35. Bölüm

33. Bölüm

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Hayat acımasız bir okyanus gibiydi. Ansızın içinde kaybolup sonsuzluğa karışırsın.

Yazarın anlatımıyla:

Ela'nın vurulup yere düştüğü an polisler çoktan restauranta gelerek adamları yakalamıştı. Fakat Ateş'in kucağına yığılıp kalan Ela'nın durumu ağırdı ve saniyeler geçtikçe daha fazla kan kaybettiği için vaziyet daha da kötü bir hale geliyordu. Ateş'in gözlerinden akan yaşlar Ela'nın bilinçsiz yüzüne teker teker damlarken Derya, Kemal ve Gökay endişeli bir halde ambulansı arayıp korku içinde bir Ela'ya bakıyor bir de şok içinde olduğu yerde kalan İbrahim'e bakıyorlardı.

"Ela! N'olur bırakma beni, lütfen..." Ateş hıçkırıklarının arasından kurduğu bir cümleyle ortamdaki ölüm sessizliğini bozuyordu.

"Ela..." Derya, daha fazla bir şey diyemeden en yakın arkadaşı Ela'nın baygın bedeninin yanına çökerek şok içinde saçlarını okşadı. Kemal, Derya daha fazla bu olaya şahit olmasın diye onu kollarından tutarak yerden kaldırdı ve Derya şokun etkisinden çıkıp Kemal'i ittirmeye çalışsa da gücü yetmedi.

"Derya, yapma bebeğim. Ela iyi olacak." Kemal bile bu söylediğine inanmıyordu. Bir şeyler çok kötü ilerliyordu ve bunun farkındaydı.

Ambulans sesleri ortamdaki gürültüyü bastırmıştı. Birkaç dakika sonra sağlık ekipleri koşarak içeri girdiler. Ateş'in kucağında hareketsiz ve kanlar içinde yatan Ela'yı almaya çalışsalar da Ateş vermemek için gayret gösterdi. Tüm gücüyle sarıldı sevdiği kadının baygın bedenine.

"Hayır!"

Kemal ve Gökay, Ateş'i zor da olsa çekip almışlardı. Sağlık ekipleri Ela'nın nabzını kontrol ettikten hemen sonra ilk yardımı yaptılar. Sonrasında Ela'yı kucaklayıp sedyeye yatırdılar ve ambulansa bindirdiler. Ateş, Kemal ile Gökay'ın kolları arasında çırpınıyordu ama nafileydi. Sevdiği kadını alıp götürüyorlardı.

Derya, hâlâ şokta olan İbrahim'i çekiştirerek ambulansa, Ela'nın yanına bindirmişti. Kendi de ambulans şoförünün yanına binerek kapıyı kapatmıştı. Ela'yı Çanakkale 18 Mart Üniversitesinin hastanesine götürüyorlardı.

Ateş, Gökay ve Kemal hemen arabaya binerek ambulansın peşinden gittiler.

Gökay, yolda Ela'nın annesiyle babasını arayarak onlara istemeyerek kötü haberi vermişti. Ela'nın annesi haberi aldığında bayıldığı için telefon Gökay'ın yüzüne kapanmıştı. Gökay, endişeyle tekrar tekrar aramıştı ama ulaşamamıştı.

Hastaneye geldiklerinde Ela çoktan ameliyata alınmıştı. Durumu fazlasıyla kritikti. Doktorlar ve hemşirelerin gergin tavırları herkesi daha da korkutuyordu.

Ateş, ameliyathanenin yanında duran duvarın önünde çökerek ellerini yüzüne kapatmıştı. Kalbi deli gibi atarken sevdiği kadının bu durumdan sağ salim kurtulması için dua ediyordu.

"Allah'ım yalvarıyorum, ona bir şey olmasın."

Bir yandan da istemeye istemeye Ela'yı kaybederse ona bunu yapan adamlara neler yapacağını kafasında planlıyordu.

Tam bu sırada karşı duvarın önüne çökmüş olan İbrahim bir hışımla kalkarak Ateş'e doğru gidip Ateş'i öfke içinde yakasından tutup kaldırdı.

"Senin yüzünden vuruldu Ela, değil mi?" Sorduğu sorunun hemen ardından Ateş'e tüm gücüyle yumruk attı. Ateş'i yakasından tutmaya devam edip yere düşmesini engelledi.

"Şimdi seni burada öldürsem kim ne diyebilir lan?" Bir tane daha vurdu. Ateş, hiçbir karşılık vermeden öylece teslim olmuş bir şekilde bakıyordu.

"Cevap ver!" Diyerek bir tane daha vurduğu sırada Kemal ve Gökay ikisinin arasına girerek ayırdı.

"İbrahim, yapma kardeşim!" Gökay, İbrahim'i kollarından tutarken Kemal de Ateş'in yüzüne bakıyordu. Ateş'in dudağı ve kaşı patlamıştı.

Tam bu sırada ameliyathanenin kapısı açıldı. Bir hemşire içeriden koşarak çıktığı sırada Ateş, tüm olanları bir kenara bırakıp hemşireyi yakaladı.

"Bir şey söyleyin, lütfen! Ne oluyor içeride? Ela iyi mi hemşire hanım?" Hemşire endişeyle Ateş'in gözlerine bakıp derin bir nefes alıp verdi.

"Hastanın kalbi durdu." Ateş, hemşirenin kurduğu cümle sonrasında öylece kalakaldı. Derya, hemşireyi duyar duymaz çığlık atarak ağlamaya başladı. Kemal, Derya'ya sarılarak başını göğsüne dayamıştı. İbrahim ise olduğu yerde oturup kalmıştı.

Ateş, hemşireyi bıraktığında hemşire koşarak oradan uzaklaştığı sırada Ateş boş gözlerle etrafa baktı. Aklından binbir tane düşünce geçiriyordu. Ela'sız bir hayat düşünemiyordu. Ona sahip olamasa da onun nefes aldığını, mutlu olduğunu ve gülümsediğini bilmek Ateş için hep yeterliydi. Şimdi Ela'nın kalbinin durduğunu öğreniyordu.

"Ela..." Ela'nın adı, kan içinde kalmış olan dudaklarının arasından döküldüğü sırada Ateş yere yığıldı. Sevdiği kadını kaybettiğini sandığı sırada kapanan gözleri Ela'yı hayata döndürdü. Yeniden atmaya başlayan kalbi sanki Ateş2in adını sayıklıyor o soğuk ameliyathane odasında.

İkisinin kalbi hep birlikte atıyordu. Çünkü onlar bu hayatta birbirleri için yaratılmış iki masum ruhtu. Bu yolda her şeylerini kaybettikleri halde birbirlerinden vazgeçmemişlerdi. Çünkü onlar delicesine aşık iki insandı.

Ela'nın ameliyatı saatler sonrasında bitmişti. Durumu stabil olduğu için yoğun bakıma alınmıştı. Bu sırada Ela'nın anne ve babası çoktan gelmişlerdi. Ela'nın annesi olanları öğrendiğinde fenalaştığı için hemşireler ona sakinleştirici yapmışlardı. Bu sırada Ateş müşahede odasında baygın halde yatarken gözlerini araladığında hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Sevdiği kadını kaybetti sanıyordu. Delirmiş gibi bağırıp ağlarken Kemal odaya girip Ateş'i sakinleştirmeye çalıştı.

"Ateş, sakin ol!"

"Bırak!"

"Kardeşim, Ela iyi! Ela hayatta!" Ateş duyduklarına inanamamıştı. Bir anlığına durup Kemal'e baktı.

"Doğru mu bu?" Diye sordu. Buna tüm kalbiyle inanmak istiyordu.

"Doğru." Ateş, büyük bir sevinçle Kemal'e sımsıkı sarıldı.

"Nerede?" Dedi heyecanla.

"Yoğun bakıma alındı şu an."

Ateş hemen ayağa kalkarak odadan çıktığı sırada Kemal de peşinden geldi.

Birlikte yoğun bakıma doğru koştular. Ela'nın annesi dışında herkes orada Ela'nın uyanmasını bekliyordu. Babası perişan halde görünüyordu. Ağlamaktan helak olmuş bir şekilde iyi bir haber almayı bekliyordu. Ateş, yoğun bakım kapısına yaklaştığı sırada İbrahim Ateş'i görür görmez yeniden bir öfke patlaması yaşadı.

"Sen hâlâ hangi yüzle geliyorsun buraya şerefsiz herif?" Ateş'in üzerine yürüdüğü sırada Gökay ve Kemal yeniden araya girdiler.

"Artık yeter! Burası yeri değil. Ne yapacaksanız dışarıda yapın!" Derya'nın öfkeli bağırışı hastanede yankılanmıştı.

"Ela'nın bu halde olmasının sebebi olan bu adamı burada mı tutacağız?" İbrahim'in sözleri karşısında Ela'nın babası şok içinde ayağa kalktı.

"Ela, bu adam yüzünden mi vuruldu? Benim kızım bu adam yüzünden mi ölüyordu?" Ateş cevap vermeden kaşları çatık bir şekilde İbrahim'e baktı.

"Hayır..." Gökay sözünü tamamlayamadan Ela'nın babası, Ateş'in yakasına yapıştı.

"Kızımı sen mi bu hale getirdin?" Kemal ile Gökay, Ela'nın babasını Ateş'ten uzaklaştırmaya çalışıyordu.

"Bakın ben kızınıza çok aşığım. Ona zarar gelmesini asla istemedim." Dediği sırada İbrahim duyduklarına dayanamayarak Ateş'e yeniden saldırdığı sırada polisler geldi.

"Neler oluyor burada? Burası bir hastane, kendinize gelin!" Herkes olduğu yerde kaldı.

"Bu olay gerçekleşirken orada kimler bulunuyorsa bizi takip etsin." Polis herkesin teker teker ifadesini aldıktan sonra göndermişti. Ateş, Halit'in adını polislere vermemişti çünkü kendi işini kendi görmek istiyordu.

Ortam fazlasıyla gergin olsa da artık kimseden tek bir ses bile çıkmıyordu. Herkes büyük bir umutla Ela'nın yeniden gözlerini açmasını bekliyorlardı.

Saat gece yarısını biraz geçmişti. Arada sırada doktor ya da hemşire gelerek ufak tefek kontroller yaparak oradan ayrılıyorlardı.

Artık Ela'nın annesi de orada herkesle birlikte bekliyordu.

Kısa bir süre sonra Ela gözlerini açmıştı. Herkes büyük bir heyecan içine girmişti. Hemen ardından normal odaya alındığında içeri misafir alınabileceğini söylediler. Doktorlar sınırlı sayıda kişiyi içeri alacaklardı.

Öncelikle annesi ve babası girdi içeri. Ela'nın gayet iyi olduğunu ama bazı şeyleri hatırlamadığını söylediklerinde kimse bir tuhaflık sezmemişti. Herkes saat başı teker teker içeriye girdiğinde sadece İbrahim ve Ateş kalmıştı. Tam İbrahim girecekken Ela'nın annesi onu durdurdu.

"Oğlum, sen girme şimdi. Sonra girersin." Dediğinde İbrahim şaşırdı.

"Ama Ela'yı görmek istiyorum." Dediğinde annesi derin bir nefes alıp verdi.

"Ela'nın şu an kalbine ihtiyacı var yani..." Bir süre durup Ateş'e baktı. "Yanlış anlama oğlum ama Ela'nın o çocuğu görürse kendini daha iyi hissedeceğini düşünüyorum." İbrahim, duydukları karşısında şok ve öfke karışımı bir duygu hissetti. Ateş, bu duruma istemsizce gülümseyerek İbrahim'in yanından sıyrılıp Ela'nın yanına girdiğinde Ela'nın cama doğru baktığını gördü.

"Ela." Diye seslendi kısık bir sesle. Ela, meraklı gözlerle Ateş'e döndüğünde Ateş, garip bir şeyler olduğunu anladı. Ela'nın gözleri hiç tanıdık bakmıyordu.

Ela, Ateş'e cevap vermeden şaşkın bir ifadeyle ona bakmaya devam etti. Sanki gözleri boş bakıyor gibiydi.

"Ela, özür dilerim. Ben seni koruyamadığım için çok özür dilerim. Bütün bunları yaşamana sebep olduğum için kendimi asla affetmeyeceğim." Ateş, Ela ile konuşmaya çalıştığı sırada Ela dudaklarını araladı.

"Pardon..." Duraksadı ve Ateş'in ağlamaktan şişmiş olan yeşil gözlerine baktı. "Kimsiniz siz?"

Ateş, öylece kalakaldı. Ne diyeceğini, ne yapacağını, ne hissedeceğini bilmeden Ela'nın ona yabancıymış gibi bakan mavi gözlerine odaklandı. Çenesini sıkarak kaşlarını çatıp gözlerini kapattı. Gözlerinden akan birkaç damla yaş yere düştüğünde gözlerini yeniden araladı.

"Ben..." Konuşmakta zorlandı. "Özür dilerim Ela." Ateş hızlı adımlarla odadan çıktı.

Ateş, kimseye dönüp bakmadan oradan uzaklaştı.

Bölüm : 20.04.2025 03:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...