
Telefon yüzüme kapanır kapanmaz yerimden fırlayarak üzerimdeki şoku atlattıktan sonra öfkeden deliye dönmüş bir şekilde arkamdan seslenip kapıya kadar peşimden gelen İbrahim’i görmezden gelerek kapıyı çekip çıktım.
Tüm bu tehditlerin ve hakaretlerin hesabını kimden soracağımı bilerek yola çıkmıştım. Ateş bana tüm bunların hesabını verebilecek olan tek kişiydi ama öncesinde Kemal’den kaldığı yerin adresini almak zorundaydım.
Dün gece İbrahim’in arabasıyla dönüp kendi arabamı Derya’nın evinin önünde bıraktığım için yürüyerek gitmek zorunda kalmıştım ama o anki öfkeyle yolun nasıl geçtiğini fark etmemiştim.
Derya’nın evinin önüne geldiğimde apartmanın kapısının açık olduğunu görür görmez hızlı adımlarla içeri girdim. Koşarak çıktığım merdivenlerin sonuna geldiğimde nefes nefese kaldığım için kısa bir süre durarak nefesimi kontrol etmeye çalıştım. Kendimi toparlar toparlamaz zili çalıp kapıyı açmalarını bekledim. Kapıyı Kemal açtı ve beni karşısında görünce şaşırdı.
“Ela, hoş geldin.”
“Kemal, bana Ateş’in adresini verir misin?” Dediğimde daha da şaşırdı.
“Bir sorun mu var?”
“Kemal, bana sadece Ateş’in adresini ver.” Bir an önce gidip hesap sormak istiyordum. Bu sefer ne söylenenlere ne de yapılanlara susma gibi bir niyetim yoktu.
Kemal daha fazla bir şey demeden içeri gitti. Bir süre sonra elinde bir kağıtla dönüp kağıdı bana doğru uzattı.
“Burada kaldığı yerin adresi var.” Kağıdı Kemal’in elinden alır almaz koşarak indim merdivenleri. Apartmanın önünde duran arabama binerek navigasyona adresi yazdım ve arabayı o adrese doğru sürdüm. Adrese vardığımda arabayı boş olan bir yere park edip hızlı hareketlerle arabadan indim ve kapısını sertçe kapattım. Ateş’in oturduğu apartmanın zillerindeki isimlere baktım ama onun ismi hiçbir zilde yazmıyordu. O yüzden ben de rastgele bir zile basıp kapının açılmasını bekledim. Çok uzun sürmeden yaşlı bir teyze kapıyı açtı.
“Kime geldin sen yavrum?”
“Teyze apartmanda Ateş adında biri kalıyor mu?” Diye sordum sakince.
“Evet kızım, en üst kattaki ikinci dairede Ateş adında genç bir çocuk kalıyor. Yoksa sen onun kız arkadaşı mısın?” Teyzenin merakla sorduğu soruya cevap vermeden gülümsedim.
“Teşekkür ederim.” Diyerek asansöre bindim. 6. Kata basıp en üst kata çıktım. Tam ikinci dairenin önünde durdum. Kapıyı çalmak için öfkeyle kaldırdığım elim havada kaldı. O an yıllar önce yaşadığım öfke patlamasını hatırladım. Yine Ateş’in kapısının önündeydim ve yine çok öfkeliydim.
Yutkunup merdivenin demirine dayandım. Aynı şeyler sürekli başa sarıyordu ve ben bundan bıkmıştım. Hayatımı değiştirme kararı almama rağmen bir şeyler hep ters gidiyordu. Şu an burada olmam bile doğru değildi, biliyordum. Öfkemi bahane ederek kendimi yeniden onun ayaklarına getirmiştim. Tek elimi başıma götürüp ağlamaya başladım. Artık kendimi anlamaya başlamamın verdiği bir hüzündü bu.
Ona hesap sormak için evine gelmemin bir anlamı yoktu. Telefonla arayıp da hesap sorabilirdim ya da onu dışarıya da çağırabilirdim. Buraya gelmek zorunda değildim ama ben yine de buradaydım. Bunun bir saçmalık olduğuna karar vererek arkamı döndüğüm sırada kapı açıldı. Olduğum yerde donup kaldım. Ateş’in bana soru soran sert ses tonunu beklerken ince sesli bir kızın sesini duymuştum.
“Pardon birine mi bakmıştınız?” Arkamı şaşkınlıkla dönerek yanlış adrese geldiğimi düşündüm.
“Ben…” Konuşmaya devam edemeden o kızın kim olduğunu hatırladım. Bu sarışın kız, yıllar önce Ateş ile birlikte kızlarla gittiğim mekanda gördüğüm o kızdı. Hemen ardından Ateş de kapıya çıkınca ne diyeceğimi bilemedim.
“Ela.” Ateş şaşkın bir ifadeyle adımı söylediğinde kız gülerek Ateş’e baktı.
“Abi, sanırım misafirin var. Ben de zaten tam çıkıyordum.”
Kızın Ateş’e abi dediğini duyduğumda şok içinde kalakaldım. Bir anlığına kaşlarım çatıldı. Ben bir şey demeye kalmadan kız kapıdan çıkıp yanımdan geçip gitti.
Biz Ateş ile hiçbir şey söylemeden birbirimize bakıyorduk. Bir süre sonra aramızdaki sessizliği bozan o oldu.
“Gelecek misin?”
“Hayır, hatta gitsem iyi olur.” Diyerek yeniden arkamı döndüğüm sırada beni tek bir cümlesiyle durdurmayı başardı.
“Kapıma kadar geldiysen bir sebebi olması gerekiyor.” O an gözlerimi yumdum ve alt dudağımı ısırdım. Ona doğru dönüp birkaç adım attım.
“Evet bir sebebi vardı ama bunun için buraya kadar gelmenin anlamsız olduğunu anladım. Sonrasında ararım öyle konuşuruz.”
“Ayakların seni buraya kadar getirmiş işte. Söylemek için neyi bekliyorsun?” Yüzünde yine o çok bilmiş ifadesi vardı.
“Gerçekten şu an burada olmam doğru değil.” Dediğimde yüzünde garip ama hüzünlü bir ifade belirdi.
“Ne olursa olsun buradasın Ela. İçeri gel hadi.” Dediğinde içeri geçmem için bana yol verdi. Ben de daha fazla direnemeden içeri girdim. Kapıdan girer girmez salonu görüp oraya geçtim. Tereddüt edercesine koltuklardan birine oturdum. Ateş bir süre sonra elinde iki kupayla geldi ve birini bana uzattı, ben de aldım.
O da karşımda duran koltuğa oturup kahvesinden bir yudum aldı.
“Evet, konuşalım. Seni buraya kadar getiren o sebep neydi?”
Buraya gelirken içine düşmüş olduğum öfke çukurundan kurtulmuş gibi hissediyordum. Neden böyle olduğunu anlayamıyordum. Aksine içimde garip bir heyecan vardı. Kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Savunmasız, düşüncesiz ve heyecanlı küçük bir çocuk…
“Sabah beni…” Duraksayıp kahvemden bir yudum aldım. “Hande aradı.” Dediğimde oturduğu yerde tüm vücudunun kasıldığına şahit oldum. Anlam veremeyen bakışlar attı gözlerime.
“Sen ciddi misin?” Diye sordu inanamayarak.
“Bana tehditler ve hakaretler savurdu.” Dediğimde öfkelendiğini gözlerinden görebiliyordum. Uzun bir süre sustu. Sanki ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi. Sonrasında yeniden gözlerime baktı.
“Ben bu konuyla ilgileneceğim.”
“Sana böylesine takıntılı olan bir kadınla nasıl ilgilenmeyi düşünüyorsun?” Diye sordum.
“Bana takıntılı olmasıyla ilgileneceğimi söylemedim. Bundan sonra seni rahatsız etmemesini sağlayacağım.” Dediğinde istemsizce güldüm.
“Bunu ben de sağlayabilirim, sana ihtiyacım yok.” Dediğimde kaşları çatıldı.
“Madem öyle neden buraya geldin Ela? O zaman bana buraya gelişinin asıl nedeninden bahsetmiyorsun.”
“Sadece en başta fazlasıyla öfkelendim, o kadar.” Diyerek ayağa kalktım. O da aynı anda ayağa kalkarak önümde durdu.
“Öfken Hande’ye mi yoksa bana mı?” Diye sordu arsızca.
“Ben gitsem iyi olur.” Diyerek gitmek için bir adım attım ama beni bileğimden tutarak durdurdu.
“Merak etme Ela, sana ne kadar rahatsızlık verdiğimin farkındayım ve birkaç güne buradan gidiyorum. Beni bir daha görmeyeceksin.” Dediğinde içime oturan bir ağırlıkla gözlerimin dolması bir oldu.
“Seninle ilgili herhangi bir düşüncem yok.”
“O zaman neden gözlerin doldu?” Diye sorduğunda beni yakaladığını fark ettim. Kısa bir süre sustum ama sonra anladım ki daha fazla bir şeyleri gizlemenin bir anlamı yoktu. Dolmuş olan gözlerimi yeniden yeşil gözlerine diktim.
“Haklısın. Ben seni ilk gördüğüm andan beri seninle ilgili endişelerim vardı. Sana yalan söyledim çünkü bunu kendime bile itiraf edecek gücüm yok.” Gözlerimi kapatıp göz yaşlarımın yanaklarımdan süzülüp gitmesine izin verdim. “Sen hayatıma girdiğinde kendimi özel hissetmiştim. Aşkın güzel bir duygu olduğunu sandım ama sen zaten aşkın bir aptallık olduğunu bana açıkça söyledin.” Ateş’in kibirli yüz ifadesinden eser kalmamıştı. “Tek isteğim senin içinde olduğun bir mutlu sondu ama hiçbir şey istediğim gibi gitmedi. Ben de kendi mutlu sonumu yazmak istedim ama olmadı. Yapamıyorum Ateş. Senin beni hiç sevmediğini bildiğim halde kendime söz geçiremiyorum. İbrahim benim için hayatımdaki en ideal kişi olmasına rağmen senden ve hiç var olmamış aşkımızdan vazgeçemiyorum. Bunun benim için ne kadar zor olduğunu anlayamazsın. Umurunda olduğunu da sanmıyorum.” Elimle göz yaşlarımı sildim. “ Seni gördüğüm, ismini duyduğum sürece mutlu olamayacağımı biliyorum o yüzden bence de bir an önce gitmen en iyisi.” Dediklerime karşılık Ateş’in bir şeyler söylemesini bekledim ama o hiçbir şey söylemedi. Bu bana kendimi daha da kötü hissettirdi.
Alt dudağımı ıslatıp ısırdım ve derin bir nefes alıp verdim. “Hoşça kal.” Dediğim sırada beni hızlı bir hareketle kendine doğru çekti. Ben ne olduğunu bile anlayamadan dudaklarını dudaklarımda hissettim. Gözlerim ona ayak uydurdu ve yavaşça kapandı. Karşı koyamadım çünkü bunu iliklerime kadar istiyordum.
Dudakları özlem doluydu. İki eli de yanaklarımdaydı. Şehvetle öpen dudakları, onunla ilgili en çok özlediğim şeylerden biriydi. Sanki hiç bırakmayacakmış gibi öpüyordu beni. Ben de aynı şekilde karşılık veriyordum. Sonra durup alnını alnıma dayadı.
“Bana seni hiç sevmediğimi söylüyorsun ama bilmediğin bir şey var.” Dediğinde gözlerimi araladım.
“Neyi bilmiyorum?” Diye sordum kısık bir sesle.
“Sen benim bu hayattaki dönüm noktamsın, seni sevmemek mümkün mü?” Duyduğum şey karşısında ağlamaya başladım, o ise beni sıkıca kavrayıp başımı göğsüne bastırdı.
“Canım yanıyor.” Dedim hıçkırıklarımın arasında.
“Özür dilerim.”
Çaresizce kavuşamayan iki aşığın hikayesiydi bu hikayenin adı. Ne olursa olsun bir yerde yolları kesişen ama asla birleşemeyen iki yaralı ruhun acı veren öyküsü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.44k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |