mi?
"Yani... o gece oraya beni görmeye geldin."
"Evet Ela. O gece oraya seni görmeye geldim ama sonra..." Duraksadı. Artık gözlerime bakmıyordu. başını denize doğru çevirip konuşmaya devam etti. "Barmenle konuşmalarını duydum." Duyduklarım karşısında tüylerim diken diken olmuştu. O gece barmenle ona olan aşkımı konuşurken beni duymuştu ve sonra yanıma gelmekten vaz geçmişti. Utancımdan ona bakamadım.
"Ne duydun?" Diye sordum korka korka.
"Her şeyi..." Dediğinde ellerimle yüzümü kapattım. Sonra bir süre sessizlik oldu.
"Ben o gece... sarhoştum. Ne söylediğimi bile tam hatırlamıyorum." Durumu toparlamaya çalışıyordum.
"Ela, yapma."
"Ben sadece yanlış düşüncelere kapılmanı istemiyorum." Dediğimde yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.
"Yani bana karşı bir şeyler hissetmiyorsun, öyle mi?" Soru afallamama sebep olsa da inkar etme odaklı ilerleyecektim.
"Hayır, tabii ki hissetmiyorum. İki sene oldu... iki sene, seni unutup bir başkasına aşık olmam için yeterli bir zamandı." Dediğimde yüzünde anlam veremediğim bir ifade oluştu.
"Neyse bunlar önemli değil artık." Onun için değildi, oysa benim için...
"Doğru, değil."
"Başka sorun var mı?"
"Evet, aslında çok merak ettiğim bir soru daha var." Dediğimde ellerini masanın üzerinde birleştirdi.
"Nedir?"
"Hâlâ evli misin?" Sorduğum sorudan sonra birden kahkaha atmaya başladı. Anlam veremeyerek ona baktım.
"Kusura bakma... Böyle bir soru bekliyordum ama yine de güldürdü işte."
"Sorun değil, peki bu sorunun bir cevabı var mı?" Sırtını sandalyeye dayadı.
"Senin mezun olduğun gün boşandık." Duyduklarıma inanamıyordum.
"Ne?" Dedim şok içinde.
"Ne düşündüğünü biliyorum Ela."
"Ne düşünüyorum? Biliyor musun, zamanımı seninle harcamakla büyük bir hata etmişim. Düşündüğüm bu."
"Sandığın gibi bir durum yok." Sözlerinin artık benim için bir kıymeti yoktu.
"Öyle mi?" Dedim inanamayarak. "Mezun olmama sadece birkaç ay vardı. Ben bu evlilikten kurtulamayacağını düşündüğüm için acı çektim. Bu evlilik yüzünden ayrıldığımızı sandım ama sen... Sen beni hiç sevmemişsin." Dedim ayağa kalkarak. O da ayağa kalkıp önüme geçti.
"Bak lafı oraya getirme tamam mı?"
"Lafı nereye getirmemi uygun görürsün? Ben senin düğünün için geldiğimde karının babası tarafından silahla tehdit edildim ve ona rağmen senden vazgeçemedim ama..." Lafımı şok içerisinde yarıda kesti.
"Ne silahı? Ne tehdidi? Sana bir şey yaptı mı?" Sanki benim için endişeleniyormuş gibi konuşuyordu.
"Artık oyunu bırak. Madem beni hiç sevmedin o zaman neden gitmeme izin vermedin? Karın beni okulun idaresine seni taciz ediyormuşum gibi şikayet ettiğinde bile içimdeki aşk bitmemişken sen bana bu kötülüğü nasıl yaparsın?" Duyduklarına inanamıyor gibi görünüyordu.
"Ela sen neler söylüyorsun? Benim neden bunlardan haberim yok?" Sinirle güldüm.
"Yeter Ateş, yeter! Anlıyor musun? Tam senden kurtulmuşken yıllar sonra yeniden karşıma çıkmak gibi bir aptallık yapıyorsun ve kendim için kurduğum yeni dünyayı yerle bir ediyorsun. Ben sana seni sevmekten başka ne yaptım? Bar köşelerinde bile adını sayıklarken nasıl karşıma çıkarsın?" Ağlamaya başladığımda Ateş bana doğru bir adım attı ama onu elimle durdurdum. Sandalyede duran çantamı da alarak hızlı adımlarla kafeden çıktım.
Duyduklarım sanki gerçek dünyaya dönmemi sağlamış ve beni kendime getirmişti. İbrahim'e daha fazla bu kötülüğü yapmayacaktım. Ellerimle göz yaşlarımı sildikten sonra çantamın fermuarını açarak içinde duran kutuyu çıkarttım. Kutuyu açıp içinde duran yüzüğü aldım ve kutuyu yeniden çantama atarak uzun uzun yüzüğe baktım. Bunu yapmanın vakti gelmişti. Yüzüğü takıp elime baktım. Artık nişanlı bir kızdım.
İbrahim benim için bu dünyadaki en doğru adamdı. Madem kalbim beni hep yanlış yollara sürüklüyordu öyleyse biraz da mantığıma kulak vermenin vakti gelmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |