31. Bölüm

29 Bölüm

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Ateş'in Anlatımıyla:

İki sene önce:

Düğünden sonra değişen hayatımla birlikte bir daha asla doğrulamadım. Hayatın benim için bittiğini sanarken meğer benim için daha birçok kötü planı olduğunu öğrendim.

Ela ile son konuşmamızdan sadece birkaç hafta önce aldığım üzücü bir haberle yıkıldım. Meğer kanser hastasıymışım ve o lanet virüs vücuduma gizlice yerleşip tahtını kurmuş ama benim bunu anlamam çok uzun sürmüştü. Doktorum kemoterapi görmem gerektiğini söylediğinde Hande beni Amerika'da tedavi olmam için ikna etmeye çalışıyordu. Amerika'da en iyi tedaviyi alabilecektim ama bunu isteyip istemediğimi bilmiyordum. Ela'yı kaybettiğim günden beri hayatıma devam etmek istemiyor gibi hissediyordum. Kanser hastalarının ne önemli ilacı moraldi fakat bende moralin kırıntısı dahi yoktu.

Hande, Amerika'da tedavi görmem için adeta yalvarmaya başlamıştı ki işte o zaman ona bir şart sunmaya karar verdim.

"Tamam tedavi olacağım." Dediğimde gözlerinden akan göz yaşlarının eliyle silip umutla baktı bana.

"Çok teşekkür ederim!" Diyerek boynuma atladığı sırada elimle onu nazik bir şekilde ittim.

"Ama bir şartla." Dediğimde şartımın ne olcağını biliyormuş gibi büyük bir hüzne boğuldu.

"Ateş..." Daha fazla konuşmasına izin vermeden araya girdim.

"Amerika'dan döner dönmez boşanacağız Hande." Dediğimde yeniden ağlamaya başladı.

"Benden bunu isteme."

"Öyleyse tedaviyi unut." Diyerek kalkıp giderken arkamdan gelip kolumu tuttu.

"Tamam." Dedi çaresizce.

Daha fazla bu evlilikte tutsak olamazdım. Sevdiğim kadına bir adım bile yaklaşamıyorken bu hayatı sürdürmenin bir anlamı da yoktu. Ela'yı düşünmeden bir günüm bile geçmiyorken onun ne halde olduğunu merak ediyordum. Onunla aramızdaki ilişkiyi baştan beri nasıl anlatacağımı bilmiyordum oysa artık biliyordum.

Onu ilk kez bir kitapçıda görmüştüm. Çok kibar ve güzel bir yüzü vardı. Kitapçıda kitapların arkalarını çevirerek merakla konularını incelerken ben de ilgiyle onu izliyordum. Bir yandan da fark etmemesi için bir şeylerle uğraşıyormuş gibi yapıyordum.

Kitapları incelerken bir anlığına yüzünde oluşan o tatlı gülümseme sanki zamanı durdurmuştu. Yanağında beliren o gamzeye kaydı gözlerim. O an benim de istemsizce bir gülümseme belirdiğini fark ettiğimde ise kendimi şaşırmıştım. Hiçbir kızın gülüşü beni bu kadar etkilememişti.

Kitapçıdan çıkarken bana çarpıp çantasındaki anahtarlığı yere düşürmüştü. Eğilerek anahtarlığı elime aldım ve arkasından seslendim.

"Hanımefendi! Bakar mısınız?" Sesimi duyar duymaz şaşkın gözlerle dönüp bana bakmıştı.

"Buyurun, bir problem mi var?" Dedi ürkekçe. Oysa ben o an gözlerimi gözlerinden alamadım. Beni daha ilk görüşte bu kadar etkilemesine anlam veremesem de bir şekilde etkisi altına girmiştim.

Elimdeki anahtarlığı göstererek sana uzattığımda bana nazik bir gülümseme ile karşılık vermişti.

"Ah! çok teşekkür ederim."

"Ne demek." Anahtarlığı elimden aldığı sırada elinde gördüğüm kalp şeklindeki doğum lekesini hiç unutmadım.

Ela o gün anahtarlığı alıp arkasını dönüp gitmişti ama benim aklımdan hiç çıkmamıştı. Küçücük Eskişehir'de onu yeniden görebilme umudunu taşırken aniden bir gece kulübünde karşıma çıkması beni çok şaşırtmıştı. Bana çarptığında karşımda onu görür görmez kalbimin nasıl çarptığını hatırlıyorum.

Ben Ela'ya aşığım ama bu öylesine bir aşk değil. Bu ilk görüşte aşktı. Hayatımda ilk defa bir kadından bu kadar etkilenmişken bütün bu saçmalıkların onu benden gelip almasına izin vermem de benim hatamdı. Ama bu saatten sonra da ona geri dönebilecek gücü kendimde bulabilir miydim? İşte onu bilmiyordum. Tek bir gülüşüyle kalbimin bu denli hızlı çarpmasını sağlayan kadın hayal ürünü olabilirdi. Öyleyse bile o sadece bana aitti. İleride bir başkasının elinden tutacak olduğunu bilmek kadar acı veren bir durum daha yoktu.

Günümüz:

Ela öfkeyle kalkıp giderken gerisinde kalakaldım. Elimden bir şey gelmiyordu çünkü ona açıklayabileceğim bir durum yoktu. Biz istesek de istemesek de olması gereken buydu. Ben hastalığımı atlatmıştım ama bu hastalık kendini yenileyebilen bir hastalıktı ve Ela'ya bu korkuyu ya da acıyı yaşatma hakkım yoktu. İbrahim denen çocukla mutlu olması gerekiyorsa olacaktı.

Hayatımda yoluna sokmam gereken çok başka şeyler vardı. Hande'nin bana olan takıntısı hâlâ geçmiş değildi ve babası beni her şeye rağmen tehdit etmeye devam ediyordu. Her türlü tehlikeli bir hayatım vardı. Onlardan kaçmak için buralara kadar gelmiştim ama beni burada da bulmuşlardı.

Kafeden çıktıktan sonra yürürken telefonumun çaldığını hissedince elimi cebime atarak telefonu cebimden çıkarttım. Ekranda Halit'in adını gördüğümde kaşlarım çatıldı. Telefonu açarak kulağıma götürdüm.

"Demek uyarılarımı ciddiye almayacaksın evlat?" Dedi sorar gibi.

"Halit Bey, ben artık kendi hayatımı yaşayacağım." Dediğimde adam gerici bir kahkaha attı.

"Ateş, asla anlamayacaksın değil mi? Eğer kızıma geri dönmezsen senin zaten bir hayatın olmayacak. Oraya o kızın yanına gittiğini biliyorum. Eğer hemen dönmezsen o kızın da başına bela olacağımı unutma." Dediğinde öfke tüm vücudumu kapladı.

"Eğer onun saçının teline zarar gelirse gelip seni kendi ellerimle öldürürüm."

"Yeni yetme bir çocuk beni korkutabilir mi sence? Senin yaşın kadar benim görüp geçirdiklerim var. Bence söylediklerimi bir düşün Ateş. Sana bir hafta müddet veriyorum. Bence yeterince uzun bir süre. Eğer kızımı üzmeye devam edersen senin o kalan üç gramlık canını da ben alırım ama önce sevgilinin canını alırım hem de gözlerinin önünde." Söyledikleri normal bir insanın söyleyebileceği türden şeyler değildi. Bütün bu sözlerinin ardından telefonu yüzüme kapattı. O sinirle önümde duran duvara yumruk attığımda ellerimden süzülen kanları gördüm.

Ne yapacağımı düşünüyordum. Ela'yı tehlikeye atmamın imkanı yoktu ama oraya dönmek de istemiyordum. Resmen yolumu kaybetmiş ve bir çıkmaz sokağa girmiştim.

Koşarak Kemal'e gittim. Ne kadar koştuğumu hatırlamıyorum ama vardığımda ter içindeydim. Vücudumdaki ter elimdeki yarayı yakmaya başlamıştı. Hemen kapıya vurmaya başladım. Çok sürmeden Kemal kapıyı açtı ama beni görür görmez yüzünde korku dolu bir ifade belirdi.

"Ateş, ne oldu sana?"

O sırada arkasında İbrahim'i gördüm. Çatık kaşlarla bir bana bir de elime bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Onun yanında Kemal'e bir şey anlatamazdım o yüzden bambaşka bir hikaye uydurdum.

"Kız arkadaşımla kavga ettim, o sinirle de duvara yumruk attım işte. Büyütülecek bir şey değil." Dediğimde İbrahim'in yüzünde anlayamadığım bir ifade belirdi. Kemal hiç düşünmeden beni içeri aldı. Derya elimi görünce hiç sorgulamadan endişeyle sargı bezi getirdi. Elime pansuman yapıp mutfağa gittiklerinde İbrahim ile yalnız kaldık. İkimiz de öne doğru eğilerek ellerimizi birleştirip yere bakmaya başladık. Bir süre ikimizden de hiç ses çıkmadı ama sonra ilk sessizliği bozan o oldu.

"Demek sevgilin var." Dediğinde dönüp ona baktım. Bu yalana inanması o an işime gelirdi.

"Evet." Dediğimde iç çekti.

"Ben özür dilerim. Bilmiyordum." Dediğinde kendimi garip hissettim.

"Bilsen ne değişecekti?" Diye sorduğumda pişman bir şekilde bana baktı.

"Sana vurmazdım. Ben aklının hâlâ Ela'da olduğunu düşündüğüm için sana öfkeliydim." Zaten aklım, kalbim, her şeyim Ela'daydı.

"Sorun değil. Ben olsam ben de bana vururdum." Dedim şakaya vurarak. O da hafifçe sırıttı.

"Peki sevgilin burada mı?" Diye sordu merakla.

"Evet." Dedim bir anlık boşlukla.

Kısa bir süre sessizlik olduktan sonra İbrahim yeniden konuşmaya başladı.

"Biliyor musun? Ela ile olan geçmişini bilmeden önce seni sevmiştim." Bu söylediği şey nedense vicdan yapmama sebep olmuştu.

"Ela, benim için hiçbir şey ifade etmiyor, rahat olabilirsin." Dediğimde bugüne kadar söylediğim en büyük yalanı söylediğimi fark ettim.

"Buna sevindim."

Konuşmamız bittiğinde yeniden kapı çaldı. Derya'nın mutfaktan çıkarak kapıya gittiğini gördüm. Bir süre sonra kapının kapanma sesini duydum ve Ela içeri geldi. İbrahim, Ela'yı görür görmez ayağa kalktı. O sırada Ela'nın gözleri bana doğru kaydı. Elimdeki sargıyı görür görmez yüzünde büyük bir endişe belirdi.

"Ne oluyor burada? Kavga mı ettiniz İbrahim?" Dediğinde İbrahim sırıtarak bana baktı.

"Hayır bebeğim. Ateş elini duvara vurmuş çünkü kız arkadaşına sinirlenmiş." Dediğinde Ela'nın üzerimdeki bakışları yeterince ürperticiydi.

"Kız arkadaşı mı varmış?"

"Evet, hatta isterseniz hep birlikte bir yemeğe çıkıp aramızdaki bu soğukluğu da giderelim ne dersiniz?" Anlık verdiğim kararlardan sonrasında çok pişman oluyordum.

"Bence harika bir fikir, değil mi hayatım?"

Ela bir süre düşündükten sonra gülümseyerek başını salladı.

"Haklısın hayatım." Diyerek İbrahim'in elini tuttuğu sırada parmağındaki yüzük hepimizin dikkatini çekti.

"Ela, o yüzük ne?" Diye sordu Derya.

"Arkadaşlar, geçen gün İbrahim bana evlenme teklifi etmişti. Ben de şimdi cevabımı hepinizin önünde vermek istiyorum." Ela'nın gözleri bana tutundu.

Hayır bunu yapamazdı. Bunu benim önümde yapmamalıydı çünkü ben şu an bunu kaldıramazdım.

"Yoksa..." Ela, İbrahim'in konuşmasına izin vermeden araya girdi.

"Evet sevgilim, seninle evlenirim." Duyduğum cümleler karşısında donakaldım. İbrahim'in mutlulukla Ela'nın belini kavrayıp dudaklarına yöneldiğini görür görmez ayağa kalktım. Herkes şaşkın bir ifadeyle bana bakarken hızlı bir şekilde karar verdim.

"Çok tebrikler." Diyerek İbrahim'in elini sıktım. Canımın ne kadar yandığını belli etmeden izledim mutluluğunu.

 

 

 

Bölüm : 08.04.2025 02:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...